Dua Nur
Kıdemli Üye
- Katılım
- 29 Nis 2007
- Mesajlar
- 37,459
- Tepkime puanı
- 247
- Puanları
- 0
Muhammeden Resulullah diyen Rahip George Marovitch, önceki gün aramızdan ayrıldı. Her gün Cevşen duasını okur, Allah’ın isimlerini zikrederdi.
Önceki gün aramızdan ayrıldı.
Ümit ederim kelimenin gerçek anlamı ile ‘Hakkın Rahmetine’ de kavuşmuştur.
Adettendir sorulur nasıl bilirdiniz diye, Sayın George Marovitch hakkında benim cevabım şudur; bir mümindi, ömrünü insanlığa hizmete adamış bir insandı.
Mümindi ifademe takılmış olmalısınız, evet onu anlatacağım ama önce tanımayanlar için Sayın Marovitch kimdi onu kısaca ifade edeyim.
Eski Yugoslavya’nın Karadağ’ından iş bulmak gerekçesi ile İstanbul’a göç etmiş anne babanın çocuğuydu. 1931’de İstanbul’da doğdu, yine İstanbul’da ruhunu teslim etti. Son görevi Vatikan’ın İstanbul temsilciğiydi.
Roma’da tren istasyonunda beklerken biri tarafından itilmiş ve tren altında kalmıştı. Son nefesine kadar sürecek olan ölümcül rahatsızlığının başlangıcı da bu kaza olmuştu. Bu kazanın Sayın Marovitch’in İslam hakkında ki olumlu açıklamaları sonrasında gelmesi, o esnada güvenlik kameraların çalışmaması olay hakkında şüpheler uyandırmıştı.
Bu kazadan sonra Sayın Marovitch ömrünü yatağa bağlı ve huzurevinde geçirmek zorunda kalmıştı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak istemiş ve nüfus kâğıdını Başbakan Erdoğan’ın elinden almıştı.
Sıra dışı bir rahipti. İslam’a olan yaklaşımı onu farklı kılıyordu. Yazımın başında ona mümindi dedim. Bunu en geniş anlamı ile kullandım. Müslüman’dı demedim. Onu Allah bilir. Ancak O inanç konusunda çok farklı bir yerde duruyordu.
Bir gün yaptığı bir açıklamada;
‘İnciller, Hz. Muhammed'in doğumundan önce yazılmıştır. Bundan dolayıdır ki, Hıristiyanlar için İslâm bir "acaba" dır. Fakat insan, bir ağacı meyvelerinden tanır. Bakıyoruz ki, Hz. Muhammed gelmiş, oradaki putperestleri Allah'ın yoluna getirmiş, tek Allah inancını yaymıştır.
Hz. Muhammed'i Allah'ın peygamberi olarak görüyoruz ama kilise olarak bunu resmen neşredemiyoruz. Mademki bu kadar insanı Allah'ın sevgisine getirdi, şimdi o cennette değilse kim olacaktır?’ demiş ve bunu hep tekrarlamıştı. Açık ve net ‘Hz. Muhammet Allah’ın Resulüdür’ demişti. Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu kabul ediyor ama bununla birlikte ben Hıristiyan’ım diyordu.
Sayın Fethullah Gülen ile kalbi bir bağı vardı. Bunu çok kişi bilmez. Bu konuyu bildiğim ölçüde biraz açayım.
Sayın Gülen’in yargılanma sürecinde Vatikan ziyareti de mesele olmuştu. O ziyareti organize eden kişi Sayın Marovitch’ti. Bu sebeple mahkemeye şahit olarak ifade vermeye çağırılmıştı.
Hayatında ilk kez mahkemeye gidecekti. ‘Hocaefendi dostumdu, dostluk zor zamanlarda belli olur, onu yalnız bırakmamam gerekir’ diyerek ifade vermeye gitmiş, hâkime ‘Hocaefendi bize İslam’ı sevdiren kişidir, çok iyi yürekli hoşgörü insanıdır, dünya barışı için önemli işler yapmıştır, İslam’ın sevgi dini olduğunu, paylaşma dini olduğun onun sayesinde öğrendim, o bir dua adamıdır’ şeklinde ifade vermişti.
Hiç unutmam bir Ramazan günü zarfın içinde bir miktar para getirmişti, oldukça az olan maaşından biriktirdiği cüzi bir miktar parayı Hocaefendiye göndermek istediğini söylemişti. Çok şaşırmıştım. Bu da benim zekâtım diye gülümsemiş, ‘Hocaefendi gurbette hasta yaşıyor, paraya ihtiyacı olur ama o kimseden isteyemez siz bu parayı ona verin’ demişti.
Bir gün yurt dışında görev yapan öğretmenlere yaptığı bir konuşmada ‘böyle bir zamanda insanlık için dünyanın dört bir tarafında hizmet eden sizlerin varlığı Hz. Muhammed’in peygamberliğine delil olarak yeterlidir’ demişti.
Her gün Cevşen duasını okur, Allah’ın isimlerini zikrederdi. Hasta yatağında gözleri çok iyi göremediği ahir ömründe yanına gelenlere okutur o da birlikte tekrar ederdi. Cevşen aşığıydı, kendisini ziyarete gelenlere de Cevşen hediye ederdi.
Müslüman Hıristiyan diyalogu adına, barış adına önemli bir misyonu olduğuna hep inandım.
Cüzdanından hiç çıkartmadığı bir kâğıt parçasından sizlere bahsedeyim. Zaman gazetesinden kestiği Hocaefendinin bir cümlesi vardı bu kâğıt parçasında. Ziyaretine gelenlere yer yer okurdu. Bakın ne yazıyordu o kağıt parçasında;
‘Herkes kelimeyi tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelimeyi tevhidin ikinci bölümü, yani Muhammed Allah’ın Resulüdür kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakılmalıdır.
Zira hadislere göre kıyamet günü Allah’ın sonsuz rahmeti öyle bir tecelli edecek ki şeytan bile umuda kapılacak ve bu rahmetten istifade edip edemeyeceğini merak edecek.Böylesine ali cenap bir merhamet karşısında bizim cimrilik etmemiz ve bu cimriliği temsil etmemiz tasavvur edilemez. Hem sonra bunun bizimle alakası ne. Hükümranlık Onun, hazine Onun hepsi Onun kulları. Öyleyse herkes haddi aşmaktan kaçınmalıdır.”
Vefat ettiğinde de cüzdanından bu kâğıt parçası çıktı.
Daha çok hatıraları var ama zannediyorum bu kadarı yeterli.
Son röportajını da Burç FM için hasta yatağında yapmıştım. Dinlemek isteyenler için linki;
http://burcfm.com.tr/ShowSectionDetail.aspx?SectionId=74244
Güle güle güzel insan….
Erkam Tufan Aytav
Önceki gün aramızdan ayrıldı.
Ümit ederim kelimenin gerçek anlamı ile ‘Hakkın Rahmetine’ de kavuşmuştur.
Adettendir sorulur nasıl bilirdiniz diye, Sayın George Marovitch hakkında benim cevabım şudur; bir mümindi, ömrünü insanlığa hizmete adamış bir insandı.
Mümindi ifademe takılmış olmalısınız, evet onu anlatacağım ama önce tanımayanlar için Sayın Marovitch kimdi onu kısaca ifade edeyim.
Eski Yugoslavya’nın Karadağ’ından iş bulmak gerekçesi ile İstanbul’a göç etmiş anne babanın çocuğuydu. 1931’de İstanbul’da doğdu, yine İstanbul’da ruhunu teslim etti. Son görevi Vatikan’ın İstanbul temsilciğiydi.
Roma’da tren istasyonunda beklerken biri tarafından itilmiş ve tren altında kalmıştı. Son nefesine kadar sürecek olan ölümcül rahatsızlığının başlangıcı da bu kaza olmuştu. Bu kazanın Sayın Marovitch’in İslam hakkında ki olumlu açıklamaları sonrasında gelmesi, o esnada güvenlik kameraların çalışmaması olay hakkında şüpheler uyandırmıştı.
Bu kazadan sonra Sayın Marovitch ömrünü yatağa bağlı ve huzurevinde geçirmek zorunda kalmıştı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak istemiş ve nüfus kâğıdını Başbakan Erdoğan’ın elinden almıştı.
Sıra dışı bir rahipti. İslam’a olan yaklaşımı onu farklı kılıyordu. Yazımın başında ona mümindi dedim. Bunu en geniş anlamı ile kullandım. Müslüman’dı demedim. Onu Allah bilir. Ancak O inanç konusunda çok farklı bir yerde duruyordu.
Bir gün yaptığı bir açıklamada;
‘İnciller, Hz. Muhammed'in doğumundan önce yazılmıştır. Bundan dolayıdır ki, Hıristiyanlar için İslâm bir "acaba" dır. Fakat insan, bir ağacı meyvelerinden tanır. Bakıyoruz ki, Hz. Muhammed gelmiş, oradaki putperestleri Allah'ın yoluna getirmiş, tek Allah inancını yaymıştır.
Hz. Muhammed'i Allah'ın peygamberi olarak görüyoruz ama kilise olarak bunu resmen neşredemiyoruz. Mademki bu kadar insanı Allah'ın sevgisine getirdi, şimdi o cennette değilse kim olacaktır?’ demiş ve bunu hep tekrarlamıştı. Açık ve net ‘Hz. Muhammet Allah’ın Resulüdür’ demişti. Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu kabul ediyor ama bununla birlikte ben Hıristiyan’ım diyordu.
Sayın Fethullah Gülen ile kalbi bir bağı vardı. Bunu çok kişi bilmez. Bu konuyu bildiğim ölçüde biraz açayım.
Sayın Gülen’in yargılanma sürecinde Vatikan ziyareti de mesele olmuştu. O ziyareti organize eden kişi Sayın Marovitch’ti. Bu sebeple mahkemeye şahit olarak ifade vermeye çağırılmıştı.
Hayatında ilk kez mahkemeye gidecekti. ‘Hocaefendi dostumdu, dostluk zor zamanlarda belli olur, onu yalnız bırakmamam gerekir’ diyerek ifade vermeye gitmiş, hâkime ‘Hocaefendi bize İslam’ı sevdiren kişidir, çok iyi yürekli hoşgörü insanıdır, dünya barışı için önemli işler yapmıştır, İslam’ın sevgi dini olduğunu, paylaşma dini olduğun onun sayesinde öğrendim, o bir dua adamıdır’ şeklinde ifade vermişti.
Hiç unutmam bir Ramazan günü zarfın içinde bir miktar para getirmişti, oldukça az olan maaşından biriktirdiği cüzi bir miktar parayı Hocaefendiye göndermek istediğini söylemişti. Çok şaşırmıştım. Bu da benim zekâtım diye gülümsemiş, ‘Hocaefendi gurbette hasta yaşıyor, paraya ihtiyacı olur ama o kimseden isteyemez siz bu parayı ona verin’ demişti.
Bir gün yurt dışında görev yapan öğretmenlere yaptığı bir konuşmada ‘böyle bir zamanda insanlık için dünyanın dört bir tarafında hizmet eden sizlerin varlığı Hz. Muhammed’in peygamberliğine delil olarak yeterlidir’ demişti.
Her gün Cevşen duasını okur, Allah’ın isimlerini zikrederdi. Hasta yatağında gözleri çok iyi göremediği ahir ömründe yanına gelenlere okutur o da birlikte tekrar ederdi. Cevşen aşığıydı, kendisini ziyarete gelenlere de Cevşen hediye ederdi.
Müslüman Hıristiyan diyalogu adına, barış adına önemli bir misyonu olduğuna hep inandım.
Cüzdanından hiç çıkartmadığı bir kâğıt parçasından sizlere bahsedeyim. Zaman gazetesinden kestiği Hocaefendinin bir cümlesi vardı bu kâğıt parçasında. Ziyaretine gelenlere yer yer okurdu. Bakın ne yazıyordu o kağıt parçasında;
‘Herkes kelimeyi tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelimeyi tevhidin ikinci bölümü, yani Muhammed Allah’ın Resulüdür kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakılmalıdır.
Zira hadislere göre kıyamet günü Allah’ın sonsuz rahmeti öyle bir tecelli edecek ki şeytan bile umuda kapılacak ve bu rahmetten istifade edip edemeyeceğini merak edecek.Böylesine ali cenap bir merhamet karşısında bizim cimrilik etmemiz ve bu cimriliği temsil etmemiz tasavvur edilemez. Hem sonra bunun bizimle alakası ne. Hükümranlık Onun, hazine Onun hepsi Onun kulları. Öyleyse herkes haddi aşmaktan kaçınmalıdır.”
Vefat ettiğinde de cüzdanından bu kâğıt parçası çıktı.
Daha çok hatıraları var ama zannediyorum bu kadarı yeterli.
Son röportajını da Burç FM için hasta yatağında yapmıştım. Dinlemek isteyenler için linki;
http://burcfm.com.tr/ShowSectionDetail.aspx?SectionId=74244
Güle güle güzel insan….
Erkam Tufan Aytav