İftiralara Cevaplar
Bir 17 Aralık türküsü tutturmuşlar. Güya 17 Aralık'tan önce her şey süt limanmış da, biz Tayyipçiymişiz de, 17 Aralık'ta menfaat ilişkimiz bozulmuş, biz de saydırmaya başlamışız. Arkadaşlar, birbirinize bu kadar hakaret etmeye vaktiniz var madem, 5 dakikanızı lütfedin de sizinle bir "back to basics" dersi yapalım:
1) Hizmet Hareketi'yle RTE'nin neşet ettiği Milli Görüş geleneği birbirine taban tabana zıt iki harekettir. Ne Hizmet Hareketi Milli Görüş'ün yoğurt yiyiş şekline sempatiyle yaklaşır, ne de Milli Görüş Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hizmet metoduna sıcak bakar. Biri çareyi siyasette arar (yani tavandan tabana bir değişim olacağı inancını taşır), diğeri de çözümün siyasette olmadığını savunur; tabandan bir nesil yetiştirerek, yoğurt kaymak ilişkisiyle açıklanabilecek toplumsal bir değişim modeli geliştirmiştir. Bu yüzden bu iki hareketin yıldızı hiç barışmamıştır.
2) RTE, neşet ettiği ortam itibariyle Hizmet Hareketi'nden zerre kadar haz duymaz ve hiçbir zaman duymamıştır. Yıllarca kameralar önünde ayrı, kapalı kapılar ardında ayrı konuştuğu, hatta okkalı küfürler savurduğu vakidir. Buna karşılık başta Hocaefendi olmak üzere cemaat mensuplarının yıllarca bu zata hüsnüzan beslediklerinin ve son iki yıllık süreçte derin bir sükutu hayale uğradıklarının yakın şahidiyiz.
3) Her iki hareket de meyvelerini vermiştir. Hizmet Hareketi'nin yetiştirdiği nesillerin hayattan kopuk olmaları düşünülemez. Dolayısıyla zamanla ortalama bir topluluktan ne kadar polis, asker, yargı mensubu, bürokrat vs. çıktıysa bu makamlarda Hizmet'e gönül veren veya sempatiyle bakan o kadar insan çıkmıştır. Milli Görüş'ün meyvesi de siyasette zuhur etmiştir. Fakat eğitime Hizmet Hareketi kadar önem vermediklerinden siyaset dışındaki alanlarda etkisi sınırlı kalmıştır.
4) RTE iktidara geldiği ilk yıllarda askeri ve bürokratik vesayetten dolayı demokrasi ve insan hakları mücadelesinde bir çok kesimle aynı safta yer almıştır. Hizmet Hareketi bunlardan biridir. Ama söylenenin aksine, bu bir ittifak değildi. Avrupa'da bize yöneltilen en büyük eleştirilerden biri bu ittifak meselesiydi. Biz de dilimiz döndüğünce bunun bir ittifak olmadığını, Türkiye'deki vesayetlerden kurtulma ve demokrasi mücadelesinde aynı safa düştüğümüzü anlatmaya çalışıyorduk ama bu son süreç yaşanana kadar derdimizi kimseye dinletemedik. Zaten 13 yıllık dönemde Hizmet Hareketi gönüllüleri tarafından desteklenen ve karşı çıkılan icraatlara bakarsanız, hareketin duruşunun kayıtsız şartsız bir destek olmadığını ve ilkesel bazda bir desteğin söz konusu olduğunu görürsünüz. Ha, bu arada yanlışlar yapılmış olabilir, kantarın topuzunun kaçtığı yerler mutlaka olmuştur. Hizmet her toplumsal hareket gibi fertlerden oluşur ve fertler hatadan münezzeh değildir. Ama bu konuda eleştirirken bile insaf sınırlarının çok ötesine geçildiğini şahsen düşünüyorum.
5) Bunlar dikkate alındığında '17 Aralık'tan önce Tayyip'çiydiniz, menfaatiniz bozulunca saydırıyorsunuz' eleştirisi son derece sığ bir anlayışın ürünü olmakla birlikte, kaba bir diyaletikten öteye geçmez. Hizmet'in duruşu karşısında temcit pilavı gibi ikide bir bu argümanın önce sürülmesi kabak tadı veriyor. Şekli geçelim arkadaşlar, muhtevaya odaklanalım. Hizmet ne yaptı da bu kadar kin biriktirdiniz? Ya gerçekten makul bir sebebiniz vardır, delilleriyle arz edersiniz anlayışla karşılarız; ya tanımıyorsunuzdur ve oluşturulan hava nedeniyle önyargılarınızın esiri olmuşsunuzdur; ya da neşet ettiğiniz ortam/cemaat/topluluk itibariyle yıllarca bu cemaatin ve Hocaefendi'nin gıybetini yapıp kin ve haset biriktirmişsinizdir, şuuraltı muktesebatınız ortaya çıkıyordur. Bunun dördüncü bir izahı yok.
6) '17 Aralık'ta aslında ne oldu?' sorusu meselenin bamtelidir. Aslında olan çok basit. İran Asıllı bir kara para aklayıcısının takıldığı teknik takip sonucu kabineden 3 bakan ve çocuklarıyla sıra dışı bir ilişkisi ve para trafiği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra bir başka bakan çocuğunun farklı bir yolsuzluk dosyası vardır. Bakanlardan Muammer Güler'in durumdan şüphelenmesiyle soruşturma tamamlanıp savcı tarafından erken operasyon kararı verilmiştir. Zat-ı Şahaneleri İstanbul İl Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın nezdinde polislerin görev yerlerinin değiştirilmesi konusunda baskı yapmaya başladığı için 17 Aralık tarihinde erken operasyon kararı verilmiştir. Burada aklı başında bir hükümetin ve başbakanın yapması gereken 'bize darbe yapılıyor' saçmalığının arkasına sığınmak yerine yargılama yolunu açıp bakanlarına aklanma fırsatı vermesidir. Varsa bir yolsuzluk, kangren olan uzvu kesip milletin vicdanında yücelmeyi denemek yerine bir saçmalığın arkasına sığınıldı. Sonradan anlaşıldı ki yolsuzluk çarkının başında RTE var. Ve adam o günden bugüne kendini kurtarmak için Türkiye'nin en büyük sivil toplum hareketine hakaret üstüne hakaret yağdırıyor, hak hukuk dinlemeden tarihinin en büyük zulümlerinden birini yaşatıyor. Ve üzerinden 1,5 yıl geçmesine rağmen en ufak bir leke bulamadığı için çıldırıp kumpas üzerine kumpas kuruyor.
7) Hizmet Hareketi bugün mağdurdur. Mazlumdur. Zalimlerin gadrine uğramıştır ve uğramaya devam etmektedir. Zalimin yanında açıkça yer alanlar, nemelazım deyip dilsiz şeytanlığa soyunanlar, 'Ama siz de' ile başlayıp lafı 'oh olsun'larla getirenler, daha önce tayyipçi değil miydiniz beter olun diyenler inanın bana yarın Hakk'ın Divanı'nda çok mahçup olacaklar. Ötesi tek kelam etmek, 'sizin de şöyle bir hatanız var' demek bugünün meselesi değil. Ya mazluma sahip çıkacaksınız, ya zulme ortak olacaksınız, bunun a'rafı yok.
Alper Uyanık
Bir 17 Aralık türküsü tutturmuşlar. Güya 17 Aralık'tan önce her şey süt limanmış da, biz Tayyipçiymişiz de, 17 Aralık'ta menfaat ilişkimiz bozulmuş, biz de saydırmaya başlamışız. Arkadaşlar, birbirinize bu kadar hakaret etmeye vaktiniz var madem, 5 dakikanızı lütfedin de sizinle bir "back to basics" dersi yapalım:
1) Hizmet Hareketi'yle RTE'nin neşet ettiği Milli Görüş geleneği birbirine taban tabana zıt iki harekettir. Ne Hizmet Hareketi Milli Görüş'ün yoğurt yiyiş şekline sempatiyle yaklaşır, ne de Milli Görüş Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hizmet metoduna sıcak bakar. Biri çareyi siyasette arar (yani tavandan tabana bir değişim olacağı inancını taşır), diğeri de çözümün siyasette olmadığını savunur; tabandan bir nesil yetiştirerek, yoğurt kaymak ilişkisiyle açıklanabilecek toplumsal bir değişim modeli geliştirmiştir. Bu yüzden bu iki hareketin yıldızı hiç barışmamıştır.
2) RTE, neşet ettiği ortam itibariyle Hizmet Hareketi'nden zerre kadar haz duymaz ve hiçbir zaman duymamıştır. Yıllarca kameralar önünde ayrı, kapalı kapılar ardında ayrı konuştuğu, hatta okkalı küfürler savurduğu vakidir. Buna karşılık başta Hocaefendi olmak üzere cemaat mensuplarının yıllarca bu zata hüsnüzan beslediklerinin ve son iki yıllık süreçte derin bir sükutu hayale uğradıklarının yakın şahidiyiz.
3) Her iki hareket de meyvelerini vermiştir. Hizmet Hareketi'nin yetiştirdiği nesillerin hayattan kopuk olmaları düşünülemez. Dolayısıyla zamanla ortalama bir topluluktan ne kadar polis, asker, yargı mensubu, bürokrat vs. çıktıysa bu makamlarda Hizmet'e gönül veren veya sempatiyle bakan o kadar insan çıkmıştır. Milli Görüş'ün meyvesi de siyasette zuhur etmiştir. Fakat eğitime Hizmet Hareketi kadar önem vermediklerinden siyaset dışındaki alanlarda etkisi sınırlı kalmıştır.
4) RTE iktidara geldiği ilk yıllarda askeri ve bürokratik vesayetten dolayı demokrasi ve insan hakları mücadelesinde bir çok kesimle aynı safta yer almıştır. Hizmet Hareketi bunlardan biridir. Ama söylenenin aksine, bu bir ittifak değildi. Avrupa'da bize yöneltilen en büyük eleştirilerden biri bu ittifak meselesiydi. Biz de dilimiz döndüğünce bunun bir ittifak olmadığını, Türkiye'deki vesayetlerden kurtulma ve demokrasi mücadelesinde aynı safa düştüğümüzü anlatmaya çalışıyorduk ama bu son süreç yaşanana kadar derdimizi kimseye dinletemedik. Zaten 13 yıllık dönemde Hizmet Hareketi gönüllüleri tarafından desteklenen ve karşı çıkılan icraatlara bakarsanız, hareketin duruşunun kayıtsız şartsız bir destek olmadığını ve ilkesel bazda bir desteğin söz konusu olduğunu görürsünüz. Ha, bu arada yanlışlar yapılmış olabilir, kantarın topuzunun kaçtığı yerler mutlaka olmuştur. Hizmet her toplumsal hareket gibi fertlerden oluşur ve fertler hatadan münezzeh değildir. Ama bu konuda eleştirirken bile insaf sınırlarının çok ötesine geçildiğini şahsen düşünüyorum.
5) Bunlar dikkate alındığında '17 Aralık'tan önce Tayyip'çiydiniz, menfaatiniz bozulunca saydırıyorsunuz' eleştirisi son derece sığ bir anlayışın ürünü olmakla birlikte, kaba bir diyaletikten öteye geçmez. Hizmet'in duruşu karşısında temcit pilavı gibi ikide bir bu argümanın önce sürülmesi kabak tadı veriyor. Şekli geçelim arkadaşlar, muhtevaya odaklanalım. Hizmet ne yaptı da bu kadar kin biriktirdiniz? Ya gerçekten makul bir sebebiniz vardır, delilleriyle arz edersiniz anlayışla karşılarız; ya tanımıyorsunuzdur ve oluşturulan hava nedeniyle önyargılarınızın esiri olmuşsunuzdur; ya da neşet ettiğiniz ortam/cemaat/topluluk itibariyle yıllarca bu cemaatin ve Hocaefendi'nin gıybetini yapıp kin ve haset biriktirmişsinizdir, şuuraltı muktesebatınız ortaya çıkıyordur. Bunun dördüncü bir izahı yok.
6) '17 Aralık'ta aslında ne oldu?' sorusu meselenin bamtelidir. Aslında olan çok basit. İran Asıllı bir kara para aklayıcısının takıldığı teknik takip sonucu kabineden 3 bakan ve çocuklarıyla sıra dışı bir ilişkisi ve para trafiği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra bir başka bakan çocuğunun farklı bir yolsuzluk dosyası vardır. Bakanlardan Muammer Güler'in durumdan şüphelenmesiyle soruşturma tamamlanıp savcı tarafından erken operasyon kararı verilmiştir. Zat-ı Şahaneleri İstanbul İl Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın nezdinde polislerin görev yerlerinin değiştirilmesi konusunda baskı yapmaya başladığı için 17 Aralık tarihinde erken operasyon kararı verilmiştir. Burada aklı başında bir hükümetin ve başbakanın yapması gereken 'bize darbe yapılıyor' saçmalığının arkasına sığınmak yerine yargılama yolunu açıp bakanlarına aklanma fırsatı vermesidir. Varsa bir yolsuzluk, kangren olan uzvu kesip milletin vicdanında yücelmeyi denemek yerine bir saçmalığın arkasına sığınıldı. Sonradan anlaşıldı ki yolsuzluk çarkının başında RTE var. Ve adam o günden bugüne kendini kurtarmak için Türkiye'nin en büyük sivil toplum hareketine hakaret üstüne hakaret yağdırıyor, hak hukuk dinlemeden tarihinin en büyük zulümlerinden birini yaşatıyor. Ve üzerinden 1,5 yıl geçmesine rağmen en ufak bir leke bulamadığı için çıldırıp kumpas üzerine kumpas kuruyor.
7) Hizmet Hareketi bugün mağdurdur. Mazlumdur. Zalimlerin gadrine uğramıştır ve uğramaya devam etmektedir. Zalimin yanında açıkça yer alanlar, nemelazım deyip dilsiz şeytanlığa soyunanlar, 'Ama siz de' ile başlayıp lafı 'oh olsun'larla getirenler, daha önce tayyipçi değil miydiniz beter olun diyenler inanın bana yarın Hakk'ın Divanı'nda çok mahçup olacaklar. Ötesi tek kelam etmek, 'sizin de şöyle bir hatanız var' demek bugünün meselesi değil. Ya mazluma sahip çıkacaksınız, ya zulme ortak olacaksınız, bunun a'rafı yok.
Alper Uyanık