ismail
Yeni
- Katılım
- 3 Mar 2007
- Mesajlar
- 20,475
- Tepkime puanı
- 2,063
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
Beklentiler Evliliğe Zarar Verir
Ben “Romantizm hiç olmasın.” demiyorum. Sadece medyanın bize pompaladığı “Zoraki romantik olma ya da eşimizi zoraki romantik yapma çabaları” içinde olmayalım, diyorum.
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=765934
Geçen hafta “Muhabbet Olsun” kitabımdan “Romantizmi Unut” adımını yanlış anlayan hanımlar olmuş.
Ben “Romantizm hiç olmasın.” demiyorum. Sadece medyanın bize pompaladığı “Zoraki romantik olma ya da eşimizi zoraki romantik yapma çabaları” içinde olmayalım, diyorum.
Eşimizi olduğu gibi sevelim. İncelikler içinden gelip yapıyorsa ne âlâ. Fakat beklenti içinde olmamak lâzım. Çünkü beklentilerimiz arttıkça mutsuzluklarımız artıyor.
Konuyu daha iyi açıklaması için bu hafta da ‘Muhabbet Olsun’ kitabımdan Şirin’in atması gereken adımlardan beklentilerle ilgili olan bölümü alıyorum.
UMMA Kİ KÜSMEYESİN
-“Umma ki küsmeyesin” Şirinciğim.
-Güzel sözmüş. Bu hafta beklentilerden konuşacağız anladığım kadarıyla.
-Evet. Evlilerin pek çoğunda beklentilerinin yerine gelmemesinden dolayı, birbirlerine karşı kırgınlık var. Beklentiler insanı yorar ve yıpratır. “Umma ki küsmeyesin.” demiş atalarımız. Kadınlar erkeklerden çok şey umuyorlar ve çokça da küsüyorlar, küsmeseler bile kırılıyorlar.
-Evlilikle ilgili hayaller, hep hayal olarak kalır, diyorsunuz yani.
-Şirinciğim, senin hayal dediğin aslında hayal falan değil. Tek adı var: “Beklenti” Evlilikle ilgili beklentiler daha bekarken başlar. Ama insan umduğunun tam aksi ile karşılaşabilir. Mesela et seven genç bir kız kasapla evlenir, adam vejetaryen çıkabilir, evine et getirmeyebilir ya da doktorla evlenir, kocası karısına ‘Derdin nedir?” diye sormayabilir ya da “görgülü, kibar adam” diye evlenir de zır cahilin yapmayacağı hareketlerle karşılaşabilir. Beklenti ile evlenen kişinin beklentilerinin karşılanmaması, onu çok fazla üzebilir. Kısaca umma ki küsmeyesin.
-Ama olmayacak büyük şeyler ummuyorum ki. Boğazda köşk, hizmetçiler, yat, kat istemiyorum. Küçük şeyler bekliyorum ondan. Biraz düşünceli olsun, tatlı dilli olsun, sürprizler yapsın, özel günlerimizi unutmasın, beni düşündüğünü ifade edecek küçük hediyeler alsın. Ne olur eşim bunları yapmak için biraz gayret saf etse? Hayatımıza renk gelse.
-Evet haklısın bu saydığın şeyler, hayatın içinde hoş güzel detaylar. Doğru küçük şeyler; ama sorun da zaten küçük şeyler olmasında. Erkekler bütüne odaklı yaratıldıkları için, küçük şeyler genellikle gözlerinden kaçar. Kadınlar ise ayrıntıları, incelikleri yani küçük şeyleri yaratılışları itibari ile kafalarını yormadan, doğal bir şekilde düşünüp fark ederler.
-Erkeğin yaratılışında küçük şeylere dikkat yok, diyorsunuz; ama evlenmeden önce bunların hepsini düşünebiliyordu.
-Doğal olarak yok; fakat dikkat eder ve özel gayret gösterirse olur. Nişanlıyken işinden çok sana odaklandığı için dikkat edebiliyordu. Evlilik içinde hayatın telaşı, iş yorgunluğu ya da evde yaşadığınız sorunlar, erkeğin bu konuda gayret etmesine engel oluyor. Doğal bir süreç olmadığı için de kadınların beklentileri hep havada kalıyor. Daha önce konuşmuştuk, diziler, filmler, reklamlar bu işten rant sağladıkları için kadınların beklentilerini körüklüyor.
-Hasta olduğum bir gün yemek yemeden erkenden yattım. Aç yattığım için Ferhat’ın gece içi rahat etmemiş, bir elma dilimleyip yatağa getirmiş; ama soymadan dilimlemiş. Ben elmayı asla kabuklu yemem. İnsan karısının elmayı nasıl yediğini bilmez mi? Beni sevseydi bana değer verseydi bilirdi. Yemedim ben de elmayı. Tartıştık ben de küstüm.
-Kadınlar, kocalarının elmayı nasıl yediğini, çayının, kahvesinin şekerinin ayarının nasıl olduğunu bilirler, bunun içinde gayret göstermeleri gerekmez. Fakat erkekler için böyle bir konu basit, dikkatini çekmeyecek bir ayrıntıdır. Karısını sevip sevmemesi ile bir alakası yoktur. Fakat pek çok kadın, erkeği kendi gibi zannettiği için böyle durumları senin gibi yorumluyor: “Beni sevseydi, bana değer verseydi, elmayı nasıl yediğimi bilirdi.” Oysa erkeğin gözünde bu konunun değer vermekle hiç alakası yoktur. Fıtratını zorlamamıştır, sadece. Doğal davranmış.
-Sadece bu değil ki. Mesela saçımı boyatıyorum fark etmiyor, kestiriyorum fark etmiyor. Bazen yeni aldığım giysinin yeni olduğunu fark etmiyor. Fark etmesini bekliyorum, fark etmeyince de surat asıyorum.
-Fark etmesini mi bekliyorsun yoksa çok yakışmış, güzel olmuş demesini mi?
-Tabi ki yakıştığını söylemesini de bekliyorum; ama fark etmeyince onu da söylemiyor. Bir demet papatya ya da bir dal olsun önemli değil, gül alıp getirmiyor. Ancak iş yerine hediye çiçek gelirse o zaman getiriyor.
-Çiçeği satın aldığını ya da iş yerine hediye geldiğini sen nereden biliyorsun?
-Gülü kim getirdi, iş yerine mi geldi, bedava mı, para verip mi aldın? diye soruyorum.
-Ferhat ne diyor?
-“Sana ne” diyor. “Nerden aldığım neden önemli? Seni düşünüp getirmişim.” Ama ben biliyorum ki bedava. Para verse söyler. Beni düşünse para verip alır.
-Kadınlar detayın ölçüsünü kaçırıyorlar. Para verip alsa neden mutlu olacaksın ki?
-Çünkü beni düşünüp çiçek almamış, çiçeği iş yerinde solmasın diye mecburen alıp bana getirmemiş.
-Bu çok doğru bir ölçü değil; çünkü iş yerine gelmiş çiçeği “Karıma götüreyim mutlu olsun.” diye seni düşünüp getirmiş olabilir ya da çiçekçinin önünden geçerken durup “Şu başımın belası kadına bir çiçek alayım, belki yüzü güler.” diye almış olabilir. Kimse kimsenin niyetini bilemeyeceği için gelen çiçeğe, gönülden teşekkür edip, kabul etmen, en mantıklısı olur. Eşin, senin çiçek gelince mutlu olduğunu görürse, başka bir zamanda satın alır getirir. Yeter ki eli çiçek getirmeye alışsın.
-Sorun sadece çiçek meselesi değil ki. Bazen özel günlerimizde hediye alıyor; ama aldıkları hiç benim zevkime hitap etmiyor. Beğenmeyip kullanmazsam da canı sıkılıyor. Benim zevkimi bilmiyorsa, beni götürsün birlikte alalım.
-Peki hiç düşündün mü erkek senin zevkine göre almıyorsa, kimin zevkine göre alıyor.
-Beğenerek aldığına göre, kendi zevkine göre alıyor olmalı.
-Aynen öyle. Erkekler bir kadının üzerinde görmeyi hayal ettiği şeyi, eşlerine alırlar. Bu bir kadının parmağına yakışacağını düşündüğü yüzük de olabilir, bir giysi de, bir çanta da. Senin zevkine uymasa da onun için, onun gördüğü zamanlarda kullanabilirsin.
-Hiç böyle düşünmemiştim.
- Belki senin zevkin giyim tarzın, eşine hitap etmiyordur. O zaman kocanın aldığı hediye çingene pembesi bir buluz, ponponlu bir terlek, fıstık yeşili bir etek de olsa eşinin yanında giy. Kocanın yanında onun zevkine göre giyinmek, seni bozmaz merak etme. Belki yavaş yavaş hoşuna gitmeye bile başlayabilir.
-Ama insan istiyor ki para verilip alınmış, her zaman kullanacağım bir şey olsun.
-Kadınların derdi bu zaten. Madem para verildi, çok işime yarasın. Arada bir tutumlulukları tutar. Yalnız bu konuda tutumluluk gerçekten gereksiz. Hediyeyi beğenmemek eşinin hediye alma isteğini kırar, ayrıca “zevkimi beğenmiyor” diye kalbini de kırar.
-Bu konuda daha dikkatli olacağım.
-Kısacası Umma. Umarsan da umduğun dışında bir şey olursa küsme. Kocasını arayıp “eve şu lazım” demeyen kadınlar var. Kocası arayıp “alınacak var mı” diye sormalıymış. Evet erkeğin arayıp bu soruyu sorması hoş olur; ama her erkek bunu düşünmeyebilir. İşi yoğundur, ailesinden öyle görmemiş alışmamıştır falan filan. Böyle şeyleri dert edip sorun etmemek lâzım.
-Yıllardır Ferhat’a “Sabah kapıdan çıkarken akşama bir şey lâzım mı diye sor.” diyorum; ama daha hiç sormadı. Alıştıramadım.
-Bir şey gerek olduğunda eşini telefonla ara. Olumsuz gibi görünen bu durumu, onu arayıp sesini duymak için bir fırsat bil. Bir fıkrayla bu haftaki görüşmemizi bitirelim.
-İyi olur, birkaç haftadır fıkra anlatmadınız.
-Yeni evli bir çift, ilk günlerini geçireceklermiş. Gelin uyanmış bakmış damat yatakta yok. Mutfağa gitmiş ki kocası kahvaltıyı hazırlamış, oturma odasında ütü yapıyor. Gelin çok sevinmiş. Beklediğim gibi iyi bir kocaya düştüm, diye sevinerek kocasına görünmeden yarım kalan uykusunu tamamlamak için yatağına gidip uyumaya devam etmiş. Kocası az sonra gelip onu uyandırmış. Söylediği ilk söz gelinin bütün sevincini alt üst etmiş. "Yaptıklarıma iyi bak, her sabah böyle isterim." demiş.
Sema Maraşlı - Haber 7
Ben “Romantizm hiç olmasın.” demiyorum. Sadece medyanın bize pompaladığı “Zoraki romantik olma ya da eşimizi zoraki romantik yapma çabaları” içinde olmayalım, diyorum.
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=765934
Geçen hafta “Muhabbet Olsun” kitabımdan “Romantizmi Unut” adımını yanlış anlayan hanımlar olmuş.
Ben “Romantizm hiç olmasın.” demiyorum. Sadece medyanın bize pompaladığı “Zoraki romantik olma ya da eşimizi zoraki romantik yapma çabaları” içinde olmayalım, diyorum.
Eşimizi olduğu gibi sevelim. İncelikler içinden gelip yapıyorsa ne âlâ. Fakat beklenti içinde olmamak lâzım. Çünkü beklentilerimiz arttıkça mutsuzluklarımız artıyor.
Konuyu daha iyi açıklaması için bu hafta da ‘Muhabbet Olsun’ kitabımdan Şirin’in atması gereken adımlardan beklentilerle ilgili olan bölümü alıyorum.
UMMA Kİ KÜSMEYESİN
-“Umma ki küsmeyesin” Şirinciğim.
-Güzel sözmüş. Bu hafta beklentilerden konuşacağız anladığım kadarıyla.
-Evet. Evlilerin pek çoğunda beklentilerinin yerine gelmemesinden dolayı, birbirlerine karşı kırgınlık var. Beklentiler insanı yorar ve yıpratır. “Umma ki küsmeyesin.” demiş atalarımız. Kadınlar erkeklerden çok şey umuyorlar ve çokça da küsüyorlar, küsmeseler bile kırılıyorlar.
-Evlilikle ilgili hayaller, hep hayal olarak kalır, diyorsunuz yani.
-Şirinciğim, senin hayal dediğin aslında hayal falan değil. Tek adı var: “Beklenti” Evlilikle ilgili beklentiler daha bekarken başlar. Ama insan umduğunun tam aksi ile karşılaşabilir. Mesela et seven genç bir kız kasapla evlenir, adam vejetaryen çıkabilir, evine et getirmeyebilir ya da doktorla evlenir, kocası karısına ‘Derdin nedir?” diye sormayabilir ya da “görgülü, kibar adam” diye evlenir de zır cahilin yapmayacağı hareketlerle karşılaşabilir. Beklenti ile evlenen kişinin beklentilerinin karşılanmaması, onu çok fazla üzebilir. Kısaca umma ki küsmeyesin.
-Ama olmayacak büyük şeyler ummuyorum ki. Boğazda köşk, hizmetçiler, yat, kat istemiyorum. Küçük şeyler bekliyorum ondan. Biraz düşünceli olsun, tatlı dilli olsun, sürprizler yapsın, özel günlerimizi unutmasın, beni düşündüğünü ifade edecek küçük hediyeler alsın. Ne olur eşim bunları yapmak için biraz gayret saf etse? Hayatımıza renk gelse.
-Evet haklısın bu saydığın şeyler, hayatın içinde hoş güzel detaylar. Doğru küçük şeyler; ama sorun da zaten küçük şeyler olmasında. Erkekler bütüne odaklı yaratıldıkları için, küçük şeyler genellikle gözlerinden kaçar. Kadınlar ise ayrıntıları, incelikleri yani küçük şeyleri yaratılışları itibari ile kafalarını yormadan, doğal bir şekilde düşünüp fark ederler.
-Erkeğin yaratılışında küçük şeylere dikkat yok, diyorsunuz; ama evlenmeden önce bunların hepsini düşünebiliyordu.
-Doğal olarak yok; fakat dikkat eder ve özel gayret gösterirse olur. Nişanlıyken işinden çok sana odaklandığı için dikkat edebiliyordu. Evlilik içinde hayatın telaşı, iş yorgunluğu ya da evde yaşadığınız sorunlar, erkeğin bu konuda gayret etmesine engel oluyor. Doğal bir süreç olmadığı için de kadınların beklentileri hep havada kalıyor. Daha önce konuşmuştuk, diziler, filmler, reklamlar bu işten rant sağladıkları için kadınların beklentilerini körüklüyor.
-Hasta olduğum bir gün yemek yemeden erkenden yattım. Aç yattığım için Ferhat’ın gece içi rahat etmemiş, bir elma dilimleyip yatağa getirmiş; ama soymadan dilimlemiş. Ben elmayı asla kabuklu yemem. İnsan karısının elmayı nasıl yediğini bilmez mi? Beni sevseydi bana değer verseydi bilirdi. Yemedim ben de elmayı. Tartıştık ben de küstüm.
-Kadınlar, kocalarının elmayı nasıl yediğini, çayının, kahvesinin şekerinin ayarının nasıl olduğunu bilirler, bunun içinde gayret göstermeleri gerekmez. Fakat erkekler için böyle bir konu basit, dikkatini çekmeyecek bir ayrıntıdır. Karısını sevip sevmemesi ile bir alakası yoktur. Fakat pek çok kadın, erkeği kendi gibi zannettiği için böyle durumları senin gibi yorumluyor: “Beni sevseydi, bana değer verseydi, elmayı nasıl yediğimi bilirdi.” Oysa erkeğin gözünde bu konunun değer vermekle hiç alakası yoktur. Fıtratını zorlamamıştır, sadece. Doğal davranmış.
-Sadece bu değil ki. Mesela saçımı boyatıyorum fark etmiyor, kestiriyorum fark etmiyor. Bazen yeni aldığım giysinin yeni olduğunu fark etmiyor. Fark etmesini bekliyorum, fark etmeyince de surat asıyorum.
-Fark etmesini mi bekliyorsun yoksa çok yakışmış, güzel olmuş demesini mi?
-Tabi ki yakıştığını söylemesini de bekliyorum; ama fark etmeyince onu da söylemiyor. Bir demet papatya ya da bir dal olsun önemli değil, gül alıp getirmiyor. Ancak iş yerine hediye çiçek gelirse o zaman getiriyor.
-Çiçeği satın aldığını ya da iş yerine hediye geldiğini sen nereden biliyorsun?
-Gülü kim getirdi, iş yerine mi geldi, bedava mı, para verip mi aldın? diye soruyorum.
-Ferhat ne diyor?
-“Sana ne” diyor. “Nerden aldığım neden önemli? Seni düşünüp getirmişim.” Ama ben biliyorum ki bedava. Para verse söyler. Beni düşünse para verip alır.
-Kadınlar detayın ölçüsünü kaçırıyorlar. Para verip alsa neden mutlu olacaksın ki?
-Çünkü beni düşünüp çiçek almamış, çiçeği iş yerinde solmasın diye mecburen alıp bana getirmemiş.
-Bu çok doğru bir ölçü değil; çünkü iş yerine gelmiş çiçeği “Karıma götüreyim mutlu olsun.” diye seni düşünüp getirmiş olabilir ya da çiçekçinin önünden geçerken durup “Şu başımın belası kadına bir çiçek alayım, belki yüzü güler.” diye almış olabilir. Kimse kimsenin niyetini bilemeyeceği için gelen çiçeğe, gönülden teşekkür edip, kabul etmen, en mantıklısı olur. Eşin, senin çiçek gelince mutlu olduğunu görürse, başka bir zamanda satın alır getirir. Yeter ki eli çiçek getirmeye alışsın.
-Sorun sadece çiçek meselesi değil ki. Bazen özel günlerimizde hediye alıyor; ama aldıkları hiç benim zevkime hitap etmiyor. Beğenmeyip kullanmazsam da canı sıkılıyor. Benim zevkimi bilmiyorsa, beni götürsün birlikte alalım.
-Peki hiç düşündün mü erkek senin zevkine göre almıyorsa, kimin zevkine göre alıyor.
-Beğenerek aldığına göre, kendi zevkine göre alıyor olmalı.
-Aynen öyle. Erkekler bir kadının üzerinde görmeyi hayal ettiği şeyi, eşlerine alırlar. Bu bir kadının parmağına yakışacağını düşündüğü yüzük de olabilir, bir giysi de, bir çanta da. Senin zevkine uymasa da onun için, onun gördüğü zamanlarda kullanabilirsin.
-Hiç böyle düşünmemiştim.
- Belki senin zevkin giyim tarzın, eşine hitap etmiyordur. O zaman kocanın aldığı hediye çingene pembesi bir buluz, ponponlu bir terlek, fıstık yeşili bir etek de olsa eşinin yanında giy. Kocanın yanında onun zevkine göre giyinmek, seni bozmaz merak etme. Belki yavaş yavaş hoşuna gitmeye bile başlayabilir.
-Ama insan istiyor ki para verilip alınmış, her zaman kullanacağım bir şey olsun.
-Kadınların derdi bu zaten. Madem para verildi, çok işime yarasın. Arada bir tutumlulukları tutar. Yalnız bu konuda tutumluluk gerçekten gereksiz. Hediyeyi beğenmemek eşinin hediye alma isteğini kırar, ayrıca “zevkimi beğenmiyor” diye kalbini de kırar.
-Bu konuda daha dikkatli olacağım.
-Kısacası Umma. Umarsan da umduğun dışında bir şey olursa küsme. Kocasını arayıp “eve şu lazım” demeyen kadınlar var. Kocası arayıp “alınacak var mı” diye sormalıymış. Evet erkeğin arayıp bu soruyu sorması hoş olur; ama her erkek bunu düşünmeyebilir. İşi yoğundur, ailesinden öyle görmemiş alışmamıştır falan filan. Böyle şeyleri dert edip sorun etmemek lâzım.
-Yıllardır Ferhat’a “Sabah kapıdan çıkarken akşama bir şey lâzım mı diye sor.” diyorum; ama daha hiç sormadı. Alıştıramadım.
-Bir şey gerek olduğunda eşini telefonla ara. Olumsuz gibi görünen bu durumu, onu arayıp sesini duymak için bir fırsat bil. Bir fıkrayla bu haftaki görüşmemizi bitirelim.
-İyi olur, birkaç haftadır fıkra anlatmadınız.
-Yeni evli bir çift, ilk günlerini geçireceklermiş. Gelin uyanmış bakmış damat yatakta yok. Mutfağa gitmiş ki kocası kahvaltıyı hazırlamış, oturma odasında ütü yapıyor. Gelin çok sevinmiş. Beklediğim gibi iyi bir kocaya düştüm, diye sevinerek kocasına görünmeden yarım kalan uykusunu tamamlamak için yatağına gidip uyumaya devam etmiş. Kocası az sonra gelip onu uyandırmış. Söylediği ilk söz gelinin bütün sevincini alt üst etmiş. "Yaptıklarıma iyi bak, her sabah böyle isterim." demiş.
Sema Maraşlı - Haber 7