Yazının devamı:
Arab alfabesi zor mu?
Cemiyette okur-yazarlığın çok şey ifade etmediği; soyluların, papazların, hatta kralların bile okuma-yazma bilmediği, buna ihtiyaç duymadığı, okuma ve yazmanın bir zanaat olarak görüldüğü ve gerekirse ücret mukabilinde yaptırıldığı bir devirdir bu. Üstelik Şark kültüründe yazı değil, söz kıymet ifade eder. Sözlü kültür, yazılı kültürün önündedir. Her ne kadar
“Hatırdan çıkar, satırdan çıkmaz” dense de,
“İlim sudûrdan sutûra (kalbden yazıya) intikal edince zâyi olur” sözü tercih edilmiştir.
1927’de 13.650.000 nüfusun, okuryazar olmayan 1.347.0007’u on yıl içinde yeni harflerle okuma yazma öğrenmiştir. Okur-yazarların nüfusa nisbeti, 1935’de %15; 1960’ta %32; 1970’te %46’dır. Bu da yeni harflerin okur-yazar nisbetini arttırmakta
yetersiz kaldığını gösterir. Bu nisbetin düşük olmasının sebebi, Arab alfabesinin zorluğu ve imkânsızlıklar değil; okuma-yazma istek ve ihtiyacının bulunmamasıdır. Zira normal zekâlı bir insan 3 ayda okuma ve yazmayı öğrenir. Arab alfabesinde bu müddet, Latin alfabesindekinden daha uzun değildir.
Bu satırların yazarı Latin alfabesini 3 ayda sökmüş, üstelik sınıfın ilklerinden olduğu için kırmızı kurdele almış; Kur’an-ı kerim okumayı ise 15 günde öğrenmiştir.
Bir meselede hüküm verirken, hem zamanın şartlarını nazara almalı; hem de mukayese yapmalıdır. Acaba aynı yıllarda Avrupa’daki vaziyet nedir? 1890’da bu nisbet
Rusya’da
% 17’dir. İspanya, %39; İtalya, %45; Belçika, %74; Fransa, %78; Amerika’da %89,3; İngiltere, %92 okuryazara sahiptir. Osmanlı Devleti, şarklı bir imparatorluk olmasına rağmen, kendisine en çok benzeyen Rusya’dan çok ileride, İspanya ve İtalya ile aynı seviyededir.
Şifre harfleri
Osmanlıcanın, Latin harflerine göre
zorlukları vardır,
avantajları da vardır. Bazı harfler yazılır, ama okunmaz; bazıları yazılmaz, ama okunur. Fakat alışan bir kimse için matematik gibidir. Bazı formüller kafaya yerleştirildiği zaman iş kolaylaşır. Harfler birbirine bağlıdır. Bu sebeple
stenografiktir, acele not tutmaya uygundur. Aziz Nesin’den Kenan Evren’e kadar çok enteresan kimseleri bu harflerle not tutarken görmüşüzdür. Harfler
yuvarlaktır, gözleri yormaz. Eskilerde gözlük takan sayısı azdır. Üstelik çeşitli yazı türleri çıkarılabilir, sanata elverişlidir. Şifreli yazı yapılabilir. Üstelik Yemen’de, okuma ve yazmanın beraber öğretildiği bir usul sayesinde, okur-yazar olmayan yok gibiydi. 1862’den sonra kurulan ibtidaiyelerde bu usul tatbik olundu. Sağdan sola yazıldığı için insanın dengesine uygundur. İbrani, Süryani, Hind, Göktürk, Uygur, Japon ve Çin alfabeleri de sağdan sola yazılır.
Bir tek Latin alfabesi soldan sağadır.
Câmi olan her köy ve mahallede bir
hoca, dolayısıyla bir
ilkmektep vardır. Erkek ve kız çocukların buraya gönderilmesi mecburidir.
Sultan II. Mahmud’un bu yolda bir fermanı vardır. Câmi olmayan köyler,
kışın veya Ramazan’da bir hoca tutar; bu, çocuklara okuma-yazma öğretir. 2-3 sene süren bu mekteplerde Kur’an-ı kerim ve tecvid, imlâ ve inşâ (yazı), ahlâk ve ilmihâl (din dersi), hesap ve biraz da tarih okutulur. Eski yazıda okumak başka, yazmak başkadır. Bazısı okur ama yazamaz. Çin’de böyledir. Osmanlı coğrafyasında okur-yazarlık nisbetinin düşük olduğu iddiası, inkılâbı haklı göstermek için yapılmış
normal karşılanacak bir propagandadır. Ama bunu söyleyen tarihçinin, devletçe neşredilen ve kendisinin de editörlerinden olduğu Osmanlı istatistiklerini okumaması şaşılacak bir husustur.