Tarikatlar:
Başka bir beyanında ise “Tarikatlar bir dönemdeki misyonunu eda etmişlerdir, zaman böyle fert zamanı değil, cemaat zamanıdır.” diyerek necip tarikatlara karşı geliyor.
Bu konuda, İman abidesi, büyük mücahid, hakikat güneşi, Bediüzzaman Hazretleri’nin 29. mektubu mevcuttur. Şöyle der:
“Tarikatın dini ve uhrevî ve ruhânî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız Âlem-i İslâm içindeki kudsî bir râbıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, te’sirli ve hararetli vasıta tarikatlar olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siyaset-i hıristiyaniyyenin, Nûr-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kal’a-i İslâmiyyeden bir kal’asıdır.
Merkez-i Hilafet olan İstanbul’u, beşyüz elli sene bütün âlem-i hıristiyaniyyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul’da beşyüz yerde fışkıran envâr-ı Tevhid; ve o Merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde ‘ALLAH, ALLAH!’ diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve Mârifet-i İlâhiyyeden gelen bir muhabbet-i ruhanî ile cuş-u huruşlarıdır.
İşte ey akılsız hakimiyet-füruşlar ve sahtekâr milliyet-perverler! Tarikatın hayat-ı içtimaiyenizde bu hanesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz?.”
İşte o zât tarikatı böyle ifade ediyor. İman abidesi, büyük mücahid, Bediüzzaman Hazretlerinin izini takip edenler İslâm’da hizmet edenlerdir. Bunlar ise nurculuk dinini kuranlardır.
Tarikata takındığı tavır ve sözleriyle Evliyaullah hazeratına da karşı gelmiş ve her zaman mevcut bulunan bu topluluğu yok saymıştır.
Âyet-i kerime’de:
“İyi bilin ki Allah’ın veli kulları için hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” buyuruluyor. (Yunus: 62)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Her kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben ona harp açarım.” buyuruyorlar. (Buhari)
Bir Hadis-i kudsi’de ise:
“Kubbelerimin altındaki velilerimi benden mâdâ kimse bilemez.” buyuruluyor.
Âyet-i kerime’de:
“Yarattıklarımdan öyle bir topluluk da vardır ki onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.” buyuruluyor. (A’raf: 181)
Hadis-i şerif’te:
“Her asırda benim ümmetimden sabikun önde gelenler vardır ki bunlara budela ve sıddıkun itlak olunur. Hakkında inayet ve merhameti o kadar boldur ki, sizler o sayede yer içersiniz. Yeryüzünün halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır.” (Nevadirül Usul, Tirmizî)
Hadis-i şerif’te:
“Bâtın ilmi Allah-u Teâlâ’nın sırlarından bir sır hikmetlerinden bir hikmettir. Onu ancak dilediği kulun kalbine atar.” buyuruluyor. (Buhari)
Bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler velilere ve mârifetullah ehline aittir. Zâhiri âlimler bu ilimden mahrumdur.
İmâm-ı Gazali Hazretleri İhya-u Ulumid’din adlı eserinde ise o topluluğu şöyle ifade ediyor:
“Sakın anlamıyorum diye bu ilmi inkâra kalkışma, aklî ilimleri kavradığını zannederek çizmeden yukarı çıkan âlimlerin helâk noktası burasıdır. Allah dostlarının bu hallerini inkâr eden bir ilimden cehalet çok daha iyidir. Kaynak bir olduğu için velileri ve kerametlerini inkâr ise tamamen dinden çıkmaktır.”
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
“İlim ikidir birisi dilde olup (ki bu zahirî ilimdir.) Allah-u Teâlâ’nın kulları üzerine hüccetidir. Bir de kalpte olan mârifet ilmi vardır. Asıl gayeye ulaşmak için faydalı olan da budur.” (Tirmizî)
İşte bu gayeye ulaşanlar bunlardır. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Allah kime dilerse ona kat kat verir.” buyuruyor. (Bakara: 261)
İşte ihsanı ve ikramı bol olan Allah-u Teâlâ tasavvura sığmayan ihsanlarını kat kat lûtfetmiştir. Yalnız, mârifetullah ehli olan veli kullarına bahşetmiştir. Başkasına şâmil değildir.