Hz. Ebû Bekir (r.a): “Hamd, hidayete erdirdiğine yeterli olan ve onu zengin kılan Allah’a mahsustur. Allah, peygamberi Muhammed’i sıkıntılar içerisinde gönderdi. İslâm garip ve sıkıntılı olarak başladı. Allah’ın insanlara yüklemiş olduğu ahdi zayıflamış ve eskimişti. Allah Teâlâ kitap ehline gazap etmiş ve yanlarında hayır denilebilecek hiç bir şey bırakmamıştı. Onlar kötülüklerden sakınmadığı için Allah da onlardan şerleri uzaklaştırmamıştı. Onlar kitaplarını tahrif edip ona yabancı şeyler sokuşturdular. Araplarsa ümmiydi; Allah hakkında bir şey bilmiyorlar ve O’na kulluk da etmiyorlardı. Maddi açıdan çok büyük sıkıntılar içerisinde olup din yönünden de dalâlette bulunuyorlardı. Toprakları ise çorak ve verimsizdi. Bunların yanı sıra bir de sahabe kitlesi vardı ki Allah onları Muhammed’le bir araya getirdi. Onları hayırlı ve orta bir ümmet kıldı. Onları, kendilerine katılanlarla destekledi ve karşılarındakilere galip kıldı. Bu durum Hz. Peygamberin vefatına kadar böyle devam etti. Onun vefatından sonra şeytan yine onların enselerine bindi. Onları eski sapıklıklarına çevirdi. Allah’ın koyduğu sınırları çiğnediler. “Muhammed sadece bir peygamberdir ve ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülürse topuklarınız üzerinde geri mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse (bilsin ki) o Allah’a hiç bir zarar veremez! Muhakkak Allah şükredenlerin mükâfatını verecektir!” (Âl-i İmran 3/144) Etrafınızdaki Araplar zekât koyunlarını ve develerini vermemek için isyan ettiler. Onların, dinlerini bugünkü kadar hiçe saydıkları görülmedi. Siz de Hz. Peygamber’in bereketini kaybetmenize rağmen dininizde hiç bir zaman bugünkü kadar kuvvetli olmadınız. Hz. Peygamber sizleri, kendisini dalâlette bulup da hidayete erdiren o Kâfî ve Evvel olan Allah’a emanet etti. Onu fakir bulup zengin eden (Duhâ 93/7-8) Allah, sizi de durmakta olduğunuz ateş çukurunun kenarından kurtardı(Âl-i İmran 3/103). Allah’a yemin ederim ki O vadini yerine getirip bize vermiş olduğu ahdini ifa edene kadar O’nun emirleri doğrultusunda savaşacağım. Bizden öldürülenler şehid olur ve cennete giderler. Kalanlarımız ise yeryüzünde Allah’ın halifesi ve vârisi olacaklardır. Bu Allah’ın vermiş olduğu sözüdür ki O sözünden dönmez. “Allah sizden iman edip salih amellerde bulunanlara, öncekileri nasıl iktidar sahibi kıldı ise, onları da yeryüzünde iktidar sahibi yapmayı vadetmiştir.” (Nûr 24/55)
Hz. Ömer (r.a) de Allah’a hamd ve senadan sonra: “Ey insanlar! Biliyorum ki siz benden şiddet ve katılık görüyorsunuz. Çünkü ben Hz. Peygamber’le beraberken onun kölesi ve hizmetkârıydım. O da Allah’ın buyurduğu gibiydi: “Müminler için raûf ve rahimdir” (Tevbe 9/128). Ben Rasûlüllah’ın elinde, kınından çekilmiş kılıç gibiydim. Ancak beni kınına koyduktan veya herhangi bir işi “yapma” dedikten sonra dururdum. Aksi takdirde peygamberin yumuşaklığından ötürü ben halkın üstüne giderdim. Böylece Hz. Peygamber’le beraber vefat edinceye kadar devam ettim. Vefat ederken benden razıydı. Ve bundan ötürü de Allah’a çokça hamd ü senalar ediyorum ve bundan dolayı mesudum. Sonra aynı yerde Ebu Bekir ile beraberdim. O da Rasûlüllah’ın halifesiydi. Onun keremini, şeref ve yumuşaklığı hakkındaki durumunu biliyorsunuz. Ben onun hizmetkârıydım. Ve onun elinde kılıç gibiydim. Benim şiddetim onun yumuşaklığına karışırdı. Ancak o önüme geçtiğinde dururdum. Aksi takdirde yürürdüm. Ben bu duruma devam ettim; ta ki Ebu Bekir benden razı olduğu halde vefat edinceye kadar. Bundan ötürü de Allah’a çokça hamd ederim ve ben bu durumumla da mesudum. Sonra bugün vazife bana verilmiştir. Ben biliyorum, sizden birisi: ‘Başkası işin başında iken, Ömer bize katı davranırdı. İşte şimdi işin başına geldikten sonra hali ne olacaktır?’ der. Biliniz ki, herhangi bir suçlunun bağışlanması için benden ricada bulunmayacaksınız. Çünkü siz beni tanıyorsunuz ve beni denediniz. Hz. Peygamber’in sünnetini de biliyorsunuz. Rasûlüllah’tan sorulmasını istediğim her şeyi sordum ve bu hususta hiç pişman değilim. Biliniz ki, zalim hakkında, halife seçildikten sonra, benim bildiğiniz katılığım kat be kat artmıştır. Saldırgan hakkında da böyledir, Müslümanların hakkını, zayıfın hakkını kuvvetlilerinden almak hususunda da böyledir. Fakat iffetli, namuslu ve Allah’ın hükümlerine boyun eğen kimselere de yüzümü yere koyarım. Benimle, herhangi birinizin arasında bir ihtilaf olursa, onunla istediği kimseye gitmekten zerre kadar çekinmeyeceğim. Bunun denemesini yapabilirsiniz. Ey Allah’ın kulları! Allah’tan sakının! Beni kötülük yapmaya mecbur etmeyin ve bana, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak suretiyle yardımcı olun.” Hutbenin son kısmında Hz. Ömer (r.a) şöyle dua etti: “Allahım! Ben sert, şiddetli biriyim; beni yumuşat. Zayıf biriyim; beni güçlü kıl. Cimriyim; beni cömert eyle.” (Bu hitabeleri, Pınar Yayınları’ndan çıkan “Kur’ân’ı Oku-Anla-Yaşa”setinde yer alan “Kur’ân’ı Nasıl Yaşadılar?” isimli kitabımızdan aktardık: s.64-66, 85-86.)