Fetih 1453 rekorları alt-üst etti

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0

Aksine bizim destek olmamız lazım

neyi destekleyeyim,ciplakliklarimi destekleyeyim?
sinemada sagimda ailem oturuyordu,solumdada yabanci kizlar,ciftler vardi.Koca ekranda cicili bicili karilarin ciplak halleri,öpüsme ve hamam sahneleri,
Bunlar bizansi canlandirsalarda sonucda bizim bacilarimiz,ayip yahu,bizde nefs sahibiyiz,ben sahsen bu manzaralardan olumsuz etkilendim,SIKILDIM VE UTANDIM!
Destekleyerek baskalarininda olumsuz etkilenmesine alet olamam.

Iftiralarimi destekleyeyim?

Hicbir delile dayanmayan yalan yanlis masallarimi ?

Misal Filimde ulubatli sanki Allah icin degilde asik oldugu kiz icin savasiyormus gibi yansitildi...neymis koskoca ULUBATLI hasan Topcunun kizina asik oluyor,filimin cok büyük bir bölümü bu ikilinin ask hikayseini anlatiyor,kim uydurmussa bu masali:)

tarihimiz anlatilacaksa bunun usulü ve yolu vardir.
Öncelikle bu islerin ehli olan ,olayin manevi boyutunu ve detaylarini bilen müslüman alim ve tarihcilerle istisare edeceksin,onlarin onayini ve destegini kazanacaksin...cünkü sonucda masal degil bu,özünde islamiyetin ruhu var,Osmanli misyonu var,rambodan mambodan degil bizi biz yapan ecdaddan bahsediyorsun,ohalde bizi biz yapan milli ve manevi degerlere titizlikle dikkat edeceksin,hikaye degil anlatilan,gercekten olmus bir olay mümkün oldugunca gercekci olmak lazim,tüm müslümanlari ilgilendiren bir meselede kendi kafana göre senaryo hazirlayamazsin.
Dini ve tarihi boyutu olan meseleleri anlatirken ya tam 100% dogru deillere dayandirarak anlatacaksin yada bu isi birakacaksin.
Filimde ne Fatihin ne ulubatlinin ne aksemsettinin nede digerlerinin HAKKi verilebilmis degil.
her acidan eksik ve kusurlu.
eksik ve kusurlu olan bir yapimi ben destekleyemem.
 

mü'HÜR

Ordinaryus
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
2,563
Tepkime puanı
422
Puanları
0
Yaş
37
Herkesin fikri kendine!

Kafama göre fetva vermeyecek kadar günahtan korkuyorum!

Kuranı kerim mealini okursanız neden haram olduğunu anlarsınız!
 

mü'HÜR

Ordinaryus
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
2,563
Tepkime puanı
422
Puanları
0
Yaş
37
Destekleyelim kelimesine katılmıyorum!

OSmanlının dediği gibi neyi destekleyeeğiz?

Evet,bazı sahnelerin olması herkesi rahatsız etti ama dediğimiz gibi Türkiye şartlarında bu filim bu kadar olur.Sinema işi bence nefis işidir nefsimiz istedi merak ettik baktık geldik ama sırf destek içinmiş yok manevi havaymış bunlar palavra! He önceden bizi birileri uyarsaydı gidermiydik hayır.O yüzden kimseye gidin diyerek günahına vesile olmam. İslami olarak yeri olmayan hiçbir fikri destekeleyemeyiz.

Duyumlar doğru ise, filmin dizini yapacaklarmış umarım yanlıştır! Aksi takdirde bir muhteşem yüzyıl daha geliyor demektir.Herşey tadında güzel; izleyicide yer bırakmak istiyorlarsa yapmazlar.
 

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
Müstehcen sahneleri duymak üzücü. gitmeyi düşünüyorduk ama yanlış aksettirilen şeyleri desteklemeyi düşünmüyorum.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Tarihimizi canlandiran filimlerin yönetmenligini yapanlar maaelesf dindar degiller,dindar kesimin insanlari degil,bunlar maneviyat icin degil maddi cikar icin yapildigindan dolayi etkili olamiyorlar.
Muhtesem yüzyil tarzi uyduruk masallarla,iftiralarla ve ask sahneleriyle kirletilmis filim ve diziler KASITLI bir sekilde yeni nesillere tarihimizi sogutmak icin cevirildigine inaniyorum ve bunlarin maddi giderleri sabatayci yahudi dönmeleri oldugunu biliyorum.

Yeni cag filimlerinde defalarca dedigim gibi maneviyat kokusu yok,mana ve mesaj yok,ihlas yok ama kalite var...Yani disi süslü püslü güzel ve cekici ama ici ve özü bos.
Tamamen Hollywood taklid edilmeye calisiliyor,senaryolarda ask hikayeleri eksik kalmiyor,müstehcenlik sahneleride eksik kalmiyor...

TGRT yapimi eski filimlerde ise kalite yok fakat icerik acisindan oldukca zengin

Misal asagdaki filimi izleyin,sadece basini izleseniz yeterli,insanin tüyleri kabariyor,Allah icin izleyinde aradaki farki görün!
Deli Balta - Osmanlı Kılıcı


TGRT veya ihlas holding yapimi filimler kalite acisindan yesilcam filimlerine bezesede,bazi sahneler (dövüs sahneleri) abartili ve gercek disi olsada icerik mana ve mesaj acisindan dopdolu,senaryoda maneviyat kokusu var,maddi cikar degil manevi hizmet var,ihlas var.
Bunlar yeni cagin kalite anlayisiyla birlestirilebilse yeni nesillere tarihini ve ecdadini sevdirici, milli ve manevi degerlerimize yönlendirici filimler ortaya cikar.

90 li yillarda islam geleneğinde öne çıkmış evliyaların hayatlarını beyaz perdeye aktaran butür filimler epey ses getirmişti. ibrahim ethem, rabia tül adeviyye, ahmed bedevi, molla hüsrev hazretleri, hayatı filmleştirilen evliyalardan benim hatırlayabildiklerim. sinema tekniği ve oyunculuk bakımından zayiftilar fakat maneviyat acisindan zengindiler,etkileyiciydiler,ozamanlar bunlari son derece derin duygularla izlemiş ve epey etkilenmiştim.
Aziz mahmud hüdayi hazretlerini tanımama vesile olan film de vardır o filmler arasında..
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
tgrt nin filmleri güzeldi içeriği de senaryosu da epey etkiledi
ama şurda anlaşabiliriz belli bir kesim için üretilmiş medya ürünleri idi.

irşad vardı
tebliğ yoktu.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
yeni cag tarih filimlerinde muzikler bile bize ait degil,tamamen hollywood taklidi senfoniler var,melodiler BATIYI hatirlatiyor,oysa bize ait olan,nefse hitab etmeyen cok etkileyici muziklerimiz var,bir mehterimiz bile bunlari ezip gecer.
Yukarda ekledigim OSMANLININ kilici filminde kullanilan muzikler bile insani nasil etkiliyor degilmi...
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Müslüman-Türk yapimi filimlerde mutlaka ama mutlaka yukarda ekledigim deli balta filminin basinda oldugu gibi konuyu anlatan bir konusmaci olmali,etkileyici sözler söyleyen,izleyicileri yönlendiren bit hatib olmali.
Hollywood tarzi bize göre degil.
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
Filme inşallah cuma günü gidecem ..fakat bu yorumlar iştahımı azalttıı..

Cüneyt abinin" Dellenme bre kafir! ":Dtiplemelerinden yoktur inşallah!!

ne yapalım!! film yapamyıda öğrenceez!Savulun uleenn!!:p
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Filme inşallah cuma günü gidecem ..fakat bu yorumlar iştahımı azalttıı..

Cüneyt abinin" Dellenme bre kafir! ":Dtiplemelerinden yoktur inşallah!!

ne yapalım!! film yapamyıda öğrenceez!Savulun uleenn!!:p

bence gitme.
Filim tarih filmi degil, uyduruk masallarla fatihi ve fethi kendi sinsi cikarlarina alet eden din istismarcilarini destekleme,asagdaki linkide gözden gecir:
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?t=112708
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
yoo gidimm..!tarihimizde okadar çok film yapacak kesit varki..eleştire ,eleştire doğruyu bulacaz..

Eğer dediğin gibiyse yerden yere vurur dalgamızı geçeriz!!.:p.

NNaayır!!!!! NNolamaz ! saplantısı bitmiştir muhtemelen...:D

Görsel efekleri çok merak edyorum!bakiyim bir ilerleme varmı?..

Cüneyt abinin, "yıkılmayan adam"filmindeki gibi 20 kurşun yiyipte ayakta duran adam gibi bizim ulubatlı hasan!!:)

Türk sineması bu abiii!
 

MECZUP

Profesör
Katılım
5 Ağu 2010
Mesajlar
887
Tepkime puanı
178
Puanları
0
Konum
Bî mekân..
Yeni Osmanlının dediği gibi bencede gitme. Osmanlı devletini o şekil anlatıp da insanların kandırılmasına müsaade etmeyelim boşuna reytingler havada uçuşmasın !

Hamdolsun abimleri ikna ettim :)
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
kesinlikle muhteşem bir film olmuş 2:45 dk da bu kadar güzel anlatılabilir. Sadece bütün dünyanın yüzyıllarca konuştuğu gemileri karadan yürütme olayının daha detaylı ele alınmasını isterdim çok kısa geçilmiş..
uyduruk filmlere dünyanın parasını veren türk gençliği bu filme hakıkını vermeye borçludur diye düşünüyorum
 

MECZUP

Profesör
Katılım
5 Ağu 2010
Mesajlar
887
Tepkime puanı
178
Puanları
0
Konum
Bî mekân..
Ama uyduruk flimlerde inanılması gereken bişiy yokki adı ostünde uyduruk.


BU flimde Osmanlı devletimiz, padişahlarımız söz konusu Osmanlı devletimlz sanal ekranda izlediğiniz gibi değildir. Dediğiniz gibi sadece kalite kokuyo ...
 

zulk@rneyn

Profesör
Katılım
5 Eki 2011
Mesajlar
1,164
Tepkime puanı
34
Puanları
48
ulubatlı hasanın sevişme sahnesi gibi bir sahnesi vardı fragmanında....
gidilmez , izlenilmez....
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
ulubatlı hasanın sevişme sahnesi gibi bir sahnesi vardı fragmanında....
gidilmez , izlenilmez....

2 saat 45 dakikalık filmde bu sahneleri toplasanız 2 dakika tutmaz.
Kaldı ki Ulubatlı Hasan bir figür.Bir Peygamber değil Evliya değil
Varlığı dahi tartışmalı bir isim
Bu tarz filmlerde bir aşk hikayesi de bulunur

Ben filmi izledikten sonra bu sahneleri hatırlamıyorum bile
Filmin büyüsü yeterli
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
9275FETIH_1453.jpg


IMDb takip edenleriniz bilir

En iyi filmler içerisine girmiş bile
Rankı ise 8.5
Çok yüksek bir beğeni demektir bu
Hemen diğer projeler için çalışma yapılmalı
Hakettiğini almış film
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Fethin filmini izledik ama...

untitled-5.jpg



Belki de sinemanın memleketimizde yaygınlaşmasından beri herkesin keşke çekilse dediği bir filmdi İstanbul’un Fethi filmi...



16 Şubat 2012 saat 14.53 Türk sinema tarihi açısından büyük bir ilk yaşandı. Yapımı üç yılı aşan ve milyon dolarların harcanıp bütçe rekoru kırılarak, yaklaşık on beş bin kişinin kadro aldığı, büyük emekler sonucu hazırlanmış olan bir film girdi vizyona malumunuz: Fetih 1453
Fethi izledik
“Türk aydını oryantalisttir.” Sözünün mazmunu uyarınca, Batı normları üzerine inşa edilmiş bir film ile karşılaştık. Filmin teknik olarak, efekt olarak, animasyonel yapım olarak eleştirilecek bir yanı yok hani varsa bile bizce söylenecek bir söz yoktur. Ama iş senaryo hikâye ve kurguya gelindiğinde ise ve özellikle de bizi fethin savaş meydanına indirip o atmosferi bize kazandırma noktasına değindiğimizde aynı başarının yakalandığını söylemek pek mümkün olmayacaktır. Kostüm ve müzikte de düşülen hatalar bu işin içine girildiğinde mevzuu biraz daha büyümekte. Ama her şeyden önce yapımcıların ve oyuncuların hakkını teslim etmeli, emeklerine sağlık kaliteli bir yapım ortaya konulmuş ve bir emeğin ürünü olduğu aşikârdır. Zira bu film ile birlikte ilk defa bir yerli yapım film uluslar arası bir firma olan UNİVERSAL ile birlikte Hollywood’a gidiyor. Film üzerine söyleneceklere gelecek olursak…
Film müthiş başladı
Daha filmin değil vizyona girmesinden, fragmanının yayınlanmasından iki yıl öncesinden merakla beklediğimiz bu filmin yapılacağı dedikodusunun yayıldığı günlerde heyecanını duymaya başlamıştık. Öyle ki bu heyecanın verdiği coşkunun yanı sıra fragmanın etkisinde de kalarak ilk günden misafiri olmayı arzu ettik. Namaz saatlerinin uyumunu göz önünde bulundurarak 14.53’e değil de 18.15’de aldığımız biletle girdiğimiz salonda ışıklar söndü ve film başladı. Filmin başlangıcı umutlarımızı boşa çıkarmayan bir şekilde Medine görünümü verilmiş bir plato içerisine kuş bakışı bakılarak Efendimizin meclisinde bulunan Ebu Eyyup Hazretleri ile birlikte birkaç sahabenin efendimizden İstanbul’un fetih olunacağına dair işaret buyurdukları hadisi dinleyerek meclisten ayrılmaları ve başka bir mecliste diğer sahabelere nakl etmeleri ile başladı. “Aliyyül ala” dedik oturduğumuz koltuğa iyice yerleşirken. Sonra birden kendimizi Edirne’deki Beyazıt külliyesinde kılıç talimi sahnesinde bulduk. Ne oluyor demeye kalmadı ki iş çözüldü meğer ulu batlı hasan ile şehzade Mehmet kılıç eğitimindelermiş. Ustası Ulubatlı, Mehmet Hana kılıç üzerine eğitmenlik yapmaktaymış. (‘Öyle miymiş?’ dedik içimizden)
Sahneler ilerledikçe soru işaretleri...
Sonrasında şehzade Mehmet’e haber gelir ki artık bilamecbur taht onundur zira babası vefat etmiştir. Bunun üzerine filmin (bizce) garip gelen yanlarının not alınması gerektiğini düşünerek o karanlık içinde kâğıt kalem göz ucu ışığı ile yazmaya başladık. Meğer Sultan Fatih, babası Murat Hanın kendisine karşı baba şefkati ile yakından ilgilenmediği için içerlemiş ve bu yüzden çok üzülmüş ki babasının nâşı başından sağlığından onunla konuşamadığı aralarındaki baba oğul münasebeti üzerine hüzünlü bir konuşma yaptı. Esasen, şehzadelerinin eğitimleri ile ilk başta valideleri daha sonra lalaları ilgilenir hünkâr babaları onlarla uzun müddet ilgilenemezler ama böylesine oğlu ile yabancı kalınacağı hani filmde görülmese inanılacak gibi değildi doğrusu. Olay biraz fazla dramatize edilmişti.
Bizde sinema sektörünün hala emekleme aşamasının hükmünü sürdüğü şu yıllara gelene kadar, yapım kalitesinin ve bütçesinin öyle dudak uçuklatacak derecede olmamasına rağmen gönlün bam teline dokunan ve insanın hissiyatına farklı boyutlar kazandıran filmler yapıldı. (Sürgün, Uzak İhtimal, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak gibi.) Bu filmin sahnelerinde dahi duygulanmayı hatta kimi zaman sevinç, kimi zaman hüzün bağında gezmek istedik. (olmadı). Fethe dair hemen hemen herkesin okuduğu, dinlediği, konuştuğu, tartıştığı anekdotlar vardır elbette. Hülasa İstanbul’un fethi aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen hem ehl-i salib’de hem de hilalin coğrafyasında canlılığını yitirmemiş yaşayan bir olgudur. Bununla birlikte en büyük eksikliğini duyduğumuz nokta böylesine çağ kapatıp çağ açan bir hadisenin beyaz perdeye aktarılamaması idi. Emeklerine sağlık Aksoy film bu ağır yüke talip oldu ve bizlere bu hizmeti sundu. Fakat ne elzemdir ki söylemeden, değinilmeden, yadırganmadan geçilmeyecek yanlarda peşi sıra geldi sahnelerin ardı arkasına.
Gözümüze çarpan bir başka entersan durum, fragmanda da gözü ilişmiş olan bir garabet, Fatih’in ardınca gelen ordunun bayrağının renginin “sarı-kırmızı” olması. Sonrasında yine bu sarı rengin Fatih’in kaftanında ve elbisesinde de hâkim bir renk oluşu idi. Zira sarı renk hadis ile sabittir ki erkeklerin giymesi için uygun görülmemiştir ve Osmanlı hanedan üyeleri de bu renkten uzak durmuşlardır. Ayrıca kostümlerden yakınmışken yine hadis-i şerif ile sabit olan bir hüküm ki eteklerin yere sürülecek uzunlukta olmaması gerekmektedir, oysaki filmin sonlarına doğru şöyle bir görünen Ak Şemseddin’in elbisesinin uzunluğu kendinden sonra toprağı süpürüp gelen cinstendi. Hünkârın taktığı aksesuara da değinecek olursak parmağında üzerinde tuğrası işlenmiş olan yüzüğün altın olması da yine İslam’a göre erkeğe haram kılınmış bir davranıştır.
Mantığım bana oyun mu oynuyor?
Sonra mantık hataları çarpıyor göze Fatih Sultan Mehmet savaşa dair bir sohbetinde “eğer fatih olmasaydım Ulubatlı olmak isterdim” dediği bu cengâveri tanımıyordu. Oysa filmde Fatih’in kılıç ustası olarak verilmişti Ulubatlı Hasan. Ayrıca filimde ki gayr-i meşru çocuk sahibi olan Ulubatlı Hasan karakteri, tarihin altın sayfasındaki böylesine padişahları bile kendine hayran bırakan Hasan’a yakışan bir olay değildi. Savaşta ateş emri verildikten sonra günlerce surlar toplarla dövülmüş ve o muhkem kalenin surlarının kayaları tek tek birer diş gibi sökülmeye çalışılmıştı bu hususta da “Şahi” topları üzerlerine düşeni yerine getirmeye çalışmıştır. Oysa filmde şahi topu sadece bir tane vardı. Üniversitede tarih hocamızın bize aktardığı bilgiye göre Macar Topçu Urban, ilk dökülen topun deneme atışını yaparken topun infilak etmesi ile kendiside döktüğü top ile parçalanmıştır. Zaten plan ve çizimlerinin Fatih Sultan Mehmet’e ait olduğu bu topun seri üretimi yine Fatih Sultan tarafından yapılmıştır.
Filmde ana olayı besleyen yan olayların yer alması hikâyenin kurgulanması açısında elbette önemlidir. Hatta bu noktada gerçeğe bağlılık kısmi olarak terk edilebilir, fakat eğer bir tarihi döneme ait eser ortaya konuluyorsa bu işte gerçeğe sadık kalmak yapılacak en doğru iş olacaktır. Muhakkak ki olaylara o günün coğrafyası, dili, dini inanışı, yaşayışı göz önünde bulunarak yaklaşılmalıdır. Savaşın perde arkasında, iki taraf için de mühim olan bu toprakların kazanılması ve müdafaa edilmesi bahsi verilirken biraz daha hassas olunmalıydı. Olaya Bizans açısından bakıldığında “bu toprakları dinsiz Türklere bırakamayız” kinini yaşayan bir inanç sistemi aktarılırken. Diğer yandan Fatih’in ordusunun psikolojik ahvalinin aktarılmasında iş biraz daha cesaret, yiğitlik, aslanlar gibi çarpışmak, aileme nasıl savaşçı olduğumu söyleyin, nasıl kahramanca canımı verdiğimi anlatın… Şeklinde, dini emellerin uzağında bir vakıa gibi gösterilmiş. Birkaç kez şehitlik ve şahadet bahsi geçmekte filmde, fakat özellikle de Sultan Mehmet’in imajına bakıldığında sarf ettiği sözler ve tavrı ile bir “kibir ve gurur’un yanında fethin gerçekleşmesinde onun sahip olduğu üstün meziyetlerin ağırlığının daha fazla olduğu verilmeye çalışılmış. “Ben benden önceki padişahlarabenzemem, çünkü ben Mehmet Han’ım“ sözü gerçekte Fatih Sultan Mehmet’e ithaf edilemeyecek bir enaniyet taşımaktadır.
Biz modern dünyanın içimize akıttığı bireysellik zehri ile sadece bu çağı değil bizden evvelki çağları da genelleme içinde değerlendirmemiz sonucu Fatih Sultan Mehmet’i âdeta ihtirasları uğruna hayallerinin peşinden koşan biri olarak görüyoruz. Tarihi gerçeklere baktığımızda ise; Fatih Sultan Mehmet Han ki fetih sonrasında hediyelerle, çiçeklerle gelen Bizans’ın ileri gelenlerinin tebriklerini iletmek için huzura çıktıklarında Ak Şemseddin’i hünkâr zannederek hediyeleri ona sunuyorlar. Ak Şemseddinin “padişah ben değilim” diyerek Sultan Fatih’i göstermesi üzerine bu kadar genç olmasının hayretini duyan Bizanslı heyet onun yanına gittiklerinde “İstanbul’un esas fatihi hocam Ak Şemseddindir ona gidiniz” diyerek, gösteriş ve riyaya meyletmediğinin örneğini verir.
Filmdeki manevi boyutun eksikliği: Ak Şemseddin Hazretleri
Filimin savaş sahnelerinin gerçekçiliği ve kalitesi tartışma götürmez, uzun ve gayretli çalışmaların hâsılası olarak ortaya çıkan manzara bizlere izlediğimiz daha önceki Amerikan filmlerini aratmaz çaptaydı.
Savaşın böylesine günlerce sürdüğü ve kuşatmadan bir türlü sonuç alınamadığı günlerde Fatih Sultan Mehmet otağından dışarı çıkmayarak içeride durumu mülahaza ediyor ve sonucun neden alınamadığını düşünüyordu filmde. Fakat bu durum içerisindeki Fatih, karşımıza tevekkül içinde dua eden Allah’a yalvarıp zafer isteyen biri olarak değil de adeta neden bu surlar devrilmiyor diye kinlenip hırslanan bir komutan portresi çiziyor. Öyle ki Sultan hırsla parmakları arasında hızla çektiği tespihi en sonunda sinirle koparıyor ve dağılan tespih tanelerini ayakları altında eziyor. Daha sonra filmde bu ana kadar hiç boy göstermeyen ama esasta İstanbul’un asıl manevi fatihi olarak kabul edilen Ak Şemseddin Hazretleri Fatih’in yanına gelerek “Üzülme evlat fethe nail olacaksın rüyamda Ebu Eyyub Hazretlerini gördüm diyor.”
Bu sahne bildiğimiz tarihi gerçeklerle ters olarak hazırlanmış. Zira savaşın o en çetin çatışma sırasında surların hala aşılamamasının sonucu askerinin başında sürekli emirler veren Fatih Sultan Mehmet’in vezirleri yanına gelerek -savaşın öncesinden sonrasına kadar, hazırlık aşamasından savaşın başından itibaren hünkârın yanında olan- Ak Şemseddin’in çadırından birkaç gündür hiç çıkmadığını ordu ile ilgilenmediğini ve savaştan bîhaber rahatına baktığını söylerler. Zaten canı burnunda olan padişah bu ihbar üzerine iyice hiddetlenir ve hışımla hocasının çadırına girer. Fakat gördüğü manzara karşısında adeta vurguna uğrar ve gözyaşlarını tutamaz; zira hocası Ak Şemseddin çadırının keçesini kaldırmış toprağın üzerinde secdeye varmış hüngür hüngür ağlayarak yalvarıyor: “Yarabbi bu fethi bizlere mazhar kıl!” Gözyaşından ıslanan toprak çamur halinde hocasının eline ve yününe bulaşmış halde onu secdede bulan hünkâr çadırdan çıkarken hocası onu müjdeler ve “Hünkârım elli ikinci gün bu şehri alacaksın inşallah ordun muzaffer olacaktır.” der.
İşte filmde manevi boşluğun ismidir Ak Şemseddin Hazretlerinin yokluğu.
Yönetmen çok film izlemiş
Aşk ve kadın figürünün Batı filmlerinde aşinası olduğumuz şekilde vülgarize edilmesinin yanında manevi ve milli duygunun hissettirilememesinde etkili olan bir nokta da Batı normlarında hazırlanılmış müziklerdir. Batı sinemasında ünü yaygın bir isim tarafından hazırlanan müzikler, savaş sahnelerinde kendi savaşımıza girdiğimiz hissini bizlere veremedi. O güne ait mehter marşları bilinmiyor tamam ama madem uydurma bir müzik kullanılıyor bari mehter marşlarımızın ezgisinin kullanıldığı bir müzik hazırlansaydı da en azından o heyecanı yaşamış olsaydık.
Vezirlerin sürekli Sultana bu kuşatmanın yanlış bir hareket olduğunu söylemeleri, geri çekilelim telkinlerinde bulunmaları gibi inançsızlık izleri ve hanım sultanın harem dışında huzurda Fatih ile gerdanı açık bir şekilde görüşmesi, Fatih Sultan Mehmet’in (Avni mahlası ile yazdığı) meşhur şairliğini gizli saklı icra ediyormuş gibi utanarak hanımına yazdığı şiiri “bunu sana yazdım” diyerek arkasını dönmesi bizlere klasik Yeşilçam sineması utangaç sevgili motifini hatırlatıyor. Hatırımıza gelen bir film sahnesi de izleyen herkesin fark edeceği bir cinsten. Kudüs’ün Selahattin Eyyubi tarafından fethini anlatan “Cennetin Krallığı” adlı filmde, Selahattin-i Eyyubi ile rakibinin savaş başlamadan önce ordularının önünde atlarını karşılıklı sürerek baş başa görüşmelerinde birbirlerine bir jest olarak karşısındakinin inancı üzerine selam verme sahnesi burada da alenen tıpatıp alınmış.
Bunlar da olsaydı
Filmde Fetih suresinin savaş esnasında okunmaması, Fatihin (sadece bir yerde) ordusuna namaz kıldırırken cemaat kuralının ihlal edilmesi hataları şöyle dursun İstanbul’a girdiğinde Ayasofya’da Cuma namazı kıldırması, buradaki üç tekbirli namaz hadisesi ve namazı kıldıracak imamın tayininde Sultan Fatih’in bütün cemaate hitaben “Şimdiye kadar ilkindi namazını cemaatten ayrı kılmayan kim varsa geçsin imam olsun” sorusuna karşılık kendisinden başka hiç kimsenin çıkmaması sonucu imamlığı kendisinin yaptığı bir mütedeyyin padişah kimliğinin verilmesi gözlerimizin aradığı fakat bulamadığı sahnelerdi.
Sefa Toprak izledi yorumladı
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Fethin filmini izledik ama...

untitled-5.jpg



Belki de sinemanın memleketimizde yaygınlaşmasından beri herkesin keşke çekilse dediği bir filmdi İstanbul’un Fethi filmi...



16 Şubat 2012 saat 14.53 Türk sinema tarihi açısından büyük bir ilk yaşandı. Yapımı üç yılı aşan ve milyon dolarların harcanıp bütçe rekoru kırılarak, yaklaşık on beş bin kişinin kadro aldığı, büyük emekler sonucu hazırlanmış olan bir film girdi vizyona malumunuz: Fetih 1453
Fethi izledik
“Türk aydını oryantalisttir.” Sözünün mazmunu uyarınca, Batı normları üzerine inşa edilmiş bir film ile karşılaştık. Filmin teknik olarak, efekt olarak, animasyonel yapım olarak eleştirilecek bir yanı yok hani varsa bile bizce söylenecek bir söz yoktur. Ama iş senaryo hikâye ve kurguya gelindiğinde ise ve özellikle de bizi fethin savaş meydanına indirip o atmosferi bize kazandırma noktasına değindiğimizde aynı başarının yakalandığını söylemek pek mümkün olmayacaktır. Kostüm ve müzikte de düşülen hatalar bu işin içine girildiğinde mevzuu biraz daha büyümekte. Ama her şeyden önce yapımcıların ve oyuncuların hakkını teslim etmeli, emeklerine sağlık kaliteli bir yapım ortaya konulmuş ve bir emeğin ürünü olduğu aşikârdır. Zira bu film ile birlikte ilk defa bir yerli yapım film uluslar arası bir firma olan UNİVERSAL ile birlikte Hollywood’a gidiyor. Film üzerine söyleneceklere gelecek olursak…
Film müthiş başladı
Daha filmin değil vizyona girmesinden, fragmanının yayınlanmasından iki yıl öncesinden merakla beklediğimiz bu filmin yapılacağı dedikodusunun yayıldığı günlerde heyecanını duymaya başlamıştık. Öyle ki bu heyecanın verdiği coşkunun yanı sıra fragmanın etkisinde de kalarak ilk günden misafiri olmayı arzu ettik. Namaz saatlerinin uyumunu göz önünde bulundurarak 14.53’e değil de 18.15’de aldığımız biletle girdiğimiz salonda ışıklar söndü ve film başladı. Filmin başlangıcı umutlarımızı boşa çıkarmayan bir şekilde Medine görünümü verilmiş bir plato içerisine kuş bakışı bakılarak Efendimizin meclisinde bulunan Ebu Eyyup Hazretleri ile birlikte birkaç sahabenin efendimizden İstanbul’un fetih olunacağına dair işaret buyurdukları hadisi dinleyerek meclisten ayrılmaları ve başka bir mecliste diğer sahabelere nakl etmeleri ile başladı. “Aliyyül ala” dedik oturduğumuz koltuğa iyice yerleşirken. Sonra birden kendimizi Edirne’deki Beyazıt külliyesinde kılıç talimi sahnesinde bulduk. Ne oluyor demeye kalmadı ki iş çözüldü meğer ulu batlı hasan ile şehzade Mehmet kılıç eğitimindelermiş. Ustası Ulubatlı, Mehmet Hana kılıç üzerine eğitmenlik yapmaktaymış. (‘Öyle miymiş?’ dedik içimizden)
Sahneler ilerledikçe soru işaretleri...
Sonrasında şehzade Mehmet’e haber gelir ki artık bilamecbur taht onundur zira babası vefat etmiştir. Bunun üzerine filmin (bizce) garip gelen yanlarının not alınması gerektiğini düşünerek o karanlık içinde kâğıt kalem göz ucu ışığı ile yazmaya başladık. Meğer Sultan Fatih, babası Murat Hanın kendisine karşı baba şefkati ile yakından ilgilenmediği için içerlemiş ve bu yüzden çok üzülmüş ki babasının nâşı başından sağlığından onunla konuşamadığı aralarındaki baba oğul münasebeti üzerine hüzünlü bir konuşma yaptı. Esasen, şehzadelerinin eğitimleri ile ilk başta valideleri daha sonra lalaları ilgilenir hünkâr babaları onlarla uzun müddet ilgilenemezler ama böylesine oğlu ile yabancı kalınacağı hani filmde görülmese inanılacak gibi değildi doğrusu. Olay biraz fazla dramatize edilmişti.
Bizde sinema sektörünün hala emekleme aşamasının hükmünü sürdüğü şu yıllara gelene kadar, yapım kalitesinin ve bütçesinin öyle dudak uçuklatacak derecede olmamasına rağmen gönlün bam teline dokunan ve insanın hissiyatına farklı boyutlar kazandıran filmler yapıldı. (Sürgün, Uzak İhtimal, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak gibi.) Bu filmin sahnelerinde dahi duygulanmayı hatta kimi zaman sevinç, kimi zaman hüzün bağında gezmek istedik. (olmadı). Fethe dair hemen hemen herkesin okuduğu, dinlediği, konuştuğu, tartıştığı anekdotlar vardır elbette. Hülasa İstanbul’un fethi aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen hem ehl-i salib’de hem de hilalin coğrafyasında canlılığını yitirmemiş yaşayan bir olgudur. Bununla birlikte en büyük eksikliğini duyduğumuz nokta böylesine çağ kapatıp çağ açan bir hadisenin beyaz perdeye aktarılamaması idi. Emeklerine sağlık Aksoy film bu ağır yüke talip oldu ve bizlere bu hizmeti sundu. Fakat ne elzemdir ki söylemeden, değinilmeden, yadırganmadan geçilmeyecek yanlarda peşi sıra geldi sahnelerin ardı arkasına.
Gözümüze çarpan bir başka entersan durum, fragmanda da gözü ilişmiş olan bir garabet, Fatih’in ardınca gelen ordunun bayrağının renginin “sarı-kırmızı” olması. Sonrasında yine bu sarı rengin Fatih’in kaftanında ve elbisesinde de hâkim bir renk oluşu idi. Zira sarı renk hadis ile sabittir ki erkeklerin giymesi için uygun görülmemiştir ve Osmanlı hanedan üyeleri de bu renkten uzak durmuşlardır. Ayrıca kostümlerden yakınmışken yine hadis-i şerif ile sabit olan bir hüküm ki eteklerin yere sürülecek uzunlukta olmaması gerekmektedir, oysaki filmin sonlarına doğru şöyle bir görünen Ak Şemseddin’in elbisesinin uzunluğu kendinden sonra toprağı süpürüp gelen cinstendi. Hünkârın taktığı aksesuara da değinecek olursak parmağında üzerinde tuğrası işlenmiş olan yüzüğün altın olması da yine İslam’a göre erkeğe haram kılınmış bir davranıştır.
Mantığım bana oyun mu oynuyor?
Sonra mantık hataları çarpıyor göze Fatih Sultan Mehmet savaşa dair bir sohbetinde “eğer fatih olmasaydım Ulubatlı olmak isterdim” dediği bu cengâveri tanımıyordu. Oysa filmde Fatih’in kılıç ustası olarak verilmişti Ulubatlı Hasan. Ayrıca filimde ki gayr-i meşru çocuk sahibi olan Ulubatlı Hasan karakteri, tarihin altın sayfasındaki böylesine padişahları bile kendine hayran bırakan Hasan’a yakışan bir olay değildi. Savaşta ateş emri verildikten sonra günlerce surlar toplarla dövülmüş ve o muhkem kalenin surlarının kayaları tek tek birer diş gibi sökülmeye çalışılmıştı bu hususta da “Şahi” topları üzerlerine düşeni yerine getirmeye çalışmıştır. Oysa filmde şahi topu sadece bir tane vardı. Üniversitede tarih hocamızın bize aktardığı bilgiye göre Macar Topçu Urban, ilk dökülen topun deneme atışını yaparken topun infilak etmesi ile kendiside döktüğü top ile parçalanmıştır. Zaten plan ve çizimlerinin Fatih Sultan Mehmet’e ait olduğu bu topun seri üretimi yine Fatih Sultan tarafından yapılmıştır.
Filmde ana olayı besleyen yan olayların yer alması hikâyenin kurgulanması açısında elbette önemlidir. Hatta bu noktada gerçeğe bağlılık kısmi olarak terk edilebilir, fakat eğer bir tarihi döneme ait eser ortaya konuluyorsa bu işte gerçeğe sadık kalmak yapılacak en doğru iş olacaktır. Muhakkak ki olaylara o günün coğrafyası, dili, dini inanışı, yaşayışı göz önünde bulunarak yaklaşılmalıdır. Savaşın perde arkasında, iki taraf için de mühim olan bu toprakların kazanılması ve müdafaa edilmesi bahsi verilirken biraz daha hassas olunmalıydı. Olaya Bizans açısından bakıldığında “bu toprakları dinsiz Türklere bırakamayız” kinini yaşayan bir inanç sistemi aktarılırken. Diğer yandan Fatih’in ordusunun psikolojik ahvalinin aktarılmasında iş biraz daha cesaret, yiğitlik, aslanlar gibi çarpışmak, aileme nasıl savaşçı olduğumu söyleyin, nasıl kahramanca canımı verdiğimi anlatın… Şeklinde, dini emellerin uzağında bir vakıa gibi gösterilmiş. Birkaç kez şehitlik ve şahadet bahsi geçmekte filmde, fakat özellikle de Sultan Mehmet’in imajına bakıldığında sarf ettiği sözler ve tavrı ile bir “kibir ve gurur’un yanında fethin gerçekleşmesinde onun sahip olduğu üstün meziyetlerin ağırlığının daha fazla olduğu verilmeye çalışılmış. “Ben benden önceki padişahlarabenzemem, çünkü ben Mehmet Han’ım“ sözü gerçekte Fatih Sultan Mehmet’e ithaf edilemeyecek bir enaniyet taşımaktadır.
Biz modern dünyanın içimize akıttığı bireysellik zehri ile sadece bu çağı değil bizden evvelki çağları da genelleme içinde değerlendirmemiz sonucu Fatih Sultan Mehmet’i âdeta ihtirasları uğruna hayallerinin peşinden koşan biri olarak görüyoruz. Tarihi gerçeklere baktığımızda ise; Fatih Sultan Mehmet Han ki fetih sonrasında hediyelerle, çiçeklerle gelen Bizans’ın ileri gelenlerinin tebriklerini iletmek için huzura çıktıklarında Ak Şemseddin’i hünkâr zannederek hediyeleri ona sunuyorlar. Ak Şemseddinin “padişah ben değilim” diyerek Sultan Fatih’i göstermesi üzerine bu kadar genç olmasının hayretini duyan Bizanslı heyet onun yanına gittiklerinde “İstanbul’un esas fatihi hocam Ak Şemseddindir ona gidiniz” diyerek, gösteriş ve riyaya meyletmediğinin örneğini verir.
Filmdeki manevi boyutun eksikliği: Ak Şemseddin Hazretleri
Filimin savaş sahnelerinin gerçekçiliği ve kalitesi tartışma götürmez, uzun ve gayretli çalışmaların hâsılası olarak ortaya çıkan manzara bizlere izlediğimiz daha önceki Amerikan filmlerini aratmaz çaptaydı.
Savaşın böylesine günlerce sürdüğü ve kuşatmadan bir türlü sonuç alınamadığı günlerde Fatih Sultan Mehmet otağından dışarı çıkmayarak içeride durumu mülahaza ediyor ve sonucun neden alınamadığını düşünüyordu filmde. Fakat bu durum içerisindeki Fatih, karşımıza tevekkül içinde dua eden Allah’a yalvarıp zafer isteyen biri olarak değil de adeta neden bu surlar devrilmiyor diye kinlenip hırslanan bir komutan portresi çiziyor. Öyle ki Sultan hırsla parmakları arasında hızla çektiği tespihi en sonunda sinirle koparıyor ve dağılan tespih tanelerini ayakları altında eziyor. Daha sonra filmde bu ana kadar hiç boy göstermeyen ama esasta İstanbul’un asıl manevi fatihi olarak kabul edilen Ak Şemseddin Hazretleri Fatih’in yanına gelerek “Üzülme evlat fethe nail olacaksın rüyamda Ebu Eyyub Hazretlerini gördüm diyor.”
Bu sahne bildiğimiz tarihi gerçeklerle ters olarak hazırlanmış. Zira savaşın o en çetin çatışma sırasında surların hala aşılamamasının sonucu askerinin başında sürekli emirler veren Fatih Sultan Mehmet’in vezirleri yanına gelerek -savaşın öncesinden sonrasına kadar, hazırlık aşamasından savaşın başından itibaren hünkârın yanında olan- Ak Şemseddin’in çadırından birkaç gündür hiç çıkmadığını ordu ile ilgilenmediğini ve savaştan bîhaber rahatına baktığını söylerler. Zaten canı burnunda olan padişah bu ihbar üzerine iyice hiddetlenir ve hışımla hocasının çadırına girer. Fakat gördüğü manzara karşısında adeta vurguna uğrar ve gözyaşlarını tutamaz; zira hocası Ak Şemseddin çadırının keçesini kaldırmış toprağın üzerinde secdeye varmış hüngür hüngür ağlayarak yalvarıyor: “Yarabbi bu fethi bizlere mazhar kıl!” Gözyaşından ıslanan toprak çamur halinde hocasının eline ve yününe bulaşmış halde onu secdede bulan hünkâr çadırdan çıkarken hocası onu müjdeler ve “Hünkârım elli ikinci gün bu şehri alacaksın inşallah ordun muzaffer olacaktır.” der.
İşte filmde manevi boşluğun ismidir Ak Şemseddin Hazretlerinin yokluğu.
Yönetmen çok film izlemiş
Aşk ve kadın figürünün Batı filmlerinde aşinası olduğumuz şekilde vülgarize edilmesinin yanında manevi ve milli duygunun hissettirilememesinde etkili olan bir nokta da Batı normlarında hazırlanılmış müziklerdir. Batı sinemasında ünü yaygın bir isim tarafından hazırlanan müzikler, savaş sahnelerinde kendi savaşımıza girdiğimiz hissini bizlere veremedi. O güne ait mehter marşları bilinmiyor tamam ama madem uydurma bir müzik kullanılıyor bari mehter marşlarımızın ezgisinin kullanıldığı bir müzik hazırlansaydı da en azından o heyecanı yaşamış olsaydık.
Vezirlerin sürekli Sultana bu kuşatmanın yanlış bir hareket olduğunu söylemeleri, geri çekilelim telkinlerinde bulunmaları gibi inançsızlık izleri ve hanım sultanın harem dışında huzurda Fatih ile gerdanı açık bir şekilde görüşmesi, Fatih Sultan Mehmet’in (Avni mahlası ile yazdığı) meşhur şairliğini gizli saklı icra ediyormuş gibi utanarak hanımına yazdığı şiiri “bunu sana yazdım” diyerek arkasını dönmesi bizlere klasik Yeşilçam sineması utangaç sevgili motifini hatırlatıyor. Hatırımıza gelen bir film sahnesi de izleyen herkesin fark edeceği bir cinsten. Kudüs’ün Selahattin Eyyubi tarafından fethini anlatan “Cennetin Krallığı” adlı filmde, Selahattin-i Eyyubi ile rakibinin savaş başlamadan önce ordularının önünde atlarını karşılıklı sürerek baş başa görüşmelerinde birbirlerine bir jest olarak karşısındakinin inancı üzerine selam verme sahnesi burada da alenen tıpatıp alınmış.
Bunlar da olsaydı
Filmde Fetih suresinin savaş esnasında okunmaması, Fatihin (sadece bir yerde) ordusuna namaz kıldırırken cemaat kuralının ihlal edilmesi hataları şöyle dursun İstanbul’a girdiğinde Ayasofya’da Cuma namazı kıldırması, buradaki üç tekbirli namaz hadisesi ve namazı kıldıracak imamın tayininde Sultan Fatih’in bütün cemaate hitaben “Şimdiye kadar ilkindi namazını cemaatten ayrı kılmayan kim varsa geçsin imam olsun” sorusuna karşılık kendisinden başka hiç kimsenin çıkmaması sonucu imamlığı kendisinin yaptığı bir mütedeyyin padişah kimliğinin verilmesi gözlerimizin aradığı fakat bulamadığı sahnelerdi.
Sefa Toprak izledi yorumladı

aynen katiliyorum...

Daha baska eksiklik ve fazlalikda var.
Filim berbat olmus.

100% OSMANLI ve fatih icadi toplar bile aslinda bizanslilarin eseriymis gibi yansitilmasida ayri bir rezalet.
 
Üst