Bazıları ya anlamak istemiyor ya da bilerek topu taca atıyor. Konu ile ilgili bir hadis vereyim belki bir faydası olur.
"Uğursuzluk (anlayışı) kadında, evde ve attadır" (Buhârî, Nikâh 17; Müslim, Tıb 116).
Şimdi "Bu uğursuzluk anlayışı nereden çıkmış?" diye sorabilirsiniz. Hz. Âişe annemizin açıklaması konuyu daha berrak hale getiriyor. Ona "Ebû Hüreyre Resûl-i Ekrem'in uğursuzluk evde, kadında ve attadır dediğini söylüyor, siz ne dersiniz?" diye sorulduğu zaman: "Ebû Hüreyre bu hadisi iyi öğrenememiş. Resûl-i Ekrem ?Allah yahudilerin canını alsın, onlar uğursuzluğun evde, kadında ve atta olduğuna inanırlar' derken sözün sonuna yetişmiş, ama baş tarafını duymamıştır" diyor (Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Müsned, s. 215 [el-Efrâd ?an ?Âişe]).
Demek ki Ebu Hureyre Peygamberimizin sözünü yanlış anlamış, doğro öğrenememiş. Hatta sonradan geldiği için baş kısmını kaçırmış diyenler de var. Öyle ya da böyle hadisi yanlış, eksik nakletmiş. Hz Ayşe düzeltmiş ama nedense hadis eski haliyle Buhari ve Müslim'İn kitaplarına girmiş. Yani bu düzeltilmemiş haliyle Buhari ve Tirmizi kitaplarına almış.
Yahu görün artık şunları. İnsandan bahsediyoruz Peygamber veye melekten değil.
İDDİÂ:Rasûlullahın "Ne bulaşma vardır ne de uğursuzluk dediğini, bunun üzerine kendisi*ne "Nukbe devenin dudağında belirir, bu yüz*den de bütün sürü uyuza yakalanır." denildiği*ni,onun da (S.A.V):"Peki İlk deveye hastalığı sirayet ettiren nedir? dediğini veya bu manada birşey söyle*diğini rivayet ettiniz. Sonra da bunun aksine olarak" Hastalıklı olan sakın sıhhatlilerin yanına sokulmasın. Cüzamlıdan arslandan kaçar gibi kaçın.. ve Cüz-zamlı bir adam müslüman olmak için biat etmeğe Rasulullaha geldi. Bunun üzerine Rasûlullah ona kendisinin biatini kabul ettiğini bildirdi ve geri dönmesini emretti kendisiyle görüşmesine izin vermedi." ve "Uğursuzluk; kadında, evde ve (binek) hayvanında olur" hadislerini rivayet ettiniz. Bunların hepsi de birbirine aykırı olup,birbirine benzememektedir.
CEVAB:Biz deriz ki: Bu hadislerde herhangi bir ihtilaf (aykırılık)yoktur.O hadislerin herbirinin kendisine has yeri ve zamanı vardır. Herbirisi kendi yerine konulduğu zaman ihtilaf ortadan kalkar.
Bulaşma iki çeşittir: Birincisi:Cüzzamın sirayeti (bulaşması)dır. Zira cüzzamlı kimsenin kötü kokusu fazlalaşır öyle ki onunla uzun bir müddet oturan veya birlikte yemek yiyen kimse de hastalığa yakalanır... Cüzzamlı kimsenin karısı da böyledir kocası ile birlikte tek örtü altında yatar ve böylece pislik ona da bulaşır ve muhtemelen o da cüzzama yakalanır. Bunun gibi çocuklar da çoğu zaman babalarına çekerler. Kendisinde akciğer veremi, verem ve uyuz hasta*lığı bulunan kimse de böyledir. Doktorlar verem ve cüzzam hastaları ile beraber oturulmamasını emrederler. Fakat bununla bulaşmayı kasdetmezler. Onlar bununla sadece kötü kokuyu kasdederler. Zira bu koku, uzun müddet koklayan kimseyi hasta edebilir. Halbuki uğur veya uğursuzluk inancından en uzak olan kimseler doktorlardır. Devede olan nukbe yani yaş (irinli) uyuz da böyledir. Deve, hemcinsleriyle ihtilât eder ve yarasını diğer develere sürter, onların ağılına varır ve yarasından akan irin ile uyuzu oraya bulaştırır. İşte Rasûlullahın Hastalıklı olan sağlam olanın yanına sokulmasın, " derken kasdetmiş olduğu mana da budur. Hasta olanın sağlam ile karışmasını ve ona uyuzdaki gibi pislik ve kaşıntısını bulaştırmasını hoş karşılamamıştır.
Sirayetin diğer çeşidine gelince: O da vebanın sirayetidir. Veba bir yerde ortaya çıkar ve insan vebanın bulaşmasından korkarak oradan kaçar gider. Bana Sehl b.Muhammed tahdis etti (ve) dedi: Bize el-Asmaî, Basralı birinden haber verdi ki: O adam vebadan korkup kaçarken, bir eşeğe binerek ailesini Safevân'a doğru götürdüğü sırada, kendisinin arkasından gelen bir deve sürücü*sünün şunları söylediğini duymuş: Allah'tan ne bir eşeğe binilip kaçılabilir, ne de koşucu ve rüzgar gibi bir at üzerinde... Ölüm takdir edilen zamanda gelir de, Allah, gece yol alanın sabah karşısında oluverir." Rasûlullah: "Bulunduğunuz beldede veba olursa, oradan çıkmayın..! ve "Bir beldede veba olursa oraya girmeyin. buyurmuştur. "Veba bulunan bir beldeden çıkmayın" sözü ile sanki siz, Allahın kaderi (olan veba) dan kaçmakla, Allahtan kaçabileceğinizi sanıyorsunuz!..."demek istemiştir. "Bir beldede veba olursa, oraya girmeyin" sözü ile de vebâ olmayan beldedeki yeriniz sizin için daha huzurlu ve yaşayışınıza daha elverişlidir.. demek istemiştir.
Bu cümleden olarak,kadın ve ev de,uğursuzlukla bilinir. Adamın başına ,onun hoşuna gitmeyen birşey veya bir musibet gelince adam. "(Ev veya kadın) uğursuzluğunu bana sirayet ettirdi (bulaştırdı)" der. Rasûlullahın, "sirayet yoktur" dediği sirayet (bulaşma ) da işte budur. Ebû Hurayranın Rasûlullahtan rivayet ettiği "Uğursuzluk; kadında, evde ve (binek) hayvanında olur hadisine gelince; Bu,Ebû Hurayranın hata etmiş olabileceğini onun Rasûlullahtan birşey işittiği*ni fakat onu iyi anlayamadığını insanın aklına getiren bir hadistir. Bana Muhammed b.Yahyâ el-Kat'î tahdis etti (ve) dedi:Bize Abdu'l-A'lâ,Saîd'den,o da Katâde'den o da Ebû Hassan el-A'rac'dan haber verdi ki:iki adam Âişe (R.A) nin huzuruna girdiler ve ona,Ebû Hurayranın Rasûlullahtan "Uğursuzluk ancak kadında,evde ve hayvanda olur dediğini" ri*vayet ettiğini söylediler.Hz.Âişe (R.A) dehşetle (ve esefle):"Kur'anı indirene yemin ederim ki, bu hadisi rivayet eden Ebûl-Kâsım'a (Muhammed'e) (S.A.V) iftira etmiştir. "Rasûlullah sadece "Cahiliyye insanları,uğursuzluk hayvanda kadında ve evde olur derlerdi." demiştir." dedi ve "Ne yeryüzünde ne de sizlere bir musibet gelmez ki biz onu yaratmazdan önce (o) ,bir kitapta yazılmış olmasın." (57.el-Hadîd:22) ayetini okudu."
Bana Ahmed b. el-Halîl tahdis etti (ve ) dedi: Bize Mûsâ b. Mes'ûd en-Nehdî, îkrime (b. Ammâr) dan ibnu Abdullah b. ebî Talha'dan o da Enes b.Mâlik'den (r.a) haber verdi .(Enes) şöyle dedi:
Bizden bir adam Peygamber'e (S.A.V) geldi ve "Yâ Rasûlallah biz, bir eve taşındık, orada sayımız çoğaldı, mallarımız da arttı. Sonra başka bir eve taşındık,orada ise hem sayımız, hem de malımız azaldı'dedi. Bunun üzerine Rasûlullah:"Orayı terkedin ve bırakın .O ev kötü (bir ev) dir. 'buyurdu.
Ne bu hadis,birinci hadisi nakzeder,ne de birinci hadis,bu hadisi... Rasûlullah onlara sadece o evden ayrılmalarını emretmiştir. Çünkü onlar, o evin havasını ağır bulmalarına ve başlarına gelen şeylere rağmen tedirgin ve sıkıntılı bir halde orada oturuyorlardı. Bu yüzden Rasûlullah onlara evi terketmelerini emretmiştir. Şüphesiz insanların,kendilerine bir kötülüğü dokunan yerin-bu hususta her hangi bir sebep mevcud olmasa bile-ağırlını hissetmeleri, Allahın onların tabiat ve mizaçlarında yaratmış olduğu bir şeydir. Keza, kendisine iyiliği dokunan kimsenin o kim*senin maksadı iyilik etmek olmasa bile-insana sevimli gelmesi; kötülüğü dokunan kimsenin maksadı kötü*lük etmek olmasa bile-sevimsiz ve kötü gelmesi de Allahın insanlarda yaratmış olduğu bir şeydir. Bize İshâk b. Râhûye tahdis etti. (ve) dedi : Bize Abdurrazzak, Ma'mer'den, o da İsmail b.Umeyye'den haber verdi ki, Rasûlullah: "Üç şey vardır ki, hiçbir kimse onlardan kurtulamaz: UgursuzIuk, (sû-i) zan ve hasedlik..! buyurmuş, "Bunlardan kurtulmanın çaresi nedir?" diye sorulunca, "Bir şeyi uğursuz saydın mı o yüzden birşeyden geri dönme, sû-i zan'da bulunduğun zaman onu araştırma, hased etti*ğin zaman ( o şeyi) arzu etme!"-bu veya buna benzer birşey söyledi-demiştir. Ikrimede (-150) şöyle demiştir: İbnu Abbâs'm (R.A) yanında oturuyorduk. Öterek bir kuş geçti. Oradakilerden bir adam: "Hayır olsun, hayır olsun..!" dedi. İbnu Abbas da: "Ne hayır ne de şer...! Rasûlullah güzel isimleri ve hayır ummayı severdi." dedi. Bu (anlatılan) da insanların yaratılış icabı hoşlandığı ve ünsiyyet duyduğu şeyler-dir. Bu tıpkı onların âdetleri olan, selâmlaşırken birbir*lerine selâmet dilemeleri, dilek ve temenni hususunda mübalâğa etmeleri, hayırla müjdelemeleri gibidir. Keza "...afiyette olasın, selâmette olasın' Ve " hayırlı, bereketli sabahlar olsun" denilmesine benzer. İranlılar da:"Bin nevruz (boyunca) yaşayasın!" derler. Bu sözü işiten kimse o kimsenin ömrünün uzayıp kısalmayacağını, artıp eksilmeyeceğini bilir. Lâkin hayrı (iyiliği) sevmek, müjdeli haberden, güzel manzaradan, hoşa giden isimden dolayı ferahlık duymak in*sanın tabiatında mevcuddur...
Bazan insan çiçekli bir bahçeye uğrar ve -kendisine herhangi bir faydası olmadığı halde-bundan dolayı sevinir, veya berrak bir su görür, suyu içmediği veya içirmediği halde o su kendisinin hoşuna gider. Bazı hadislerde Rasûlullahın kırmızı güvercin ve el-fâğıye yani (kına çiçeğin)den hoş*landığı rivayet edilmiştir. Bu, Rasûlullahın güzel isimden ve hayra yormak*tan hoşlanmasına benzer. Onun,"ateşin oğullan (=benu'n-nârj","yangının oğullan (=benu hırâk)rı,"Zina oğullan (=benû zinye) ve "hüzün oğulları(=benû huzn) ve buna benzer isimlerden hoşlanmaması da buna benzer bir sebepten dolayıdır.