Bir gün güç karşı tarafın elinde olsa...

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Susmak daha evla olacak.Kusuruba bakmayın siz.


Kusuruba değil ama kusurunuza bakarım bu konuda ve baktım da.... susmak daha evlâ ancak yaptığınızın hatalı olduğunu kabullenirseniz olur... "yok size laf anlatamam" duruşu ile haksızlığınızı haklılığa çevirmeye çabalamaktır bence hatayı katmerler bilmem anlatabildim mi :)

Ve ben de susuyorum taaa siz tekrar yanlış türkçe de olmayan kelime yazıncaya dek :)
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Kulakları çınlasın yakın zaman içinde bu konunun paraleli bir konuyu konuşmuştuk bir arkadaş ile bu forumda ...
Tamda bu noktaya gelmek üzere idik ki ...
Bir anda konu felsefik olmakla suçlandı ve kapandı ....

Konu şuraya dayanmıştı ...
Başörtüsünü biz özgürlük olarak tanımlarsak ...
Başörtüsüzlüğü ne olarak tanımlayacagız ?
İnsanın nasıl ki örtünme özgürlüğü var ise , gene insanın örtünmeme özgürlüğü vardır ...
İnsan için gayet hoş ve şık bir cümle aslında ...
Birde "insan " yerine "müslüman" kelimesini koyarak okursak bu cümleyi ...
Böyle bir özgürlük tanımı olabilir mi ?
Bu bir müslüman için özgürlükmüdür ?

O konu bana göre -evet- felsefi bir zemine kaydı veya öyle bir izlenim uyandırdı bende. konuya dönmeden önce baş örtüsü konusunda neden bayan ihvanlar düşüncelerini açıklamıyor. çok ilginç

İnsanın örtünme özgürlüğü edinmesi bir ihtiyaçtır.
İslami bir ihtiyaç.
Giysi ile örtünmeye ek olarak İslami yaşayış biçimni eksiksiz uygulanması halinde ulaşılacak nokta manevi örtünme'dir. Ve bu durum Allaha karşı kulluk görevini yerine getirme ile ilgilidir.
"özgürlük kavramı" laik ideolojik temellere dayalı sistemlerin yasaklarına karşı İnsanın inançla ilgili dini gereksinimlerini dile getirirken özgürlük talebi bir ifade biçimi olarak kendini gösterir.
Örtünmeme eğiliminde bulunan insan açısından bakarsak dini gereksinimler konusunda yanlış bilgi ve öğretilerin veya kültürel istilacılığın batı yaşam tarzına müslümanları özendirmesi ile edinilmiş yaşam biçimidir ki
Örtünmeyi sağlamak insanları örtünmesi için gereken sosyal dokuyu sağlamak aynı zamanda dinimizin mü'minlere yüklediği bir görevdir.

Dikkat ederseniz son süreçte ülkemizde yaşanan gelişmelerin özünde laik sistemden özgürlük taleb edildiği şeklinde gelişmiyor. En ufak sapmanın Laik sistemi tahrif edeceği yönünde depreşen korkulardan anlıyoruz ki, irticai tehlike olarak ifade ettikleri bizlerin en ufak bir kazanımı İslamiyetin eksiksiz bir şekilde ilke ve inkilapların yerine İslami hükümlerin egemen olacağı yönünde düşündüklerini açıkça söylemektedirler.
Yani din ile dinsizliğe eşdeğer bir sistem arasındaki mücadelenin sonucunda kazanan taraf bir diğerini yazılı hükümlerden, idari sistemden tümüyle tasfiye edecektir.
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Zannediyorum ki,ummuhan hanım size bu raddede bu mahiyeti ve muhtevası hakkında bilgi sahibi olmadığım dili kullanarak cevap yazmak yerinde olacaktır.Bu konu-da belirttiğiniz olumsuz ve birbirini ardı sıra takip eden devrik kelimeler ile mukabelede bulunalım zatınıza.

Öncelikle "eşey" kelimesine gelelim.Malumunuz olur ki Lisani mefkûremiz mana bazında bir çok kelimenin tam karşılığını vermememek-de veya akılda oluşturduğu anlamı eksik tamamlamaktadır.Örneğin;"şifa" kelimesi iyileşme anlamına gelirken arabça dilinde birden daha fazla anlamı bulunmaktadır.Bu yaklaşım ile "eşey"in türkçede karşılığı olan cinsi anlamındanda kurtulmuş olalım.Kaldi ki yazımın tamamını değil de bir bölümünü hata bir kelimesine takıldığınız için dimağınızda stabilite olmuş yargının paradigmasından kurtulamadınız.Ve cümle dizilimlerini benim türkçeye başat olamamama entegre ettiniz.Bunu yaparken de klavye hatalarını kullanmaktan geri kalmadınız.Yani dolaylı yoldan bana demek istediğiniz siz aslında bu cümleleri tamamen bilinçsiz bir yazım kullanarak dil mantalitesinden yoksun bir biçimde yazıyorsunuz.Zira eğer tersini düşünmüş olsaydınız yani küçük görme yada fişlenmiş alana hapsetme yöneliminde olmasaydınız,bunu köşeye kıstırıyım mantığı ile yapmazdınız.

Ayrıca mükerreriyetle türkçeyi yanlış kullanıyor olduğumdan bahsetmişsiniz.Size bir tavsiyede bulunayım,hala empati yapma kabiliyetiniz varsa bunu bir kez daha benim için yapın ve foruma gönderdiğiniz yazıların kelime kıvamlarına değil imlâ kurallarına ne kadar uygun olup olmadığını kendi kendinize bir defaya has olmak suretiyle sorgulayın ve tahkik edin.Bakalım lisan alanında kendiniz ile ne kadar samimi çelişeceksiniz.Ben size aleni olarak türkçeniz beş para etmez" gibi pespaye bir söylem ile sürekli klişeleşmiş cevaplar yazsam tafrınız ne olurdu merak ediyorum.Söyleyeceklerimin en hafifini söylediğimi içtenlikle itiraf etmeliyim.Bu durumda bile hala "Ve ben de susuyorum taaa siz tekrar yanlış türkçe de olmayan kelime yazıncaya dek "gibi yenik savaşçıları güya galip gösteren bir cümleyle bir paragraf öncesinde kurduğun binayı kökünden dinamitleyip infilak ettiriyorsun.Bu raddede türkçemin düşükolduğunu yata kelimelerde harflerin yanlış sıralanmasının benden olduğunu yada kendime haklılık adına bir paha biçtiğimi hiçbir yazımdan çıkaramazsın.Aksine kusurlarımı kelimelerimin düşük olduğunu konudaki mesajımdada dile getirmişimdir.(Örneğin:Vabesta olarak "eşey" kelimesini "denk-farkı yok" manasında kullandım,elimde olmadan gizli bir hûrûfa neden olduysa özür dilerim." diye bir açıklama yapmıştım).Eğer haklılık merdivenin üst basamaklarında olduğumu düşünseydim ve böylesi bir kompleksle insanlara yukardan bakmayı deneseydim,hayatımın belli zamanlarını -birkaç dakika olsada-hainliğin enternasyonel bağlamda timsali olan huruf imgesiyle açıklama girişiminde bulunmazdım.Lütfen insanlara karşı kurduğumuz yargılara ve ithamlara dikkat edelim.Bu konudaki hassasiyetimi bir cümle ile açıklayabilirim: "Kimi zaman sizin anladıklarınız benim düşündüklerimi yansıtmaz".

Sürekli beni anlamadığınızı dile getiriyorsunuz ve bunu yine benim türkçe alanındaki bilgisizliğime yorumluyorsunuz.Bu yaklaşımı sizin Necip Fazıl Kısakürek yazmanıza yorumlarsak ve sizi de yaftaladığınız her önüne gelen klasmanına entegre edersek,aynı uçurumdan sürekli intihar etmeye benzetirsiniz pek haliyle.Okunması bir yana,algılanması ve anlaşılması Süleymaniye Kütüphanesi'nde bir gece geçirip tarih allâmesi olabilmek kadar zor ve çetin olan Necip Fazıl'ı,kendi çırak özgürlüğünüzü güvence olarak ele alarak savaş meydanına sürmeniz ve hatta sürme girişiminiz,ne bence ne de başkasınca yargılanamayacak kadar özerktir.Çünkü yazım,her savaşçının çıktığı ama zafere ulaşamadığı arena meydanıdır.Tam da bu raddede sizi etiketlemeye ve galabe çalmaya 'işte yenildim' dersiniz,bundan emin olabilirsiniz.

Hiç araştırma-soruşturma nezaketinde bulunmadan yazdığım yazıda ufak bir kelimeye takılıp kalmanız ve sonrasın-da birçok mesajımdaki hataları suratıma vurma ve bunu özel mesaj yolu ile değil aleni yapmak gibi gayrıahlaki bir durum göstermenizi,benim bugüne kadar entellektüel birikimimi sergilemediğime bağlıyorsunuz.Bu,bir yerde anlaşılır ve yangını söndürmeye elverişli olabilir.Ama burda anlaşılır bir soru sormak istiyorum.Uzaktan gördüğümüz ama içinde ne olduğunu (muhteviyatını) bilmediğimiz bir adayı gördüğümüzde,onu Neron gibi yakmalımıyız yoksa Kolomb gibi keşfetmeye çalışıp sonra hakkında düşüncemi inşa ederiz?Yani tefekküri idrakin Kolomb'u mu olmalıyız yoksa fatalist pragmatizmin Neron'u mu?(Kolomb burda halsel bir imgedir,total anlamda değerlendirilmesin)Adayı gözümüzün ve idrakimizin kapasitesine iman ederek yakmalımıyız?Yoksa o adanın içinde biraz dolaşıp sonra mı karar vermeliyiz hayatiyetine yada yok edilebilirliğine?Bunu düşünmeliyiz hayatın her safhasında.Bunu sırf sizin için değil kendim içinde söylediğim dipnotunu geçmeliyim.


Söyleyeceklerim bunlar.Tartışmak her zaman olumlu ve devrimci düşüncelere derkeder insanları.Sarp yollardan geçmeden,akabelerin hırçın uğultusunu göğsüne yüklemeden ulaşılmaz aydınlığa.Kalbini karanlıklarda yakacaksınki karanlıkta kalmışları yakabilip aydınlatasın.Yanmış bir kibrit,yanmamış bir kutu kibritten daha imanlıdır.Tabi kibrit yakayım derken ağacı tutuşturup ormanın hayatiyetini tehlikeye atma riskinide gözden geçirmeli kişi.Yani tartışılmalı ki,tartılınabilsin...

Ama bunu yaparken tartışma ve İslam'ın buyurduğu istişare kurallarını unutmamak gerekiyor.Sadece kendi söylediklerini doğru bulan,karşısındakinin söylediklerini dinlemeyen,kendi hegemonyasında cümleleri hapseden,önyargı duvarları örüp karşısındakinin yolda yürümesini değil duvara çarpıp geri dönmesini isteyen kişiler ilk önce tartışmanın usulü ve kaidesi hakkında ben-cil(Egoizm manasında değil) bir tecessüs göstermeli.Mütecessis bir ruh doğruya en yakın ruh'tur.Bunuda unutmamalıyız.

Tüm bunlara rağmen ben yine-de üslubumdan ve düşük,amacını yitirmiş yazım hatalarımdan dolayı siz değerli okuyuculardan özür diliyorum.Bu raddeden sonrada cevap yazamayacağım bu konuya bunu-da beyan etmeliyim.
 

Serare

Profesör
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
813
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Yaş
14
Sevgili zınâr,

Yazdığınız son cümleyi (cevap yazmamak) görmedim sayıyorum, ben de bir kaç gün katılamayacağım, konuya yapılan yorumlara da hep sırası ile yanıt verdiğimden sıra sizinkine geldi ve geldiğimde kaldığımız yerden devam ederiz, siz bizim kusurumuza bakmayın, görevliler de konuyu gereksiz iletilerden temizlerlerse memnun oluruz.

Sevgiler.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Zannediyorum ki,ummuhan hanım size bu raddede bu mahiyeti ve muhtevası hakkında bilgi sahibi olmadığım dili kullanarak cevap yazmak yerinde olacaktır.Bu konu-da belirttiğiniz olumsuz ve birbirini ardı sıra takip eden devrik kelimeler ile mukabelede bulunalım zatınıza.

Öncelikle "eşey" kelimesine gelelim.Malumunuz olur ki Lisani mefkûremiz mana bazında bir çok kelimenin tam karşılığını vermememek-de veya akılda oluşturduğu anlamı eksik tamamlamaktadır.Örneğin;"şifa" kelimesi iyileşme anlamına gelirken arabça dilinde birden daha fazla anlamı bulunmaktadır.Bu yaklaşım ile "eşey"in türkçede karşılığı olan cinsi anlamındanda kurtulmuş olalım.Kaldi ki yazımın tamamını değil de bir bölümünü hata bir kelimesine takıldığınız için dimağınızda stabilite olmuş yargının paradigmasından kurtulamadınız.Ve cümle dizilimlerini benim türkçeye başat olamamama entegre ettiniz.Bunu yaparken de klavye hatalarını kullanmaktan geri kalmadınız.Yani dolaylı yoldan bana demek istediğiniz siz aslında bu cümleleri tamamen bilinçsiz bir yazım kullanarak dil mantalitesinden yoksun bir biçimde yazıyorsunuz.Zira eğer tersini düşünmüş olsaydınız yani küçük görme yada fişlenmiş alana hapsetme yöneliminde olmasaydınız,bunu köşeye kıstırıyım mantığı ile yapmazdınız.

Ayrıca mükerreriyetle türkçeyi yanlış kullanıyor olduğumdan bahsetmişsiniz.Size bir tavsiyede bulunayım,hala empati yapma kabiliyetiniz varsa bunu bir kez daha benim için yapın ve foruma gönderdiğiniz yazıların kelime kıvamlarına değil imlâ kurallarına ne kadar uygun olup olmadığını kendi kendinize bir defaya has olmak suretiyle sorgulayın ve tahkik edin.Bakalım lisan alanında kendiniz ile ne kadar samimi çelişeceksiniz.Ben size aleni olarak türkçeniz beş para etmez" gibi pespaye bir söylem ile sürekli klişeleşmiş cevaplar yazsam tafrınız ne olurdu merak ediyorum.Söyleyeceklerimin en hafifini söylediğimi içtenlikle itiraf etmeliyim.Bu durumda bile hala "Ve ben de susuyorum taaa siz tekrar yanlış türkçe de olmayan kelime yazıncaya dek "gibi yenik savaşçıları güya galip gösteren bir cümleyle bir paragraf öncesinde kurduğun binayı kökünden dinamitleyip infilak ettiriyorsun.Bu raddede türkçemin düşükolduğunu yata kelimelerde harflerin yanlış sıralanmasının benden olduğunu yada kendime haklılık adına bir paha biçtiğimi hiçbir yazımdan çıkaramazsın.Aksine kusurlarımı kelimelerimin düşük olduğunu konudaki mesajımdada dile getirmişimdir.(Örneğin:Vabesta olarak "eşey" kelimesini "denk-farkı yok" manasında kullandım,elimde olmadan gizli bir hûrûfa neden olduysa özür dilerim." diye bir açıklama yapmıştım).Eğer haklılık merdivenin üst basamaklarında olduğumu düşünseydim ve böylesi bir kompleksle insanlara yukardan bakmayı deneseydim,hayatımın belli zamanlarını -birkaç dakika olsada-hainliğin enternasyonel bağlamda timsali olan huruf imgesiyle açıklama girişiminde bulunmazdım.Lütfen insanlara karşı kurduğumuz yargılara ve ithamlara dikkat edelim.Bu konudaki hassasiyetimi bir cümle ile açıklayabilirim: "Kimi zaman sizin anladıklarınız benim düşündüklerimi yansıtmaz".

Sürekli beni anlamadığınızı dile getiriyorsunuz ve bunu yine benim türkçe alanındaki bilgisizliğime yorumluyorsunuz.Bu yaklaşımı sizin Necip Fazıl Kısakürek yazmanıza yorumlarsak ve sizi de yaftaladığınız her önüne gelen klasmanına entegre edersek,aynı uçurumdan sürekli intihar etmeye benzetirsiniz pek haliyle.Okunması bir yana,algılanması ve anlaşılması Süleymaniye Kütüphanesi'nde bir gece geçirip tarih allâmesi olabilmek kadar zor ve çetin olan Necip Fazıl'ı,kendi çırak özgürlüğünüzü güvence olarak ele alarak savaş meydanına sürmeniz ve hatta sürme girişiminiz,ne bence ne de başkasınca yargılanamayacak kadar özerktir.Çünkü yazım,her savaşçının çıktığı ama zafere ulaşamadığı arena meydanıdır.Tam da bu raddede sizi etiketlemeye ve galabe çalmaya 'işte yenildim' dersiniz,bundan emin olabilirsiniz.

Hiç araştırma-soruşturma nezaketinde bulunmadan yazdığım yazıda ufak bir kelimeye takılıp kalmanız ve sonrasın-da birçok mesajımdaki hataları suratıma vurma ve bunu özel mesaj yolu ile değil aleni yapmak gibi gayrıahlaki bir durum göstermenizi,benim bugüne kadar entellektüel birikimimi sergilemediğime bağlıyorsunuz.Bu,bir yerde anlaşılır ve yangını söndürmeye elverişli olabilir.Ama burda anlaşılır bir soru sormak istiyorum.Uzaktan gördüğümüz ama içinde ne olduğunu (muhteviyatını) bilmediğimiz bir adayı gördüğümüzde,onu Neron gibi yakmalımıyız yoksa Kolomb gibi keşfetmeye çalışıp sonra hakkında düşüncemi inşa ederiz?Yani tefekküri idrakin Kolomb'u mu olmalıyız yoksa fatalist pragmatizmin Neron'u mu?(Kolomb burda halsel bir imgedir,total anlamda değerlendirilmesin)Adayı gözümüzün ve idrakimizin kapasitesine iman ederek yakmalımıyız?Yoksa o adanın içinde biraz dolaşıp sonra mı karar vermeliyiz hayatiyetine yada yok edilebilirliğine?Bunu düşünmeliyiz hayatın her safhasında.Bunu sırf sizin için değil kendim içinde söylediğim dipnotunu geçmeliyim.


Söyleyeceklerim bunlar.Tartışmak her zaman olumlu ve devrimci düşüncelere derkeder insanları.Sarp yollardan geçmeden,akabelerin hırçın uğultusunu göğsüne yüklemeden ulaşılmaz aydınlığa.Kalbini karanlıklarda yakacaksınki karanlıkta kalmışları yakabilip aydınlatasın.Yanmış bir kibrit,yanmamış bir kutu kibritten daha imanlıdır.Tabi kibrit yakayım derken ağacı tutuşturup ormanın hayatiyetini tehlikeye atma riskinide gözden geçirmeli kişi.Yani tartışılmalı ki,tartılınabilsin...

Ama bunu yaparken tartışma ve İslam'ın buyurduğu istişare kurallarını unutmamak gerekiyor.Sadece kendi söylediklerini doğru bulan,karşısındakinin söylediklerini dinlemeyen,kendi hegemonyasında cümleleri hapseden,önyargı duvarları örüp karşısındakinin yolda yürümesini değil duvara çarpıp geri dönmesini isteyen kişiler ilk önce tartışmanın usulü ve kaidesi hakkında ben-cil(Egoizm manasında değil) bir tecessüs göstermeli.Mütecessis bir ruh doğruya en yakın ruh'tur.Bunuda unutmamalıyız.

Tüm bunlara rağmen ben yine-de üslubumdan ve düşük,amacını yitirmiş yazım hatalarımdan dolayı siz değerli okuyuculardan özür diliyorum.Bu raddeden sonrada cevap yazamayacağım bu konuya bunu-da beyan etmeliyim.

SAYIN FORUM YAZARI
Yukarıdaki siyahı belirginleştirilmiş yerleri okuyanlar eğer anlam ve imla konusunda biraz bilgi sahibi iseler (yani okuyan insanlarsa) -yazan- değil durumu açıkça müşahede edeceklerdir.

Vaktim olsa tek tek açıklardım arapça yazılır mesela ya da arap dili diye yaşlayarak :) ama vaktim az... kusura bakmayın bir kaç üst üste okursanız nasıl yanlışlar -anlam ve imlâ- ile dolu olduğunu göreceksiniz...

Ne Neron Ne de Kolomb olma savaşım var yalnizca YAZAR yaftası almış yapıştırılmış ya da kendi üstlenmiş kimseye uyarı idi....

Ve ben imla hatası yapabilirim zira yazar değilim, yazarlık iddiam yok :)
(lâkin yazdıklarınızı tümden gözden geçirince sizden daha iyi yazdığımı bir kez daha anladım)

Belki de okuma aşamasında biraz daha fazla ve gayret ile uzuuunca kalmalısınız çözüm olarak :)


Bu millete yazar olarak yazacak olan Milletin Dili ile oynamadan ihanet etmeden yazmalı.....

Acitasyon ve gizli hakaretlere de hiç lüzum yok üzerime de almıyorum -söyleyen kendini serdeder gözü ile bakıyorum- süslü olarak yazmanız onların hakaret oluşunu değiştirmez.

Yaptığınız ve yazdığınız yanlış bunu söyledim gene söylüyorum ve gerekirse tekrar söylerim.... selametle...
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
O konu bana göre -evet- felsefi bir zemine kaydı veya öyle bir izlenim uyandırdı bende. konuya dönmeden önce baş örtüsü konusunda neden bayan ihvanlar düşüncelerini açıklamıyor. çok ilginç

İnsanın örtünme özgürlüğü edinmesi bir ihtiyaçtır.
İslami bir ihtiyaç.
Giysi ile örtünmeye ek olarak İslami yaşayış biçimni eksiksiz uygulanması halinde ulaşılacak nokta manevi örtünme'dir. Ve bu durum Allaha karşı kulluk görevini yerine getirme ile ilgilidir.
"özgürlük kavramı" laik ideolojik temellere dayalı sistemlerin yasaklarına karşı İnsanın inançla ilgili dini gereksinimlerini dile getirirken özgürlük talebi bir ifade biçimi olarak kendini gösterir.
Örtünmeme eğiliminde bulunan insan açısından bakarsak dini gereksinimler konusunda yanlış bilgi ve öğretilerin veya kültürel istilacılığın batı yaşam tarzına müslümanları özendirmesi ile edinilmiş yaşam biçimidir ki
Örtünmeyi sağlamak insanları örtünmesi için gereken sosyal dokuyu sağlamak aynı zamanda dinimizin mü'minlere yüklediği bir görevdir.

Dikkat ederseniz son süreçte ülkemizde yaşanan gelişmelerin özünde laik sistemden özgürlük taleb edildiği şeklinde gelişmiyor. En ufak sapmanın Laik sistemi tahrif edeceği yönünde depreşen korkulardan anlıyoruz ki, irticai tehlike olarak ifade ettikleri bizlerin en ufak bir kazanımı İslamiyetin eksiksiz bir şekilde ilke ve inkilapların yerine İslami hükümlerin egemen olacağı yönünde düşündüklerini açıkça söylemektedirler.
Yani din ile dinsizliğe eşdeğer bir sistem arasındaki mücadelenin sonucunda kazanan taraf bir diğerini yazılı hükümlerden, idari sistemden tümüyle tasfiye edecektir.


Gelelim KONU ya...

Evet örtünme isteği bir özgürlüktür ve bu neredeyse 30-40 yıldır savaşını verdiğim bir özgürlük (en son geçen hafta maruz kaldım gene bu şekilde girmeniz yasak.... diye başlayan cümleye....

Sürekli savaşını verdiğim şeyleri belki uzun uzun yazmak da yorar oldu beni kimbilir katmer-i matem kardeş...

Ama yazılarak da savaşı olacaksa ben gene varım :)
 

hiçim

Profesör
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
1,743
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Yaş
39
Konum
orta doğu
ummuhan bu kadar acımasız olma ben de bazen kelimeler uydurururm çünkü anlatmak istediğim ya da ifademi tamamlamıyor bazı kelimeler o yüzden ihtiyaç duyuyoruz belki kelime hazinemin yetersizliğindendir..
konu hoşuma gitti. çünkü Müslüman elinden ve dilinden zarar gelmeyendir.
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Gelelim KONU ya...

Evet örtünme isteği bir özgürlüktür ve bu neredeyse 30-40 yıldır savaşını verdiğim bir özgürlük (en son geçen hafta maruz kaldım gene bu şekilde girmeniz yasak.... diye başlayan cümleye....

Sürekli savaşını verdiğim şeyleri belki uzun uzun yazmak da yorar oldu beni kimbilir katmer-i matem kardeş...

Ama yazılarak da savaşı olacaksa ben gene varım :)

Forum üyelerinin yarısından belki de fazlasını bayan ihvanların oluşturduğu düşüncesinden hareketle "baş örtüsü konusunda neden bayan ihvanlar düşüncelerini açıklamıyor." sorusunu sordum.Yani genele yöneltilmiş bir soru bu.
Bu açıklamaya gerek yoktu diyebilirsiniz belki.
Herhangi bir imaya yol açmamak adına söyleme zorunluluğu hissetim.
Selametle
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Forum üyelerinin yarısından belki de fazlasını bayan ihvanların oluşturduğu düşüncesinden hareketle "baş örtüsü konusunda neden bayan ihvanlar düşüncelerini açıklamıyor." sorusunu sordum.Yani genele yöneltilmiş bir soru bu.
Bu açıklamaya gerek yoktu diyebilirsiniz belki.
Herhangi bir imaya yol açmamak adına söyleme zorunluluğu hissetim.
Selametle


Belki çoğu kanıksadı (ki çok tehlikeli) SESSİZ KALMAYA SEBEP, BELKİ KENDİNCE(!) çözümler ile devam ediyor (aç deyince açıyor- denmezse kapatıyor) ki geçen hafta benim maruz kaldığım tavra benden önce giren iki örtülü(!) arkadaş maruz kalmamış açmış başlarını, saçlar yoluk yoluk üzerlerinde de pardesü salonda oturuşlarından anladım, ben mücadele ile girdikten sonra baktılar giriliyor gidip lavaboda örtüp geldiler... kısacası aramızda dahi kendi meselemize sahip olmakta birliğimiz yok (baştan beri de öncü olmalarından belki de o örgüte olan tepkim yanlışları katmerlenerek devam ediyor)
İşin tuhaf tarafı biz bunun yanlışlığını söylediğimizde bölen oluyoruz ama onlar olmuyorlar, gel de çık içinden :)
 

Serare

Profesör
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
813
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Yaş
14
(İlk olarak muhterem,serare hakkınızı helal edin,zira konuyu ikinci kez okuyana kadar rumuzunuza dikkat etmemiştim.Bağlı bulunduğum birlikten kısa süreliğine izne ayrılışım hasebiyle buralara yazabiliyorum.Harici bir şekilde bingöl-de internet bizim için bir hayal.)

Zannediyorum ki serare dostumuz,başörtüsü sorununu burada örnek bir çözümsüzlük olarak vermiştir.Zira ben bunu böyle düşünüyorum en azından.Bu raddede ortaya bir norm koymalıyız.Vabesta olarak yargıya varılan sorunun doğmatik olmaması-da salt münazara yapmamıza bir nebze zemin hazırlıyor.

Konuya dönecek olursak,Paralize olmuş toplumlarda nazarı celp eden çarpık bir gettolaşma kontrolsüz bir şekilde nevş-ü nema oluyor.Bir kısım sürekli sömürü ile kendine şiar edindiği fenemonlerini savunur ve maddeci olarak yaklaştığı ortamda kendine bir kenz oluşturmaya çalışırken,şahsi yararına yaptığı tüm uğraşlar köprünün yıkık tarafında kalan acuzeyi sular altında bırakmaya bir ramak daha yaklaştırıyor.Bu-da şuna tekamül ediyor ki,fay hattında duran bir şehrin tutarlarına dinamit döşemek ile,bireyin sahip olduğu,mezkûr hakları elinden almak eşeydir.Konumuza bu misali entegre edip mevzuyu biraz daha minimalize edecek olursak menşeinde,başörtüsü,yozlaşma,adaletsizlik gibi sorunları göreceğiz.

Kişinin örtünüp,örtünmemesini tartışmak aynı dar noktadan hep aynı hedefi ıska geçmesi olarak değerlendirmeliyiz pek haliyle.Nitekim bir nokta-da güçün orantısız adaletini tartışıp,diğer tarafta örtünmeyi dayattırmak denklemlerini çözmek mantıktan uzak görünüyor.

Kişi,sahip olduğu hakları alır ve Kuran'ı okur,ahirinde anlayabildiği emirleri kendi özerkliği altına alıp başörtüsü takarsa saygı duyulmalı.Aykırı durumlarıda yadırgamamak gerekir.Neden "örtün" emrine uyuyorsunuz?Yada kapanmanın utanç olarak fişlendiği dinamik dünyada kültürel engizasyonun yaşandığı çölde bir sahramı bulmaya çalışıyorsunuz?Yada bağlı bulunduğunuz ideolojinin intelijansiyasi basamaklarında bir yer mi kapmak istiyorsunuz?Bu saydıklarım kişinin şahsi,menfi haklarına münferit ve münhasır bir şekilde sahip olması kaidesiyle cevabı kendi dimağında verip vermeyeceği meçhul,yargı bileşkenleridir.

Diğer bir taraftan aynaya baktığımda görünen suret sur-lu oluyor.İslâm-i şiar edinmiş bireyler olarak her neden se kendimizi hep güçsüz bir şekilde bulmuşuzdur savaşın meydanlarında.Karşı tarafın bilgisizliğinden çendan eminim lakin bizim de elimizde duran silahları iyi kullanmadığımızdan şüphem yok.Empati konusuna gelirsek bu mefhum benim için tam bir fiyasko canlandırıyor zihnimde.Karşıt fikirlerin empati yapabilme yetisi mülhem bir şekilde yitirdiğine inanıyorum.Öyleki,sanal trgedyalar oluşturan basın adeta bunu dilemma bir tasvir ile din ideolojisinde nakıs olan argümanı vird edinmesi ve bu güzergâhda seyr alması malesef empati yapma olasılığınıda enternasyonal bir şekilde baltalıyor.

Vaktim olursa bu konuyu daha-da açacağım.Saygılarımla...
Sevgili zınâr,

(İzninizi burada bizlerle paylaşırken sizi kırdığımız için asıl siz kusura bakmayın.)

Başörtüsü sorununu, insanların içinde bulundukları durumu; kişiler kendilerini karşı tarafın yerine koyarak, karşı taraftan bakarak düşünüyorlar mı diye açmak, dile getirmek istedim.

Toplumların durumunu, asıl sorunlarını tek bir parağrafta çok güzel ifade etmiş, dile getirmişsiniz ki sorunların sebeplerini de aynı parağrafta bulabiliriz aslında; ''Kilitlenip kalmış toplumlar'', ''Çarpık uyumsuzluk, cahillik ve terkedilmişlikle bir yerde toplanan, içlerine kapanan, dünyaya kapılarını kapatmış insanlar'', ''Dünyaya kapılarını kapatanların yollarını rahatlıkla tıkayarak onların haklarını alan ve hiç düşünmeden onları, haklarını hiçe sayanlar''.

Kökeninde gördüğünüz sorunlara gelince;

Sorunun sebebi ve sorunun bu hale getirenler apaçık değil mi?

Dünyaya kapılarını kapatanlar da en az onların yollarını tıkayanlar kadar suçlu değil mi?

Hatta daha fazla.

Ve o sorunlarla ilgili;
Evet, kişinin örtünüp örtünmemesi, kişinin nasıl yaşayıp yaşamayacağı konusunda tüm dayatmalar hangi taraftan olursa olsun büyük hata ve yanlış. Bu kişinin kendi dileği ve isteğine bağlı ve hiçkimsenin karışmak, yadırgamak ya da yargılamak gibi bir hakkı olamaz.

Ve sevgili zınâr, İslam' ı şiar edinmiş bireyler olarak her nedense kendinizi hep güçsüz bir şekilde bulduğunuzdan bahsediyorsunuz ya savaşın meydanlarında, işte bunun sebebini iyi düşünmek lazım değil mi?

Yukarıda da değindiğim gibi;

Sorunun sebebi ve sorunu bu hale getirenler yalnız karşı taraftakiler değil.

Sevgiler.
 

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
o yorumcuların hepsi delikanlıdır ama klavye delikanlısı.20 kişi olmadan hiçbiryere gitmezler.şunuda belirtmek lazım o herhangi bir tiyatro değilmiş gerçektende ahlaksız bir oyun sergileyeceklermiş.ona görede tavır koymak en iyisi ama sanalda değil tabi.asarız keseriz lafları ipte kalır.öye bir oyunu protesto etmek gerekiyor,ahlaksızlığa sebep olan okadar çok şey varki birde bu ağır gelir..
 

Serare

Profesör
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
813
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Yaş
14
Sevgili KaWa,

Birileri diğerlerinin yaşamına müdahele etme hakkını nereden buluyor? Bir devletin hukuku vardır, kanunu vardır, kuralı vardır, ona riayet edilmiyorsa gerekeni yapacak olan devlettir.

Evlerin içinde televizyon kanallarında her gün izledikleri, gördükleri görüntüler değil bunlar sanki, her gün izledikleri filmler, diziler, proğramlar değil, onlar varken bir oyuna verilen bu tepki çok anlamsız, kendileri görüş ve bakış açıları ile kendilerinden uzaklaştırıyorlar insanları sadece.

Ahlak kendilerine göre şekillendirilmiş sadece.
Kendilerinin işine geldiği gibi.

Sivas katliamı da o şenlikler ahlaksız olduğu için mi yapılmıştı?

İzlediniz mi videoyu?

O videoyu izleyen yabancı biri sizce İslam'ı sevebilir mi?

İnsanların körükörüne neler yapabileceğini, insanlara neler yaptırabileceğini gösteriyor sadece.

İnanılmaz korkunç ve vahşet dolu.

İyi ki onlar gibi değilim diyor insan sadece.

İyi ki onlar gibi değilim.

Sevgiler.
 

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
ahlak kimseye göre şekillenmez.birileri ahlaksızlık yapıyorsa ona dur demekte vicdanlı kişilerin elindedir.sivas katliamında kurban gidenlerle bu ahlaksız tiyatroda rol alanları bir tutmayacaksınız herhalde?o videoyu izlemedim sadece (sizin linkini verdiğiniz) numara verilmiş haberine baktım.tiyatro basılsın dmeiyoruz tabiki ama protestolarla bunun önüne geçilmesi lazım.ha evlerinde o dizileri izliyorlar ama gelip bu tiyatroya karışıyorlarda diyemeyiz.o dizileri izledikleri namalum..
 

Serare

Profesör
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
813
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Yaş
14
Körükörüne inananlar (inandıkları her ne olursa, bu her şey olabilir), ufak bir yönlendirme ile her şeyi yapabilir sevgili KaWa, her şeyi...

İzleyin bir;

Sivas katliamı

Ben kişiler düşüncelerini, görüşlerini beyan etmesin demiyorum insanca oldukça.

Sevgiler.
 

Serare

Profesör
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
813
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Yaş
14
Sosyolog Nilüfer Göle Modern Mahrem Kitabını yazarken çeşitli kesimlerden Tesettürlü hanımlar ile görüşmüş.... Bir üniversite öğrencisi ile aralarında konu başındaki mesaja uygun bir diyalog geçmiş..... Nilüfer Göle Afganistan ve İran da hanımların başörtüleri arkaya kayıp da öncen alınları açılınca görevlilerin başörtüsünü raptiye ile alınlarına tutturduklarını söylemiş ve - ya Ülkemizde de böyle olur da benim alnımada raptiye çakılırsa? diye sorunca Bizim üniversiteli Tesettürlü öğrenci düşünmeden - O zaman karşılarında önce beni bulurlar demiş. Nilüfer Göle nin çok hoşuna gitmiş :)
Olması gereken de bu zaten sevgili ummuhan, bana da İran' ın, Arap devletlerinin içler acısı durumunu göstererek, öne sürerek, bir çok uyarıda bulunanlar oluyor ve benim düşüncelerim sorgulanıyor, neden böyle düşündüğüm.

Neden başörtüsü özgürlüğüne destek verdiğim ki onlar ''karşı tarafta vicdan olmadığını'' dile getiriyor ''yoksa biz de asla karşı olmazdık, elini versen kolunu kurtaramazsın bunlardan'' diyor.

''Bak Sivas katliamına aynını yine yaparlar bunlar.''

''Başörtüsüne özgürlük, daha sonra kız-erkek ayrı eğitim veren okullar isterler, hastaneler, daha sonra ayrı otobüsler, otobüsler haremlik selamlık olsun derler, istekleri hiç bitmez bunların taki sen onlardan olana, onlar gibi olana kadar'' diyorlar.

Türkiye' nin de yavaş yavaş İranlaştığı, İranlaşacağı, eskiden orada da Türkiyedeki gibi bir yaşam sürdürüldüğünü anlatıyorlar.

Bir çok videolarla gösteriyorlar;

''İran ile gelecekteki Türkiye arasındaki benzerlik!''

''Uyanın! Türkiye bal gibi de İran olur!''

''Uyuma Türkiye''

Bense her zaman doğruluk ve adaletten yanayım, vicdanım farklısını kabul etmiyor, her zaman için olaylara tarafsız bakılmasından yanayım ki eğer birgün karşı taraf adaletsizlik yapacak, adaletsizce davranacak olursa onların yaşayacağı yerde yaşayacak değilim, onlar utansın diyorum.

Ya da onlara karşı mücadele edenlerin yanında yer alacağım bu sefer de.

Ki ben öyle olacağına da inanmıyorum.

Sevgiler.
 

Serare

Profesör
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
813
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Yaş
14
Belki çoğu kanıksadı (ki çok tehlikeli) SESSİZ KALMAYA SEBEP, BELKİ KENDİNCE(!) çözümler ile devam ediyor (aç deyince açıyor- denmezse kapatıyor) ki geçen hafta benim maruz kaldığım tavra benden önce giren iki örtülü(!) arkadaş maruz kalmamış açmış başlarını, saçlar yoluk yoluk üzerlerinde de pardesü salonda oturuşlarından anladım, ben mücadele ile girdikten sonra baktılar giriliyor gidip lavaboda örtüp geldiler... kısacası aramızda dahi kendi meselemize sahip olmakta birliğimiz yok (baştan beri de öncü olmalarından belki de o örgüte olan tepkim yanlışları katmerlenerek devam ediyor)
İşin tuhaf tarafı biz bunun yanlışlığını söylediğimizde bölen oluyoruz ama onlar olmuyorlar, gel de çık içinden :)
Sevgili ummuhan,

Dediğiniz gibi alıştılar belki, belki de artık önemsemiyorlar o kadar, önemli olmadığını düşünüyorlar, aile, çevre ve toplum baskısı, etkisi ile örtünen çok kişi biliyorum ben, hiçbir inancı olmadan örtünen de, bunu çevresinden saklayan, onlara söyleyemeyen, onlar tarafından dışlanmamak, kabul görmek adına yaşamına onların istediği gibi devam eden ki hepsinin değil ama bir çoğunun kılık kıyafetinden, hal ve hareketlerinden, durumundan da bu görünüyor zaten.

Bugün mesela havaalanındaydım, çokca farklı kimseleri görme imkanınınız oluyor orada biraz oturup izlerken, özellikle Türklerden, bazı başörtülülerin kılık kıyafetlerinin benim kılık kıyafetimden hiç de farklı olmadığını gördüm, ince topuklu ayakkabısı, ince çorabı, dar kot pantolonu, o hoş blüzü ve üzerinde bele kadar olan dar minik ceketi, peki neden modern her kıyafeti giyen, kabul eden, severek sergileyen, başındaki o örtüyü ne pahasına olursa olsun bir başka şeyle değiştirmez, kabul etmez.

İşte burada toplumun çarpıklığını ve yaptıkları şeyin yalnızca bir gelenekten ibaret olduğunu anlayabiliyoruz. Üzerindeki tüm kıyafetleri, en ince ayrıntısına kadar değiştirebilen, modern kıyafetler giyebilen biri başındaki o örtüyü ne pahasına olursa olsun değiştirmiyor.

Ne kadar ilginç değil mi?

Dünya hiç durmadan gelişiyor, gelişen dünyaya parelel olarak da çok şey değişiyor ve varolan düşünceler de kimi zaman anlamsız, kimi zaman yetersiz kalıyor, kimileri anlamsız ve yetersiz kalan düşüncelerle ne yaptığını bilmiyor.

Son cümlenizi açtığınız bir konuda yazdıklarıma binaen yazdınız sanırım;

Meselemiz dediğiniz herkes için bir mesele olmaktan çıkmış olabilir bir birlik olunamıyorsa ki yalnız okuyanlar bu durumda değil, okumayanların da o meseleye ilgisi malum, bunun suçunu o cemaate yüklemek ne kadar doğru olur?

Bizim toplumumuz çok farklı bir toplum, herkes birinin peşinden gidiyor, birinin etkisinde, kendi düşünceleri, fikirleri yok gibi sanki, o peşinden gittiklerinin düşüncelerini, fikirlerini taklit ediyorlar hepsi. Bu kötü mü? Hayır ama iyi yönleri olduğu kadar kötü yönleri de var. Kişileri kullanmak ve onlara istediklerini yaptırmak için hazırlanmış en iyi ortamlardır cemaatler ki kişinin ardından gittiğini iyi takip etmesi, en azından ne yaptığını bilmesi gerekiyor, en önemlisi kişinin kendini bilmesi gerekiyor.

Son zamanlarda sizin tepkili olduğunuz bu cemaate karşı bir başka cemaat lideri öne çıkarılıyor ki gerek televizyon kanallarında, gerek gazete sayfalarında çokca adından bahsettiriliyor. İnsanların ardından nasıl gittiğini gördüğümde bu hayretlere düşürüyor beni çünkü bana göre tehlikeli.

Kimse kimsenin hazırladığı oyuna düşmesin, şu dünyada hiçbir şey iki insanın birbirine düşmesine değmez, herkes kalbini, aklını açık tutsun, vicdanını sorgulasın, vicdan en iyi hocadır dinleyene.

Sevgiler.
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Ben pek bir şey anlamadım
"PORNO" içerikli bir ahlaksızlık tiyatro oyunu diyerek sahnelenmek isteniyor
Ve insanların buna tepkisi
"küfür" ve hakaret elbette doğru değil ki yapılan yorumları silmeleri de anlaşılır da:
TEPKİYE mi tapki duyuyorsunuz anlamış değilim...
Hem böylesi çirkin bir olaya verilen tepkiden hareketle "başörtüsü" gibi milletimizin hem ahlaki hem islami hem de demokratik mücadelesini kıyas etmek dahi bence büyük hezeyan..
 

Serare

Profesör
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
813
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Yaş
14
Ben pek bir şey anlamadım
"PORNO" içerikli bir ahlaksızlık tiyatro oyunu diyerek sahnelenmek isteniyor
Ve insanların buna tepkisi
"küfür" ve hakaret elbette doğru değil ki yapılan yorumları silmeleri de anlaşılır da:
TEPKİYE mi tapki duyuyorsunuz anlamış değilim...
Hem böylesi çirkin bir olaya verilen tepkiden hareketle "başörtüsü" gibi milletimizin hem ahlaki hem islami hem de demokratik mücadelesini kıyas etmek dahi bence büyük hezeyan..
Sevgili manifesto,

(O Sivas katliamının gidişatına bir örnekti yalnızca daha sonra daha detaylı yazmaya çalışırım.)

Tepki şekilleri yanlış ve anlamsız, konumuz tepki vermeleri değil, hareket ve davranış şekilleri, kendilerinden olmayanları şu laik düzende bile yakmak isteyen ve direkt ahlaksızlıkla suçlayan kişiler var hala, sanki düzendeki tüm açıklar kapanmış, televizyon kanallarında onca benzer görüntüler yok gibi, daha etkileyici diziler varken ona tepki veriyorlar, Sivas katliamına bakınız tıpkı o gazete gibi bir gazete, saçma sapan yönlendirmeler ve sonuç?

Darbelerde yalnızca bir tarafın rolü vardı sanmayın. Sözde şeriatcı, alim, fazıl görünen kimseler, taraflar onlarla elele vermeseler o darbeler başarılamazdı.

Sevgiler.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
İnsanlar bağlandıkları cemaatin şekillendirmesine göre gidiyorlar bunda tuhaf olan bir durum yok ki eğer tam olarak bağlanmış ise cemaate uyan fikirler taşıyor demektir , hem cemaat e bağlan hem de sürekli çatlak ses çıkar olacak şey değildir :)

İnsan bir cemaate girerken kendi fikir ve gönül yapısına en çok uayanı seçer zaten dolayısı ile çatlak sese gerek kalmaz. Bir cemaat olmayıp bir örgütlenme gibi olan toplanmalarda yanlış olana ses çıkarılmalı ama bizim bu tür gruplarımızda da ses yok....

Konu Başörtüsü olduğu için örnekleyeceğim gene Okullarda öğretmen olarak çalışıldığı bir dönemde yasaklama geldi, ve bir grubun mensupları aman biz daha ulvi işler yapıyooruz yeter ki onlar engellenmesin düşüncesi ile daha ilk haberi gelir gelmez açtılar başlarını, geriye kalanlar açmasalar da direniş kısa sürede kırıldı.....

İlahiyat Fakültelerine geldiğinde de aynısı oldu kapıda bekleşen yüzlerce kızın aynı sınıftan arkadaşı olan kız başını açarak girdi gitti.....

Bahsettiğim hadise 20-25 yıl öncelerine ait,
Veee şimdi:
Sonuç ne oldu? Ulvi işler (!) de nerelere gelindi?? Kur'an ayetlerinden apaçık emrin terki ile güzel bir amel yapılabilir mi??? Her kafadan çıkan fetva sesleri ile İslam In temel taşları kıpırdar mı yerinden? (asla herkes kendisini kandırır görüldüğü üzere)....

Bu gün, bu geçirdiğimiz yıllardan dersimizi almamış hala benzer hatalar yanlışlar ile yol bulmaya çalışıyor muyuz? çalışmıyor muyuz? buna bakmalıyız... dersimizi aldıysak (ki durum bunu göstermiyor :( ) ne ala ama hala alamadıysak da bunun ahmaklıktan başka açıklaması olabilir mi?
 
Üst