Patentli Milli Görüşe En hayırlı hizmet kurumundan cevap:)

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,398
Tepkime puanı
445
Puanları
83
Konum
İstanbul
İftiralara Cevaplar


Bir 17 Aralık türküsü tutturmuşlar. Güya 17 Aralık'tan önce her şey süt limanmış da, biz Tayyipçiymişiz de, 17 Aralık'ta menfaat ilişkimiz bozulmuş, biz de saydırmaya başlamışız. Arkadaşlar, birbirinize bu kadar hakaret etmeye vaktiniz var madem, 5 dakikanızı lütfedin de sizinle bir "back to basics" dersi yapalım:
1) Hizmet Hareketi'yle RTE'nin neşet ettiği Milli Görüş geleneği birbirine taban tabana zıt iki harekettir. Ne Hizmet Hareketi Milli Görüş'ün yoğurt yiyiş şekline sempatiyle yaklaşır, ne de Milli Görüş Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hizmet metoduna sıcak bakar. Biri çareyi siyasette arar (yani tavandan tabana bir değişim olacağı inancını taşır), diğeri de çözümün siyasette olmadığını savunur; tabandan bir nesil yetiştirerek, yoğurt kaymak ilişkisiyle açıklanabilecek toplumsal bir değişim modeli geliştirmiştir. Bu yüzden bu iki hareketin yıldızı hiç barışmamıştır.
2) RTE, neşet ettiği ortam itibariyle Hizmet Hareketi'nden zerre kadar haz duymaz ve hiçbir zaman duymamıştır. Yıllarca kameralar önünde ayrı, kapalı kapılar ardında ayrı konuştuğu, hatta okkalı küfürler savurduğu vakidir. Buna karşılık başta Hocaefendi olmak üzere cemaat mensuplarının yıllarca bu zata hüsnüzan beslediklerinin ve son iki yıllık süreçte derin bir sükutu hayale uğradıklarının yakın şahidiyiz.
3) Her iki hareket de meyvelerini vermiştir. Hizmet Hareketi'nin yetiştirdiği nesillerin hayattan kopuk olmaları düşünülemez. Dolayısıyla zamanla ortalama bir topluluktan ne kadar polis, asker, yargı mensubu, bürokrat vs. çıktıysa bu makamlarda Hizmet'e gönül veren veya sempatiyle bakan o kadar insan çıkmıştır. Milli Görüş'ün meyvesi de siyasette zuhur etmiştir. Fakat eğitime Hizmet Hareketi kadar önem vermediklerinden siyaset dışındaki alanlarda etkisi sınırlı kalmıştır.
4) RTE iktidara geldiği ilk yıllarda askeri ve bürokratik vesayetten dolayı demokrasi ve insan hakları mücadelesinde bir çok kesimle aynı safta yer almıştır. Hizmet Hareketi bunlardan biridir. Ama söylenenin aksine, bu bir ittifak değildi. Avrupa'da bize yöneltilen en büyük eleştirilerden biri bu ittifak meselesiydi. Biz de dilimiz döndüğünce bunun bir ittifak olmadığını, Türkiye'deki vesayetlerden kurtulma ve demokrasi mücadelesinde aynı safa düştüğümüzü anlatmaya çalışıyorduk ama bu son süreç yaşanana kadar derdimizi kimseye dinletemedik. Zaten 13 yıllık dönemde Hizmet Hareketi gönüllüleri tarafından desteklenen ve karşı çıkılan icraatlara bakarsanız, hareketin duruşunun kayıtsız şartsız bir destek olmadığını ve ilkesel bazda bir desteğin söz konusu olduğunu görürsünüz. Ha, bu arada yanlışlar yapılmış olabilir, kantarın topuzunun kaçtığı yerler mutlaka olmuştur. Hizmet her toplumsal hareket gibi fertlerden oluşur ve fertler hatadan münezzeh değildir. Ama bu konuda eleştirirken bile insaf sınırlarının çok ötesine geçildiğini şahsen düşünüyorum.
5) Bunlar dikkate alındığında '17 Aralık'tan önce Tayyip'çiydiniz, menfaatiniz bozulunca saydırıyorsunuz' eleştirisi son derece sığ bir anlayışın ürünü olmakla birlikte, kaba bir diyaletikten öteye geçmez. Hizmet'in duruşu karşısında temcit pilavı gibi ikide bir bu argümanın önce sürülmesi kabak tadı veriyor. Şekli geçelim arkadaşlar, muhtevaya odaklanalım. Hizmet ne yaptı da bu kadar kin biriktirdiniz? Ya gerçekten makul bir sebebiniz vardır, delilleriyle arz edersiniz anlayışla karşılarız; ya tanımıyorsunuzdur ve oluşturulan hava nedeniyle önyargılarınızın esiri olmuşsunuzdur; ya da neşet ettiğiniz ortam/cemaat/topluluk itibariyle yıllarca bu cemaatin ve Hocaefendi'nin gıybetini yapıp kin ve haset biriktirmişsinizdir, şuuraltı muktesebatınız ortaya çıkıyordur. Bunun dördüncü bir izahı yok.
6) '17 Aralık'ta aslında ne oldu?' sorusu meselenin bamtelidir. Aslında olan çok basit. İran Asıllı bir kara para aklayıcısının takıldığı teknik takip sonucu kabineden 3 bakan ve çocuklarıyla sıra dışı bir ilişkisi ve para trafiği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra bir başka bakan çocuğunun farklı bir yolsuzluk dosyası vardır. Bakanlardan Muammer Güler'in durumdan şüphelenmesiyle soruşturma tamamlanıp savcı tarafından erken operasyon kararı verilmiştir. Zat-ı Şahaneleri İstanbul İl Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın nezdinde polislerin görev yerlerinin değiştirilmesi konusunda baskı yapmaya başladığı için 17 Aralık tarihinde erken operasyon kararı verilmiştir. Burada aklı başında bir hükümetin ve başbakanın yapması gereken 'bize darbe yapılıyor' saçmalığının arkasına sığınmak yerine yargılama yolunu açıp bakanlarına aklanma fırsatı vermesidir. Varsa bir yolsuzluk, kangren olan uzvu kesip milletin vicdanında yücelmeyi denemek yerine bir saçmalığın arkasına sığınıldı. Sonradan anlaşıldı ki yolsuzluk çarkının başında RTE var. Ve adam o günden bugüne kendini kurtarmak için Türkiye'nin en büyük sivil toplum hareketine hakaret üstüne hakaret yağdırıyor, hak hukuk dinlemeden tarihinin en büyük zulümlerinden birini yaşatıyor. Ve üzerinden 1,5 yıl geçmesine rağmen en ufak bir leke bulamadığı için çıldırıp kumpas üzerine kumpas kuruyor.
7) Hizmet Hareketi bugün mağdurdur. Mazlumdur. Zalimlerin gadrine uğramıştır ve uğramaya devam etmektedir. Zalimin yanında açıkça yer alanlar, nemelazım deyip dilsiz şeytanlığa soyunanlar, 'Ama siz de' ile başlayıp lafı 'oh olsun'larla getirenler, daha önce tayyipçi değil miydiniz beter olun diyenler inanın bana yarın Hakk'ın Divanı'nda çok mahçup olacaklar. Ötesi tek kelam etmek, 'sizin de şöyle bir hatanız var' demek bugünün meselesi değil. Ya mazluma sahip çıkacaksınız, ya zulme ortak olacaksınız, bunun a'rafı yok.
Alper Uyanık






 

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,398
Tepkime puanı
445
Puanları
83
Konum
İstanbul
Erdoğan aslında HİZMET HAREKETİNİ hiçbir zaman sevmedi...

Erdoğan HİZMETE darbeyi ne zaman vuracaktı?
3 seçimi başarıyla atlattıktan ve devlette tüm kontrolü tamamen ele geçirdikten sonra da, parti yandaşları dışındaki tüm unsurlardan hızlıca kurtulmayı planlıyordu. HİZMET HAREKETİNİ de işte tam da o zaman bitirmek istiyordu. Ama planını Gezi Olayları bozdu.
**

Erdoğan’ın gelecekle ilgili planlarını GEZİ OLAYLARI bozdu.
Bayburt hariç aynı anda tüm illerde yaşanan protesto gösterileri Erdoğan’ı ürküttü.
Ayağının altındaki zeminin ne kadar kaygan olduğunu fark etti.
İktidarın elinden sabun köpüğü gibi kayıp gideceği zehabına kapıldı.
Ne kendisi, ne de çevresi olacakları öngöremedi.
Hazırlıksız yakalandılar...
Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’ne yürüyen göstericilerin kabaran öfkesi, Kaddafi gibi bir akıbet endişesini de beraberinde getirdi.
Bu nedenle panik yaptı...
O günden sonra ruh hali de değişti.
Ayakta kalma pahasına bir dediği diğerini tutmayan, gerçekleri çarpıtan Yeni Erdoğan ortaya çıktı.
Şu anda Meclis’ten geçirmeye çalıştıkları İÇ GÜVENLİK PAKETİ, Gezi’nin tekrarına karşı önleyici tedbir olarak düşünülse de, sokağa dökülen kitleler HÜKÜMETİN ZAYIF NOKTASINI keşfetti.
Sanıldığı kadar güçlü olmadığını fark etti.
Şu saatten sonra hiçbir güvenlik paketi, bizzat siyasi otorite tarafından köpürtülen TOPLUMSAL ÖFKEYE karşı asla bariyer oluşturamaz.
Bu nedenle tavsiyem; toplum kesimleriyle arada yeni bariyerler ve ötekileştirmeyi sürdüren duvarlar oluşturmak değil, tansiyonu düşürecek adımlar atmak olmalıdır.
Erdoğan’ı ve çevresini öngöremedikleri gidişat konusunda GEZİ OLAYLARI’ndan tam 6 ay önce uyarmıştım.
22 Aralık 2012’de Yeni Şafak gazetesinde; “AK Parti"ye en büyük tuzak”başlıklı köşe yazısı kaleme aldım.

Yazıda; AK Parti’nin en zayıf noktasının ülkenin sokak ve meydanlarında güvenliği sağlayamaması olacağını ve bu konuda gevşeklik göstermesi durumunda ülkeyi yönetme gücünü kaybedeceğini detaylı bir şekilde anlattım.
Bu konuda baştan gösterilecek zafiyet, oluşturacağı zincirleme etki ile sonrasında telafi etme imkânı olmayan büyük olaylara zemin hazırlar. Hatta güvenlik endişesi yaşayan kitleler istenmeyen adreslere savrulur diye de açıkça uyardım.
Erdoğan GEZİ OLAYLARINDAKİ dip dalgayı algılayamadı, nedenlerini iyi analiz edemedi.
Bu nedenle kendi geleceğine yönelik kişisel kariyer hesaplarını ülkenin geleceğinden daha çok dert eder hale geldi.
Ülkenin değil, kurduğu düzenin elinin altından kayıp gittiği gibi bir endişeye savruldu.
Etrafına fark ettirmese de, kendi özel ajandasında kişisel kariyerine yönelik asıl planlaması zamana yayılmış durumdaydı.
Öncelikli hedefi; 30 Mart Yerel Seçimlerini, Cumhurbaşkanlığı seçimini ve 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerini sorunsuz atlatıp Türkiye’yi PARTİ DEVLETİ haline getirecek radikal adımlar atmaktı.
İki turlu Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçilmek için yüzde 50 oy almak gerektiğinden, 12 Eylül 2010 tarihindeki ANAYASA REFERANDUMUNDA yüzde 58 oy almasını sağlayan geniş toplumsal desteği o vakte kadar korumayı hedefliyordu.
3 seçimi başarıyla atlattıktan ve devlette tüm kontrolü tamamen ele geçirdikten sonra da, parti yandaşları dışındaki tüm unsurlardan hızlıca kurtulmayı planlıyordu.
HİZMET HAREKETİNİ de işte tam da o zaman bitirmek istiyordu.
Üstelik, o dönem geldiğinde ve Erdoğan HİZMETE HAREKETİNE yönelik DARBELERE başladığında, o vakte kadar tezgahlanacak KUMPASLARLA ve HAİNCE adımlarla, ülkede yaşanan ve kamuoyunu rahatsız eden pek çok olayı HİZMETE fatura etmenin kirli planları da tamamlanmış olacaktı.
Şu an yürüttükleri tüm operasyonların içinin boş olması da, kurmayı planladıkları tuzakları aceleye getirme ve hesap etmedikleri bir zamanda gerçekleştirme zaruretinden kaynaklandı.
Fethullah GülenHocaefendi’nin, dar oligark siyasi çevrenin oynamak istediği bu KİRLİ PLANI çok erkenden öngördüğünü düşünüyorum.
Toplumdan gizlense de, Hükümetin Ortadoğu’da terör örgütleriyle girdiği dirsek temasının uluslararası çevrelerde oluşturduğu rahatsızlığı da çok erken hissederek, ALGILARDA birbirine yakın gibi görünen HİZMET – HÜKÜMET FOTOĞRAFINDAN da hızlıca kurtulmak istediğini, bu nedenle dershaneler meselesinin daha gürültülü bir şekilde tartışılmasını sağlamak suretiyle, adeta yağdan kıl çeker gibi tüm dünyadan fark edilecek şekilde araya ustaca bir mesafe koymayı başardığını ve bunda da çok başarılı olduğunu düşünüyorum.
Son 1 yıldır ülkede Anayasa askıya alınırken, evrensel hukuk ilkelerinden vazgeçilirken, AB yolundan uzaklaşılırken, demokrasi rafa kaldırılırken, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ta Fizan'dan bile duyulurken,Türkiye’yi yönetenler dünyada en İTİBARSIZ dönemini yaşarken, bugün hiç kimse sıfırı tüketmiş HÜKÜMETİN arkasında HİZMET var diyemiyorsa, Sayın Gülen’in tüm dünyanın yakından izlediği bu Kriz Sürecini Allah’ın lutfu ve keremiyle ustaca yönetmesinden kaynaklanmıştır.
Erdoğan tüm bu adımları Haziran 2015 seçimlerinden sonra zaten atacaktı.
Türkiye’den dünyaya yansıyan bu fotoğrafın bir parçası olmaktan Allah’ın inayeti ile kurtulan HİZMET HAREKETİ, tüm dünyada en saygın dönemini yaşar hale gelmiş, uluslararası alanda daha güçlü bir zeminde HİZMET etme imkanına da kavuşmuştur
.
Fethullah GülenHocaefendi’nin New York Times’ta yayınlanan makalesine Ahmet Davutoğlu’nun komik bile sayılamayacak saçma sapan tepkisi, Erdoğan’ın yurt dışındaki Türk Okullarına karşı akla ziyan düşmanlığı, artık bitip tükenmişliğin sendromudur.
SÜRECİN KAYBEDENİ olmanın verdiği derin hayal kırıklığı ve uluslararası alanda kendilerini bekleyen akıbet endişesi, streslerini ve kontrolsüz adımlarını daha da hızlandırmaktadır.
Sözü uzatmayayım;
Erdoğan BİTİREYİM derken bitmiş, HİZMETE kurduğu tuzakları Allah eline ayağına dolaştırmıştır. Siz bakmayın Bank Asya’ya yönelik kamikaze dalışlarına, her biri fos olan operasyonlara...
Bitmişliğin, paniğin alameti bunlar.

Erdoğan aslında HİZMET HAREKETİNİ hiçbir zaman sevmedi...
Böyle bir cümle yazıldığında veya söz sarf edildiğinde kimi çevrelerden,“iyi ama bunu neden şimdi söylüyorsunuz, işbirliği yaparken iyiydi...” şeklinde kendilerine göre bir ölçüde haklı karşı argümalar da öne sürüyorlar.
Böyle bir tespit çok hakkaniyetli bir yaklaşım olmaz.
Sizi sevip takdir ediyormuş gibi davranana ve bunu milyonlarca insanın gözü önünde yıllarca dile getirene,“sen samimi değilsin, bu sözlerinin hepsi yalan...” demek kolay olmamalı...
Tıpkı, Bülent Arınç Türkçe Olimpiyatları’nda herkesten fazla gözyaşı dökerken karşısına dikilip, “bu gözyaşların yalan, samimiyetsizce ağlama...” demek şık olmayacağı gibi...
İnsan ilişkilerinde aslolan zahire (görünüşe) göre hüküm vermek, hislerden yola çıkarak da tedbir ve temkin payını hiçbir zaman elden bırakmamaktır.
Fethullah Gülen Hocaefendi gerçekte bunlara hiç güvenmedi.
Demek ki Takdir-i İlahi bu günleri yaşamamızı murat etti ve yaşadık.
Bugünleri bizlere yaşatan Alah’a hamdolsun. Defalarca söyledim, tadını çıkarın.

Prof. Dr. Osman ÖZSOY / Rotahaber

 

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,398
Tepkime puanı
445
Puanları
83
Konum
İstanbul
AKP, ‪#‎Hizmet‬ hareketi’ni hiçbir zaman kabullenemedi
Taha Ünal @tahaunaal, 17 Aralık ile ortaya çıkan gerçeklerin arka planını kaleme aldı: ‘Cemaat Neyi Tehdit Etti?’ “Yaşadığımız süreç belki uzun sürmeyecek ama bunun rehabilite süreci birkaç nesil alabilecek çapta.” diyen Ünal’a göre, AKP hiçbir zaman Hizmet Hareketi’ni kabullenemedi.
Din sosyolojisi üzerine çalışmaları olan, aynı zamanda öğretmenlik de yapan Taha Ünal, Zaman Gazetesi yazarı Ali Ünal’ın oğlu. Yazı hayatınasamanyoluhaber.com’da başlayan Ünal, daha sonra Yeni Şafak gazetesinde köşe yazdı. Üç yıldır da rotahaber.com’da yazmaya devam ediyor.
Kitabınızın ismiyle başlayalım..
Cemaat neyi tehdit etti?
Dünyada bir görünen iktidarlar var, bir de görünmeyen derin yapılar… Bu derin yapılar iktidarları bir şekilde yönlendiriyor. Diğer tarafta ise, Hizmet Hareketi’nin tarihinden itibaren bayraklaştırdığı bir hoşgörü meselesi var. Hoşgörü ülkede sosyal bütünleşmeye ve dolayısıyla ülkenin ilerlemesine katkıda bulunacağından, dünyadaki derin yapılar rahatsız odular. Türkiye’deki derin yapının uzantıları da kendilerine tehdit olarak görmüş olabilir. Çünkü, Hizmet eğitimli kişiler tarafından temsil ediliyor ve bunun neticesinde ortaya çıkacak olan hukukun hâkim olduğu bir sistemde, statükoyu kaybedeceğini düşünenler endişe duydular. Bunu engellemek için ne yaptılar; iftiraya başvurdular, asılsız suçlamalarda bulundular, yeri geldi tehdit ettiler…
Statükodan bahsediyorsunuz...
AK Parti’nin vaatlerinden biri de statükonun karşısında olacağının sözü değil miydi?
Evet, görüntüde öyle gibiydi. Çünkü statükonun karşısında bulunmak bir dönem AKP’nin lehineydi. Böylelikle hem milletten oy alacaktı hem de ülkedeki askeri vesayet kırılacaktı. AKP’nin özellikle Hizmet Hareketi’ne destek veriyor gibi görünmesinin de arkasında bu statükoyu kırma düşüncesi yatıyor. AK Parti ne zaman ki ‘dereyi geçtim’ mülahazasına kapıldı, o andan itibaren kendi hukukunu uygulamaya başladı.
Kopuş nerede yaşandı?
Benim fikrim, bir birlikteliğin olmadığı yönünde. Şöyle ki; AKP’nin hiçbir zaman Hizmet Hareketi’ni ve Hocaefendi’yi kabullenemediği görüşündeyim. Bundan dolayı bir birliktelik olmadı ki kopuş olsun.
Peki karşılıklı verilen destekler için ne diyeceksiniz?
Hizmet Hareketi, AKP’ye bazı değerleri temsil ettiği için belli prensipler içerisinde destek verdi. Destek şahıstan ziyade, ilkelere verildi. Ne zamanki bu ilkelerde sapma meydana geldi, o zaman ayrılık oldu. AK Parti’nin ise Hizmet Hareketi’ne yakın gibi görünmesinin altındaki sebep yetişmiş insan gücü. Çünkü onlar bundan mahrumdu. Askerî vesayete ve muhalefetlerine karşı yalnız kalan AKP, her zaman insana yatırım yapan Hizmet’e yakınlaşma ihtiyacı hissetti.
DEVLETİ KABUL ETMEDİĞİNE DAİR EMARE YOK
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Kuveyt dönüşü uçakta Hizmet Hareketi’ne yönelik, ‘Bu ülkede bunlar ya bu devletin varlığını kabul edecekler veya yok olacaklar.’ söyleminde bulundu...
Hizmet Hareketi’nin devleti kabul etmediğine dair bir emare var mı? Hizmet Hareketi’nin ilk günden itibaren kurallara uymayan hukuka aykırı hangi hareketi olmuştur veya hangi adımı atmıştır ki devleti kabul etmediği söyleniyor. Ancak burada söylenen söz ‘benim icraatlarımı kabul etmiyorsan hak, hukuk gözetmeksizin bertaraf ol’ anlamına geliyor. Yüreğinde Hizmet sevdası kalmayan tek bir insan kalmaması lazım ki yeryüzünde Hizmet’i bitirebilsin.
Türkiye’de ‘eski derinlerle, yeni derinleşenlerin’ ittifak yaptığından bahsediyorsunuz kitabınızda. İki cambaz bir ipte oynar mı?
Oynamaz. Menfaat ve çıkar etrafında oluşum sağlayan bu yapılar çıkarları ellerinden gitmeye başladığı an birbirlerini yok etmeye başlarlar. Çünkü onları bir arada tutan çimento menfaattir. Ancak kendi durumlarını koruma telaşında oldukları için topyekûn hizmete karşı bir mücadele veriyorlar. Çünkü onları tehdit eden en büyük engel Hizmet. Türkiye’deki hukuksuzlukların önünde durabilecek tek güç …:)!!!!!!!!!!!
Hizmet’e farklı kesimlerden destek arttı !!!!!!!!!!!:)
Bu süreçten en büyük zararı Cemaat’in gördüğünü düşünenler var. Cemaat’in yalnızlaştırıldığını düşünüyor musunuz?
Halkın bir kısmı süreci anlayamadığı için Hizmet’e karşı bir duruş gösterdi. Ancak aradan geçen süreçte onlar da ‘acaba’ demeye, hatta bir kısmı Hizmet’in duruşunu desteklemeye başladı. !!!!!!!!:)Yalnızlaşma için; süreçten önce Hizmet’ten görünmek, makam mevki ve istikbal adına güzel bir şeydi birtakım insanlar için. Farklı niyet ve mülahazalarla Hizmet’ten görünenler ayrılınca bu noktada bir yalnızlaşma olduğu söylenebilir. Ben buna bir şey eklemek istiyorum. Geçtiğimiz dönemlerde AKP’nin icraatlarına verdiği destek sebebiyle AKP hükümetinin dünya görüşünden farklı düşünen insanlardan küsenler olmuştu Hizmet Hareketi’ne. Bu süreç onlarla Hizmet arasında bir köprü vazifesi gördü ve Hizmet’in daha geniş kesimlere açılmasına vesile oldu. !!!!!!!!!:)





 

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,398
Tepkime puanı
445
Puanları
83
Konum
İstanbul
Bir kesim her ne kadar 12-13 yıl beraber yürüdüler masalı anlatsa da bu iş 7 şubat mit krizinden çok önce el altından farklı yollara ayrışmaya başlamıştı,mit krizi sadece bardağın taştığını gösteriyordu.Kartlar milletin gözü önünde yavaş yavaş açıktan oynanmaya başladı sadece ,bıçak kemiğe dayandı neticede ,ha bu bıçak kemiğe dayanmadan deriye çizik attığı zaman kökünden kesilemezmiydi!!!

Malesef neden malesef diyorum bir kere paralel dediğimiz yapının hitap ettiği taban ile Ak partinin hitap ettiği taban aynı ,ehli sünnetin düşünce yapısının dışında çok fazla diğer ehli sünnet unsurların top yekün karşısına çıkacak genel bir tavır değişikliğinde bulunmadılar.Ayrıca Risaleyi Nurların sadeleştirme işine girişene kadar da birinci derecede hitap ettikleri Said Nursi Hazretlerinin yaşayan talebelerini de karşılarına alacak kendilerini içeriden dinamitleyecek bir ortam oluşturmadılar....Paralel dediğimiz unsurların duruşları o zaman bu vaziyetteyken Erdoğan dahil 3-5 kişinin gayreti ile bu yapının vaziyeti o günün şartlarında muhafazakar tabanın önüne şak diye konamazdı.Düşünün bir kere bugünün şartlarında bile hala bir kesim en hayırlı hizmet kurumları diyecek kıvamda.........

Sen lider olarak bazı durumları bilsen bile bunu tabana anlatabilmek için şartların oluşmasını mecbur beklemek zorunda kalıyorsun.O şartlar oluşana kadarda yeri geliyor iğne deliğinden neler geçiyor neler.Ayrıca o günlerin iç ve dış siyasi konjöktürü de buna müsayit değildi,bir baksanıza 2007 ye kadar sezer cumhurbaşkanı,cumhuriyet mitingleri,ak partiye kapatma davası,e muhtıra dört koldan taaruz ediyorlar.Bunları da fırsat bilip iyice kemiğe bıçağı dayamaya başladılar.

Ne zaman Risaleyi Nurları sadeleştirme işine başladılar işte o zaman ilk önce kendilerininde halkasında göründükleri Nur camiasında Bedüizzaman Hazretlerinin yaşayan talebelerinden karşıt sesler yükselmeye başladı,kısaca kendi ocaklarına incir ağacı diktiler.Artık nasıl bir tokat yiyeceklerse de o tokat kendi içlerinde erimeye neden oldu.Özellikle dershane olayları sürecinde artık ulu orta kazan kaldırmaları ve 2004 mgk kararları safsatası ile iyice yangına körükle gitmeye başladılar.İlerleyen zamanda Üstad ın yaşayan talebelerinin bu paralel unsurlara karşı hükümetin yanında gayet muntazam bir şekilde tavır koymaları ile içlerinde ayıklanmaya başladılar.

Ve arkası bugün gelinen nokta ,yok eğer bunlar dershane krizinde boyun bükseler,17-25 aralık operasyonunu yapan polisleri başlarda söyledikleri gibi hiç tanımasalar!!!!Üzerine o meşhur beddua ve arkası medya unsurlarında gelmese ,sessizliklerini koruyarak bu işlere devam etselerdi ,şahsen o medya gazıyla bugün çok daha başka olumsuz durumların içinde başka bir Ak parti yönetimi bile olabilirdi karşımızda!!!

Yani bu yapının devlet içinde bu kadar palazlanması ölümü görüp sıtmaya razı olmak gibi bir şey ha bu sıtma da adamı götürüyordu o da ayrı bir vaka ,işte kaderin üstünde bir kader var diyor insan o zamanda......
 
Üst