Mezhepler - Fırkalar dosyası

Katılım
5 Ağu 2007
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Web sitesi
www.benimblog.com
:hak Firka Ve Batil(ehl-i Bid’at) Firkalar:

:HAK FIRKA VE BATIL(EHL-İ BİD’AT) FIRKALAR:

‘’Yahudiler 71 veya 72 fırkaya ayrıldı.Benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır.
Bunlardan 72’si Cehennemde, biri Cennettedir.O da Kur’an ve Sünnet etrafında
toplanan cemaattir.’’ (HADİS-İ ŞERİF)

‘’Benim ümmetim 73 fırkaya bölünecek.Bunların 72’si Cehenneme gidecek.Yalnız bir fırkası Cehennem’den kurtulacak!’’ (O fırka,fırka-i Naciye yani Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat) (HADİS-İ ŞERİF)

Hadisin başka bir rivâyetinde de kurtuluşa eren topluluk için‘’Bunlar kimlerdir?’’
diye sorulduğu,Peygamberimizin de’’Benim ve Ashabımın üzerinde olduğu yolda
olanlar’’cevabını verdiği bildirilir. (HADİS-İ ŞERİF. Ebu Davud,Sünnet:1,4;Tirmizi,
İman:18; İbni Mâce, Fiten:17)

NİSA SURESİ 41.AYET:Her ümmetten(fırkadan,mezhebden)bir şahit getirdiğimiz
ve senide onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne
olacak?”

İSRA SURESİ 71.AYET:O gün her fırkayı imamları(liderleri) ile çağırırız.Artık
kimin kitabı sağ elinde verilirse,onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar,bir hurma
çekirdeğindeki ipince iplik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar.

AÇIKLAMA: Bu ayeti,Kadı Beydâvi Hz.leri(Her ümmeti peygamberleri ve dinde
uydukları mezheb imamları ile çağırırız.)şeklinde açıklamıştır.

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat,itikadda ikiye ayrılır. 1)Selefiye. 2)Halifeyye.
Halifeyye mezhebi de ikiye ayrılır. 1-Maturidiye. 2-Eş’ariye.
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat, amelde bir çok kola ayrılmıştır. Evzâi,Servi,Leysi,
Zahiri,Taberi, vs. Yaklaşık 12 mezheb.Bu 12 mezhebden sadece 4 tanesi
günümüze kadar gelebilmiştir. O mezhebler şunlardır. 1-Hanefi. 2-Şâfii.
3-Mâliki. 4-Hanbeli.

BATIL FIRKALAR :1)Ehl-i Şia(Şiilik):A)İmamiyye(Caferilik,İsnaaşeriye)
B)Zeydiye ve kolları:a)Carudiyye.b)Salihiyye veya Butriyye.c)Süleymaniyye.
d)Kasımiyye.C)İsmailiyye(Batıniyye) ve kolları:a)Dürzilik.b)Nizariye(Sabbahiye,
Haşşaşiler,Fedaiyun)c)Musta’li ve kolları:Daudi ve Süleymani. D)Nusayrilik ve
kolları:a)Haydariyye.b)Şimaliyye(Şemsiyye).c)Kılâziyye(Kameriyye).d)Gaybiyye.
E)Rafiziler.F)Alevilik.G)Bektaşilik.H)Kızılbaşlık.İ)Hurufilik.2)Sebeiyye.
3)Haricilik:a)Ezrakiler.b)Necedât.c)Beyhesiler.d)İbadiler.4)Mürcie.
5)Mutezile(Kaderiyye).6)Cebriye.7)Abbadiye.8)Mansuriyye.9)Kâdiyânilik
(Ahmediyye).10)Müşebbihe.11)Vehhabilik.12)Yeni Selefiyeciler.13)Dinde Reformcular.14)Kur’an Mealcileri(Hanifçiler).15)İskender Evrenesoğlu ve Cemaati. Vs.

NOT: a)Batıl Fırka:İçinde çok az hakikat(dane-i hakikat)bulunan,sapkın,
bid’at ehli fırkalara denir.
b)Şia:Taraftar,yandaş. Ehl-i Şia=Şiatu Ali:Hz.Ali taraftarları,yandaşları.

KAYNAKLAR: 1)Tarikatlar Ansk. 2)Mezhebler
nasıl ortaya çıktı?(İsmail Mutlu).
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
:HAK FIRKA VE BATIL(EHL-İ BİD’AT) FIRKALAR:



‘’Yahudiler 71 veya 72 fırkaya ayrıldı.Benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır.
Bunlardan 72’si Cehennemde, biri Cennettedir.O da Kur’an ve Sünnet etrafında
toplanan cemaattir.’’ (HADİS-İ ŞERİF)

‘’Benim ümmetim 73 fırkaya bölünecek.Bunların 72’si Cehenneme gidecek.Yalnız bir fırkası Cehennem’den kurtulacak!’’ (O fırka,fırka-i Naciye yani Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat) (HADİS-İ ŞERİF)


“Resulullah(s.a.v) şöyle buyurdu: ‘Ümmetim 73 fırkaya bölünecek,bunlardan
biri kurtulacak,diğerleri helak olacak’ (HADİS-İ ŞERİF.Sünen-i Ebi Davud Bap;
1,Hadis No:4596)


Hadisin başka bir rivâyetinde de kurtuluşa eren topluluk için‘’Bunlar kimlerdir?’’
diye sorulduğu,Peygamberimizin de’’Benim ve Ashabımın üzerinde olduğu yolda
olanlar’’cevabını verdiği bildirilir. (HADİS-İ ŞERİF. Ebu Davud,Sünnet:1,4;Tirmizi,
İman:18; İbni Mâce, Fiten:17)

NİSA SURESİ 41.AYET:Her ümmetten(fırkadan,mezhebden)bir şahit getirdiğimiz
ve senide onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne
olacak?”

İSRA SURESİ 71.AYET:O gün her fırkayı imamları(liderleri) ile çağırırız.Artık
kimin kitabı sağ elinde verilirse,onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar,bir hurma
çekirdeğindeki ipince iplik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar.

AÇIKLAMA: Bu ayeti,Kadı Beydâvi Hz.leri(Her ümmeti peygamberleri ve dinde
uydukları mezheb imamları ile çağırırız.)şeklinde açıklamıştır.

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat,itikadda ikiye ayrılır. 1)Selefiye. 2)Halifeyye.
Halifeyye mezhebi de ikiye ayrılır. 1-Maturidiye. 2-Eş’ariye.
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat, amelde bir çok kola ayrılmıştır. Evzâi,Servi,Leysi,
Zahiri,Taberi, vs. Yaklaşık 12 mezheb.Bu 12 mezhebden sadece 4 tanesi
günümüze kadar gelebilmiştir. O mezhebler şunlardır. 1-Hanefi. 2-Şâfii.
3-Mâliki. 4-Hanbeli.

BATIL FIRKALAR :1)Ehl-i Şia(Şiilik):A)İmamiyye(Caferilik,İsnaaşeriye)
B)Zeydiye ve kolları:a)Carudiyye.b)Salihiyye veya Butriyye.c)Süleymaniyye.
d)Kasımiyye.C)İsmailiyye(Batıniyye) ve kolları:a)Dürzilik.b)Nizariye(Sabbahiye,
Haşşaşiler,Fedaiyun)c)Musta’li ve kolları Daudi ve Süleymani. D)Nusayrilik ve
kolları:a)Haydariyye.b)Şimaliyye(Şemsiyye).c)Kılâziyye(Kameriyye).d)Gaybiyye.
E)Rafiziler.F)Alevilik.G)Bektaşilik.H)Kızılbaşlık.İ)Hurufilik.2)Sebeiyye.
3)Haricilik:a)Ezrakiler.b)Necedât.c)Beyhesiler.d)İbadiler.4)Mürcie.
5)Mutezile(Kaderiyye).6)Cebriye.7)Abbadiye.8)Mansuriyye.9)Kâdiyânilik
(Ahmediyye).10)Müşebbihe.11)Vehhabilik.12)Adnan Oktar ve Cemaati Selefiyeciler.13)Dinde Reformcular.14)Kur’an Mealcileri(Hanifçiler).15)İskender Evrenesoğlu ve Cemaati. Vs.

NOT: a)Batıl Fırka:İçinde çok az hakikat(dane-i hakikat)bulunan,sapkın,
bid’at ehli fırkalara denir.
b)Şia:Taraftar,yandaş. Ehl-i Şia=Şiatu Ali:Hz.Ali taraftarları,yandaşları.

KAYNAKLAR: 1)Tarikatlar Ansk. 2)Mezhebler
nasıl ortaya çıktı?(İsmail Mutlu).

http://www.benimblog.com/ballarbalinibuldum/195783/%3AHAK+FIRKA+VE+BATIL%28EHL-%DD+B%DDD%92AT%29+FIRKALAR%3A.html
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
EHL-İ SÜNNET İTİKATI

Her fırka, her grup, benim yolum doğru diyor. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Hadis-i şerifte, müslümanların 73 fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu 73 fırkadan herbiri, İslamiyet’e uyduğunu, Cehennemden kurtulacağı bildirilen bu fırkanın kendi fırkası olduğunu söylemektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmektedir.) [Müminun 53 ve Rum 32]
Bu çeşitli fırkalar arasında kurtuluş fırkasının alametini Peygamber efendimiz bildirmiştir:

(Bu fırkada olanlar, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır.) [Tirmizi]
Peygamber efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da söylemesine lüzum olmadığı halde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Eshab-ı kiramın yolunda giden, elbette Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. (C.1, m.80)
Bugün çok kimse de kendilerinin Ehl-i sünnet olduğunu söylüyor. Bu bakımdan Ehl-i sünnet itikadının ne olduğunu bilmek şarttır. Bu bilindikten sonra doğruyu, hakkı bilmek zor olmaz.
Ehl-i sünnet itikadından, önemli olanlardan bazıları şunlardır:
1- Amentü’deki altı esasa inanmak. [Hayrın, şerrin ve her şeyin ALLAH’tan olduğuna inanmak. İnsanda irade-i cüziye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür.]
2- Amel, imandan parça değildir. Yani ibadet etmeyen veya günah işleyen mümine kâfir denmez. [Vehhabiler, (amel imanın parçasıdır, namaz kılmayan ve haram işleyen kâfirdir) derler.]
3- İman ya vardır ya yoktur, artıp eksilmez. [Parlaklığı artıp eksilir.]
4- Kur’an-ı kerim mahluk [yaratık] değildir.
5- ALLAH mekândan münezzehtir. [Vehhabiler, (ALLAH gökte veya Arşta) derler. Bu küfürdür.]
6- Ehl-i kıble tekfir edilmez. [Vehhabiler, kendilerinden başka herkese kâfir derler.]
7- Kabir suali ve kabir azabı haktır.
8- Gaybı yalnız ALLAH bilir, dilerse enbiya ve evliyasına da bildirir.
9- Evliyanın kerameti haktır.
10- Eshab-ı kiramın hepsi cennetliktir. [Rafiziler, (Beşi hariç sahabenin tamamı kâfirdir) derler. Halbuki Kur’anda, tamamı cennetlik deniyor.] (Hadid 10)
11- Ebu Bekr-i Sıddık, eshab-ı kiramın en üstünüdür.
12- Mirac, ruh ve bedenle birlikte olmuştur.
13- Öldürülen, intihar eden eceli ile ölmüştür.
14- Peygamberler günah işlemez.
15- Bugün için dört hak mezhepten birinde olmak.
16- Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam, sonuncusu Muhammed aleyhisselamdır. [Vehhabiler, Hazret-i Âdem’in, Hazret-i Şit’in, Hazret-i İdris’in peygamber olduğunu inkâr ederler. İlk peygamber Hazret-i Nuh derler. Liderlerine resul [Peygamber] diyen bazı gruplar da, (Nebi gelmez, ama resul gelir) derler. Bunun için de Resulüm diyen zındıklar türemiştir.]
17- Şefaate, sırata, hesaba ve mizana inanmak.
18- Ruh ölmez. Kâfir ve Müslüman ölülerin ruhları işitir.
19- Kabir ziyareti caizdir. İstigase, yani Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip, onların hürmetine dua etmek ve onlardan yardım istemek caizdir. [Vehhabiler ise buna şirk derler. Bu yüzden Sünnilere ve Şiilere müşrik, yani kâfir derler.]
20- Kıyamet alametlerinden olan Deccal, Dabbet-ül-arz, Hazret-i Mehdi’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine, güneşin batıdan doğacağına ve bildirilen diğer kıyamet alametlerine inanmak.
İmam-ı a’zam hazretleri (Kıyamet alametlerine tevilsiz inanmalı) buyuruyor. (Fıkhı ekber)
Bir hadis-i şerif meali:
(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman eder, ama iman artık fayda vermez.) [Buhari, Müslim]
Güneşin batıdan doğmasını, (Avrupa Müslüman olacak) diye tevil etmek, İmam-ı a’zamın sözüne aykırıdır. Hiçbir İslam âlimi tevil etmemiştir. Hâşâ Resulullah, bilmece gibi mi söz söylüyor? Böyle tevil etmek, (elma dersem çık, armut dersem çıkma) demeye benzer. Nitekim (Salat, duadır, namaz diye bir şey yok) diyenler çıkmıştır. O zaman ortada din diye bir şey kalmaz. Bir de Avrupa Müslüman olunca, iman niye fayda vermesin? Güneşin batıdan doğması, ilmen de mümkündür. Dinsizler itiraz eder diye zoraki tevile gitmek gerekmez. ALLAHü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır, başka yörüngeye koyar. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olur.
21- Ahirette ALLAHü teâlâ görülecektir.
22- Kâfirler Cehennemde sonsuz kalır ve azapları hafiflemez, hatta gittikçe artar.
23- Mest üzerine mesh etmek caizdir.
24- Sultana isyan caiz değildir.

(Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mektubat-ı Rabbani, F. Fevaid’den alınmıştır.)

http://www.benimblog.com/ballarbalinibuldum/208585/EHL-%DD+S%DCNNET+%DDT%DDKATI.html
 

Okyanus

Profesör
Katılım
11 Şub 2008
Mesajlar
1,317
Tepkime puanı
163
Puanları
0
BATIL FIRKALAR :1)Ehl-i Şia(Şiilik):A)İmamiyye(Caferilik,İsnaaşeriye)
B)Zeydiye ve kolları:a)Carudiyye.b)Salihiyye veya Butriyye.c)Süleymaniyye.
d)Kasımiyye.C)İsmailiyye(Batıniyye) ve kolları:a)Dürzilik.b)Nizariye(Sabbahiye,
Haşşaşiler,Fedaiyun)c)Musta’li ve kolları Daudi ve Süleymani. D)Nusayrilik ve
kolları:a)Haydariyye.b)Şimaliyye(Şemsiyye).c)Kılâziyye(Kameriyye).d)Gaybiyye.
E)Rafiziler.F)Alevilik.G)Bektaşilik.H)Kızılbaşlık.İ)Hurufilik.2)Sebeiyye.
3)Haricilik:a)Ezrakiler.b)Necedât.c)Beyhesiler.d)İbadiler.4)Mürcie.
5)Mutezile(Kaderiyye).6)Cebriye.7)Abbadiye.8)Mansuriyye.9)Kâdiyânilik
(Ahmediyye).10)Müşebbihe.11)Vehhabilik.12)Adnan Oktar ve Cemaati Selefiyeciler.13)Dinde Reformcular.14)Kur’an Mealcileri(Hanifçiler).15)İskender Evrenesoğlu ve Cemaati. Vs.
Bir adam düşün yukarıdaki mezheplerden birinde,yani etrafındakiler o mezhepte olduğu için oda o mezhepte.Samimi olarak Allaha ve rasulüne inanıyor ,bu adamın çocuklarını düşün oda babası o mezheplerden birinde olduğu için oda o mezhepte.Ama bu adamlar Allaha inanıyor Allahın rasulüne inanıyor.İslamı yaşıyor.Ama mezhebini birileri 73. fırkadan değil diye fişlemiş.Onu cehennneme göndermek için bileti almışlar.Adamın hiç bir şeyden haberi yok.Oysa çoktan cehennneme biletini almışlar.Onu cehenneme atacaklar.Kafaya koymuşlar.çünkü o yanlış mezhepte,yandı.Ona hiç bir şeyi anlatmaya gerek yok.Yanması lazım.
Allahtan başka kim bilebilir kimin cehenneme gideceğini.Ki rasulüne bildirmiş bana uysunlar sana itaat etsinler diye.O yanlış mezhepte denilen adamda Allahın yolunda samimi olarak ilerlediğine inanıyor.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Okyanus kardeşim, Allah Teala, akıl vermiştir ki eğriyi doğrudan, iyiyi daha iyiden seçsin. İrade vermiştir ki eğriden doğruya kaçsın mümkünse daha iyiyi işlesin.

Akıl ve irade var. İnkar edilmez. İnançlar, akla ve iradeye göre de tefrik edilebilir. Akledince yanlış bir inancın yanlış olduğuna kanaat getirirsiniz. Nitekim batıl fırkalardan nice adem, aklen dahi olsa inançlarının, fiillerinin yanlış olduğunu kavrayıp Ehli Sünnet'e dönmüştür. Akılda bin bir Esma'ın yani Allah'ın isimlerinin nuru vardır.

Bir de insanın içinde, yanlışa yanlış doğruya doğru diyen bir vicdanı vardır. Bir insan vicdanını kaybetmemişse, içinden o uyarıyı alacaktır inşallah.

Bununla beraber, Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas da ortadadır. Allah Teala'ya şükürler olsun ki kaynaklarımız kaybolmamıştır. Asr-ı Saadet günümüze kadar nakledile nakledile, korunup kollana ulaşmıştır.

Yine Allah'a şükür zamanımızda pekçok kaynağa ve pekçok değerli Ehli Sünnet alimine ulaşmak, iletişim imkanları yüzünden çok çok kolaylaşmıştır.

Bu nedenlerle, Ehli Bid'at içinde doğacak bir çocuğun, nakle ve akla ulaşması beklenir. Bahane değildir.

Ayrıca, dikkat ederseniz, bu haber Resulullah Efendimizin haberidir. Ümmeti 73 fırkaya bölünecektir. Bölünmüştür de... Birinin kurtulacağını, ama diğerlerinin Ehli Nar olacağını bildiren zaten bu Ümmetin efendisi, sahibidir. Kimse kafasından onu bunu kurtarıyor, öbürlerini atıyor değildir.

Diyalogcular da aynı mantıkla; İslam'dan haberleri yok, yanlış tanımışlar diye Hıristiyan ve Yahuudilere acıyorlar güya! Ne oluyor. Yahudi ve Hıristiyanlara bir faydaları olmadığı gibi, tertemiz inançtan da oluyorlar. Bu nasıl merhamet ise!

Allah Tealadan ve Resulullah efendimizden daha merhametli olamayacağımız da açıktır. Nefs u şeytan inşallah bizi Allah ve Resulünden daha merhametli olmakla kandırmaya... İşittik ve itaat ettik demelidir.

Son olarak: Ehli Bid'at var ise, insan kurtulacak yolu; yani Ehli Sünneti de arayıp bulmalıdır. Başkalarının nasıl kurtulacağını sonra düşünmek gerekir. Yani öncelikli soru bizim itikadımız Resulullah efendimiz ve Ashabına uyuyor mu? Sonra başkalarına acıma faslı. Onu da şöyle acıyacağız: Allah'ım bu kullarını hep sen yarattın, senindir. Müslüman olmayanlara hidayet ve İslam nasip eyle. Ehli Sünnet olmayanlara da bid'atlerinden kurtulmak nasip eyle. Ya Erhamerahimin. Amin. En güzel ve en selametli acıma budur.
 

Arayıcı

Asistan
Katılım
25 Eki 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
55
Puanları
0
EHL-İ SÜNNET İTİKATI

Her fırka, her grup, benim yolum doğru diyor. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Hadis-i şerifte, müslümanların 73 fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu 73 fırkadan herbiri, İslamiyet’e uyduğunu, Cehennemden kurtulacağı bildirilen bu fırkanın kendi fırkası olduğunu söylemektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmektedir.) [Müminun 53 ve Rum 32]
Bu çeşitli fırkalar arasında kurtuluş fırkasının alametini Peygamber efendimiz bildirmiştir:

(Bu fırkada olanlar, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır.) [Tirmizi]
Peygamber efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da söylemesine lüzum olmadığı halde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Eshab-ı kiramın yolunda giden, elbette Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. (C.1, m.80)
Bugün çok kimse de kendilerinin Ehl-i sünnet olduğunu söylüyor. Bu bakımdan Ehl-i sünnet itikadının ne olduğunu bilmek şarttır. Bu bilindikten sonra doğruyu, hakkı bilmek zor olmaz.
Ehl-i sünnet itikadından, önemli olanlardan bazıları şunlardır:
1- Amentü’deki altı esasa inanmak. [Hayrın, şerrin ve her şeyin ALLAH’tan olduğuna inanmak. İnsanda irade-i cüziye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür.]
2- Amel, imandan parça değildir. Yani ibadet etmeyen veya günah işleyen mümine kâfir denmez. [Vehhabiler, (amel imanın parçasıdır, namaz kılmayan ve haram işleyen kâfirdir) derler.]
3- İman ya vardır ya yoktur, artıp eksilmez. [Parlaklığı artıp eksilir.]
4- Kur’an-ı kerim mahluk [yaratık] değildir.
5- ALLAH mekândan münezzehtir. [Vehhabiler, (ALLAH gökte veya Arşta) derler. Bu küfürdür.]
6- Ehl-i kıble tekfir edilmez. [Vehhabiler, kendilerinden başka herkese kâfir derler.]
7- Kabir suali ve kabir azabı haktır.
8- Gaybı yalnız ALLAH bilir, dilerse enbiya ve evliyasına da bildirir.
9- Evliyanın kerameti haktır.
10- Eshab-ı kiramın hepsi cennetliktir. [Rafiziler, (Beşi hariç sahabenin tamamı kâfirdir) derler. Halbuki Kur’anda, tamamı cennetlik deniyor.] (Hadid 10)
11- Ebu Bekr-i Sıddık, eshab-ı kiramın en üstünüdür.
12- Mirac, ruh ve bedenle birlikte olmuştur.
13- Öldürülen, intihar eden eceli ile ölmüştür.
14- Peygamberler günah işlemez.
15- Bugün için dört hak mezhepten birinde olmak.
16- Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam, sonuncusu Muhammed aleyhisselamdır. [Vehhabiler, Hazret-i Âdem’in, Hazret-i Şit’in, Hazret-i İdris’in peygamber olduğunu inkâr ederler. İlk peygamber Hazret-i Nuh derler. Liderlerine resul [Peygamber] diyen bazı gruplar da, (Nebi gelmez, ama resul gelir) derler. Bunun için de Resulüm diyen zındıklar türemiştir.]
17- Şefaate, sırata, hesaba ve mizana inanmak.
18- Ruh ölmez. Kâfir ve Müslüman ölülerin ruhları işitir.
19- Kabir ziyareti caizdir. İstigase, yani Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip, onların hürmetine dua etmek ve onlardan yardım istemek caizdir. [Vehhabiler ise buna şirk derler. Bu yüzden Sünnilere ve Şiilere müşrik, yani kâfir derler.]
20- Kıyamet alametlerinden olan Deccal, Dabbet-ül-arz, Hazret-i Mehdi’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine, güneşin batıdan doğacağına ve bildirilen diğer kıyamet alametlerine inanmak.
İmam-ı a’zam hazretleri (Kıyamet alametlerine tevilsiz inanmalı) buyuruyor. (Fıkhı ekber)
Bir hadis-i şerif meali:
(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman eder, ama iman artık fayda vermez.) [Buhari, Müslim]
Güneşin batıdan doğmasını, (Avrupa Müslüman olacak) diye tevil etmek, İmam-ı a’zamın sözüne aykırıdır. Hiçbir İslam âlimi tevil etmemiştir. Hâşâ Resulullah, bilmece gibi mi söz söylüyor? Böyle tevil etmek, (elma dersem çık, armut dersem çıkma) demeye benzer. Nitekim (Salat, duadır, namaz diye bir şey yok) diyenler çıkmıştır. O zaman ortada din diye bir şey kalmaz. Bir de Avrupa Müslüman olunca, iman niye fayda vermesin? Güneşin batıdan doğması, ilmen de mümkündür. Dinsizler itiraz eder diye zoraki tevile gitmek gerekmez. ALLAHü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır, başka yörüngeye koyar. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olur.
21- Ahirette ALLAHü teâlâ görülecektir.
22- Kâfirler Cehennemde sonsuz kalır ve azapları hafiflemez, hatta gittikçe artar.
23- Mest üzerine mesh etmek caizdir.
24- Sultana isyan caiz değildir.

(Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mektubat-ı Rabbani, F. Fevaid’den alınmıştır.)

http://www.benimblog.com/ballarbalinibuldum/208585/EHL-%DD+S%DCNNET+%DDT%DDKATI.html

İmamı Rabbani zamanında Vahhabiler mi vardı.Bu görüş İmamı Rabbaninin değil kitabı çevirenin görüşü olsa gerek.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Yetmişüç Fırka "Yahudiler yetmişbir, Hristiyanlarda yetmişbir fırkaya ayrıldılar.

Ümmetimde yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Biri Hariç Bütün fırkalar ateştedir
"
(Hadis-i Şerif)

Müminûn sûresi, 53. ve Rûm sûresi 32.âyete meâlen,

(Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmekdedir) buyuruldu. (7)

Dalalet fırkaları aslında altı ana firkada toplanır. Bunlarında her birinin onikişer fıkrası vardır.


Rafizi Fırkaları

Harici Fırkaları
Cebriye Fırkaları
Kaderiyye Fırkaları
Cüheymiye Fırkaları
Mürciye Fırkaları

Rafizi Fırkaları
Râfızîler Hazret-i Ali'yi seviyoruz; onu sevmek için, Eshâb-ı kirâmın hepsine veya birkaçına düşman olmak lâzımdır diyorlar. Bu bozuk düşünceleri onları doğru yoldan ayırdı. İslâm mezhebleri tarihinde ele alınan fırkaların biri. Rafizilik birden fazla isimle tanınmaktadır. Bunların başında da Şia ve kolları gelmektedir.

Aleviler : Alevîlik düşüncesi, ister açıkça, ister gizlice, Ali'ye uyup onun Kur'an'daki nâs ve Resulullah (s.a.s.)'ın vasiyetiyle imamlığa tayin edildiğini ileri süren; imametin onun soyundan dışarı çıkmayacağına inanan ve onu diğer sahâbeden üstün gören zümrelerin başlattığı fikir ve siyasî kavgalarla ortaya çıkan" hareketin genel adıdır.

Alevî törenlerinin en büyüğü kadınların da katıldığı "cem âyini"dir. Bu tören cuma günleri düzenlenir. Cem âyininin küçüğüne "dernek" denir. Bu toplantılar sazlısözlü, içkili olur. Özel zikirler yapılır. Töreni yöneten dede tarafından bir sure veya ayet okunur. Ayrıca cem'âyininden başka "görgü âyini", canlardan birinin diğerini şikâyeti hâlinde "sorgu âyini" düzenlenir. Nevrûz, hem bahar bayramı, hem de Hz. Ali'nin doğum günü sayıldığı için, genellikle kutsal kabul edilir ve törenler düzenlenir .

Alevîlik İran'da olduğu gibi Anadolu'da da daha çok şiir ve edebiyatla yayılmıştır. Alevîlerin büyük tanıdığı yedi şair; Nesimî, Fuzûlî, Hatâî, Pîr Sultan Abdal, Kul Himmet, Yeminî ve Virânî'dir. Bunlardan Nesimî ve Fuzûlî dışındakiler tam batinîdirler.

Yollarını müstakil bir dîn ekolü ve İslâmiyetin esası kabul eden Alevîler, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Oniki İmam ve Hacı Bektaş Velî'yi kendi yorumcu ve düşünürleri sayarlar. (10)

Ebediler : Hazret-i Ali'yi ortak tutarlar.
Şiiler: Hazret-i Ali'yi bütün Eshabdan çok sevmeyen kafirdir, derler.

İshakiler : Peygamberlik bitmemiştir, derler.
Zeydiler : Namazda imamlığa Hazret-i ali'nin evladından başkası layık değildir, derler.

Abbasiler : Abbas bin Abdülmuttalipten başkasını imam bilmezler.
İmamiler : Yeryüzü imamsız kalmaz derler ve Haşim oğullarından başkasının arkasında namaz kılmazlar.

Naüsiler : Kendini başkasından üstün tutan kafirdir, derler.

Tenasühiler : Can bedenden çıkınca, başka bir bedene gitmesi caizdir, derler.

Lainiler : Hazret-i Talha, Zübeyir ve Aişeye lanet ederler.

Raciiler : Hazret-i Ai tekrar gelecek, şimdi buluttadır, derler.

Merkaziler : Müslüman padişaha baş kaldırmak caizdir, derler.

Harici Fırkaları Bidat ehlinden ilk ortaya çıkanlardır.

Kendilerinin dışındaki bütün müslümanları kafir kabul ederler.(1)

Hâricîler, Hz. Ali ile Şam valisi Muâviye arasında yapılan Sıffin savaşında, sorunun çözümü için tarafların birer hakem atamaları üzerine ortaya çıktılar. Onlara göre Allah'tan başka kimsenin herhangi bir konuda hüküm verme yetkisi yoktur. (lâ hukme illâ lillâh). Böyle bir yetkiyi kabul edenler kâfir olurlar. Sorunu hakemler aracılığı ile çözmeyi kabul ettiği için Hz. Ali de kâfir olmuştur. (3)

Hâricîler Allah'ın sıfatlarında teşbihe karşıdırlar. Kur'ân'ın mahluk olduğunu, çünkü yalnızca Allah'ın Kadîm olduğunu ifade ederler. İmâmet hakkında imamların Kureyş'ten olmasına karşıdırlar. Son derece sert ve acımasız bir adâlet görüşüne sahiptirler. Emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'lmünker ilkesini şiddet yoluyla müslümanlara tatbik etmişlerdir. Hâricîler bu görüşleriyle Mu'tezile'ye tesir etmişlerdir.(3)

Bazı görüşlerinde Kur'ân ve Sünnet'e dayandıklarından ehl-i sünnet'e uygun görüşleri de vardır. Ancak ehl-i sünnet'le temel de ters düştükleri meseleler de vardır. Allah'ın hem dünyada hem âhirette görülemeyeceği, haktan ayrılan imamı azletmek için isyan etme, ehl-i kıbleyi tekfir, İslâm'ın imandan olduğu, Kur'ân'ın yaratılmış olması, Hz. Peygamber'in günahkârlara şefâatini red, büyük günâh işleyenin ebedî cehennemde kalacağı gibi görüşleriyle ehl-i sünnet'e karşı çıkmışlardır.(3)
Ezrakiler : Bunlar, künyesi Ebu Raşid diye bilinen Nafi b. Kays'a uyanlardır. Ezrakiler denir.

- Bu ümmet olan muhaliflerinin müşrik olduğuna inanırlar. Muhakkimmetü'l-ula ise onların kafir olduklarını söyler, müşrik oldukların değil.
- Onlara göçmen olarak katılmak isteyen kişinin imtihan edilmesi gerekir. İmtihan yolu da muhaliflerinden bir esiri öldürmesidir. Öldürürse ne ala, öldürmediği takdirde munafık sayılır. O zamanda kendisi öldürülür.

- Muhaliflerinin hanımlarını ve çocuklarını müşrik olmakla suçlayarak öldürmeyi mubah görürler.
- Muhalif çocuklarının sonsuza kadar Cehennem'de kalacaklarına kesinlikle inanırlar.
- Büyük günah işleyenin kafir olduğuna ve İslam'dan çıktığına inanırlar.
- Hırsızın kolunun omuzundan kesileceğini savunurlar.
- Ezrakilerin ekserisi, hayızlı kadının namaz kılması ve oruç tutması gerektiği görüşündedirler; ancak bazısı böyle bir kadının, orucu kaza ettiği gibi, namazı da kaza edebileceğine kânidirler. Riyaziler : İman, salih söz, salih amel, niyyet ve sünnettir, derler.

Salebiler : İşlerimiz Allahü Tealanın kudret ve idaresi ile değil, hitabı il hasıl olmuştur, derler.

Cazimiler : İmanın farziyeti bilinmemiştir, derler.

Halifiler : Harpte düşman karşısından kaçmak küfürdür, derler.

Keveziler : Beden çok oğmadan temizlenmez, derler.

Keneziler : Zekat vemek farz değildir, derler.

Mutezililer : Sahabenin hepsinin adil ve Cennetlik olduğunu, Miracı, diğer mucizeleri ve kerameti, kabir sualini, kabir azabını inkâr ederler. Cennette olanlara Allah görülmez, günah işleyen kâfir olur, amel imandan parçadır, kabir ziyaretinde, enbiya ve evliyadan yardım istemek caiz değil, ölüye, dua fayda etmez, Sırat, mizan, şefaat diye bir şey yoktur, akıl, herkeste eşittir. Akıl şaşmaz bir hüccettir, aklın beğendiği, güzel gördüğü şeyler farz, çirkin gördüğü şey ise haramdır, din bildirmese de, akılla haramı ve farzları bilmek mümkündür, derler.(4)

Amel defterinin verilmesi, hesap görülmesi ve amellerin tartılması diye bir şey yoktur. Melekler müminlerden üstündür. Cennette olanlar uyur ve ölürler. Öldürülmüş olan, kendi ölümüyle ölmemiştir. Deccal ve benzeri kıyamet alemetlerinin aslı yoktur, derler. (8)

Meymuniler : Gayb-iman batıldır, derler.

Mahkemiler : Allahü Tealanın kullarına hükmü yoktur, derler.

Siraciler : Öncekilerin halleri hüccet değildir, inkarı vaciptir, derler.

Ahniler : Amelin ecri ve cezası kula ulaşmaz, derler.


Cebriye Fırkaları
Bize imanı veren de ibadet ettiren de Allah’tır. Allah her işi zorla yaptırır. İnsan kaderine mahkumdur. İrade-i cüziyye yoktur, kâfirler mazurdur. Çünkü, işleri yapan Allah’tır, bunlar, mecburdur, diyorlar. (4)

Muztariler : Hayır ve şer Allahdandır, bu ikisinde kulun iradesi, ihtiyarı yoktur derler.
Efaliler : Kul işi ypar, ama kudretsiz ve idaresiz derler.

Mailer : Kulun işi ve kudreti, Allahü tealanın güç vermesiyle değildir derler.

Tarikiler : İmandan başka bir şey farz değildir derler.

Bahsiler : Herkes kendi nasibini yer, o halde kimseye birşey vermek gerekmez derler.

Mütemmeniler : Hayır, nefsin teselli (tatmin) bulduğu şeydir, derler.

Keselaniler : Sevap ve azap, amel ile artar, derler.

Ceybiler : Seven sevdiğine azap etmez, derler.

Deylemiler : Dost dosta hiç kavuşamaz, derler.

Fikriler : Hakkın marifetinde tefekkür ibadetten iyidir, derler.

Hasbiler : Alemde ismet yoktur, derler.

Hüccetiler : Kader, Allahü tealanın takdiri ile olunca, kulun cezaya çarpması için, bir hüccet yoktur, derler.


Kaderiye Fırkaları
Kader inancını reddeden düşünce ve inanç akımı. Kaderiyye kimi zaman Mutezile içinde bir kol gibi görülmüş; kimi zaman da Mutezile, Kaderiyye olarak adlandırılmıştır.

Kaderiyye bağımsız bir okul durumuna gelemediği için bir düşünce sisteminden söz edilemez. Ancak bu akım içinde yer alan kişilerin kader ve buna bağlı olarak insanın özgürlük ve iradesi, Allah'ın iradesinin insanın fiilleri üzerindeki etkisi gibi konularda birleştikleri söylenebilir. Buna göre insan özgür ve irade sahibi bir varlıktır. Bu nedenle eylemlerinden sorumludur. Ne Allah'ın irade etmesi ve yaratması anlamında, ne de bilmesi ve takdir etmesi anlamında bir kader vardır. İnsan eylemini bilgisiyle kendisi seçer, sonra iradesi ile seçtiği eyleme yönelir ve yapabilme gücüyle yaratır. Allah bu eylemi önceden belirlemez., iradesinin bu eylemle bir ilgisi, gücünün de ortaya çıkısında bir etkisi yoktur. Allah insanın eylemlerini ancak ortaya çıktıktan sonra bilebilir.

Kaderiyye'den bazılarına göre iyi işler (hasenât) ve iyilik (hayr) Allah'tandır, ancak kötü işler (seyyiât) ve günahlar (masiyet) Allah'a isnad edilemez. Mufavvıda adıyla anılan bazı kaderilere göre, insan Allah'ın hiçbir yardımı ve yönlendirmesi (hidâyet) olmaksızın iyi olan herşeyi yapabilme gücüne sahiptir. Allah insana yapabilme gücünü (istitaat) tam ve mükemmel olarak vermiştir. Bu güçle insan inanmak-inkâr etmek, yemek-içmek, oturmak-kalkmak, uyumak-uyanmak gibi istediği her işi yapabilir. Bazı kaderiler Allah'ın zina çocuğunu yaratmasını veya onu takdir etmesini veya dilemesini veya onu önceden bilmesini inkâr ederler. Bunlar bütün hayatını hırsızlık eden ve haram kılınmış şeyleri yiyen bir insanın bunu Allah'ın rızkı olarak elde ettiğini kabul etmez ve Allah'ın helâl olanın dışında rızık vermeyeceğini savunurlar. Kimi kaderîler de Allah'ın insanların ecellerini ve rızklarını belirlediğini kabul ederler. Bunlara göre, bir insanı öldüren kişi, o insanı ecelinin gelmediği bir vakitte öldürmekle, eceline kavuşmasına engel olmuştur. Bu durumda ölen insanın rızkı, elde edilmemiş bir durumda kalmıştır.

Ehadiler : Biz farzı ikrar, sünneti inkarla mükellefiz, derler.
Seneviler : İyilik Yezdandan, kötülük Ehrimendendir, derler

Keysaniler : Bizim işlerimiz mahluktur veya değildir, derler.

Şeytaniler : Şeytanın vücudu yoktur, derler.

Şerikiler : İman mahluk değildir, bazen bulunur, bazen bulunmaz, derler.

Vehmiler : Bütün işlerimize mükafat yoktur, derler.

Rüveydiler : Dünya fani değildir, derler.

Nakisiler : İmama isyan caizdir, derler.

Müteberriler : Günahkarın tevnesi kabul değildir, derler.

Kasitiler : İlim, mal, hikmet ve riyazet edinmek farzdır, derler.

Nizamiler : Hak telaya şey demek caiz değildir, derler.

Müteellifiler : Şerrin mukadder olup olmadığını bilmeyiz, derler.


Cüheymiye Fırkaları
Bunlar, imanın kalp ile olup dil ile olmadığında söz birliği etmişlerdir. Kabir azabı yoktur. Münker ve Nekrin sual sorması diye bir şey yok. Kevser havuzu, can alıcı melek yok ve Allahü teala Musa aleyhisselamla konuşmamıştır derler.

Muattaliler : Allahü telanın isim ve sıfatları mahluktur derler.
Mutarabbisiler : İlim, kudret ve meşiyyet mahluktur ve halk mahluk değildir derler.
Müterakkiler : Allahü teala bir yerdedir derler.

Varidiler : Cehenneme giren bir daha çıkmaz ve mümin Cehenneme gitmeyecektir, derler.
Harkiler : Cehennem ehli öyle yanacaktır ki, onlardan bir eser, bir iz bile kalmaz, derler.

Mahlukiler : Kuran, Tevrat, İncil ve Zebur mahluktur, derler.

Aberiler : Muhammed (a.s.), akılllı ve hikmet sahibi bir kişi olup, peygamber değildi, derler.

Faniler : Cennet ve Cehennem sonsuz değildir, derler.

Zenadikiler : Mirac ruha idi, bedenle olmadı. Hak tela dünyada görülebilir, alem kadimdir, kıyamet yoktur, derler.

Lafiziler : Kuran, Kelam-ı İlahi değil, Farsçadır. Ancak Kur'anın manası kelamı ilahidir, derler.

Kabriler : Kabir azabını inkar edenlerdir.

Vakifiler : Kur'anın mahluk olmasında duraklarız diyenlerdir.

Mürciye Fırkaları

Bu fırka, siyasetle dinin esaslarını birbirine karıştırmakta ve itikat bakımından haricilerin tam karşı kutbunu teşkil etmektedir. Hariciler, büyük günah işleyenleri kafir ve ebedi olarak cehennemlik sayarken, Mürcie fırkası, küfürle ibadetin faydası olmadığı gibi, iman olduktan sonra günahında hiçbir zararı yoktur, derler. (5)

Asıl olan sadece imandır. İman da ikrardan ibarettir. Kalbi tasdikin bulunup-bulunmadığını bilmek mümkün değildir. Amellerin fazla bir değeri yoktur.
Mümin ve kafirleri Allah'a bırakırız. Mümin cennetlik, kâfir cehennemliktir diyemeyiz. Dünya ve ahiret Allah'ındır; iki alemde de dilediğini mağfiret eder, dildiğini cezalandırır. İyi amellerimiz makbul kılınmış, kötü amellerimiz ise affedilmiştir. Ameller farz değildir, fazilettir. Yapanlar için iyidir, yapmayanlara bir şey yoktur. Müminler günahkarlarla dost olamaz. (1)

1- İman denen şey, sadece Allah'ı ve Resulü'nü kabul etmek demektir. Amel, iman için zaruri değildir.
2- Kurtuluşun esası yalnızca iman etmektir.
3- Bir kişinin mağfirete ermesinin şartı; şirkten kaçınması ve tevhid akidesi üzerine ölmesidir.
4- Mürcie'den bazıları şunu da eklerler: Şirkin dışındaki tüm büyük günahların affolmaması mümkün değildir.
5- Bir insan kalbiyle inandığı takdirde, İslam ülkesinde bile, hiç kimseden korkusu olmadığı için diliyle küfrünü ilan etse, putlara tapsa, hatta Yahudi ve Hıristiyan dinini seçtiğini söylese, o kişi kamil iman sahibi, Allah'ın dostu ve cennet ehlidir.
6- Yöneticilerin zulmüne ve hükümetlerin haksız uygulamalarına itiraz caiz değildir. (6)
Tarikiler : İmandan başka hiçbirşey farz değildir, derler.

Şailer : La ilahe illallah diyen, ne yaprsa yapsın, ona hiç azap yoktur, derler.

Raciler : Kul, ibadetle makbul, günahla asi olmaz, derler.

Şakiler : Kendi imanlarından şüphe ederler ve ruh imandır, derler.

Nehemiler : İman ilimdir, bütün emi ve yasakları bilmeyen kafirdir, derler.

Ameliler : İman ameldir derler.

Menkudiler : İman bazen azalır, bazen artar, derler.

Mustesniler : Biz inşallahü teala müminiz, derler.

Eşeriler : Kıyas batıldır, salihliğin delili yoktur, derler.

Muddeiler : Emir, günahla da emretse, itaat vaciptir, derler.

Muşebbihiler : Allahü teâlâyı bir cisim olarak kabul eden ve Ona insanlardaki gibi uzuvlar isnat eden, Kur’andaki müteşabih âyetlere yanlış mana verip, Allah’ın el, yüz gibi organlarının olduğunu iddia eden sapık fırkadır.(4)

Hak Teala Ademi kendi suretinde yarattı, derler. (8)

Haşeviler : Vacip, sünnet ve müstehap hepsi birdir, derler.
140line.jpg

140line.jpg

140line.jpg

140line.jpg

140line.jpg

140line.jpg


Kaynaklar:
1) Ehli Sünnet İtikadı, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Bedir Yayınevi, 1996
2) Çağdaş Dünya Dinleri ve Mezhepleri, Prof.Dr. Abdülkadir Şeybe, Beyan Yayınları, 1995
3) Haricilik, Hariciyye Mezhebi, Ahmed Özalp, Nur Dergisi
4) Mutezile, Dinimiz İslam
5) Mezhepler Tarihi,Prof. Dr. M.Ebu ZEHRA, , c/2, sh:60)
6)
Dünden Bugüne Tekfir Olayı, Prof. Dr. N.Abdurrezzak Samarrai, 42-43
7) Mektubat-ı Rabbani, İmam-ı Rabbani, 80.Mektub
8) Türpüşti Risalesi, Damra Yayınları, Tercüme. Süleyman Kuku
9) Kaderiye, Ahmed Özalp, Şamil İslam Ansiklopedisi
10) Alevi, Alevilik, Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi


Kaynak: http://www.biriz.biz/itikat/73firka.htm
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
İmamı Rabbani zamanında Vahhabiler mi vardı.Bu görüş İmamı Rabbaninin değil kitabı çevirenin görüşü olsa gerek.

İmamı Rabbani'den önce Hariciler ve Mutezileler vardı. Vehhabilerin itikadi inançları görüşleri bu iki mezhebe çok benziyor.Parantez içindeki Vehhabilerle ilgili açıklamalar, yazarın açıklamaları.
 

Okyanus

Profesör
Katılım
11 Şub 2008
Mesajlar
1,317
Tepkime puanı
163
Puanları
0
Okyanus kardeşim, Allah Teala, akıl vermiştir ki eğriyi doğrudan, iyiyi daha iyiden seçsin. İrade vermiştir ki eğriden doğruya kaçsın mümkünse daha iyiyi işlesin.

Akıl ve irade var. İnkar edilmez. İnançlar, akla ve iradeye göre de tefrik edilebilir. Akledince yanlış bir inancın yanlış olduğuna kanaat getirirsiniz. Nitekim batıl fırkalardan nice adem, aklen dahi olsa inançlarının, fiillerinin yanlış olduğunu kavrayıp Ehli Sünnet'e dönmüştür. Akılda bin bir Esma'ın yani Allah'ın isimlerinin nuru vardır.

Bir de insanın içinde, yanlışa yanlış doğruya doğru diyen bir vicdanı vardır. Bir insan vicdanını kaybetmemişse, içinden o uyarıyı alacaktır inşallah.

Bununla beraber, Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas da ortadadır. Allah Teala'ya şükürler olsun ki kaynaklarımız kaybolmamıştır. Asr-ı Saadet günümüze kadar nakledile nakledile, korunup kollana ulaşmıştır.

Yine Allah'a şükür zamanımızda pekçok kaynağa ve pekçok değerli Ehli Sünnet alimine ulaşmak, iletişim imkanları yüzünden çok çok kolaylaşmıştır.

Bu nedenlerle, Ehli Bid'at içinde doğacak bir çocuğun, nakle ve akla ulaşması beklenir. Bahane değildir.

Ayrıca, dikkat ederseniz, bu haber Resulullah Efendimizin haberidir. Ümmeti 73 fırkaya bölünecektir. Bölünmüştür de... Birinin kurtulacağını, ama diğerlerinin Ehli Nar olacağını bildiren zaten bu Ümmetin efendisi, sahibidir. Kimse kafasından onu bunu kurtarıyor, öbürlerini atıyor değildir.

Diyalogcular da aynı mantıkla; İslam'dan haberleri yok, yanlış tanımışlar diye Hıristiyan ve Yahuudilere acıyorlar güya! Ne oluyor. Yahudi ve Hıristiyanlara bir faydaları olmadığı gibi, tertemiz inançtan da oluyorlar. Bu nasıl merhamet ise!

Allah Tealadan ve Resulullah efendimizden daha merhametli olamayacağımız da açıktır. Nefs u şeytan inşallah bizi Allah ve Resulünden daha merhametli olmakla kandırmaya... İşittik ve itaat ettik demelidir.

Son olarak: Ehli Bid'at var ise, insan kurtulacak yolu; yani Ehli Sünneti de arayıp bulmalıdır. Başkalarının nasıl kurtulacağını sonra düşünmek gerekir. Yani öncelikli soru bizim itikadımız Resulullah efendimiz ve Ashabına uyuyor mu? Sonra başkalarına acıma faslı. Onu da şöyle acıyacağız: Allah'ım bu kullarını hep sen yarattın, senindir. Müslüman olmayanlara hidayet ve İslam nasip eyle. Ehli Sünnet olmayanlara da bid'atlerinden kurtulmak nasip eyle. Ya Erhamerahimin. Amin. En güzel ve en selametli acıma budur.
Hirahos Abi açıklama için teşekkürler.Benim anlatmaya çalıştığım.Bu insanların ,yani değişik mezhep yada hizipteki insanların hepsinin birden dışlanmaya çalışılmasının yanlışlığı.Fırkayı naciye nedir?Allaha ve rasulüne uygun hareket etme ,sahabenin takip ettiği takip etmeye çalışma.Bu insanların çoğuda inanıyorum ki bunu yapmaya çalışıyor ama süregelen bir mezhep ve hizip çatışması var.Ben islam tarihinide mezhepler tarihinide okudum.Çatışmalar genelde karşılıklı düşüncelerin kabulüne yanaşmamaktan kaynaklanıyor.Günümüzdede aynen devam ediyor.Herkes kendini 73 . fırka ilan ediyor.Diğerlerini ilk 72 ye dahil ediyor.
Bunun yerine neden vahdetin sağlanmasına uğraşılmıyor.İnanlar birbirlerine dinleseler büyük ihtimal fazla sorun kalmıyacak.Büyük ihtimal büyük inananlar birleşmesi sağlanacak.,
Rabbim cümlemizi dini üzere sabit eyleye.
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Mezhepler dosyası

ŞÎA MEZHEBİ


Hz. Peygamber'in vefatindan sonra Imametin Hz. Ali ve evlatlarina ait bir hak olup nass ve tayinle gerçeklesecegini iddia eden birbirlerinden farkli mezheplerin müsterek adi.

Şîa kelimesi Arapcada se-ye-a kökünden firka, bölük, taraftar, yardimci, bir kimseye uyan ve yardimci olan manalarina gelen bir kelimedir. Kur'ân-i Kerîm'de degisik yerlerde geçen bu kelime (bk. el-En'am, 6/65, 159; el-Hicr, 15/10; Meryem, 19/69; el-Kasas, 28/4, 15; er-Rûm, 30/32; Sebe, 34/54; el-Kamer,54/-51; es-Saffât, 37/83) Arapçada daha çok taraftar anlaminda kullanilmistir. Genel olarak halife Osman b. Affan'in öldürülmesinden sonra meydana gelen olaylarda Ali b. Ebi Talib tarafini tutan, onunla birlikte düsmanlarina karsi savasan ve mücadele edenlere Ali b. Ebi Talib'in taraftarlari (Satu Ali b. Ebi Talib) denildigi görülmektedir (es-Sehristan, el-Milel ve'nNihal, I, 146). Sîa kelimesinin bu manada kullanilisi genel olarak Hz. Hüseyin'in 10 Muharrem 61/10 Ekim 681 tarihinde Kerbelâ'da sehid edilisinden sonraya kadar devam etmistir. Kerbelâ hadisesinden bir süre sonra Sîa kelimesi bir terim olarak Emevilere karsi Hz. Hüseyin'in intikamini almak, Hz. Ali ve soyunun haklarini aramak, onun nesline yardim etmek için bir araya gelenleri ve onlara taraftar olanlari ifâde etmeye baslamistir.
Sîa'nin ne zaman dogdugu konusu oldukça ihtilaflidir. Sii kaynaklar, Hz. Peygamber zamaninda, Ali b. Ebî Talib'i diger sahabelerden üstün gören ve onu halifelige en layik sahabi olarak kabul eden Ebu Zer el-Gifarî, Selmân el-Farisî, Mikdad b. el-Esved gibi ashabin ilk siîler oldugunu, bu bakimdan Sîa'nin Hz. Peygamber devrinde dogdugunu belirtmektedir (bk. En-Nevbaht, Firaku's-sîa, Necef 1368, 39-40). Fakat Hz. Ali'yi üstün ve faziletli gören bu grup ile daha sonra mezhep olarak tesekkül etmis olan Sîa'nin Hz. Peygamberin vefatini takiben, Hz. Ali'nin mesru halife oldugu iddiasiyla dogan tamamen bir siyasi hareket olarak çiktigi iddiasi (bk. Bernard Lewis, the Origins of Ismailism, Cambridge 1940, 23 ve Ahmed Emin, Fecrul-Islâm, Kahire 1964, 266 vd.) yaninda Hz. Osman'in öldürülmesinden sonra (bk. J. Wellhausen, el-Havâric ve's-Sa, Kahire 1968, 146) veya Hz. Ali'nin halifeligi esnasinda özellikle Camel ve Siffin savaslarini takiben (bk. Ibnü'n-Nedim, el-Fihrist, Beyrut 1954, 175) yahut Hz. Ali'nin öldürülmesi ve cemaatin Muaviye b. Ebi Süfyan'a beyat etmesi ile dogdugu (bk. Taha Hüseyin, el-Fitnetu'l-Kübra, II, Kahire 1966, 175) ileri sürülür. Bütün bu olaylar Sîa'nin ortaya çikis zamanini kesin olarak belirtmeseler de olaylarin hepsinin Sîa'nin gelismesinde müessir oldugu görülmektedir.
Sîa diger firkalar gibi, Islâm'da ana bünye diyebilecegimiz cemaatten ayrilarak, yine Islâm içinde ortaya çikan bir zümrelesme hareketidir. Hz. Ali'nin, Hz. Peygamber tarafindan takdir edilen, yigitlik, kahramanlik, ilim ve takva gibi sahsî meziyetleri bize kadar intikal eden özellikleridir. Onun bu özelliklerinden dolayi bazi sahabîler tarafindan begenilip takdir edilmesi ve üstün görülmesi manevi bir baglilik ve samimi bir dostluk ifade etmektedir.
Hz. Peygamber'in ashabindan bazilarini takdir eden ifâdeler kullanmasi ve onlara iltifati düsünüldügünde sadece Hz. Ali'nin özelliklerini takdir etmedigi de görülür. Bütün bunlar dikkate alindigi takdirde Hz. Ali devri de dahil Hulefâyi Rasidin devrinde, dostluk ve sevgi izhari ötesinde bir mezhebî gruplasma olmadigi anlasilir. Bu açidan Sîa'nin Hz. Peygamber devrinde tesekkülü mümkün görülmemektedir.
Sîa en erken, Hz. Hüseyin'in sehâdetinden sonra siyasî bir egilim olarak kamuoyu olusturmaya baslamistir. Özellikle 65/684 yillarinda ortaya çikan ve Hz. Hüseyin'in intikamini almak üzere toplanan, onu davet ettikleri halde yardimsiz biraktiklari için izdirap duyan ve tevbe eden Kûfelilerin olusturdugu Tevvâbin hareketi, Sîa'nin bir terim haline gelisinin ve Islâm içinde bir kitlelesme hareketinin baslamasinin ilk belirtilerinden biri olarak kabul edilebilir. Tevvâbin hareketinin Emeviler karsisinda basari kazanamamasi sonucunda, kurtulanlarla birlikte, Ehl-i Beyt'in intikamini almak için ortaya çikan Hz. Ali'nin Havle binti'l-Hanefiyye'den dogan oglu Muhammed b. el-Hanefiyye'nin imametini savunan, Islâm tarihinde Mehdilik, gaib imam, ric'at ve bedâ gibi görüslerle esasli yankilar uyandiran Muhtar b. Ebi Ubeyd es-Sakaf (67/687) gibi kimseler de Hz. Ali'nin neslinin adini kullanarak toplumun içinde itibar kazanmaya çalismislardir. Keysaniyye veya Muhtariyye ismi ile ortaya çikan ve Muhammed b. el-Hanefiye'nin imametinini savunan bu firka günümüze ulasmamistir.
Sia'nin bütün firkalarinda ilk ve ihtilafsiz Imam Hz. Ali'dir. Onun ölümünden sonra imamet görevi ogullari Hasan ve Hüseyin'e intikal etti. Hüseyin b. Ali'nin ölümünden sonra imamet oglu Ali b. Hüseyin Zeynü'lAbidin'e geçti. Emevilere karsi Muhammed b. el-Hanefiyye'nin imametini savunanlar da, onun ölümünden sonra Ali b. Hüseyin'e baglandilar.
Böylece imamet hemen tamimiyle Hz. Ali'nin, Hz. Hüseyin'den gelen evlâtlarina intikal etmis oldu.
Kerbelâ'da katliamdan kurtulan Ali b. Hüseyin, Medine'ye intikal ettikten sonra siyasetten tamamen uzaklasarak ölümüne kadar (95/713) ilimle mesgul oldu ve çevresindeki insanlari yetistirmeye gayret etti. Daha sonra imâmeti devam ettiren büyük oglu Muhammed el-Bâkir ölümüne kadar (114/733) babasinin prensiplerini izleyerek ilmî konularla mesgul oldu ve çevresindeki mensuplarini korumak için siyasetten uzak kalmaya çaba sarfetti. Altinci Imam Ca'fer es-Sâdik gerçekten alim ve faziletli bir kisidir (bk. Mustafa Öz, "Ca'fer es-Sadik", TDV Islâm Ansiklopedisi, VII, I, 3). Devrinde birçok kimse kendisinden istifâde etmistir. Bu imamin devrinde, Islâm tarihinde, Hz. Hüseyin'in sehadetinden sonra Emevilere karsi, Ehl-i Beyt adina ilk defa ayaklanan Zeyd b. Zeynü'l-Abidin'dir. Ali b. Hüseyin Zeynü'l-Abidin'in küçük oglu, Muhammed el-Bâkir'in kardesi ve Ca'fer es-Sadik'in amcasi ve akrani olan Zeyd, Emevi halifelerinden Hisam b. Abdulmelik'e karsi Kûfe'de isyan etti. Kendisine bey'at eden onbesbin kisi ile Hisam'in Kûfe-Basra (Irakeyn) valisi Yusuf b. Ömer es-Sakafi ile giristigi savasta (122/740) basarisizliga ugradi ve öldürüldü. Zeyd'den sonra fikirlerini sürdüren oglu Yahya (ö. 125/743) ile Zeydîyye firkasi ortaya çikmistir.
Zeyd b. Zeynelâbidin'in ölümünden sonra Carudiyye, Süleymaniyye, Batriyye gibi çesitli firkalara ayrilan Zeydîyye mensuplari uzun süre daginik halde kalmislardir. Abbasi halifelerinin siyasî otoritelerinin zayiflamasindan faydalanarak Yemen ve Taberistan'da ayaklanarak muhtelif devletler kurmuslardir. Hazar denizinin güneyinde Taberistan'da kurulan zeydî devleti 305 (917) yilina kadar varligini sürdürmüstür. Yemen Zeydîligi ise günümüze kadar varligini muhafaza edebilmistir. VI/XII. yüzyildan itibâren sinirlarini Tihâme'ye kadar genisleten Zeydler daha sonra Osmanli hakimiyetine girmislerdir. Günümüzde Yemen'in resmî mezhebi Zeydîyedir. Imâmet konusunda daha mutedil bir yol izleyen bu firka mensuplari büyük günah isleyenler hakkinda daha çok Haricilik ve Mutezile'nin tesiri altinda bulunduklari için bu tip kimselerin tam anlamiyla tevbe etmedikçe Cehennemde ebedi kalacaklari görüsündedirler. Fikih konusunda genel olarak, Ehl-i Sünnet mezheplerinden Hanefilige yakin bir yol izlerler. Isnaaseriyye'den * farkli olarak mut'a nikahini mesru olarak kabul etmezler (Konu ile ilgili genis bilgi için bk. Zeydîyye Mad).
Ca'fer es-Sadik'in imamet devresinde önceleri oglu Ismail'in kendisine halef olacagini kesin olarak belirtmisken daha sonra bazi sebeplerle onu halifelikten çekti. Ismail babasinin sagliginda vefat etti. 148 (765) yilinda, Ca'fer es-Sadik'in ölümü üzerine, Ismail'in taraftarlari onun adina oglu Muhammed b. Ismail'e bey'at ettiler. Böylece Sîa bünyesinde Ismailiyye adi ile anilan yeni bir firka ortaya çikmis oldu.
Asiri bir Siî mezhebi olan Ismailiyye kurulusundan itibaren bir buçuk asir süre ile gizli imamlar ve dâiler tarafindan idâre edildi. Basra, Kûfe, Iran, Yemen, Bahreyn ve Kuzey Afrika'ya gönderilen dâiler, mezhebi yaymak için büyük çaba gösterdiler. Ali b. el-Fadl ve Ibn Havseb, Yemen'de Ebu Said el-Cennâbî ve oglu Ebu Tahir el-Cennâbî Bahreyn'de, Ebu Abdulah es-Siî ise Kuzey Afrika'da devlet kurmaya muvaffak oldular. III/IX. asrin sonuna dogru Suriye'nin Selemiyye sehrinden Kuzey Afrika'ya intikal ederek burada mehdiligini ilan eden Ismaili imami Ubeydullah 297 (909) yilinda Fatimîler Devletini kurmayi basardi. Kisa zamanda Misir'i ele geçiren Fatimler, burada kurduklari müesseselerle yaklasik üç asir süreyle mezheplerini yaymaya çalistilar. Fatimî halifelerinden el-Mustansir'in 487 (1094) yilinda ölümü ile birlikte Ismailiyye, Nizâriyye ve Müsta'liyye diye iki büyük kola ayrildi. Dogu ve Bati Ismailiyyesi diyebilecegimiz bu iki koldan birincisi Iran'da Hasan Sabbah'in sahsinda büyük bir himayeci bulmus, özellikle Kazvin yakininda basta Alamut kalesi olmak üzere diger kalelerde yerlesen Nizarî fedaileri Islâm hükümdar ve devletleri için daima bir korku unsuru olmuslardir. Ismailiyye'nin bu kolu 1254 yilinda Hülagu tarafindan, Suriye Nizârleri ise 1273 yilinda Sultan Baybars tarafindan ortadan kaldirilmistir. Ismailiyye'nin Musta'liyye kolu ise kisa bir müddet Misir'da hâkimiyetini sürdürmüs, daha sonra birbirinden farkli kollara ayrilarak Yemen'e intikal etmistir. Buradan Hindistan'a geçen Müsta'liler, günümüzde Davudler ve Süleymanîler olmak üzere iki kisma bölünmüslerdir. Müsta'lî Ismailleri Hindistan'da Bohra adiyla anilmaktadirlar.
Hülagu'dan sonra daha çok Iran Azerbaycan'inda kalan Nizarî Ismailîler, tasavvufi bir görünüm altinda varliklarini sürdürmüslerdir. 1718 yilinda öldürülen 45. Nizarî imami Halilullah Sah'tan sonra Iran Kaçar sarayinda Aga Han ünvani ile damat olan 46. Ismailî imami Hasan Ali Sah'tan itibaren Nizârî imamlari Aga Han ünvani ile anilmislardir. Ali Sah ve Sultan Muhammed Sah'dan sonra günümüzdeki Nizârî Ismailîyyenin 49. imami olan Kerim Aga Han bu görüsü sürdürmektedir.
Tarih boyunca Batiniyye, Sebiyye, Talimiyye, Melâhide vb. isimlerle anilan Ismâilîyye'nin Behvalar hariç günümüzde ilmî çalismalari, bir tefsir ve fikih sistemleri mevcut degildir. Daha çok ticâretle ugrasan Ismailiyye mensuplarina göre dinin en önemli özelligi imâmettir. Ibadetler konusunda diger Sîa firkalarindan oldukça farkli özellik gösterirler (Genis bilgi için bk. Ismilyye mad.).
Ca'fer es-Sadik'tan sonra taraftarlarinin ekseriyeti oglu Musa el-Kâzim'a tabi oldular. Harun er-Resid zamaninda isyan edebilecegi endisesiyle Medine'den Bagdad'a celbedilen Musa el-Kâzim uzun süre hapis hayati yasamistir. Kendisinin 183 (799) yilinda ölümü üzerine imam olan Ali er-Riza, Abbasi halifelerinden el-Me'mun tarafindan Irak'a getirilerek veliahd tayin edilmis daha sonra 203 (818) yilinda zehirlenmek suretiyle öldürülmüstür. Bundan sonraki imamlar sirasiyla Muhammed et-Takî (ö. 220/835), Ali en-Nakî (ö. 254/868), Hasan el-Askerî (ö. 260/873) ve Muhammed el-Mehdi'dir. el-Mehdiyyü'l-Muntazar, Hüccet, Sahibuzzaman lakaplariyla anilan Sâmarra'da bir mahzende kaybolduguna, yeniden dünyaya gelip dünyayi islâh edecegine inanilan bu imamla, imamlarin sayisi onikiye ulastigi için Sîa'nin bu firkasi Isnaaseriyye (onikiciler) diye anilir. Ayrica imameti dinin en önemli rüknü saymalari hasebiyle Imamiyye, Imam Ca'fer es-Sadik'in fikhini uygulamalari sebebiyle de Caferiyye diye bilinirler.
Imamiyye bir firka olarak 260 (873) yilindan sonra teessüs etmistir. Bu bakimdan Zeydiyye ve Ismiliyye'den daha geç olusmus bir firkadir. 12. imamin 260 (873) - 328 (940) yilina kadar süren gaybet devresinde Ebu Amr Osman b. Said, Ebu Cafer Muhammed, Hüseyin b. Ruh ve Ali b. Muhammed gibi sefirler araciligiyla imamla irtibat kuruldugu için bu devreye küçük gaybet devresi denilir. 238 (940) yilinda son sefirin ölümü ile birlikte imamla irtibat kesildigi için günümüze kadar olan devre büyük gaybet devresi olarak adlandirilmaktadir.
Imamiyye Sîasi gaybet-i kübra yani büyük gaybetin baslamasindan itibaren Iran'in resmi mezhebi oldugu 10 (16) asra kadar Islâm dünyasinda güçlü bir varlik göstermemistir. Ancak Safevilerin kurulmasiyla Imamiyye 907 (1501) 1149 (1736-37) yillari arasinda kendisini himaye eden bir devlete sahip olmustur. Sah Ismail devrinden itibaren Iran'da camilerde ilk üç halifeye lânet edilmesi kararlastirilmis, ezana ilaveler yapilmistir. Safevilerin Siîlik üzerine kurulu siyaseti ile Sünnilik üzerine kurulu Osmanli siyaseti arasindaki farklilik sebebiyle Osmanlilarla Iran ordusu arasinda 1514 yilinda cereyan eden Çaldiran savasinda Iran ordusunun maglup olmasi sonucunda Osmanli-Iran münasebetleri normal mecrasinda yürümemistir. 12/18. yüzyildan 14/20. yüzyila kadar saglanan bir devlet destegi olmadan kendi seyri içinde gelisme kaydeden Imamiyye sîasinin temsilcileri olan ulema 1905-6 yillarindaki anayasa faaliyetlerinde önemli rol oynamislardir. Kaçar hanedaninin 1925 yilinda yikilisindan sonra Iran'da idareyi ele geçiren Pehleviler devrinde ulema kismî nüfuz kaybina ugramistir. Uzun bir hazirlik döneminden sonra Sîa yetullah Humeynî'nin çabalariyla 1979 yilindan itibaren Iran'da hakim kilinmis ve mezhebin prensipleri devletin yürütülmesinde esas olarak kabul edilmis bulunmaktadir. Tevhid, nübüvvet, imamet, adl ve mead esaslarini usuluddin olarak kabul eden bu firka Zeydiyye'den sonraki mutedil bir sii firkasi olarak kabul edilir.
Kitap, sünnet, icma ve akli, ser'i deliller olarak kabul eden bu firka, ibâdet ve muameleler konusunda mut'a nikahi hariç Ehl-i Sünnet fikhi ile cüz'i ayriliklar göstermektedir. Günümüzde Iran, Irak ve Pakistan'da bulunan bu mezhebin mensuplari Sîa'nin büyük ekseriyetini teskil etmektedirler (bk. Ca'feriyye mad).
Bu üç firkanin ötesinde kendilerini siî sayan ve fakat mutedil Sîa'nin kendileri ile ilgileri bulunmadigini belirttikleri gulat, galiye yahut asiri siî firkalar vardir. Islâm mezhepler tarihi ile ilgili eserlerde belirtilen Sebeiyye, Beyâniyye, Mugiriyye, Harbiyye, Mansuriyye, Cenâhiyye, Nusayriyye, Hattabiyye ve Gurâbiyye gibi firkalar Hz. Ali'yi ilâh yahut Allah'in ona hulûl ettigini iddia ettikleri için mutedil Sîa tarafindan Islâm ve Sîa disi asiri cereyan olarak degerlendirilmektedir.
Sîa firkalari arasinda müsterek nokta Imamet esasidir. Düsüncelerine göre Cenab-i Hak Hz. Peygamber'i Islâm dinini yaymak için göndermis, o da peygamberlik görevini yerine getirerek yirmi üç sene süreyle Allah'in dinin nesretmistir. Hz. Peygamber'in inanç ve amel yönünden yirmi üç sene zarfinda gerçeklestirdigi islah hareketinin O'nun ölümü ile ortadan kalkmasi Allah'in hikmetine uygun düsmez. Bu sebeple Hz. Peygamber'in faaliyetlerinin bosa gitmemesi ve devam etmesi için nübüvvetle es deger olan bir imamet müessesesi gereklidir. Islâm dünya durdukça devam edecek bir ilahî din olduguna göre bütün zamanlar boyunca, Hz. Peygamber adina dinî konulara çözüm getirecek ve Islâm ümmetini yönetecek bir imama zaruri olarak ihtiyaç vardir. Bu imamin Hz. Peygamber'in neslinden olmasi gereklidir. Imamlarin ilki Ali b. Ebi Talib'dir. O, sadece Hz. Peygamber'in yakini ve damadi oldugu için degil Allah'in emrinin geregi olarak imam tayin edilmistir. Kendisinden sonra imâmet, -Keysaniyye hariç- Hz. Fâtima'dan olan neslinden devam edecektir. Hz. Peygamber'e bu manada naib olan imamlar, onun ümmet üzerindeki velâyetini hâizdirler. Imamlarin tayini hiç bir zaman ölümlü, ihtirasina ve menfaatine tutkun olan insanlar tarafindan degil, Allah, Peygamber ve bir önceki imam tarafindan gerçeklestirilir. Imamlar Hz. Peygamberin ilminin hamilleri ve onun gibi masum kimselerdir. Aksi halde onlarin sözlerine itimad edilemez.
Sîa'nin imamet konusunda böyle düsüncesine ragmen aralarinda en çok ihtilaf edilen konunun yine imâmet oldugu söylenebilir. Hemen her imamin ölümünden sonra o imâmin ogullari arasinda cereyan eden mücâdelelerde Imam olan kisinin güçlü ve itibarli olmasi sebebiyle mi yoksa Allah'in onu Imam tayin ettiginden dolayi mi Imam oldugu konusu daima tartisilabilir. Yukarida Imamet konusu ile ilgili esaslar genellikle günümüzde en güçlü olan Imamiyye yahut Isnaaseriyye tarafindan benimsenen hususlardir.
Imamet konusunda en mutedil davranan Siî mezhebi Zeydiyye'dir. Onlar yukarida belirtildigi gibi, imamin Hz. Peygamber'in kizi Fatima neslinden gelmesini kabul etmekle birlikte masumiyetini ve ismen tayinini benimsememektedirler. Imamin vasfen tayin edilmesi geregi üzerinde duran bu firkaya göre, Hz. Fatima neslinden gelen cömert, âlim ve takva sahibi olmasi gereken imam, kendini izhar edip imamligini ilan etmelidir. Takiyye veya mestur imam düsüncesi Zeydiyye'de mevcut degildir.
Ismail b. Ca'fer es-Sâdik'i imam tanimakla Ismailiyye, naslarin bâtinî manasi bulundugunu iddia ettikleri için Batiniyye ve bilginin akil ve duyularla degil ancak masum imamin ögretmesiyle elde edilecegini iddia ettikleri için Ta'limiyye adini alan bu firka imamet konusunda gerek ilk devrede gerekse Fâtimîler devrinde farkli özellikler göstermistir. Imami bilme ve ona baglanma dinin asli oldugu, dünya ve ahiret saadetine ancak bu sekilde ulasilacagi, genel olarak Ismailiyye'nin prensipleri arasinda bulunmaktadir. Bu firka günümüzde imamet konusundaki müfrit düsüncelerini sürdürmektedir. Imametin disinda takiyye, bedâ, rec'at gibi talî esaslar Sîa firkalarinin ekseriyeti tarafindan benimsenmektedir.
Günümüzde Islâm dünyasinin muhtelif yerlerinde Sîa mevcudu kesin bir istatistik bulunmamasina ragmen %7 - %9 arasinda tahmin edilmektedir.

Mustafa ÖZ

ALINTIDIR
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
CA'FERİYYE


Hz. Ali'nin torunlarindan Câ'fer-i Sâdik (ö. 148/765)'in etrafinda toplanan ve onun ictihadlarina göre amel eden müslümanlarin bagli olduklari siyasi ve fikhî mezhep. Imâm Câ'fer, bütün Sünnîlerce, özellikle tasavvuf ehlince büyük bir velî olarak kabul edilir. O, kendisini ilme ve tefekküre vermis, Ebû Hanîfe ve Imâm Mâlik gibi büyük müctehidler bile ondan faydalanmistir. Hadîs âlimleri kendisinden hadîs rivayet etme konusunda tereddüt etmislerse de, Imam Sâfiî ve Yahya b. Maîn gibi âlimler onu güvenilir bir muhaddis olarak kabul etmislerdir. Mezheplerinde "imâm" ve "on iki imam" konusuna agirlik verdikleri için bu mezhebe "Imamiyye" veya "Isnâ Aseriyye" adi da verilmistir.Câ'fer-i Sâdik Kur'an'i delîl olarak alir, ancak sünnet olarak Ehl-i Beyt tarafindan rivayet edilen hadîsleri kabul ederdi. Kitap ve Sünnet'te delîl bulamazsa, maslahat veya akla göre hüküm veriyordu. Medine'de Ebû Hanîfe ile ilk karsilastiklari zaman ona söyle dedi:"Nûman! Babam bana, dedemden söyle rivayet etti: -Din husûsunda re'yi ile kiyasa ilk basvuran Iblîs'tir. Allah ona, Âdem'e secde et dedi. O da, Ben Âdem'den hayirliyim, çünkü beni atesten, onu topraktan yarattin' dedi. Kim dinde re'yi ile kiyas yaparsa Allah onu Kiyâmet günü Iblîs'e arkadas yapar. Çünkü o, kiyas yapmak suretiyle seytana uymustur." Ebû Hanîfe su cevabi verdi: "Ne münasebet! seytân Allah'in emrine isyan için kiyas yapti. Ben ise, Allah'in emirlerine itaat yollarini bulmak için kiyas yapiyorum." (M. Ebû Zehra, Islâm'da Fikhî Mezhepler Târîhi, (çev. A. Sener) Ankara, 1968, s. 235; Ahmed Emin, Düha'l-Islâm, Kahire 1936, III, 261).Temelde Ehl-i Sünnet'e yakin olan Câ'fer-i Sâdik'a ölümünden sonra birtakim iftiracilar birçok seyi isnat etmisler ve bunlari halk arasinda yaymislardir. Imâm Câ'fer, daha hayatta iken mezhep içinde bazi sapik görüsler ortaya atilmis ve bunlari bizzat kendisi reddetmistir. Bu sapiklarin basinda Ebû'l Hattâb Muhammed b. Ebî Zeyneb gelir. Ebû'l Hattâb, küfre düsmüs, peygamberlik davasinda bulunmus ve Câ'fer-i Sâdik'in tanri oldugunu öne sürmüstür. Haramlari helâl saymis ve imami taniyan herkesin haramlardan muaf sayilacagini söylemistir. Üstelik bu görüsleri Câ'fer-i Sâdik adina çikarmistir. Bunu haber alan Câ'fer, Ebû'l Hattab'a lânet etmis, onunla hiçbir ilgisinin bulunmadigini, bütün talebe ve arkadaslarina bildirmis, Islâm ülkelerine mektuplar yazarak bu durumu her tarafa duyurmustur. (Ibnu'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih, VIII, 9).Zeydiye'den sonra Ehl-i Sünnet'e en yakin bir Siî mezhebi olan Câ'ferîligin bazi görüslerini söylece özetlemek mümkündür:Imâmiye'ye göre imâmet (devlet baskanligi); nübüvvet gibi ilâhî bir makamdir. Peygamber gibi imâmi da Allah seçer. Insanlarin imam tayin etme yetkisi yoktur. Hz. Muhammed (s.a.s) vefat etmeden önce, kendi yerine kimin imam (halife, müslümanlarin lideri) olacagini nass'la tayin etmistir. Bu imam da kendinden sonra gelecek olani ayni sekilde belirlemistir. Imâmin zahir, meshur ve meydanda olmasi caiz oldugu gibi; gaib, mestur ve gizli olmasi da mümkündür. Son imam Muhammed Mehdî onikinci imam olup, hâlen hayattadir, fakat gaibtir. Imâmin bulunmadigi bir zaman yoktur. Simdi gaib olan Mehdî'ye naibler (âyetullahlar) vekâlet etmektedir.Oniki imâm sunlardir: 1) Ali el-Murtaza, 2) Hasan el-Müctebâ (ö. 50/670), 3) Hüseyin es-Sehid (ö. 61/681), 4) Ali Zeynelâbidin (ö. 94/713), 5) Muhammed Bâkir (ö. 113/731), 6) Câ'fer es-Sâdik (ö. 148/765), 7) Musa Kâzim (ö. 183/799), 8) Ali Riza (ö. 192/808), 9) Muhammed Cevad (ö. 220/835), 10) Ali Hâdi (ö. 254/868), 11) Hasan Askerî (ö. 260/874), 12) Muhammed Mehdî (gizlendigi tarih 260/874).Câferîlere göre imâmlik mertebesi, insan olmanin üstünde; fakat peygamberligin altinda bir makamdir. Imamlar peygamber gibi masum olup, yanilmazlar, günah islemezler. Câ'ferîler imamin masumiyetini söyle açiklarlar: "Ondan, büyük küçük, kasden veya yanlislikla unutarak, yahut ictihadinda hata ederek, yahut da Allah'in hataya sevketmesi sebebiyle olsun, hiçbir günah sadir olmaz. Bu imamin sözü dinlenir, korkusu kalpten çikmaz bir kisi olmasi için böyledir. Onlardaki ismet sifati, Allah onlarin akillarini kemâle erdirdigi andan itibaren ruhlarini kabzedene kadar onlardan ayrilmaz bir vasiftir.Câ'ferî'ye göre meleklere, kitaplara ve kadere iman Allah'a ve peygambere imanin içindedir. Onlara göre Hz. Muhammed (s.a.s)'den sonra halîfe olma hakki Hz. Ali'nin idi. Bu konuda ayet ve hadîsler mevcuttur. Fakat Ashab-i Kirâm'in ileri gelenleri, kendi ictihadlarina dayanarak bu nass'lari tevil ettiler ve Hz. Ebu Bekir'i halife seçtiler. Hz. Ali ve ona tabi olan bir grup, bu seçimi kabul etmedi. Ancak fitne çikmamasi için Ebû Bekir'e bey'at ettiler. Ilk üç halifede gördügü ehliyet ve liyâkat sebebiyle Hz. Ali, hilâfet hakkindan feragat etmisti. Ancak Muaviye'nin degil halife, vali olarak kalmasinin bile zararli oldugu kanaatine vardigi için Emevîlere karsi savas ilân etmistir. Câ'ferîler, ilk üç halifenin imâmligini kabul etmemekle beraber onlara karsi saygili olduklari halde, Muaviye ve oglu Yezid'e lânet okurlar. (Muhammed Hüseyin, Kâsifu'l-Gita, Aslu's-Sia ve Usulühâ, Kahire 1958. 126 vd.; Musevî, el-Muracaa, Beyrut 1393, 168).Câ'feriye mezhebi mensuplari, onikinci imam Muhammed'in evinde "sirdap" diye adlandirilan bir siginaga girip gizlendigine ve bir daha dönmedigine inanirlar. Ancak gizlenen onikinci imamin yasi konusunda ihtilaf edilmis ve bazilari gizlendiginde yasinin dört oldugunu söylerken, bazilari da sekiz yasinda oldugunu ileri sürmüstür. Yine, gizlenen imamin verecegi hüküm konusunda ihtilaf olmustur. Bazilari, kayboldugu yastayken, halifenin bilmesi gereken seyleri bildigini ve ona itaat etmenin vacip oldugunu öne sürerken; diger bir kismi da hüküm vermenin gizlenen imamin mezhebine bagli âlimlere ait oldugunu iddia etmislerdir.Isna aseriyye, diger adiyla Câ'ferîye mezhebine göre din, Ehl-i Sünnet'te oldugu gibi iki ana bölümde ele alinir. 1) Usû-i Din, 2) Furû-i Din. Usûlü Din (dinin asillari) bes esas üzerine kurulmustur: Tevhîd, Nübüvvet, Imâmet, Mead (Ahiret), Adalet.Tevhîd: Allah birdir (vâhid), tektir (ahad). Onun zati her türlü noksan sifatlardan münezzehtir. Esi,benzeri ve mahlûkatina benzer bir tarafi yoktur.Nübüvvet: Peygamberlik, Allah'in seçtigi kullarini Cebrâil vasitasiyla ve vahy yoluyla ilâhî bir vazife ile mükellef kilmasidir. Peygamberler Allah'in emirlerini halka teblig eder ve onlari dogru yola iletirler. Onlar insanlarin en üstünü ve kullarin en hayirlisidirlar. Emindirler, masumdurlar ve teblig vazifelerinde bir noksanlik ve hata bulunmaz. Peygamberler ilâhî bir lütuf ve hazinedir. Hz. Muhammed (s.a.s) bütün peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur. Onun en büyük mûcizesi Kur'an'dir.Imâmet: Imân, dinin asillarindan olan imamete inanmakla tamamlanabilir. Imamiye, nübüvvetin nasil Allah'tan bir lütûf olduguna inanirsa, her asirda peygamberlerin vazifeleriyle vazifelenmis, insanlarin hidayet ve irsadlarini üstlenmis bir imamin varligina da inanir.Meâd (Ahiret): Bu, ölümden sonra ahiret hayatinin hak oldugu esasidir. Kiyamete dair Kur'an ve hadîslerde geçen mîzan, soru, hesap, sirat, sefaat, Cennet, Cehennem hepsi gerçektir, bunlarin hiçbiri akilla yorumlanamaz. Keyfiyetini de bilemeyiz. Fakat hepsinin gerçek olduguna inaniriz. Mead cismanîdir ve bunlara icmalen iman yeterlidir ve yorumsuz olarak kabul etmek gerekir.Adalet: Isna aseriyye'ye göre dinin besinci asli ve dolayisiyla inanç esaslarindan olan adalet, Allah'in adil; kulun da iradesinde ve fiillerinde hür ve muhtar olusudur. Onun, iyiye iyiligine karsilik mükâfatta, kötüye kötülügüne karsilik mücazatta bulunmasi adaletinin zarurî bir icabidir. Kul, fiillerinde hür ve muhtardir.Isna aseriyye, ser'i hükümlerin kaynagi olarak dört esasi kabul eder. Bunlar, kitap, sünnet, icma ve akildir. Ayrica füru-u din ikiye ayrilir: 1) Ibâdât, 2) Muamelât.Ibâdât: Namaz, oruç, hacc, zekât, humus, cihat, emri bi'l ma'ruf nehyi ani'l-münker, Tevellâ ve Teberrâ'dan olusan bir bütündür.Muamelât: Ticaret hayati, sahis hukuku, cezalar, evlenme, miras ve benzeri hususlardir.Görüldügü gibi Isna aseriyye, usûl-i din dedigimiz inanç esaslari ve fer'i hükümlerde, yani fikhî konularda Ehl-i Sünnet'ten çok farkli düsüncelere sahip bulunmamaktadir. Ancak Tevhîd, Nübüvvet ve Ahiret gibi üç büyük esasta Ehl-i Sünnet ile birlesmis olmalarina ragmen; Imametin dinin esaslari arasinda zikredilmesi dolayisiyla Hz. Peygamberden sonra belIi kisilerin peygamber gibi "ismet" sifatina ve baskalarinda bulunmayan "özel bir bilgi"ye sahip bulunduklari hususlarinin kabul edilmesiyle Ehl-i Sünnet'ten ayrilmaktadir. Ayrica takiyye ve bedâ, Câ'ferîlik'te önemli iki inanç konusudur. Onlar, cebir ve zor karsisinda bir Siî'nin inancini gizlemesine "takiyye"* adini verirler. Muaviye'nin baskisi altinda inançlarini gizleyen Siî'ler Mekke döneminde sahabenin de müsriklerin baskisindan kurtulmak için bu prensibe basvurduklarini söylerler. Onlara göre, takiyye bazen farz, bazen caiz, bazen da haram olur.Bedâ ise, Cenâb-i Hakk'in Levh-i Mahfuz'a* yazdigi bir seyi vahiyle peygamberine bildirdikten sonra degistirmesidir. Bu durum, velî ve imamlar için de söz konusudur. Islâm serîatinin önceki serîatlari neshetmesi veya Islâm serîatinda bazi ayetlerin diger ayetleri neshetmesi de bedâ kavramina yakindir. (Muhammed Hüseyin, a.g.e., 131).Câ'ferîlik bugünkü Iran'da çogunlugun ve Iran Islâm devletinin resmî mezhebidir. Iran'dan baska, Türkiye'de Kars ve çevresinde çok az olmak üzere Irak, Suriye, Lübnan, Afganistan ve Hindistan'da Câferîler vardir. Imâm Câ'fer'den sonra yüzyillar boyunca yapilan ictihadlarla bir hayli genisleyen Câferîye fikhi, yukarida zikredilen yerlerde ve bir kisim Ortadogu ülkelerindeki küçük cemaatler halinde bulunan Şiîler arasinda tatbik edilmektedir.

Hamdi DÖNDÜREN
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
http://islamiresimler3.files.wordpress.com/2010/01/1mbismillah1oi4.jpgİSMAİLİYYE

Şia'nın müfrit ve bâtinî bir kolu.

İmamiyyenin Hz. Ali neslinden altina imami Cafer a-Sadik (148/765)'in ölümünden sonra büyük oglu Ismail'in adina ortaya çikan bir firka. Ismailliye siasi yedinci imam olarak Cafer es-Sâdik'in büyük oglu Ismail'in oldugu görüsündedirler. Imâmîyye'ye göre kesin olarak açikliga kavusturulamamis bazi sebepler nedeniyle Ismail'de bulunan görev küçük kardesi Musa'ya intikal etmistir. Bu haksizligin Ismail taraftarlarinca ve özellikle Ismail'in arkadasi Ebu'l-Hattab (138/755) tarafindan "Ismailiyye" adi altinda bir firka tesekkül ettirilmistir. Zamanla kuvvet kazanan Ismailiyye firkasi prensip ve görüsleriyle, ihtilâlci teskilat temellerini yine Ebu'l-Hattab'in olusturdugu görülür. Bu firka taraftarlari Ismail'in ölümüyle oglu Muhammed ve Ebu'l-Hattab'dan sonra Meymun el-Kaddâh ve yerine oglu Abdullah (261/784)'in geçmesiyle kisa sürede yayilma imkâni buldu. Bunlar ayni zamanda Islâm öncesi eski Ortadogu, Iran ve Hind dinleri ile yeni Eflâtuncu felsefeden derledikleri inanislari ile Bâtinî inanisi denilen bir akîdenin mimarlari olmuslardir.Necip TAYLAN
Irak'ta ortaya çikisindan sonra iki buçuk asir gibi uzun bir süre gizli olarak yürütülen firka faaliyetleri, bu zaman zarfinda dâî (tebligci) ler araciligiyla Kûfe, Basra, Iran, Yemen, Bahreyn, Kuzey Afrika gibi yerlerde kurulari teskilat merkezleri araciligiyla yayilma imkani buldu. Hatta belli bir müddet Bahreyn'de iktidari ele geçiren dâiler, Karmatiler* adiyla fazla yasamayan bir devlet kurmayi basarmislardir. Bir ara Suriye ve Mezopotamya civarlarinda çikardiklari isyanlardan istedikleri sonucu alamadilar (289-294/901-906). Dâîler tarafindan bu tür faaliyetler arasinda nüfuz kazanmak amaciyla ortaya attiklari "dünyanin kurtulusu ve sulhu için Mehdinin gelecegi" görüsü özellikle iktisaden zayif ve baski altinda bulunan, Abbâsî yönetiminden hosnut olmayanlarca benimsenmistir. Bu zaman zarfinda Ismâilîlik mevcut iktidara karsi sosyal ve dini bir güç olarak ortaya çikti. Özellikle Yemen'den Kuzey Afrika'ya gönderilen tebligciler (dâi) kendi görüs ve düsüncelerini orada öylesine basariyla anlattilar ki, "gizli imam" saklandigi yerden çikarak halkin beklentisini geciktirmedi. Kendine "Mehdi" ünvani vererek halife ilan eden "Mehdi" sayesinde Ismailîler 297/909 yilinda Kuzey Afrika'da Fatumî devletini kurdular. Mehdinin halîfeligi hilâfetinin de baslangici olmustur. Devletin Kuzey Afrika'daki kurulus döneminden sonra doguya dogru genisleme siyaseti güderek 363/973 yilinda Kahire'ye sahip olan dördüncü Fâtimî halifesi el-Muiz yeryüzünün tek halifesi oldugunu iddia etme yoluna gitmistir.
Fâtimî hilâfeti en parlak döneminde Misir, Suriye, Hicaz, Yemen, Kuzey Afrika ve Sicilya gibi topraklari elinde tutuyordu. Ismailiyye firkasi fikrî merkez olarak meshur el-Ezher Medresesi ve Camiini kullaniyor ve burada yetisen dâîler Islâm dünyasinin dört bir yanina tebligci olarak gönderiliyordu. Söz konusu medresede ögrenim görmüs Fatimî müelliflerinden bazilari sunlardir: Kadi Numan (363/974); Hamidü'd-Din el-Kirmânî 408/1017-1018); el-Sirazî (470/1077) vs..
Misir Fâtimîlerinin hizla yayilmasi Selâhaddin Eyyübî'nin 567/1171 tarihinde yaptigi Misir seferinde onlari yenmesiyle yavaslamistir. Özellikle Ismailiyye firkasinin el-Mustansir'in (424-487/1036-1094) uzun halîfeligi döneminden sonra Nizarî ve Musta'lî diye iki kola ayrilmasiyla daha da güç kaybettigi görülür.
Ismaililer arasindaki bu çekismeler ordu kumandanlarini Misir Fâtimî devletinde Ismailiyye aleyhtarligina götürmüs ve kisa zamanda halîfelik askerî sinifin elinde bir oyuncak halini almistir. el-Mu'iz zamaninda ise tamamen askerî bir hüviyete bürünmüs ve dini hüviyetini kaybetmis yerel bir Misir hanedanligi biçimine dönüsmüstür. Bu tür bir degisiklik firka taraftarlari arasinda hosnutsuzluga yol açmis ve bunun sonucunda yönetime karsi isyanlar görülmeye baslamistir. Bu isyanlarin en büyügü Ömer Hayyam'in Nisabur'dan ögrencilik arkadasi olan aslen Iranli Hasan Sabbah tarafindan gerçeklestirilmistir.
el-Mustansir'in ölümüyle Nizâr'a bey'at eden Hasan Sabbah ihtilalci fikirleriyle islâm dünyasinda Bâtiniye akîdesinin yayicisi olmustur. Diger taraftan Nizar'a bey'at etmeyenler ise Yemen'de azinlik olarak kalmislar ve Nizarîlerin aksine Müsta'liligi sessiz bir sekilde yasamaya çalismislardir. Bugün dahi Hindistan'da Bohora (Bohra) adiyla taninmaktadirlar. Musta'lilerde kendi aralarinda Dâvûdî ve Süleymânî olarak bölünmüslerdir. Davûdîlerin merkezi Hindistan, Süleymanîlerin ise Yemen'dir.
Bohra (Musta'li) lar Bombay, Baroda ve Haydarabat'da teskilatlanmis 1931'de nüfus olarak ikiyüz onüçbin civarinda oldugu tesbit edilmistir. Hindistan'da yasayan Barodalar kendi içlerinde yasamayi tercih ederek Hindlilerle iliskileri çok sinirlidir. Bu durumda onlarin güçlerini yitirmelerini engellemekte ve daima bölünmemis bir güç olma özelligini korumalarini saglamaktadir.
Diger yandan Yemen'de bulunan Süleymanî Musta'lilerin ise 1930 yilinda 25-30 bin civarinda bir nüfusa sahip olduklari görülmektedir.
Hasan Sabbah Nizarî Ismâîlîlerin basina geçerek 483/1090 yilinda Selçuklu hükümdari Meliksah'a karsi ayaklanmis, Kazvin'de Alamut kalesini ele geçirerek Bâtinî Ismailiye devletini kurmustur. Kaynaklara göre Hasan Sabbah Selçuklular arasinda Siilik propagandasi yapmaya baslamis ve halki kendi etrafinda toplamaya çalismistir. Kendine bagli bulunan adamlarini uyusturucu vererek fedâiler yetistirme yoluna gitmis ve bunlara Hashasîler de denmistir. Meliksah'in ciddi bir tehlike olarak gördügü bu durum karsisinda Alamut kalesini kusatan Kizilsari! adli komutan Hasan Sabbah'i ele geçiremeden Meliksah'in ölümünden sonra geri dönmüstü. Bu durum Ismailiyye devletinin 654/1256 yilinda Mogollar tarafindan ortadan kaldirilincaya kadar bir devlet olarak varligini sürdürmesini saglamistir.
Ismâîliyye devletini kurarak merkezî bir güce sahip olan bu firka taraftarlari XII. yüzyilda faaliyetlerini Suriye üzerinde yogunlastirarak 1070-1079 yillarinda ele geçirdikleri bu topraklar üzerinde açtiklari medreselerle Ismaililigin yayicisi olmaya devam etmislerdir. Hasan Sabbah'in etrafa saldigi korku Komutani Hülâgü'nun Alamut kalesini zaptiyla (1256) ve son Alamut hakimi Rukneddin Hürsah'in teslimiyle nispeten hafiflemis ancak firka olarak Iran, Suriye ve Orta Asya'da varliklarini koruyabilmislerdir. XIV. asirda Nizari imamlar arasinda görülen bölünme Suriye ve Iran Ismailileri ile aralarindaki iliskiyi koparmistir. 1233/1840'da l. Agahan Hasan Ali Sah'la Hindistan'da yeni bir devreye giren Nizari Ismaililigi lll. Agahan olan Sultan Muhammed Sah Ali zamaninda (1202-1374/1885-1957) büyük gelisme gösterdi.
Bugün IV. Agahan olan Kerim Sah Ali'nin idaresinde (1374/1957 imamete gelisi) Nizarî Ismâîlîleri yalniz Hindistan'da degil, Avrupa, Asya, Afrika'da 22 ülkede 20 milyon civarindadirlar. Bunlar Suriye, Iran ve Afganistan'da çiftçilik; Hindistan, Pakistan ve Dogu Afrika'da ticaret ve sanayii ile ugrasmaktadirlar (bk. Bernard Lewis, Ismaililer, IA, Ethem Ruhi Figlali, Çagimizda Itikadî Islâm Mezhepleri, Ankara 1986, s. 130 vd.; Fazlu'r Rahman, Islâm, çev. Mehmet Dag-Mehmet Aydin, Ankara 1981, s. 220 vd.; Irfan Abdülhamid, Islâm'da itikadî Mezhepler ve Akaid Esaslari, çev. M. Saim Yeprem, Istanbul 1981, s. 46 vd.; Suphi es-Sâlih, Islâm Mezhepleri ve Müesseseleri, çev. Ibrahim Sarmis, Istanbul 1981, s. 80 vd.).
Fikhin ibadet ve muamelelere ait hükümlerinde Isnâ aseriyye'den pek farklilik göstermeyen Ismaililer, Hacca giderken, Kerbelâyi ziyaret ederler. Ismaililer, bâtini inançlara sahiptirler. Fakat, Batiniligi Ismailiyyenin bir kolu olarak kabul etmek yanlistir. Ismaililerden Karmat yani, Hamdan b. Karmat b. Es'as'a tâbi olanlara Karâmita (Karmatîler) adi verilir. Bunlar hakikati yalniz imamin bildigini ve ancak onun bildirmesi (ta'lim) ile gerçege ulasilabilecegini söyledikleri için Ta'limiye adiyla da anilmislardir. Ayni sekilde, te'vili kabul ettikleri için Müevvile de denmistir.
Ismailiyye mezhebinin bes esas kaidesi vardir:
a- Imamlik: Sadece Ismail ve onun çocuklarina geçer, baska birisi bu makama sahip olamaz.
b- Imam, yeryüzünde Allah'in halîfesidir. Bu halife Allah'in nurunu özünde toplamistir. Bu sebeble Allah'in imamda zuhûr ettigine inanmak din ve imana ait bir deger tasir.
c- Imamlik makaminda bulunan kisinin her sözü ilâhî bir emir niteligine sahiptir.
d- Imamlarin yaptigi her sey haktir. Onlar yanilmazlar, suç islemezler, bu bakimdan, masumdurlar.
e- Din ve iman bu mezhebe inanmakla mümkün olur. Dine baglanmak imam'a tâbi olmayi kesinlikle gerekli kilar.
Ismailiyye mezhebine göre imamlik gizlidir. Onun için gerçek imamin kim oldugunu bilmek kolay degildir. Gizli kalan imamlik, Hz. Muhammed'in peygamber olusundan sonra ortaya çikti. Insanlik tarihi boyunca gizli kalan, insanlara görünmeyen Hz. Muhammed'in peygamberligiyle ortaya çikan gerçek imam Hz. Ali'dir. Imamlik Hz. Ali'den sonra onun nesline geçti. Cafer-i Sadik'in büyük oglu saklandi, gözlere görünmez oldu. Imamlar ondan sonra yeniden ortaya çikti ve göründü (Ismail Hakki Izmirli, Yeni Ilmi Kelam, Istanbul 1339, I, 161).
Ismailîlerde "yedi imam" inanci degismez bir akidedir. Bu da onlara göre yedi sayisinin mübarek olusundan kaynaklanir. Yedi gezegen, yedi kat sema, birer mübarek olus belirtisidir. Bütün sirlari yedinci imam bilir ve bu sirlara bâtini mana adi verilir.
Ismailiyye mezhebinin sonraki dönemlerde en çok dikkat çeken temsilcisi, efsanevî bir sahsiyete sahip olan Hasan Sabbah'tir.

Naci YENGIN
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Şia'nın başka kollarıda var. Ben yalnızca iki önemli kolunu yazdım. Bir başka önemli koluda Zeydiye'dir.


Şiada namaz, Şafak sökerken, öğle ve ikindi vakti, akşamın ilk vaktinde hava kararırken kılınır. 3 vakittir.

Önlerine beyaz bir taş koyarak kılarlar.Taşa secde ederler.Bu şirktir.
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Ezan şöyle okunur:

Dört defa: “Ellahu ekber”
İki defa: “Eşhedu en lâ ilâhe illellâh”
İki defa: “Eşhedu enne Muhemmeden resûlullâh”
İki defa: “Eşhedu enne ‘Eliyyen veliyyullâh”
İki defa: “Heyye eles-selâh”
İki defa: “Heyye ‘elel-felâh”
İki defa: “Heyye ‘elâ heyr-il ‘emel”
İki defa: “Ellahu ekber”
İki defa: “La ilâhe illellâh.”


Anlamı:

- Allah nitelendirilemeyecek derecede büyüktür.
- Şehadet ederim ki, Allah’tan başka tapılmaya layık bir ilâh yoktur.
- Şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (Allah ona ve Ehlibeyti’ne rahmet etsin) Allah tarafından gönderilmiş peygamber ve elçidir.
- Şehadet ederim ki, Hz. Ali (ona selâm olsun) Allah’ın velisidir.
- Namaza koş.
- Kurtuluşa koş.
- En hayırlı amel olan namaza koş.
- Allah nitelendirilemeyecek derecede büyüktür.
- Allah’tan başka ibadete layık bir ilâh yoktur.

http://www.ehli-beyt.org/ehlibeyt/caferi-sia-namazi-nasil-kilinir-resimli-anlatim.html
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Şia'nın başka kollarıda var. Ben yalnızca iki önemli kolunu yazdım. Bir başka önemli koluda Zeydiye'dir.


Şiada namaz, Şafak sökerken, öğle ve ikindi vakti, akşamın ilk vaktinde hava kararırken kılınır. 3 vakittir.

Önlerine beyaz bir taş koyarak kılarlar.Taşa secde ederler.Bu şirktir.

3 rekat namaz kılmaları bildiğim kadarıyla namazları cem etmelerinden dolayıdır.

Taşa secde etmelerine şirk demek biraz aşırıya kaçmak olmuş, böyle laflar ederken çok dikkatli olmak gerekir.

Şiilerin Kerbela’dan getirilen taşa secde etmeleri ise kerbela hadisesinden sonra mezhebî bir içtihattır. Böyle bir şey, ehl-i sünnet ulemasına göre bidattır. Hem namazın ruhuna da aykırıdır. Namazda insanla Allah arasına bir şey girmemelidir. Namazın dış şekli Efendimiz’den (s.a.s.) aldığımız tarzdadır. Namazın iç yönü ise, onun tamamen Allah korkusu, Allah haşyeti, Allah saygısı içerisinde ve niyaz ile eda edilmesidir. Efendimizin gösterdiği namaz kılma şekillerinde ise, taşa secde etmek yoktur. Dolayısıyla bidattir.
hikmet.net 03.09.2008
Ceferiler taşa alınlarını koymalarının amacının ne olduğu sorulduğunda Hz. Hüseyin Efendimiz (r.a.)'nın kanı yere değdiği için ona saygılarında dolayı secdeyi yere değil taşa ettiklerini söylemektedirler. Bu hareket secdeyi taşa etmediklerinden dolayı şirke girmez.
Fakat namazda alnın yarısından fazlasının yere değmesi farz olduğu için Ehli sünnet alimlerince namazları müfsit olmakta yani bozulmaktadır.Çünkü alınlarını taşa koydukları vakit yere değmesi engellenmiş oluyor.

vesselam.

Şiilerin Kerbela’dan getirilen taşa secde etmeleri ise kerbela hadisesinden sonra mezhebî bir içtihattır. Böyle bir şey, ehl-i sünnet ulemasına göre bidattır. Hem namazın ruhuna da aykırıdır. Namazda insanla Allah arasına bir şey girmemelidir. Namazın dış şekli Efendimiz’den (s.a.s.) aldığımız tarzdadır. Namazın iç yönü ise, onun tamamen Allah korkusu, Allah haşyeti, Allah saygısı içerisinde ve niyaz ile eda edilmesidir. Efendimizin gösterdiği namaz kılma şekillerinde ise, taşa secde etmek yoktur. Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Ayrıca yazınıza bu linkten ( http://www.ihvanforum.org/showthread.php?t=97507&page=6 ) devam edebilr misiniz? ikiye bölünmesin bilgiler..Selametle...
 

musavi

Doçent
Katılım
19 Şub 2011
Mesajlar
515
Tepkime puanı
13
Puanları
0
5 vakit kılmak daha faziletlidir...ama her an cem yapılabilir izin var.
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
:HAK FIRKA VE BATIL(EHL-İ BİD’AT) FIRKALAR:



‘’Yahudiler 71 veya 72 fırkaya ayrıldı.Benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır.
Bunlardan 72’si Cehennemde, biri Cennettedir.O da Kur’an ve Sünnet etrafında toplanan cemaattir.’’ (HADİS-İ ŞERİF)

‘’Benim ümmetim 73 fırkaya bölünecek.Bunların 72’si Cehenneme gidecek.Yalnız bir fırkası Cehennem’den kurtulacak!’’ (O fırka,fırka-i Naciye yani Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat) (HADİS-İ ŞERİF)


“Resulullah(s.a.v) şöyle buyurdu: ‘Ümmetim 73 fırkaya bölünecek,bunlardan biri kurtulacak,diğerleri helak olacak’ (HADİS-İ ŞERİF.Sünen-i Ebi Davud Bap;
1,Hadis No:4596)


Hadisin başka bir rivâyetinde de kurtuluşa eren topluluk için‘’Bunlar kimlerdir?’’
diye sorulduğu,Peygamberimizin de’’Benim ve Ashabımın üzerinde olduğu yolda olanlar’’cevabını verdiği bildirilir.
(HADİS-İ ŞERİF. Ebu Davud,Sünnet:1,4;Tirmizi,
İman:18; İbni Mâce, Fiten:17)


Ebu hureyreden naklen Rasul şöyle demiştir. "İsrailoğulları yetmişiki fırkaya ayrıldı. Benim ümmetim de yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. En büyüğü hariç hepsi de ateştedir." (Tirmizi, İbn Mace, Ebu Davud)





NİSA SURESİ 41.AYET:Her ümmetten(fırkadan,mezhebden)bir şahit getirdiğimiz ve senide onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak?”


İSRA SURESİ 71.AYET:O gün her fırkayı imamları(liderleri) ile çağırırız.Artık kimin kitabı sağ elinde verilirse,onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar,bir hurma çekirdeğindeki ipince iplik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar.


AÇIKLAMA: Bu ayeti,Kadı Beydâvi Hz.leri(Her ümmeti peygamberleri ve dinde uydukları mezheb imamları ile çağırırız.)şeklinde açıklamıştır.


Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat,itikadda ikiye ayrılır. 1)Selefiyye. 2)Halifeyye.

Halifeyye mezhebi de ikiye ayrılır. 1-Maturidiye. 2-Eş’ariye.


Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat, amelde bir çok kola ayrılmıştır.

Evzâi,Servi,Leysi,Zahiri,Taberi, vs. Yaklaşık 12 mezheb.Bu 12 mezhebden sadece 4 tanesi günümüze kadar gelebilmiştir.
O mezhebler şunlardır. 1-Hanefi. 2-Şâfii.
3-Mâliki. 4-Hanbeli.


BATIL FIRKALAR : 1)Ehl-i Şia(Şiilik):A)İmamiyye(Caferilik,İsnaaşeriye)
B)Zeydiye ve kolları:a)Carudiyye.b)Salihiyye veya Butriyye.c)Süleymaniyye.d)Kasımiyye.C)İsmailiyye(Batıniyye) ve kolları:a)Dürzilik.b)Nizariye(Sabbahiye,Haşşaşiler,Fedaiyun)c)Musta’li ve kolları:Daudi ve Süleymani. D)Nusayrilik ve kolları:a)Haydariyye.b)Şimaliyye(Şemsiyye).c)Kılâziyye(Kameriyye).d)Gaybiyye.
E)Rafiziler.F)Alevilik.G)Bektaşilik.H)Kızılbaşlık.İ)Hurufilik.2)Sebeiyye.
3)Haricilik:a)Ezrakiler.b)Necedât.c)Beyhesiler.d)İbadiler.4)Mürcie.
5)Mutezile(Kaderiyye).6)Cebriye.7)Abbadiye.8)Mansuriyye.9)Kâdiyânilik(Ahmediyye).10)Müşebbihe.11)Vehhabilik.12)Yeni Selefiyeciler.13)Dinde Reformcular.14)Kur’an Mealcileri(Hanifçiler).15)İskender Evrenesoğlu ve Cemaati. Vs.15)Adnan Oktar ve cemaati.


NOT: a)Batıl Fırka:İçinde çok az hakikat(dane-i hakikat)bulunan,sapkın,
bid’at ehli fırkalara denir.
b)Şia:Taraftar,yandaş. Ehl-i Şia=Şiatu Ali:Hz.Ali taraftarları,yandaşları.


KAYNAKLAR: 1)Tarikatlar Ansk. 2)Mezhebler
nasıl ortaya çıktı?(İsmail Mutlu). 3) FIKH-UL EKBER( İmam-ı Azam Ebu Hanife )
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
:NAMAZ(SALAT):

(NAMAZ 5 VAKİT )

MAİDE SURESİ 6.AYET: “Ey inananlar,namaza durmak istediğiniz zaman yüzlerinizi dirseklere kadar ellerinizi yıkayın.Başlarınızı meshedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar(yıkayın veya;bir tefsire göre:Meshedin).Eğer cünüp iseniz tam temizlenin”


NİSÂ SURESİ 102.AYET:“Sende içlerinde bulunup onlara kaamet okuyarak namazı başlattığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun ve silahlarınıda yanlarına alsınlar(Namazda olanlar)secdeye vardıklarında…

NİSÂ SURESİ 103.AYET:“Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta,oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak)Allah’ı anın;güvene kavuştunuz mu namazı(tam)kılın.
Çünkü namaz,müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır”

ZÂRİYAT SURESİ 18.AYET:“Seherlerde(Sabah namazı)istiğfar(tevbe)ederlerdi”


RUM SURESİ 17.AYET:’’Öyle ise akşama girdiğiniz zaman da,sabaha erdiğiniz
zamanda tesbih Allah’ındır.

RUM SURESİ 18.AYET:’’Göklerde ve yerde,günün sonunda da,öğleye erdiğiniz zaman da hamd, O’na mahsustur.


BAKARA SURESİ 238.AYET:’’Namazları ve orta(ikindi)namazı koruyun.Gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun.’’



TÂHÂ SURESİ 130.AYET: “Onların dediklerine sabret.Güneşin doğmasından (Sabah namazı) ve batmasından(Akşam namazı)önce Rabb’ini överek tesbih et..”


HÛD SURESİ 114.AYET:’’Gündüzün iki tarafında (Sabah,Akşam) ve geceye yakın(Yatsı namazı) saatlerinde namaz kıl……..’’




‘’5 vakit namaz günahların keffâretidir.’’ (HADİS-İ ŞERİF) (Buhâri Mevâkit,4,6)


FETİH SURESİ 29.AYET:’’…Onların,rükû ve secde ederek Allah’ın lütuf ve rızâsını aradıklarını görürsün.Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.’’


‘’İnsanın ilk hesaba çekileceği şey namazdır.’’ (HADİS-İ ŞERİF) (İmam Ahmed Bin Hanbel,Müsned,2,290)



‘’Vaktinde kılınan namaz,Allah katında en önemli ibadettir.’’ (HADİS-İ ŞERİF) (Mansur Ali Nâsıf,Tâcül Câmiu lil Usul fi Ehâdisi Resul, C.1,s.135)


‘’Namaz dinin direğidir.’’ (HADİS-İ ŞERİF)

‘’Namaz müminin miracıdır.’’ (HADİS-İ ŞERİF)



CUMA NAMAZI VE TEHECCÜD NAMAZI


CUMA SURESİ 9.AYET:’’Ey inananlar,Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, Allah’ı anmağa koşun.Alışverişi(işi gücü) bırakın.Eğer bilirseniz bu,sizin için daha hayırlıdır.’’




İSRÂ SURESİ 79.AYET:’’Gecenin bir kısmında,sana mahsus bir nâfile(Teheccüd)namazı kılmak üzere uyan.’’


İNSAN SURESİ 26.AYET: “Gecenin bir bölümünde O’na secde et(Teheccüd
namazı) ve geceleyin uzun zaman O’nu tesbih eyle”

 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Ebu Hanife: - Onlar çeşitli zümrelerdir, hepsi cehennemdedir. Ebu hureyreden naklen Rasul şöyle demiştir. "İsrailoğulları yetmişiki fırkaya ayrıldı. Benim ümmetim de yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. En büyüğü hariç hepsi de ateştedir."(Tirmizi, İbn Mace, Ebu Davud)
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
YÖNETİME!

Muzaffer nickli arkadaşın yazdıkları niye silindi? Kendisi yasaklandımı? Yasaklandıysa niye? Ben her yazdığına cevap vermiştim.
 
Üst