Ölüden mektup gelmiş, diri okur anlamaz …
Cümlemize merhaba arkadaşlar …
İnsan olabilme değil de insanı anlayabilmemiz bile ne kadar da zor bir iş imiş … Ne yapalım ki öyle yapmış, O nun her işi havsalamızın alamayacağı kadar öylesine hikmete mebni ki … Affı kerim sahibisin, affetmeyi seversin, bilmiyoruz bizleri affeyle ya rabbi … Hoş hepsi de hoş, ne mutlu onların dedikodusunu yapanlara … Öyledir ya, ne neye sebeptir kim ne bilir, hayrı ancak rabbi bilir ve verir … Ahh bir bilebilseydik, bir kabullenebilseydik ve bildiğimiz ile amil olabilseydik … Elhamdülillah min fazli rabbi bizler müslümanız ve biliriz ki her ne olursa olsun Allah’tan başka maddi, manevi bir güç veya kuvvetten medet ummak tartışmasız şirktir … Bir mümin için bunun tartışması bile olmaz … Bunu böyle biliyoruz ancak kuyuya düşenin ya Ali, ya Veli diye istimdat eylemesi acayibimize gitmiyor da ya Geylani lafzı acayibimize gidiyor … Öyle bir agreb-ül garaib bir haldeyiz ki … Bittabi ki biz hayatta olan Ali den Veli’den istimdat ederken, aslında sadece O ndan yardım istiyoruz ve bunun farkındayız da; Ali’nin Veli’nin diri olmalarından ötürü sadece bir vesile olarak kabul ile ölüyü bir vesile olarak görmüyoruz … La havle ve la kuvvete illa billah, eyvallah buraya kadar tamam da kim ölü kim diri nereden biliyoruz ki … Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız ... Kimin hangi yolda öldüğünü nereden bilebiliriz ki … Ya O nun yolunda öldüyse veya öldürüldüyse ona nasıl ölü diyebiliriz ki her an onunla mıydık yoksa yarıp kalbine mi baktık … Yeryüzünde yürüyen bir ölü görmek isteyen, Ebûbekir'e baksın !.. Hem şehid kim, şahid kim ki … Öyle demeyin şahid oldum diyerek çıktık bu yola, bilmem yalancı şahidin cezası nasıl affola ki … Aslında ne kadar çok bilmeziz de bilmediğimizi, bilmediğimiz gibi kendi nefsimizden başka bileni de bildireni de kabul etmemekte ne de çok ısrar ediyoruz … Senden sana sığınırız, medet ya rabbi; bizleri hayırla ıslah eyle … Nerede kaldı hubb-i fillah, bilmediklerimize bile değil karşımızda ki mümine … Nerede kaldı aceb biraz hoşgörümüz ve hüsnü zannımız birbirimize … Cümle alem O nun elinde, O nsuz çöp deprenmezken kime neyi nasıl vesile edip verir bilinmezken bildiklerimiz ile amel edip hüsnü zan etmemek aceb neden ?.. Rabbim idrak edebilmemizi cümlemize mümkün kılsın … Saygılarımla …
Syn @Yüzde bir öncelikle hoşgeldiniz.
Düzgün uslup ve yapıcı tavrınız için teşekkürler.
Sizin ilerlediğiniz minvalde ilerlersek,
İlintili olarak şu sorularımı yanıtlar mısınız?
1) Kuyuya düşen kişi Ali'den yardım istediğinde Sünnetullah dairesi içerisinde varlık aleminde sesini Ali'ye duyuyor Ali elini uzatıp düşeni çekiyor. Peki Geylani'ye gıyabında yapılan imdat çağrısını vefat etmiş bulunan Geylani nasıl işitiyor ve fiili olarak nasıl yardım ediyor kuyudakine fiilen simüle eder örnekler misiniz bize?
2) Aynı anda bin kişinin çağrısını duyuyor ve koşabiliyorsa Geylani zamandan ve mekandan münezzeh midir, sem'i yani işitme yetisi bir insan gibi değil de, binlerce insanın fısıltısını, içten duasını bile duyacak kadar insan üstü bir işitme gücü mü var.
3) Dua ibadetin özüdür diyen peygamber sözü, bir çok ayette direkt ibadet kavramı yerine kullanılan yakarış, dua tanımlaması var.
Yalnızca Allah'ü Teâlâ'nın kudret nazarında olan örneğin, fırtına, deprem, kasırga vs gibi afet ve belalara karşı bir kişinin yakarışına tevessülen değil bizatihi Allah'ın adından başka, kutsal tasavvur ettiği herangi bir varlığı dahil etmesi, duasına ortak etmesi, gıyabında ondan istemesi yalnızca Allah'a yapılması emredilen dua/yakarış fiiline batıl bulaştımak değil midir?
Ki fiili yaratanın Allah olduğunu kabul etmelerine rağmen müşrikleri dualarına kutsal icad ettikleri isimleri karıştırmalarından dolayı Allah'ü Teâlânın tevil edilemeyecek şekilde açıkca suçladığı ayetler mevcut.
Cevaplandırırsanız sevinirim.