LİDERLİK KAVGASI:
KNC’NİN 3ncü yıllık konferansı 4–5 Ağustos 1990 tarihlerinde Fullerton, California’da yapıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Asad Khailany; “Bu toplantıdan önce KNC tarafından KANADA’NIN Toronto Kentinde, ortak bir Kürt toplantısı düzenlendiğini, Dr. Ismat Sharif Vanley ile kendisinin de konuşma yaptığını” ( 9 ) belirtti. Bu Kanada’da yapılan ilk ortak toplantı değildi. Ayni yıl içinde KNC, PKK, KDP (Barzani) ve KYB (Talabani) temsilcilerinin de katıldığı ve basına kapalı birkaç toplantı daha yapıldı. Çünkü liderlik konusunda şiddetli bir çekişme ortaya çıkmıştı. Örneğin:
KNC’nin 1988 yılında yaptığı 1nci toplantısında, Türkiye’den PKK ve Suriye’den yönetim kuruluna (steering committee ) temsilci alınmamıştı. Bu sorun, bir dahaki toplantıda Kürdistan’ın her bölgesinden temsilci alınacak diyerek geçiştirildi ( 10 )
Oysaki Suriye’den katılan Abdul Haleem Mostafa; “ Suriye’deki 3 milyon Kürt 50, 60 ve 70’li yıllarda Irak’taki Mustafa Barzani’nin liderliğini izlediler. 80’li yıllarda PKK ve PIK’ (İslamcı Parti’ye) döndüler” (11 ) demek suretiyle, liderliğin PKK’da olması gerektiğini işaret ediyordu.
KNC’nin 1989 yılında yaptığı 2nci toplantıda ise, KDP ; “ İstekleri kabul edilmediği için birinci konferansı tanımadıklarını” (12) belirtiyordu.
Ayrıca Massoud Barzani; “Bazı KNC yönetim kurulu üyelerinin KDP’ ye karşı negatif tutum içinde oldukları” (13) mesajını gönderiyordu.
Buna mukabil KNC kendisini şöyle savunuyordu: “ KNC, Kürt hareketi için politika veya strateji saptamıyor. Fakat KNC’nin, Kürt halkının insani ve ulusal haklarını elde etmeleri için Kürt liderlerine, strateji ve politika oluşturulmasında danışmanlık rolü oynadığımıza inanıyoruz. Kürt liderliği, KNC gibi kuruluşların tavsiye ve önelerini görmezden gelemez. Geçmişte, Kürt halkının insani ve ulusal haklarını elde etmek için yürütülen Kürt hareketinin politika ve stratejilerini, sadece Kürt politik partileri planladı ve uyguladı. Kürt halkını bugünkü korkunç feci durumdan koruyabilmek için, KNC gibi Kürdistan dışındaki EĞİTİMLİ kuruluşlar önemli roller oynayabilir.” (14 )
KNC özetle PKK, KDP, KYB ve PEJAK’A şunları diyordu; bugüne kadar kendi politika ve stratejilerinizi kendiniz belirlediniz. Ama sonuç alamadınız. Çünkü Birleşmiş Milletlerde, Amerika’da, Avrupa Birliği’nde ve diğer ülkelerde lobi yapacak, dünya kamuoyunu haklı davamıza inandıracak ve yoğun bir propaganda (psikolojik harekât) yürütecek imkân ve gerekçeleriniz yok. KNC olarak, biz sizlerin kendi bölgelerinizde yürüttüğünüz silahlı mücadeleye ilişkin politika ve stratejilerinize karışmıyoruz. Fakat uluslar arası çapta kamuoyu oluşturma ve davamıza destek sağlama görevini bize bırakın. Bunlar işgal altındaki Kürdistan’dan yapamazsınız.
Diğer taraftan, Kürt davasının en önemli eksiği, davamızı haklı çıkaracak tarihi bilgi ve belgelerin yok denecek kadar az olmasıdır. 1915’lerde Ermeniler tarihe belge bırakırken bizler uyuduk. 1nci toplantıda Jalal Melahaji’in söylediği gibi “Ermenilere dönüp bakmalı ve onların tecrübelerinden yararlanmalıyız.”(15) Bu nedenle, Kürt araştırma enstitülerinin ve kütüphanelerinin kurulmasına, yüksek lisans ve doktora tezlerinin hazırlanmasına, bunlara dayanarak dünya kamuoyunun yanımıza çekilmesine ihtiyacımız vardır. İki yıldan beri, bu işleri yapacak akademisyen veya yazarçizer bulamadığımız için erteliyoruz. Bu maksatla dünyada ve Türkiye’de kamuoyu oluşturabilecek etkinlikte bilim adamı, medya mensubu, yazar, sanatçı ve kanaat önderlerinden uygun olanları Ermenilerin yaptığı gibi bir şekilde satın almak zorundayız. Türkiye aleyhine kitap, makale ve bilimsel incelemeler yazdırmalıyız. Demeçler verdirmeliyiz. Televizyon programları ve filimler yaptırmalıyız. Bunlar, bugün için bir anlam ifade etmeyebilir. Ama yakın gelecekte Kürt davamızı inceleyenlere birer tutamak ve TARİHİ BELGE olacaktır.
TARİHE BELGE BIRAKMAK:
Açıkça anlaşılacağı gibi, böyle bir planın işleyebilmesi ve kendi kaderini tayin hakkı isteğine geçerlilik kazandırılabilmesi için, Dünya Kamuoyunun ve hükümetlerinin önüne, bilimsel geçerliliği olan bazı tarihi belge ve haklı gerekçelerin konulması gerekir. Tarihi bilgi ve belgeler, bölücüleri haklı çıkaracak tutamakları sunmuyor. O halde TARİHE BELGE BIRAKACAK BİRİLERİNİ BULMAK GEREKİR. Nitekim bu konuda Dr. Ghalamali EDRİSSİAN şöyle yakınıyor:
“Kürt halkı daima başkalarının kontrolü altında oldu. Tarih boyunca Kürtler kendi tarihlerini yazamadı, bunu başkaları yaptı. Tarihimizi yazan düşmanlarımız, Kürtlerin Türk ve Arapların bir parçası olduğunu kanıtlamaya çalıştılar. Kürt Ulusal Kongresi (KNC) ve Paris’teki Kürt Enstitüsü Kürt tarihinin araştırılması konusundaki liderliği ele almalıdır.” ( 16 )
İşte bu nedenle KNC, Kuruluş amaçları arasına:
“Kürt tarihi, Kürt dili, Kürt insan hakları, Kürt kültürü ve Kürt sorunları hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlanması için üniversitelere bağışta bulunmak,”
“Kürtler hakkında, hakem denetiminden geçmiş bilimsel makaleler yayınlayan saygın bir dergi yayımlamak”
“Kürtçe bir gazete çıkarmak”
“Kürt Kütüphanesi oluşturmak ve desteklemek” maddelerini koymuştur.
Bu iş, altını çizerek belirttiğimiz gibi; Üniversitelere bağışta bulunmak veya parayla akademisyen satın almak suretiyle yapılacaktır. Ancak, satın alınabilecek akademisyen bulmak ve daha iyi organize olabilmek için zamana ihtiyaç vardır. Nitekim KNC’NİN 1988 Yılında yaptığı 1nçi toplantının Dr. Najmaldin KARİM tarafından yönetilen 2nci oturumunda:
“ Kürt sorunları ve politikası konularında, Amerikan bilimsel çevrelerine yönelik hakem denetiminden geçmiş bilimsel makaleler içeren bir dergi yayınlayabilmek için, katkıda bulunabilecek birkaç akademisyen buluncaya ve daha iyi organize oluncaya kadar bu konunun ertelenmesi” ( 17 ) kararının alınması dikkat çekicidir.
KNC’NİN 2nci yıllık konferansı 26–27 Ağustos 1989 tarihlerinde, Michigan Eyaleti’nin Ann Arbor Kentindeki Howard Johnson Otelinde yapıldı. KNC Başkanı Prof. Dr. Asad Khailany, hayal kırıklıkları ve engeller başlığı altında sıraladığı konular arasında “Düzenli olarak bir gazete çıkarmayı başaramadıklarını” söylüyordu. Oysaki Kürt tarihi, dili, kültürü ve sorunları hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlatıp, gazete ve hakem denetiminden geçmiş dergilerde yayımlatılması, Kürt davasının savunulması açısından çok önemliydi.
KNC’NİN 2008 yılına kadar olan tutanakları incelendiğinde, zaman içinde çok iyi organize oldukları ve onların deyimiyle Ermenilerin yaptığı gibi bir şekilde ( parayla, tehditle veya şantajla) bazılarını satın alabildikleri görülmektedir.
Hatta “alt kimlik-üst kimlik tartışmalarıyla, azınlıklarla eşit statüye indirgemeye çalıştıkları bazı Türklerden bile yardım gördükleri” anlaşılmaktadır. Nitekim KNC’NİN 1990 yılında yaptığı 3ncü toplantının 2nci oturumunda:
Katılımcıların “Kürtlerin diğer azınlıklarla birleşmesi teklifine” (18 ) cevap olarak,
Dr. SHUKRİ’NİN; “ Kürt hareketinin içinde daima diğer azınlıkların bulunduğunu, mesela Türkler ve Keldanilerin de olduğunu” (19 ) belirtmesi, parayla satın alınan Türk’lerin varlığını da kanıtlamaktadır.
Satılmışların TARİHE BELGE BIRAKMAK konusundaki yarışları zamanla çığırından çıktı. Bu durum, Kürt aydınlarını bile rahatsız eder duruma geldi. Örneğin:
Dr. Kamal Mirawdeli, 18 Temmuz 2008 tarihinde Kurdish aspect.Com ‘da yazdığı “ Lozan ve Sevr” konulu makalenin sonunda şu değerlendirmeyi yapıyor; “Biz Kürtler, kendi modern tarihimizi asla yazmayı başaramadık. Yazılanların çoğu bilimsel olmak yerine ideolojiktir. Amaç, bilimsel olduğu zaman; derinlemesine araştırma ve objektif analize dayanan yöntem eksikliği görülmektedir. Sonuç olarak, birtakım söylenceleri ideolojik araç olarak kullanmak, titiz bir akademik disiplin olan tarih biliminden habersiz olmaktır” diyor.
Hasan BİLDİRİCİ ise, 13 Mart 2006 tarihli “ Kürt Konferansları” isimli yazısında; “Türkiye’de bu tür konferanslar bir rant kültürüne dönüştürülmüş. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Kim kimi niye çağırdı o da belli değil… El, cep ilişkilerinin karıştığı bu alanlarda çok saf olduğumuzu biliyoruz. Etkili yerlerden saf düşündüğümüze dair uyarılar almıyor değiliz. Hatta bu tür işler karşısında yaramaz bir çocuk gibi durduğumuzu söyleyenler de var. Doğru, safız. Ama aptal değiliz. Bu ilişkilerin enini ve boyunu az çok kestirebiliyoruz” demek suretiyle parasal ilişkilere dikkat çekiyor.
Bu konularda İsmail BEŞİKCİ ise; “Görünen o ki, Kürt Meselesi “para etmeye” başladı. Birçok gazeteci ve aydın, kitaplarının satışını artırmak için de olsa, Kürt Sorunun dillendirmeyi çıkarları için önemli görüyorlar” diyor.
KNC’nin arşivine girerek 1990-2009 yılları arasındaki bütün toplantı tutanakları, uluslar arası etkili makamlara yazdıkları mektuplar ve yayımladıkları makaleler incelendiğinde, meşhur Kanada- Toronto toplantıları sonucunda, Kürt davasının nasıl savunulacağını belirleyen bir çerçeve çizildiği ve asla bu şablonun dışına çıkılmadığı anlaşılmaktadır. Bu şablon şöyledir:
1. Kürt davasının nihai hedefi “Birleşik Bağımsız Kürdistan’ı kurmaktır.” Bundan asla taviz verilmeyecektir.
2. Silahlı mücadeleyi yürüten örgütler; “ İşgal orduları ve güvenlik güçlerinin Kürt halkına karşı yaptıkları kıyım ve zulme karşı direnen özgürlük savaşçıları olarak gösterilecektir”
3. Birleşmiş Milletler tarafından “Kürtlere Kendi kaderlerini tayin hakkının tanınmasını” sağlamak amacıyla, Kürt tarihine ilişkin yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlayacak üniversite ve akademisyenler ödüllendirilecek, üretilen bilgi ve belgeler kullanılacaktır.
4. Kürt Halkına tam bağımsızlığın yolunu açacak bütün talepler “ demokrasi, insan hakları, Kürt kimliğinin tanınması, ana dilin yasallaştırılması, ana dilde eğitim hakkının verilmesi, Kürtçe medya kurma olanağının tanınması, özerklik ve federasyona İşgalci halkın alıştırılması” çerçevesinde ifade edilecektir.
5. Kürt Bağımsızlığına giden yolda engel teşkil eden “resmi ideolojiler, ulusalcılar, güvenlik güçleri ve diğer anayasal kurumlar yoğun bir psikolojik harekât ile yıpratılacak ve değersizleştirilecektir.”
6. Ortadoğu’da kurulacak bağımsız Kürdistan’ın “ Amerika, Avrupa Birliği ve Dünya ekonomisinin menfaatine olduğu” her fırsatta vurgulanacaktır.
7. Tarih boyunca “Kürtlerin soykırıma ve zulme uğratılarak mağdur edildikleri, Sevr ile vaat edilen Kürt Devleti’nin Lozan Antlaşmasıyla inkâr edilerek Kürdistan’ın işgal edildiği tezi işlenecektir.”
8. Belirlenen çerçeve dışında Kürt meselesini savunmaya çalışmak davaya İHANETTİR.
Şimdi, işbirlikçi ve psikolojik harbin piyonu bazı sözde aydınlarımız, yeminli Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bitmez ve tükenmez nefretle her gün çamur atanlar, tarihe uydurma belge bırakma misyonunu üstlenenler, bunları bilirler ama söylemezler.
(DEVAM EDİYORUZ)