Zaman'ın Karaman "aşkı"

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Fethullah Gülen cemaatinin vakıfları, okulları, gazete ve televizyonlarıyla başı çektiği “Dinlerarası Diyalog” faaliyetleri mercek altında. Çok uzunca bir süre rakipsiz, eleştirisiz yürütülmüş “diyalog” çalışmaları son dönemde yoğun bir eleştiri bombardımanı altında.

Fethullah Gülen’in ABD’ye ikamet ediyor olmasından, cemaatin yayın organlarında 11 Eylül sonrasında zaman zaman göze çarpan ABD ve İsrail bakış açısına dek pek çok unsur, çeşitli çevreleri şüphelerinin cemaat üzerinde odaklanmasına yol açtı. Normalde bir arada görülmeyen isimler ve gruplar, Gülen cemaati hakkında aynı şüpheleri, eleştirileri dile getirmeye başladılar. Gazete ve televizyonlarda başlayan Gülen eleştirileri zamanla kitaplaştı, hattâ CDler halinde elden ele dolaşmaya başladı.

Gülen cemaatinden bu eleştirilere gelen belli başlı yanıt, eleştirileri yapan çevrelerin geçmişini öne çıkartmak, birbirleriyle uyuşmazlıklarının altını çizmek ve “Acaba bu çevreler niye tam da Gülen konusunda anlaştılar?” diye yüksek sesle sormak oldu. İşçi Partisi ile Ülkücülerin elele verip Gülen’i eleştirmeleri tuhaf, deniliyordu. Doğu Perinçek’in din karşıtı bir konumdan gelip misyonerliğe karşı savaş açmasının şüpheli olduğunu söyleniyordu. Dinle diyanetle ilgisi sınırlı çevrelerin “Dinlerarası diyalog” söylemine ve faaliyetine karşı çıkmalarının anlamsız, mesnetsiz, hattâ kötü niyetli olduğu ileri sürülüyordu.

Ancak Gülen cemaati aynı türden eleştirilerin İslami çevrelerden gelişini izah edemiyordu. İslam bilgisinden, dini hassasiyetinden kimsenin şüphe etmediği insanlar, akademisyenler de “Dinlerarası diyalog” da bir bit yeniği görüyorlardı. Son olarak Suat Yıldırım’ın hazırladığı Kur’an mealinde İncil ve Tevrattan pasajlara yer verildiğinin ve bu mealin birkaç yıl önce Zaman gazetesi tarafından promosyon olarak dağıtıldığının ortaya çıkmasıyla yeni bir tartışma patlak verdi. Kur’anı Kerim metnine paralel olarak İncil ve Tevrat’ın konduğu kitap bir akademik mukayese çalışması değildi, halkın kullanımına sunulmuştu çünkü. Bunu, özellikle de promosyon olarak dağıtılmış olması nedeniyle, İncil ve Tevrat’ın evlere sokulması olarak yorumlayanlar çıktı. Cemaatin, gizli bir Hıristiyanlık propagandası yaptığını ileri sürenler bile oldu. Daha önce elden ele gezen CD’lerde gündeme getirilen türden iddialar bu kez gazete köşelerinde, TV’lerde açık açık dile getirilmeye başlandı. İş, cemaatin bu iddialara yanıt verme mecburiyeti hissetmesine yol açacak raddeye geldi.

İşte, tam bu noktada ilginç bir gelişme yaşandı.
Gülen cemaatinin yayın organlarından Aksiyon dergisi, Zaman gazetesi ve Samanyolu TV koordineli bir biçimde konuyu gündeme aldılar. Aksiyon dergisi son sayısında, Gülen cemaatinin Dinlerarası Diyalog faaliyetine en sert yaklaşımlardan birini teşkil eden “Dinlerarası Diyalog İhaneti” kitabının yazarıyla bir “kontra söyleşi” yaptı. Kitabın yazarı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Yümni Sezen söyleşide son derece enteresan bir tespitte bulunuyordu: Yümni Sezen’e göre dinlerarası diyalog “tuhaf bir yere” doğru gidiyor, diyalogcu çevreler haklarındaki şüphe ve eleştirilere yanıt vermiyor, açıklamaları ise “hep Hayrettin (Karaman) Bey yapıyor. O da sadece diyaloğun faziletinden bahsediyor”du.

Önceki günkü Zaman gazetesi Yümni Sezen’i haksız çıkartmadı ve 15 gün önce STV’de yayınlanan Hayrettin Karaman’la yapılmış bir söyleşinin bant çözümünü yayınladı. Dinlerarası diyalog eleştirilerine yanıt mahiyetinde sunulan söyleşiyle yetinmeyen gazete, konuyu dün de Hüseyin Gülerce’nin köşe yazısında sürdürdü. (Hüseyin Gülerce ZAMAN - 6.03.2006)
Gülerce, Hayrettin Karaman’ı “Hayrettin Kahraman” ilan ettiği yazısında hocanın dinlerarası diyalog eleştirilerine verdiği “yanıt”ları övdü. Ancak Gülerce’nin yazısında dikkat çeken husus, Gülen cemaati dışından ve Türkiye’de itibarı son derece yüksek bir hocadan “destek” bulmuş olmanın sevinci.

Gülen cemaati, Doğu Perinçek’ten kendilerine yönelen eleştirilerden rahatsız değil. Sonuçta, bunları geçersiz kılmak için Perinçek’in PKK kampındaki bir fotoğrafını hatırlatmak yeterli olabiliyor. Ancak, İslami çevrelerden yönelen eleştirilere bir yanıt vermekten kaçınılıyor. İşte burada devreye, Hayrettin Karaman giriyor. Dinlerarası diyalogcular, Hayrettin Karaman’ın itibarından yararlanma yoluna gidiyorlar. Gülen cemaatinin “aşkı” nın temelinde yatan bu.
-----------
Kitabımı saldırı malzemesi yapmasınlar
AKSİYON - Sayı: 588 - 13.03.2006 - Kerim Balcı - Adem Yavuz Arslan

“Dinlerarası Diyalog İhaneti��? adlı kitabıyla gündeme gelen Prof. Dr. Yümni Sezen, Aksiyon’a konuştu. Sezen “Ben samimi bir Müslüman olarak diyalog faaliyetlerinin kafamda oluşturduğu sorulara cevap bulabilmek, gelecekte ortaya çıkması muhtemel risklere dikkat çekmek için bu kitabı yazdım. Aydınlık Dergisi gibi, dinî kaygısı olmayan çevrelerin ya da başka niyetleri olan grupların kitabımı istismar etmesinden rahatsız olur, üzülürüm.��? diyor.

Diyalog faaliyetleri üzerinden yürütülen Fethullah Gülen Hocaefendi ve sevenlerine yönelik karalama kampanyası nicedir gündemden düşmüyor. Tabii dinlerarası diyalog konusu da… Bu kez ifadeler daha da ağır; hatta Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın yazdığı Kur’an Meali, “Kur’an İncilleştiriliyor��? türü provokatif haberlere konu oluyor. Tartışmaları alevlendiren gelişme ise Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi’nden emekli, bugüne kadar 13 kitabı yayımlanan Prof. Dr. Yümni Sezen’in “Dinlerarası Diyalog İhaneti��? adlı kitabı oldu. Müslüman-Hıristiyan diyaloğu üzerine yazılmış iki doktora tezine danışmanlık yapan, diyaloğu gayet İslamî bulup destekleyen bu tezlerin yayımlanması için bizzat aracılık ettiği bilinen Sezen, şimdiye kadar hiçbir kitabına böylesine kışkırtıcı bir isim koymamıştı. Üniversitedeki odasında sorularımızı cevaplayan Prof. Sezen, kitabı yazarken amacının diyalog konusunda bazı noktalara dikkat çekmek olduğunu, herhangi bir düşünceyi ya da temsilcilerini suçlamak olmadığını söyledi. “Kur’an’ı İncilleştirmek��? gibi bir ithamı kendisinin asla kullanmadığını hatırlatarak, kitabının başlığının da kastı aştığını belirtti. Kendisine Risale-i Nur’dan yaptığı bazı alıntıların yanlış olduğunu, bir yerde tırnak işaretini kapatmayı unuttuğu için kendi kanaatlerinin Bediüzzaman’ın kanaatiymiş gibi algılandığını aktardık. Kitabın yeni baskısı için bazı tashihler yaptığını ve bunları düzelteceğini söyledi. “İsim değişikliği de olacak mı?��? şeklindeki sorumuza şöyle cevap verdi: “Hayır! Para aldı ya da tehdit edildi filan derler. İsim aynen kalacak.��?

-Bu kitabı yazma ihtiyacını neden hissettiniz?

Bu kitap bugün ortaya çıkmış değil. Aksiyon dergisi, “Hz. İsa��? diye kapak yaptı. Halk sizin içeride ne yazdığınızı, dünyaya tekrar gelişin şahs-ı manevi şeklinde olacağını düşündüğünüzü anlamaz. Bir şey ifade etmek istemişsiniz ama edememişsiniz. Yani bu kapağı yapınca siz Hıristiyan oldunuz, Hıristiyanlığı savunuyorsunuz demiyorum. Ama neyi ifade etmek istediğiniz anlaşılamamış. Anlatamamışsınız. Elbette bunun üzerine kitap yazmış değilim ama kafalarda soru işaretleri doğuran bir haber olmuş. Kafa karışıklığına sebep olmuşsunuz. Bunun gibi görüntülerde çok kötü şeyler oldu. Ayasofya’nın üzerine haç eklenmiş mesela.

-Ayasofya üzerine haç eklenmesi nerede yapıldı?

Fotoğrafı var. (Gösterdiği fotoğrafta Ayasofya’nın kubbesi üzerinde yan yana Hilal, Haç ve Davud Yıldızı bulunuyor.)

-Kaynağı kimdir bilemeyiz, ama bu fotoğraf photoshop programıyla yapılmış. Böyle bir fon ne bir diyalog konferansında ne de diyalogla ilgili bir eserde kullanıldı.

Kullanılmadı mı yani toplantılarda? Neyse ben diyorum ki bir şeyler oluyor. 1957’den beri Nurcu arkadaşlarla beraberim. Zaman zaman risaleleri okudum. İlahiyatta okurken sınıfımda Nurcular vardı. Fethullah Hoca’nın da kitaplarına bakmışımdır. Fakat bana göre anormal bir süreç var. Bu süreç tuhaf bir yere gidiyor. Evham ya da değil. Bunlar evhamsa açıklamaları yapılmalı. Açıklamaları hep Hayrettin (Karaman) Bey yapıyor. O da sadece diyaloğun faziletinden bahsediyor. Evhamımızı giderecek bir açıklama gelmedi.

-Bu kitabın üzerinde ne kadar çalıştınız?

Bir buçuk yıl önce başladım.

-Kitabın dipnotlarında 83 ayrı kaynak var. Bir kısmı Türkiye’de bulunmayan kaynaklar. Mesela Zaman’ın Amerika baskısı ya da bazı İngilizce kaynak eserler. Bunları nasıl takip ettiniz?

İnternet var.

-Ama sizin alıntıladığınız yazıya internet sayfasından ulaşılamıyor. ABD’de basılan o sayıyı o hafta temin etmiş olmanız gerekiyor.

Arkadaşlar temin etti. Getirdiler bana.

-4 Mart’ta Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nda yaptığınız konuşmada kitabı anlatırken, “Arkadaşlar fotokopiler verdi, şu konuyla ilgilen dedi.��? dediniz. Bir yerde de “Arkadaşlar şu konuyu da yaz dedi, ama yazmadım.��? dediniz. Kimdir bu arkadaşlar?

Okuldan, üniversiteden arkadaşlar… Sen sosyoloji hocasısın bak dediler. Kimliklerini açıklamaya gerek yok. Kimse elini taşın altına koymuyordu. Yanlış hesap Bağdat’tan döner. Bir yanlış varsa dönecektir.

-Bu kadar kısa bir sürede bu kadar geniş kaynağı taramak zor olmadı mı?

İnternet var, dostlarım, arkadaşlarım, yardımcılarım var. 700 sayfalık kitabı yazarken bile bine yakın kaynak kullandım. Ben bunda yanılırsam bir kişi kaybeder. Ne olur, yanılmış olabilirim. İnşallah da yanılmış olurum. Ama yanılmazsam o kötü. Bu süreç Türkiye’yi kötü yollara götürüyorsa, o zaman kötü. İnşallah ben yanlış anlamış olurum. Bir kişinin yanılmasının hiçbir önemi yok. Türkiye’ye ve Müslümanlara zarar gelmesin yeter.

-Kitaba bir başkasının, edisyon anlamında eli değdi mi?

Kaç kişi hem de. Hepsi akademisyen değildi. Doktora tezi sorgulaması gibi soruları bırak. Bana böyle sorular sorma.

-Pek çok mülayim insan bile bu kitaba çok sert tepki verdi. Buna içeriğinden çok kapağın sebep olduğu açık. Kitabın içeriğiyle kapağı da uymuyor. İçinde bir beyin jimnastiği var, fakat kapakta ihanet gibi provokatif bir ifade yer alıyor. Acaba editörlerin etkisi mi oldu?

Evet, başlıkta oldu öyle bir durum.

-Yani ihanet kelimesi size ait değil.

Ona cevap vermeyeceğim. Problem var. Yok değil. Ama burada kullandığım ihanet kavramı şahısları, grupları hedef alan bir kavram değil. Akrabalarım var diyalogcu. Ben şimdi onlara hain mi diyeceğim? Söylediğim şu: Bu yolun sonu ihanete çıkabilir. Ama sen şunu diyebilirsin, ‘yine de sivri olmuş’. Ona da cevap yok...

-Ama ihanet kelimesinin size ait olup olmadığını söylemediniz.

Cevap yok dedim ya. Ama ihaneti hangi manada kullandığımı söylüyorum.

-Peki, siz hiç diyalog toplantılarına gittiniz mi?

Bazı iftarlara gittim. Ama bir diyalog toplantısına gitmedim.

-Herhangi bir Hıristiyan grup tarafından bir diyalog toplantısına davet edildiniz mi?

Hayır.

-Kitabınıza Aydınlık dergisinin sahip çıkmasını yadırgadınız mı hiç?

Bu benim problemim midir? Ne yapabilirim ki?

-Sanki aynı cephede yer alıyormuşsunuz gibi görünüyor?

Sosyolojide beklenmeyen sonuçlar diye bir kavram var. Bu da beklenmeyen sonuç. Ama şunu söyleyebilirsin. “Onların bunu kullanmasını engelleyecek tedbir alsaydın��? diyebilirsin. Buna hakkınız var. Ya da devam ettirme dersiniz. Ben de ettirmiyorum zaten. Yedi yere davet edildim, hiçbir yere gitmedim. Ne yazmışsam yazdım, cevabını veren verir. Kötü ellerde ya da dinle ilgili olmayan çevreler tarafından kullanılmasını istemem, ama onu da engelleyemem. Ben samimi bir Müslüman olarak diyalog faaliyetlerinin gelecekte ihanete dönüşebileceği endişesini görerek bu kitabı yazdım. Ümit ediyorum cemaat algılar, sorunları çözer. “Aydınlık��? gibi, dinî bir kaygısı olmayan kesimlerin yazdığım şeyleri kullanmasını ben de istemiyorum.

-Anlaşılan diyaloğun özellikle ismine itirazınız var. Dinlerarası dendiği için kızıyorsunuz. Oysa itham ettiğiniz insanlar bu terimi çoktan terk etti. Kültürlerarası veya medeniyetlerarası diyorlar.

Onu devlet değiştirdi. Ama işte cemaat kullanıyor. Mesela Amerika’da Rumi Forumu var. -Orada dinlerarası diye bir ifade yok. Rumi ismi de mi yanlış?

Tabii ki! Onun ismi Mevlânâ Celaleddin’dir. Rumi’si yoktur. Rum ne demek? Rum diyarında yaşadığı için o adı almıştır. Fethullah Hoca Amerika’da yaşıyor diye ‘Amerikânî’ mi diyeceğiz? Atalarımızın şuursuzluğu olmuş. Söyleyin o ismi değiştirsinler. Ayrıntı gibi geliyor ama önemlidir.

-Kitabınızın dipnotlarında hep üçüncü şahısların görüşlerini aktarmışsınız. Oysa alıntıladığınız kitapların yazarları ‘bunlar benim şahsi görüşümdür’ uyarısını yapmışlar. Buna rağmen onların görüşü üzerine teori geliştirmişsiniz. Biraz fazlaca maksat okuma değil mi bu?

Hayır. Elizabeth Özdalga’nın makalesinde de tartışmalı çok konu var. Ama kimse gidip onu sorgulamadı.

-Ama o “bunlar benim izlenimimdir��? diyor.

Benimkiler de izlenim.

-Ama siz izlenimlerin üzerine teoriler geliştiriyor, çok iddialı yorumlar yapıyorsunuz.

Kasıtları, niyetleri ancak Allah bilir. Sosyoloji vakalara bakar. Olaylara, neticelere bakar. Kişilerin niyetini bilemeyiz. Gidişat soru işaretleri doğuruyor ama.

-Fethullah Gülen’le ilgili bütün eleştirileriniz başka eserlerden. Kendi kitaplarından hiç alıntı yapmamanızın bir sebebi var mı?
Kendi kitaplarından diyalogla ilgili olanı var mı?

-Selçuk Camcı ve Kudret Ünal’ın derlediği bir kitap var. Fethullah Gülen’in Konuşma ve Yazılarında Hoşgörü ve Diyalog İklimi diye. Diyalog hakkındaki birinci elden görüşleri bu kitapta var.

Bende bu kitap yok. Orada bunlardan farklı şeyler mi söylüyor?

-Danimarka’da çıkan karikatür krizinin de diyalog faaliyetlerinin bir sonucu olduğunu iddia ettiniz. Oysa diyalog tam tersini sağlamaya çalışıyor. Papanın başbakana gönderdiği mektubu bile diyalogla irtibatlandırıyorsunuz. Mantıklı mı bu?

Ben bunlar diyalog sonucunda oldu demedim. Diyalog sürecinde Gülen’in mektubuyla papanın başbakana yolladığı mektupları karşılaştıralım demek istedim. Diyaloğun papa üzerinde etkisi olmuş mu ona baktım. Gördük ki faydası olmamış.

-Ama Gülen’in görüştüğü papa öldü. Bu yeni papanın da daha radikal olduğu biliniyor. ‘Diyalog faaliyetlerinden zarar gördük, rahatsızız’ diye beyanları oldu.

Bu papayı çok sevdim o zaman.

-Yani Müslüman dünyasıyla Hıristiyan dünyasının herhangi bir şekilde iletişimi olmamalı. Bunu mu söylüyorsunuz?

Tebliğ tabiî ki yapılacak. Diyalog da bunun bir boyutudur. Ama alttan alta Müslümanın tepkisini, dinamizmini zayıflatmayacaksın. Böyle bir üslup çıkıyor. Avrupa’nın istediği nedir bizden? Bu karikatürlerde kışkırtıcılık var o ayrı, ama asıl bizi terbiye etmeye çalışıyor. Ya Üsame gibi radikal olmamızı ya da bu karikatürlere gülüp geçen birileri olmamızı istiyor. İçi boşaltılmış, ehilleştirilmiş insanlar istiyorlar.

-Peki, çözüm olarak siz ne öngörüyorsunuz?

Çözümü uzun. Devlet hatalarından vazgeçecek. Aydın, Müslüman Türk aydını olacak. Türk birliği, İslam birliğine doğru gidecek. O zaman çözüm olur. Bunu diyalogcular engelliyor demiyorum. Böyle bir gevşeklik olursa, tepkimizi kaybedersek bunları yapamayız. Çözüm geniş tabii. Bunu yapmak isterken diyalog çelme takıyor gibi geliyor.

-“Diyalog devletin kontrolünde ve akıllı uslu yapılırsa karşı olmam.��? mı diyorsunuz?

Genel olarak diyalog konuşmadır. Diyaloğa karşı olunmaz.

-Diyanet İşleri Başkanlığı da diyalog toplantılarına temsilci yolluyor, organizasyonlara katılıyor. Diyanet de mi ihanet içerisinde?

İhanet kelimesi, diyaneti, cemaati, cemaat başkanını vs. hainlikle suçlamak değil. Bu yol yanlışsa, yanlış gidiyorsa sonu ihanete çıkar. Diyanet de bu yanlışlığı devam ettirirse, bu da o yola çıkar.

-Diyaloğun özellikle Türkiye’de yapılmasından rahatsız gibisiniz. Bu faaliyetler sadece yurt dışında yapılsaydı problem olmaz mıydı sizce?

Tercih edilebilir. Kabul edilebilir bir şey. Daha makul olabilirdi.

-Diyaloga temelde karşı değilim diyorsunuz. Bunun doğrusu nasıl yapılır, yol haritası nasıl olmalı?

Diyalog şartlarını biz belirlemeliyiz, herkesin görüşü alınmalı. Niye bir cemaat üstlenmiş?

-Başka kimse talip olmamışsa ya da bu cemaatin fiziki şartları diyalog ihtiyacı doğurmuşsa?

Bakın size cemaatlerle alakalı problemi anlatayım. 1950’lerde önce din eğitiminin yasaklandığı dönemlerde birileri bu işi götürmüştür. Bazıları imanı yeniden inşa etme görevini üstlendi. Başarılı oldular da kısmen. Ama Demokrat Parti’den sonra bir oluşum meydana geldi. Ve bunlar dediler ki ‘dini biz biliriz’. Genellikle her cemaat dini en iyi bildiğini iddia etmeye başladı. Simdi bu cemaat gelip diyaloğu da biz yaparız diyor. Haklı gerekçeleri olup olmadığı ayrı bir tartışma. Bir kişi üstlenirse herkes ne oluyoruz der. Biz seçersek kimsenin aklına soru işaretleri düşmez.

8sutun
 

furkankole

Üye
Katılım
10 Tem 2007
Mesajlar
23
Tepkime puanı
1
Puanları
0
KARAMANA SORALIM TELEVIZYONDA CANLI YAYINDA IKI KADININ SAHITLIGI BIR KADINA ESITTIR AYETINI GUNUMÜUZDE GECERLI DEGILDIR DEDIMI?
ben vallahi gozumle kulagimla canli dinledim.
ALLAH CC,tovbe nasip etsin boyle dialogcularave reforimistlere
 

Bahar

İhvan Forum Üye
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
2,509
Tepkime puanı
258
Puanları
0
:pokey: > :lac: > .>:crying:
 
Üst