MEZHEPLER ÖZEL DEVLET DİNİDİR
Önce genel anlayışını açıklayalım: Bir dinin bilginlerinin farklı görüş ve anlayış ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkardıkları her türlü öğretiler ve anlayışlar mezheptir.
Sözlük anlamı:Gidilecek yol, gidilecek yer, görüş, doktrin, akım, gitmek ve takip etmek gibi anlamlara gelen mezhep, dini bir kavram olarak; kendi içinde tutarlı bir metot ve düşünce sistemine sahip itikadi ve ameli doktrin manasına gelir. Mezhep kurucusu imam veya müctehid, hüküm çıkarma metotlarını belirleyen kimselerdir. Bu usul farklılıkları ile bunlara dayalı olarak ortaya çıkan hükümlerdeki farklılıklar mezhepleri oluşturmuştur. Bir müçtehidin (imamın) içtihad ederek edille-i şeriyyeden (Kur’ân, Sünnet, İcmâ, Kıyâs) elde ettiği bilgilerin hepsine, o müçtehidin (imamın) mezhebi denir. Müçtehidi (imamı) taklit edenler (Mukallitler) yani dört mezhepten birini tercih edenler için delil, senet mezhep imamının içtihadı ve sözüdür.
Emevilerin başlattığı saltanat ve sömürge egemenlikleri, zalim düzenlerini engelleyen Kur’an hükümlerini kelime oyunları ve yeni kavramlar icat ederek anlaşılmaz hâle getirmişlerdir. Kur’an’da anlaşılmaz konular ve eksiklikler varmış gibi anlamlara ilâveler, çıkarmalar yaparak saltanat egemenliğini merkeze koyan örnek devlet tefsirleri, mealleri yaptırmışlardır. Bu örnek devlet tefsir ve mealleri esas alınarak verilen ilâhiyat dersleriyle, konferanslarıyla, vaazlarıyla, yazılan kitaplarıyla Kur’an dini yerine devlet dini (yani mezhepler) kabul ettirilmiştir. İşte bu devlet dinine Emeviler “Mezhep” ismini vermişlerdir. Kur’an’da olmayan konuları kabul ettirmek için, Kur’an’a eşdeğer olduklarını iddia ettikleri sahih ismini verdikleri hadis/sünnet kitaplarını yazdırdılar. Hicri 200 senesinden sonra derlenerek yazılan bu kitapların sahih oldukları devlet zulmü ve baskısı ile topluma kabul ettirilmiştir. Hâlen bu kitapların Kur’an’a eşit olduklarına inanılır ve icat edilen “Hadis Dersleri”nin esasını oluştururlar. Bu hadis kitaplarında ve derslerinde işlenen Kur’an’a aykırı önemli konulardan bazıları şunlardır.
- Sizi yöneten zina yapsa, içki içse, haram yese, zulüm yapsa, ibadetlerini yapmasa yine ona itaat ediniz.
- Hz. Resulullah, insanüstüdür
- Kâinat Hz. Resulullah’ın yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır.
- Dinin kaynağı hadisler, mezhep imamlarının içtihatları, büyük şeyhlerinin sözleri ve ilmihal kitaplarıdır.
- Ehlisünnet dışındaki tüm mezhepler ve görüşler cehennemliktir.
- İhtilaflarda ehlisünnet şeyhlerine müracaat edilir.
- Ehli Kur’an olanlar, mezhepsizdir, dinsizdir.
- Peygamber büyük günah işleyenlere şefaat edecektir.
- Fuhuş yapan kadın susayan köpeğe su verince cennetlik oldu.
- Alkolik adam elinin pisliğini yetim çocuğun sırtında temizleyince cennetlik oldu.
- Tüm şeyler, şehitler şefaat edeceklerdir. Peygamberlerden, evliyadan, mezarlardan yardım istemek caizdir
- Günahkâr mümin, günahları nispetinde cehennemde azap görür yahut şefaate veya affa kavuşup cennete girer. Kâfirler ise ebedî cehennemde kalır.
- Enbiyanın mucizesi ve evliyanın kerameti haktır.
- Kabir suali ve azabı hak olup, ruh ve bedenle birlikte olacaktır.
- Okunan Kur’ân-ı Kerim’in, sadakanın sevabı ve dualar ölülere gönderilirse azaplarının azalmasına sebep olur.
- Ahirette Sırat Köprüsü vardır.
- Mirâc, ruh ve bedenle olmuştur.
- Eshâb-ı kirâmın tamamı cennetliktir. Bunlardan on tanesi [Aşere-i Mübeşşire] ve dört halife hayattayken cennetle müjdelenmişlerdir.
- Peygamberlerden sonra en üstün insanlar dört halifedir.
- Cennet ehli Allah-ü Teâlâ’yı görecektir.
- Kur’ân-ı Kerim, kelâm-ı İlâhîdir, mahlûk [yaratık] değildir.
- Amel yapılmasa da, iman, kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır.
- İbadet ve amel imandan parça değildir. Büyük günah işleyen mümine kâfir denmez.
- İman artmaz ve azalmaz. Hayatta bir defa “Lailâheillallah” demek yeterlidir.
- Namaz, oruç, sadaka gibi nafile ibadetlerin sevabını başkasına hediye etmek caizdir.
- Zinanın cezası Recm (taşlayarak öldürülme) olarak uygulanmalıdır.
- Altın, midye, karides, kırmızı renk, ipekli kumaş, sigara Allah’ın noksan bıraktığı haramlardır.
- Cennetlikleri, cehennemlikleri Hz. Resulullah ve ehlisünnet âlimleri belirlerler. Kandil geceleri, kadir gecesi namaz kılan, ya da bir körü 40 adım yürüten, susamış köpeğe su veren ******, öksüz çocuğun elbisesinde pis elini temizleyen sarhoş kesin cennetliktir.
- Ölünün arkasından ve mezarlıkta Yasin ve Fatiha okunur ve mezar taşlarına “El Fatiha” yazılmalıdır.
- Şeyhler, evliyalar Allah’a aracılık ederler, sağlıklarında ve mezarlarında ziyaret edilir, dualar edilir ve dileklerde bulunulur.
- Kur’an ahlâkından çok, gelenek kültürüne ve ahlâkına önem verilmelidir.
- Kur’an yetersizdir ve noksandır, hadisler ve içtihatlar Kur’an’ı tamamlarlar.
- Kur’an’ı herkes anlayamaz, anlaşılması içinde din büyüklerine, şeyhlere ve ilmihal kitaplarına ihtiyaç vardır.
- Ehlisünnet görüşüne göre, kadın adetliyse, namaz kılamaz, Kur’an okuyamaz, hacc yapamaz.
- Teravi ve bayram namazları sünnettir, farz gibi cemaatle kılınır.
- İmam namazlarda Fatiha’nın birinci âyetini içinden (sessiz) okur.
- Öğlen, ikindi namazları tamamen sessiz ve saygı duruşu şeklinde kılınır.
- Ehlisünnet görüşüne göre, kadın Bayram, Cuma namazı kılamaz, cemaate gelmeyerek namazını evinde kılmalıdır.
- Ehlisünnet görüşüne göre, abdest alınmadan Kur’an ele alınıp okunmaz.
- Ehlisünnet görüşüne göre, Kur’an’da birbirleri ile çelişkili âyetler vardır. Nesih-mensuh (Birbirinin hükmünü yok eden) ayetleri bilmeyen Kur’an okumamalı, okunsa da anlaşılamaz.
Devlet dininin saçmalıkları ve uydurma inançları hakkında ciltler yazılsa kötülüklerinin sayılması bitmez, “Allah’a yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber verdiğinizi sanıyorsunuz? Yoksa sadece sözlüklerle mi oynuyorsunuz? Hayır, tersine Kur’an’ı inkâra şartlanmış olanların çarpık tasavvurları kendilerine güzel gösteriliyor ve böylece doğru yoldan dönüveriyorlar.” 13/33. Allah, Kur’an’ın insanların tüm ihtiyaçlarını, sorunlarını ve adaleti eksiksiz karşılayacağını bildirmiştir. Emevi saltanatının himayesinde kendilerine mezhep kurucusu unvanı verilenler, bu vefa borcunu ödemek için kendilerine özgü kural ve yöntemlerle meydana getirdikleri inanç ve hukuk sistemi olan devlet dininin (Mezhebini) Kur’an’a eşit ve Allah’a ait olarak ilân etmişlerdir. Bu başarılarından dolayı da Emevi, Abbasi saltanatları onlara “Mezhep İmamı” sıfatları ve makamlar vererek ödüllendirmişlerdir. “Biz bu Kur’an’da insanların yararlanması için çeşitli açılardan türlü türlü dersler ortaya koyduk. Bununla birlikte insan her şeyden çok tartışmaya düşkündür.” 18/54. Maalesef kendilerini Müslüman tanıtan bu münafıklar, Kur’an dinine Yahudilerden, Hrıstiyanlardan daha çok zarar vermişlerdir. Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi münafıklar, devlet gücü ile devlet dinini (Mezhebini) topluma kabul ettirdiler. Namazların neden kötülüklerden korumadığını, Müslümanların neden en üstün olamadıklarını sorgulayanlara çeşitli sıfatlar vererek veya zindanlara attırarak toplumdan uzaklaştırdılar.
Yukarıda açıklanan ve herkesin bildiği mezheplerin şaşma sapan kuralları ve inançları Kur’an’da yoktur. Mezhep imamlarının kişisel görüşlerini, inançlarını doktrin (din) yapmalarına, kendi görüşlerine göre bir metot ve düşünce sistemi düzenlenmelerine ve kendilerine özgü kural ve yöntemlerle oluşturdukları inanç, hukuk sistemleri kesinlikle Kur’an adaletini ve ahlâkını ortadan kaldırmaya yöneliktir ve kaldırmışlardır. Kur’an adaletini, ahlâkını koruyanlar bu saçmalıklarla senelerden beri mücadele etmektedirler. Geleneksel inanç sistemi hâline getirilen devlet dininin Kur’an’la hiçbir alakası ve benzerliği yoktur. İnsanların ihtiyaçları olacak maddî, manevî tüm adalet konularını Allah noksansız olarak göndermiştir. Bu ilâhî emirlerde anlaşılmayacak abes bir öğüt ve emir kesinlikle bulunmamaktadır. “Biz buyruğumuzda tek bir şeyi bile ihmal etmedik.” 6/38. “Biz bu Kur’an’da insanların önüne her türlü örnek olayı koyduk.” 30/58. Mezhep ve geleneksel tarikat, tasavvuf inançlarını, düşüncelerini, ahlâkını Kur’an hükümleri ret eder. Bu sebepten başta Emeviler olmak üzere tüm saltanat, sömürge ve seküler düzenler, Kur’an’la ve Kur’an hükümlerini koruyanlarla kanlı mücadele etmektedirler. “Biz, işte bu Kur’an’da üzerinde düşünsünler diye insanların önüne her türlü örnek olayı koydukve onu bütün çapraşıklık ve eğriliklerden uzak Arapça bir hitabe olarak vahyettik ki, Allah’a karşı sorumluluk bilincine varsınlar.” 39/27,28. Resulullah’ın arkasında saf tutan münafıklar, günümüzde devleti ele geçirerek egemen olmuşlardır. Münafıkları yok etmek mümkün değildir, fakat egemenliklerine son vererek devleti kurtarmak mümkündür.
Allah’a ve ilâhî mesajlarına gerçekten inanıyor ve bu inançlarla, bu kimliğimizle yaşamak istiyorsak Kur’an’ı en mükemmel anlayarak, anlatarak, öğretmek mecburiyetindeyiz. “De ki: Budur benim yolum, akla uygun bilinç ve duyarlılıkla donanmış bir kavrayışa dayanarak hepinizi Allah’a çağırıyorum. Ben ve bana uyanlar aynı çağrıyı yapıyoruz. Yine de ki: Allah kudret ve azametiyle her türlü eksikliğin üstündedir, ötesindedir. Ben Allah’tan başka varlıklara tanrılık yakıştıran kimselerden değilim” 12/108. İnsanları Allah’a çağırmak ve ilâhî adaleti, ahlâkı egemen yapmak için yoğunlaştırılmış Kur’an eğitimine ihtiyaç vardır. Kur’an eğitimi için her mahallede, her köyde Kur’an Evleri’nin acil faaliyete geçirilmesi farzdır. Senelerden beri bu çok önemli temel farz ibadetinin geciktiğini, ihmal edildiğini yazıyorum, söylüyorum. “Çünkü Biz gerçekten de bu Kur’an’da her konuyu insanlığın yararı için değişik açılardan örneklerle açıklamış bulunuyoruz. Hâl böyleyken, yine de insanların çoğu inkârcı bir tavırla, atalarının dininden başkasını benimsemekten inatla kaçınmaktadır.” 17/89. Fatiha’yı eksik okuyan, öğlen, ikindi namazlarını saygı duruşu gibi kıldıran namaz kıldırma memurlarının arkasında haram olan ibadetlerini yapmak için inadına koşuyorlar. “De ki: "Ben de sizin gibi ölümlü bir insanım. İlâhınızın Bir Tek Allah olduğu bana vahyolundu. Öyleyse artık her kim Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koysun ve Rabb’ine özgü kullukta, hiç kimseyi, hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmasın." 18/110. Devlet dininin egemenliğinden camileri kurtarana kadar Kur’an Evleri’nde tüm ibadetlerimizi, toplantılarımızı yapmalıyız.
Ey iman edenler! Uyanın, seher vakti geldi, üzerinizdeki ölü toprağı silkeleyin, titreyerek ayağa kalkınız, senelerden beri istismar edildiğinizi artık görünüz. “Allah, Kudret ve egemenliğinde eksiksiz ve kusursuzdur.” 17/43. Tüm ilâhî mesajları da eksiksiz ve kusursuzdur. “Biz hiçbir şeyi kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye, bir uyuma dayanmadan indirmeyiz.” 15/21.
Emeviler, Müslüman toplumu Kur’an’dan kopararak parçalama siyâsetleri için devlet dini olan mezhepleri icat ettiler. Maalesef başarılı oldular, İslâm coğrafyasını Hanefi, Şafi, Maliki, Hambeli ve Şia olarak beş büyük guruba böldüler ve aralarına düşmanlıkta sokarak birbirlerini öldürtmektedirler. Bölünen ve birbirine kanlı düşman olan toplumlara egemen olmak ve yönetmek kolaylaştı. Günümüzde Şiilerle Sünnilerin birbirlerine tüm dünyanın gözleri önünde korkunç katliamlar yaptıkları görmekteyiz. Keza Hanefiler, Şafiler, Malikiler ve Vahhabi olan Hambeliler birbirlerini öldürmüşlerdir. Irak’ı işgal eden Amerika’lılara karşı birleşerek savaşmaları gereken Şii’ler, Sünniler, Amerikalıların basit fitneleri ile birbirlerini katliamlar yaparak öldürmeye devam ettiklerini görmekteyiz. Aynı mezhep kavgaları Pakistan’da da devam etmektedir. Devlet dini konuları hakkında her mezhebin görüşü başkadır, bir mezhebin helâl dediğine diğeri haram demektedir. Kur’an’ın “Parçalanmayınız, saflarınızı sık tutunuz, aksi hâlde düşmanlarınız size üstün gelir” ikâzlarına rağmen Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve bilhassa 600 sene süren hâkimiyetlerinde Osmanlılar İslâm toplumunun inançlarının bölünmesini ve parçalanmalarını tamamladılar. Osmanlılar devlet dini yaptıkları mezhepleri, tarikatları, tasavvufçuları destekleyerek teşvik etmişlerdir. Osmanlı devletinin yok olmasından sonra, yeni devlette mezhep dinini kabul ederek, emri altındaki diyânet teşkilatını kullanarak tüm camilere hâkim oldu ve namaz kıldırma memurları vasıtasıyla toplumu kontrolü altına alarak inançlarını asimile yaptı.
Bu makalede yazılanlar, kırk senenin bilgi birikimleri ve Kur’an ışığında yapılan araştırmaların küçük bir zerresidir.
Turan GÖZLEVELİ