Susmak daha evla olacak.Kusuruba bakmayın siz.
Kulakları çınlasın yakın zaman içinde bu konunun paraleli bir konuyu konuşmuştuk bir arkadaş ile bu forumda ...
Tamda bu noktaya gelmek üzere idik ki ...
Bir anda konu felsefik olmakla suçlandı ve kapandı ....
Konu şuraya dayanmıştı ...
Başörtüsünü biz özgürlük olarak tanımlarsak ...
Başörtüsüzlüğü ne olarak tanımlayacagız ?
İnsanın nasıl ki örtünme özgürlüğü var ise , gene insanın örtünmeme özgürlüğü vardır ...
İnsan için gayet hoş ve şık bir cümle aslında ...
Birde "insan " yerine "müslüman" kelimesini koyarak okursak bu cümleyi ...
Böyle bir özgürlük tanımı olabilir mi ?
Bu bir müslüman için özgürlükmüdür ?
Zannediyorum ki,ummuhan hanım size bu raddede bu mahiyeti ve muhtevası hakkında bilgi sahibi olmadığım dili kullanarak cevap yazmak yerinde olacaktır.Bu konu-da belirttiğiniz olumsuz ve birbirini ardı sıra takip eden devrik kelimeler ile mukabelede bulunalım zatınıza.
Öncelikle "eşey" kelimesine gelelim.Malumunuz olur ki Lisani mefkûremiz mana bazında bir çok kelimenin tam karşılığını vermememek-de veya akılda oluşturduğu anlamı eksik tamamlamaktadır.Örneğin;"şifa" kelimesi iyileşme anlamına gelirken arabça dilinde birden daha fazla anlamı bulunmaktadır.Bu yaklaşım ile "eşey"in türkçede karşılığı olan cinsi anlamındanda kurtulmuş olalım.Kaldi ki yazımın tamamını değil de bir bölümünü hata bir kelimesine takıldığınız için dimağınızda stabilite olmuş yargının paradigmasından kurtulamadınız.Ve cümle dizilimlerini benim türkçeye başat olamamama entegre ettiniz.Bunu yaparken de klavye hatalarını kullanmaktan geri kalmadınız.Yani dolaylı yoldan bana demek istediğiniz siz aslında bu cümleleri tamamen bilinçsiz bir yazım kullanarak dil mantalitesinden yoksun bir biçimde yazıyorsunuz.Zira eğer tersini düşünmüş olsaydınız yani küçük görme yada fişlenmiş alana hapsetme yöneliminde olmasaydınız,bunu köşeye kıstırıyım mantığı ile yapmazdınız.
Ayrıca mükerreriyetle türkçeyi yanlış kullanıyor olduğumdan bahsetmişsiniz.Size bir tavsiyede bulunayım,hala empati yapma kabiliyetiniz varsa bunu bir kez daha benim için yapın ve foruma gönderdiğiniz yazıların kelime kıvamlarına değil imlâ kurallarına ne kadar uygun olup olmadığını kendi kendinize bir defaya has olmak suretiyle sorgulayın ve tahkik edin.Bakalım lisan alanında kendiniz ile ne kadar samimi çelişeceksiniz.Ben size aleni olarak türkçeniz beş para etmez" gibi pespaye bir söylem ile sürekli klişeleşmiş cevaplar yazsam tafrınız ne olurdu merak ediyorum.Söyleyeceklerimin en hafifini söylediğimi içtenlikle itiraf etmeliyim.Bu durumda bile hala "Ve ben de susuyorum taaa siz tekrar yanlış türkçe de olmayan kelime yazıncaya dek "gibi yenik savaşçıları güya galip gösteren bir cümleyle bir paragraf öncesinde kurduğun binayı kökünden dinamitleyip infilak ettiriyorsun.Bu raddede türkçemin düşükolduğunu yata kelimelerde harflerin yanlış sıralanmasının benden olduğunu yada kendime haklılık adına bir paha biçtiğimi hiçbir yazımdan çıkaramazsın.Aksine kusurlarımı kelimelerimin düşük olduğunu konudaki mesajımdada dile getirmişimdir.(Örneğin:Vabesta olarak "eşey" kelimesini "denk-farkı yok" manasında kullandım,elimde olmadan gizli bir hûrûfa neden olduysa özür dilerim." diye bir açıklama yapmıştım).Eğer haklılık merdivenin üst basamaklarında olduğumu düşünseydim ve böylesi bir kompleksle insanlara yukardan bakmayı deneseydim,hayatımın belli zamanlarını -birkaç dakika olsada-hainliğin enternasyonel bağlamda timsali olan huruf imgesiyle açıklama girişiminde bulunmazdım.Lütfen insanlara karşı kurduğumuz yargılara ve ithamlara dikkat edelim.Bu konudaki hassasiyetimi bir cümle ile açıklayabilirim: "Kimi zaman sizin anladıklarınız benim düşündüklerimi yansıtmaz".
Sürekli beni anlamadığınızı dile getiriyorsunuz ve bunu yine benim türkçe alanındaki bilgisizliğime yorumluyorsunuz.Bu yaklaşımı sizin Necip Fazıl Kısakürek yazmanıza yorumlarsak ve sizi de yaftaladığınız her önüne gelen klasmanına entegre edersek,aynı uçurumdan sürekli intihar etmeye benzetirsiniz pek haliyle.Okunması bir yana,algılanması ve anlaşılması Süleymaniye Kütüphanesi'nde bir gece geçirip tarih allâmesi olabilmek kadar zor ve çetin olan Necip Fazıl'ı,kendi çırak özgürlüğünüzü güvence olarak ele alarak savaş meydanına sürmeniz ve hatta sürme girişiminiz,ne bence ne de başkasınca yargılanamayacak kadar özerktir.Çünkü yazım,her savaşçının çıktığı ama zafere ulaşamadığı arena meydanıdır.Tam da bu raddede sizi etiketlemeye ve galabe çalmaya 'işte yenildim' dersiniz,bundan emin olabilirsiniz.
Hiç araştırma-soruşturma nezaketinde bulunmadan yazdığım yazıda ufak bir kelimeye takılıp kalmanız ve sonrasın-da birçok mesajımdaki hataları suratıma vurma ve bunu özel mesaj yolu ile değil aleni yapmak gibi gayrıahlaki bir durum göstermenizi,benim bugüne kadar entellektüel birikimimi sergilemediğime bağlıyorsunuz.Bu,bir yerde anlaşılır ve yangını söndürmeye elverişli olabilir.Ama burda anlaşılır bir soru sormak istiyorum.Uzaktan gördüğümüz ama içinde ne olduğunu (muhteviyatını) bilmediğimiz bir adayı gördüğümüzde,onu Neron gibi yakmalımıyız yoksa Kolomb gibi keşfetmeye çalışıp sonra hakkında düşüncemi inşa ederiz?Yani tefekküri idrakin Kolomb'u mu olmalıyız yoksa fatalist pragmatizmin Neron'u mu?(Kolomb burda halsel bir imgedir,total anlamda değerlendirilmesin)Adayı gözümüzün ve idrakimizin kapasitesine iman ederek yakmalımıyız?Yoksa o adanın içinde biraz dolaşıp sonra mı karar vermeliyiz hayatiyetine yada yok edilebilirliğine?Bunu düşünmeliyiz hayatın her safhasında.Bunu sırf sizin için değil kendim içinde söylediğim dipnotunu geçmeliyim.
Söyleyeceklerim bunlar.Tartışmak her zaman olumlu ve devrimci düşüncelere derkeder insanları.Sarp yollardan geçmeden,akabelerin hırçın uğultusunu göğsüne yüklemeden ulaşılmaz aydınlığa.Kalbini karanlıklarda yakacaksınki karanlıkta kalmışları yakabilip aydınlatasın.Yanmış bir kibrit,yanmamış bir kutu kibritten daha imanlıdır.Tabi kibrit yakayım derken ağacı tutuşturup ormanın hayatiyetini tehlikeye atma riskinide gözden geçirmeli kişi.Yani tartışılmalı ki,tartılınabilsin...
Ama bunu yaparken tartışma ve İslam'ın buyurduğu istişare kurallarını unutmamak gerekiyor.Sadece kendi söylediklerini doğru bulan,karşısındakinin söylediklerini dinlemeyen,kendi hegemonyasında cümleleri hapseden,önyargı duvarları örüp karşısındakinin yolda yürümesini değil duvara çarpıp geri dönmesini isteyen kişiler ilk önce tartışmanın usulü ve kaidesi hakkında ben-cil(Egoizm manasında değil) bir tecessüs göstermeli.Mütecessis bir ruh doğruya en yakın ruh'tur.Bunuda unutmamalıyız.
Tüm bunlara rağmen ben yine-de üslubumdan ve düşük,amacını yitirmiş yazım hatalarımdan dolayı siz değerli okuyuculardan özür diliyorum.Bu raddeden sonrada cevap yazamayacağım bu konuya bunu-da beyan etmeliyim.
O konu bana göre -evet- felsefi bir zemine kaydı veya öyle bir izlenim uyandırdı bende. konuya dönmeden önce baş örtüsü konusunda neden bayan ihvanlar düşüncelerini açıklamıyor. çok ilginç
İnsanın örtünme özgürlüğü edinmesi bir ihtiyaçtır.
İslami bir ihtiyaç.
Giysi ile örtünmeye ek olarak İslami yaşayış biçimni eksiksiz uygulanması halinde ulaşılacak nokta manevi örtünme'dir. Ve bu durum Allaha karşı kulluk görevini yerine getirme ile ilgilidir.
"özgürlük kavramı" laik ideolojik temellere dayalı sistemlerin yasaklarına karşı İnsanın inançla ilgili dini gereksinimlerini dile getirirken özgürlük talebi bir ifade biçimi olarak kendini gösterir.
Örtünmeme eğiliminde bulunan insan açısından bakarsak dini gereksinimler konusunda yanlış bilgi ve öğretilerin veya kültürel istilacılığın batı yaşam tarzına müslümanları özendirmesi ile edinilmiş yaşam biçimidir ki
Örtünmeyi sağlamak insanları örtünmesi için gereken sosyal dokuyu sağlamak aynı zamanda dinimizin mü'minlere yüklediği bir görevdir.
Dikkat ederseniz son süreçte ülkemizde yaşanan gelişmelerin özünde laik sistemden özgürlük taleb edildiği şeklinde gelişmiyor. En ufak sapmanın Laik sistemi tahrif edeceği yönünde depreşen korkulardan anlıyoruz ki, irticai tehlike olarak ifade ettikleri bizlerin en ufak bir kazanımı İslamiyetin eksiksiz bir şekilde ilke ve inkilapların yerine İslami hükümlerin egemen olacağı yönünde düşündüklerini açıkça söylemektedirler.
Yani din ile dinsizliğe eşdeğer bir sistem arasındaki mücadelenin sonucunda kazanan taraf bir diğerini yazılı hükümlerden, idari sistemden tümüyle tasfiye edecektir.
Gelelim KONU ya...
Evet örtünme isteği bir özgürlüktür ve bu neredeyse 30-40 yıldır savaşını verdiğim bir özgürlük (en son geçen hafta maruz kaldım gene bu şekilde girmeniz yasak.... diye başlayan cümleye....
Sürekli savaşını verdiğim şeyleri belki uzun uzun yazmak da yorar oldu beni kimbilir katmer-i matem kardeş...
Ama yazılarak da savaşı olacaksa ben gene varım
Forum üyelerinin yarısından belki de fazlasını bayan ihvanların oluşturduğu düşüncesinden hareketle "baş örtüsü konusunda neden bayan ihvanlar düşüncelerini açıklamıyor." sorusunu sordum.Yani genele yöneltilmiş bir soru bu.
Bu açıklamaya gerek yoktu diyebilirsiniz belki.
Herhangi bir imaya yol açmamak adına söyleme zorunluluğu hissetim.
Selametle
Sevgili zınâr,(İlk olarak muhterem,serare hakkınızı helal edin,zira konuyu ikinci kez okuyana kadar rumuzunuza dikkat etmemiştim.Bağlı bulunduğum birlikten kısa süreliğine izne ayrılışım hasebiyle buralara yazabiliyorum.Harici bir şekilde bingöl-de internet bizim için bir hayal.)
Zannediyorum ki serare dostumuz,başörtüsü sorununu burada örnek bir çözümsüzlük olarak vermiştir.Zira ben bunu böyle düşünüyorum en azından.Bu raddede ortaya bir norm koymalıyız.Vabesta olarak yargıya varılan sorunun doğmatik olmaması-da salt münazara yapmamıza bir nebze zemin hazırlıyor.
Konuya dönecek olursak,Paralize olmuş toplumlarda nazarı celp eden çarpık bir gettolaşma kontrolsüz bir şekilde nevş-ü nema oluyor.Bir kısım sürekli sömürü ile kendine şiar edindiği fenemonlerini savunur ve maddeci olarak yaklaştığı ortamda kendine bir kenz oluşturmaya çalışırken,şahsi yararına yaptığı tüm uğraşlar köprünün yıkık tarafında kalan acuzeyi sular altında bırakmaya bir ramak daha yaklaştırıyor.Bu-da şuna tekamül ediyor ki,fay hattında duran bir şehrin tutarlarına dinamit döşemek ile,bireyin sahip olduğu,mezkûr hakları elinden almak eşeydir.Konumuza bu misali entegre edip mevzuyu biraz daha minimalize edecek olursak menşeinde,başörtüsü,yozlaşma,adaletsizlik gibi sorunları göreceğiz.
Kişinin örtünüp,örtünmemesini tartışmak aynı dar noktadan hep aynı hedefi ıska geçmesi olarak değerlendirmeliyiz pek haliyle.Nitekim bir nokta-da güçün orantısız adaletini tartışıp,diğer tarafta örtünmeyi dayattırmak denklemlerini çözmek mantıktan uzak görünüyor.
Kişi,sahip olduğu hakları alır ve Kuran'ı okur,ahirinde anlayabildiği emirleri kendi özerkliği altına alıp başörtüsü takarsa saygı duyulmalı.Aykırı durumlarıda yadırgamamak gerekir.Neden "örtün" emrine uyuyorsunuz?Yada kapanmanın utanç olarak fişlendiği dinamik dünyada kültürel engizasyonun yaşandığı çölde bir sahramı bulmaya çalışıyorsunuz?Yada bağlı bulunduğunuz ideolojinin intelijansiyasi basamaklarında bir yer mi kapmak istiyorsunuz?Bu saydıklarım kişinin şahsi,menfi haklarına münferit ve münhasır bir şekilde sahip olması kaidesiyle cevabı kendi dimağında verip vermeyeceği meçhul,yargı bileşkenleridir.
Diğer bir taraftan aynaya baktığımda görünen suret sur-lu oluyor.İslâm-i şiar edinmiş bireyler olarak her neden se kendimizi hep güçsüz bir şekilde bulmuşuzdur savaşın meydanlarında.Karşı tarafın bilgisizliğinden çendan eminim lakin bizim de elimizde duran silahları iyi kullanmadığımızdan şüphem yok.Empati konusuna gelirsek bu mefhum benim için tam bir fiyasko canlandırıyor zihnimde.Karşıt fikirlerin empati yapabilme yetisi mülhem bir şekilde yitirdiğine inanıyorum.Öyleki,sanal trgedyalar oluşturan basın adeta bunu dilemma bir tasvir ile din ideolojisinde nakıs olan argümanı vird edinmesi ve bu güzergâhda seyr alması malesef empati yapma olasılığınıda enternasyonal bir şekilde baltalıyor.
Vaktim olursa bu konuyu daha-da açacağım.Saygılarımla...
Olması gereken de bu zaten sevgili ummuhan, bana da İran' ın, Arap devletlerinin içler acısı durumunu göstererek, öne sürerek, bir çok uyarıda bulunanlar oluyor ve benim düşüncelerim sorgulanıyor, neden böyle düşündüğüm.Sosyolog Nilüfer Göle Modern Mahrem Kitabını yazarken çeşitli kesimlerden Tesettürlü hanımlar ile görüşmüş.... Bir üniversite öğrencisi ile aralarında konu başındaki mesaja uygun bir diyalog geçmiş..... Nilüfer Göle Afganistan ve İran da hanımların başörtüleri arkaya kayıp da öncen alınları açılınca görevlilerin başörtüsünü raptiye ile alınlarına tutturduklarını söylemiş ve - ya Ülkemizde de böyle olur da benim alnımada raptiye çakılırsa? diye sorunca Bizim üniversiteli Tesettürlü öğrenci düşünmeden - O zaman karşılarında önce beni bulurlar demiş. Nilüfer Göle nin çok hoşuna gitmiş
Sevgili ummuhan,Belki çoğu kanıksadı (ki çok tehlikeli) SESSİZ KALMAYA SEBEP, BELKİ KENDİNCE(!) çözümler ile devam ediyor (aç deyince açıyor- denmezse kapatıyor) ki geçen hafta benim maruz kaldığım tavra benden önce giren iki örtülü(!) arkadaş maruz kalmamış açmış başlarını, saçlar yoluk yoluk üzerlerinde de pardesü salonda oturuşlarından anladım, ben mücadele ile girdikten sonra baktılar giriliyor gidip lavaboda örtüp geldiler... kısacası aramızda dahi kendi meselemize sahip olmakta birliğimiz yok (baştan beri de öncü olmalarından belki de o örgüte olan tepkim yanlışları katmerlenerek devam ediyor)
İşin tuhaf tarafı biz bunun yanlışlığını söylediğimizde bölen oluyoruz ama onlar olmuyorlar, gel de çık içinden
Sevgili manifesto,Ben pek bir şey anlamadım
"PORNO" içerikli bir ahlaksızlık tiyatro oyunu diyerek sahnelenmek isteniyor
Ve insanların buna tepkisi
"küfür" ve hakaret elbette doğru değil ki yapılan yorumları silmeleri de anlaşılır da:
TEPKİYE mi tapki duyuyorsunuz anlamış değilim...
Hem böylesi çirkin bir olaya verilen tepkiden hareketle "başörtüsü" gibi milletimizin hem ahlaki hem islami hem de demokratik mücadelesini kıyas etmek dahi bence büyük hezeyan..