Ebu Talip iman etti mi?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Katılım
23 Ocak 2007
Mesajlar
212
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Yüzlerce yıl İslam alimlerinin en çok tartıştığı konunlardan birisi de bu olmuştur.Şiiler'e göre Ebu Talip iman etmiştir.

Ehli Sünnet alimleri ise farklı yorumlarda bulunmuştur.Çoğu iman etmediği konusunda ittifak etmiş olsa da bazıları ölmeden evvel iman ettiği görüşündedir.

Bu konuyla ilgili sağlam kaynaklardan delilleri ile bu konuya açıklık getirebilecek olanlardan bildiklerini yazmasını rica ediyorum.
 

misak

Profesör
Katılım
24 Eyl 2007
Mesajlar
1,691
Tepkime puanı
126
Puanları
0
iman edip etmemesi bizi ilgilen bir sorun değildir.
onun iman etmesi veya etmemesi bizi cennet veya cehenneme götürecek bi amel de değildir.
bizi ilgilendirmeyen şeylerin peşine düşmek ise bizi ilgilendiren bişey değil
 
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
85
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
http://www.kerbela.be/7/2.html


Ebu Talipin iman edip-etmediği üzerine çeşitli mülahazalar söz konusudur. bazılar Ebu Talipin “Abdülmuttalib’in dini üzerine” sözüyle vefat ettiğini delil getirerek ahirete imansız olarak gittiğini söylerken, bazıları da onun, Allah Resulüne olan cibili bağlılığı ve onu koruma uğrunda yaptığı fedakarlıkları nazara alarak, şefaat-i Muhammediye ile kurtulacağını ifade der
Rivayetler açısından meseleye baktığımız zaman Ebu Talipin şehadet getirmeden öldüğü kesindir. Bu rivayetleri şu şekilde sıralaya biliriz
"Ebû Talib'in ölüm anı gelince, Resûlullah sav. yanına geldi. Başucunda Ebû Cehil ile Abdullah İbnu Ebi Umeyye İbni'l-Muğîre'yi buldu."Ey Amcacığım! bir kelimelik Lailahe illallah de! Onunla Allah indinde senin lehine şehadette bulunayım!" dedi.
Ebû Cehil ve Abdullah atılarak (Ebû Talib'e):"Sen Abdulmuttalib'in dininden yüz mü çevireceksin?" diye müdahale ettiler. Resulullah sav kelime-i şehadeti ona arzetmeye devam etti. Onlar da kendi sözlerini aynen tekrara devam ettiler. Öyle ki bu hal Ebû Talib'in son söz olarak, onlara:"Ben Abdulmuttalib'in dini üzereyim!" demesine kadar devam etti. Ebû Talib Lâilahe illallah demekten kaçınmıştı. Resûlullah sav.:"Yasaklanmadığı müddetçe senin için istiğfar edeceğim!" dedi.
Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu vahyi indirdi. : "Akraba bile olsalar, onların cehennemlik oldukları ortaya çıktıktan sonra müşrikler hakkında Allah'tan af dilemek ne Peygmaber'e ve ne de iman edenlere uygun düşmez"[1] .Cenab-ı Hak şu ayeti de Ebû Talib hakkında indirmiştir. Mealen: "Sen, sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir. Doğru yolda olanları en iyi bilen de O'dur[2]" .[3]
Diğer bir hadiste ise: Ebû Sa'id ra. anlatıyor: "Ebû Talib Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında zikredilmişti."Umulur ki, Kıyamet günü şefaatim ona fayda eder de, böylece ateşten, topuklarına kadar yükselen sığ bir yere konur, yine de beyni kaynar."[4]
Başka bir hadiste ise: Hz. Abbas ra. anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dedim, amcana (istiğfarla yardım)dan seni alıkoyan nedir? O seni koruyor, senin için kafirlere kızıyordu.""Evet! dedi, olacak. O ateşin sığ bir yerindedir. Eğer ben olmasaydım cehenemin en derin yerinde olacaktı."[5] Denmektedir bu ve bunun gibi hadisler bunun delilidir. Bunun yanında II. Dünya savaşında ölen Hristiyanların hakkında bile çok yumuşak düşünen ve bir fetret dönemi yaşandığından ötürü mazlum olarak ölen o insanların kurtulabileceğini ihsas eden Bediüzzaman bile Ebu Talibin iman etmediği ve cehennemde en az azaba düçar olacağını belirtmektedir.
Ebû Talib, Resûlullah'ın sav. cedd-i emcedleridir. Künyesi ile meşhur olmuştur. Adı Abdu Menaf'tır. Caferiler اِنَّاللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحاً وَآلَ اِبْرَاهِيمَ رَآلَ عِمْرَانَ mealen: Şüphe yok ki, Allah Teâlâ Âdem'i, Nûh'u, İbrahim'in âlini ve İmrân'ın âlini âlemler üzerine mümtaz kıldı[6]. ayetindeki Âl-i imran tabiriyle Âl-i Ebi Talib'in kastedildiğini iddia edebilmek için pek fahiş bir teville Ebû Talib'in adının İmran olduğunu iddia etmiştir. Halbuki ulema onun Abdu Menaf olduğunda hiç ihtilaf etmemiştir.
Başka bir ise olayı açıklığa kavuşturmaktadır: "(Ey Muhammed) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, ama Allah dilediğine hidayet verir"[7] âyeti hakkında şunu söylemiştir: "Bu âyet Resûlullah'ın sav., amcası Ebu Talib'in İslâm'a girmesini ısrarla istemesi üzerine nazil oldu."[8]
Bu ayetin, Hz.Peygamber'in sav. amcası ile alakalı olarak nazil olduğunda müfessirler icma ederler.Hz. Peygamber sav., amcası Ebu Tâlib'i çok seviyordu ve bunun da sebepleri vardı. Şöyle ki: Ebu Talib, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i daha dedesi Abdulmuttalib'i kaybettiği günden beri koruyup himaye etmiş idi. Yani sekiz yaşında, yetim iken onun müşfik ve samimi himayesinden istifadeye başlamıştı. Amcasına gönlünde müstesna bir sevgi ve hürmet ayırması için bu yeterli bir sebepti. Halbuki, onun esas himayesi, risalet hayatından sonra başlayacaktır. Ebu Talib, Kureyş'in ileri gelen itibarlı büyüklerinden biri olarak Mekke'de herkesten saygı görüyordu ve hatırı sayılıyordu. Onun an'ane icabı âlî olan hatırına hürmeten müşrikler, Hz. Peygamber'in sav. irşadî faaliyetlerinden son derece rahatsız olsalar da fazla ses çıkaramıyorlardı. En ziyade feveran ettikleri anlarda gelip Ebu Talib'e şikâyet ediyorlardı.Hamisi olmayan ilk Müslümanlara en ağır hakaret ve işkenceler uygulanırken Hz. Peygamber sav., Ebu Talib'in himayesi sayesinde bu safhayı daha hafif atlatıyordu.
Mekkeli müşriklerin, "Hz. Peygamber'i sav. kendilerine teslim edinceye kadar devam etmek üzere aldıkları boykot kararına Ebû Talib'in boyun eğmeyip direnmesi ayrı bir civanmertlik örneğidir ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından samimiyetle sevilmesine bir başka ciddi sebeptir. Hiçbir başka şey olmasa bile bu başlı başına yeterli bir sebepti. Yıllarca süren alışveriş, evlenme, konuşma, gidip gelme gibi her çeşit beşerî münasebetleri yasaklayan bu boykot fevkalade büyük sıkıntılara sebep olmuştu. Meselâ maruz kalınan kıtlık öylesine had bir safhaya ulaşmıştı ki, insanlar yolda buldukları kurumuş deri parçalarını tavlayıp, kaynatıp yiyorlardı.İşte Hz. Peygamber sav. bu, himayecisi olan amcasının Müslüman olmasını istiyordu.O, İslâm'a yanaşmıyordu. Onun himayesi dinî hamiyetten değil, akrabalık gayretinden geliyordu. Sonunda hastalandı ve ölüm döşeğine düştü. Hz. Peygamber sav. başucundan ayrılmıyor ve her fırsatta: "Ey amcacığım, Lâilahe illallah de, ben onunla, kıyamet günü senin için şehâdet edeyim" diye tekrar etti. Ancak, Ebu Tâlib'in başından ayrılmayan Ebu Cehil ve Abdullah İbnu Ebi Umeyye de arkadan:"- Ey Ebû Talib, Abdulmuttalib'in dininden dönmek mi istiyorsun?" diye müdahale edip ayıplıyorlardı.Ebu Talib: "Kureyş beni ayıplayarak, Ebu Talib'i buna korku sevketti demeseler, seni mutlaka memnun ederdim" dedi.Fakat imanı ikrar etmedi, sahih rivayetler onun; Abdulmuttalib'in dini üzere olduğunu söyleyerek öldüğünü belirtir. Hz. Peygamber'in sav. bu durum karşısında ızdırabı, üzüntüsü büyük olmuş ve şöyle demiştir: "İyi bil, vallahi, yasaklanmadığım müddetçe senin kurtuluşun için istiğfardan geri kalmayacağım".Resûlullah'ın sav. bu sözü üzerine Cenab-ı Hakk: "Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, Allah dilediğine hidayet verir" meâlindeki âyeti inzal buyurur. Bir başka rivayette Hz. Peygamber sav. amcasına şöyle hitab etmiştir:"Ey amcacığım! Şurası muhakkak ki, üzerimde en ziyade hakkı bulunan insan sensin. Ben en son senden nimet gördüm. Senin, üzerimdeki hakların, babamınkinden daha çoktur. Öyle ise bir kelime söyle ki, kıyamet gününde onun vesilesiyle şefaatim sana vacib olsun.
Bu rivayetler, Ebu Talib'in küfür üzerine öldüğü hususunda kesin nassdır. Ancak bazı farklı rivayetlere dayanan âlimler, mesele üzerinde ihtilaf etmişlerdir. Zira İbnu İshak'ın rivayetinde Hz. Abbas ra., Resûlullah'a sav.: "Ey kardeşim oğlu! Senin babama arzettiğin kelimeyi onun gerçekten söylediğini işittim" demiş, Hz. Peygamberde sav.: "Ben işitmedim!" cevabını vermiştir. Süheylî diyor ki: "Abbas'ın sözünün kabul edilmemesi, onun Müslüman olmazdan önce söylemiş olduğundandır. Şayet o sözü Müslüman olduktan sonra da söylemiş olsaydı kabul edilirdi. Nitekim Cübeyr İbnu Mut'im'in kâfirken dinleyip Müslüman olduktan sonra eda ettiği hadisi kabul edilmiştir. Şurası muhakak ki, İslâm'ın kurulmasında bu kadar hizmeti sebkat eden ve Resûlullah efendimiz'in sav. sevgisine mazhar olmuş bulunan Ebu Tâlib'in imanla kabre girmesinden gönüllerimiz son derece mesrur olur, saadet duyardı. Mü'min gönüller hep böyle düşünmüş ve Ebu Talib'in kurtuluş imkânına emâreler aramış, o konuda sükutu tercih etmiştir.
Resûlullah'ın sav. gönlünü ızdıraba sevkeden bir meselede duyulan ızdırabı hafifletici bir yorumu Bediüzzaman'dan kaydedeceğiz.Açıklama, Ebu Tâlib'in imânı hakkında sorulan bir soru üzerine yapılır:"Elcevab: Ehl-i Teşeyyü (Şiîler), imanına kâil, Ehl-i Sünnet'in ekserisi, imanına kail değiller. Fakat benim kalbime gelen budur ki: Ebu Talib, Resûlü Ekrem'in sav. risaletini değil, şahsını, zâtını gayet ciddi severdi. Onun -o gayet ciddi- o şahsî şefkati ve muhabbeti elbette zâyie gitmeyecektir. Evet ciddi bir surette Cenab-ı Hakk'ın Habib-i Ekrem'ini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Tâlib'in; inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyyet-i kavmiyye gibi hissiyata binaen, makbul bir iman getirmemesi üzerine cehenneme gitse de, yine cehennem içinde bir nevi hususi cenneti, onun hasenatına mükâfaaten halkedilebilir. Kışta bazı yerde baharı halkettiği ve zindanda –uyku vasıtasıyla- bazı adamlarına zindanı saraya çevirdiği gibi, hususi cehennemi, hususi bir nevi cennete çevirebilir."[9]
Burada meselenin temeli Ebu Talibin Allah Resulüne sav. Yakınlığı yada yaptıkları değil, O’nun Allah ile olan irtibatıdır.
[1] Tevbe/113
[2] Kasas/56
[3] Buharî, Menâkıbu'l-Ensar 40, Cenaiz 81, Tefsir, Beraet 16, Kasas 1, Eyman 19; Müslim, İman 39, (34); Nesâî, Cenaiz 102, (4, 90, 91).
[4] Buharî, Menakıbu'l-Ensar 40, Rikak 51; Müslim, İman 360, (210)
[5] Buhârî, Menakıbu'l-Ensar 40, Edeb 115, Rikak 51; Müslim, İman 357, (209)
[6] Ali İmran/33
[7] Kasas/56
[8] Müslim, İman 41 42, (25); Tirmizî, Tefsir, Kasas
[9] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, 405-406
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Ehli Sünnet alimleri ise farklı yorumlarda bulunmuştur.Çoğu iman etmediği konusunda ittifak etmiş olsa da bazıları ölmeden evvel iman ettiği görüşündedir.

Bu konuyla ilgili sağlam kaynaklardan delilleri ile bu konuya açıklık getirebilecek olanlardan bildiklerini yazmasını rica ediyorum.
Ebu Talib'in imansız öldüğünde ihtilaf yok...
Fakat İmam-ı Suyuti İbn Hacer-i Mekkî Kurtubiden bildirdikleri bir hadisde diriltilerek iman ettiği söylemektedirler.Bu husus Şifa şerhinde de vardır...
Biz ilim ehli değiliz..O yüzden burada şöyle olmuştur böyle olmuştur demekten sakınırız...
Bizim için imani mesele olmadığı için de pek konuşmaya gerek olmayan bir meseledir...
 

sır

Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,002
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar.
(isra suresi)
 

Meryem

Komplike
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
15,309
Tepkime puanı
759
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbul
yselim;

En iyi arkadaşının ya da eşinin amcasının imansız ölmüş olması seni ilgilendirmez mi? Onlarınki ilgilendiriyorsa efendiler efendisininki niye ilgilendirmiyor? Meraktan değil, içimizdeki peygamber aşkında bile bunu düşünmemiz gerekir... Çünkü O amcasını çok seviyordu...

Ayrıca derdimiz cennete girmek olmamalı, Allah rızası olmalı...
:)
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Hz. Muhammed'in Hz. Hatice İle Evlenmesi:

Hz. Muhammed (s.a.a) Hatice'nin kendisiyle evlenmeye eğilimi olduğunu duyunca amcasını bu olaydan haberdar kıldı ve Ebu Talib'i Hatice'ye görücü gönderdi.[10]

Ebu Talib evlilik akdini şöyle okudu:
"Allah' a şükürler olsun ki bize İbrahim ve oğlu İsmail' in zürriyetinden olma şerefi ile bizi değerli bir şehir, haccedilen bir evle şereflendirdi ve diğer insanlardan üstün kıldı."

"Muhammed, kardeşim Abdullah'ın oğludur. Kureyş'ten hiçbir genç ondan değerli değildir. İyilik, fazilet, ileri görüşlülük, akıl ve fikir bakımından hiç kimse ona ulaşamaz. Gerçi mal bakımından fa- kirdir. Mal da ebedi olmayan bir gölge ve geri alınacak bir emanettir."

"O, Hatice'yi istiyor. Hatice de onu istiyor. Mehir olarak istediklerinizi ben uhdeme alıyorum. Allah' a yemin ederim ki, bundan sonra onun evrensel bir mesajı ve büyük bir makamı olacaktır."[11]
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Ebu Talib'in, Risaleti Desteklemesi ve Genel Davetin Başlangıcı:

İbn-i İshak şöyle yazıyor: Resulullah kavmine İslâm' ı tebliğ edip davetini onlara Allah'ın buyurduğu şekilde açıklayınca akrabaları ondan ayrılmadı ve ona itiraz etmediler. Ama Resulullah onların putlarını tahkir edince bu onlara ağır geldi. Allah'ın, İslam nuruyla koruduğu bir avuç kimseler dışında hepsi ona karşı cephe aldı. İşte bu ortamda Ebu Talib Resulullah'ın yardımına koştu. Böylece Peygamber de huzur ve ümit içinde risaletini eda ediyordu. Dolayısıyla hiçbir şey ona engel olamıyordu.

Kureyş, Peygamberin kendi ilahlarına kötü söylediğini Ebu Talib'e şikayet ettiklerinde Ebu Talib Peygambere gelerek şöyle dedi: "Yeğenim! Kavmim bana gelerek şikayette bulundular. Hem bana hem de kendine bir lütufta bulun da gücümün dışında kalan bir şey yapma."

Resulullah şöyle buyurdu: "Allah'a andolsun ki, güneşi sağ elime ve ayı da sol elime verecek olsalar yine de davamdan vazgeçmem. Ya Allah dinini galip kılacak, ya da bu yolda öldürülünceye kadar çalışacağım. "

Peygamber daha sonra ağladı. Gitmek istediğinde Ebu Talib ona "Yeğenim geri dön." diye seslendi. Resulullah da geri dönünce Ebu Talib şöyle dedi: "Git ve ne istiyorsan söyle. Allah'a andolsun ki seni asla onlara teslim etmeyeceğim."[12]
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Bir rivayette de yer aldığı üzere Ebu Talib Ali'ye, "Oğlum seçtiğin bu din nedir?" diye sordu. Ali (a.s): "Baba, ben Allah'a ve Resulü'ne iman ettim. Peygamberin elçiliğini tasdik ettim. Allah için onunla namaz kıldım ve kendisine tabi oldum." dedi.

Ebu Talib ise cevap olarak şöyle buyurdu: "İyi bil ki Peygamber seni iyilikten başka bir şeye davet etmemiştir. O halde ona tabi ol."[13]

Seyyid Fehhar şöyle yazıyor: Bir gün Ebu Talib, oğlu Cafer ile birlikte yürürken Peygamber ile Ali'nin namaz kıldığını gördü. Ebu Talib, oğlu Cafer'e: "Amcanın oğluna katıl." diye buyurdu. Böylece Cafer de Resulullah ve Ali ile birlikte namaz kıldı. Bu esnada Ebu Talib şu şiiri okudu:

"Ali ve Cafer musibet ve zorluk anlarında benim dayanaklarımdır. Onu yalnız bırakmayın ve amcanızın oğluna yardım ediniz. O amcanız kardeşlerimiz arasında bir anne ve babadanız .

Allah'a andolsun ki, onu yardımsız bırakmayacağım. Oğullarım arasında temiz nesepli olanlar onu yalnız bırakmayacaktır."[14]

Şeyh Mufid şöyle demiştir: "Ebu Talib'in iman ettiğinin bir delili de oğlu Ali ve Cafer'e Resulullullah'a itaat etmelerini emretmesidir."
Ebu Talib kardeşi Hamza'ya da Resulullah'a (s.a.a) yardım hususunda şöyle buyurdu:

"Ey Hamza! Ahmed'in dininde sabırlı olmak gerekir. Bu dine yardımcı ol ki, bu sabır sayesinde tevfik kazanasın. Rabbinden hak ile geleni savun. Bu yolda sadık ve azimli ol. Hakkı asla gizleme. 'O' na i'inan ettim' demen beni çok sevindirdi. O halde Allah için Resulullah' a yardımcı ol."[15]
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Ammare b. Velid' i de beraberinde getiren Kureyşliler sözlerine şöyle devam ettiler: "Biz sana Kureyş gençlerinin en güzelini , yücesini ve tatlısını getirdik." dediler. "Onu sana veriyoruz. Sana yardımcı olur. Sen de yeğenini bize teslim et ki, onu öldürelim. Zira bu iş kabilemiz için daha hayırlı bir sonuçtur."

Ebu Talib: "Benimle insaflı konuşmadınız." dedi. "Siz, yeğeninize bakmam için bana veriyorsunuz. Ama kendi yeğenimi öldürmeniz için sizlere teslim etmemi istiyorsunuz. Hayır, bu insaf değildir."

Onlar, "O halde yeğenini çağır da onunla insaflı konuşalım." dediler. Resulullah (s.a.a) gelince Ebu Talib şöyle dedi: "Ey yeğenim! Bunlar amcaların ve kavminin büyükleridir. Seninle insaflı bir şekilde konuşmak istiyorlar." Resulullah (s.a.a): "Sözünüzü söyleyin, ben sizleri dinliyorum" dedi.

Onlar dediler ki: "Bizi ilahlarımızla baş başa bırak. Biz de seni ilahınla baş başa bırakalım." İbn-i Saa'd'ın nakline göre, Ebu Talib: "Bunlar insaflı konuşuyorlar. Kabul et." dedi. Resulullah şöyle buyurdu: "Sizin bu teklifinizi kabullenirsem, sizleri Arapların padişahı kılacak ve Arap olmayanların da karşınızda hor ve hakir olmasını sağlayacak bir kelimeyi dile getirmeye hazır mısınız?"

Ebu Cehil şöyle dedi: "Evet bu yararlı bir sözdür. Evet babana andolsun ki, onu ve benzeri onlarca kelimeyi de deriz."

Resulullah: "O halde 'lailahe illallah' deyiniz" diye buyurdu. Bu sözden dolayı kızarak kalkıp oradan ayrıldılar. Kendi aralarında, şöyle dediler: "Artık asla onun yanına dönmeyeceğiz. En iyisi onu habersizce katledelim." dediler.
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
O gece Resulullah'tan bir haber alınamadı. Ebu Talib ve Peygamberin amcaları Peygamberin ikamet etmekte olduğu yere geldiler, ama Peygamberi bulamadılar. Ebu Talib, Haşimoğulları ve Muttalib oğullarından bir grup genci etrafına toplayarak onlara şöyle dedi: "Hepiniz keskin bir kılıç alıp benimle gelin. Her biriniz Kureyş büyüklerinden birinin, özellikle de Ebu Cehil'in yanına oturun. Eğer Muhammed öldürülmüş ise Ebu Cehil de yaşamamalıdır." Gençler de: "Dediğini yerine getireceğiz." dediler.

Bu esnada Zeyd b. Harise geldi. Ebu Talib, "Yeğenimi görmedin mi?" diye sordu. Harise: "Gördüm, az önce birlikteydik." diye cevap verdi. Ebu Talib şöyle dedi: "Onu görmedikçe eve gitmeyeceğim."

Zeyd hemen "Safa" kenarındaki bir evde Müslümanlarla konuşmakta olan Resulullah'ın (s.a.a) yanına vardı ve durumu kendisine iletti. Resulullah kalkıp Ebu Talib'in yanına geldi. Ebu Talib şöyle dedi: "Yeğenim, neredeydin? İyi misin?" Resulullah (s.a.a) "Evet" diye buyurdu. Daha sonra Ebu Talib "Evine git:" dedi. Resulullah (s.a.a) da kalkıp evine gitti.
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
efendimizin amcasını merak edip sormaktan ziyade peygamberimizin annesin amine hatuna ve babası abdullaha kafir damgasını basanlara alimlerin görüşünü paylaşın,onca alim cennettedir dedikleri halde hadislerin açıklamalarını yaptıkları halde hala cehennemdedir diye idda edenler ve bundan zevk duyanlar mevcut dünyada birde müslümanım diyenlerdir bunlar.bizim gönlümüz bile imanla gittiğine yada diriltilip iman ile öldüğünü istiyor kii biz bir kuluz bizdeki merhametin ziyadesi Rabbimde mevcut kullarında zerresi var ,Allah en iyi bilen merhamet sahibi adil bir Rabdır.ŞÜPHESİ OLAN VARMIDIRT ?!
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Sabahleyin Ebu Talib Resulullah'ın (s.a.a) elinden tutarak Haşim oğulları ve Abdulmuttalib oğullarından bir grup ile birlikte Kureyşliler'in yanına geldi ve şöyle dedi:

"Ey Kureyşliler! Acaba ne yapmak istediğimi biliyor muydunuz?" Onlar, "Hayır" deyince Ebu Talib onlar hakkında almış olduğu kararını açıkladı ve beraberindeki gençlerden kılıçlarını çıkarmalarını istedi. Gençler de beraberlerinde bulundurdukları keskin kılıçlarını çıkartıp gösterdiler. Ebu Talib daha sonra şöyle dedi: "Allah'a andolsun eğer Muhaınmed'i öldürmüş olsaydınız, sizleri yok edinceye kadar savaşırdım." Bu sözler karşısında Kureyşliler özellikle de Ebu Cehil dehşete kapıldı.[16]
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
İbn-uz Zab'ari'nin Hikayesi:

Rivayette yer aldığı üzere bir gün Resulullah (s.a.a) namaz kılmak için Kâbe'ye gitti. Namaza durunca, Ebu Cehil etrafındakilere şöyle dedi:

"Kim bu adamın yanına gidip namazını bozabilir?"

İbn'uz Zab'ari adında birisi elini hayvan pisliğine ve kana sürerek Resulullah'ın yüzüne sürdü.

Resulullah namazdan çıkarak amcası Ebu Talib'in yanına gitti ve "Amcacığım, bana ne yaptıklarını görmüyor musun?" dedi. Ebu Talib "kim yaptı?" diye sorunca Resulullah, "Abdullah b. Zab'ari" diye cevab verdi. '

Ebu Talib kılıcını alarak Kureyşlilerin yanına gitti. Onlar Ebu Talib'i görünce ayağa kalkmak istediler. Ebu Talib onlara şöyle dedi: Allah'a andolsun yerinden kalkanı kılıcımla oturturum."

Ebu Talib daha sonra eline bir miktar hayvan pisliği alarak onların yüz, sakal ve elbiselerine sürdü ve onlara ağır sözler söyledi.[17]
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Kureyş Vesikası:

Ebut Talib, Kureyş'in, Resululah'ı (s.a.a) öldürmeye kesin karar aldığını duyunca şöyle dedi:

"Allah'a andolsun ki, beni defnetmedikleri müddetçe sana dokunamazlar, sen benim hayrımı dileyerek davet ettin, sen sadıksın (söylediğin doğrudur) ve eminsin. Sen dinlerin en hayırlısını getirdin."

Ebu-l Futuh Razi bu hususta şöyle diyor: "Bu sözler Ebu Talib'in imanını açıkça göstermektedir. Zira 'Sana iman ettim ve seni tasdik ettim.' sözü ile 'Sen sadıksın' sözü arasında hiç bir fark yoktur."[18]

Kureyş, Resulullah'ı öldüremeyeceğini ve Ebu Talib'in Resulullah'ı (s.a.a) himayeden el çekmeyeceğini anlayınca Peygamberi öldürmek için kendilerine teslim edinceye kadar Haşim oğulları'yla alış verişi keseceklerine dair kendi aralarında bir vesika imzaladılar. Böylece Resulullah, Haşimoğulları ve Muttalib oğullarından olan yakınlarıyla birlikte bir vadide muhasara altına alındı.
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Bu muhasara tam üç yıl sürdü. Bu müddet zarfında Resulullah, Ebu Talib ve Hatice tüm mallarını harcadılar ve büyük bir sıkıntı ve yokluğa düştüler. Allah-u Teala, Resulüne Kâ'be binası içine asılı olan vesikayı, Allah kelimesi müstesna, hepsini böceklerin yiyip yok ettiklerini vahyetti.

Resulullah da durumu Ebu Talib'e bildirdi. Daha sonra hep birlikte gidip Kâbe'nin yanında oturdular. Kureyşliler şöyle dediler: "Ey Ebu Talib, artık sözünü hatırlamalı, kavminle dostluk kurmalı ve yeğenin hususundaki tutuculuğundan el çekmelisin." Ebu Talib onlara, şöyle dedi: "Ey kavmim! Vesikayı getirin belki sıla-i rahim etmek ve kini ortadan kaldırmak için bir yol buluruz."

Vesikayı getirdiler Ebu Talib onlara şöyle dedi. "Bu sizin imzaladığınız vesikadır. Bu vesikaya hiç dokundunuz mu?" Onlar "Hayır" dediler. Ebu Talib daha sonra şöyle dedi: "Allah-u Teala Resulüne bu vesikanın Allah kelimesi dışında tamamen yok edildiğini vahyetmiştir. Şimdi eğer doğru söylüyorsa ne yapacaksınız?" Onlar, "Ondan el çekeriz." dediler. Ebu Talib de "Eğer o yalan söylemişse o zaman da öldürmek için sizlere teslim ederim." dedi. Onlar da "insaflı konuştun, iyi dedin" dediler.

Vesikayı açtıklarında Allah kelimesi dışında tüm yazılanların yok edildiğini gördüler.

Ama buna rağmen inatla, "Bu yeğeninin büyüsüdür." dediler.

Ebu Talib şöyle dedi: "O halde niçin biz muhasaraya teslim olalım? Halbuki siz buna daha layıksınız." Ebu Talib daha sonra beraberindekilerle Kâbe perdelerinin içine girdi ve şöyle dedi: "Allah'ım bize zulmedenlere, bizimle akrabalık ilişkilerini kesenlere ve bizlere layık olmadığımız şeyleri yakıştıranlara karşı yardım et bize."[19]
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Ebu Talib'in Vefat Anındaki Vasiyeti:

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Ebu Talib'in vefatı yaklaşınca Kureyş'in büyüklerini toplayarak onlara şu vasiyette bulundu:

"Ey Kureyşliler, sizler insanlar arasında Allah'ın seçkin kulları, Arab'ın kalbi, yeryüzü ve harem ehli arasında Allah'ın hazinedarlarısınız. Sizin aranızda muktedir bir önder, cesur bir öncü ve eli açık bir bağışlayıcı bulunmaktadır. Sizlere Kabe'yi tazim etmenizi tavsiye ediyorum ki, bunda Allah'ın rızası, rızkın devamı ve zorluklar karşısında direniş vardır. Sıla-i rahim yapınız. Zira bu ölümü erteler ve nüfusu çoğaltır. Zulmetmeyi terk ediniz ki, öncekiler de bu yüzden helak oldular. Davet edene icabet ediniz. Hayat ve ölümün şerefi de bundadır. Sadık olunuz ve emanete riayet ediniz. Zira bu ikisi sayesinde iftiradan korunur ve halk nezdinde değer kazanırsınız.

Sizlere Muhammed hakkında iyilik etmenizi tavsiye ediyorum. Zira Muhammed Kureyş'in emini, Arapların doğru sözlüsü ve sizi davet ettiğim şeyleri ihya edendir. Muhammed sizlere öyle bir mesaj getirmiştir ki, kalp ve ruh bunu kabul etmekte, ama dil kötüleyenlerin korkusundan inkar etmektedir.
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Allah'a andolsun ki, adeta mustazaf halkın onun davetini kabul ettiğini, sözlerini tasdik ettiğini ve risaletini kabul ettiğini görür gibiyim. Böylece Kureyş'in büyükleri hakir, evleri boşalmış ve zayıfları yücelmiş olacaktır. En büyükleri Peygambere en muhtaç olanı, en günahkarları da ona en uzak olanlarıdır. Arap kavmi onu sevecek topraklarını ona verecek ve onu önder seçecektir.

Ey Kureyş kabilesi! Peygamberi seviniz, onu himaye ediniz. Allah'a andolsun ki onun yolunda ilerleyen kemale erer ve hidayetine tâbi olan saadete kavuşur. Eğer sağ kalsaydım ondan bela ve zorlukları gidermeye çalışırdım."[20]
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
Ebu Talib'in Vefatı:

Ebu Talib'in vefat tarihi hususunda da ihtilaf vardır. Muhaddis-i Kumi bi'setin onuncu yılının sonlarında Receb ayının 27'sinde vefat ettiğini ileri sürmektedir.

Makrizi, Zilkade ayının başında öldüğünü savunmaktadır.

Zerkani ise şöyle yazıyor: Bi'setin onuncu yılının, Ramazan ayının 12'sinde Ebu Talib vefat etti "

İbn-i Sa'd da Ebu Talib'in bi'setin onuncu yılının, Şevval ayının ortasında, 80 küsur yaşındayken vefat ettiğini, Hatice'nin de bundan 35 gün sonra dar-ı faniden göçtüğünü ve vefat anında 65 yaşında olduğunu nakletmektedir.

Resulullah böylece hem Ebu Talib' i ve hem de Hatice' yi kaybetmiş oldu. Bu yüzden bu yılı "Hüzün Yılı" olarak adlandırdı.

Ebu Talib "Hucun" denilen yerde defnedildi. Özellikle de Ebu Talib'in vefatı onu çok üzdü. Zira en büyük hâmisini kaybetmiş ve dolayısıyla da Kureyş için Resulullah'a (s.a.a) eziyet etmek hususunda hiç bir engel kalmamıştı.

Resulullah (s.a.a) bu hususta şöyle buyuruyor: "Ebu Talib hayatta olduğu müddetçe Kureyş bana eziyet edemiyordu."[21]
 

composer

Asistan
Katılım
24 Haz 2007
Mesajlar
276
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İzmir
kaynaklar....

10- Meâlim-ul Ulema
11- Bena-ul Makalet-il Fatımiyye
12- el-İstiab
13- Umdet-ut Talib
14- Revzet-ul Vaizin
15- Sire-i İbn-i Hişam
16- Tefsir-i Ebu-l Futuh
17- Tefsir-i Ebu-l Futuh
18- Tefsir-i Ebu-l Futuh
19- Sahih-i Buhari
20- Hediyet-ül Arifin
21- Esn-el Metalib Fi Şerhi Hutbet-i Ebi Talib
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst