İsra 59.ayeti delil gösterip mucizeleri inkar edenlere cevaptır.
- İsra suresinin 59. ayetinin meali şöyledir:
“Kâfirlerin keyfî olarak istedikleri mûcizeleri göndermeyişimizin tek sebebi, daha önceki kâfirlerin bu gibi mûcizeleri yalanlamış olmalarıdır. Nitekim Semud halkına açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de onu öldürdüler ve bu yüzden kendilerine zulmettiler. Biz o âyetleri sadece korkutmak için göndeririz”.
Ahmed b. Hanbel (Müsnede, 4/173), Nesai, Hakim ve Taberanî’nin rivayet ettiklerine göre İbn Abbas bu ayetin nüzul sebebini şöyle açıklamıştır: “Mekke halkı Hz. Peygamberden
Safa tepesini altına çevirmesini,
Mekke’nin dağlarını ortadan kaldırıp her tarafı -ekin ekebilecekleri şekilde- düz arazi haline getirmesini önerdi. Hz. Peygamber bu hususu arz ettiğinde Allah: ‘İstersen ( onların istediği mucizeleri vermeyip), onlara bir süre daha yaşama fırsatını tanıyacağım, istersen önerdikleri mucizeleri yaratacağım; ancak
iman etmedikleri takdirde -daha önceki ümmetler için söz konusu olan prensibimizi ortaya koyarak- onların kökünü kazıyacağım.. Hz. Peygamber onların yok edilmemesini istedi. Bunun üzerine ilgili ayet indirildi.” (bk. Taberî, Razî, İbn Kesir, Alusî, ilgili ayetin tefsiri).
Bu ayetten hareketle Hz. Peygambere Kur’an’dan başka mucize verilmediğini iddia eden bazı kimseler olmuştur. Bunun yanlış olduğunu gösteren pek çok kitap ve makale yazılmıştır. Burada ancak bir kaç noktaya dikkat çekebiliriz:
a. Bu ayette kâfirlerin istediği mucizelerin verilmemesi, Hz. Peygambere başka mucizelerin de verilmediğini göstermez. Bu ayetten öyle bir yargıya varmak doğru değildir. Tefsir ve hadis kaynaklarında ifade edildiği üzere, müşriklerin bu isteklerinin yerine getirilmemesinin hikmeti, bu tür öneriler sonucu gösterilen mucizelere rağmen
küfürde inat etmeye devam edenlerin cezası onların yok edilmesidir. Bu ilahî prensip -Arapların yakından tanıdığı- Semud kavminin helaki nazara verilerek durumun nezaketi belirtilmiştir. Bu ümmetin tamamen yok edilmesi, hikmet dolu ilahî takdirde yer almadığı için, onun gerekçesini oluşturan bir durumun oluşmasına da izin verilmemiştir.
b. Ayetin
“Biz o âyetleri sadece korkutmak için göndeririz” mealindeki son cümlesi de mucizelerin bir yönünü teşkil eden
“korkutmaya yönelik” ayetlerden/mucizelerden söz edilmiştir. Ayette yer alan
“el-âyât” sözcüğünün başındaki el takısı bu tür mucizelere işarettir. Bu sebeple, her mucize korkutmaya yönelik değildir. Nitekim Hz. İsa’nın
ölüleri diriltmesi, âmâların gözlerini iyileştirmek gibi en müzmin hastalıkların şifa bulmasına vesile olması, keza arkadaşlarının evlerinde nelerin olduğunu bilip haber vermesi, bir kuş şeklini yapıp içine üfleyerek -Allah’ın izniyle- havada uçurması şeklindeki bu mucizelerinden hiç birisinin korkutmakla bir alakası yoktur.
Bundan anlaşılıyor ki, bu ayette söz konusu edilen mucizelerin özellikli olduğu gerçeği vardır. Bu özellik,
kâfirlerin inadı, peygamberi tahkir maksadını gütmeleri, imana gelmek için değil, sırf inat uğruna -bir gevezelik kabilinden- değişik mucizeleri önermek suretiyle işi eğlence konusu yapmalarıdır.
İsra suresinin şu ayetlerinde onların bu alaylı tavırlarına dikkat çekilmiştir.
“Bu Kur’ân’da Biz her türlü mânayı, insanlar için çeşitli tarzlarda tekrar tekrar açıkladık. Ama insanların çoğu inkârcılıkta ısrar ettiler. Ve “Biz” dediler; “Sana asla inanmayacağız. Ta ki
yerden bir pınar akıtasın. Yahut senin
hurma ve üzüm bağların olsun da aralarından
gürül gürül ırmaklar akıtasın. Yahut iddia ettiğin gibi
gökyüzünü parçalayıp üzerimize kısım kısım düşüresin, ya da
Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şahitlik etsinler. Yok, yok! Bu da yetmez,
senin altından yapılmış bir evin olmalı yahut
göğe çıkmalısın. (Ama unutma!)
Sen bize oradan dönerken okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha!” De ki: “Fe Sübhanallah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka ne olabilirim ki?.” (İsra, 17/89-93)
Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım, bu küstahların küstahça ortaya koydukları bu istediklerini yerine getirmenin ne faydası olabilir ki.. Onların bu sonu gelmez küstahça istediklerine “evet” demek, ne Allah’ın izzet-i rububiyetine, ne haşmet-i uluhiyetine, ne de peygamberliğin mehabetine yakışır. Ve yakışmadığı için de ret cevabı verilmiştir. Demek ki bu küstah adamlara verilen ret cevabı hususidir, başka hissi mucizelerin Hz. Peygambere verilmediğine asla delil olmaz.
c. Ayın yarılması bizzat Kur’anla sabittir.
“Kıyamet saati yaklaştı, Ay bölündü. Ama o müşrikler her ne zaman bir mucize görseler sırtlarını döner: ‘Bu, kuvvetli ve devamlı (eskiden beri devam edip gelen)bir sihirdir!’ derler” (Kamer, 54/1) mealindeki ayetlerin ifadesi, Ayın kesin olarak yarıldığını ve kâfirlerin de bunu
inkâr edemediklerini sadece mucize yerine sihir dediklerini açıkça ortaya koymaktadır.
“Siz savaşta onları kendi kuvvetinizle öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü.
(Ey Resulüm!) Attığın vakit sen atmadın, lâkin Allah attı. Ve bunu, Allah müminleri güzel bir imtihana tâbi tutmak için yaptı. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitir ve bilir” (Enfal, 8/17) mealindeki ayette de Hz. peygamberin Bedir savaşında müşriklerin yüzüne savurduğu bir avuç çakılın herkesin gözüne girip kaçmalarına vesile olduğuna ve bunun bir mucize olduğuna vurgu yapma için de “(Resulüm!) Attığın vakit sen atmadın, lâkin Allah attı.” mealindeki ifadeye yer verilmiştir.
d. Kur’an’ın ayetleri yanında, İslam alimlerinin ittifakla kabul ettikleri Hz. Peygamberin onlarca hissi mucizesi Siyer, Hadis ve Tarih kaynaklarında yer almaktadır. En sağlam ve güvenilir yollardan bize kadar gelen bu haberlerin hepsini yalanlamak ne dinen, ne aklen ne de vicdanen mümkün değildir. Bir ayetin muhtemel manalarından birini belki de en zayıfını göz önünde bulundurarak, diğer kesin olduğu açık olan ayet ve hadislerin sarih ifadelerini göz ardı etmek hakikaten anlaşılır şey değildir.
- Elmalılı merhumun "Hz.Musa’nın elvah'ı mucizesi her peygamberde olmamıştır ve Nübüvvetin levazımı zaruriyyesinden de değildir.." ifadesinden hareketle “MUCİZE’nin peygamberlik şartlarından olmadığını“ söylemek doğru değildir. Burada belirtilen husus şudur: Hz. Musa’ya Tevrat bir defada levhalar halinde verilmiştir. Ehl-i kitap Hz. Muhammed’e de Kur’an’ın aynı şekilde bir defada inmemesinden dolayı eleştiriyorlar. Halbuki bir vahiy kitabının herhangi bir peygambere mutlaka levhalar halinde gelmesi şart değildir. İşte Elmalılı buna işaret etmiştir.
Şu ayette de ehlin kitabın bu arzularına işaret edilmektedir: “Ehl-i kitap senden, kendilerine
gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Bu cahilliklerini çok görme! Nitekim daha önce Mûsâ’dan bundan da fazlasını istemişlerdi ve:
“Allah’ı bize açıktan göster!” demişlerdi. Bunun üzerine de, zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Daha sonra kendilerine açık mûcizeler ve deliller gelmesini müteakip bu sefer tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Derken onlar tövbe edince, bunu da bağışladık. Ve Mûsâ’ya da onlar üzerinde âşikâr bir nüfuz ve kudret verdik.” (Nisa, 4/153)
Kaynak:Sorularla İslamiyet.