Hadis Tenkidi ile Hadis İnkarcılığı Arasındaki Fark

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
selam aleykum kardesler,

Bu konuyla ilgilernirken, üstünde durulmasi gereken bir sey varki, bunu söylemezsek görüs ayriliklarinin esas nedenini anlamamiz mümküm olmaz diye düsünüyorum.

Bir yede bir hadis okudugunuzda bunun dogru olup olmayacagi nasil anlasilir?
Bunu tespit etmede iki metod gecmiste ve günümüzde de kullanilmistir. Burada yine "hadis ehlinin" ve "rey ehlinin " usul olarak farki öne cikmaktadir.

Kisaca söylemek gerekirse, "hadis ehli" hadislerin korunmus oldugundan yola cikarak, hadisleri bir nevi vahiy gibi degerlendirir. Okudugu , gördügü hadisi, senedine veya sahihlik derecesine bakarak derecelendirir.
Rey ehli ise, rivayetin degerlendirirken, sened sahih dahi olsa , hadisleri KURAN cercevesinden, yani vahy baglaminda degerlendirdigi icin sened veya rivayeti ne kadar güclü olursa olsun, KURAN´a ters düsüyorsa red eder. Buda genelde hadis inkarciligi gibi görüldügü icin, gecmiste oldugu gibi günümüzdede tenkit edile gelmistir. Ancak bu metodu basta sahabe Efendilerimizden bir kismi olmak üzre bu ekolün bir nevi Imami konumunda ki EBu Hanife de kullanmistir.

Bir tane sahih olmasına rağmen rey ehlinin Kurana ters diyerekten red ettiği hadis getir. Böyle yuvarlak konuşmakla olmuyor. Konuştuklarını delillerle ispatlamalısın.
 

KUZAT

Profesör
Katılım
14 Şub 2013
Mesajlar
901
Tepkime puanı
43
Puanları
0
Konum
Antalya
Düsünelimki bir camide iki bin kisi cuma namazi kiliyor

imamda bir sayfaya yazilmis hutbeyi okuyor

iki bin kisi camiden ciktiktan sonra iki binkisiye sorsaniz

hic bir tanesi imamin okudugu hutbeyi aynisini söyleyemez

Bir hafta sonra imam yeniden hutbeye ciksa ayni hutbeyi kendisi bile

aynisini söyleyemez.

Tanidigim hocanin birisi bana gecen hafta hangi hutbeyi okudun diye

sorsaniz hatirlayamam diyor.

Gerisini siz düsünün

Hangi 2000 kişiyle yaptın bu anketi arkadaşım? da bukadar kesin konuşuyorsun,hutbenin aynısını okadar insanın söylemesi için teybe kaydetmesi lazım,kimsede o kadar insandan bunu istemez,ne öğrendiysen onu kâr olarak görmek gerekir,olaya böyle bakman lazım,ayrıca hocanın geçen hafta hangi hutbeyi okuduğunu hatırlamaması normal kabul edilebilir,sen o hutbenin mevzuuyla ilgili soru sorduğunda cevabını alabiliyorsan bence sorun yok,hangi hafta hangi konudan bahsettiğinden ziyade o konunun içeriğini unutmaması esastır
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Hangi 2000 kişiyle yaptın bu anketi arkadaşım? da bukadar kesin konuşuyorsun,hutbenin aynısını okadar insanın söylemesi için teybe kaydetmesi lazım,kimsede o kadar insandan bunu istemez,ne öğrendiysen onu kâr olarak görmek gerekir,olaya böyle bakman lazım,ayrıca hocanın geçen hafta hangi hutbeyi okuduğunu hatırlamaması normal kabul edilebilir,sen o hutbenin mevzuuyla ilgili soru sorduğunda cevabını alabiliyorsan bence sorun yok,hangi hafta hangi konudan bahsettiğinden ziyade o konunun içeriğini unutmaması esastır

Sevgili KUZAT burada dinden bahsediyoruz. Konunun içeriğini öyle kaba taslak bilmek ile konunun bütün detaylarını bilmek farklı şeylerdir. Din'den bahsediyoruz, din ciddiyet işidir. Bir sözü duyduğunuzda "anladığım kadarıyla, aklımda kaldığı kadarıyla, bana göre şunu demek istedi" vs şeklindeki nakiller ciddiyetsizliktir. Din böyle bir belirsizlik kabul etmez.

"Kale Resulullah- Allah Rasulü dedi ki" şeklinde başlayan rivayetlerde en az 9 ravi vardır. Aktarırken bir takım yanlış aktarımlar olmuş olabilir, yanlış anlamış olabilir, anladığı şekilde aktarmış olabilir ki olmuştur da sayısız örnekleri var. Onun için diyoruz ki bunları kayıtsız şartsız kabul edemeyiz. Sırf Buhari dedi diye bir hadis sahih olamaz.

Onun içindir ki fıkıh kitaplarında; bir tarike göre, falancı raviye göre, fişmancı sahabe göre, filancı sahabenin kavline göre şeklinde farklılıklar vardır.
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
Düsünelimki bir camide iki bin kisi cuma namazi kiliyor

imamda bir sayfaya yazilmis hutbeyi okuyor

iki bin kisi camiden ciktiktan sonra iki binkisiye sorsaniz

hic bir tanesi imamin okudugu hutbeyi aynisini söyleyemez

Bir hafta sonra imam yeniden hutbeye ciksa ayni hutbeyi kendisi bile

aynisini söyleyemez.

Tanidigim hocanin birisi bana gecen hafta hangi hutbeyi okudun diye

sorsaniz hatirlayamam diyor.

Gerisini siz düsünün

iyide ne demek istediniz burada? sonuçta hafızanın elbette insanı yanıltma payı vardır ancak ana iskelet aynen kalır.yani söylenen sözlerin özü, iskeleti değişmez ki.insanlar birebir kendilerine söyleneni ancak üzerlerinde bir sorumluluk varsa yüklenirler.eğer siz bir Hadis nakilcisi olacaksanız; elbette daha dikkatli, daha özenli dinlerseniz.ama orada yalnızca bir katılımcı iseniz, anlatılanları kaba taslak dinlersiniz.not almazsınız, olay ve olguya odaklanırsınız.kişiler bile aklınızda kalmayabilir.

bildiğim kadarıyla hocalar ömürleri boyunca aynı hutbeyi okumuyorlar :laugh: dolayısıyla zihinlerini tazeler ve sonraki hutbeye odaklanırlar. birebir aynısını elbette söyleyemezler size. eğer siz orada o hutbesini kayıt etmek amaçla giderseniz, dinlemenizi ona göre yapar ve not alırsanız, neredeyse birebir aynısını çıkarabilirsiniz.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Bazıları ya anlamak istemiyor ya da bilerek topu taca atıyor. Konu ile ilgili bir hadis vereyim belki bir faydası olur.

"Uğursuzluk kadında, evde ve attadır" (Buhârî, Nikâh 17; Müslim, Tıb 116).

Şimdi "Bu uğursuzluk anlayışı nereden çıkmış?" diye sorabilirsiniz. Hz. Âişe annemizin açıklaması konuyu daha berrak hale getiriyor. Ona "Ebû Hüreyre Resûl-i Ekrem'in uğursuzluk evde, kadında ve attadır dediğini söylüyor, siz ne dersiniz?" diye sorulduğu zaman: "Ebû Hüreyre bu hadisi iyi öğrenememiş. Resûl-i Ekrem ?Allah yahudilerin canını alsın, onlar uğursuzluğun evde, kadında ve atta olduğuna inanırlar' derken sözün sonuna yetişmiş, ama baş tarafını duymamıştır" diyor (Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Müsned, s. 215 [el-Efrâd ?an ?Âişe]).

Demek ki Ebu Hureyre Peygamberimizin sözünü yanlış anlamış, doğro öğrenememiş. Hatta sonradan geldiği için baş kısmını kaçırmış diyenler de var. Öyle ya da böyle hadisi yanlış, eksik nakletmiş. Hz Ayşe düzeltmiş ama nedense hadis eski haliyle Buhari ve Müslim'İn kitaplarına girmiş. Yani bu düzeltilmemiş haliyle Buhari ve Tirmizi kitaplarına almış.

Yahu görün artık şunları. İnsandan bahsediyoruz Peygamber veye melekten değil.

 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Bazıları ya anlamak istemiyor ya da bilerek topu taca atıyor. Konu ile ilgili bir hadis vereyim belki bir faydası olur.

"Uğursuzluk (anlayışı) kadında, evde ve attadır" (Buhârî, Nikâh 17; Müslim, Tıb 116).

Şimdi "Bu uğursuzluk anlayışı nereden çıkmış?" diye sorabilirsiniz. Hz. Âişe annemizin açıklaması konuyu daha berrak hale getiriyor. Ona "Ebû Hüreyre Resûl-i Ekrem'in uğursuzluk evde, kadında ve attadır dediğini söylüyor, siz ne dersiniz?" diye sorulduğu zaman: "Ebû Hüreyre bu hadisi iyi öğrenememiş. Resûl-i Ekrem ?Allah yahudilerin canını alsın, onlar uğursuzluğun evde, kadında ve atta olduğuna inanırlar' derken sözün sonuna yetişmiş, ama baş tarafını duymamıştır" diyor (Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Müsned, s. 215 [el-Efrâd ?an ?Âişe]).

Demek ki Ebu Hureyre Peygamberimizin sözünü yanlış anlamış, doğro öğrenememiş. Hatta sonradan geldiği için baş kısmını kaçırmış diyenler de var. Öyle ya da böyle hadisi yanlış, eksik nakletmiş. Hz Ayşe düzeltmiş ama nedense hadis eski haliyle Buhari ve Müslim'İn kitaplarına girmiş. Yani bu düzeltilmemiş haliyle Buhari ve Tirmizi kitaplarına almış.

Yahu görün artık şunları. İnsandan bahsediyoruz Peygamber veye melekten değil.


İDDİÂ:Rasûlullahın "Ne bulaşma vardır ne de uğursuzluk dediğini, bunun üzerine kendisi*ne "Nukbe devenin dudağında belirir, bu yüz*den de bütün sürü uyuza yakalanır." denildiği*ni,onun da (S.A.V):"Peki İlk deveye hastalığı sirayet ettiren nedir? dediğini veya bu manada birşey söyle*diğini rivayet ettiniz. Sonra da bunun aksine olarak" Hastalıklı olan sakın sıhhatlilerin yanına sokulmasın. Cüzamlıdan arslandan kaçar gibi kaçın.. ve Cüz-zamlı bir adam müslüman olmak için biat etmeğe Rasulullaha geldi. Bunun üzerine Rasûlullah ona kendisinin biatini kabul ettiğini bildirdi ve geri dönmesini emretti kendisiyle görüşmesine izin vermedi." ve "Uğursuzluk; kadında, evde ve (binek) hayvanında olur" hadislerini rivayet ettiniz. Bunların hepsi de birbirine aykırı olup,birbirine benzememektedir.

CEVAB
:Biz deriz ki: Bu hadislerde herhangi bir ihtilaf (aykırılık)yoktur.O hadislerin herbirinin kendisine has yeri ve zamanı vardır. Herbirisi kendi yerine konulduğu zaman ihtilaf ortadan kalkar.

Bulaşma iki çeşittir: Birincisi:Cüzzamın sirayeti (bulaşması)dır. Zira cüzzamlı kimsenin kötü kokusu fazlalaşır öyle ki onunla uzun bir müddet oturan veya birlikte yemek yiyen kimse de hastalığa yakalanır... Cüzzamlı kimsenin karısı da böyledir kocası ile birlikte tek örtü altında yatar ve böylece pislik ona da bulaşır ve muhtemelen o da cüzzama yakalanır. Bunun gibi çocuklar da çoğu zaman babalarına çekerler. Kendisinde akciğer veremi, verem ve uyuz hasta*lığı bulunan kimse de böyledir. Doktorlar verem ve cüzzam hastaları ile beraber oturulmamasını emrederler. Fakat bununla bulaşmayı kasdetmezler. Onlar bununla sadece kötü kokuyu kasdederler. Zira bu koku, uzun müddet koklayan kimseyi hasta edebilir. Halbuki uğur veya uğursuzluk inancından en uzak olan kimseler doktorlardır. Devede olan nukbe yani yaş (irinli) uyuz da böyledir. Deve, hemcinsleriyle ihtilât eder ve yarasını diğer develere sürter, onların ağılına varır ve yarasından akan irin ile uyuzu oraya bulaştırır. İşte Rasûlullahın Hastalıklı olan sağlam olanın yanına sokulmasın, " derken kasdetmiş olduğu mana da budur. Hasta olanın sağlam ile karışmasını ve ona uyuzdaki gibi pislik ve kaşıntısını bulaştırmasını hoş karşılamamıştır.

Sirayetin diğer çeşidine gelince: O da vebanın sirayetidir. Veba bir yerde ortaya çıkar ve insan vebanın bulaşmasından korkarak oradan kaçar gider. Bana Sehl b.Muhammed tahdis etti (ve) dedi: Bize el-Asmaî, Basralı birinden haber verdi ki: O adam vebadan korkup kaçarken, bir eşeğe binerek ailesini Safevân'a doğru götürdüğü sırada, kendisinin arkasından gelen bir deve sürücü*sünün şunları söylediğini duymuş: Allah'tan ne bir eşeğe binilip kaçılabilir, ne de koşucu ve rüzgar gibi bir at üzerinde... Ölüm takdir edilen zamanda gelir de, Allah, gece yol alanın sabah karşısında oluverir." Rasûlullah: "Bulunduğunuz beldede veba olursa, oradan çıkmayın..! ve "Bir beldede veba olursa oraya girmeyin. buyurmuştur. "Veba bulunan bir beldeden çıkmayın" sözü ile sanki siz, Allahın kaderi (olan veba) dan kaçmakla, Allahtan kaçabileceğinizi sanıyorsunuz!..."demek istemiştir. "Bir beldede veba olursa, oraya girmeyin" sözü ile de vebâ olmayan beldedeki yeriniz sizin için daha huzurlu ve yaşayışınıza daha elverişlidir.. demek istemiştir.


Bu cümleden olarak,kadın ve ev de,uğursuzlukla bilinir. Adamın başına ,onun hoşuna gitmeyen birşey veya bir musibet gelince adam. "(Ev veya kadın) uğursuzluğunu bana sirayet ettirdi (bulaştırdı)" der. Rasûlullahın, "sirayet yoktur" dediği sirayet (bulaşma ) da işte budur. Ebû Hurayranın Rasûlullahtan rivayet ettiği "Uğursuzluk; kadında, evde ve (binek) hayvanında olur hadisine gelince; Bu,Ebû Hurayranın hata etmiş olabileceğini onun Rasûlullahtan birşey işittiği*ni fakat onu iyi anlayamadığını insanın aklına getiren bir hadistir. Bana Muhammed b.Yahyâ el-Kat'î tahdis etti (ve) dedi:Bize Abdu'l-A'lâ,Saîd'den,o da Katâde'den o da Ebû Hassan el-A'rac'dan haber verdi ki:iki adam Âişe (R.A) nin huzuruna girdiler ve ona,Ebû Hurayranın Rasûlullahtan "Uğursuzluk ancak kadında,evde ve hayvanda olur dediğini" ri*vayet ettiğini söylediler.Hz.Âişe (R.A) dehşetle (ve esefle):"Kur'anı indirene yemin ederim ki, bu hadisi rivayet eden Ebûl-Kâsım'a (Muhammed'e) (S.A.V) iftira etmiştir. "Rasûlullah sadece "Cahiliyye insanları,uğursuzluk hayvanda kadında ve evde olur derlerdi." demiştir." dedi ve "Ne yeryüzünde ne de sizlere bir musibet gelmez ki biz onu yaratmazdan önce (o) ,bir kitapta yazılmış olmasın." (57.el-Hadîd:22) ayetini okudu."


Bana Ahmed b. el-Halîl tahdis etti (ve ) dedi: Bize Mûsâ b. Mes'ûd en-Nehdî, îkrime (b. Ammâr) dan ibnu Abdullah b. ebî Talha'dan o da Enes b.Mâlik'den (r.a) haber verdi .(Enes) şöyle dedi: Bizden bir adam Peygamber'e (S.A.V) geldi ve "Yâ Rasûlallah biz, bir eve taşındık, orada sayımız çoğaldı, mallarımız da arttı. Sonra başka bir eve taşındık,orada ise hem sayımız, hem de malımız azaldı'dedi. Bunun üzerine Rasûlullah:"Orayı terkedin ve bırakın .O ev kötü (bir ev) dir. 'buyurdu.

Ne bu hadis,birinci hadisi nakzeder,ne de birinci hadis,bu hadisi... Rasûlullah onlara sadece o evden ayrılmalarını emretmiştir. Çünkü onlar, o evin havasını ağır bulmalarına ve başlarına gelen şeylere rağmen tedirgin ve sıkıntılı bir halde orada oturuyorlardı. Bu yüzden Rasûlullah onlara evi terketmelerini emretmiştir. Şüphesiz insanların,kendilerine bir kötülüğü dokunan yerin-bu hususta her hangi bir sebep mevcud olmasa bile-ağırlını hissetmeleri, Allahın onların tabiat ve mizaçlarında yaratmış olduğu bir şeydir. Keza, kendisine iyiliği dokunan kimsenin o kim*senin maksadı iyilik etmek olmasa bile-insana sevimli gelmesi; kötülüğü dokunan kimsenin maksadı kötü*lük etmek olmasa bile-sevimsiz ve kötü gelmesi de Allahın insanlarda yaratmış olduğu bir şeydir. Bize İshâk b. Râhûye tahdis etti. (ve) dedi : Bize Abdurrazzak, Ma'mer'den, o da İsmail b.Umeyye'den haber verdi ki, Rasûlullah: "Üç şey vardır ki, hiçbir kimse onlardan kurtulamaz: UgursuzIuk, (sû-i) zan ve hasedlik..! buyurmuş, "Bunlardan kurtulmanın çaresi nedir?" diye sorulunca, "Bir şeyi uğursuz saydın mı o yüzden birşeyden geri dönme, sû-i zan'da bulunduğun zaman onu araştırma, hased etti*ğin zaman ( o şeyi) arzu etme!"-bu veya buna benzer birşey söyledi-demiştir. Ikrimede (-150) şöyle demiştir: İbnu Abbâs'm (R.A) yanında oturuyorduk. Öterek bir kuş geçti. Oradakilerden bir adam: "Hayır olsun, hayır olsun..!" dedi. İbnu Abbas da: "Ne hayır ne de şer...! Rasûlullah güzel isimleri ve hayır ummayı severdi." dedi. Bu (anlatılan) da insanların yaratılış icabı hoşlandığı ve ünsiyyet duyduğu şeyler-dir. Bu tıpkı onların âdetleri olan, selâmlaşırken birbir*lerine selâmet dilemeleri, dilek ve temenni hususunda mübalâğa etmeleri, hayırla müjdelemeleri gibidir. Keza "...afiyette olasın, selâmette olasın' Ve " hayırlı, bereketli sabahlar olsun" denilmesine benzer. İranlılar da:"Bin nevruz (boyunca) yaşayasın!" derler. Bu sözü işiten kimse o kimsenin ömrünün uzayıp kısalmayacağını, artıp eksilmeyeceğini bilir. Lâkin hayrı (iyiliği) sevmek, müjdeli haberden, güzel manzaradan, hoşa giden isimden dolayı ferahlık duymak in*sanın tabiatında mevcuddur... Bazan insan çiçekli bir bahçeye uğrar ve -kendisine herhangi bir faydası olmadığı halde-bundan dolayı sevinir, veya berrak bir su görür, suyu içmediği veya içirmediği halde o su kendisinin hoşuna gider. Bazı hadislerde Rasûlullahın kırmızı güvercin ve el-fâğıye yani (kına çiçeğin)den hoş*landığı rivayet edilmiştir. Bu, Rasûlullahın güzel isimden ve hayra yormak*tan hoşlanmasına benzer. Onun,"ateşin oğullan (=benu'n-nârj","yangının oğullan (=benu hırâk)rı,"Zina oğullan (=benû zinye) ve "hüzün oğulları(=benû huzn) ve buna benzer isimlerden hoşlanmaması da buna benzer bir sebepten dolayıdır.
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
"ben günah işlediğimde bineğimin ve hanımımın huysuzluğundan hemen anlarım." ayşe reşad bunu büyüklerin sözü olarak kullanır ve der ki bir aksaklık gördüğünde kendi nefsine yönel..
kadınların huysuz olması tabiatındandır zaten. kadın eğe kemiği gibidir hadisi buna yardımcı konu olsun..hayır tavsiye ediniz..yorum menfi oldu ama.. ehliyet almayacağım anlaştık.
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Bir tane sahih olmasına rağmen rey ehlinin Kurana ters diyerekten red ettiği hadis getir. Böyle yuvarlak konuşmakla olmuyor. Konuştuklarını delillerle ispatlamalısın.

haklisin kardes..

bunlari genel kültür gördügüm icin, biliniyor diye paylasmadim.
Meshur bir hadise varki bu Ebu Hanifenin metoduna örnek diye gösterilir cogu yerde. Imam Ebu Hanife senedi sahih hadisi kuran baglamina uymadigi icin red etmistir. Ve ictihad yapmistir. Bu konu namz kilmayanin durumu icin olacakti. Ebu Hanifenin görüsü Rasulullah´in Kurana aykiri bir sey söylemesinin mümkün olmadigidir. Yani hadilslerin Kurana ters düsmeyecegdir. Hareket noktasi bu olmustur.

Rey´le tahkik özdeslesmistir aslinda, tahkik icin senedin sahihligi veya saglamligi yeterli görülmemistir, buna KURAN´ters düsüp düsmedigini saptamakta dahil edilmistir.
Aslinda bu konuda yapilmis akademik calismalar var, orda sahebeninde bu metodu kullandigi söylenir. Örnegin, Ebu Hureyre, bir Rasulullah´tan duydugunu bir sözü aktarir, bunu duyan Hz. Ayse, Ebu Hureyre´ye itiraz eder. .

burda daha yrintili aciklama var>> http://www.sorularlaislamiyet.com/a...idir-eger-dediyse-bunu-nasil-anlamaliyiz.html
 

cihad38

Profesör
Katılım
4 Nis 2013
Mesajlar
1,087
Tepkime puanı
18
Puanları
0
iki bin kisi camiden ciktiktan sonra iki binkisiye sorsaniz

hic bir tanesi imamin okudugu hutbeyi aynisini söyleyemez

Bir hafta sonra imam yeniden hutbeye ciksa ayni hutbeyi kendisi bile

aynisini söyleyemez.

siz konuşanın peygamber,dinleyenin sahabe olduğunu kenara bırakır,
cami imamı ile peygamberi, kağıttan okuduğu bilgiler ile peygamber sözlerini, günümüz müslümanı ile sahabeyi karşılaştırırsanız tabi ki 2000 kişiden hutbenin aynısı nakletmesini beklersiniz, ne kadar da düşüncesizsiniz,

sahabe; peygamberimizi bugün bizim hutbedeki imamı dinlediğimiz gibi mi dinliyordu.
ebu hureyre peygamber bize tuvalette nasıl hareket edeceğimize kadar herşeyi öğretti,hiç birşeyi eksik bırakmadı diyor,öğretmek farklı birşey, umarım anlatabilmişimdir.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir

Hadislerin Kur’an’a arz edilmesini gösteren rivayete mevzu diyen İmam Şafi ise(16), sahih hadislerle amel etmenin Allah’ın emri olduğunu, böyle bir hadisle amel etmeyenin aklını kaçırmış olacağını belirtir(17). Bu sebeple sünnet, Kur’an’ı tefsir ve takyid etmekle beraber, Kur’an’nın bir nas getirmediği konularında da müstakil hüküm koyar. Sünnetin koyduğu hükümler zahiren Kur'an’a muhalif görünse bile bu durum maksadın tayinine delalet eden karinelerin bilinmeyişindendir,(18)der.

İmam Şafii’nin, Peygamber Efendimiz (asv)’in sünnetini, Kur'an’dan anladıklarıdır, diye açıklaması son derece önemlidir. Bu sebeple sünnetin Kur'an’a olan zıtlığını bahane ederek reddetmeyi cahillik saymıştır(19).
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
siz konuşanın peygamber,dinleyenin sahabe olduğunu kenara bırakır,
cami imamı ile peygamberi, kağıttan okuduğu bilgiler ile peygamber sözlerini, günümüz müslümanı ile sahabeyi karşılaştırırsanız tabi ki 2000 kişiden hutbenin aynısı nakletmesini beklersiniz, ne kadar da düşüncesizsiniz,

sahabe; peygamberimizi bugün bizim hutbedeki imamı dinlediğimiz gibi mi dinliyordu.
ebu hureyre peygamber bize tuvalette nasıl hareket edeceğimize kadar herşeyi öğretti,hiç birşeyi eksik bırakmadı diyor,öğretmek farklı birşey, umarım anlatabilmişimdir.

yazdıklarınıza aynen katılıyorum.bu kıyaslama başından ölü doğmuş bir kıyaslamaydı zaten.herkes iyi bir öğretmen olamaz.bilmek ayrı, öğretmek ayrıdır.bu ayrı bir yetenek ister.bu yetenek de Peygamber Efendimiz'de(s.a.v.) fazlasıyla mevcuttu.
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Hadislerin Kur’an’a arz edilmesini gösteren rivayete mevzu diyen İmam Şafi ise(16), sahih hadislerle amel etmenin Allah’ın emri olduğunu, böyle bir hadisle amel etmeyenin aklını kaçırmış olacağını belirtir(17). Bu sebeple sünnet, Kur’an’ı tefsir ve takyid etmekle beraber, Kur’an’nın bir nas getirmediği konularında da müstakil hüküm koyar. Sünnetin koyduğu hükümler zahiren Kur'an’a muhalif görünse bile bu durum maksadın tayinine delalet eden karinelerin bilinmeyişindendir,(18)der.

İmam Şafii’nin, Peygamber Efendimiz (asv)’in sünnetini, Kur'an’dan anladıklarıdır, diye açıklaması son derece önemlidir. Bu sebeple sünnetin Kur'an’a olan zıtlığını bahane ederek reddetmeyi cahillik saymıştır(19).
Imam Safii "hadis ehli" ni temsil eder, ve Imam Ebu Hanife´de rey ehli. Bu iki metod arasindaki görüs farkliliklari var, ayni görüste olmadikalrida asikar. Bu konuda arastirma yapilmasini, konuya yogunlasilmasi kacinilmaz. Iki metod, gecmistede günümüzdede ehli sünnet icinde görüs ayriliklarinin en temel sebeplerindendir.
Iki farkli bakis acisinin , farkli sonuclara götürmesi kacinilmaz. Bu konuda güzel bir akademik metin vardi, bulursam paylasirim insaallah. Paylastigim linki okursaniz, sahebeninde bu rey metodunu uyguladigini göreceksiniz. Bunun örnekleri linkte mevcut.

vesselam
------------
Imamin hadisin Kurana arzi hususuna misal olarak gösterilen "Zina edenin kafir olmayacagi" görüsünü
aciklamasi >> http://www.fetva.net/yazili-fetvala...-u-sittede-kurana-aykiri-hadis-var-midir.html
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Imam Safii "hadis ehli" ni temsil eder, ve Imam Ebu Hanife´de rey ehli. Bu iki metod arasindaki görüs farkliliklari var, ayni görüste olmadikalrida asikar. Bu konuda arastirma yapilmasini, konuya yogunlasilmasi kacinilmaz. Iki metod, gecmistede günümüzdede ehli sünnet icinde görüs ayriliklarinin en temel sebeplerindendir.
Iki farkli bakis acisinin , farkli sonuclara götürmesi kacinilmaz. Bu konuda güzel bir akademik metin vardi, bulursam paylasirim insaallah. Paylastigim linki okursaniz, sahebeninde bu rey metodunu uyguladigini göreceksiniz. Bunun örnekleri linkte mevcut.

vesselam
------------
Imamin hadisin Kurana arzi hususuna misal olarak gösterilen "Zina edenin kafir olmayacagi" görüsünü
aciklamasi >> http://www.fetva.net/yazili-fetvala...-u-sittede-kurana-aykiri-hadis-var-midir.html

Kılıçarslan bu videoyu bir izle:

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=6oTPtkzM2yM
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
HADİS TENKİDİ VE HADİS İNKARCILIĞI

Doç.Dr. H. Musa BAĞCI

Hadis tenkidi veya eleştirisi ile hadis inkarcılığını ayırt etmek gerekir. Hadisin tenkidi veya eleştirisi demek, sahihini sakîmimden (zayıf ve uydurma) ayırma, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma anlamına gelir. Eleştiri de aynı anlamda olup iyiyi kötüden, sağlamı çürükten, doğruyu yanlıştan ayırmak, daha doğrusu kötü, çürük ve yanlışı eleyerek ayıklamak demektir.[1]

Dolayısıyla kelime günlük dilde olumsuz anlamının ağır basmasına rağmen, özünde olumlu bir mana taşımaktadır. Hadis tenkidi, hadisin sahihini sakîminden ayırd etmek, doğrusunu yanlışından ayırmak, Hz.Peygamber’e atfedilen kötü, çürük ve yanlış olan hadisleri ayıklamak anlamındadır.

Hadis inkarcılığı ise hadisleri böyle bir eleme, tenkid ve ayıklama sürecinden geçirme ihtiyacı hissetmeksizin toptan reddetmek anlamındadır. Bir önceki başlıkta da belirttiğimiz gibi ilk asırlarda İmam eş-Şafiî’nin yapmış olduğu tartışmalardan ve bazı kaynaklardan anlaşıldığına göre güçlü bir ihtimalle Haricîlerin bazı kollarının hadisleri tümüyle, Mu’tezile’den bir grubun da sadece haber-i vâhidi (tek kanalla gelen hadisleri) reddettikleri anlaşılmaktadır.

Günümüze gelince, bilindiği kadarıyla sünneti toptan reddettikleri söylenen yegane grup Pakistan’daki Ehl-i Kur’an adlı bir gruptur. Bu grubun içindeki kişilerin sünneti toptan red konusunda ittifak halinde olmadıkları, onlardan bazılarının sahihler dışında, bazılarının da mütevatirler dışında kalan hadisleri reddettikleri; ancak marjinal bir grubun hadislerin tamamını reddettikleri ifade edilmektedir.
[2] Yalnız bunların da son derece marjinal bir grup olduğunu ifade etmek gerekir. O halde bazı hadislerin tenkidi, eleştirisi ile hadislerin tamamını ve sünneti tamamen reddetmeyi birbirinden ayırt etmek gerekir. Zira bu ikincisi hadis inkarcılığının ta kendisidir. Birincisi ise yani hadislerin tenkidi ve eleştirisi tarihi süreç içinde bütün İslâmî ilimlerle uğraşan alimlerin takip ettikleri bir metottur.

Hadislerin tenkidi konusu, ondört asırlık geçmişimizde bütün İslâm alimleri, makbul olabilecek bir hadiste aradıkları şartların farklı olması sebebiyle, birinin kabul ettiği hadisi diğeri reddetmiş, diğerinin reddettiğini de öbürü kabul etmiştir. Bugün de bir İslâm alimi yaptığı araştırma sonucunda samimi olarak bir hadisin sahih olamayacağı kanaatine varmışsa, ona ancak saygı duymak gerekir. Kaldı ki bir takım hadisleri reddettiği için hadis inkarcısı gibi haksız bir ithama maruz kalanların reddettiği hadislerin sayısına bakınca yüzü biraz geçtiği görülür. Seyyid Salih Ebu Bekir, adı geçen eserinde 100 hadisi, İbn Kuteybe’nin eserinde tartışma konusu yapılan hadisler de 109 konu etrafında yoğunlaşmaktadır.[3]

Herhangi bir İslâm alimi, her hangi bir hadisi reddettiği zaman, onu “hadis inkarcısı” veya “sünnet münkiri” yakıştırmalarla karalamak doğru değildir. Çünkü bir İslâm alimi bir hadisi reddettiğinde bunun anlamı, Hz.Peygamber’in hadisi olduğunu bile bile onu reddiyor demek değildir. Bilakis bu, o alimin, o hadisin Hz.Peygamber’e ait olduğunu reddettiği anlamına gelir. Bu reddedilen hadis isterse geçmiş İslâm alimleri tarafından hadis olarak kabul edilmiş olsun fark etmez. O alimin önceki İslâm alimlerinin kabul ettikleri bir hadisi reddedemeyeceği şeklinde bir itirazda bulunmak da doğru değildir.

Binaenaleyh geçmişte veya günümüzde bir İslâm alimi bir hadisi ve belli konudaki hadisleri reddettiğinde yapılacak iş, onun bu konuda haklı gerekçelere dayanıp dayanmadığına, ikna edici delillere sahip olup olmadığına bakmaktır. Haklı gerekçelere ve ilmî delillere dayanmak şartıyla, birinin reddettiği bir hadisi bir başkası kabul veya birinin kabul ettiği bir hadisi bir başkası reddedebilir. Zira bir hadisin Hz.Peygamber’e aidiyetini belirleme işi tamamen içtihada dayalı bir husustur.
[4]

Örneğin, İmam Malik, başkalarının delil olarak kullandığı bir çok hadisi Medine’deki uygulamaya (Amelu Ehli Medine) ters düştüğü gerekçesiyle kabul etmemiştir.

İbn Ebî Şeybe, el-Musannef’inde İmam Ebu Hanife’yi bir çok hadisi kabul etmemesinden dolayı eleştirmiştir.[5]el-Buharî de es-Sahih adlı eserinde Ebu Hanife’nin bir çok görüşünü eleştirmiştir.[6] Buna mukabil Hanefiler de el-Buharî’deki pek çok hadisi kabul etmemişlerdir. Yine fıkıh kitaplarında hadisçilerin reddettiği veya hadis kaynaklarında bulunmayan hadislere de rastlamak mümkündür. Kelam alanında da aynı durum söz konusudur. Kelam kitaplarında delil olarak kullanıldığı halde hadisçilerin uydurma kabul ettikleri pek çok hadis mevcuttur.

Tasavvuf edebiyatına gelince, hadisçiler özellikle tasavvufa dair eserlerde mevcut çok sayıdaki hadisi, ya aslı bulunmadığı, ya isnadı olmadığı ya da açıkça uydurma olduğu gerekçesiyle reddetmişlerdir. Bunun örneği, İmam el-Gazâlî’nin İhya-i Ulûmi’d-Dîn adlı eserindeki hadislere yöneltilen eleştiriler oluşturmaktadır. Zira hadisçiler İhya’daki yüzlerce hadisi kaynaklarda aslı bulunmadığı, ya da uydurma olduğu gerekçesiyle açıkça reddetmiştir.

Bütün bunlar karşısında bir hadisi bir fakih, muhaddis, kelamcı veya tasavvufçu bir alim reddettiği zaman, bu hadisi reddeden o İslâm aliminin “hadis inkarcısı veya sünnet münkiri” olduğu söylenebilir mi? Bunu elbette söylemek mümkün değildir. Bu durumda hadis tenkidi yapmış Ebu Hanife, İmam Malik, İbn Ebî Şeybe, el-Buharî, el-Gazâlî, el-Irakî gibi yüzlerce İslâm alimini sırf başkasının kabul ettiği bir hadisi redettiği için hadis inkarcısı olmakla itham etmek gerekir ki bunu kabul etmek, böyle bir iddia da bulunmak mümkün değildir.[7]

Örneğin Ebu Hanife ve öğrencileri Kur’an’a ve akla aykırı buldukları için bazı rivayetleri eleştirmeleri yüzünden hadisçilerce sahih hadise muhalefetle suçlanmışlardır. Halbuki Ebu Hanife ve öğrencilerinin böyle bir tutum içinde olmaları düşünülemez.[8]

Tarihi süreç içinde rivayetlerin içeriğine yönelik eleştiriler, özelikle fakihler ve kelamcılar tarafından belli ölçülerde sürdürülmüştür. Günümüzde yapılan bilimsel araştırmalarda da bir çok Müslüman ve gayri muslim bilim adamı bazı rivayetleri içerikleri yönünden araştırıp, bunların Hz.Peygamber’e ait olamayacağı sonucuna ulaşmışlardır. Tabiatıyla bu samimi bilimsel çabaların hadis inkarı ve reddiyle bir alakası söz konusu değildir.[9]



[1] Tenkid ve eleştiri kelimeleri için bkz: Mehmet Doğan,Temel Büyük Türkçe Sözlük, s. 222, 760.
[2] Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, s. 120
[3] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 121.
[4] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 122-123.
[5] İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, Beyrut, 1989, s. 277-325
[6] Hilmi Merttürkmen, Buharî’nin Ebu Hanife’ye İtirazları ve Aralarındaki İhtilaflar, (Basılmamaış Doktora Tezi, A.Ü. İslâmî İlimler Fakültesi, Erzurum).
[7] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 124-125.
[8] İsmail Hakı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefî Mezhebinin Hadis Metodu, s. 66-81.
[9] Ünal, Hadis, s. 109.

Bazıları yazıyı tam olarak okumamışlar galiba tekrar hatırlatalım.
 

maksut ibrahim

Kıdemli Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
5,889
Tepkime puanı
139
Puanları
0
öğrenen unutmaz... fatihayı unutabilirmisin....işittiklerini Fatiha gibi öğrenirsen unutmassın.... birde şu söz vardır.. el nisyan minel isyan.... unutmak günah işlemektendir...

Bu forumda yazdiklarinin hepsini düsünüp de yazdin

Yazdiklarinin aynisini hic bakmadan düsünüp de yazabilirmisin ?

Ben yazdiklarimin aynisini bir daha yazamam

mümkünde degil
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Bu forumda yazdiklarinin hepsini düsünüp de yazdin

Yazdiklarinin aynisini hic bakmadan düsünüp de yazabilirmisin ?

Ben yazdiklarimin aynisini bir daha yazamam

mümkünde degil

Ben yazarım. Çünkü ben düşünmeden yazarım. Kafamdan yazmam, ben ancak kaynaklardan aktarırım. Asla kendi yorumumu katmam. İşte ben müslümanım.
 

maksut ibrahim

Kıdemli Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
5,889
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Sevgili KUZAT burada dinden bahsediyoruz. Konunun içeriğini öyle kaba taslak bilmek ile konunun bütün detaylarını bilmek farklı şeylerdir. Din'den bahsediyoruz, din ciddiyet işidir. Bir sözü duyduğunuzda "anladığım kadarıyla, aklımda kaldığı kadarıyla, bana göre şunu demek istedi" vs şeklindeki nakiller ciddiyetsizliktir. Din böyle bir belirsizlik kabul etmez.

"Kale Resulullah- Allah Rasulü dedi ki" şeklinde başlayan rivayetlerde en az 9 ravi vardır. Aktarırken bir takım yanlış aktarımlar olmuş olabilir, yanlış anlamış olabilir, anladığı şekilde aktarmış olabilir ki olmuştur da sayısız örnekleri var. Onun için diyoruz ki bunları kayıtsız şartsız kabul edemeyiz. Sırf Buhari dedi diye bir hadis sahih olamaz.

Onun içindir ki fıkıh kitaplarında; bir tarike göre, falancı raviye göre, fişmancı sahabe göre, filancı sahabenin kavline göre şeklinde farklılıklar vardır.

uhud savasinda Peygamberimiz okculara benden emir gelinceye kadar yerinizden ayrilmayin demis

bunu okcularin yarisi dogru anlamis yarisida yanlis anlamis

dogru anlayan sahabeler yerini terk etmemisler yanlis anlayan sahabeler yerini terk etmisler

Bir insan duydugu sözü yanlis anlayabilir yanlis duyabilir eksik hafizasinda kalabilir

anlatirkende nasil anladiysa öyle anlatir buda normaldir insanin beyni ses ceken cep tefonu degildir

Peygamberimizin anlatiklarinin bize ses ceken cep telefonu gibi gelmesi mümkün degildir

bunu biz anliyoruz ama hadisi inkar ediyorsun diyenler bizi anlamiyorlar
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
uhud savasinda Peygamberimiz okculara benden emir gelinceye kadar yerinizden ayrilmayin demis

bunu okcularin yarisi dogru anlamis yarisida yanlis anlamis

Sen uhud olayını hiç anlamamışsın bu anlaşıldı.

Uhuddaki okçular nefislerine yenik düştüler ve ganimet yüzünden bulundukları yeri terk ettiler. Yoksa yanlış anlama gibi bir durum yok.
 
Üst