oguz
Yeni
- Katılım
- 29 Eki 2006
- Mesajlar
- 1,560
- Tepkime puanı
- 36
- Puanları
- 0
israfil kumbasar
Bu filmi defalarca gördük.
Senaryonun nihai amacı, Türkiye’de bir ’iç çatışma’ ortamı yaratıp, ’şartların olgunlaşmasını’ daha da hızlandırmak.
Daha önce, ‘sağcı/solcu’, ’alevi/sünni’, ’kürtçü/türkçü’ ayrışması üzerine kurulan senaryo, bu kez ’laik/antilaik’ temelinde şekilleniyor.
Önce ’laik duyarlılığı’ ile bilinen Cumhuriyet gazetesine bir molotof kokteyli atılıyor.
Ardından, ’dini duyarlılığı’ ile tanınan Fatih’te bir camiye bomba atma girişiminde bulunuyor.
Eylemleri yapan çocukları yönlendiren el, aynı el.
Önce Cumhuriyet gazetesine saldırı ile ’ülkücüler’ arasında maksatlı bir bağlantı kurmak istediler.
Ama ülkücülerin arasına sızan bu şahsın, ’uyuşturu kullandığı’ için yıllar önce dışlandığı anlaşıldı.
Ardında ’alnında kılıç dövmesi’ ile kameralar önünde silah çekip şarjör değiştiren provatör çıktı sahneye.
O kişinin de ’uyuşturucu kullanmak’ dahil, beş ayrı suçtan gözaltına alındığı belirlendi.
* * *
Bazı üniversiteler, rektörlerin göz yumması sayesinde ’terör kampı’ haline getirilmiş bulunuyor.
Vatan hainleri, gruplar halinde kantinleri, anfileri basıp ’vatansever’ gençleri dövüyor.
Bölücü örgüt, ’sıcak denizin’ kapısını aralamak için Akdeniz bölgesindeki Mersin, Adana ve Antalya illerinde yoğun bir faaliyet içerisinde.
Ama işbirlikçi medya, gerçeği gizlemek için yine ’canmaza bak’ numaraları çekiyor.
Kullanıldıkları açıkça belli olan provaokatörler üzerinden, ülkücüleri sanki ’saldırıların tarafı’ imiş gibi kamuoyuna lanse etmeye çalışıyor.
Olayın nedeni basit bir ’kız meselesine’ indirgiyor.
Amaç, ’kapatma davası’ ile baskı altına alınan işbirlikçi iktidar ’ABD/AB/İsrail’ üçgenindeki ihanet politikalarına devam ederken, ‘milli direnç’ mekanizmalarından biri olan ülkücüleri de ’korku tünelinin’ içerisine hapsedip, sindirmek.
’Demokratik tepkilerini’ dahi ortaya koymaktan mahrum bırakmak.
* * *
12 Eylül öncesinde hem ülkücülerin, hem solcuların yaptıkları eylemlerde ’aynı silahların’ kullanıldığının ortaya çıkması, provokatörlerin her iki gruba da sızdığının açık bir delilidir.
’Şartlar’ olgunlaşınca, testiyi ’kırmaya’ kalkışanlar ile ’korumaya’ çalışanları aynı kefeye koyan ’Our Boys’ların ayak sesleri duyuldu.
Darbeden en fazla zarar gören ülkücüler oldu.
Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş, geçmişte ülkücü gençleri uyarırken, aynen şöyle diyordu:
- “12 Eylül öncesinde bazı gençler, tabii ki bizim irademiz dışında kullanıldı. Bazı güçler onları yönlendirdi. Her hareketin içinde provokatörler vardır. Bunlara karşı uyanık olmak gerekir.”
Geçmişin tecrübesinden ders çıkaran Türkeş, kanunsuz işler yapanların teşkilatlardan uzaklaştırmaya başlamış, ülkücülerin olayların içerisine girmemesi için büyük özen göstermiş, hatta bir seferinde saldırıya uğrayan ülkücülere “Yüzünüze tükürseler bile, sakın tahriklere alet olmayın” diye talimat vermişti.
* * *
Yine Türkeş, “Ülkücü bir bayraktır, o bayrağa leke getirmeyin” derdi.
Ama bayrak, ’direkte’ dalgalanmak yerine, ’kendi halinde’ ortalıkta bırakılırsa, mutlaka lekelenir.
Her ülkücü, ’aynı kaynaktan’ beslenmeli, temel eserleri mutlaka bir kez daha okumalıdır.
Başta Türkeş olmak üzere, İsmail Gaspıralı’nın, Yusuf Akçura’nın, Ziya Gökalp’in, Atatürk’ün, Nihal Atsız’ın, Dündar Taşer’in, Mümtaz Turhan’ın, İbrahim Kafesoğlu’nun, Erol Güngör’ün, Orhan Türkdoğan’ın ne düşündüğünü anlamaya çalışmalıdır.
Her ülkücü, en az bir ’yabancı dil’ öğrenmeli, ’edebiyat’, ’müzik’, ’sinema’, ’tiyatro’ ile ilgilenmeli, sosyal hayatın bütün safhalarında yer almalıdır.
Her ülkücü, ’analitik’ düşünmeli, her okuduğunu mutlaka ’filtreden’ geçirip, sorgulamalıdır.
Kaynaklar ’aynı’ olmayınca, tabii olarak ’birbirinden farklı’ ülkücü tipleri çıkıyor ortaya.
’Bilgi’ sahibi olmadan ’fikir’ sahibi olanlar, neticede başkalarına ’yem’ olmaktan kurtulamıyor.
* * *
Ey ülkücü...
Tabii ki ’itidalli’ hareket edip oyuna gelmeyeceksin.
Kendi iç dinamiklerini daha etkin hale getirecek, ’tanımadığın’, ’bilmediğın’ kişileri arana almayacaksın, ’sızıntılara’ karşı tetikte olacaksın.
’İhmalkar’ idarecileri, şikayet edeceksin, provokatörleri güvenlik güçlerine bildireceksin.
Ama ’varlık sebebini’ asla unutmayacaksın.
’Korkarak’, ’pırsarak’, ’sinerek’, ’miskinleşerek’, ’balkona çekilerek’, Türk milletinin bekası için ’milli direnç’ sigortası olamazsın.
Bundan sonra ’daha etkin’ bir muhalefet yürütmeli, ‘ihanet politikalarına’ karşı ‘demokratik tepkini’ bütün varlığınla ortaya koymalısın.
’Gerçek tehdidin’ ne olduğunu millete anlatmalısın.
Senaryosu ’başka başkentlerde’ yazılan kahpe senaryolarda figuran olma.
Ama meydanları da asla boş bırakma.
Çünkü senin boş bıraktığın meydanlar, ’birileri’ tarafından mutlaka dolduruluyor.