BARIŞ TOPLANTILARININ PAPALIĞIN OYUNU OLARAK TANIMLAYAN ZAMAN GAZETESi

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Tesettür:
“Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arzetmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim, Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.”
Fethullah Gülen, basın yayın organlarıyla yaptığı röportajlar ve verdiği beyanlarla (Fetullah Gülen bu beyanatları 23-28 Ocak 1995 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesi'nde ve 23-30 Ocak 1995 tarihleri arasında Sabah Gazetesi'nde yayınlanan röportajlarında vermiştir.), kendi dinini ilân etmiş, İslâm dininin hükümlerine karşı gelmiştir.

“Tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16 ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken teferruatla uğraşılmamalı.” diyor.
Yani Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e tesettür Âyetleri ilk yıllarda gelmediğini bunun için önem arzetmediğini; teferruat olduğunu söylemek istiyor.
Bütün insanlar ve cinler Hazret-i Kur’an’ın bir hükmünü, bir harfini dahi inkâr etseler, hafife alsalar, hepsi kâfir olur. İsterse emir ya da hüküm Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in son nefesinde inmiş olsun. Artık o kesin hükümdür, emirdir. Biz iman ederiz. İslâm dininin hükümleri zamanla ilgili değildir. Hüküm geldikten sonra ona imandan başkası düşünülemez. “16. senede gelmiş, 17. senede gelmiş, 18. senede gelmiş” diye hüküm basite alınamaz, bu açık bir küfürdür.
Âyet-i kerime’de:
“İşte böyle, çünkü onlar Allah’ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır.” buyuruluyor. (Muhammed: 9)
Oysa inananlar için tesettür kesinlikle uyulması gerekli bir farzdır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zamanında savaş sebebi dahi sayılmıştır.
Asr-ı saâdet yıllarında Beni Kaynuka yahudilerinden bir kuyumcunun mümin bir kadının tesettürüne, başörtüsüne el uzatması savaş sebebi sayılmış ve savaşılarak yahudi erkekleri öldürülmüştür. (Hişam: c. 3, sh: 66)
Allah’ın hükmü bu kadar önemli bir meseledir.

Kadın İdareci:
Başka bir beyanında ise:
“Kadınlardan idareci olmasının hiçbir sakıncası yoktur.” demiş.(Tansu çillerin başbakanlığı dönemi)
Bu beyanları ile Allah ve Resulü’nün hükümlerine karşı gelmiştir.
Zira Âyet-i kerime’de:
“Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden nehyettiyse ondan sakının.” buyuruluyor. (Haşr: 7)
“Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” buyuruluyor. (Âl-i imran: 31)
Hadis-i şerif’te:
“Sizden hiç birinizin arzuları benim tebliğ ettiğim esasa uymadıkça gerçek mânâda iman etmiş olmaz.” (En-nevevi, Erbâin: 41) buyuruluyorken ve kadın idareci hakkında,
“Mukadderatını bir kadının eline veren millet felah bulmaz.” buyuruluyor. (Buhari 1660, Megazi 82, Fiten 18, Tirmizi fiten 75, Nesai Kada: 8, Ahmed bin Hanbel 5743, 51, 38, 47)
Bu İslâm dinine göre böyledir. Eğer Allah’a iman ediyorsak, Resul’üne tâbi isek, onların beyanı Âyet-i kerimeler ve Hadis-i şerif’lerde böyle buyurulmaktadır. Bunun tersini söylemek ve savunmak Allah ve Resul’üne karşı gelmek demektir. Bu da açık bir küfürdür. O kendi kurduğu nurculuk dinine göre kendi nefis putuna dayanarak zanla konuşuyor, Allah ve Resul’ünün hükümlerine karşı geliyor.
“Kadınlardan idareci olur.” demek, bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’i inkâr etmektir. O yalnız zannını konuşturuyor heva ve hevesine uyuyor. Eğer doğru sözlü ise bir Âyet-i kerime ya da Hadis-i şerif getirebilir mi?

@ehlinimet

Demek istediğim bu iddialarınızın kaynağını F.Gülen resmi sitesinden getirmeniz bence girin siteye bakın bakalım TESETTÜR için ne demiş ?

Kadın idareci için NEFATİV olarak değinen bana Sağlam kaynaklı Hadis getirin getirdiğiniz AYTELERDE ben kadın yönetici konusunda birşey göremedim.

Temel meseleler varken teferruatla uğraşılmamalı

Bakın doğrusu aşağıda DEĞİŞTİRİLMİŞ sözler yüzünden kişileri yargılamayın hele hele İMAN konudunda


Soru:Tesettür füruattır sözü ile ne kasdedilmiştir?
Hocaefendi,hiçbir yazısında,tesettürün farz olmadığını,Allah'ın bir emri olmadığını söylemiş değildir ! Diğer yandan,"tesettür furuattır" cümlesi eksik aktarılmış bir cümledir aslı şu şekildedir:
'İman esasları yanında Tesettür furuattır '

Bu cümle aslında Ehl-i Sünnet İtikadınında bir prensibidir ! Usul İlminde,gerek İbn-i Abidin ve diğer Ulemanın İslamın Genel Hükümlerini (Akaid) ikiye ayırdığını görmekteyiz:


1-) Usul'e ait hükümler:Buna göre 'lâ ilâhe illallah;Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere,sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları,muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki,bunlar;Allah'a,âhirete,peygamberlere iman;bir de ubudiyet veya adalettir. Yani,hayatî ehemmiyet arz eden esaslar,usûl kategorisine giren hususlardır


2-) Furuata ait hükümler
:Namaz,oruç,hac,zekât ve tesettür gibi diğer ibadetler,bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Furuata ait hükümler,usule ait hükümler üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki,usûlün olmadığı yerde,sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir.


Ancak fürûât demek,Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir
. Bunların fürûât olması,asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir.

Bu konuya isterseniz küçük bir örnek ile tenvir etmeye çalışalım:Siz terazinin bir kefesine imanı,diğer kefesine farz olan tesettürü koyarsanız,iman kefesinin ağır bastığına şahit olacaksınızdır! Çünkü,Allah katında en önemli esas İmandır! Peki,bu tesettürün önemsiz veya ehemmiyetszi olduğu anlamına gelirmi? Hayır gelmez,sadece İmanın Allah katında ne denli büyük bir Konumunun olduğuna bir işarettir!

Tesettür emrini,bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde,önce onun hicretin yedi veya sekizinci yılı;yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olduğunu görürüz. Bu demektir ki,İslâm'ın ilk yirmi yılında kadınlar,cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı..

Burada,hikmet-i teşri açısından dikkati çeken en önemli husus,teşride meselelere ehemmiyet sırasına göre yer verilmesi ve öncelik tanınması ya da geriye bırakılmasıdır. Bu itibarla da,gönüllere 'lâ ilâhe illallah' hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için,öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke dönemindeki nâzil olan hemen bütün âyetler ve Allah Rasûlü'nün metluv,gayri metluv bütün tebliğatı hep bu mevzu etrafında örgülenmiş gibidir.

Öyleyse bizim de,tebliğ ve irşadda daha çok bu önemli noktaya dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek,küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu,din-i mübin-i İslâm'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma,Allah'a olan imanın,O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir.

Tesettür meselesi,farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında iman ve imanî hakikatlerin önüne geçirilmemelidir. Hele 'tesettür -örtünme keyfiyeti mahfuz- ille de şu şekilde olacak! ' denilmemelidir. Zira tesettür başka,çâr ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkak. O,Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile Bağdat ve Şam gibi merkezî şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken,bir tesettür türü üzerinde imanî meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak,dinî emirlerdeki ilahî tertibi alt-üst etme demektir. Bu,dinde aslî bir mesele olmadığı halde,daha sonraki dönemlerde ibadetmiş gibi ortaya çıkartılan bir husus olması itibarıyla dinin ruhundaki itidale de münafidir.


Öte yandan,yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -mâalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında,kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme,dinde çok önemli bir esastır. Aksi halde,gücü ve kuvveti elinde bulunduran bazı kimseler,bırakın fürûâtı,usûlü dahi yaşama ve yaşatma imkânını vermeyebilirler. Yakınçağ itibarıyla tarihimiz bunun nice örnekleriyle doludur.

Netice itibarıyla;usûle ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip,imanla gönüllerin itmi'nâna kavuşturulmasına şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde,yukarıda arzettiğimiz ölçüler içinde,usûl sayılmayan meselelerde takılıp kalmak,bırakın inanmayanları,inanan insanların bile cephe almasına vesile olabilir. Onun için günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden,İslâmî hakikatleri anlama,yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz.

YANİ TEFERRUAT DEĞİLMİŞ ?

BİRDE DEMİŞSİNİZ ki..... kendi dinini ilân etmiş, İslâm dininin hükümlerine karşı gelmiştir.BU İDDİANIZ AHİRETİNİZ İÇİN TEHLİKE ARZ ETMEZMİ ? HÜRRİYET ve Sabah gazetesinin beyanları ile kişi kişileri oluşumları İMAN AÇISINDAN YARGILAMAKTAN BEN ALLAH a sığınırım

TEFERRUAT ın anlamı ile fürûât ın anlam farkını anlamamak bilmemek sizi kötü durumlara sürükleyebilir.LÜTFEN BU KONULARDA ÇOK HASSAS OLUN.
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
@ehlinimet

Demek istediğim bu iddialarınızın kaynağını F.Gülen resmi sitesinden getirmeniz bence girin siteye bakın bakalım TESETTÜR için ne demiş ?
TEFERRUAT ın anlamı ile fürûât ın anlam farkını anlamamak bilmemek sizi kötü durumlara sürükleyebilir.LÜTFEN BU KONULARDA ÇOK HASSAS OLUN.
İnanın ki bu hassasiyete biz çok dikkat ederiz .Bu sizin açıklamanız .Peki üniversiteye girebilmek için başını açmasına cevaz verdiğiniz yüzlerce insanın vebalini hiç düşündünüz mü?Ahiret bize de var size de var.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
İnanın ki bu hassasiyete biz çok dikkat ederiz .Bu sizin açıklamanız .Peki üniversiteye girebilmek için başını açmasına cevaz verdiğiniz yüzlerce insanın vebalini hiç düşündünüz mü?Ahiret bize de var size de var.

@ehlinimet


Önce sizin iddia ettiğiniz TEFERRUAT ile fürûât arasındaki BİRBİRİNİ HİÇ UYUM SAĞLAMAYAN BİRYERDE ZIT ANLAM da istişaremizi devam edelim.Sizin TEFERUAT iddianız bir yerde İSLAM ANLAYIŞINI TENKİT ETMEKTEDİR F.GÜLEN in Peki siz bunun vebalini düşündünüzmü ?

Gelelim Ünüversite olayına önce TEFERRUAT FÜRÜÂT arasındaki anlam farklılığını bitirelim sonra Okumak için baş açma ya gelelim.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Tarikatlar:
Başka bir beyanında ise “Tarikatlar bir dönemdeki misyonunu eda etmişlerdir, zaman böyle fert zamanı değil, cemaat zamanıdır.” diyerek necip tarikatlara karşı geliyor.
Bu konuda, İman abidesi, büyük mücahid, hakikat güneşi, Bediüzzaman Hazretleri’nin 29. mektubu mevcuttur. Şöyle der:
“Tarikatın dini ve uhrevî ve ruhânî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız Âlem-i İslâm içindeki kudsî bir râbıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, te’sirli ve hararetli vasıta tarikatlar olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siyaset-i hıristiyaniyyenin, Nûr-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kal’a-i İslâmiyyeden bir kal’asıdır.
Merkez-i Hilafet olan İstanbul’u, beşyüz elli sene bütün âlem-i hıristiyaniyyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul’da beşyüz yerde fışkıran envâr-ı Tevhid; ve o Merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde ‘ALLAH, ALLAH!’ diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve Mârifet-i İlâhiyyeden gelen bir muhabbet-i ruhanî ile cuş-u huruşlarıdır.
İşte ey akılsız hakimiyet-füruşlar ve sahtekâr milliyet-perverler! Tarikatın hayat-ı içtimaiyenizde bu hanesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz?.”
İşte o zât tarikatı böyle ifade ediyor. İman abidesi, büyük mücahid, Bediüzzaman Hazretlerinin izini takip edenler İslâm’da hizmet edenlerdir. Bunlar ise nurculuk dinini kuranlardır.
Tarikata takındığı tavır ve sözleriyle Evliyaullah hazeratına da karşı gelmiş ve her zaman mevcut bulunan bu topluluğu yok saymıştır.
Âyet-i kerime’de:
“İyi bilin ki Allah’ın veli kulları için hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” buyuruluyor. (Yunus: 62)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Her kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben ona harp açarım.” buyuruyorlar. (Buhari)
Bir Hadis-i kudsi’de ise:
“Kubbelerimin altındaki velilerimi benden mâdâ kimse bilemez.” buyuruluyor.
Âyet-i kerime’de:
“Yarattıklarımdan öyle bir topluluk da vardır ki onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.” buyuruluyor. (A’raf: 181)
Hadis-i şerif’te:
“Her asırda benim ümmetimden sabikun önde gelenler vardır ki bunlara budela ve sıddıkun itlak olunur. Hakkında inayet ve merhameti o kadar boldur ki, sizler o sayede yer içersiniz. Yeryüzünün halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır.” (Nevadirül Usul, Tirmizî)
Hadis-i şerif’te:
“Bâtın ilmi Allah-u Teâlâ’nın sırlarından bir sır hikmetlerinden bir hikmettir. Onu ancak dilediği kulun kalbine atar.” buyuruluyor. (Buhari)
Bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler velilere ve mârifetullah ehline aittir. Zâhiri âlimler bu ilimden mahrumdur.
İmâm-ı Gazali Hazretleri İhya-u Ulumid’din adlı eserinde ise o topluluğu şöyle ifade ediyor:
“Sakın anlamıyorum diye bu ilmi inkâra kalkışma, aklî ilimleri kavradığını zannederek çizmeden yukarı çıkan âlimlerin helâk noktası burasıdır. Allah dostlarının bu hallerini inkâr eden bir ilimden cehalet çok daha iyidir. Kaynak bir olduğu için velileri ve kerametlerini inkâr ise tamamen dinden çıkmaktır.”
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
“İlim ikidir birisi dilde olup (ki bu zahirî ilimdir.) Allah-u Teâlâ’nın kulları üzerine hüccetidir. Bir de kalpte olan mârifet ilmi vardır. Asıl gayeye ulaşmak için faydalı olan da budur.” (Tirmizî)
İşte bu gayeye ulaşanlar bunlardır. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Allah kime dilerse ona kat kat verir.” buyuruyor. (Bakara: 261)
İşte ihsanı ve ikramı bol olan Allah-u Teâlâ tasavvura sığmayan ihsanlarını kat kat lûtfetmiştir. Yalnız, mârifetullah ehli olan veli kullarına bahşetmiştir. Başkasına şâmil değildir.

@ehlinimet

DEMİŞSİNİZ kiiiiii

Tarikatlar:
Başka bir beyanında ise “Tarikatlar bir dönemdeki misyonunu eda etmişlerdir, zaman böyle fert zamanı değil, cemaat zamanıdır.” diyerek necip tarikatlara karşı geliyor


DİYEREK AĞIR BİR İTHAM da bulunmuşsunuz ve VEBALİ çok ağır.

İşte gerçek sizin yerinizde olsa tövbe eder HELALLEŞMEK İÇİN F.GÜLEN e mektup yazardım .

SORU : - Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte tekke ve zaviyeler kapatıldı. İslâmî kesimin görüşlerine göre İslâmcılar üzerinde ağır baskılar uygulandı. Şimdi ise, devletin bir tavır değişikliği söz konusu. Örneğin size karşı gösterilen ilgi. Eskiden bu kadar rahat hareket edemiyordunuz?

Gülen: Bu tür bir değişiklik, sadece Türkiye sınırlarıyla çerçeveli değildir. Kanaatimce bütün dünyada bu yönlü bir değişim söz konusudur. Ve Türkiye de bu umûmî değişimden kendi payına düşeni almaktadır. Yani umûmî manâda Hıristiyanlar kiliseye, Yahudiler havraya, Budistler kendi tapınaklarına giderken, Müslümanlar da camiye ve bir bakıma camileri besleyen tekke ve zaviye (benzeri yerlere) dönüyorlar. Ancak burada şu husus da gözden uzak tutulmamalıdır: Tarikat, İslâm'ın rûhî hayatının değişik ekoller halinde zuhurudur. Tasavvufî hayatın, Kitap ve Sünnet'le irtibatlı olarak hayata geçirilmesidir. Tarikat, zühd yoludur, takva yoludur, ihlas ve samimiyet yoludur. Bu açıdan, tekke ve zaviyelerin kapatılması, şeklen tarikatlara sekte vurmuş görünse bile, esas itibariyle o misyon günümüze kadar devam etmiş ve ebedlere kadar da devam edecektir.

Yukarıdaki açıklamayı okudunuzmu



ŞAHSINIZA DEĞİL AMA İNANIN BIKTIM DEĞİL ÜZÜLÜYORUM Kulaktan dolma bilgiler ile bir insanı hele hele İMAN yönünden yargılama İslami değerler yüzünden yargılamala yapanlara CEVAP VERMEKTEN.

İslami değerler üzerinden yargılama kişininin AHİRET İLE İLGİLİ bir değerlendirmedir SİZ EMİN misiniz bu sözlerin söylendiğine EMİNSİNİZ ki iddiada bulunuyırsunuz YA DEĞİLSE O ZAMAN AHİRETTE NE CEVAP VEERCEKSİNİZ İFTİRA TEMELLİ BU İDDİA VE GIYBETİNİZE.
 

Mesihçi

Ordinaryus
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
91
Puanları
0
Ruhani liderlerinizden hiç hoşlanmama gibi bir lüksünüz varmı :confused1:

Benim bir ruhani liderim yok. Papalar, şunlar bunlar hepsi boş. Onlar dünya hevesi içindeki altın tahtlarından ahkam kesen zavallılar. Bir keresinde bir ateist arkadaşım yürekten katıldığım şu sözü etmişti. "Vatikan'da süslü sarayındaki altın tahtında Afrika'daki aç çocuklar için dua eden papa kadar samimiyetten uzak bir canlı yoktur herhalde." Her kelimesine katılıyorum. Son papadan umutluydum. "Kilise fakir olmalıdır. Fakirlere yardım etmelidir. Din adamları efendi değil hizmetkar olmalıdır" diyordu. Ama görünüşe göre vatikanın mafyası onu da susturdu. Bakın ben şu ayetlere dayanıyorum. Ruhani önder tanımazken...

Matta 23:
"Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: “Din bilginleri ve Ferisiler Musa’nın kürsüsünde otururlar.
[SUP]3[/SUP]Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar.
[SUP]4[/SUP]Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler.
[SUP]5[/SUP]“Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar.
[SUP]6[/SUP]Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar.
[SUP]7[/SUP]Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini ‘Rabbî’ diye çağırmalarından zevk duyarlar.
[SUP]8[/SUP]“Kimse sizi ‘Rabbî’ diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz.
[SUP]9[/SUP]Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır.
[SUP]10[/SUP]Kimse sizi ‘Önder’ diye çağırmasın. Çünkü tek önderiniz var, O da Mesih’tir.
[SUP]11[/SUP]Aranızda en üstün olan, ötekilerin hizmetkârı olsun.
[SUP]12[/SUP]Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir."
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
@ehlinimet


Önce sizin iddia ettiğiniz TEFERRUAT ile fürûât arasındaki BİRBİRİNİ HİÇ UYUM SAĞLAMAYAN BİRYERDE ZIT ANLAM da istişaremizi devam edelim.Sizin TEFERUAT iddianız bir yerde İSLAM ANLAYIŞINI TENKİT ETMEKTEDİR F.GÜLEN in Peki siz bunun vebalini düşündünüzmü ?

Gelelim Ünüversite olayına önce TEFERRUAT FÜRÜÂT arasındaki anlam farklılığını bitirelim sonra Okumak için baş açma ya gelelim.
Ya hu Allah aşkına yüzümüze baka baka nasıl yalan konuşuyorsunuz.Bu kadar rahat sıkılmadan yüzünüz kızarmadan.Size minareyi çalan kılıfını hazırlar atasözünü söyleyeceğim ama cimriliğinizden kılıfı kısa tutmuşsunuz minareniz kılıfa sığmıyor.
O kadar inanmışsınız ki size söylenen her yalana öyle bir kanmışsınız ki siz de hiç araştırmadan atıp tutuyorsunuz.Bakın sakın hakaret sanmayın gerçeğin ta kendisi.
Durumunuzu şöyle izah edeyim siz Muhterem fetulah gülen efendi boynuna haç takıp artık ben isevi oldum dese siz ona da bir kılıf bulacaksınız.Diyeceksiniz ki peygamberlere iman imanın şartlarından olduğu için vs vs. siz onada cevap vereceksiniz.Ömrü olan görecek bunları.
Teferruat dediğini cümle alem de sizde biliyorsunuz.
İşte iddaam agbi bey Muhterem fetulah gülen hocaefendinin sizin de kabul edeceğiniz bir kanaldan TEFERRUAT DEDİĞİNİ isbat edersem kabul edecek ve ilan edecekmisiniz.Ben kendime güveniyorum ya siz.Elim de delilleri isabatları var.Siz önce yiğitliğinizi gösterin varmısınız TEFERRUAT DEDİYSE kabul edecekmisiniz hak bir söz söylemediğini ve küfre düştüğünü.Alem de görsün siz de görün.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Ya hu Allah aşkına yüzümüze baka baka nasıl yalan konuşuyorsunuz.Bu kadar rahat sıkılmadan yüzünüz kızarmadan.Size minareyi çalan kılıfını hazırlar atasözünü söyleyeceğim ama cimriliğinizden kılıfı kısa tutmuşsunuz minareniz kılıfa sığmıyor.
O kadar inanmışsınız ki size söylenen her yalana öyle bir kanmışsınız ki siz de hiç araştırmadan atıp tutuyorsunuz.Bakın sakın hakaret sanmayın gerçeğin ta kendisi.
Durumunuzu şöyle izah edeyim siz Muhterem fetulah gülen efendi boynuna haç takıp artık ben isevi oldum dese siz ona da bir kılıf bulacaksınız.Diyeceksiniz ki peygamberlere iman imanın şartlarından olduğu için vs vs. siz onada cevap vereceksiniz.Ömrü olan görecek bunları.
Teferruat dediğini cümle alem de sizde biliyorsunuz.
İşte iddaam agbi bey Muhterem fetulah gülen hocaefendinin sizin de kabul edeceğiniz bir kanaldan TEFERRUAT DEDİĞİNİ isbat edersem kabul edecek ve ilan edecekmisiniz.Ben kendime güveniyorum ya siz.Elim de delilleri isabatları var.Siz önce yiğitliğinizi gösterin varmısınız TEFERRUAT DEDİYSE kabul edecekmisiniz hak bir söz söylemediğini ve küfre düştüğünü.Alem de görsün siz de görün.

Eeeee artık biraz dur bakalım.@ehlinimet

İDDİANIZIN BELGESİNİ GETİRİN HÜRRİYET GAZETERSİMİ belgeniz ? Lütfen belge getirin ben size belge getiriyorum F.Gülen in resmi sitesinden.

ADRESİ..... http://www.iftiralar.org/fethullah-...lan-iftiralar/812-tesettur-qfuruatqmidir.html TIKLAYIN

Soru:Tesettür füruattır sözü ile ne kasdedilmiştir?

Hocaefendi,hiçbir yazısında,tesettürün farz olmadığını,Allah'ın bir emri olmadığını söylemiş değildir ! Diğer yandan,"tesettür furuattır" cümlesi eksik aktarılmış bir cümledir aslı şu şekildedir:
'İman esasları yanında Tesettür furuattır '

Bu cümle aslında Ehl-i Sünnet İtikadınında bir prensibidir ! Usul İlminde,gerek İbn-i Abidin ve diğer Ulemanın İslamın Genel Hükümlerini (Akaid) ikiye ayırdığını görmekteyiz:


1-) Usul'e ait hükümler:Buna göre 'lâ ilâhe illallah;Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere,sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları,muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki,bunlar;Allah'a,âhirete,peygamberlere iman;bir de ubudiyet veya adalettir. Yani,hayatî ehemmiyet arz eden esaslar,usûl kategorisine giren hususlardır

2-) Furuata ait hükümler:Namaz,oruç,hac,zekât ve tesettür gibi diğer ibadetler,bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Furuata ait hükümler,usule ait hükümler üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki,usûlün olmadığı yerde,sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir.


Ancak fürûât demek,Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması,asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir.

Bu konuya isterseniz küçük bir örnek ile tenvir etmeye çalışalım:Siz terazinin bir kefesine imanı,diğer kefesine farz olan tesettürü koyarsanız,iman kefesinin ağır bastığına şahit olacaksınızdır! Çünkü,Allah katında en önemli esas İmandır! Peki,bu tesettürün önemsiz veya ehemmiyetszi olduğu anlamına gelirmi? Hayır gelmez,sadece İmanın Allah katında ne denli büyük bir Konumunun olduğuna bir işarettir!

Tesettür emrini,bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde,önce onun hicretin yedi veya sekizinci yılı;yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olduğunu görürüz. Bu demektir ki,İslâm'ın ilk yirmi yılında kadınlar,cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı..

Burada,hikmet-i teşri açısından dikkati çeken en önemli husus,teşride meselelere ehemmiyet sırasına göre yer verilmesi ve öncelik tanınması ya da geriye bırakılmasıdır. Bu itibarla da,gönüllere 'lâ ilâhe illallah' hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için,öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke dönemindeki nâzil olan hemen bütün âyetler ve Allah Rasûlü'nün metluv,gayri metluv bütün tebliğatı hep bu mevzu etrafında örgülenmiş gibidir.

Öyleyse bizim de,tebliğ ve irşadda daha çok bu önemli noktaya dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek,küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu,din-i mübin-i İslâm'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma,Allah'a olan imanın,O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir.

Tesettür meselesi,farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında iman ve imanî hakikatlerin önüne geçirilmemelidir. Hele 'tesettür -örtünme keyfiyeti mahfuz- ille de şu şekilde olacak! ' denilmemelidir. Zira tesettür başka,çâr ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkak. O,Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile Bağdat ve Şam gibi merkezî şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken,bir tesettür türü üzerinde imanî meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak,dinî emirlerdeki ilahî tertibi alt-üst etme demektir. Bu,dinde aslî bir mesele olmadığı halde,daha sonraki dönemlerde ibadetmiş gibi ortaya çıkartılan bir husus olması itibarıyla dinin ruhundaki itidale de münafidir.


Öte yandan,yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -mâalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında,kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme,dinde çok önemli bir esastır. Aksi halde,gücü ve kuvveti elinde bulunduran bazı kimseler,bırakın fürûâtı,usûlü dahi yaşama ve yaşatma imkânını vermeyebilirler. Yakınçağ itibarıyla tarihimiz bunun nice örnekleriyle doludur.

Netice itibarıyla;usûle ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip,imanla gönüllerin itmi'nâna kavuşturulmasına şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde,yukarıda arzettiğimiz ölçüler içinde,usûl sayılmayan meselelerde takılıp kalmak,bırakın inanmayanları,inanan insanların bile cephe almasına vesile olabilir. Onun için günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden,İslâmî hakikatleri anlama,yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz.


(Kaynak Prizma M.Fethullah Gülen)

DEMİŞSİNİZ ki Ya hu Allah aşkına yüzümüze baka baka nasıl yalan konuşuyorsunuz Siz bana YALANCI dediniz beye dayanarak ? Size kaynak getiriyorum ama siz HÜRRİYET Gazetesine inanıyorsunuz.

DEMİŞSİNİZ ki O kadar inanmışsınız ki size söylenen her yalana öyle bir kanmışsınız ki siz de hiç araştırmadan atıp tutuyorsunuz.Bakın sakın hakaret sanmayın gerçeğin ta kendisi. GERÇEK OLAN sizin duymak istediğiniz i HÜRRİYET GAZETESİ de olsa İNANMIŞSINIZ

DEMİŞSİNİZ ki....İşte iddaam agbi bey Muhterem fetulah gülen hocaefendinin sizin de kabul edeceğiniz bir kanaldan TEFERRUAT DEDİĞİNİ isbat edersem kabul edecek ve ilan edecekmisiniz.KABUL EDİYORUM SİZDE İLAN EDECEKMİSİNİZ ispatlayamazsanız ( Getireceğiniz belgenin kaynağı önemli Hürriyet gazetesi vb.olmasın )

DEMİŞSİNİZ ki Siz önce yiğitliğinizi gösterin varmısınız TEFERRUAT DEDİYSE kabul edecekmisiniz hak bir söz söylemediğini ve küfre düştüğünü.Alem de görsün siz de HODRİ MEYDAN alem görsün.
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Eeeee artık biraz dur bakalım.@ehlinimet

İDDİANIZIN BELGESİNİ GETİRİN HÜRRİYET GAZETERSİMİ belgeniz ? Lütfen belge getirin ben size belge getiriyorum F.Gülen in resmi sitesinden.

ADRESİ..... http://www.iftiralar.org/fethullah-...lan-iftiralar/812-tesettur-qfuruatqmidir.html TIKLAYIN

Soru:Tesettür füruattır sözü ile ne kasdedilmiştir?

Hocaefendi,hiçbir yazısında,tesettürün farz olmadığını,Allah'ın bir emri olmadığını söylemiş değildir ! Diğer yandan,"tesettür furuattır" cümlesi eksik aktarılmış bir cümledir aslı şu şekildedir:
'İman esasları yanında Tesettür furuattır '

Bu cümle aslında Ehl-i Sünnet İtikadınında bir prensibidir ! Usul İlminde,gerek İbn-i Abidin ve diğer Ulemanın İslamın Genel Hükümlerini (Akaid) ikiye ayırdığını görmekteyiz:


1-) Usul'e ait hükümler:Buna göre 'lâ ilâhe illallah;Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere,sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları,muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki,bunlar;Allah'a,âhirete,peygamberlere iman;bir de ubudiyet veya adalettir. Yani,hayatî ehemmiyet arz eden esaslar,usûl kategorisine giren hususlardır

2-) Furuata ait hükümler:Namaz,oruç,hac,zekât ve tesettür gibi diğer ibadetler,bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Furuata ait hükümler,usule ait hükümler üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki,usûlün olmadığı yerde,sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir.


Ancak fürûât demek,Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması,asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir.

Bu konuya isterseniz küçük bir örnek ile tenvir etmeye çalışalım:Siz terazinin bir kefesine imanı,diğer kefesine farz olan tesettürü koyarsanız,iman kefesinin ağır bastığına şahit olacaksınızdır! Çünkü,Allah katında en önemli esas İmandır! Peki,bu tesettürün önemsiz veya ehemmiyetszi olduğu anlamına gelirmi? Hayır gelmez,sadece İmanın Allah katında ne denli büyük bir Konumunun olduğuna bir işarettir!

Tesettür emrini,bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde,önce onun hicretin yedi veya sekizinci yılı;yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olduğunu görürüz. Bu demektir ki,İslâm'ın ilk yirmi yılında kadınlar,cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı..

Burada,hikmet-i teşri açısından dikkati çeken en önemli husus,teşride meselelere ehemmiyet sırasına göre yer verilmesi ve öncelik tanınması ya da geriye bırakılmasıdır. Bu itibarla da,gönüllere 'lâ ilâhe illallah' hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için,öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke dönemindeki nâzil olan hemen bütün âyetler ve Allah Rasûlü'nün metluv,gayri metluv bütün tebliğatı hep bu mevzu etrafında örgülenmiş gibidir.

Öyleyse bizim de,tebliğ ve irşadda daha çok bu önemli noktaya dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek,küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu,din-i mübin-i İslâm'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma,Allah'a olan imanın,O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir.

Tesettür meselesi,farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında iman ve imanî hakikatlerin önüne geçirilmemelidir. Hele 'tesettür -örtünme keyfiyeti mahfuz- ille de şu şekilde olacak! ' denilmemelidir. Zira tesettür başka,çâr ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkak. O,Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile Bağdat ve Şam gibi merkezî şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken,bir tesettür türü üzerinde imanî meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak,dinî emirlerdeki ilahî tertibi alt-üst etme demektir. Bu,dinde aslî bir mesele olmadığı halde,daha sonraki dönemlerde ibadetmiş gibi ortaya çıkartılan bir husus olması itibarıyla dinin ruhundaki itidale de münafidir.


Öte yandan,yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -mâalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında,kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme,dinde çok önemli bir esastır. Aksi halde,gücü ve kuvveti elinde bulunduran bazı kimseler,bırakın fürûâtı,usûlü dahi yaşama ve yaşatma imkânını vermeyebilirler. Yakınçağ itibarıyla tarihimiz bunun nice örnekleriyle doludur.

Netice itibarıyla;usûle ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip,imanla gönüllerin itmi'nâna kavuşturulmasına şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde,yukarıda arzettiğimiz ölçüler içinde,usûl sayılmayan meselelerde takılıp kalmak,bırakın inanmayanları,inanan insanların bile cephe almasına vesile olabilir. Onun için günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden,İslâmî hakikatleri anlama,yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz.


(Kaynak Prizma M.Fethullah Gülen)

DEMİŞSİNİZ ki Ya hu Allah aşkına yüzümüze baka baka nasıl yalan konuşuyorsunuz Siz bana YALANCI dediniz beye dayanarak ? Size kaynak getiriyorum ama siz HÜRRİYET Gazetesine inanıyorsunuz.

DEMİŞSİNİZ ki O kadar inanmışsınız ki size söylenen her yalana öyle bir kanmışsınız ki siz de hiç araştırmadan atıp tutuyorsunuz.Bakın sakın hakaret sanmayın gerçeğin ta kendisi. GERÇEK OLAN sizin duymak istediğiniz i HÜRRİYET GAZETESİ de olsa İNANMIŞSINIZ

DEMİŞSİNİZ ki....İşte iddaam agbi bey Muhterem fetulah gülen hocaefendinin sizin de kabul edeceğiniz bir kanaldan TEFERRUAT DEDİĞİNİ isbat edersem kabul edecek ve ilan edecekmisiniz.KABUL EDİYORUM SİZDE İLAN EDECEKMİSİNİZ ispatlayamazsanız ( Getireceğiniz belgenin kaynağı önemli Hürriyet gazetesi vb.olmasın )

DEMİŞSİNİZ ki Siz önce yiğitliğinizi gösterin varmısınız TEFERRUAT DEDİYSE kabul edecekmisiniz hak bir söz söylemediğini ve küfre düştüğünü.Alem de görsün siz de HODRİ MEYDAN alem görsün.

Buyrun agbi bey yiğitliğinizi gösterin şimdi:

http://tr.fgulen.com/content/view/7872/15/

Yani kadınların başını örtmesi şart mıdır?
Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferuata ait meselelerdir. Nitekim, yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize tebliğ edilmiş. Namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16'ncı, 17'ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Buyrun agbi bey yiğitliğinizi gösterin şimdi:

http://tr.fgulen.com/content/view/7872/15/

Yani kadınların başını örtmesi şart mıdır?
Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferuata ait meselelerdir. Nitekim, yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize tebliğ edilmiş. Namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16'ncı, 17'ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.

Belgeniz bumu idi ?

Konuya göre anlatım TEFERRUAT ama ana fikre göre furuat isterseniz Tümden getirin yazıyı o zaman paragraf paragraf istişare edelim.

Bakın aşağıda ki getirdiğim alıntıya ANAFİKRİN açıklanması sizin getirdiğiniz ise bir genelleme yazı ve o yazının devamını getirmediniz.


1-) Usul'e ait hükümler:Buna göre 'lâ ilâhe illallah;Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere,sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları,muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki,bunlar;Allah'a,âhirete,peygamberlere iman;bir de ubudiyet veya adalettir. Yani,hayatî ehemmiyet arz eden esaslar,usûl kategorisine giren hususlardır

2-) Furuata ait hükümler:Namaz,oruç,hac,zekât ve tesettür gibi diğer ibadetler,bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Furuata ait hükümler,usule ait hükümler üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki,usûlün olmadığı yerde,sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir.


Ancak fürûât demek,Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması,asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir.

AŞAĞIDADA YAZINIZN DEVAMI dır.

Ama geçmişte türban meselesi yüzünden toplum neredeyse birbirine girecekti. Siz bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Temel meseleler varken, teferruatın kavgasını vermek zannediyorum üslup bakımından yanlış. Onları öne çıkartmak bir yönüyle diğer meselelerin önemsizliğini bir yönüyle ifade etmek gibi bir şey olur. İnsanlar yine işin başına geçsinler, başlarını açsınlar, belli bir dönem sonra kapatsınlar demek de değildir bu yani. Ondan da farkı bir meseledir. Dindeki başörtüsünün nereye konacağı meselesi çok iyi karlaştırılmalı evvela. Bir diğer yanı da birileri de bundan çok rahatsız olmamalı bence. Bu mozaik içinde toplumun bir kesimi olarak kabul edilmeli.

Yanlış hatırlamıyorsam ben, 1990'da falan bu türban olayı toplumu gerginleştirdiği zaman sizin mesajınız bu doğrultudaydı.

Belki aynı şeyleri söylemişimdir. Teferuata boğulmayalım. Küçük şeylere büyük şeyleri feda etmeyelim. Yani başörtüsü eğer İslami öğretiler, İslami esaslar arasında dördüncü beşinci sırada bir meseleyse, bununla kavga ederek bir yönüyle belki imana mütallik meseleleri çok geri plana atıyoruz. Yani birinin imanı vardır. namazı da vardır, belki hacca da gidiyordur. Fakat bu meselede farklı düşüyorsa, bu insan bunu hiç kabul etmemezlik demek, işte dördüncü plandaki bir meseleyi birinci plandaki meselenin önüne geçirme demek gibi bir şeyler oluyor.

Yalnız şöyle bir endişe var. Bütün bunlar takiyyedir. Ama yarın İslami düşünce esasları devlet yönetimi haline getirildiği zaman işte o dördüncü, beşinci derece sayılan şeyler insanlara zorla kabul ettirecek, başları zorla örttürülecek.

KISACASI F.Gülen Başörtüsünü ret etmemiş ama kendine göre ilmine göre önem sıralaması yapmış roportajdaki ana fikir olarak TEFERRUAT demesi onun TESETTÜRÜ ret etmesi değildir
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Ay yarıl dı ikiye bölündü.Amma inanmayan yine inanmadı ne yapalım.Hidayet Allahtan.
Buyrun yazının tüm metni siz artık kimle tartışırsanız tartışın.Kendi sitesinde bile TEFERRUATTIR
yazıyor.Yiğitliğinizi de görmüş olduk saolun.
Türkiye'de bir süredir belirgin bir Alevi-Sünni gerginliği gözleniyor. Bunun kaynağı nedir?
Sık sık yanıma gelen arkadaşlar bilirler. Bu konunun potansiyel çatışma meselesi haline getirileceğinden endişem var. Hatta PKK'dan daha tehlikeli olabilir endişesinde olmuşumdur. Sivas'ta bu meseleyi kim kullandı bilemeyeceğim. Türkiye çok hassas dengeler üzerinde duruyor. Geçende, bir TV kapısında olanlar neydi bilemeyeceğim. Geçende bir yerde birisi bana istihbar ettiği bir şeyi intikal ettirmişti, bunu salahiyetli birisine verdim. Müsade buyursanız bunları tahsis etmeyeceğim.
Şimdi yeni sorunlar. Mesela cem evleri meselesi gibi.
Bağışlayın ama, cem evleri zaten vardı, yani yapıyorlardı. Bunu ne farklı yorumlamak doğrudur, ne de yeni çıkmış mesele gibi yorumlamak doğrudur. Bir taraftan Sünni geçinen keşinin yatıştırılması, bunların tansiyonlarının aşağıya çekilmesi şart. Diğer taraftan Alevi vatandaşların ne Cumhuriyet'ten evvel, ne Cumhuriyet'ten sonra katiyen gadre uğratılmadıkları, kendilerine anlatılmalı. Hatta denebilir ki, Cumhuriyet Dönemi'nde tekke ve zaviyelerin kapatılması meselesi söz konusu olunca cem evlerine dokunulmamıştır bu ülkede.
Ya Diyanet İşleri'nde Alevilerin de temsili meselesi?
Malumları olduğu gibi Diyanet İşleri, Atatürk Dönemi'nde kuruldu. İsmet Paşa Dönemi'nde de hiç ilişilmeden getirildi. Genel Müdürlük ölçüsü içerisinde devletin bir müessesesidir bu. Bu birinci yanı, ikinci yanı Mümtaz Soysal Bey'in dediklerine katılıyorum. Diyanet'te temsil esası yanlıştır. Alevilik bir mezhepse, yani Maliki, Şafi, Hambeli gibi bir mezhepse, Türkiye'de Şafi'lerin, Hambeli'lerin Maliki'lerden bir temsilcisi yor. Aleviler, eğer ''tarikatız'' derlerse, Kadiri'ler ve Nakşi'ler de derler ki, ''o zaman biz de temsil edilmek istiyoruz'', hatta ''resmi kıyafetiyle bizden biri gelsin oraya otursun'' derler. Bence bu da çok tehlikeli bir şey. Diyanet'in birleştiriciliğine, uzlaştırıcılığına güvenmek lazım, hepimizin müessesesidir.
Diyanet'e girme nasıl olmalı?
Diyanet'e girmek için devletin resmi okullarında okumak gerekiyor. Mesela imam hatibi okuyorsun imam oluyorsun, İlahiyat'ı okuyorsan imam, vaiz, müezzin oluyor veya Diyanet'te değişik görevleri geliyorsun. Diyanet herkesin girmesine müsaittir. Ama bir yol koymuşlardır oraya. Siz şu fakülteden mezun olacaksınız, sonra gireceksiniz. Ben bu fakültede okumak istemiyorum, ama bu fakülteler Cumhuriyet'in günümüzde demokrasinin müesseseleridir. Dünyanın her yerinde de böyledir.
Kadın hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Tabii bu çok şümullü bir mevzu. Bir yönüyle dedikoduya da açık bir mevzu. Böyle bir platformda tarzı telakkimi hülasa etme de epey zor. Bir manada kadın ve erkek ayırımı yapmıyoruz. Yani fiziki durum ayrılığı filan var. Bence kadın ve erkek bir hakikatin iki yüzü gibi olmalı. Kadınsız erkek, erkeksiz kadın olmayacağı ilk hilkatle ortaya çıkmış. Hazreti Adem'in kadınsız cennetteki ıstırabı ve kadınla bütünleşince, cennetin gerçek cennet olması da biraz işte bu iki varlığın bu çiftin beraber bulunmasına bağlıdır.
İslam açısından bakarsak...
İslam açısından bu meseleyi bakacak olursak. Efendimiz (sav), Kuran, Kuran'daki öğretiler kadını erkekten tefrik etmemiştir. Zannediyorum ifratlara tefritlere giriliyor, yani denge bozuluyor burada. Bu iki varlık bazı hususi yanlarıyla birbirinden ayrılırsa, mesela erkeğin fiziki gücü vardır, ama kadının da psikolojik gücü vardır. Ve bunu erkeğine karşı her zaman kullanabilir. Allah yaratırken, maddenin en küçük parçalarından kainatlara kadar, hatta madde karşısında anti madde koyarak, böyle bir birlik meydana getirmiştir. Ayırıma gerek yoktur.
Kadının rolü hakkında örnekler var mı?
Şimdi 14 asır evvel, o günkü toplum tarzı telakkileri içinde Batı'da kadına hiç yer verilmediği hatta ondan 5-6 asır sonra kadının ruhu var mı yok mu, şeytan mıdır, insan mıdır diye münakaşası yapılmasına karşılık, İslam'da kadın tam hayatın içindedir. Ayşe validemiz orduların başındadır. Hatta şimdikinden çok farklı olarak camilerde mahfil yoktu, kadınlar erkeklerin arasında saf bağlayıp dururlardı.
Niye önde değil de arkada?
Namazın kendine göre nezahat ifade eden bir yanı vardır. İnsanın orada mümkün mertebe, insani, cismani ve bedeni duygulardan tecerrüdü esası var yani. Buna kimsenin itirazı olmaz.
Kadın eli sıkma yasağı, örtünme gibi şeyler gerçekten İslam'ın özünde olan şeyler midir?
Örtü konusunda bir şey demeye hakkımız yok.Kur'an'ın içinde açık sarih naslar var yani. Bu mevzu bizim yorumlamamızın dışında kalıyor. Çünkü bu Allah'ın emridir. El sıkma mevzuu, kadınlarla oturup kalkma mevzuu hususlarında bir kısım prensipler objektif olarak ele alınmıştır. Sizler, bizler gibi insanlar hani el sıkıştığınız zaman veyahut ta işte kadın açık olduğu zaman içinizden bir şey gelmeyebilir. Hiçbir şey duymayabilirsiniz. Bir medeni insan bunu duymayabilir. Fakat çok değişik insanlar da olabileceği mülahazasıyla Kuran'ın bu mevzudaki prensipleri alimi şumuldur. Herkes nazarı itibara alınmıştır.
Yani kadınların başını örtmesi şart mıdır?
Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferuata ait meselelerdir. Nitekim, yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize tebliğ edilmiş. Namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16'ncı, 17'ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.
Ama geçmişte türban meselesi yüzünden toplum neredeyse birbirine girecekti. Siz bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Temel meseleler varken, teferruatın kavgasını vermek zannediyorum üslup bakımından yanlış. Onları öne çıkartmak bir yönüyle diğer meselelerin önemsizliğini bir yönüyle ifade etmek gibi bir şey olur. İnsanlar yine işin başına geçsinler, başlarını açsınlar, belli bir dönem sonra kapatsınlar demek de değildir bu yani. Ondan da farkı bir meseledir. Dindeki başörtüsünün nereye konacağı meselesi çok iyi karlaştırılmalı evvela. Bir diğer yanı da birileri de bundan çok rahatsız olmamalı bence. Bu mozaik içinde toplumun bir kesimi olarak kabul edilmeli.
Yanlış hatırlamıyorsam ben, 1990'da falan bu türban olayı toplumu gerginleştirdiği zaman sizin mesajınız bu doğrultudaydı.
Belki aynı şeyleri söylemişimdir. Teferuata boğulmayalım. Küçük şeylere büyük şeyleri feda etmeyelim. Yani başörtüsü eğer İslami öğretiler, İslami esaslar arasında dördüncü beşinci sırada bir meseleyse, bununla kavga ederek bir yönüyle belki imana mütallik meseleleri çok geri plana atıyoruz. Yani birinin imanı vardır. namazı da vardır, belki hacca da gidiyordur. Fakat bu meselede farklı düşüyorsa, bu insan bunu hiç kabul etmemezlik demek, işte dördüncü plandaki bir meseleyi birinci plandaki meselenin önüne geçirme demek gibi bir şeyler oluyor.
Yalnız şöyle bir endişe var. Bütün bunlar takiyyedir. Ama yarın İslami düşünce esasları devlet yönetimi haline getirildiği zaman işte o dördüncü, beşinci derece sayılan şeyler insanlara zorla kabul ettirecek, başları zorla örttürülecek.
Bu İslam'ın esaslarını bilmemekten kaynaklanıyor olabilir. Eğer öyle bir yanlışlık yapılırsa, İslami öğretilere ters yapılmış olur bence. Bu İslam'ı, Müslümanlığı bilmeden yapılmış olur. Yani, Müslüman, isteyen başını kapatır. Müslümanlığın o mevzudaki bütün emirlerine riayet eder, bir başkası Müslümanlığa inanmıyorsa, ve ateistse, o insan hiçbir şeye inanmıyorsa, onu kendi anlayışıyla kendi hayat tarzıyla baş başa bırakacaksınız. Eğer İslam prensipleri toplumun hayatına taşınınca bu iş yapılacak şekilde endişe duyuyorsak işin o yanının İslam olmadığını bilmek lazım. O yan İslam değildir. Millete baskı yapma meselesi İslam değildir.
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0








Ana Sayfa
arrow.png
Fethullah Gülen ile Röportajlar
arrow.png
Hürriyet‘te Ertuğrul Özkök‘le
arrow.png
Cennet Ancak Kadınla Cennettir
Cennet Ancak Kadınla Cennettir
Değerlendirme:
rating_star.png
rating_star.png
rating_star.png
rating_star_blank.png
rating_star_blank.png
/ 42
Kötüİyi
Hürriyet
27.01.1995
Türkiye'de bir süredir belirgin bir Alevi-Sünni gerginliği gözleniyor. Bunun kaynağı nedir?
Sık sık yanıma gelen arkadaşlar bilirler. Bu konunun potansiyel çatışma meselesi haline getirileceğinden endişem var. Hatta PKK'dan daha tehlikeli olabilir endişesinde olmuşumdur. Sivas'ta bu meseleyi kim kullandı bilemeyeceğim. Türkiye çok hassas dengeler üzerinde duruyor. Geçende, bir TV kapısında olanlar neydi bilemeyeceğim. Geçende bir yerde birisi bana istihbar ettiği bir şeyi intikal ettirmişti, bunu salahiyetli birisine verdim. Müsade buyursanız bunları tahsis etmeyeceğim.
Şimdi yeni sorunlar. Mesela cem evleri meselesi gibi.
Bağışlayın ama, cem evleri zaten vardı, yani yapıyorlardı. Bunu ne farklı yorumlamak doğrudur, ne de yeni çıkmış mesele gibi yorumlamak doğrudur. Bir taraftan Sünni geçinen keşinin yatıştırılması, bunların tansiyonlarının aşağıya çekilmesi şart. Diğer taraftan Alevi vatandaşların ne Cumhuriyet'ten evvel, ne Cumhuriyet'ten sonra katiyen gadre uğratılmadıkları, kendilerine anlatılmalı. Hatta denebilir ki, Cumhuriyet Dönemi'nde tekke ve zaviyelerin kapatılması meselesi söz konusu olunca cem evlerine dokunulmamıştır bu ülkede.
Ya Diyanet İşleri'nde Alevilerin de temsili meselesi?
Malumları olduğu gibi Diyanet İşleri, Atatürk Dönemi'nde kuruldu. İsmet Paşa Dönemi'nde de hiç ilişilmeden getirildi. Genel Müdürlük ölçüsü içerisinde devletin bir müessesesidir bu. Bu birinci yanı, ikinci yanı Mümtaz Soysal Bey'in dediklerine katılıyorum. Diyanet'te temsil esası yanlıştır. Alevilik bir mezhepse, yani Maliki, Şafi, Hambeli gibi bir mezhepse, Türkiye'de Şafi'lerin, Hambeli'lerin Maliki'lerden bir temsilcisi yor. Aleviler, eğer ''tarikatız'' derlerse, Kadiri'ler ve Nakşi'ler de derler ki, ''o zaman biz de temsil edilmek istiyoruz'', hatta ''resmi kıyafetiyle bizden biri gelsin oraya otursun'' derler. Bence bu da çok tehlikeli bir şey. Diyanet'in birleştiriciliğine, uzlaştırıcılığına güvenmek lazım, hepimizin müessesesidir.
Diyanet'e girme nasıl olmalı?
Diyanet'e girmek için devletin resmi okullarında okumak gerekiyor. Mesela imam hatibi okuyorsun imam oluyorsun, İlahiyat'ı okuyorsan imam, vaiz, müezzin oluyor veya Diyanet'te değişik görevleri geliyorsun. Diyanet herkesin girmesine müsaittir. Ama bir yol koymuşlardır oraya. Siz şu fakülteden mezun olacaksınız, sonra gireceksiniz. Ben bu fakültede okumak istemiyorum, ama bu fakülteler Cumhuriyet'in günümüzde demokrasinin müesseseleridir. Dünyanın her yerinde de böyledir.
Kadın hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Tabii bu çok şümullü bir mevzu. Bir yönüyle dedikoduya da açık bir mevzu. Böyle bir platformda tarzı telakkimi hülasa etme de epey zor. Bir manada kadın ve erkek ayırımı yapmıyoruz. Yani fiziki durum ayrılığı filan var. Bence kadın ve erkek bir hakikatin iki yüzü gibi olmalı. Kadınsız erkek, erkeksiz kadın olmayacağı ilk hilkatle ortaya çıkmış. Hazreti Adem'in kadınsız cennetteki ıstırabı ve kadınla bütünleşince, cennetin gerçek cennet olması da biraz işte bu iki varlığın bu çiftin beraber bulunmasına bağlıdır.
İslam açısından bakarsak...
İslam açısından bu meseleyi bakacak olursak. Efendimiz (sav), Kuran, Kuran'daki öğretiler kadını erkekten tefrik etmemiştir. Zannediyorum ifratlara tefritlere giriliyor, yani denge bozuluyor burada. Bu iki varlık bazı hususi yanlarıyla birbirinden ayrılırsa, mesela erkeğin fiziki gücü vardır, ama kadının da psikolojik gücü vardır. Ve bunu erkeğine karşı her zaman kullanabilir. Allah yaratırken, maddenin en küçük parçalarından kainatlara kadar, hatta madde karşısında anti madde koyarak, böyle bir birlik meydana getirmiştir. Ayırıma gerek yoktur.
Kadının rolü hakkında örnekler var mı?
Şimdi 14 asır evvel, o günkü toplum tarzı telakkileri içinde Batı'da kadına hiç yer verilmediği hatta ondan 5-6 asır sonra kadının ruhu var mı yok mu, şeytan mıdır, insan mıdır diye münakaşası yapılmasına karşılık, İslam'da kadın tam hayatın içindedir. Ayşe validemiz orduların başındadır. Hatta şimdikinden çok farklı olarak camilerde mahfil yoktu, kadınlar erkeklerin arasında saf bağlayıp dururlardı.
Niye önde değil de arkada?
Namazın kendine göre nezahat ifade eden bir yanı vardır. İnsanın orada mümkün mertebe, insani, cismani ve bedeni duygulardan tecerrüdü esası var yani. Buna kimsenin itirazı olmaz.
Kadın eli sıkma yasağı, örtünme gibi şeyler gerçekten İslam'ın özünde olan şeyler midir?
Örtü konusunda bir şey demeye hakkımız yok.Kur'an'ın içinde açık sarih naslar var yani. Bu mevzu bizim yorumlamamızın dışında kalıyor. Çünkü bu Allah'ın emridir. El sıkma mevzuu, kadınlarla oturup kalkma mevzuu hususlarında bir kısım prensipler objektif olarak ele alınmıştır. Sizler, bizler gibi insanlar hani el sıkıştığınız zaman veyahut ta işte kadın açık olduğu zaman içinizden bir şey gelmeyebilir. Hiçbir şey duymayabilirsiniz. Bir medeni insan bunu duymayabilir. Fakat çok değişik insanlar da olabileceği mülahazasıyla Kuran'ın bu mevzudaki prensipleri alimi şumuldur. Herkes nazarı itibara alınmıştır.
Yani kadınların başını örtmesi şart mıdır?
Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferuata ait meselelerdir. Nitekim, yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize tebliğ edilmiş. Namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16'ncı, 17'ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.
Ama geçmişte türban meselesi yüzünden toplum neredeyse birbirine girecekti. Siz bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Temel meseleler varken, teferruatın kavgasını vermek zannediyorum üslup bakımından yanlış. Onları öne çıkartmak bir yönüyle diğer meselelerin önemsizliğini bir yönüyle ifade etmek gibi bir şey olur. İnsanlar yine işin başına geçsinler, başlarını açsınlar, belli bir dönem sonra kapatsınlar demek de değildir bu yani. Ondan da farkı bir meseledir. Dindeki başörtüsünün nereye konacağı meselesi çok iyi karlaştırılmalı evvela. Bir diğer yanı da birileri de bundan çok rahatsız olmamalı bence. Bu mozaik içinde toplumun bir kesimi olarak kabul edilmeli.
Yanlış hatırlamıyorsam ben, 1990'da falan bu türban olayı toplumu gerginleştirdiği zaman sizin mesajınız bu doğrultudaydı.
Belki aynı şeyleri söylemişimdir. Teferuata boğulmayalım. Küçük şeylere büyük şeyleri feda etmeyelim. Yani başörtüsü eğer İslami öğretiler, İslami esaslar arasında dördüncü beşinci sırada bir meseleyse, bununla kavga ederek bir yönüyle belki imana mütallik meseleleri çok geri plana atıyoruz. Yani birinin imanı vardır. namazı da vardır, belki hacca da gidiyordur. Fakat bu meselede farklı düşüyorsa, bu insan bunu hiç kabul etmemezlik demek, işte dördüncü plandaki bir meseleyi birinci plandaki meselenin önüne geçirme demek gibi bir şeyler oluyor.
Yalnız şöyle bir endişe var. Bütün bunlar takiyyedir. Ama yarın İslami düşünce esasları devlet yönetimi haline getirildiği zaman işte o dördüncü, beşinci derece sayılan şeyler insanlara zorla kabul ettirecek, başları zorla örttürülecek.
Bu İslam'ın esaslarını bilmemekten kaynaklanıyor olabilir. Eğer öyle bir yanlışlık yapılırsa, İslami öğretilere ters yapılmış olur bence. Bu İslam'ı, Müslümanlığı bilmeden yapılmış olur. Yani, Müslüman, isteyen başını kapatır. Müslümanlığın o mevzudaki bütün emirlerine riayet eder, bir başkası Müslümanlığa inanmıyorsa, ve ateistse, o insan hiçbir şeye inanmıyorsa, onu kendi anlayışıyla kendi hayat tarzıyla baş başa bırakacaksınız. Eğer İslam prensipleri toplumun hayatına taşınınca bu iş yapılacak şekilde endişe duyuyorsak işin o yanının İslam olmadığını bilmek lazım. O yan İslam değildir. Millete baskı yapma meselesi İslam değildir.
[ Geri ]


Bir Dil Seçiniz Türkçe Azərbaycanca Dansk Deutsch English Español Français Magyar Malgache Nederlands polski Română Shqip svenska دری اردو العربية 日本語 中文(简体) 中文(繁体) ქართულად български на русском Қазақша Kыргызча Yкраїнська

Kur'an'ı sadece Arapça'yı iyi bilenler değil aynı zamanda Allah'la münasebeti kavî olanlar anlar.
Fethullah Gülen Hakkında


 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
@ehlinimet

Size tek bir soru

TEFERRUAT ın Arapça ve Türkçe anlamı nedir ?
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
@ehlinimet

Size tek bir soru

TEFERRUAT ın Arapça ve Türkçe anlamı nedir ?


Evet @ehlinimet

türkçesi ayrıntı olan arapça kelime.

DOĞRU mu

Peki Türkçede AYRINTI ne anlamdadır

Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri

Siz getirdiğiniz alıntıyyı okuyup DÜŞÜNMEZMİSİNİZ ?

BAKIN NE DEMİŞ F.GÜLEN

Örtü konusunda bir şey demeye hakkımız yok.Kur'an'ın içinde açık sarih naslar var yani. Bu mevzu bizim yorumlamamızın dışında kalıyor. Çünkü bu Allah'ın emridir

Sizin iddianız BAŞÖRTÜSÜ yani tesettürün F.Gülen tarafından önemsiz olduğudur.Bakın getirdiğiniz alıntıda ne demiş görmeniz için son cümleyi KALINLAŞTIRDIM.
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0


Kâğıt karalanır, name yazılmaz,
Atılan kör düğüm kolay çözülmez,
Namert kurnaz olur sırrı sezilmez,
Ayazını gonca güle yazdırır.

Namert yazılanı okur anlamaz.
Namert anladığın doğru söylemez,
Namert görür amma gördüm diyemez,
Namertliğin cümle, işte sezdirir.

Namert pınar olsa berrak su vermez,
Namert testi olsa su ile dolmaz,
Namert direk olsa dikine durmaz,
Namert ilaç olsa yara azdırır.

Namert boynun bükse ağlıyor sanma,
Namert duruşu dur hile var kanma.
Namert tohum olsa toprağa gömme,
Başak vermez dostum, seni bezdirir.
Kamber Marangoz

Az önce antolojide bu şiiri okuduydum.Kamber beye yeni şiirinde başarılar dilerim.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
@ehlinimet

ÖZETLERSEK

Siz önce okuduğunuzu bir düşünün alıntıda çok açık F.Gülen demiş

Çünkü bu Allah'ın emridir

Getirdiğiniz alıntı ise bir roportajın ve genel e hitaptır TEFERRUAT Arapça dır Türkçesi ayrıntıdır

F.Gülen in getirdiğiniz alıntıda ....Belki aynı şeyleri söylemişimdir. Teferuata boğulmayalım. Küçük şeylere büyük şeyleri feda etmeyelim. Yani başörtüsü eğer İslami öğretiler, İslami esaslar arasında dördüncü beşinci sırada bir meseleyse, bununla kavga ederek bir yönüyle belki imana mütallik meseleleri çok geri plana atıyoruz. Burada ÖNEM e değinmiş İMAN Konusuna değinmiş

EVET BEN DÜŞÜNCE YİĞİT im sizin deyiminiz benim YİĞİT OLMAM veya OLMAMA dı değilmi ?

F.Gülen TESETTÜRÜ ALLAH cc emri olduğunu getirdiğiniz alıntıda belirtiyor SİZ NASIL F.GÜLEN in ALLAH ın emri olmadığını dediğini dedi diyorsunuz.


1-) Usul'e ait hükümler:Buna göre 'lâ ilâhe illallah;Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere,sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları,muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki,bunlar;Allah'a,âhirete,peygamberlere iman;bir de ubudiyet veya adalettir. Yani,hayatî ehemmiyet arz eden esaslar,usûl kategorisine giren hususlardır


2-) Furuata ait hükümler:Namaz,oruç,hac,zekât ve tesettür gibi diğer ibadetler,bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Furuata ait hükümler,usule ait hükümler üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki,usûlün olmadığı yerde,sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
@ehlinimet

ÖZETLERSEK

Siz önce okuduğunuzu bir düşünün alıntıda çok açık F.Gülen demiş

Çünkü bu Allah'ın emridir

Getirdiğiniz alıntı ise bir roportajın ve genel e hitaptır TEFERRUAT Arapça dır Türkçesi ayrıntıdır

F.Gülen in getirdiğiniz alıntıda ....Belki aynı şeyleri söylemişimdir. Teferuata boğulmayalım. Küçük şeylere büyük şeyleri feda etmeyelim. Yani başörtüsü eğer İslami öğretiler, İslami esaslar arasında dördüncü beşinci sırada bir meseleyse, bununla kavga ederek bir yönüyle belki imana mütallik meseleleri çok geri plana atıyoruz. Burada ÖNEM e değinmiş İMAN Konusuna değinmiş

EVET BEN DÜŞÜNCE YİĞİT im sizin deyiminiz benim YİĞİT OLMAM veya OLMAMA dı değilmi ?

F.Gülen TESETTÜRÜ ALLAH cc emri olduğunu getirdiğiniz alıntıda belirtiyor SİZ NASIL F.GÜLEN in ALLAH ın emri olmadığını dediğini dedi diyorsunuz.


1-) Usul'e ait hükümler:Buna göre 'lâ ilâhe illallah;Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere,sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları,muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki,bunlar;Allah'a,âhirete,peygamberlere iman;bir de ubudiyet veya adalettir. Yani,hayatî ehemmiyet arz eden esaslar,usûl kategorisine giren hususlardır


2-) Furuata ait hükümler:Namaz,oruç,hac,zekât ve tesettür gibi diğer ibadetler,bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Furuata ait hükümler,usule ait hükümler üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki,usûlün olmadığı yerde,sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir

@ehlinimet

Önce getirdiğiniz alıntıyı okuyun ve sonra DÜŞÜNÜN birde alıntının ortamını düşünün ne zaman nasıl ve niçin leri araştırım.

Tesettür için F.Gülen ALLAH ın emri diyor getirdiğiniz alıntıda roportaj gereği kullanılan bir kelimenin anlamını yüklediği anlamı araştırmadan F.Gülen için İTHAMDA BULUNUYORSUNUZ.

İMAN ESASTIR İman olmadan katlar çıkılmaz NAMAZ Bir Kattır , Oruç Bir Kattır ,Zekat Bir Kattır , tesettür Bir Kattır ve ALLAH cc bizlere sırası ile bildirmiştir.

NOT : Şimdi Forumdan çıkıyorum cevap vermezsem biliniz cevap veremememezlikten değil Forum da olmayışımdır. OKUDUĞUNUZ ŞİİR beni ilgilendirmiyor.

hayırlı geceler ALLAH a emanet olun
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Allah'ın emridir ama teferruattır.
Namaz kılın emride Allah'tandır. ne diyelim şimdi Allahın emridir ama teferruattır.
Allah'ın emirleri ikiye mi ayrılıyor? 1- Teferruat olanlar 2- Teferruat olmayanlar

Örtünmek Allah'ın emridir ama teferruattır diyen kişi hani şu hocaefendi dedikleri kişi mi?
böyle saçmalık hadsizlik olmaz. kimin ne haddine Allah'ın emrini teferruatlıkla nitelemek.
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Allah'ın emridir ama teferruattır.
Namaz kılın emride Allah'tandır. ne diyelim şimdi Allahın emridir ama teferruattır.
Allah'ın emirleri ikiye mi ayrılıyor? 1- Teferruat olanlar 2- Teferruat olmayanlar

Örtünmek Allah'ın emridir ama teferruattır diyen kişi hani şu hocaefendi dedikleri kişi mi?
böyle saçmalık hadsizlik olmaz. kimin ne haddine Allah'ın emrini teferruatlıkla nitelemek.
Biz de bunu anlatıyoruz efendim.Kişi önce bol keseden attı.Teferruat demedi furuat dedi diye.Dedik ki teferruat dedi.İnanmadı sağlam delil getir dedi.Dedik ki sağlam delil getireceğiz kabul edecekmisin edeceğim ama getiremezsiniz dedi.Muhterem fetullah gülen hoca efendinin kendi sitesinden kendi yazısını delil getirdik aa yine çamura yattılar.Ne diyelim kalp aynası kararmış.İçeri nur sızmıyor.

Buyrun tekrar edelim:
http://tr.fgulen.com/content/view/7872/15

Yani kadınların başını örtmesi şart mıdır?
Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferuata ait meselelerdir. Nitekim, yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize tebliğ edilmiş. Namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16'ncı, 17'ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.
Ya bu yazıyı okuyan hangi iman sahibi bu kişi hakkın da kötü düşünmez.lBu beyanı bir malum partililer verseydi adam solcu işte ne anlar ki der geçersiniz.Konuşan lider önder imam olunca bu kadar dikkat ve hayret ve hicran oluyor.

Ben yazıma başlarken dedim ki yüzbinleri inciten yaralayan beyanlar olmasaydı belki de bu gidiş çok daha güzel ve sonuca vardırıcı olacak diye.Kişiler hemen sordular ne beyanları oldu diye biz de yazdık bir kaçını hemen iftira bunlar deliliniz nedir dediler.İşte ondandır bu yazılanlar.
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Allah'ın emridir ama teferruattır.
Namaz kılın emride Allah'tandır. ne diyelim şimdi Allahın emridir ama teferruattır.
Allah'ın emirleri ikiye mi ayrılıyor? 1- Teferruat olanlar 2- Teferruat olmayanlar

Örtünmek Allah'ın emridir ama teferruattır diyen kişi hani şu hocaefendi dedikleri kişi mi?
böyle saçmalık hadsizlik olmaz. kimin ne haddine Allah'ın emrini teferruatlıkla nitelemek.

Bismillahirrahmanirrahim

Mü'min kadınlara da söyle "Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar.
Zîynetlerini/zîynet sayılan yerlerini göstermesinler. Ancak (kendiliğinden) görünen (el, yüz) bu emrin dışındadır. Başörtülerini, yakalarının üstüne kadar (boyunlarını örtecek şekilde) koysunlar. Zîynet (ve zîynet sayılan yer)lerini kendi kocalarından veya babalarından veya kocalarının babalarından veya kendi oğullarından veya kocalarının oğullarından veya kardeşlerinden veya kardeşlerinin oğullarından veya kız kardeşlerinin oğullarından veya (mü'min) kadınlarından veya ellerinin altındaki sahip oldukları (cariyeleri)nden veya kadına ihtiyaç duymayan (tamamen şehvetsiz) erkek hizmetçilerinden veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayacak çocuklardan başkasına aç(ıp göster)mesinler. Gizledikleri zîynetlerinin bilinmesi için ayaklarını (yere) vurmasınlar."
Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tövbe edin (ve emirlerini yerine getirin) ki kurtuluşa eresiniz.
[Nur Suresi-31]

Yukarıdaki Nur süresinin 31 ayeti mümin kadınların örtünmeleri hakkında Allah'ın emridir.
fethullan gülen açısından bu ayet bir teferruat.


F.G Mü'min kadınların örtünmenlerinin gerekliliği noktasında Allah'ın emri olduğunu kabul ediyor ama,

ama bu ayeti yok sayacak veya uyulmasının çok ta zorunlu olmadığı şeklinde örtünme TEFERRUATTIR açıklamasında da bulunuyor.

nasıl derler bilmiyorum.
Kur-anı kerim'de ayete rağmen Örtünmenin, Allah'ın emri olduğu gerçeğine rağmen örtünmenin TEFERRUAT olduğunu nasıl söyler?
sapkınlığın bu denli aşırısına da yeni rastladım.


Teferruat (ayrıntı) (nedir ne demek)


  1. Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri, teferruat, detay

önem ve değer bakımından Kur-anı Kerimdeki ayetlerin hepsi birdir. Allah'ın sözlerinin bir kısmı birinci derece,, diğerleri ikinci derece önem taşır. şeklinde ima yoluyla olsa bile telafuz edilemez.
sapkınlar hariç
 
Üst