"Zaman Tarikat Zamanı Değildir." diyenlere !
Günümüzde necip tarikatlara dil uzatarak **Tarikatlar bir dönemdeki misyonunu eda etmişlerdir. Zaman böyle fert zamanı değil, cemiyet zamanıdır.** diyen nadânların varlığı dikkat çekmektedir. Halbuki Hazret-i Allah Kelâm-ı kadiminde:
**İyi bilin ki Allahın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.** buyuruyor. (Yunus: 62)
Hazret-i Allah böyle buyururken, o bu sözü hangi kaynaktan almıştır? Siz bunun kaynağını soruyor musunuz? Onlar bunun kaynağını küfürden alıyorlar. Çünkü bu söz küfürdür. Birçok Âyet-i kerimeyi alenen inkâr etmiştir. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:
**Sizin her birinize bir şeriat ve bir yol tayin ettik.** buyuruyor. (Mâide: 48)
Fahrüddin-i Râzi ve diğer bazı müfessirler bu Âyet-i kerimeye **Ey kullarım! Sizin her birinize iki şeyi vacip ettim. Evvela şeriat sonra tarikat.**
mânâsını vermişlerdir. Çünkü **Minhac**lügat mânâsı itibarıyla **Münevver bir yol** demektir.
Diğer bir Âyet-i kerimesinde:
**Ey iman edenler! Allahı çok çok zikredin.**buyuruyor. (Ahzâb: 41)
Bu konuda, İman abidesi, büyük mücahid, hakikat güneşi, Bediüzzaman Hazretlerinin 29. mektubu mevcuttur. Şöyle der:
**Tarikatın dini ve uhrevî ve ruhânî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız Âlem-i İslâm içindeki kudsî bir râbıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, tesirli ve hararetli vasıta tarikatlar olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siyaset-i hıristiyaniyyenin, Nûr-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kala-i İslâmiyyeden bir kalasıdır. Merkez-i Hilafet olan İstanbulu, beşyüz elli sene bütün âlem-i hıristiyaniyyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbulda beşyüz yerde fışkıran envâr-ı Tevhid; ve o Merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde ‘ALLAH, ALLAH! diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve Mârifet-i İlâhiyyeden gelen bir muhabbet-i ruhanî ile cuş-u huruşlarıdır. İşte ey akılsız hakimiyet-füruşlar ve sahtekâr milliyet-perverler! Tarikatın hayat-ı içtimaiyenizde bu hanesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz ? **
İşte o zât tarikatı böyle ifade ediyor. İman abidesi, büyük mücahid, Bediüzzaman Hazretlerinin izini takip edenler İslâmda hizmet edenlerdir. Yukarıdaki cahice sözleri edenler ise narcılık dinini kuranlardır. Tarikata takındığı tavır ve sözleriyle Evliyaullah hazerâtına da karşı gelmiş ve her zaman mevcut bulunan bu topluluğu yok saymıştır. Bir Hadis-i kudsîde:
**Her kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben ona harp açarım.** buyuruluyor. Hadis-i şerifte:
**Her asırda benim ümmetimden sâbikûn (önde gelenler) vardır ki bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inâyet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki, sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukûu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla def ve ref olur.**
(Nevadirül Usul, Tirmizî)
Bir diğer Hadis-i şerifte:
**Bâtın ilmi Allah-u Teâlânın sırlarından bir sır, hikmetlerinden bir hikmettir. Onu ancak dilediği kulun kalbine atar.**buyuruluyor. (Buhari)
Bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerifler velilere ve mârifetullah ehline aittir. Zâhiri âlimler bu ilimden mahrumdur. İmâm-ı Gazali Hazretleri İhya-u Ulumiddin adlı eserinde ise o topluluğu şöyle ifade ediyor:
**Sakın anlamıyorum diye bu ilmi inkâra kalkışma, aklî ilimleri kavradığını zannederek çizmeden yukarı çıkan âlimlerin helâk noktası burasıdır. Allah dostlarının bu hallerini inkâr eden bir ilimden cehalet çok daha iyidir. Kaynak bir olduğu için velileri ve kerametlerini inkâr ise tamamen dinden çıkmaktır.**
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
**İlim ikidir. Birisi dilde olup (ki bu zahirî ilimdir) Allah-u Teâlânın kulları üzerine hüccetidir. Bir de kalpte olan mârifet ilmi vardır. Asıl gayeye ulaşmak için faydalı olan da budur.** (Tirmizî)
İşte bu gayeye ulaşanlar bunlardır. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:
**Allah kime dilerse ona kat kat verir.**buyuruyor. (Bakara: 261)
İşte ihsanı ve ikramı bol olan Allah-u Teâlâ tasavvura sığmayan ihsanlarını kat kat lûtfetmiştir. Yalnız, mârifetullah ehli olan veli kullarına bahşetmiştir. Başkasına şâmil değildir.
Şimdi tarikatı kabul edip de, şimdi zamanı değildir diyenlerin hâli bu olunca, bu nûrlu yolu hiç kabul etmeyip, İslâm'ın dışında bir uğraşmış gibi görenlerin durumlarını varın siz tasavvur edin.
Rabbimiz sapmış ve saptırılmış olmaktan cümlemizi muhafaza buyursun.
Günümüzde necip tarikatlara dil uzatarak **Tarikatlar bir dönemdeki misyonunu eda etmişlerdir. Zaman böyle fert zamanı değil, cemiyet zamanıdır.** diyen nadânların varlığı dikkat çekmektedir. Halbuki Hazret-i Allah Kelâm-ı kadiminde:
**İyi bilin ki Allahın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.** buyuruyor. (Yunus: 62)
Hazret-i Allah böyle buyururken, o bu sözü hangi kaynaktan almıştır? Siz bunun kaynağını soruyor musunuz? Onlar bunun kaynağını küfürden alıyorlar. Çünkü bu söz küfürdür. Birçok Âyet-i kerimeyi alenen inkâr etmiştir. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:
**Sizin her birinize bir şeriat ve bir yol tayin ettik.** buyuruyor. (Mâide: 48)
Fahrüddin-i Râzi ve diğer bazı müfessirler bu Âyet-i kerimeye **Ey kullarım! Sizin her birinize iki şeyi vacip ettim. Evvela şeriat sonra tarikat.**
mânâsını vermişlerdir. Çünkü **Minhac**lügat mânâsı itibarıyla **Münevver bir yol** demektir.
Diğer bir Âyet-i kerimesinde:
**Ey iman edenler! Allahı çok çok zikredin.**buyuruyor. (Ahzâb: 41)
Bu konuda, İman abidesi, büyük mücahid, hakikat güneşi, Bediüzzaman Hazretlerinin 29. mektubu mevcuttur. Şöyle der:
**Tarikatın dini ve uhrevî ve ruhânî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız Âlem-i İslâm içindeki kudsî bir râbıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, tesirli ve hararetli vasıta tarikatlar olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siyaset-i hıristiyaniyyenin, Nûr-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kala-i İslâmiyyeden bir kalasıdır. Merkez-i Hilafet olan İstanbulu, beşyüz elli sene bütün âlem-i hıristiyaniyyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbulda beşyüz yerde fışkıran envâr-ı Tevhid; ve o Merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde ‘ALLAH, ALLAH! diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve Mârifet-i İlâhiyyeden gelen bir muhabbet-i ruhanî ile cuş-u huruşlarıdır. İşte ey akılsız hakimiyet-füruşlar ve sahtekâr milliyet-perverler! Tarikatın hayat-ı içtimaiyenizde bu hanesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz ? **
İşte o zât tarikatı böyle ifade ediyor. İman abidesi, büyük mücahid, Bediüzzaman Hazretlerinin izini takip edenler İslâmda hizmet edenlerdir. Yukarıdaki cahice sözleri edenler ise narcılık dinini kuranlardır. Tarikata takındığı tavır ve sözleriyle Evliyaullah hazerâtına da karşı gelmiş ve her zaman mevcut bulunan bu topluluğu yok saymıştır. Bir Hadis-i kudsîde:
**Her kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben ona harp açarım.** buyuruluyor. Hadis-i şerifte:
**Her asırda benim ümmetimden sâbikûn (önde gelenler) vardır ki bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inâyet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki, sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukûu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla def ve ref olur.**
(Nevadirül Usul, Tirmizî)
Bir diğer Hadis-i şerifte:
**Bâtın ilmi Allah-u Teâlânın sırlarından bir sır, hikmetlerinden bir hikmettir. Onu ancak dilediği kulun kalbine atar.**buyuruluyor. (Buhari)
Bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerifler velilere ve mârifetullah ehline aittir. Zâhiri âlimler bu ilimden mahrumdur. İmâm-ı Gazali Hazretleri İhya-u Ulumiddin adlı eserinde ise o topluluğu şöyle ifade ediyor:
**Sakın anlamıyorum diye bu ilmi inkâra kalkışma, aklî ilimleri kavradığını zannederek çizmeden yukarı çıkan âlimlerin helâk noktası burasıdır. Allah dostlarının bu hallerini inkâr eden bir ilimden cehalet çok daha iyidir. Kaynak bir olduğu için velileri ve kerametlerini inkâr ise tamamen dinden çıkmaktır.**
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
**İlim ikidir. Birisi dilde olup (ki bu zahirî ilimdir) Allah-u Teâlânın kulları üzerine hüccetidir. Bir de kalpte olan mârifet ilmi vardır. Asıl gayeye ulaşmak için faydalı olan da budur.** (Tirmizî)
İşte bu gayeye ulaşanlar bunlardır. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:
**Allah kime dilerse ona kat kat verir.**buyuruyor. (Bakara: 261)
İşte ihsanı ve ikramı bol olan Allah-u Teâlâ tasavvura sığmayan ihsanlarını kat kat lûtfetmiştir. Yalnız, mârifetullah ehli olan veli kullarına bahşetmiştir. Başkasına şâmil değildir.
Şimdi tarikatı kabul edip de, şimdi zamanı değildir diyenlerin hâli bu olunca, bu nûrlu yolu hiç kabul etmeyip, İslâm'ın dışında bir uğraşmış gibi görenlerin durumlarını varın siz tasavvur edin.
Rabbimiz sapmış ve saptırılmış olmaktan cümlemizi muhafaza buyursun.