İçimizden Geldiği Gibi!

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,935
Tepkime puanı
2,067
Puanları
113
Konum
Mars
Erken alıntı yapmışsın, edit var :)

Fark eden bir şey olmamış ki, materyal felsefenin anlattığı şekilde bir açıklama yapmışsın :)
ben ne dedim :) iç içe dedim örnek olarak film şeridi dedim eğer ışık film şeridine vurmaz ise perdeye resim yansır mı?
Film şeridinde hareketsiz olan resimler bir andan perdede hareket edip konuşmaya başlıyor :) ilginç dimi
Yapıyı okursan kendini tanımış oluyorsun bir biri ile alakalı herşey alakasını kopardığında sistem dışı kalıyor.
Hareket zamansız mı oluyor ?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Fark eden bir şey olmamış ki, materyal felsefenin anlattığı şekilde bir açıklama yapmışsın :)
ben ne dedim :) iç içe dedim örnek olarak film şeridi dedim eğer ışık film şeridine vurmaz ise perdeye resim yansır mı?
Film şeridinde hareketsiz olan resimler bir andan perdede hareket edip konuşmaya başlıyor :) ilginç dimi
Yapıyı okursan kendini tanımış oluyorsun bir biri ile alakalı herşey alakasını kopardığında sistem dışı kalıyor.
Hareket zamansız mı oluyor ?
Materyalist felsefeyle alâkası yok.
Materyalist felsefe ölçülebilirliğe dayanır. Ölçülebilir olan şeyler dışında hiçbir şey yoktur der... Haşa, ben öyle bir şeyi savunmuyorum. Diyorum ki, ölçülebilir olan ne varsa ebed ve ezel olan varlığın kendinden zahire getirdiğidir. Varlığın Zât-ı Pâk-ı Sûbhaniyesi madde/cevher/eşya'dan ibaret değildir.

Zât-ı Pâk-ı Sûbhaniye meselesini iyi kavramak lazım. Gerçi kavranamaz ama kavrar gibi olmak var en azından. Zât-ı Pâk-ı Sûbhaniye, isimden de münezzehtir. Hani “Allah” diyoruz ya, o isimden de münezzeh. Zira isim denilen harfler ve sesler sadece bir şeye işaret eder. Ve bizim gibi algısı sınırlı nâkıs olan varlıklar için mevcuttur. Dolayısıyla harflerden, seslerden bir şey beklemek insan için lazım olsa da Üstinsan olanlar için artık ne harf vardır ne de ses.

Kâmil Mürşit bir noktadan sonra aradan çekiliyor. Yaşayan Kur'an çekiliyor. Aynı bu çekilmede olduğu gibi varlığın şekli, şemali, sesi, görüntüsü, ne varsa, velhasılı enformasyon taşıyan, aktaran ne kadar medyum varsa devre dışı kalıyor.

Aracılardan arındıran bir disiplindir tarikat. Hani herkes diyor ya, siz şirk koşuyorsunuz. Tarikat ehli için dışarıdaki bir kişinin tarikat ehline şirkte boğuluyorsunuz demesi kadar ters yüz olmuş bir tabir yoktur. Zaten şuuru açıldıkça insanların nasıl bir yanılgı ve hüsran içinde olduklarını bizat gözlemlemeye başlıyor. Bu hâli kibirle yaşamaktan Allah bizi korusun. Tevazu çok önemli.. Bu yüzden aşk ve muhabbet olgusu olmadan tarikat olmaz. Çünkü sapıttırır, firavunlaştırır. İlim mutlaka muhabbet üzerinden irfan ve hikmete dönüşmeli. Aksi taktirde dalâlete saptırır hafazanallah.

Tarikat ehlini mürşide aşırı muhabbetle suçlarlar. Oysa bu muhabbet şarttır. Zira tarikat, bir nev'i annelik öğretir. Yani üstinsan(insanı kâmil) olmanın temel vasfı anne fıtratı üzre olmaktır. Çünkü kemâlata erdikçe ham olan insanlara olan bakış açısı annenin çocuklarına olan bakış açısı gibi merhamet yüklü olmak zorunda. Eğer bir kapıda bu temel fıtratı hissetmiyorsanız bilin ki orası çakmadır.

Ne güzel usüller geliştirmiş büyüklerimiz, ne güzel. Her şey yerli yerince elhamdülillah. Allah hepisinden razı olsun.
 
Son düzenleme:

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,935
Tepkime puanı
2,067
Puanları
113
Konum
Mars
Materyalist felsefeyle alâkası yok.

Dostum, nasıl alakası yok :) Sen kendini izah edebileceğim bir ortamdasın fakat ben kendimi izah etmeye kalkıştığımda bu ortam bunu kaldırmaz. Kelimeler seçerek yazmaya çalışıyorum bu yüzden derine inemiyorum. Gerçi insanın kendini bir başka insan izah etmesine gerekte yok sonuç olarak algısını yaşamak ile sorumlu neyse konu tıkanır.

selam et
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Dostum, nasıl alakası yok :) Sen kendini izah edebileceğim bir ortamdasın fakat ben kendimi izah etmeye kalkıştığımda bu ortam bunu kaldırmaz. Kelimeler seçerek yazmaya çalışıyorum bu yüzden derine inemiyorum. Gerçi insanın kendini bir başka insan izah etmesine gerekte yok sonuç olarak algısını yaşamak ile sorumlu neyse konu tıkanır.

selam et
Öyle bi hava estiriyon ki sanki iran'da yaşıyoruz mübarek :D
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Hayatta hiçbir şey futbol maçı gibi olmamalı. Eğer öyle anlıyorsan mücadeleyi sahada debelenen futbolcudan farkın ne senin? Mesele rekâbet değil, mesele gol atmak da değil. Mesele örnek olabilmek, taze bir nefes tüm varlığa, ağır başlı bir umutla ...

Her düştüğünde bakma öyle başını kaldırıp sağa sola! Penaltı verecek bir hakem aramasın gözlerin, tribünlerden tezahürat beklemesin tavırların. Mesele örnek olabilmek, taze bir nefes tüm varlığa, ağır başlı bir umutla ...


Şu da olabilir:

Hayatımız futbol maçına döndü maç izleye izleye. Her düştüğümüzde hakem arıyor gözlerimiz, penaltı verir mi acep diye. Tribünlerden tezahürat bekliyor tavırlarımız. Sadri abi söyle, hayat gol atmak mıdır hep birilerine, mütemâdiyen gol yiye yiye?
 
Son düzenleme:

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Japonya’da ehliyet almak çok zormuş. Ağır bir eğitim ve sıkı bir imtihandan geçtikten sonra ehliyet veriyorlarmış. Aslında düşünürseniz doğrusunu yapıyorlar. Tonlarca ağırlıkta bir metal kütleyi akıl almaz hızlarda hareket ettirmek büyük sorumluluk ister. Motorlu araçlar aslında en tehlikeli silahlardır. Şoförlük eğitimi son derece ciddi bir iş. Eğer siz devlet olarak kuşa yem atar gibi millete ehliyet dağıtırsanız ortalık ne hâle gelir? Bu eğitimi ciddiye almayan ülkelerin yerlerde sürünen trafik kültürü ortada. “Trafik kültürü” diye bir şey var, hiç duydunuz mu? Hayatımızın büyük bölümünü içinde geçirdiğimiz, dipdiri yaşayan bir kültür bu. Evinizden dışarı adımınızı attığınız anda bu kültürün içine adım atıyorsunuz. Bunun ne demek olduğunu oturun bir düşünün.

Aferin Japonlara, bunu anlamışlar ve ipin ucunu gevşek bırakmamışlar.
 
Son düzenleme:

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Chp neden demenmişi denerki? 90larda hdpnin o zamanki versiyonlarıyla müttefiktiler ve 99 seçiminde halk chpyi meclise girecek kadar oy vermeyip meclis dışı bırakmıştı. Şimdi yine hdp kuyrukçuluğu yapıyor, yine bedeli ağır olacak. Misal ben kılıçdaroğlu gidinceye kadar oy vermemeye kararlıyım. 24 haziranda chpye oy vermedim. Yine vermeyeceğim. İnce veya başkası başa gelirse yine bakacağım yine hdp kürt politikası izlerlerse yine oy vermem. Mecbur değiliz sana eyyy chp.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Y kuşağının üçte biri Düz Dünya Teorisi'ne inanıyormuş. Hadi her şeyi geçtim, hiçbir şey bilmiyorsun, yahu Güneş, Ay ve bütün gezegenlerin küre şeklinde olduğunu görüp arada Dünya'nın düz olduğuna nasıl inanabiliyorsun?
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,662
Tepkime puanı
2,338
Puanları
113
Konum
istanbul
Y kuşağının üçte biri Düz Dünya Teorisi'ne inanıyormuş. Hadi her şeyi geçtim, hiçbir şey bilmiyorsun, yahu Güneş, Ay ve bütün gezegenlerin küre şeklinde olduğunu görüp arada Dünya'nın düz olduğuna nasıl inanabiliyorsun?
Onlar tepsi şeklinde degil mi ya?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
“Gâvur” kavramını tekrar kullanıma açmak lazım. Gâvur kelimesinin kâfir'den biraz farklı. “Gâvur” daha çok İslâm Medeniyet bütününün geleneğine, örfüne âdetine uymayanlar için kullanılıyor. Mesela taharet almazsan, tırnaklarını kesmezsen, etek traşı, koltuk altı traşı falan olmuyorsan falan adama gâvur musun derler. Veya gâvurlar gibi giyinme falan.. Güzel bir kavram. Dikkat ederseniz Islahat Fermanı'nda bu kelimenin kullanımı yasaklandı. Yani bizi bozmak için önce bu kelimeyi kaldırdılar. Sonra kendi adetlerini tek tek bize geçirdiler.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Toplum olarak geleceğe yürümeyi tepeden sarkan bir ipten tırmanmak olarak düşünmeyin. İki uç arasında gerilen bir ipin üzerinde yürümektir bu iş. Geçmişinden koparsan geleceğe yürüyemez düşersin. Bu milletin üzerinde yürüdüğü ipin geçmişe bağlı olan kısmını kestiler. Düşerken can havliyle önündeki ipe tutundu. Kayalıklardan sarkık kalan bu ipten şimdi tırmanıyor. Elleri kan ter içinde geleceğe tırmanıyor; arkasından ipi kesenleri kahraman bilerek. Vay bahtı kara milletim; herkese düz olan yol sana tırmanmak oldu.
 
Son düzenleme:

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
El-Bârî isminin anlamı “her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan” demek. Bilindiği gibi Allah her daim yaratmaktadır. Yani yaratıp gitmiyor haşa. Buradaki “kusursuzluk” sakatlıklar çıkmayacak anlamında anlaşılmasın. Zira sakat doğumlarda kusursuzluğun olmazsa olmazıdır. Genel uyumda kusursuzluk gibi bir anlam var bu isimde. İslâm ulemâsı bu ismin tecellisine örnekler verirken tüyleri ve postları çevreye uyum sağlayan canlılardan, çalışan insan bedenindeki değişikliklerden falan örnek vermişler. Hatta bu tecelli sadece topraktan yaratılanlara mahsus diyenler var. Ulemâ olaya an itibariyle insan perspektifinden bakmış. O dönemlerde doğal seçilim ve cinsel seçilimin uyum üzerindeki belirleyici gücü henüz tam olarak fark edilmemişti. Demem o ki bütüne bakınca daha zengin bir tablo çıkıyor karşımıza. Çevresel şartları yaratan da Allah, canlıları binbir çileden geçirerek eviren de Allah. Kanımca “uyumlulaştırma” ile ilgili olan bu ism-i şerif müstakil biyolojik varlıklar üzerine her an tecelli etmekle birlikte milyonlarca yıllık süreç bütününe de tecelli etmekte, ve tüm topraktan yaratılan canlıları evirmektedir. Bu durumda Allah evirendir denebilir. Hatta kültür, ekonomi, sosyoloji dahi bir çeşit evrim geçirmekte, şartlara uymakta. Dahası gök cisimlerinin kütlelerine göre yörüngeler bulması ile düzene ve uyuma girmesi de böyle. Hepisi kendine has bir süreç içinde uyum bulmakta, uyumda uyuma geçmekte.. Dolayısıyla El-Bârî ismini salt biyolojik varlıklara mahsus bir tecelli olarak ele almak eksik kalır, Hatta insanoğlu Allah'ın halifesi olması hasebiyle bu esmadan aldığı kudretle taş taş üstüne koyabilmekte, tekerleği yapabilmekte, birbirine uyumlu mekanizmalar yapıp bir araya getirerek müthiş düzenekler ortaya koymaktadır. Eğer biz insanlar bunu yapıyorsak bunun Allah'ta olan isimlerin karşılığı olduğunu unutmayalım. Her bir canlı müstakil deniyor. Bu doğru lakin teşekkülü bakımından fevkalâde ortak noktalar vardır. Ara geçişlere en büyük delili bu ortak noktalar vermektedir. Kendimize bakalım, ne yapyoruz? İnsan olarak motoru icad ettiğinde ne yaptın? Aldın o motoru hem uçağa taktın hem deniz altına. O motoru arabada bırakmadın. Hatta civatayı her yerde kullandığın gibi yay ve amortisörleri gerekli yerlerde kullandın, yerine göre soğuk olan yerlere göre iç ısıtma sistemi döşedin, hızına göre şekil şemal verdin, toslamasına göre kalın demirlerle donattın, velhasılı ihtiyaca göre ondan alıp ona geçirdin. Yani UYUM yaptın. Eğer Allah, El-Bârî olmasaydı sen bunu nereden bilebilirdin? Sana bu esmadan istifade etme tasarrufunda bulunduğu için insan olarak bunları yapabiliyorsun. Üstelik senin insan olarak bu icadları sırasına uygun yapman, Allah'ın bu süreci sırasına uygun işlettiğinin delildir. Mesela uzay mekiğinin yapılabilmesi için öncesinden binlerce icad gerekiyordu.

Çok tuhaf.

Allah'ı ıspatlayayım derken inkâr edenlerden olmak diye bir dalâletten bahseder Mevlâna Celaleddin Rûmî.. Evrime karşı İslâm adına mücadele edenler acaba Allah'ın “El-Bârî” ism-i şerîfini inkâr ettiklerinin farkında mıdırlar?

El-Bârî ismi şerifiyle evrimin bağlantısını şu an fakir kuruyor. Bu yazı bir tefekkürdür. En doğrusunu Allah bilir.
 
Son düzenleme:

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
“Geceyi aç geçirip sabah kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim” Ebuzer Ğufari radiallahüanh

Ortada haksızlığa karşı aksiyona geçecek bu ruhu, sadece bu ruhu koruyabilseydik yönetime samimi insanlardan başkası talip olamazdı.
 
Son düzenleme:

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Arkadaş Kamboçya'da çiftlik sahibi bir kadının evinde misafirdir. Dışarıdan bir ses gelir. Bakarlar ki köpekler bir koyunu parçalıyor; hemen koşup bağırış çağırış köpekleri dağıtırlar. Arkadaş orada can çekişmekte olan koyunu görünce murdar olmasın diye tez elden çömelip kesmiş. Koyunun sahibi kadıncağız “Naaptın sen?” deyince arkadaş: “Ölecekti, ben de ölmeden kestim” demiş! Bunun ne demek olduğunu Kamboçyalılara gel de anlat? Kadıncağız orada başlamış ağlamaya! Kim bilir şimdi Türkler hakkında ne düşünüyordur.
 
Son düzenleme:

yenidenrefah

İhvan Forum Üye
Katılım
17 Mar 2019
Mesajlar
100
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Arkadaş Kamboçya'da çiftlik sahibi bir kadının evinde misafirdir. Dışarıdan bir ses gelir. Bakarlar ki köpekler bir koyunu parçalıyor; hemen koşup bağırış çağırış köpekleri dağıtırlar. Arkadaş orada can çekişmekte olan koyunu görünce murdar olmasın diye tez elden çömelip kesmiş. Koyunun sahibi kadıncağız “Naaptın sen?” deyince arkadaş: “Ölecekti, ben de ölmeden kestim” demiş! Bunun ne demek olduğunu Kamboçyalılara gel de anlat? Kadıncağız orada başlamış ağlamaya! Kim bilir şimdi Türkler hakkında ne düşünüyordur.
Olay Kampoçya 'da olmasa, arab yarımadasında kampoçyalı misafir olsaydı anlatılabilirdi !. Tersten bakıyorsunuz sanırım..
'Köpek; Asya’da oldukça yaygın bir besin kaynağı olan köpekler, tam bir protein deposudur ve farelerden daha fazla et vermektedirler. Bizim koyun etiyle yaptığımız birçok yemek orda köpek etiyle yapılmaktadır.'
Köpek eti yiyen ülkeler


Bu kampoçya'lı açıdan da, gelde anlat imdi bizim insanımıza köpek murdardır, nasıl yerleri.. 'Kim bilir şimdi' kampoçya'lı 'hakkında ne düşünüyordur.' Bizimkiler..
 
Son düzenleme:
Üst