Aşk Şairi
Kıdemli Üye
Bediüzzaman Said Nursi'nun "Zaman tarikat zamanı değildir, iman kurtarma zamanıdır." diye bilinen meşhur sözünün aslı ve kaynağı şu şekildedir:
[FONT="]"Hey efendiler, ben şeyh değilim. Ben hocayım. Buna delil: Dört senedir buradayım. Bir tek adama tarikat verseydim, şüpheye hakkınız olurdu. Belki yanıma gelen herkese demişim: "İman lâzım, İslâmiyet lâzım. Tarikat zamanı değil." (Mektubat)
Said Nursi'nin Risale-i Nur'da yukarıda geçen söze benzer ifadelerine rastlamak mümkündür: "Hem, "Risale-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir, Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır." Risale-i Nur, bu hizmeti lillahilhamd en müşkül ve ağır zamanlarda yapmış ve yapıyor." (Emirdağ Lahikası)
"Risâle-i Nur, tarîkat değil, hakîkattir; âyât-ı Kur'âniyeden tereşşuh eden bir nurdur. Ne şarkın ulûmundan ve ne de Garbın fünunundan alınmış değil, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın bu zamana mahsus bir i'câz-ı mânevîsidir; menfaat-i şahsiye yoktur." (Kastamonu Lahikası)
"Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahaneleri de o mahkemede ondan beraat kazandığım- "Tarikatçılık"tır. Halbuki, Risale-i Nur da daima dava edip demişim: "Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsiz Cennete gidenler çoktur, imansız Cennete giden yoktur" diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız. Ben hocayım, şeyh değilim. Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekkem olacak? Bu yirmi sene zarfında, bir tek adam yok ki, çıksın desin: "Bana tarikat dersi vermiş." Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar." (Emirdağ Lahikası)
Bediüzzaman neden "Zaman tarikat zamanı değil, hakikat zamanıdır" demiştir?
Bazı kimseler, bu sözlere bakarak Said Nursî'yi tarikat düşmanı / tarikat karşıtı olarak görebilirler; fakat böyle bir düşüncenin gerçeklik payı yoktur.
29. Mektup'ta 'Telvihat-ı Tis'a' bahsi vardır. Tarikatlarla ilgilidir. Bu bölümü okuyanlar, Bediüzzaman'ın tarikatlara hiçbir itirazının olmadığını görür.
1) Nasıl ki ayetleri daha iyi anlayabilmek için nüzûl sebeplerinin bilinmesi gerekiyorsa, söylenen sözlerin de hangi şartlar altında söylendiğinin bilinmesi gerekir ki; sağlıklı bir sonuca varılsın. Bediüzzaman Hazretleri'nin o meşhur sözü söylediği döneme bir göz atacak olursak karşılaşacağımız manzara şöyledir:O zamanlar tarikatlar yasaklandı, tekkelerin kapısına kilit vurulu. Şeyhler asıldı. Kur'an yasaklandı. O sıra Bediüzzaman meydana çıktı. "Sen şeyh misin?" diye üzerinde çok durdular. Şeyhse suçtu bu... Tarikata girmek suçtu. Uzun don giyenlerin, yemeği sağ eliyle yiyenlerin, duvarlara çıplak kadın resmi asmayanların 'gerici' diye itham edildiği, sürgüne gönderildiği bir dönemdi. "Bu hali kabul etmezsek ilerleyemeyiz." diyorlardı.
Fethullah Gülen Hocaefendi de bu konu ile alakalı olarak şunları söylemektedir: "Bu söz belirli bir devreye aittir ve bizim düşüncelerimizi aşan bir derinlik ifade eder. Bu hususta şu mülahazalar gözetilmiş olabilir. O dönemde tarikatlar yakın takibe alınmıştı. Zaten nurlardan dolayı tarassut edilen bir insan, bir de tarikatçılık vehmiyle mi durumunu ağırlaştırsaydı? Kaptanın gemisindeki tayfayı koruması gibi Bediüzzaman da cemaatini koruma ve kollama durumundaydı. Yoksa, Efendimizin tavsiye etmiş olduğu züht ve takvayı esas alan tarikatlara Bediüzzaman gibi engin ve ledûnnî birisinin karşı olması asla düşünülemez."
Metin Karabaşoğlu ise şöyle der: "Bu sözün söylendiği devir, imanın temellerine hücum edilen, Allah’ın varlığını inkârın neredeyse ‘eğitim’in esası haline getirildiği; okullardan ‘halkevleri’ne her kanaldan küfrî bir anlayışın kendini ifşa ve ifade ettiği bir devirdir. İmanın esaslarına ilişilen böylesi bir zamanda, yani imanlar tehlikeye düşmüşken tarikat yoluyla şahsî terakkiyatına çalışmayı, Bediüzzaman bu aslî vazifeyi terk olarak gördüğü için eleştirmekte; gereğinde ‘şahsî terakkiyatı’ndan feragat ile ‘imanları kurtarma’nın önceliğine dikkat çekmektedir."
Görüldüğü üzere bu sözden tasavvuf ve tarikatın gerekli olmadığı veyahut meyve gibi algılanması gerektiği anlaşılmamalıdır.
2) Bediüzzaman, kendi devrindeki tarikatların bid'atlerle dolu olduğunu müşahede ederek "Zaman tarikat zamanı değildir, hakikat zamanıdır." sözünü söylemiş olması muhtemeldir. Sünnetin ölçülerini elinde tutmada yani onları pratik hayata tatbik etmeden tarikat ve tasavvufun içine dalan insanların birçok vartaya düşeceklerini ve bunların da insanı büyük yanılmalara götüreceğinin izah ve ispatını yapan Bediüzzaman bunların başlıcalarının; "Velayeti, Nübüvvete tercih etme, evliyayı Sahabeden üstün görme, birkısım tarikat evradı ve adaplarını sünnete tercih ederek muhalefet etme, ilhamı vahiyle karıştırma, keramet, zevk ve nurani tecellileri hoş görüp onlara aşık olma ve onları ibadete tercih etme, fahri, nazı şatahatı, insanların teveccühünü, şükrün, niyazın, tazarruatın ve insanlardan istiğnanın önüne geçirmekten ibaret olduğunu anlatır. Bu vartalardan kurtulmanın tek yolunun ise Kitap ve Sünnetin ölçüleri ile hareket etmekten geçtiğini ve onlar bilinmeden tarikat dairesine girilmemesi lazım geldiğini de ayrıca beyan eden Bediüzzaman "Şeriatsız cennete giden yoktur ama tarikatsız cennete giden çoktur" diyerek meselenin önemine dikkat çekmiştir.
Dr. Ebubekir Sifil, Milli Gazete'deki yazısında "Bid'atlerin yaygın olduğu, gayretlerin azaldığı, inkârcı felsefî akımların revaçta olduğu ve imanî zaafların arttığı bu dönemde tarikatlerin seyr-u süluk metotları, temel maksat olan sahih imanı kemale erdirme noktasında insanlara zor gelir. "Risale-i Nur", bu işi daha kolay bir metotla halletmekle, tarikatın maksadını gerçekleştirmiş olmaktadır." demektedir.
Mutasavvıfların Görüşü
Merhum Mahmud Esad Coşan Hocaefendi de mevzu ile alakalı şunları söylüyor: "Tarikat, bir eğitim sonunda hakîkate ulaştırıyor insanı... İnsan nefsini yeniyor, iradesini kontrol ediyor, Allah'ın sevdiği işleri yapıyor; Allah'ın sevgili kulu oluyor, hakîkate ulaşıyor, ermiş kimse oluyor. Tarikattir yolu onun, başka türlü olmuyor o...
Kitap okumakla olsaydı, Allah gökten kitabı indirirdi, "Okuyun bunu!" derdi. Böyle olmuyor, sohbet yoluyla oluyor.Peygamber Efendimiz gelmiş, 23 senede insanları İslâm'ın hakîkatlerine alıştırmış ve eğitmiştir. Eğitim yoluyla olduğu için kitap yoluyla, okumak yoluyla olmaz! Eğitimin içinde kitap olabilir ama, mutlaka bir eğiticinin olması şarttır ve öyle olmuştur.Sonra bazı insanları öğretebilirsiniz, şunu oku, şunu ezberle filân diyebilirsiniz ama; fiilen göstererek şunu şöyle yap demek, çok yaygın bir eğitim tarzıdır. Usta-çırak yetiştirme usûlüdür. Gayet kolaydır. Görerek ve uygulamalıdır. Tasavvuf bunu yapıyor. Onun için, böyle olması şarttır."
SORU : İnsanların bazıları derler ki "bu zaman tarikat zamanı değildir, hakikat zamanıdır" siz bu hususta ne dersiniz?
CEVAP: Hakikat yolu tarikattan geçer; şeriat, tarikat, hakikat ve marifet birbirine bağlıdır. Bunları birbirinden ayırmak veya ayrı olarak düşünmek, fikri sapıklık içinde bulunanların düşüncesidir. (Mehmet Emre - Fetvalar s. 35, 1. Cilt)
"Kendi başına biten ağacın meyvesi olmaz.Nasıl anne ve baba olmadan çocuk dünyaya gelmiyorsa,bir mürşid-i kamilin terbiyesi altına girmeden de yeni alemlere doğuş mümkün olmayacaktır." (Ebu Ali ed-Dekkak)
"Tarikat ehli alimler,bir kimsenin kendisini irşad edecek ve kalbinden,Allah'ın huzuruna varmasına engel her türlü nakısayı kaldırmasına yardımcı olacak kamil bir şeyhe bağlanmasının gerekli olduğu konusunda icma etmişlerdir..." (Abdülvehhab eş-Şarani)
"Mürşid-i kamili olmayan kimse herhangi bir ilim dalında binlerce kitap ezberlemiş bile olsa asli tedavi yolunu bulamaz.Böyle bir insan,tıp konusunda çok hacimli bir kitabı ezberlediği halde hangi hastalığa hangi ilacı kullanacağını bilmeyen kimseye benzer."
"İlim tahsili için yola düşen bir kimse,kamil bir mürşide bağlanmadıkça kemale eremez.Zira onu nefsin arzularından ancak kamil bir mürşid kurtarabilir." (Ali el-Havvas)
Bediüzzaman Tarikat Dersi Aldı Mı?
Bediüzzaman Said Nursi ile İbn-i Teymiyye tasavvuf konusunda haksız eleştirilere maruz kalmışlardır. Her ikisi de tasavvuf ve tarikatlarda gördükleri Kuran ve sünnete aykırı hususları açıkça dile getirdikleri için zaman zaman tarikat karşıtı / düşmanı olarak damgalanmaktan kurtulamamışlardır; fakat böyle bir düşüncenin gerçeklik payı yoktur.
Bediüzzaman Hazretleri, tarikata karşı değildi. Gece gündüz devamlı zikrederdi. Zikirleri sesliydi. Barla'da, Emirdağ'da ona yakın oturanlar derlerdi ki; "Hocaefendi gece gündüz zikrediyor, biz sesini duyuyoruz." Tesbihat'la, Cevşen'le, Risale-i Nur'a bir nevi zikir de ekledi. Böylece pek çok kardeşimiz bunları okuyarak, zikir yönlerini de tatmin etti. Bediüzzaman, `Bilin ki, Allah`ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar` ayet-i celilesini yorumlayarak tarikatin güzelliklerini ve özelliklerini anlatır. Felsefe, mistisizm gibi konulara fevkalade vakıf olan Bediüzzaman, zamanın ihtiyaçlarına karşı çareler sunan kuşatıcı bilgi sahibi bir alimdir. Tasavvufi ekollere karşı hürmetkardır.
Bir talebesi Üstada, "Üstadım, sen Geylani Hazretleri ve Rabbani Hazretleri için "Benim iki önemli üstadım" diyorsun. Fakat çoğu zaman, "Tek üstadının Kur’an olduğunu söylüyorsun" diye sorar. Verdiği cevapta bu çok ince noktayı şöyle açıklar:
"Abdülkadir Geylani ve İmam Rabbani gibi zatlar, beni Birinci Said döneminden İkinci Said dönemine getiren zatlardır. Şu anda ise onlar durus-u Kur’aniyede (Kur’an derslerinde) ders arkadaşlarımdırlar."
Zaten İmam Rabbani’den tevhid-i kıble etme, yani sadece Kur’an’a yönelme dersi aldı. Risaleleri yazarken yanında Kur’an’dan başka bir eser yoktu. Bütün mesaisini Kur’an üzerinde yoğunlaştırdı.
Görüldüğü üzere Bediüzzaman Hazretleri'nin İmam-ı Rabbani ve Abdülkadir Geylani gibi zatlarla manevi alemdeki münasebetleri ilmî olup, tasavvufî değildir. Dolayısıyla büyük zatların evrad-u ezkarlarını üveysi olarak almadığı, kitaplardan elde ettiği anlaşılmaktadır.
Muhammed Es'âd Erbili Hazretleri tarikat ehli bir zâta müracaattan maksadı şöyle açıklamaktadır: "Tarikat erbabından bir zata müracaattan maksat yalnız zikir telkini değil, salikin kabiliyet toprağına ilahi marifet tohumlarının ekilmesidir. Zira zikir telkini tasavvufi kitapların mütalaası ile de elde edilir." (4. Mektup - Muhammed Es'ad Erbili)
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretlerinin çevresi ise, bizzat Sami Efendiden naklen Said Nursi Merhumun Kadiri dersini alıp Esad Erbili Hazretlerine bağlandığını bildiriyorlar. Daha da ötesi, Bediüzzaman'ın, kendisinden Tarikat dersi almak isteyenleri Sami Efendiye gönderdiği biliniyor.
Kendisinden tarikat dersi isteyenlere Said Nursi, “İrşadla görevli kişi Sami Efendi’dir, O’na gidin” demiştir... Bediuzzaman Hazretleri de gençliğinde Esad Erbili Hazretlerinden Kadiri dersi alırdı. Altınoluk dergisi yazarlarından Taha Kılınç, iki ALLAH dostunun münasebetine bir örnekle farklı bir açı getirdi: “Rahmetli Bediuzzaman Hazretleri Sami Efendi ile pirdeş idi. Merhum, doğudan gelen hemşerilerinin tasavvuf yoluna intisap etme arzularını izhar ettiklerinde, onlara adres olarak sadece Sami Efendi Hazretleri’ni gösterir ve eklerdi: ‘İrşadla görevli kişi Sami Efendi’dir ona gidiniz, biz sadece iman hakikatlerini yazmak ve yaymakla memuruz’.”
Sami Efedinin sevenlerinden Musa Topbaş Efendi bizzat anlatmıştır: “ Sami Ramazanoğlu Hazretleri anlatıyorlar: "Bediuzzaman Hazretlerini bir ara imtihana kalkışmışlar, imtihan etmişler. Sabaha kadar cevap vermiş, yetiştirmiş. Sonra o bununla biraz mağrur olur gibi olmuş. Piri Ekmel Efendimizin (Es’ad Erbili Hazretleri) yanına dergaha gitmiş. 8-10 sual soracakmış. O’nun soracağı soruların hepsinin cevabını Esad Efendimiz sormadan veriyorlar. ‘Ben şimdi mutmain oldum, hepsinin cevabını aldım’ diyor. Sonra ‘Ben Kadiri’den ders isterim’ diyor.”
Sami Ramazanoğlu Hazretleri şöyle anlatmıştır: “Bendeniz Kelami Dergahında hizmet ederken Bediuzzaman hazretleri başında poşusu, belinde silahıyla, efevari bir kıyafetle ziyarete gelirdi. Bediuzzaman hazretleri o zaman gençti. Esad Efendimize sorular sorardı. Cevabını alınca ‘ALLAHü Ekber’ der, hemen ayağa kalkardı. Esad Efendi’den Kadiri dersi aldı. Bir defasında Bediüzzzaman gittikten sonra, Esad efendi ‘Bu genç,gençlere hizmetle görevli. İstikbalde gençlere iman davasında çok büyük hizmetler yapacak. Ama hala kendisi bunu bilmiyor, kendisine söylenmedi’ dedi.”
Bediüzzamanın hangi mürşidle manevi yolla görüşüp bu unvanı aldığı bilemiyorum. Ancak kendisinin tasavvuf ve tarikata uzak olmadığı hatta bazı şeyhlerden tarikat dersi aldığı bilinmektedir. Mesela yaşadığı devirde “meclis-i meşayıh” reisliği yapmış M. Esad Erbili onun intisab ettiği kişilerdendir. (Prof Dr. Hasan Kamil Yılmaz)[/FONT]
[FONT="]"Hey efendiler, ben şeyh değilim. Ben hocayım. Buna delil: Dört senedir buradayım. Bir tek adama tarikat verseydim, şüpheye hakkınız olurdu. Belki yanıma gelen herkese demişim: "İman lâzım, İslâmiyet lâzım. Tarikat zamanı değil." (Mektubat)
Said Nursi'nin Risale-i Nur'da yukarıda geçen söze benzer ifadelerine rastlamak mümkündür: "Hem, "Risale-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir, Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır." Risale-i Nur, bu hizmeti lillahilhamd en müşkül ve ağır zamanlarda yapmış ve yapıyor." (Emirdağ Lahikası)
"Risâle-i Nur, tarîkat değil, hakîkattir; âyât-ı Kur'âniyeden tereşşuh eden bir nurdur. Ne şarkın ulûmundan ve ne de Garbın fünunundan alınmış değil, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın bu zamana mahsus bir i'câz-ı mânevîsidir; menfaat-i şahsiye yoktur." (Kastamonu Lahikası)
"Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahaneleri de o mahkemede ondan beraat kazandığım- "Tarikatçılık"tır. Halbuki, Risale-i Nur da daima dava edip demişim: "Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsiz Cennete gidenler çoktur, imansız Cennete giden yoktur" diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız. Ben hocayım, şeyh değilim. Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekkem olacak? Bu yirmi sene zarfında, bir tek adam yok ki, çıksın desin: "Bana tarikat dersi vermiş." Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar." (Emirdağ Lahikası)
Bediüzzaman neden "Zaman tarikat zamanı değil, hakikat zamanıdır" demiştir?
Bazı kimseler, bu sözlere bakarak Said Nursî'yi tarikat düşmanı / tarikat karşıtı olarak görebilirler; fakat böyle bir düşüncenin gerçeklik payı yoktur.
29. Mektup'ta 'Telvihat-ı Tis'a' bahsi vardır. Tarikatlarla ilgilidir. Bu bölümü okuyanlar, Bediüzzaman'ın tarikatlara hiçbir itirazının olmadığını görür.
1) Nasıl ki ayetleri daha iyi anlayabilmek için nüzûl sebeplerinin bilinmesi gerekiyorsa, söylenen sözlerin de hangi şartlar altında söylendiğinin bilinmesi gerekir ki; sağlıklı bir sonuca varılsın. Bediüzzaman Hazretleri'nin o meşhur sözü söylediği döneme bir göz atacak olursak karşılaşacağımız manzara şöyledir:O zamanlar tarikatlar yasaklandı, tekkelerin kapısına kilit vurulu. Şeyhler asıldı. Kur'an yasaklandı. O sıra Bediüzzaman meydana çıktı. "Sen şeyh misin?" diye üzerinde çok durdular. Şeyhse suçtu bu... Tarikata girmek suçtu. Uzun don giyenlerin, yemeği sağ eliyle yiyenlerin, duvarlara çıplak kadın resmi asmayanların 'gerici' diye itham edildiği, sürgüne gönderildiği bir dönemdi. "Bu hali kabul etmezsek ilerleyemeyiz." diyorlardı.
Fethullah Gülen Hocaefendi de bu konu ile alakalı olarak şunları söylemektedir: "Bu söz belirli bir devreye aittir ve bizim düşüncelerimizi aşan bir derinlik ifade eder. Bu hususta şu mülahazalar gözetilmiş olabilir. O dönemde tarikatlar yakın takibe alınmıştı. Zaten nurlardan dolayı tarassut edilen bir insan, bir de tarikatçılık vehmiyle mi durumunu ağırlaştırsaydı? Kaptanın gemisindeki tayfayı koruması gibi Bediüzzaman da cemaatini koruma ve kollama durumundaydı. Yoksa, Efendimizin tavsiye etmiş olduğu züht ve takvayı esas alan tarikatlara Bediüzzaman gibi engin ve ledûnnî birisinin karşı olması asla düşünülemez."
Metin Karabaşoğlu ise şöyle der: "Bu sözün söylendiği devir, imanın temellerine hücum edilen, Allah’ın varlığını inkârın neredeyse ‘eğitim’in esası haline getirildiği; okullardan ‘halkevleri’ne her kanaldan küfrî bir anlayışın kendini ifşa ve ifade ettiği bir devirdir. İmanın esaslarına ilişilen böylesi bir zamanda, yani imanlar tehlikeye düşmüşken tarikat yoluyla şahsî terakkiyatına çalışmayı, Bediüzzaman bu aslî vazifeyi terk olarak gördüğü için eleştirmekte; gereğinde ‘şahsî terakkiyatı’ndan feragat ile ‘imanları kurtarma’nın önceliğine dikkat çekmektedir."
Görüldüğü üzere bu sözden tasavvuf ve tarikatın gerekli olmadığı veyahut meyve gibi algılanması gerektiği anlaşılmamalıdır.
2) Bediüzzaman, kendi devrindeki tarikatların bid'atlerle dolu olduğunu müşahede ederek "Zaman tarikat zamanı değildir, hakikat zamanıdır." sözünü söylemiş olması muhtemeldir. Sünnetin ölçülerini elinde tutmada yani onları pratik hayata tatbik etmeden tarikat ve tasavvufun içine dalan insanların birçok vartaya düşeceklerini ve bunların da insanı büyük yanılmalara götüreceğinin izah ve ispatını yapan Bediüzzaman bunların başlıcalarının; "Velayeti, Nübüvvete tercih etme, evliyayı Sahabeden üstün görme, birkısım tarikat evradı ve adaplarını sünnete tercih ederek muhalefet etme, ilhamı vahiyle karıştırma, keramet, zevk ve nurani tecellileri hoş görüp onlara aşık olma ve onları ibadete tercih etme, fahri, nazı şatahatı, insanların teveccühünü, şükrün, niyazın, tazarruatın ve insanlardan istiğnanın önüne geçirmekten ibaret olduğunu anlatır. Bu vartalardan kurtulmanın tek yolunun ise Kitap ve Sünnetin ölçüleri ile hareket etmekten geçtiğini ve onlar bilinmeden tarikat dairesine girilmemesi lazım geldiğini de ayrıca beyan eden Bediüzzaman "Şeriatsız cennete giden yoktur ama tarikatsız cennete giden çoktur" diyerek meselenin önemine dikkat çekmiştir.
Dr. Ebubekir Sifil, Milli Gazete'deki yazısında "Bid'atlerin yaygın olduğu, gayretlerin azaldığı, inkârcı felsefî akımların revaçta olduğu ve imanî zaafların arttığı bu dönemde tarikatlerin seyr-u süluk metotları, temel maksat olan sahih imanı kemale erdirme noktasında insanlara zor gelir. "Risale-i Nur", bu işi daha kolay bir metotla halletmekle, tarikatın maksadını gerçekleştirmiş olmaktadır." demektedir.
Mutasavvıfların Görüşü
Merhum Mahmud Esad Coşan Hocaefendi de mevzu ile alakalı şunları söylüyor: "Tarikat, bir eğitim sonunda hakîkate ulaştırıyor insanı... İnsan nefsini yeniyor, iradesini kontrol ediyor, Allah'ın sevdiği işleri yapıyor; Allah'ın sevgili kulu oluyor, hakîkate ulaşıyor, ermiş kimse oluyor. Tarikattir yolu onun, başka türlü olmuyor o...
Kitap okumakla olsaydı, Allah gökten kitabı indirirdi, "Okuyun bunu!" derdi. Böyle olmuyor, sohbet yoluyla oluyor.Peygamber Efendimiz gelmiş, 23 senede insanları İslâm'ın hakîkatlerine alıştırmış ve eğitmiştir. Eğitim yoluyla olduğu için kitap yoluyla, okumak yoluyla olmaz! Eğitimin içinde kitap olabilir ama, mutlaka bir eğiticinin olması şarttır ve öyle olmuştur.Sonra bazı insanları öğretebilirsiniz, şunu oku, şunu ezberle filân diyebilirsiniz ama; fiilen göstererek şunu şöyle yap demek, çok yaygın bir eğitim tarzıdır. Usta-çırak yetiştirme usûlüdür. Gayet kolaydır. Görerek ve uygulamalıdır. Tasavvuf bunu yapıyor. Onun için, böyle olması şarttır."
SORU : İnsanların bazıları derler ki "bu zaman tarikat zamanı değildir, hakikat zamanıdır" siz bu hususta ne dersiniz?
CEVAP: Hakikat yolu tarikattan geçer; şeriat, tarikat, hakikat ve marifet birbirine bağlıdır. Bunları birbirinden ayırmak veya ayrı olarak düşünmek, fikri sapıklık içinde bulunanların düşüncesidir. (Mehmet Emre - Fetvalar s. 35, 1. Cilt)
"Kendi başına biten ağacın meyvesi olmaz.Nasıl anne ve baba olmadan çocuk dünyaya gelmiyorsa,bir mürşid-i kamilin terbiyesi altına girmeden de yeni alemlere doğuş mümkün olmayacaktır." (Ebu Ali ed-Dekkak)
"Tarikat ehli alimler,bir kimsenin kendisini irşad edecek ve kalbinden,Allah'ın huzuruna varmasına engel her türlü nakısayı kaldırmasına yardımcı olacak kamil bir şeyhe bağlanmasının gerekli olduğu konusunda icma etmişlerdir..." (Abdülvehhab eş-Şarani)
"Mürşid-i kamili olmayan kimse herhangi bir ilim dalında binlerce kitap ezberlemiş bile olsa asli tedavi yolunu bulamaz.Böyle bir insan,tıp konusunda çok hacimli bir kitabı ezberlediği halde hangi hastalığa hangi ilacı kullanacağını bilmeyen kimseye benzer."
"İlim tahsili için yola düşen bir kimse,kamil bir mürşide bağlanmadıkça kemale eremez.Zira onu nefsin arzularından ancak kamil bir mürşid kurtarabilir." (Ali el-Havvas)
Bediüzzaman Tarikat Dersi Aldı Mı?
Bediüzzaman Said Nursi ile İbn-i Teymiyye tasavvuf konusunda haksız eleştirilere maruz kalmışlardır. Her ikisi de tasavvuf ve tarikatlarda gördükleri Kuran ve sünnete aykırı hususları açıkça dile getirdikleri için zaman zaman tarikat karşıtı / düşmanı olarak damgalanmaktan kurtulamamışlardır; fakat böyle bir düşüncenin gerçeklik payı yoktur.
Bediüzzaman Hazretleri, tarikata karşı değildi. Gece gündüz devamlı zikrederdi. Zikirleri sesliydi. Barla'da, Emirdağ'da ona yakın oturanlar derlerdi ki; "Hocaefendi gece gündüz zikrediyor, biz sesini duyuyoruz." Tesbihat'la, Cevşen'le, Risale-i Nur'a bir nevi zikir de ekledi. Böylece pek çok kardeşimiz bunları okuyarak, zikir yönlerini de tatmin etti. Bediüzzaman, `Bilin ki, Allah`ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar` ayet-i celilesini yorumlayarak tarikatin güzelliklerini ve özelliklerini anlatır. Felsefe, mistisizm gibi konulara fevkalade vakıf olan Bediüzzaman, zamanın ihtiyaçlarına karşı çareler sunan kuşatıcı bilgi sahibi bir alimdir. Tasavvufi ekollere karşı hürmetkardır.
Bir talebesi Üstada, "Üstadım, sen Geylani Hazretleri ve Rabbani Hazretleri için "Benim iki önemli üstadım" diyorsun. Fakat çoğu zaman, "Tek üstadının Kur’an olduğunu söylüyorsun" diye sorar. Verdiği cevapta bu çok ince noktayı şöyle açıklar:
"Abdülkadir Geylani ve İmam Rabbani gibi zatlar, beni Birinci Said döneminden İkinci Said dönemine getiren zatlardır. Şu anda ise onlar durus-u Kur’aniyede (Kur’an derslerinde) ders arkadaşlarımdırlar."
Zaten İmam Rabbani’den tevhid-i kıble etme, yani sadece Kur’an’a yönelme dersi aldı. Risaleleri yazarken yanında Kur’an’dan başka bir eser yoktu. Bütün mesaisini Kur’an üzerinde yoğunlaştırdı.
Görüldüğü üzere Bediüzzaman Hazretleri'nin İmam-ı Rabbani ve Abdülkadir Geylani gibi zatlarla manevi alemdeki münasebetleri ilmî olup, tasavvufî değildir. Dolayısıyla büyük zatların evrad-u ezkarlarını üveysi olarak almadığı, kitaplardan elde ettiği anlaşılmaktadır.
Muhammed Es'âd Erbili Hazretleri tarikat ehli bir zâta müracaattan maksadı şöyle açıklamaktadır: "Tarikat erbabından bir zata müracaattan maksat yalnız zikir telkini değil, salikin kabiliyet toprağına ilahi marifet tohumlarının ekilmesidir. Zira zikir telkini tasavvufi kitapların mütalaası ile de elde edilir." (4. Mektup - Muhammed Es'ad Erbili)
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretlerinin çevresi ise, bizzat Sami Efendiden naklen Said Nursi Merhumun Kadiri dersini alıp Esad Erbili Hazretlerine bağlandığını bildiriyorlar. Daha da ötesi, Bediüzzaman'ın, kendisinden Tarikat dersi almak isteyenleri Sami Efendiye gönderdiği biliniyor.
Kendisinden tarikat dersi isteyenlere Said Nursi, “İrşadla görevli kişi Sami Efendi’dir, O’na gidin” demiştir... Bediuzzaman Hazretleri de gençliğinde Esad Erbili Hazretlerinden Kadiri dersi alırdı. Altınoluk dergisi yazarlarından Taha Kılınç, iki ALLAH dostunun münasebetine bir örnekle farklı bir açı getirdi: “Rahmetli Bediuzzaman Hazretleri Sami Efendi ile pirdeş idi. Merhum, doğudan gelen hemşerilerinin tasavvuf yoluna intisap etme arzularını izhar ettiklerinde, onlara adres olarak sadece Sami Efendi Hazretleri’ni gösterir ve eklerdi: ‘İrşadla görevli kişi Sami Efendi’dir ona gidiniz, biz sadece iman hakikatlerini yazmak ve yaymakla memuruz’.”
Sami Efedinin sevenlerinden Musa Topbaş Efendi bizzat anlatmıştır: “ Sami Ramazanoğlu Hazretleri anlatıyorlar: "Bediuzzaman Hazretlerini bir ara imtihana kalkışmışlar, imtihan etmişler. Sabaha kadar cevap vermiş, yetiştirmiş. Sonra o bununla biraz mağrur olur gibi olmuş. Piri Ekmel Efendimizin (Es’ad Erbili Hazretleri) yanına dergaha gitmiş. 8-10 sual soracakmış. O’nun soracağı soruların hepsinin cevabını Esad Efendimiz sormadan veriyorlar. ‘Ben şimdi mutmain oldum, hepsinin cevabını aldım’ diyor. Sonra ‘Ben Kadiri’den ders isterim’ diyor.”
Sami Ramazanoğlu Hazretleri şöyle anlatmıştır: “Bendeniz Kelami Dergahında hizmet ederken Bediuzzaman hazretleri başında poşusu, belinde silahıyla, efevari bir kıyafetle ziyarete gelirdi. Bediuzzaman hazretleri o zaman gençti. Esad Efendimize sorular sorardı. Cevabını alınca ‘ALLAHü Ekber’ der, hemen ayağa kalkardı. Esad Efendi’den Kadiri dersi aldı. Bir defasında Bediüzzzaman gittikten sonra, Esad efendi ‘Bu genç,gençlere hizmetle görevli. İstikbalde gençlere iman davasında çok büyük hizmetler yapacak. Ama hala kendisi bunu bilmiyor, kendisine söylenmedi’ dedi.”
Bediüzzamanın hangi mürşidle manevi yolla görüşüp bu unvanı aldığı bilemiyorum. Ancak kendisinin tasavvuf ve tarikata uzak olmadığı hatta bazı şeyhlerden tarikat dersi aldığı bilinmektedir. Mesela yaşadığı devirde “meclis-i meşayıh” reisliği yapmış M. Esad Erbili onun intisab ettiği kişilerdendir. (Prof Dr. Hasan Kamil Yılmaz)[/FONT]