Nefis terbiyesi, ruhsal ihtiraslardan kurtulmak gibi kulağa hoş gelen sözlerin arkasına sığınıp,
yepyeni bir din icat etmeyi eleştirmiyorlar da, ayetleri eğip büküp, "Emir ehline tabi olun" lafzını bile tarikat şeyhlerine tabi olun demek istiyor
diye çevirip, aymazca, futursuzca, vicdansızca önüne arkasına bakmadan kendi batıl yollarını desteklemek için Kur'an'ın ayetleri ile alay ediyorlar.
Böyle bir tezgahı zamanın süper gücü İngilizler sömürgeleri Hindistan, her milletin islam öncesi paganist inançlarını da harmanlayarak,
bir kısmı kendi ajanları, bir kısmı para , şöhret, kadın gibi unsurları, bir kısmı da müslümanın hası olduğunu iddia edip Allah'ın verdiği akıl nimetinden zerre nasibi olmayan nasipsizler tarafından insalığın başına bela edilmiş bir morfinden bahsediyoruz.
Halbuki insan nefsini namaz ile, ihtiraslarını ve cimriliğini sadaka ile, Allah'ı zikrini tefekkür ve idrak ederek Kur'anı tertil üzere idrak ile okuyarak yapar.
Ama bu zatlara göre boyunlarında halat gibi tesbih ile, yarım yamalak Allah, Yallah, ya şöyle, ya böyle diye kafa bir yerde, gönül bir yerde sadece sayı tutturulmak için yaapılan ağız hareketleri zikir oluyor, zorla bile yapsa zavallı mollanın kızı, karısı dünya kadar sevaba giriyor, ya hu zerre kadar aklınız yok mu?
Böyle ağdalı, kulağa hoş gelen morfinli lafları bırakın bunların alasını Budistler ve hristiyan ruhbanlar yapıyor.
Amerikayı keşfe gerek yok, hristiyanların da tarikatçileri yani nefis terbiyesini ilke edinmiş ruhbanları vardı.
Allah Kur'anda bunu açıkca zikrediyor, neden kendinizi ispat etmek için bin dereden bin du getireceğinize Allah'a kulak vermiyor sunuz?
Hadid 27;
Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik.
Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik;
ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik.
Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz yazmadık.
Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar.
Ama buna da gereği gibi uymadılar.
Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.
Bakın Allah'ü teala kendi emri olmayan Allah adına yapıldığı söylenen bir takım davranışları eski adı ile Ruhbanlık, şimdi adı ile
Tasavvuf-Tarikat, çileganlık için "Uydurma" tabirini kullanıyor,
Ama yine de merhamet sahibi olan Allah uydursalar bile imanlarını bozmamışlar ise mükafatlarını verdim diyor, ama şart koşuyor,
"iman edenlere" yani şirk ve küfre bulaşmadan, uydurma da olsa Allah'ın rızası için yapıyor dediklerini yapsalar idi, ki yapmadılar diyor.
Tıpkı bizim içinde bulunduğumuz durum gibi, elde Allah'ın kitabında, hatta sünnette de diyelim zerre delili olmayan
rabıta, Gavlık makamı, Allah dostluğu kavramı, rical ehli, gayb tan haber alma gibi uydurma kavramlar ile tevhid inancını delik deşik edip,
kuşaktan kuşağa aktarılan tıpkı müşriklerin ta ki Resulullah A.S tebliğ edilene kadar uydurmalarla resmen yeniden başka bir din halina soktukları İbrahim A.S dini gibi.
Halbuki Allah'ü teala İbrahim A.S çok ince ayrıntıları ile tevhid'i anlatmıştı, peşinden gelecek nesillere de aktarmasını istedi ve öyle de oldu.
Ama İsmail soyundan gelen arapların Allah'a daha yakın olmak adına ürettikleri ve adına aracı dedikleri, Allah'ın deyimi ile sadece uydurulmuş bir takım isimlerden ibaret sözde uydurma Allah'ın dostları yüzünden adları müşrik oldu ve bozulan bu inanç sistemine Allah Resullah A.s ile müdahele etti.
Hatta biz bir adım ileri gitmişiz bu batıni ilmi zahiri ilmin önüne koymuşuz, şeyhine tabi olan mürit şeriatı unutacak, zahiren şeyhinden küfür, isyan gibi şeyler sadır olsa da buna gördüğü ile hükmetmeyecek illa ki vardır bir hikmeti diyecek, yani şeriat ikinci planda önemli olan şeyhin tercihleri, ne de olsa tabi olduk artık, ölü yıkayıcısının elindeki ölü gibiyiz değil mi? Bu nu her söylediğimde uydurma, biz de önce şerattir diyorlar, Ali Kara gibi ama bu sadece lafta.
Buyrun Ali Kara'nın tabi olduğu şeyhinin kitabından alıntı, bunu her yazdığımda birileri yalan olduğunu ispatlayacağım diyor, sonra ortada kimseyi görmüyoruz.
Buyrun yalan bu diyen varsa yalan olduğunu ispatlasın biz de bir daha yazmayalım,
bakın kendisi de bir nakşi Mukalliti olan Mahmud Ustaosmanoğlu'nun irşadül mürşidin kitabından alıntılar...
"Talebe akıl ve şeriat ölçüsüne göre, hacasından hoş olmayan bir hal görse bile, işlerine sözlerine , hal ve hareketine asla itiraz etmemelidir. Onda gördüğü o daranışı kerih görüp hocasının bu konuda cahil olduğu , hata ettiği gibi su-, zanlarda bulunmamalıdır. Akside hatayı kendi göz ve idrakinde aramalıdır. Mahmud usta osmanoğlu, İrşadü’l Müridin sayfa 173 Yasin yayınları "
* Hani her şeyden önce şeriat geliyordu demek ki değilmiş, önce şeyhin lafı, mesela sen yanlış gördün ben zina etmedim derse bitmiştir yani
Şah-ı Nağşibend Hazretleri’nin bir müridi vardı. Hızır aleyhisselam ona göründü. O da hiç onun tarafına bakmadı. Ve benim hızırım orada dedi. İkinci kez tekrar göründü, yine tarafına bakmadı, üçüncü defa pazarda göründü ve Hızır (aleyhisselam) onu kucakladı ve bazı kelimeler söyledi.
Mürid, Şah-ı Nağşibend Hazretleri’nin yanına geldiği zaman ona dedi ki ’’ Pazarda görüştünüz ’’ Evliyaullah ile bacak atılır mı ? Onlarla müsabakaya girilirmi ?Şah-ı Nağşibend Hazretleri, onların karşılaşıp konuştuklarını nasıl bildi ? Evliyaullah ile başa çıkılırmı ? Onlar büyük adam. Bizim bilemeyeceğimiz kadar büyük Şah-ı Nağşibend Hazretleri.Bütün dünya bana tırnağım üstü gibidir. Buyurmuştur.Dünya onlara tırnak gibi olunca o dünyada bir şey olur da onlara görünmez mi ? Ya Rabbi ! Onları bizden, bizi onlardan hepimizi Sen’den ve Habib’inden ayırma .Mahmud usta osmanoğlu, İrşadü’l Müridin sayfa 167 Yasin yayınları
Şu uydurmalara bir bakar mısınız, Hızır'a prim vermemişler, sen kimsin ki Dünya benim tırnağımda dönüyor, kibirden arınmaya çalışan adamlar güya,
Kur'anda Musa A.S'a bile bilmediği başka bir frekansı gösterdiğini söylediği Kur'anda zikredilen bir isim için, sen kimsin bizimle aşık atamazsın diye kibirlenmişler
“İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabir ehlinden yardım isteyiniz.” (Mahmut USTAOSMANOĞLU başkanlığında bir heyet, Ruhu’l-Furkan Tefsiri, İstanbul 1992, c. II, 82.)
“Bir veli ölünce ruhu, kınından çıkmış kılınç gibi olur.” (Ruhu’l-Furkan, c. II, s. 67)
Uydurmanın da uydurması olduğunu yakınen bildiğimiz bu saçmalıkları tefsir yani güya Kur'anı açıklarken nakledebilen bir ilim ehli (!) 'den bahsediyoruz.
Uydurma hadis olduğunu hadisçilerin yedi ceddi biliyor halbuki, ama işimize geliyor napalım, o zaman mevzu, sahih farketmez hemen alalım değil mi?
Siz kime ne anlatıyorsunuz, asıl kavramları Kur'ana ait olan üç beş güzel hasleti güya allayıp pullayıp bu iş böyle yapılır,
yoksa başka türlü Allah'ı bilemeyiz, nasıl fena makamına çıkarız, şeyhimiz olmazsa şeyhimiz şeytan olur, nefsimiz olur gibi saçmalıkları size söyleten, cüret ettiren nedir, nasıl bu kadar aymaz olabilir siniz?
Tarikat tasavvuf adına bindir dereden su getirip açıklama çalışan zat-ı muhteremler,
o kadar delile gerek yok, şunun cevabını verin yeter,
Gavs diye Allah'ın hiç bir yerde zikretmediği,
ama sizin ölü iken bile alemleri gezip dolaşıp insanlara yardım ettiğine inandığınız,
kainatı yönetmede tasarruf hakkına sahip, yani söz sahibi,
insanların bu zatten yardım istediklerinde gaybı bilerek duyup, gelip yardım ettiğine inandığınız,
yarın hesap gününde şefaat edeceğine inandığınız, hatta cehennemdeki sevdiği evlatlarını elinden tutup cehenneminden çıkaracağına inandığınız bu
isme, bu zat'a deliliniz nedir.
Gavs olmadan tarikat olmuyor değil mi, her tarikatin bir Gavsı var.
Kendi kaynaklarınız dan açıklayın kimdir bu Gavs, deliliniz nedir,
bir tane mi olur on tane mi, zamanımızda kimler Gavs'tır delilleri nelerdir.
Buyrun bekliyoruz, hep öyle ağdalı süslü laflarla olmaz, biraz da dininizin temellerine inelim bize dininizi anlatın?