Açıklamalı İsimler Sözlüğü

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
ÖNGÜL: (Tür.) 1. Direnen, inatçı kimse. 2. Ön ayak olan, teşvik eden. 3. Kılavuz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNGÜT: (Tür.) Er. 1. Saklanarak yanaşma, izinden yürüme. 2. Hücum etmek için elverişli yer.
ÖNKAL: (Tür.) Er. - Ön kal.
ÖNNUR: (Tür.) Ka. - Ön nur.
ÖNSAL: (Tür.) Er. - Ön sal.
ÖNSOY: (Tür.) Er. - İlk soy.
ÖNÜR: (Tür.) - Kendinden önceki, eski. Öne geçen, ileriye giden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖREN: (Tür.) 1. Eski yapı ya da kent kalıntısı. 2. Şehir kent. Köy. 3. Bitek ova. 4. Ormanlık yer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖRENEL: (Tür.) Er. - Cömert ve geniş el.
ÖRENER: (Tür.) Er. - Geniş, güven veren yiğit.
ÖRENGÜL: (Tür.) Er. - Yaban gülü.
ÖRGEN: (Tür.) Er. 1. Organ. 2. İnce halat, urgan.
ORSAN: (Tür.) Er. - Yüce adı olan.
ÖRSEL: (Tür.) Er. - Ör sel.
ÖTÜKEN: (Tür.) Er. 1. Oğuz destanında Tiyenşan dağlarıyla Orhun havzası arasında bulunduğu belirtilen, ormanlık kutsal bölge. 2. Moğolca'da yer Tanrıçası. - İsim olarak kullanılmaz.
ÖVEÇ: (Tür.) Er. - 2, 3 yaşındaki erkek koyun.
ÖVÜNÇ: (Tür.) - Övünmeye yol açan, övünülecek şey. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖYMEN: (Tür.) Er. - Evcimen, evine bağlı.
ÖZ: (Tür.) 1. Bir kimsenin betiği, manevi varlığı. 2. Bir şeyin temel öğesi. 3. Kan bağı ile bağlı olan. 4. Katıksız, an. 5. Çay, dere. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZAK: (Tür.) Er. - Öz ak. Özü temiz, doğru kimse.
ÖZAKAN: (Tür.) Er. - Öz akan.
ÖZAKAY: (Tür.) - Öz akay. Özü temiz kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZAKIN: (Tür.) Er. - Öz akın.
ÖZAKINCI: (Tür.) Er. - Öz akıncı.
ÖZAKTUĞ: (Tür.) Er. - Beyaz tuğ.
ÖZAL: (Tür.) Er. - Öz al.
ÖZALP: (Tür.) Er. - Özünde yiğit olan kimse.
ÖZALPMAN: (Tür.) Er. - Özünde yiğit olan kimse.
ÖZALPSAN: (Tür.) Er. - Yiğitliğiyle tanınan kimse.
ÖZALTAN: (Tür.) - Sabah seher vöaktinde göğün kızıllaşarak aydınlanması. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZALTAY: (Tür.) Er. - Altaylara mensup. Öztürk.
ÖZALTIN: (Tür.) - Özü altın gibi değerli olan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZALTUĞ: (Tür.) Er. - Kırmızı tuğ.
ÖZAN: (Tür.) Ka. - Öz an.
ÖZARI: (Tür.) - Arı gibi çalışkan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZARKIN: (Tür.) Er. - Öz arkın.
ÖZASLAN: (Tür.) Er. - Aslan gibi güçlü, soylu kimse.
ÖZATA: (Tür.) Er. - Ata ve Öz kelimelerinden birleşik isim.
ÖZATAY: (Tür.) Er. - Özü herkesçe tanınan kimse.
ÖZAY: (Tür.). - Özü ay gibi temiz, parlak, aydınlık kimse.
ÖZAYDIN: (Tür.) - Özü temiz, aydınlık kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBAL: (Tür.) Er. - Balın özü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
ÖZBALA: (Tür.) Er. - Öz çocuk.
ÖZBAŞ: (Tür.) Er. - Öz baş.
ÖZBAŞAK: (Tür.) Ka. - Öz başak.
ÖZBATU: (Tür.) Er. - Öz batu.
ÖZBAY: (Tür.) Er. - Yiğit, Türk Alpi.
ÖZBEK: (Tür.) 1. Yiğit, cesur, özü güçlü. 2. Orta Asya'da yaşayan bir Türk boyu ve bu boydan olan kimse. 3. Dere, çay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBEKKAN: (Tür.) Er. - Özbek soyundan gelen.
ÖZBEN: (Tür.) - Soyluluk ve asalette öz, temel. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBERK: (a.f.i.) Er. - Özü güçlü kimse.
ÖZBEY: (Tür.) Er. - (bkz. Özbay).
ÖZBİL: (Tür.) - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLEK: (Tür.) - Güçlü bilek. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLEN: (Tür.) - Kendisi bilen, kendiliğinden bilen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLGE: (Tür.) - Bilgelik taşıyan. Doğasında bilgelik bulunan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLGİN: (Tür.) - Öz bilgin. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLİR: (Tür.) - Asıl bilgiye ulaşan, temel bilgi sahibi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİR: (Tür.) Er. - Soy, temel, asıl birliği.
ÖZBOĞA: (Tür.) Er. - Öz boğa.
ÖZCAN: (Tür.) - Candan, samimi, içten. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZCANAN: (t.f.i.) Ka. - Kişiye en yakın, sevgili.
ÖZCEBE: (Tür.) Er. - Zırh, cevşen, silah, mühimmat işleriyle uğraşan.
ÖZÇAM: (Tür.) Er. - Öz çam.
ÖZÇELİK: (Tür.) Er. - Özü çelik gibi sert ve güçlü.
ÖZÇEVİK: (Tür.) Er. - Canlı, çevik, hareketli kimse.
ÖZÇIN: (Tür.) Er. - Özü doğru, saf, temiz kimse.
ÖZÇINAR: (Tür.) Er. - Öz çınar.
ÖZDAĞ: (Tür.) Er. - Öz dağ.
ÖZDAL: (Tür.) - Öz dal. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDAMAR: (Tür.) Er. - Öz damar.
ÖZDEĞER: (Tür.) Er. - Bir şeyin gerçek değeri.
ÖZDEK: (Tür.) Er. 1. Temel, esas, kök. 2. İç, öz, çekirdek. 3. Madde.
ÖZDEL: (Tür.) - Hediye. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDEMİR: (Tür.) Er. - Özü demir gibi güçlü.
ÖZDEN: (Tür.) 1. Soyca temiz, köleliği olmayan, özgür. 2. Özle, özvar-lıkla, gerçekle ilgili. 3. Suların geçtiği yer, su geçidi. 4. Özsu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDENER: (Tür.) Er. - Özden er.
ÖZDEREN: (Tür.) Ka. - Öz deren.
ÖZDEŞ: (Tür.) - Her türlü nitelik bakımından eşit olan, benzer olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDİL: (Tür.) Er. - Gönülden, içten.
ÖZDİLEK: (Tür.) - Candan dilenen dilek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDİLMAÇ: (Tür.) Er. - Tercüman, çevirmen.
ÖZDİNÇ: (Tür.) Er. - Özlü, canlı, dinç olan kimse.
ÖZDİNÇER: (Tür.) Er. - Özü canlı, dinç olan kimse.
ÖZDOĞA: (Tür.) Er. - Gerçek, bozulmamış tabiat.
ÖZDOĞAL: (Tür.) Er. - Öz doğal.
ÖZDOĞAN: (Tür.) Er. - Öz doğan.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
ÖZDOĞRU: (Tür.) Er. - Özünden temiz, dürüst kimse.
ÖZDORU: (Tür.) Er. - Öz doru.
ÖZDORUK: (Tür.) Er. - Zirve. Yüksek şahsiyet.
ÖZDURAN: (Tür.) Er. - Öz duran.
ÖZDURDU: (Tür.) Er. - Öz durdu.
ÖZDURU: (Tür.) Er. - Özü duru, katıksız olan.
ÖZEK: (Tür.) 1. Güç. 2. Çalışkan. 3. Küçük dere. 4. Ağacın, bitkinin özü, içi. Bitki filizi. 5. Bir şeyin ortası. 6. Sel yarıntısı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZEKAN: (Tür.) Er. - Öze kan.
ÖZEL: (Tür.) - Öz el. l. Yalnız bir kişiye, bir şeye ait ya da ilişkin olan. Devlete değil, kişiye ait olan. 2. Her zaman görülenden, olağandan farklı, dikkate değer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZEN: (Tür.) 1. Bir işin elden geldiğince iyi olması için gösterilen çaba. 2. İçerlek, tam orta, en içeride olan. 3. İlk söz. 4. Bir birine yakın iki dağın arasındaki uzaklık, ara. Dere, ırmak. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZENAY: (Tür.) Ka. - Özen ay.
ÖZENDER: (Tür.) Er. - Ender bulunan yaratılışta olan, değerli.
ÖZENGİN: (Tür.) Er. - Özü engin, geniş ve derin.
ÖZENGÜL: (Tür,) Ka. - Özen gül.
ÖZENİR: (Tür.) Ka. - Çaba gösteren, en iyisini yapmaya çalışan.
ÖZENLİ: (Tür.) Er. - Özenle çalışan kimse.
ÖZER: (Tür.) - Yiğit, doğru kimse. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZERCAN: (Tür.) Er. - Özer can.
ÖZERDAL: (Tür.) Er. - Öz er dal.
ÖZERDEM: (Tür.) Er. - Bütün erdemleri özünde toplayan.
ÖZERDİM: (Tür.) Er. - Özüne erdim, ulaştım.
ÖZERDİNÇ: (Tür.) Er. - Özünde canlı, dinç olan erkek.
ÖZEREK: (Tür.) Er. - Asıl amaç, ulaşılmak istenen şey.
ÖZERHAN: (Tür.) Er. - Yiğit, cesur han.
ÖZERK: (Tür.) Er. - Kendi kendini yönetme yetkisi olan.
ÖZERKİN: (Tür.) Er. - Özgür, güçlü kimse.
ÖZERKMEN: (Tür.) Er. – Özünde güçlü olan.
ÖZERMAN: (Tür.) Er. - 1. Bir şeyi çok isteyen. 2. Pişmanlık duyan.
ÖZEROL: (Tür.) Er. - Gerçek yiğit ol.
ÖZERTAN: (Tür.) Er. - Öz ertan.
ÖZERTEM: (Tür.) Er. - Özünde erdemli olan.
ÖZGE: (Tür.). 1. Başka, gayrı, diğer. Yabancı, ağyar. 2. İyi, güzel. 3. İki dağ arasındaki dereciklerin birleştiği yer, derenin başlangıcı. 4. Şakacı. 5. Cana yakın, sıcakkanlı. 6. Yürekli, gözü pek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGEBAY: (Tür.) Er. - İyi, güzel, yürekli erkek.
ÖZGEER: (Tür.) Er. - İyi güzel erkek.
ÖZGEN: (Tür.) - Özü geniş, rahat, sakin kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGENALP: (Tür.) Er. - Sakin, ağırbaşlı yiğit.
ÖZGENAY: (Tür.) - (bkz. Özgenay). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGENÇ: (Tür.) Er. - Öz genç.
ÖZGENER: (Tür.) Er. - (bkz. Özgenalp).
ÖZGER: (Tür.) - İyi, güzel kimse. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGİRAY: (Tür.) Er. - Kuvvetli, kudretli yiğit. Kırım hanlarının kullandığı isimlerden.
ÖZGÜ: (Tür.) 1. Kutsal. 2. Özellikle birine ya da bir şeye ait olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
ÖZGÜÇ: (Tür.) Er. - Temel güç. Ana kuvvet.
ÖZGÜL: (Tür.) Ka. 1. Özü gül gibi olan. 2. Özellikle bir türe ait olan.
ÖZGÜLAY: (Tür.) Ka. - Öz gül ay.
ÖZGÜLEÇ: (Tür.) - Güler yüzlü, içten gülen kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜLER: (Tür.) Ka. - Öz güler.
ÖZGÜLÜM: (Tür.) Ka. - Öz gülüm.
ÖZGÜN: (Tür.) - Nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan. Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜNAY: (Tür.) Özgün ay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜNEL: (Tür.) Ka. - Üstün, kerem sahibi cömert el.
ÖZGÜNER: (Tür.) Er. - Öz güner.
ÖZGÜNEŞ: (Tür.) - Güneş gibi parlak ve kapsamlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜR: (Tür.) 1. Kendi kendine hareket etme, davranma karar verme gücü olan. 2. Tutuklu olmayan, hür. Başkasının kölesi olmayan. Bağımsız. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜRCAN: (Tür.) Er. - Özgürlüğüne düşkün kimse.
ÖZGÜREL: (Tür.) Er. - Özgür davranan kimse.
ÖZGÜVEN: (Tür.) - Kendine güve­nen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZHAKAN: (Tür.) Er. - Hakan soyundan gelen.
ÖZHAN: (Tür.) Er. - Hükümdar soyundan gelen.
ÖZİL: (Tür.) - Gerçek ülke. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZİLHAN: (Tür.) Er. - Ülkenin hanı, reisi.
ÖZİLTER: (Tür.) Er. - Yurdun gerçek savunucusu, koruyucusu.
ÖZİNAL: (Tür.) Er. - Gerçek arkadaş, dost.
ÖZİNAN: (Tür.) - Özden gelen inanç, iman. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZKAN: (Tür.) Er. - Temiz kan, soylu kimse.
ÖZKAR: (Tür.) Er. - Öz kar.
ÖZKAYA: (Tür.) Er. - Öz kaya.
ÖZKAYRA: (Tür.) Er. - İçten gelen bağış, iyilik.
ÖZKE: (Tür.) - Sağlam, sağlıklı. Temiz yürekli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZKENT: (Tür.) Er. - Öz kent.
ÖZKER: (Tür.) Er. - Sağlam, temiz yürekli er.
ÖZKOÇ: (Tür.) Er. - Cesur, savaşkan yapılı..
ÖZKÖK: (Tür.) Er. 1. Esas, temel, kaynak. 2. Neslin geldiği soy ağacı.
ÖZKUL: (Tür.) Er. - Gerçek kul. Hakkıyla ibadet eden kul.
ÖZKURT: (Tür.) Er. - Öz kurt.
ÖZKUT: (Tür.) Er. - Kutsanmış, kadr sahibi.
ÖZKUTAL: (Tür.) Er. - Gerçek mutluluk senin olsun.
ÖZKUTAY: (Tür.) Er. - Özü uğurlu ve ay gibi parlak olan.
ÖZKUTLU: (Tür.) Er. - Kutlu olan şeyin kendisi. Özü kutlu, uğurlu olan.
ÖZKUTSAL: (Tür.) Er. - Öz kutsal.
ÖZLEK: (Tür.) 1. Toprağın özlü, verimli yeri. 2. Zaman. 3. Doğa üstü güç, felek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZLEM: (Tür.) Ka. - Yeniden görme, tekrar kavuşma arzusu, hasret tahassür. Bir şeye karşı duyulan istek, meyil.
ÖZLEN: (Tür.) 1. Su kaynağı. Küçük dere. 2. Ağaç kökü. 3. Özlenecek kadar sevilen bir kişi ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZLÜ: (Tür.) Er. 1. Özü benliği olan. 2. İçten gerçek. 3. Verimli.
ÖZLÜER: (Tür.) Er. - Şahsiyet sahibi, olgun kişi.
ÖZMEN: (Tür.) - Özlü kimse, özü iyi, sağlam kişilikli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZMERT: (Tür.) Er. - Mert yapılı.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
ÖZMUT: (Tür.) Er. - Yapısında mutluluk olan.
ÖZNUR: (Tür.) - Özü ışıklı, aydınlık kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZOĞUL: (Tür.) Er. - Öz oğul.
ÖZOĞUZ: (Tür.) Er. - Oğuz'a mensup. Oğuz'a ait.
ÖZOK: (Tür.) Er. - Özü ok gibi güçlü olan.
ÖZOL: (Tür.) Er. - Özün değişmesin, göründüğün gibi ol.
ÖZOZAN: (Tür.) Er. - Gerçek şair.
ÖZÖĞE: (Tür.) Er. - Bir şeyin aslı, özü.
ÖZÖNDER: (Tür.) Er. - Gerçek önder.
ÖZÖZ: (Tür.) - Gönlü geniş kimse. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZPALA: (Tür.) Er. - Pala gibi sert ve keskin kişilikli.
ÖZPEKER: (Tür.) Er. - Özünde çok güçlü olan yiğit.
ÖZPINAR: (Tür.) - Öz pınar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZPOLAT: (Tür.) Er. - Özü çelik gibi sağlam olan.
ÖZPULAT: (Tür.) - (bkz. Özpolat).
ÖZSAN: (Tür.) - Adı duyulmuş ünlü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSEL: (Tür.). - Özle ilgili, öze ilişkin. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSELEN: (Tür.) - Gerçek haber. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSEVİ: (Tür.) - İçten gelen sevgi. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSU: (Tür.) - Bitki ve hayvan dokularında bulunan sıvılara verilen ad. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSUNGUR: (Tür.) Er. - Sakin, soğukkanlı yapısı olan.
ÖZSÜ: (Tür.) Er. - Gerçek asker. Askeri kişilik ve yapı sahibi.
ÖZSÜER: (Tür.) Er. - (bkz. Özsü).
ÖZŞAHİN: (Tür.) Er. - Şahin gibi güçlü, atak, çabuk yapılı.
ÖZŞAN: (Tür.) Er. - Öz şan.
ÖZŞEN: (Tür.) Er. - Şen yapılı.
ÖZTAN: (Tür.) Er. - Karanlığı bitiren, aydın başlangıç.
ÖZTANIR: (Tür.) Er. - Gerçeği ayırabilen.
ÖZTARHAN: (Tür.) Er. - 1. Büyük nüfuz sahibi. 2. Komutan, han. 3. Toprak zengini. - (bkz. Tarhan).
ÖZTAŞ: (Tür.) Er. - Öz taş.
ÖZTAY: (Tür.) Er. - Öz tay.
ÖZTAYLAN: (Tür.) Er. - (bkz. Taylan).
ÖZTEK: (Tür.) Er. - Öz tek.
ÖZTEKİN: (Tür.) Er. - Yapısında emniyet ve güven taşıyan.
ÖZTEN: (Tür.) Ka. - Öz ten.
ÖZTİMUR: (Tür.) Er. - Özü demir gibi güçlü.
ÖZTİN: (Tür.) Er. - Ruhun özü. Sağlam bir ruh yapısı olan.
ÖZTİNEL: (Tür.) Er. - Öz tinel.
ÖZTİNER: (Tür.) Er. - Ruhsal yönden sağlıklı erkek. (bkz. Tiner).
ÖZTOYGAR: (Tür.) Er. - (bkz. Toygar).
ÖZTUNA: (Tür.) - (bkz. Tuna). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZTUNÇ: (Tür.) Er. - Özü tunç gibi güçlü olan.
ÖZÜAK: (Tür.) Er. - Özü tertemiz olan kişi
ÖZÜDOĞRU: (Tür.) Er. - Dürüst ve doğruluğu ilke edinen.
ÖZÜM: (Tür.) - Kardeş gibi tutulup sevilen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZÜN: (Tür.) 1. Hakkıyla kazanılmış ün. 2. Şiir. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZÜPEK: (Tür.) Er. - Ruhen güçlü.
ÖZVER: (Tür.) Er. - Öz ver.
ÖZVERDİ: (Tür.) Er. - Öz verdi.
ÖZVEREN: (Tür.) Er. - Özveride bulunan, fedakar.
ÖZVERİ: (Tür.) - Bir amaç ya da kişi için kendi yararlarından vazgeçme, fedakarlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZYAY: (Tür.) - Yay gibi çevik ve atılgan yapılı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZYURT: (Tür.) - Anavatan, anayurt. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZYUVA: (Tür.) - Ata evi, dönülecek asıl yer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZYÜREK: (Tür.) Er. - Güçlü korkusuz.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
-O Harfi ile başlayan isimler sözlüğü -

OBA: (Tür.) Er. 1. Çadırlarda yaşayan göçebe ailelerin meydana getirdiği topluluk. 2. Genellikle bölmeli göçebe cadın. 3. Yabancı. 4. Zeka ya da yetenekleri olağanüstü işler başaracak kadar üstün olan kimse, dahi. 5. Ova.
OBUZ: (Tür.) Er. 1. Su kaynağı. 2. Akarsulardan oluşan küçük derecik. 3. İki derenin birleştiği dar yer. 4. Karların erimesiyle oluşan ufak dere.
ODHAN: (Tür.) Er. - Atak, hareketli ve canlı lider.
ODKAN: (Tür.) Er. 1. Canlı, coşkulu kimse. 2. Ateş kanlı. 3. Atak. Delidolu
ODMAN: (Tür.) Er. - Ateş gibi canlı, coşkulu, hareketli kimse.
OFLAS: (Tür.) Er. - (bkz. Oflaz).
OFLAZ: (Tür.). 1. İyi, güzel, eksiksiz, tam. 2. Gürbüz, yakışıklı, güzel giyinen. 3. Becerikli. 4. Eflatun rengi. 5. İşe yarar uygun. 6. Cesur kabadayı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OFLAZER: (Tür.) Er. - Oflaz er. Gürbüz, becerikli, eksiksiz, yiğit.
OGAN: (Tür.). - (bkz. Okan).
OGANER: (Tür.) Er. - Oğan er.
OGÜN: (Tür.). - Anımsanan belirli bir günde doğan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OĞANER: (Tür.) Er. - Oğan er.
OĞANSOY: (Tür.) Er. - Oğan soy.
OĞUÇ: (Tür.) Er. 1. Oymak. Hısım, akraba. 2. Bereket.
OĞUR: (Tür.) Er. 1. Uğur. 2. Samimi, içten dost. 3. Bir şey yapabilmek için ele geçen zaman ya da elverişli durum.
OĞURALP: (Tür.) Er. - Samimi, içten yiğit.
OĞURATA: (Tür.) Er. - Uğurlu ata.
OĞUŞ: (Tür.) Er. - Erkek çocuk.
OĞUZ: (Tür.) Er. 1. Mübarek, saf ve iyi yaratılışlı. 2. Genç, sağlam, güçlü. 3. Anlayışı kıt, bön. 4. Köylü. Tosun. 5. Türk efsanelerinde geçen büyük bir kahraman. Büyük bir Türk boyu.
OĞUZALP: (Tür.) Er. - Oğuz boyundan, yiğit, savaşçı.
OĞUZATA: (Tür.) Er. 1. Oğuz'a mensup, güçlü yiğit baba. 2. Oğuz kahramanı.
OĞUZBALA: (Tür.) Er. 1. Oğuz çocuğu. 2. Yiğit gürbüz çocuk.
OĞUZBAY: (Tür.) Er. - Oğuz bay.
OĞUZCAN: (Tür.) Er. - Oğuz can.
OĞUZER: (Tür.) Er. - Oğuz er.
OĞUZHAN: (Tür.) Er. 1. Yiğit han, hakan. 2. Oğuz boylarının efsanevi kahramanı.
OĞUZKAN: (Tür.) Er. - Damarlarında Oğuz kanı taşıyan.
OĞUZMAN: (Tür.) Er. - Güçlü, sağlam, iyi yürekli, dost kimse.
OĞUZTAN: (Tür.) Er. - Görkemli, aydınlık.
OĞUZTÜZÜN: (Tür.) Er. 1. Sağlam, yiğit. 2. Yumuşak huylu, sakin.
OKAN: (Tür.) Er. 1. Anlayışlı. Anlama, öğrenme. 2. Tanrı, oğuz.
OKANALP: (Tür.) Er. 1. Anlayışlı yiğit. 2. Tanrısal gücü olan yiğit.
OKANAY: (Tür.) Er. - Okan ay.
OKANDAN: (Tür.) Er. - Tanrı'dan gelen, Tanrı'nın verdiği.
OKANER: (Tür.) Er. - (bkz. Okanalp).
OKATAN: (Tür.) Er. - Ok atan.
OKATAY: (Tür.) Er. - Ok atay.
OKAY: (Tür.). 1. Baht, talih, şans. 2. Bahtlı, talihli. 3. Beğenme. 4. Satürn gezegeni. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OKBAŞ: (Tür.) Er. - Ok baş.
OKBOĞA: (Tür.) Er. - Hızlı ve boğa gibi güçlü.
OKBUDUN: (Tür.) Er. - Birlik içinde olan. Dürüst soya mensup.
OKCAN: (Tür.) Er. - Canlı, hareketli canı tez.
OKÇUN: (Tür.) Er. - Uzak, öte, uzakta bulunan.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
OKDAĞ: (Tür.) Er. - Ok dağ.
OKDEMİR: (Tür.) Er. 1. Demir gibi sağlam ve atak. 2. Demirden yapılmış ok.
OKER: (Tür.) Er. - Hızlı, canlı, hareketli kimse.
OKERGÜN: (Tür.) Er. - Ok ergin.
OKGÜÇ: (Tür.) Er. - Ok gibi güçlü ve hızlı.
OKHAN: (Tür.) Er. - Hızlı, atak ve güçlü lider, han.
OKKAN: (Tür.) Er. - Ok kan.
OKMAN: (Tür.) Er. 1. Ok gibi hızlı, güçlü kimse. 2. Okçu. Kemankeş.
OKSAL: (Tür.) Er. - Ok sal.
OKSALMIŞ: (Tür.) Er. - Ok atmakla meşhur.
OKSAR: (Tür.) Er. - Ok atışına hazırlan.
OKSAY: (Tür.) Er. - Ok ve Say'dan birleşik isim.
OKSEV: (Tür.) Er. - Ok ve Sev'den birleşik isim.
OKSEVEN: (Tür.) Er. - Ok seven.
OKSU: (Tür.) Er. - Hızlı ve düzenli akan su.
OKŞAK: (Tür.) Er. 1. Benzeyiş. 2. Benzeyen, andıran.
OKŞAN: (Tür.) Ka. - Daima övülen, beğenilen insan ol.
OKTAN: (Tür.) Er. - Ok tan.
OKTAR: (Tür.) Er. - Ok tar.
OKTAY: (Tür.) Er. - Öfkeli, sinirli, kızgın.
OKTUĞ: (Tür.) Er. - Ok tuğ.
OKTUNA: (Tür.) Er. - Ok tuna.
OKTÜRE: (Tür.) Er. - Ok türe.
OKTÜREMİŞ: (Tür.) Er. - Ok türemış.
OKUŞ: (Tür.) Er. 1. Zeka, akıl, anlayışlılık (Öküs'ten). 2. Çağrı, davet.
OKUŞLU: (Tür.) Er. - Zeki, akıllı, anlayışlı.
OKUTAN: (Tür.) Er. - Eğitici, öğretmen.
OKUTMAN: (Tür.) Er. - Okutan, öğreten, öğretmen.
OKUYAN: (Tür.) Er. 1. Okumayı seven. 2. Çağıran, davet eden.
OKYALAZ: (Tür.) Er. - Ateş gibi canlı ve çabuk.
OKYAN: (Tür.) Er. - Ok yan.
OKYANUS: (Yun.) - Ana karaları birbirinden ayıran büyük deniz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OKYAR: (Tür.) Er. - Ok yar.
OKYAY: (Tür.) Er. - Ok yay.
OLCA: (Tür.) - Savaşta düşmandan ele geçirilen mal, ganimet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OLCAY: (Tür.) Ka. - Baht, talih, ikbal.
OLCAYTU: (Tür.) Er. - Bahtlı, şanslı, talihli.
OLCAYTUĞ: (Tür.) Er. - (bkz. Olcaytu).
OLCUM: (Tür.) l. Eli işe yatkın, becerikli, usta. 2. Kendini olduğundan üstün gösteren. 3. Hekimlik taslayan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OLDAÇ: (Tür.) Er. - Şişman, büyümeye, gelişmeye elverişli olan.
OLGAÇ: (Tür.) Er. - Olgun, yetişkin, iyi gelişmiş.
OLGUN: (Tür.) - Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gelişmiş kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OLGUNAY: (Tür.) - Olgunay, dolunay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır
OLGUNER: (Tür.) Er. - Olgun er. Yetişmiş, iyi gelişmiş kimse.
OLGUNSOY: (Tür.) Er. - Tanınmış soydan gelen.
OLGUNSU: (Tür.) Er. - Olgunsu
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
OLSAR: (Tür.) Er. - Adın duyulsun.
OMAÇ: (Tür.) - Hedef, gaye, amaç. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OMAY: (Tür.) 1. Seçkin, seçilmiş. 2. Özet, öz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONAR: (Tür.) - Daha iyi bir duruma giren, mutlu olan. Hastalıktan, dertten kurtulan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONARAN: (Tür.) Er. 1. Düzelten, yararlı bir duruma getiren. İyileştiren, tedavi eden. 2. Başaran, bitiren.
ONAT: (Tür.) 1. İyi, güzel, düzgün. 2. İyi yaratılışlı. 3. Doğru, dürüst nitelikli. 4. Kolay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONATKAN: (Tür.) Er. - Onat kan. Temiz, dürüst soydan gelen.
ONATSÜ: (Tür.) Er. - Güzel, dürüst asker. Nitelikli asker.
ONAY: (Tür.). -Uygun bulma, onaylama. Uygun yerinde. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONBULAK: (Tür.) Er. - On bulak.
ONGAR: (Tür.) Er. - Kurtuluş.
ONGAY: (Tür.) Er. - Kolay.
ONGU: (Tür.) Ka. 1. Gönül rahatlığı, mutluluk, sağlık. 2. Bayındırlık, gelişmişlik.
ONGUN: (Tür.) 1. Eksiksiz, tam. 2. Verimli, bol, Bayındır. 3. Kutlu, uğurlu, beğenilen. 4. Kurtulmuş, onmuş. 5. Gelişmiş, gürbüz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONGUNALP: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu, beğenilen yiğit.
ONGUNER: (Tür.) Er. - Gelişmiş, gürbüz genç.
ONGUNSU: (Tür.) Er. - Bol ve gür akan su.
ONGÜNER: (Tür.) Er. - Ongün-er.
ONGÜNEŞ: (Tür.) Er. - Ongün-eş.
ONUK: (Tür.) Er. - Sevgili, aziz.
ONUKER: (Tür.) Er. - Onuk er. Sevilen, sevgili insan, saygı değer.
ONUKTEKİN: (Tür.) Er. - Sevilen, sayılan güvenilir, emin insan.
ONUL: (Tür.) - İyileş, iyi ol, sağlıklı ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONULTAN: (Tür.) Er. - İyileştiren, düzelten, sağlığına kavuşturan.
ONUR: (Tür.) Er. 1. İnsanın kendisine karşı duyduğu saygı. 2. Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı değer, şeref.
ONURAD: (Tür.) Er. - Onuruyla tanınmış ad.
ONURAL: (Tür.) Er. - Şan, şeref kazan.
ONURALP: (Tür.) Er. - Onuruyla tanınmış kimse. Yiğit ve onurlu.
ONURHAN: (Tür.) Er. - Onurlu han, hükümdar.
ONURKAN: (Tür.) Er. - Onurlu, soylu kandan gelen.
ONURSAL: (Tür.) Er. - Onurla ilgili. Saygı için verilen san.
ONURSAN: (Tür.) Er. - Onuruyla tanınmış, şerefli.
ONURSAY: (Tür.) Er. - Onur say.
ONURSEV: (Tür.) Er. - Onur sev.
ONURSOY: (Tür.) Er. - Onurlu soydan gelen.
ONURSU: (Tür.) Er. - Onur su.
ONURSÜ: (Tür.) Er. - Onurlu asker.
ORAK: (Tür.) Er. 1. Ekin biçme zamanı, hasat. 2. Ekin biçme aracı.
ORAL: (Tür.) Er. - Kuleyi, şehri ele geçir, zaptet.
ORALMIŞ: (Tür.) Er. Kale, şehir almış.
ORAN: (Tür.) Er. 1. Ölçü, nispet, derece. Ölçülü, hesaplı. 2. Tahmin. 3. Anlayışlı. 4. Abartma, abartı. 5. Özel işaret, nişan.
ORAY: (Tür.) 1. Ateş gibi kızıl renkte ay. 2. Şehirli, şehirde yaşayan. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ORBAY: (Tür.) Er. - Ordu komutanı. Ordu beyi.
ORBEK: (Tür.) Er. - Şehir beyi.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
ORBEY: (Tür.) Er. - Bekçi muhafız.
ORCAN: (Tür.) Er. 1. Bey can. 2. Üstün, kıdemli kişi.
ORCANER: (Tür.) Er. - (bkz. Orcan).
ORÇUN: (Tür.) Er. - Ardıllar, halefler.
ORGUN: (Tür.) Er. - Gizli saklı.
ORGUNALP: (Tür.) Er. - Orgun alp.
ORGUNTAY: (Tür.) Er. - Orgun tay.
ORGÜL: (Tür.) Ka. - Ateş gibi kırmızı renkte gül.
ÖRGÜN: (Tür.) Er. - Sıcak gün.
ORGUNALP: (Tür.) Er. - Örgün alp.
ORHAN: (Tür.) Er. - Şehrin yöneticisi, hakimi. Orhan Gazi: Osmanlı imparatorluğunun ikinci padişahı.
ORHON: (Tür.) Er. - (bkz. Orhun).
ORHUN: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da bir ırmak. 2. Orta Asya Türklerinin kullandığı en eski yazı. 3. Yüksek, yüce Hun anlamında.
ORKAN: (Tür.) Er. - Or kan.
ORKİDE: (Fran.) Ka. - Çiçeklerinin güzelliği nedeniyle seralarda yetiştirilen değerli bir süs bitkisi.
ORKUN: (Tür.) Er. - (bkz. Or hun).
ORKUT: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu şehir.
ORKUTAY: (Tür.) Er. - Or kut ay.
ORTAÇ: (Tür.) Er. 1. Tepe, ozanların bulunduğu. 2. Mirasçı. 3. Veliaht. 4. Sıfat fiiller.
ORTAN: (Tür.) Er. - Ateş renginde kızıl tan.
ORTANCA: (Tür.) 1. Pek çok türü bulunan süs bitkisi. 2. Yaş bakımından üç kardeşin büyüğü ile küçüğü arasındaki kardeş. İsim olarak kullanılmaz.
ÖRTÜN: (Tür.) Er. - Ortanca kardeş.
ORTUNÇ: (Tür.) Er. - Ateş renginde tunç.
ORUÇ: (Tür.) Er. - İslam'ın beş şartından birisidir. Tan yerinin ağarmasından güneş batana kadar Allah rızası için yiyip içmekten cinsi münasebetten sakınmak. İbadet. Savm. -Oruç Reis; Önceleri Cezayir'de olup daha sonra Osmanlı donanmasına katılan ünlü denizci.
ORUK: (Tür.) Er.l. Aile, oymak. Göçmen olarak gelip bir yere yerleşen. 2. Yol, çare, imkan.
ORUN: (Tür.) Er. 1. Özel, yer. Önemli bir görevlinin çalıştığı yer, makam. 2. Gizli, habersiz. 3. Huy, yaratılış.
ORUS: (Tür.) Er. - Eski uygur adlarındandır. "Talih, baht, saadet" anla­mındadır.
ORUZ: (Tür.) Er. - Düşün, düşünce.
OSKAN: (Tür.) Er. - Akıllı.
OSKAY: (Tür.) - Neşeli, mutlu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OSMAN: (Ar.) Er. 1. Bir tür kuş ya da ejderha. 2. Hz. Muhammed (s.a.s)'in damadı ve Hz. Ömer'den sonra devlet başkanı olan III. halife. 3. Osmanlı devletinin kurucusu, Osman Gazi.
OTAC: (Tür.). - Hekim, doktor. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OTARAN: (Tür.) Er. - Hayvanları otlatan çoban.
OTAY: (Tür.) - Ateş renginde ay. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OYA: (Tür.) Ka. 1. Genellikle ipek ibrişim kullanılarak iğne, mekik, tığ ya da firkete ile yapılan ince dantel. 2. İnce, güzel, nazik.
OYAL: (Tür.) - Oy al. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OYALP: (Tür.) Er. - Oy alp.
OYANALP: (Tür.) Er. - Oğan alp. Güçlü yiğit.
OYHAN: (Tür.) Er. - Oy han.
OYKAN: (Tür.) Er. - Oy kan.
OYKUT: (Tür.) Er. - Oy kut.
OYLUM: (Tür.) 1. Vadi, koyak. Çukur, oyuk. 2. Bir cismin uzayda kapladığı boşluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OYMAN: (Tür.) Er. - Görüş, düşünce sahibi.
OYTUN: (Tür.) 1. Kutsal, mübarek. 2. Beğenilen, güzel yer. Alçak yer, ova. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OYTUNÇ: (Tür.) Er. - Oy tunç.
OYUM: (Tür.) - Oymak işi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OZAN: (Tür.) Er. 1. Şiir yazan, şair. Halk şairi. 2. Şakacı, tatlı, güzel konuşan.
OZANALP: (Tür.) Er. - Şiir söyleyen tatlı dilli yiğit.
OZANER: (Tür.) Er. - Ozan er.
OZANSOY: (Tür.) Er. - Güzel konuşan, şiir yazan bir soydan gelen.
OZANSÜ: (Tür.) Er. - Güzel konuşan, şiir yazan asker.
OZGAN: (Tür.) Er. - Öne geçen, kazanan, başarılı.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
-N Harfi ile başlayan isimler sözlüğü -

NABİ: (Ar.) Er. 1. Haberci, haber veren. 2. Yüksek, yüce. 3. Büyük Türk şairidir. 17. asrın ikinci yarısında yaşamıştır.
NABİA: (Ar.) Ka. - Yerden çıkıp fışkıran, kaynayan, akan.
NABİYE: (Ar.) Ka. 1. Ulu, şerefli kimse. 2. Sonradan şair olan kimse. 3. Haberci, haber veren.
NACİ: (Ar.) Er. - Necat bulan, kurtulan, selamete kavuşan. Cehennemden kurtulmuş, cennetlik.
NACİL: (Ar.) Er. - Soyu sopu temiz olan kimse.
NACİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Naci).
NADAN: (Fars.) Ka. - Kaba, dobra.
NADİDE: (Fars.) Ka. - Görülmemiş görülmedik. Pek seyrek bulunan, çok değerli.
NADİM: (Ar.) Er. - Pişmanlık duyan, pişman. Tevbe eden.
NADİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Nadim).
NÂDİR: (Ar.) Er. - Seyrek, az, ender bulunur.
NADİ: (Ar.) Er. 1. Nida eden, haykı­ran, çağıran. 2. Toplantı, meclis, (bkz. Nida).
NÂDİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nadir).
NADİYE: (Ar.) Ka. 1. Bağırıp, çağıran, seslenen. 2. Toplantı, meclis.
NÂFERİZ: (Fars.) Er. 1. Göbek düşüren. 2. Koku saçan.
NAFİ': (Ar.) - Yararlı, kârlı. Şifalı, hayır ve fayda verici şeyler yaratan Allah. - Esmaü'l-Hüsna'dandır. "Abd" takısı alarak kullanılır.
NÂFİA: (Ar.) Ka. - Bayındırlık işleri.
NAFİH: (Ar.) Er. - Üfleyen, üfleyici.
NAFİLE: (Ar.) Ka. - Mal, ganimet, ihsan bağış.
NAFİZ: (Ar.) Er. 1. Delen, delip geçen. İçeriye giren, işleyen. 2. Tesir eden, sözü geçen.
NAFİZE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nafiz).
NÂGEHAN: (Fars.) Ka. - Ansızın, birdenbire.
NAĞME: (Ar.) Ka. - Ahenk güzel ses. (bkz. Ezgi).
NAHİD: (Fars.) Er. - Venüs (zühre) gezegeni. (Arapça'da) Yeni yetişen kız. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
NAHİDE: (Fars.) Ka. - (bkz, Nahid).
NAHİRE: (Ar.) Ka. - Ayın ilk günü ya da son gecesi.
NAİB: (Ar.) Er. - 1. Vekil, birinin yerine geçen, kadı vekili, Şeriata göre hükmeden hakim. 2. Nöbet bekleyen, nöbetle gelen.
NAİBE: (Ar.) Ka. - Vekil, birinin yerine geçen.
NAİL: (Ar.) Er. - Muradına eren, ermiş, ele geçiren. Naili: Divan edebiyatı şairlerinden olup asıl adı Salih'tir. Manastır'da doğmuş, Mısır'da vefat etmiştir.
NAİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nail).
NAİM: (Ar.) Er. 1. Bollukta yaşayış. 2. Cennetin bir kısmı. Daru'n-Naim: Cennet.
NAİMA: (Ar.) Er. - Haleb'te doğmuş, asıl adı Mustafa Naim'dir. Naima tarihiyle meşhurdur.
NAİME: (Ar.) Ka. - Güzel zarif kadın. Nazlı büyütülmüş kadın.
NAİRE: (Ar.) Ka. - Ateş, alev, sıcaklık.
NAKİ: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Çok ince, çok güzel, zarif.
NAKİB: (Ar.) Er. - Bir kavim veya kabilenin reisi veya vekili. Bir tekkede, şeyhin yardımcısı olan ve en eski derviş veya dede.
NAKİBE: (Ar.) Ka. 1. İnsan ruhu. 2. Akıl.
NAKİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Naki).
NAKŞİDİL: (Ar.) Ka. - Gönül resmi, gönül süsü.
NÂLÂN: (Fars.) Ka. - İnleyen, inleyici, ağlayan, feryad eden. Manası dolayısıyla isim olarak kullanılmamalıdır.
NALE: (Fars.) Ka. - İnleme, inilti.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
NALEZEN: (Fars.) Ka. - İnleyen, inildeyen.
NAMAL: (Tür.) Er. - Adın duyulsun, ün kazan.
NAMDAR: (Fars.) Er. - Namlı, ünlü.
NAME: (Fars.) Ka. - Sevgiliye ve aşka ait yazılmış mektup. Mektup. Kitap, dergi.
NAMİ: (Fars.) Er. - Namlı, şöhretli ünlü.
NAMIK: (Ar.) Er. - Yazıcı, katip, yazar
NAMIKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Namık).
NAMİYE: (Ar.) Ka. - Olma, yerden bitme kuvvetli, gelişme yetişme.
NAMUS: (Ar.). 1. Kanun nizam. 2. Ar, edep, haya, ırz. 3. Temizlik, doğruluk. 4. Allah'a yakın olan büyük melek.
NAMVER: (Fars.) Er. - Adlı, ünlü.
NARDAN: (Fars.) Ka. 1. Nar taneleri. 2. Gözyaşı damlaları.
NARDANE: (Fars.) Ka. - Nar tanesi.
NARDİN: (Fars.) Ka. - Bir çeşit sümbül.
NARGÜL: (Fars.) Ka. - Ateş renginde, kırmızı gül.
NARİN: (Fars.) Ka. - İnce, zarif yapılı, nazik. Zayıf çelimsiz.
NARİYE: (Ar.) Ka. - Ateşle ilgili, cin peri. - İsim olarak kullanılmaz.
NASIH: (Ar.) Er. - Nasihat eden, öğüt veren. - Nasıh-ı Emin: Hz. Nuh (a.s.).
NÂSIHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Nasıh).
NASIR: (Ar.) Er. - Yardımcı, yardım eden (muin). "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur. Abdünnasır.
NASİB: (a.i) Er. - Pay hisse. Birinin elde ettiği şey. Allah'ın kısmet ettiği şey. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
NASİBE: (Ar.) Ka. - Dikili taş. Yollara nişan için dikilen taş.
NASR: (Ar.) Er. - Yardım. - Üstünlük (zafer). - Kur'an-ı Kerim'in 110. suresi. Nasrullah: Allah'ın yardımı.
NASRUDDİN: (Ar.) Er. - (Dine yardımı dokunan. - Dilimizde "Nasreddin" şeklinde kullanılır.
NASRULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın nusreti, yardımı.
NASUH: (Ar.) Er. 1. Nasihatçı, öğütçü. 2. Halis, temiz.
NASUHİ: (Ar.) Er. - Bozulmaz şekilde tevbe edici.
NÂŞİD: (Ar.) Er. - Şiir okuyan, şiir söyleyen, şiir yazan.
NÂŞİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Naşid).
NAŞİR: (Ar.) Er. - Neşreden, dağıtan, yayan, yayınlayan.
NATIK: (Ar.) Er. 1. Söyleyen konuşan. 2. Düşünen. 3. Bildiren, bildirici.
NATIKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Natık).
NÂYAB: (Fars.) - Bulunmaz. Benzeri olmaz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NAYMAN: (Moğ.) Er. - Sekiz. Batı Moğolistan'da yaşayan sekiz kabileden oluşan Türk topluluğu.
NAZ: (Fars.) Ka. 1. Kendini beğendirmek için takınılan yapmacık cilve, işve. 2. Bir şeyi beğenmiyormuş gibi gözükme. Şımarıklık. 3. Yalvarma, rica.
NAZAN: (Fars.) Ka. - Nazlı.
NAZENDE: (Fars.) Ka. - Naz edici, nazlı, hoş edalı.
NAZENİN: (Fars.) Ka. 1. Cilveli, oynak. Çok nazlı yetiştirilmiş, şımarık. 2. Narin ince yapılı.
NAZIDİL: (Fars.) Ka. - Gönül nazı, gönül cilvesi.
NAZIM: (Ar.) Er. - Tanzim eden, düzenleyen. Sıra sıra, dizi dizi olan şey.
NÂZIME: (Ar.) Ka. - (bkz. Nazım).
NAZIR: (Ar.) Er. 1. Nazar eden, nezaret eden, bakan, gözeten. 2. Vekil bakan. 3. Bir yüzü bir tarafa yönelik olan.
NAZİF: (Ar.) Er. - Temiz, pak, nazik, zarif ve şık giyimli.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
NAZİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nazif).
NAZİK: (Fars.) Ka. 1. İnce, narin. 2. Terbiyeli, saygılı. 3. Güzel zarif.
NAZİL: (Ar.) Er. - Yukardan aşağıya inen. Bir yere konan, bir yerde konaklayan.
NAZİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nazil).
NAZİR: (Ar.). - Er. 1. Taze. 2. Altın. 3. Benzer eş.
NAZİRE: (Ar.) Ka. 1. Örnek karşılık. 2. Manzum eserde ayrı vezin ve kafiyede benzer olma hali.
NAZLAN: (Tür.) Ka. - Kendini beğendir, nazlı ol.
NAZLI: (Tür.) Ka. - Naz yapan, kendini ağıra satan. Değer verilen sevgili.
NAZLIGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Nazlı).
NAZLIHAN: (Tür.) Ka. - (bkz. Nazlı.)
NAZMİ: (Ar.) Er. - Dizme, tertib etme, sıraya koyma. Sıra, tertip. - Vezinli, kafiyeli söz.
NAZMİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Naz-mi).
NAZRA: (Ar.) Ka. - Bir tek bakış.
NAZRET: (Ar.) - Tazelik. 2. Bakma, bakış. 3. İdare, reislik. 4. Nazırlık. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEBA: (Ar.) - Haber. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEBAHADDİN: (Ar.) Er. - Dinin şanı ve şerefi. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
NEBÂHAT: (Ar.) Ka. 1. Şan, şeref, onur. 2. Şan, şeref sahibi.
NEBÂLET: (Ar.) Ka. 1. Zekilik. 2. Büyüklük, ululuk. 3. Cömertlik.
NEBİ: (Ar.) Er. - Haberci. Peygamber.
NEBİH: (Ar.) Er. - Namlı, şerefli.
NEBİHE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nebih).
NEBİL: (Ar.) Er. 1. Yüksek meziyet ve onur sahibi. 2. Akıllı, anlayışlı. Bilgili, faziletli.
NEBİLE: (Ar.) Ka. - (bkz, Nebil).
NEBİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nabiye).
NECÂBET: (Ar.) Er. - Soyluluk, soy temizliği.
NECAETTİN: (Ar.) Er. - Dine girip hidayete eren, kurtulan.
NECÂH: (Ar.) Er. - İsteğine ulaşma. Kurtulma. İhtiyaçlarını temin edebilmek.
NECAT: (Ar.) Er. - Kurtulma, kurtuluş. Selamet.
NECATİ: (Ar.) Er. - Kurtulmaya mensup, kurtuluşla ilgili. Necati: 15 asır meşhur Osmanlı şairi olup asıl adı İsa'dır.
NECCAR: (Ar.) Er. - Dülger. Marangoz. - Daha çok lakab olarak kullanılır.
NECDET: (Ar.) Er. - Kahramanllık yiğitlik, efelik. Korkusuz olmak.
NECEF: (Ar.) Er. - Yüksek, sırt tepe, tümsek. Kufe civarlarında Hz. Ali'nin türbesinin bulunduğu yer.
NECİB: (Ar.) Er. 1. Soyu sopu temiz pak olan kimse. 2. Asilzade, kıymetli, üstün. 3. Güzel ahlak sahibi. - Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.
NECİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Necip).
NECİD: (Ar.). - Yüksek yayla. Arabistan'ın sahil ovasına ve çukur sahaya zıt olan yüksek kısım. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NECİL: (Ar.) Er. - Soylu, soyu sopu temiz, kişizade. Asıl.
NECİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Necil).
NECİY: (Ar.) Er. - Sırdaş.
NECİYULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın kurtuluş verdiği kişi. Hz. Peygamberin isimlerinden.
NECLA: (Ar.) Ka. - Çocuk, evlat. Kuşak, soy, nesil.
NECMİ: (Ar.) Er. - Yıldızla ilgili. Necmüddin: Dinin yıldızı. - Dilimizde "Necmettin" şeklinde kullanılmaktadır.
NECMİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Necmi).
NECVE: (Ar.) Ka. - Tümsek ve yüksek yer.
NEDA: (Ar.). - Çiğ, nem rutubet, (bkz. Şebnem). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
NEDİM: (Ar.) Er. 1. Meclis arkadaşı, sohbet arkadaşı. 2. Büyükleri fıkra ve hikayeleri ile eğlendiren. Güzel hikayeler anlatan, tatlı konuşan. - Nedim: Osmanlı şairlerinden. Asıl adı Ahmed'tir. Lale devri şairlerindendir.
NEDİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Nedim). -Zengin veya itibarlı bir kadının arkadaşı. Saray hayatında Sultan hanımlarının yardımcıları.
NEDRET: (Ar.). - Azlık, seyreklik, az bulunurluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEDVE: (Ar.) Er. - Görüşme konuşma. Daru'n-Nedve'. Cahiliyye zamanında Mekke'de, kabile işlerini konuşmak için yapılmış olan meşhur bina.
NEFASET: (Ar.) Ka. - Nefislik, nefis olma hali. Kıymetlilik.
NEFER: (Ar.) Er. 1. Bir adam, tek kişi. 2. Er, asker.
NEFİ: (Ar.) Er. - Çıkar ile ilgili faydacı, menfaat, kâr. - Nefi', Divan edebiyatının başarılı şairlerindendir. 4. Murad zamanında yaşamıştır.
NEFİS: (Ar.) Ka. - Çok hoş, hoşa giden, beğenilen.
NEFİSE: (Ar.) Ka. - Pek hoş, çok hoşa giden, en güzel, çok beğenilen.
NEHÂR: (Ar.) Ka. -Gündüz.
NEHİB: (Ar.) Er. 1. Dehşet, korku. 2. Yağmacı, çapulcu. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
NEHİR: (Ar.) Ka. - Akarsu, ırmak. Çok bol su.
NEHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nehir).
NEHRİ: (Ar.) Er. - Nehirle ilgili, nehire ait.
NEJAD: (Fars.) Er. - Soy, nesil.
NEMA: (Ar.) Ka. 1. Artma, çoğalma. 2. Büyüme, uzanma. 3. Faiz.
NEMİR: (Ar.) Ka. - Tatlı su.
NEMRUD: (Ar.) Er. - Babil'in kurucusu olduğu sanılan hükümdar. M.Ö. 2640'ta yaşamış Hz. İbrahim'i ateşe attırmıştır. Babil kulesinin onun zamanında yapıldığı söylenmektedir. -İsim olarak kullanılmaz.
NEPTÜN: (Lat.) Er. - Güneşe yakınlığı 8. sırada olan gezegen.
NERGİS:(Fars.) Ka. - Nergisgillerden çiçekleri ayrı veya bir köksap üzerinde şemsiye vaziyetinde bulunan ve beyaz san nevilesi de olan bir süs çiçeği.
NERİM: (Fars.) Er. - Pehlivan, yiğit, bahadır.
NERİMAN: (Fars.) Ka. - (bkz. Nerim). - Rüstem'in dedesi olan Şam'ın babası.
NERMİ: (Fars.) Er. - Yumuşak, gevşeklik.
NERMİN: (Fars.) Ka. - Yumuşak.
NESEFİ: (Ar.) Er. - Yapı ustası.
NESİB: (Ar.) Er. - Soylu, soyu temiz baba.
NESİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nesib).
NESİF: (Ar.) Er. - İki kişi arasında olan sır.
NESİL: (Ar.) Er. - Aynı çağda, aynı yaşta bulunan kimselerin tümü, kuşak.
NESİM: (Ar.) Er. 1. Hafif rüzgar. 2. Hoş, mülayim insan.
NESİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Nesim).
NESLİ: (Ar.) Ka. - Nesle ait, soya ait.
NESLİGÜL: (a.f.i.) Ka. - Gül soyu, gül gibi güzel soydan gelen.
NESLİHAN: (a.f.i.) Ka. - Han nesline ait, hanın soyundan.
NESLİŞAH: (a.f.i.) Ka. - Şah soyundan gelen.
NESRİN: (Fars.) Ka. - Yaban gülü Ağustos gülü. Mısır gülü. Van gülü.
NEŞTERİN: (Fars.) Ka. - Ağustos gülü, yaban gülü.
NEŞAT: (Ar.) Er. - Sevinç, neşe, şenlik, keyif. İran şairlerinden birisinin adı.
NEŞET: (Ar.) Er. 1. Meydana gelme, gelişme. 2. Kaynak olma, bir mecradan çıkış. Neşet: 19. yy. Türk şairlerinden biri.
NEŞE: (Ar.) Ka. - Neşe keyif, sevinç. Az sarhoşluk, çakırkeyif.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
NEŞECAN: (a.t.i.) Ka. - Canın neşesi, mutluluğu.
NEŞEGÜL: (a.f.i.) Ka. - (bkz. Neşe).
NEŞENUR: (Ar.) Ka. - Işık saçan neşe, sevinç. - (bkz. Neşe).
NEŞEVER: (a.t.i.) Ka. - Çok neşeli.
NEŞİD: (Ar.) Er. - (bkz. Neşide).
NEŞİDE: (Ar.) Ka. - Manzum şiir. Atasözü derecesinde kullanılan meşhur beyit veya mısra.
NEŞVE: (Ar.) Ka. - Sevinç.
NEVA: (Fars.) Ka. 1. Ses, şada, makam, ahenk, name. 2. Refah, zenginlik. Güç, kudret. 3. Doğu müziğinde bir makam.
NEVADİR: (Ar.). - Az bulunan şeyler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVÂL: (Ar.). 1. Talih, kısmet. 2. Bahşiş, bağış. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVAZ: (Fars.) Er. - Okşayan, okşayıcı.
NEVBAHAR: (Fars.) Ka. - İlkbahar. Yeni bahar.
NEVBAHT: (f.a.i.) Ka. - Yeni şansı açılmış, şansı açık.
NEVBAR: (Fars.) Ka. 1. Genç kız. 2. Turfanda çıkan meyve ve çiçek.
NEVBARE: (Fars.) Ka. - Turfanda yemiş. Taze yeşillik.
NEVCİ: (Fars.) Er. - Makam, ahenk ve nasip ile ilgili. Ali Şakir'in lakabı.
NEVCİVAN: (Fars.) Er. - Genç, delikanlı.
NEVEDA: (Fars.) Ka. - Yeni tavır, yeni eda. "Nev" ve "eda" kelimelerinden birleşik isim.
NEVESER: (Fars.). - Türk müziğinde birleşik bir makam. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVFEL: (Ar.) Er. - Deniz. (bkz. Derya). Sahabe isimlerindendir.
NEVGÜL: (Fars.) Ka. - Yeni açılmış gül.
NEVHAYAT: (f.a.i.) Ka. - Yeni hayat, yeni yaşam.
NEVHİZ: (Fars.) Er. - Genç. Yeni yetişmiş, yeni çıkmış.
NEVİDE: (Ar.) Ka. - İyi, sevinçli haber.
NEVİN: (Fars.) Ka. - Yepyeni, yeni şey, yeni olan.
NEVİNUR: (Fars.) Ka. - Renk ışık.
NEVİR: (Ar.) Ka. 1. Parlaklık. 2.Ağaç çiçeği.
NEVİT: (Fars.) Er. - İyi, sevinçli haber, müjde.
NEVNİHAL: (Fars.) Ka. - Taze fidan, ağacın taze sürgünü.
NEVRA: (Ar.) Ka. 1. Işıklı olma, parlaklık. 2. Çiçek, özellikle beyaz çiçek.
NEVRED: (Fars.). - Gezen, dolaşan, yol alan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin ışığı, aydınlığı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
NEVRES: (Fars.). - Yeni yetişen, yeni biten. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVRESTE: (Fars.) Ka. - (bkz. Nevres).
NEVRİYE: (Ar.) Ka. - Işıkla, parlaklıkla, aydınlıkla ilgili.
NEVRUZ: (Fars.) Ka. 1. Yeni gün. 2. İlkbahar başlangıcı. 3. Türk müziğinin makamlarından.
NEVSAL: (Fars.) Er. - Yeni yıl.
NEVSALE: (Fars.) Ka. - Genç, taze, küçük.
NEVŞAH: (Fars.) Er. 1. Yeni dal. 2.Yeni bilmiş geyik boynuzu.
NEVZAD: (Fars.) Er. - Yeni doğmuş. Yeni doğan. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
NEVZAR: (Fars.). - Yeni ağlayış, ağlaması güzel olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVZENİN: (Fars.). - Yeni tarz yeni yöntem. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEYYİR: (Ar.) Er. - Nurlu, parlak. Işıklı cisim. Güneş.
NEYYİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Neyyir).
NEYZEN: (Fars.) Er. - Ney çalan kimse.
NEZAFET: (Ar.) Ka. - Temizlik, paklık.
NEZÂHAT: (Ar.) Ka. - Temizlik, paklık. İncelik, rikkat.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
NEZÂKET: (Fars.) Ka. 1. Naziklik. 2. Zariflik, incelik. 3. Terbiye. 4. Ehemmiyet.
NEZİH: (Ar.) Er. - Temiz, pak.
NEZİHE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nezih).
NEZİHİ: (Ar.) Er. - Temizlik, saflık, incelikle ilgili.
NEZİR: (Ar.) Er. 1. Birini doğru yola (Sırat-ı Müstakim'e) yöneltmek için Allah'ın azabıyla gözdağı vererek korkutmak. 2. (Fıkıh'ta) Adak, dilek, tahsis. 3. Kendisini Allah yoluna adayan kişi. Kur'an'da 40'tan fazla yerde geçmektedir. Hz. Peygamberin isimlerinden.
NEZİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nezir).
NEZZAM: (Ar.) Er. - Nizam veren düzenleyen.
NİDA: (Ar.) Ka. 1. Çağırma, bağırma, seslenme. 2. Ses verme.
NİGAH: (Fars.) Ka. 1. Bakış, bakma. 2. Göz.
NİGAR: (Fars.) Ka. 1. Resim. 2. Resmedilmiş, resmi yapılmış. Put. 3. Sevgili. 4. Türk musikisinde bir makam. Nigar Hanım: Meşhur kadın şairlerdendir. Osman Paşa'nın kızıdır.
NİHAD: (Fars.) Er. - Tabiat huy, yaratılış, kişilik, bünye. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
NİHAL: (Fars.) Ka. 1. Sevgili. 2. Taze, düzgün fidan, sürgün.
NİHALE: (Ar.) Ka. 1. Yeni yetişmiş, düzgün, fidan. 2. Avcı, korkuluğu. 3. Döşeme, döşenecek şey.
NİHAN: (Fars.) Ka. - Gizli, saklı. Bulunmayan, görünmeyen.
NİHAVEND: (Fars.) Ka. 1. İran'ın batı yöresinde ünlü bir kent. 2. Musikide bir makam.
NİHAYET: (Ar.). 1. Son. Sonunda. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NİJAD: (Fars.) Er. - Soy, nesil, ne-seb. Tabiat, cibilliyet, (bkz. Nejad).
NİKÂN: (Fars.) - İyiler, hoşlar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NİKBİN: (Fars.) Ka. - İyimser.
NİKHU: (Fars.) - İyi huylu, huyu güzel. - Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
NİL: (Ar.) Ka. 1. Çivit otu. 2. Mısır'dan geçen Akdeniz'e dökülen meşhur nehir.
NİLAY: (Ar.) Ka. - İki nil. Seyhan ve Ceyhan nehirleri. Fırat ve Dicle nehirleri.
NİLGÜN: (Fars.) Ka. - Çividî, çivit renginde, lacivert.
NİLHAN: (Ar.) Ka. - Nil havzası hanlarından.
NİLSU: (Tür.) Ka. - (bkz. Nil).
NİLÜFER: (Fars.) Ka. - Çiçek adı.
NİMET: (Ar.) Ka. 1. İyilik, lütuf, ihsan, bahşiş. 2. Azık, yiyeceğe, içeceğe dair şeyler. 3. Saadet, mutluluk. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NİMETULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın nimeti.
NİMRE: (Ar.) Ka. - Dişi kaplan.
NİSA: (Ar.) Ka. 1. Kadınlar. 2. Kur'an-ı Kerim'in 4. suresi.
NİSAN: (Süry.) Ka. 1. Bolluk, bereket, cömertlik. 2. İlkbaharın 4. ayı.. 3. Sur.
NİŞAN: (Fars.) Er. 1. İm, iz, belirti. 2. Amaç, hedef. 3. Tuğra, madalya.
NİŞANBEY: (f.t.i.) Er. - (bkz. Nişan).
NİYAZ: (Fars.) Er. 1. Yalvarma, yakarma. Dua. 2. Bazı tarikatlarda küçüğün büyüğe karşı olan selam, saygı ve duası. 3. İhtiyaç, muhtaçlık.
NİYAZİ: (Fars.) Er. 1. (bkz. Niyaz). 2. Yalvarıcı, niyaz edici. Sevgili. Türk mutasavvıflarından birisi. 18. yy.'da yaşamıştır.
NİZAM: (Ar.) Er. 1. Dizi, sıra. Düzen, usul, tertip, yol, kaide. 2. Kanun­lar. 3. Hindistan'daki küçük devletlerin hükümdarlığı. Nizamüddin: Dinin nizamı, düzeni. - Dilimizde "Nizamettin" olarak kullanılır.
NİZAMİ: (Ar.) Er. 1. Usulüne uygun, terkipli, düzenli. 2. Kanun ve nizama ait, onunla ilgili. Nizami; İran'ın en büyük şairlerinden olup, Genceli'dir.
NUH: (Ar.) Er. - Nuh peygamber. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen 25 peygamberden baştan 3. sırada gelen kişi. Zamanında Nuh tufanı olmuştur. Kur'an-ı Kerim'in 71. suresinin adı.
NUHAYLE: (Ar.) Er. - İrak'ta, Kufe'ye yakın bir mevki.
NUHBE: (Ar.) Ka. - Herşeyin seçilmişi, seçkin, seçilmiş, aydınlanmış.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
NUHCAN: (a.t.i.) Er. - (bkz. Nuh).
NUHİ: (Ar.) Er. - Nuh'a ait, Nuh ile ilgili. Pek eski.
NUMAN: (Ar.). 1. Kan. 2. Gelincik. Hanefi Mezhebi'nin imamı, Nu'man b. Sabit.
NUR: (Ar.) Ka. 1. Aydınlık, parıltı, parlaklık, niran. 2. Mekke'deki Hıra dağı. Işığın bir şeye yansımasından meydana gelen parlaklık. Zünnureyn: Hz. Peygamberin 2 kızıyla evlendiği için Hz. Osman'a verilen unvan, onur sahibi. Kur'an-ı Kerim'in 24. suresinin adı.
NURAL: (a.t.i.) Ka. - Nur, ışık al, ışıklı ol.
NURALEM: (Ar.) Ka. - Evrenin nuru, alemi aydınlatan.
NURALP: (a.t.i.) Er. - Nurlu, yiğit.
NURAN: (Fars.) Ka. - Işıklı. Nurlu, nura ait.
NURANİ: (Fars.) Er. - Işıklı, ışık saçan. Saygı uyandıran, nurlu.
NURATAY: (a.t.i.) Er. - (bkz. Nuralp).
NURAY: (a.t.i.) Ka. - Işık saçan ay. Ayın en çok ışık saçtığı dönem.
NURBAKİ: (Ar.) Er. - Sürekli aydınlık olan, nurlu sabah.
NURBANU: (a.f.i.) Ka. - Nur yüzlü hanım, gelin, prenses. - Nur ve ba-nu'dan birleşik isim.
NURBAY: (a.t.i.) Er. - Nurlu, aydınlık kimse.
NURCAN: (a.t.i.) Ka. - Canlı, neşeli, hayat dolu.
NURCİHAN: (a.f.i.) Ka. - Cihan'ın nuru, ışığı. Dünyaya ışık saçan. Türk-Hind imparatoru Cihangir'in zevcesi.
NURCİVAN: (a.f.i.) Er. 1. Parlak, neşeli, genç. 2. Mert, gözüpek, genç.
NURÇİN: (a.f.i.) Ka. - Nur toplayan, ışık derleyen,
NURDAĞ: (a.t.i.) Er. - Nurdağı, Nurdan dağ.
NURDAN: (a.t.i.) Ka. - Nur'a ait, nurdan yapılmış.
NURDANAY: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nurdan).
NURDİL: (a.f.i.) Ka. - Nurlu, ışıklı gönül.
NURDOĞAN: (a.t.i.) Ka. - Nurlu insan.
NUREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin nuru, ışığı.
NUREFŞAN: (a.f.i.) Ka. - Aydınlık veren, ortalığı ışık içinde bırakan. -Nur ve efşan kelimelerinden birleşik isim.
NUREL: (a.t.i.) Ka. - Nurlu el.
NURER: (a.t.i.) Er. - Nurlu insan.
NURERSİN: (a.t.i.) Er. - (bkz. Nurer).
NURFER: (a.f.i.) Ka. - Işık ve aydınlık.
NURFİDAN: (a.f.i.) Ka. - Taze ve pırıl pırıl genç, zarif hanım.
NURGÖK: (a.t.i.) Ka. - Nurlu, aydınlık gökyüzü.
NURGÜL: (Fars.) Ka. - Gülün en parlak olanı.
NURGÜN: (a.t.i.) Ka. 1. Nurlu gün, ışıklı gün. 2. Günün ve bütün hayatın nurlu parlak olması.
NURHAN: (a.t.i.) Ka. - Nur'un yöneticisi, hakimi.
NURHİLAL: (Ar.) Ka. - (bkz. Nuray).
NURİ: (Ar.) Er. - Nura ait, nurla ilgili.
NURİNİSA: (Ar.) Ka. - Nurlu kadın.
NURIŞIK: (a.t.i.) Ka. - Bol ışık, aydınlık.
NURİYYE: (Ar.) Ka. - Rufai tarikatı şubelerinden biri.
NURKAN: (a.t.i.) Er. - Temiz, berrak soydan gelen.
NURKUT: (a.t.i.) Er. - (bkz. Nurkan).
NURMAH: (Fars.) Ka. - Işıklı ay, ay gibi güzel ve nurlu.
NURMELEK: (Ar.) Ka. - (bkz. Melek).
NURNİGAR: (a.f.i.) Ka. - Işıklı, aydınlık, sevgili.
NUROL: (a.t.i.) Er. - Nurlu ol, ışıklı ol.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
NURPERİ: (a.f.i.) Ka. - Işıklı, peri kadar güzel.
NURSABAH: (Ar.) Ka. - Aydınlık sabah.
NURSAÇ: (a.t.i.) Ka. - Işık saç, aydınlat.
NURSAL: (a.t.i.) Er. - Işık saç, aydınlat.
NURSEL: (a.t.i.) Ka. - Nur, ışık seli akışı.
NURSELİ: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursel).
NURSEMA: (Ar.) Ka. - Işıklı, aydınlık gökyüzü.
NURSEN: (a.t.i.) Ka. - Nurlu, ışıklı, kişi, insan.
NURSENİN: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursen).
NURSER: (a.f.i.) Ka. - Nurlu, aydınlık, münevver kafalı insan.
NURSEREN: (Ar.) Ka. - (bkz. Nurser).
NURSEV: (a.t.i.) Ka. - Işığı sev.
NURSEVİL: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursev).
NURSİM: (Fars.) Ka. - Aydınlık ve gümüş gibi parlak.
NURSİMA: (Fars.) Ka. - Işıklı, aydınlık yüz.
NURSİNE: (Fars.) Ka. - Işıklı, aydınlık yürek.
NURSU: (a.t.i.) Ka. - Nurlu su.
NURSUN: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nurser).
NURŞAH: (Fars.) Er. - Parlak hükümdar.
NURŞEN: (Fars.) Ka. - Çok çok ışıklı, neşeli insan.
NURTAÇ: (a.t.i.) Er. - Nurdan taç.
NURTAN: (a.t.i.) Er. - Işıklı tan.
NURTANE: (a.t.i.) Ka. - Nurlu, biricik insan.
NURTEK: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nurtane).
NURTEKİN: (a.t.i.) Er. - Aydın ve güvenilir, emin.
NURTEN: (a.t.i.) Ka. - Beyaz, parlak, ten.
NURULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın nuru.
NURVER: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursun).
NURVEREN: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursun).
NURZAT: (Tür.) Er. - Nurlu, aydınlık kişi.
NURZEN: (a.f.i.) Ka. - Nurlu, ışıklı kadın.
NURZER: (Ar.) Ka. - Altın gibi parlak ışık, altın ışık.
NUSRET: (Ar.). 1. Yardım. 2. Allah'ın yardımı. 3. Zafer, muzafferiyet. Basan, üstünlük. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NUSRETTİN: (Ar.) Er. 1. Dinin yardım ettiği. 2. Dinin başarılı temsilcisi.
NUŞAT: (Fars.) Er. - İçkiden sarhoş olmuş, mest olmuş.
NUŞİN:: (Fars.) Er. - Tatlı, hoş, güzel.
NUŞİREVAN: (f.h.i.) Er. - İran'da 531-579 yıllan arasında hükümdarlık etmiş ve doğruluğuyla şöhret bulmuş olan Sasani Şahı, "adil" lakabıyla anılır.
NUTKİ: (Ar.) Er. - Söz, lakırdı, konuşma. Nutuk, söylev, söyleyen.
NUYAN: (Fars.) Er. - Şehzade, prens.
NÜKHET: (Ar.) Ka. 1. Nükteler, herkesin anlayamayacağı ince, zarif, manalı sözler. 2. Koku.
NÜVE: (Ar.). - Çekirdek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NÜVEYT: (Ar.). - Çekirdekçik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NÜVİD: (Fars.) Ka. - Müjde, muştu. Hayırlı haber. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Türk dil kuralı açısından son harf olan "d/t" olarak kullanılır.
NÜVİDE: (Fars.) Ka. - (bkz. Nüvid).
NÜZHET: (Ar.). 1. Neşe, eğlence, eğlence yerlerini seyredip gezme. 2, Sevinç, ferahlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
-M Harfi ile başlayan isimler sözlüğü -

MACİD: (Ar.) Er. - Şan ve şeref sahibi olan kimse. İyi ahlaklı. Ulu.
MACİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Macid).
MAĞFİRET: (Ar.) Ka. - Allah'ın kullarının günahlarını bağışlaması, örtmesi.
MAHBUB: (Ar.) Er. 1. Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen, sevgili. 2. Mahbub-i Hûda, (Allah'ın sevgilisi) Hz. Muhammed (s.a.s).
MAHBUBE: (Ar.) Ka. - Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen. - (bkz. Mahbub).
MAHFER: (Fars.) Ka. - Ay aydınlığı, ay ışığı.
MAHFİ: (Ar.) Er. - Gizli, saklı.
MAHFUZ: (Ar.) Er. Korunmuş, gözetilmiş. Gizlenmiş, saklanmış.
MAHİN: (Ar.) - (bkz. Hz. Peygamberin isimleri).
MAHİNEV: (Fars.) Ka. - Yeni ay, ayça, hilal.
MAHİNUR: (Fars.) Ka. 1. Ayın nuru, ışığı. 2. Ay yüzlü güzel.
MAHİR: (Ar.) Er. - Maharetli, hünerli, elinden iş gelir, becerikli.
MAHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mahir).
MAHİZAR: (Fars.) Ka. - İnleyen ay.
MAHİZER: (Fars.) Ka. - San, altın renginde ay.
MAHMUD: (Ar.) Er. 1. Hamd olunmuş, sena edilmiş, övülmeye değer. Makam-ı Mahmud: Hz. Muhammed'in en büyük şefaat makamı, cennet. 2. Ebrehe'nin Kabe'yi yıkmak üzere getirdiği filin adı. 3. Mahmud (Kaşgarlı) Karahanlılar'dan olan bu Türk bilgini "Divanu Lügati't-Türk" adlı eseriyle tanınmıştır. 4. Mahmudiye: 2. Mahmut devrinde basılan altın para.
MAHMUDE: (Ar.) Ka. - Bingör otu, sakmunya.
MAHMUR: (Ar.) Er. 1. Sarhoşluğun verdiği sersemlik. 2. Uyku basmış, ağırlaşmış, yan baygın göz.
MAHMURE: (Ar.) Ka. -(bkz. Mahmur).
MAHPARE: (Fars.) Ka. - Ay parçası, çok güzel kadın.
MAHPERİ: (Fars.) Ka. - Ay gibi peri kadar güzel.
MAHPERVER: (Fars.) Ka. - Mehtap.
MAHPEYKER: (Fars.) Ka. 1. Yüzü ay gibi parlak, güzel, nurlu. 2. Kösem Sultan'ın adı.
MAHRA: (Ar.) Ka. 1. Elverişli, uygun şey. 2. Değerli kimse.
MAHRU: (Fars.) Ka. - Ay yüzlü, yüzü ay gibi olan güzel.
MAHŞER: (Ar.) Er. - Huy, tabiat.
MAHSUN: (Ar.) Er. - Güçlendirilmiş, güçlü.
MAHSUNE: (Ar.) Ka. - Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş.
MAHSUT: (Ar.) Er. - Hasat edilmiş, ekini biçilmiş. Biçilmiş ekin.
MAHTER: (Fars.) Ka. - Yeni ay, ayça, hilal.
MAHUR: (Fars.) - Türk musikisinde rast perdesinde karar kılan bir makam. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAİDE: (Ar.) Ka. 1. Üzerinde yemek bulunan sofra. Yemek, şölen. 2. Kur'an-ı Kerim'in 5. suresinin adı. 3. İsa ve Havarilerine gökten inen sofra (Maide-i Mesih).
MAİL: (Ar.) Er. 1. Bir yana eğilmiş, eğik. 2. Hevesli, istekli, yetenekli. Taraflı, içten istekli. 3. Andırır, benzer. 4. Tutkun.
MAİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mail).
MAKAL: (Ar.) Er. - Söz, lakırdı. Söyleme, söyleyiş.
MAKBUL: (Ar.) Er. - Kabul olunmuş, alınmış, alınan. Beğenilen, hoş karşılanan, geçer.
MAKBULE: (Ar.) Ka. - (bkz. Makbul).
MAKRUN: (Ar.) - Ulaşmış, kavuşmuş, yakın. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAKSUD: (Ar.) Er. 1. Kasdolunan, istenilen şey, istek. Maksad, niyet, murat. 2. Varılmak istenen yer.
MAKSUDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Maksud).
MAKSUM: (Ar.) Er. - Ayrılmış, bölünmüş. Kısmet. Rızk-ı Maksum; Allah tarafından takdir edilmiş rızık.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
MAKSUME: (Ar.) Ka. - (bkz. Maksum).
MAKSUR: (Ar.) Er. 1. Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış. 2. Alıkonulmuş. Bir şeye ayrılmış.
MAKSURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Maksur).
MAKUL: (Ar.) Er. - Akla uygun bulunan. Akıl ile bilinir, akılla kanıtlanan. Oldukça akıllı, sözü akla yakın.
MAKULE: (Ar.) Ka. - (bkz. Makul).
MÂLİK: (Ar.) Er. 1. Sahip, bir şeye sahip olan, bir şeyi olan. Malikii'l-Mülk, Allah. 2. Yedi cehennemin hakimi ve kapıcısı olan melek. 3. Zebanileri idare eden melek. İmam Malik, Maliki mezhebinin kurucusu. Ashab bu ismi kullanmıştır.
MALİKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Malik). 1. Mal sahibi olan kadın. 2. Peri, su perisi.
MALKOÇ: (Tür.) Er. - Akıncı ocağı reisi.
MALUM: (Ar.) Er. - Bilinen, belli. Herkesçe bilinen. Faili belli olan fiil.
MAMUR: (Ar.) Er. 1. Bayındır, şenlikli. 2. İmar edilmiş, işlenmiş yer. 3. Beyt-i mamur: Kabe.
MANA: (Ar.) 1. Mana, anlam. 2. İç, içyüzü. 3. Rüya, düş. - (bkz. Anlam).- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MANOLYA: (Frans.) Ka. - Manolyagillerden. Beyaz renkli ve güzel kokulu çiçekleri olan, süs bitkisi olarak yetiştirilen ağaç ve bu ağacın çiçeği.
MANSUR: (Ar.) Er. 1. Yardım olunmuş, Allah'ın yardımıyla galip, üstün gelmiş. 2. Türk musikisinde bir düzen. 3. Bir ney çeşidi.
MANSURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mansur).
MANZUR: (Ar.) Er. - Bakılan, nazar olunan. Gözde olan, beğenilen.
MANZURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Manzur).
MARAL: (Tür.) Ka. - Dişi geyik, ceylan, karaca.
MARİFET: (Ar.) Ka. 1. Herkesin yapamadığı ustalık, herşeyde görülmeyen hususiyet, ustalıkla yapılmış olan şey. 2. Bilme, biliş. 3. Hoşa gitmeyen hareket. 4. Vasıta aracı, ikinci el. Marifetname: İbrahim Hakkı Bey'in divan kültürüne ait hazırladığı meşhur eseri.
MÂRİYE: (Ar.) Ka. - Şen'un adında birinin kızı olup hicretin 7. yılında kızkardeşi Şirin ile birlikte, Mukavkıs tarafından Hz. Muhammed'e (s.a.s) hediye edilen kıbti bir cariye. Hz. Peygamberin hanımlarından küçük yaşta ölen oğlu İbrahim'in annesi.
MARUF: (Ar.) Er. 1. Herkesçe bilinen tanınmış belli. Meşhur ünlü. 2. Şeriatın emrettiği, uygun gördüğü.
MARUFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Maruf).
MÂRUT: (Ar.) - Arkadaşı "Harut" ile meşhur olan bir melek olup büyü ile uğraştıklarından dolayı kıyamete kadar kalmak üzere Babil'de bir kuyu içerisine hapsedilmişlerdir. - İsim olarak kullanılmaz.
MASUM: (Ar.) Er. 1. Suçsuz, kabahatsiz, günahsız, ismet sahibi. 2. Saf, temiz. İmam-ı Rabbani'nin oğlu.
MASUME: (Ar.) Ka. - (bkz. Masum). İmamiye mezhebinde günahsız sayılan ehl-i beyt mensubu.
MASUN: (Ar.) Er. - Korunmuş, korunan.
MASUNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Masun).
MAŞUK: (Ar.) Er. - Sevilen, sevilmiş.
MAŞUKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Maşuk).
MATLUB: (Ar.) Er. - İstenilen, aranılan, talep edilen şey.
MATLUBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Matvlub).
MATUK: (Ar.) Er. - Azat olunmuş, özgürlüğü bağışlanmış.
MATUKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Matuk).
MAUN: (Ar.) Er. Zekat. Kur'an-ı Kerim'in 107. suresi.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
MAVERA: (Ar.) - Ara, geri, bir şeyin ötesinde bulunan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAVİYE: (Ar.) Ka. - Suya ait.
MAYE: (Fars.) Ka. 1. Maya, asıl ve gerekli madde. 2. Para, mal. İktidar güç. 3. Bilgi.
MAZHAR: (Ar.) Er. 1. Bir şeyin göründüğü çıktığı yer. 2. Nail olma, şereflenme. 3. Bazı tekkelerde oturarak uyurken dayanılan kısa değerde. 4. Bir çeşit tef.
MAZLUM: (Ar.) Er. 1. Zulüm görmüş. 2. Halim, selim, sakin, sessiz.
MAZMUN: (Ar.) Er. 1. Borçluluk, kefalet. 2. Ödenmesi gereken şey.
MAZYAR: (Ar.) Er. - Taberistan'daki Karini hükümdarlarının sonuncusu.
MEBDE: (Ar.) - Baş, başlangıç, ilke.- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEBHUR: (Ar.) Er. - Soluyan, soluğan, nefes darlığına yakalanmış olan.
MEBHURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebhur).
MEBRUK: (Ar.) Er. - Tebrike şayeste. Kullu.
MEBRUKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mebruk).
MEBRUR: (Ar.) Er. - Beğenilmiş, hayırlı, yararlı.
MEBRURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mebrur).
MEBSUDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mebsut).
MEBSUT: (Ar.) Er. - Açılmış, yayılmış. Uzun uzadıya anlatılan.
MEBŞURE: (Ar.) Ka. - Yüzü beyaz, gösterişli güzel kadın.
MECDİ: (Ar.) Er. - (bkz. Mecid).
MECDİDE: (Ar.) Ka. - Rızkı bol, nasibi açık, bahtiyar.
MECERRE: (Ar.) 1. Samanyolu. 2. Harekete müsait yol, cadde veya yer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MECİD: (Ar.) Er. - Çok ulu, yüce, şan ve şeref sahibi. Allah'ın sıfatlarından. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Abdülmecid, Allah'ın (Mecid'in) kulu..
MECİDDİN: (Ar.) Er. - Dinin ululuğu, büyüklüğü. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
MECİDE: (Ar.) Ka. - Büyük ulu. Şan ve şeref sahibi.
MECNUN: (Ar.) Er. 1. Cin tutmuş, cinlenmiş. 2. Delice seven, tutkun. Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı.
MECRA: (Ar.). - Suyun aktığı yatak, su yolu. Bir işin gidiş yolu. Bedendeki ahlatın alıştığı yol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MECUT: (Ar.) Er. - Talihi açık, mutlu, şanslı kimse.
MED'UV: (Ar.) Er. - Davet olunmuş, çağırılmış, davetli. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.
MEDÂ: (Ar.). Mesafe. Son. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEDAR: (Ar.). 1. Dayanak. 2. Dönence. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEDENİ: (Ar.) Er. 1. Medine'ye mensup, şehirli, şehir halkından olan. 2. Bir memleketle ilgili olan. 3. Terbiyeli, görgülü, nazik. Daha çok lakab olarak kullanılır.
MEDİD: (Ar.) Er. - Uzun, çok uzun süren. Arap aruzunun 2. bendi.
MEDİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Medid).
MEDİH: (Ar.) Er. - Methetmeye, övmeye sebeb olan şey, övme mevzuu.
MEDİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Medih).
MEDİNE: (Ar.) Ka. - Arabistan'da bir şehir. Hz. Peygamberin kabrinin bulunduğu şehir. Hacıların Mekke'den sonra ziyaret ettikleri şehir.
MEFAHİR: (Ar.) - İftihar edilecek, övünülecek şeyler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEFHAR: (Ar.) Er. - Övünme. Övünmeye sebeb olan, güvenmeyi gerektiren. Mefhar-i kainat: Muhammed (s.a.s).
MEFHARET: (Ar.) Ka. - İftihar duyma, övünme.
MEFKURE: (Ar.) Ka. - Ülkü, ideal.
 
Üst