el-Fıkhu’l-Ekber’in sahibi Ebû Mutî’ el-Hakem b. Abdullah el-Belhî’den bize şöyle dediği ulaşmıştır:
Ebû Hanîfe’ye: Ben Rabbim semâda mıdır yahut yerde midir bilmiyorum, diyen kimsenin durumu hakkında soru sordum, o: Bu kişi kâfir olur, çünkü Yüce Allah: “Rahmân Arşa istivâ etmiştir” buyuruyor. O’nun Arşı ise semâlarının üstündedir, dedi.
Ben: Böyle bir kimse şöyle der: O’nun Arşa istivâ ettiğini kabul ediyorum, fakat Arş semâda mıdır yoksa yerde midir bilmiyorum, diyorsa hükmü ne olur? dedim. Şu cevabı verdi: O’nun semâda olduğunu inkâr edecek olursa kâfir olur.
Bunu el-Farûk’un sahibi rivayet etmiştir.(uluv risalesi)
Birkaç saat sonra uçağa gideceğim, bavulumu bile daha hazırlamadım. Bırakın da gideyim artık. ;-)
Büyük alim Zâhid el-Kevserî rahimehullah diyor ki:
"Haşviyye taifesinin, kitaplarında İmam Malik ve İmam Ebu Hanife'den rivayet ettikleri -teşbih ve tecsim ifade eden- görüşler sahih senedlerle nakledilmiş değildir." (Makâlât, 411; bkz. Ehl-i Sünneti Müdafaa ve Bid'atleri Tenkid, Bedir Yayınevi, İst., 2005, s. 122)
Molla Aliyyülkârî rahimehullah Ebu Muti'nin bu konuyla ilgili naklettiklerini reddediyor ve diyor ki: "
Ebû Muti, aynı zamanda Hadis âlimlerince hadis uydurucusudur."
Zaten, Ebu Muti'nin dediği doğru olsaydı, İmam Ebu Hanife'nin rahimehullah yazılarında açık bir tenakuz (çelişki) olurdu. Hanefi imamları ve âlimleri de icma ile "Allahü Teâlâ mekândan ve yönlerden münezzehdir" demezlerdi. Biraz sağduyu sahibi olmak lâzım. Hanefi âlimlerinin sözlerini hatırlayalım:
Hakîm Semerkandî (vefatı m. 953) rahime-hullahü teâlâ, İmam-ı A'zam Ebû Hanife rahimehullah'ın akidesini açıklayan "er-Reddü'alâ eshabi'l-hevâ el-müsemmâ Kitâbu's-sevadi'l-a'zam 'alâ mezhebi'l-İmâmi'l-A'zam" kitabında şöyle demektedir:
"Mü'minin Allahü teâlâya mekân, gelmek, gitmek ve mahlukların sıfatlarından herhangi bir sıfatı isnad etmemesi lazımdır. ...Kul, Cenâb-ı Hakkın bir mekânda bulunmadığını, mekâna ihtiyacı olmadığını, Arşın onun kudretiyle ayakta durduğunu bilecek, gidip gelme gibi sıfatları kendisine izafe etmeyecek." (Hakîm Semerkandî, Sevâdi'l-a'zam, 46. mesele, Bedir Yayınevi, s.78)
Ehl-i sünnetin iki itikâd imâmından birincisi olan Ebû Mensûr-i Mâtürîdî rahimehullah (vefatı m. 944) diyor ki:
"Allahü teâlâya mekân isnad etmek şirktir."
Molla Aliyyülkârî Mirkat-ul-Mefatih'de (1892 baskısı, 2:137 = 1994 baskısı, 3:300) der ki:
"Seleften bir cemaatın tamamı ve ayrıca daha sonra gelen âlimler de dediler ki: Allahü teâlânın belli bir fizikî yönde olduğuna inanan kâfirdir. Bunu açıkça ifade eden el-Irakî, Ebu Hanife'nin, Malik'in, Şafiî'nin, Eşarî'nin ve [İbni] Bakıllanî'nin ortak görüşünün bu olduğunu söylemiştir."
Aliyyülkârî bu fetvayı Fıkh-ı Ekber Şerhi'nde (1984 İlmiyye baskısı, s. 57) ve Şerhi Aynul İlim'de (1989 baskısı, 1:34) tekrar etmiştir.
Hanefî fıkıh alimlerinden, İmam Ebû C'afer et-Tahâvî'nin (vefatı m.933) rahimehullah yazdığı ve mezhebin üç büyük imamının itikadî çizgisini yansıtan "Akîde"de şöyle denmektedir:
"Allahü teâlâ, varlığı için birtakım sınır ve son noktalar bulunmasından, erkân, aza ve edevattan yüce ve beridir. Mahlukatı ihata eden altı yön O'nu ihata edemez."
İmam Ebû Hanîfe rahime-hullahü teâlâ şöyle yazmıştır:
"Allahü teâlâ, kendisi için bir ihtiyaç ve (Arş'ın üzerine) istikrar (yerleşme, mekân tutma) olmaksızın Arş'a istiva etmiştir. O, Arş'ı da diğer mahlukatı da korumaktadır. Eğer (Arş'a ve bir yerde yerleşip mekân tutmaya) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ı yaratmadan önce Allahü teâlâ nerede idi? Yüce Allah bundan münezzehtir." (İmam Ebû Hanîfe, el-Vasıyye)