Ahmet Ustaosmanoğlu'ndan 'İsmailağa AK Parti'ye Oy Vermeyecek' İddiasına Yalanlama

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Eğer sağ selim emekli olursam ve istediğim parayı da bulabilirsem parti kurmayı düşünüyorum. Partimin ismini de:
"Doğruları Söyleyen Parti" olacak.
Neden böyle bir ismi tercih ediyorum? Şunun için...
Mesela, Saadet Partisi ve onun müntesipleri, bizim mahallenin insanları, AK Parti de öyle...
AK Parti 15 yıl iktidarda aşağı yukarı...
Saadet Partisi'nin AK Parti için ifade ettikleri argümanlarına bir bakınız, geçen 15 yıl da dahil, AK Parti bu 15 yıl içersinde tek doğru bir şey/iş yapmış mıdır..?
Yapmamıştır bulamazsınız..?
Böyle siyasetin de...
Böyle particiliğin de...
Böyle argümanın da...
Böyle siyasi liderliğin de....

Bundan dolayı parti kuracam, İP Başkanı doğru yaptığında doğrusunu ifade edecem...


"Doğruları Söyleyen Parti" olacak.

Öyleyse, bundan böyle oylarımızı şimdiden DSP'ye vereceğiz.:p:D
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Fakiri sana patates tarlasında tempo (dergisi) tutturmak istemiyorum

Senin zaten kanın bozuk kanın !Çünkü, Mufteriliği herkes yapamaz ancak, kanı bozukların işidir.
O Tempo Dergisi koçanlarıyla diline dolayanlara yedirildi...Sana yedirildi ama, sen kabızlığından çıkarmakta zorluk çekiyorsun! Yani, sı...mıyorsun bu yüzden iftiran devam ediyor !

 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
1939534_559880627458805_717371393_n.jpg



Not:Bu İsmail Ağa cemaati içinde öyle dedikodular yapıldı ki daha önceki dönemlerde ki gibi bu yayıldı.Cemaat, birileri tarafında yönlendirildi.Bu saatten sonra yapacak bir şey kalmadı.Hayırlı uğurlu olsun diyorum..
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Yukardaki videodaki sakallı sarıklı abi anlatıyor:

Mahmud efendiye sormuşlar, 'efendim Erdoğan'ı yıkmak için çok uğraşıyorlar... Mübarek buyurmuş: "Onu yıkamazlar, arkasında Evliyaullah'ın desteği ve duası var..."

Videodaki abinin yalancısıyım.. :)

oda başkasının yalancısıdır..:)
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul


İmanin sana AKP'li bir Milletvekilinin Peygamberin oldugu iddia edilen sakali icin "bu kila niye bu kadar hurmet ediliyor" sozunden dolayi oy vermeyi kabul etmiyor da, bu zamana kadar Muslumanlara yapmadigi zulum, kotuluk kalmayan azılı İslam dusmani bir komunist partiye sırf seyhin git oy ver dedi diye oy vermeye imanin el veriyor oyle mi?

Bu nasil bir iman.

De get Allah'ini seversen ya.

adına teslimiyet deniyor..anlayacağını sanmıyorum....
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Mahmud Ustaosmanoğlu,bize şu tavsiyede bulundu:


Ben de bir insanım, hata edebilirim. Eğer şeriaate aykırı bir şey söyler isem, bana uymayın, Allah rızası için beni uyarın dedi.
Bizim için ölçü budur. Bunun dışında davrananlar, bizim ölçümüz de*ğildir.Bazı kimseler benim üstadım şeyhim her şeyime, her şeye vakıftır, her sıkıntı halimde yetişir diyenler olabilir. Bu sözler doğru değildir. Bir veli ancak Allah cc bildirdiği kadarıyla müritleri hakkında bilgiye sahip ola*bilir.

Güzel kardeşim, şarta bağlı Müridlik olmaz...Kural şu...Hakiki veliye teslim olursan Allah a, sahtekarına teslim olursan şeytana ulaşılır....

Efendiye intisab etsen. aklının almadığı her şeye itirazmı itirazmı edeceksin..... hayırdır Lafons kardeş, İnşaAllah bu telefi takımından bir şeyler bulaştırmamışsındır kendine...
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
redyellow;1409700 Bu fikriniz' Alıntı:
YANLIŞA EVET DENİLMEZ, DENİLMEMELİ.[/B]


Red kardeş şunun gibi..... hani Hızır asm.ın Musa asm. ile ilgili kıssası gibi.... burda şart olan, Gerçek Veli zata tabi olmak....
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Güzel kardeşim, şarta bağlı Müridlik olmaz...Kural şu...Hakiki veliye teslim olursan Allah a, sahtekarına teslim olursan şeytana ulaşılır....

Efendiye intisab etsen. aklının almadığı her şeye itirazmı itirazmı edeceksin..... hayırdır Lafons kardeş, İnşaAllah bu telefi takımından bir şeyler bulaştırmamışsındır kendine...

Kadı Muhammed Senaullah el-Mazharî
اَعُوذُ بِااللهِ مِنَ اَلشَّيْطَانِ اَلرَّجِيمِ بِسمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحيِم
اَلْحَمْدُ الِلّهِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ * وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ
وَأَلِه اَجْمَعِينَ
Bundan sonra;


Hemen hemen her mes'elede olduğu gibi bu mes'ele dahî câhillerin yâhud ard niyetli kimselerin ifrâta/aşırıya kaçmaya veya tefrîte/eksiklik yapmaya düştüğü bir noktadır. Kimileri anarşist bir kafayla Şer'î itâati günâh, hatta şirk sayıp ifrâta kaçarken, kimileri de Şerîatın müsaade etmeyeceği bir şekilde gevşeklik ve tefrît ile hakîkaten isyâna gömülebilmekte. Bu husûsta erbâb-ı selâhiyetten olan Habîbullah Mazhar-ı Cân-ı Cânân gibi Nakşibendi meşâyıhından büyük bir zâtın mürîdi ve medâr-ı iftihârı ve zamanının Beyhekî’si ünvanına lâyık görülen, büyük muhaddis ve fakih Kadı Muhammed Senâullah el-Mazharî’den (et-Tefsîr-u’l-Mazharî; 6/51-52) aşağıda bir nakilde bulunacağız.


Muhammed Senâullah el-Mazharî şöyle diyor:
Ümmetlere gönderilen Nebîler (aleyhimüsselâm efendilerimiz)’in Şerîatleri insanların çoğuna nisbetle, ğalip salahı gerektiren küllî kaideler üzerine kurulmuştur. Bu yüzden, o kaidelerin salahının şekil(ve yön)lerinin, insanların umumuna göre açık olması gerekir. Ümmetlere gönderilmeyip, kendilerinin salahı için, veya kendileri ile Allah arasındaki işlere uymak için, efrad-ı enbiyâya gönderilen hükümlere gelince... Bunlar çoğunlukla umûma salâh yönü açık olmayan hükümler üzerine kuruludur.

Hızır aleyhisselâm’ın yaptıklarını Musa aleyhisselâm’ın inkâr etmesinin izahı işte budur. Meşreb farklılığından dolayı da, Hızır aleyhisselâm Musa (aleyhisselâm)’ın sabretmeye gücünün yetmemesini, kendinin onunla beraberliğinin fayda vermeyeceğine sebep gördü.[1] Bu yüzden sebep yerine sabredememeyi koydu.[2]

O, sanki şöyle dedi;
Benimle beraber olman sana bir fayda vermez. Zira sen kesinlikle benimle (beraber olmaya) sabretmeğe güç yetiremezsin.

İşte bu sebepten dolayı Sûfiyye-i âliyye şöyle demişlerdir:

Kişiye göre, şeyhin kemâl ve kemâle eriştirme sahibi olduğu sabit olduktan sonra, her ne kadar o şeyhin elinde görünürde bir münker ortaya çıksa da, şeyhe itirazı terk etmesi gerekir.

Eğer dense ki,
Nesh ve değiştirme ihtimali olmayan, herkese gönderilen ve müebbed kılınan (Kıyamete kadar geçerli yapılan) Şeriat-ı Muhammediyye’de bu (itiraz etmeme) nasıl düşünülebilir?

Deriz ki;
Evet öyle. Dinde haram kılınan bir şeyi, birinin mubah görmesi düşünülemez. Bundan dolayı, velilik iddia eden[3]birinden tuğyan ve kafirlik yüzünden anasının ve babasının kanını akıtacağı bana ilham edildi,diyerek anası ve babası mümin[4] olan bir çocuğun öldürülmesi düşünülemez.

Ancak, bazen bir şey olabilir ki, o şeyde âlimlerin görüşü değişik olur ve doğruluğu için Şer’î bir delile dayanan bir taraf bulunabilir. Sema, ve açık zikir gibi. Allah dostlarından, kim, bu işi yaparsa ona karşı (bu işini) inkar câiz olmaz.

Bazen de, bir şey, görünürde münker olur, fakat aslında öyle değildir. İnsanlara şarap olduğunu göstererek, bir şişeden su içen(in işi) gibi. Bunu yapar ki, insanların kendisine olan hücum(ve iltifat)ları azalsın...


Kimi zaman da, Allah dostlarından birinin elinde küçük günahlardan biri ortaya çıkabilir. O da, işlediğinin, günah olduğunu (hafife almadan) itiraf eder. Âlimler ittifak etmişlerdir ki, ismet (masumluk, günah işlememe kabiliyeti) Peygamberliğin hususiyetlerindendir. (Velîden) bir günahın sadır olması (Israr olmaz ise.) veliliğe zarar vermez.Bu zamanda müridin şeyhine itiraz etmemesi lâzım . Aksine, işlenen günahı inkâr eder (ve kendisi) onu (şeyhim bunu işledi diye) işlemez. Onu (günahı) işledi diye, işleyen(şeyhin)in üstünlüğünü inkâr etmez.


Allah’ın velilerine karşı yapılan itirazların ekseri maddesi, keşifler ve müşâhedelere dayanan sözler(ve fiiller)dir. Bu sözlerin (ve fiillerin) olabildiğince doğru çözüme yorulması lâzımdır. Mevla teala; Onu işittiğinizde mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirleri hakkında hayır zann edip, bu, apaşikar bir iftiradır deselerdi ya[5] buyuruyor. Bu (hüsn-i zann) imkansız ise, şu sözler, söyleyenin kendini bilmez (sarhoş halde) olduğuna yorulur.


Fakihler şöyle bir fetva vermişlerdir;
Şarhoşluk, mubah bir şeyle olursa, bu mazerettir. (Bu haldeyken olan) boşama ve benzeri şeyler vaki olmaz. Ya, ibadetlerin başı olan Allah sevgisi galebesi (sarhoşluğu) hasıl olduğunda ne olur?!...


Yahut (bu sözler), işitenin, sözlerin sahibinin anlatmak istediğini anlamadığına ve onun sözünden açıkça anlaşılan bu mananın dışında bir manayı anlatmak istediğine yorulur. Zira, ibareler, hissedilen (görülen, tutulan, işitilen, tadılan ve koklanan) ve akledilen manaları açıklamakla sınırlıdır. Zat ve sıfat hakikatlerinden, dengi ve benzeri olmayan şeyler, selim kalbi bulunanın kalbine tecelli eder ve o bunu açıklamayı murad ederse, bunların karşılığında (o manaları ifade edecek) lafızlar da icad edilmemişse, konuşan, tam olmayan istiârelere, mecazlara ve teşbihlere mecbur olur. O zaman işitenin, bunlara Ehl-i Sünnet inançlarına ters düşen zahiri manalar yüklememesi gerekir. Aksine o kişi, Allah ve Resûlü (sav)’nün muteşabih sözlerine yaptıkları muameleyi bu sözlere de yapmalıdır (sözün görünen açık manasını anlamamalıdır). Bu yola girmeyene bu sözler, Kur’an-ı Kerîm'in zalimlere hasarı arttırdığı gibi, sadece zararını arttırır.


Görülmez mi ki, kim, Rahman arşın üstünde istiva etti, Allah’ın yed’i onların üstündedir ayetlerini işitir de, ayet olduklarını inkâr ederse kafir olur. (Ayet olduklarını kabul eder, ancak) cisim olduklarına inanırsa nerdeyse kâfir olur.[6]. Allah’ın velilerinin sözleri de böyledir. Zâhiri Şerîat’a uymazsa, onu, (kişi) inkar etmez, zâhirine de inanmaz. Allah en iyisini bilir.
وَصَلَّى الله عَلَىسيدنامحمد وَ عَلَى اَلِه وصحبه كلما ذكره الذاِكرون وغفل عن ذكره الغافلون
وَ الْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالمَين


[1] Yani meşreb beraberliği, bağlanma, itaat etme ve itiraz etmemek faydalanmanın şartlarındandır.
[2]Yani arkadaşlığımız bir fayda etmez demek yerine benimle beraber olmaya sabredemezsin, dedi. Çünkü sabredememek faydalanmamaya sebeptir.

[3]Yahut öyle kabul edilen.
[4]Veya kafir.
[5]Nur: 24/12
[6]Cumhura göre, kesin kafir olur. Müfessir burada ihtiyatlı davranmış.
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Kadı Muhammed Senaullah el-Mazharî
اَعُوذُ بِااللهِ مِنَ اَلشَّيْطَانِ اَلرَّجِيمِ بِسمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحيِم
اَلْحَمْدُ الِلّهِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ * وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ
وَأَلِه اَجْمَعِينَ
Bundan sonra;


Hemen hemen her mes'elede olduğu gibi bu mes'ele dahî câhillerin yâhud ard niyetli kimselerin ifrâta/aşırıya kaçmaya veya tefrîte/eksiklik yapmaya düştüğü bir noktadır. Kimileri anarşist bir kafayla Şer'î itâati günâh, hatta şirk sayıp ifrâta kaçarken, kimileri de Şerîatın müsaade etmeyeceği bir şekilde gevşeklik ve tefrît ile hakîkaten isyâna gömülebilmekte. Bu husûsta erbâb-ı selâhiyetten olan Habîbullah Mazhar-ı Cân-ı Cânân gibi Nakşibendi meşâyıhından büyük bir zâtın mürîdi ve medâr-ı iftihârı ve zamanının Beyhekî’si ünvanına lâyık görülen, büyük muhaddis ve fakih Kadı Muhammed Senâullah el-Mazharî’den (et-Tefsîr-u’l-Mazharî; 6/51-52) aşağıda bir nakilde bulunacağız.


Muhammed Senâullah el-Mazharî şöyle diyor:
Ümmetlere gönderilen Nebîler (aleyhimüsselâm efendilerimiz)’in Şerîatleri insanların çoğuna nisbetle, ğalip salahı gerektiren küllî kaideler üzerine kurulmuştur. Bu yüzden, o kaidelerin salahının şekil(ve yön)lerinin, insanların umumuna göre açık olması gerekir. Ümmetlere gönderilmeyip, kendilerinin salahı için, veya kendileri ile Allah arasındaki işlere uymak için, efrad-ı enbiyâya gönderilen hükümlere gelince... Bunlar çoğunlukla umûma salâh yönü açık olmayan hükümler üzerine kuruludur.

Hızır aleyhisselâm’ın yaptıklarını Musa aleyhisselâm’ın inkâr etmesinin izahı işte budur. Meşreb farklılığından dolayı da, Hızır aleyhisselâm Musa (aleyhisselâm)’ın sabretmeye gücünün yetmemesini, kendinin onunla beraberliğinin fayda vermeyeceğine sebep gördü.[1] Bu yüzden sebep yerine sabredememeyi koydu.[2]

O, sanki şöyle dedi;
Benimle beraber olman sana bir fayda vermez. Zira sen kesinlikle benimle (beraber olmaya) sabretmeğe güç yetiremezsin.

İşte bu sebepten dolayı Sûfiyye-i âliyye şöyle demişlerdir:

Kişiye göre, şeyhin kemâl ve kemâle eriştirme sahibi olduğu sabit olduktan sonra, her ne kadar o şeyhin elinde görünürde bir münker ortaya çıksa da, şeyhe itirazı terk etmesi gerekir.

Eğer dense ki,
Nesh ve değiştirme ihtimali olmayan, herkese gönderilen ve müebbed kılınan (Kıyamete kadar geçerli yapılan) Şeriat-ı Muhammediyye’de bu (itiraz etmeme) nasıl düşünülebilir?

Deriz ki;
Evet öyle. Dinde haram kılınan bir şeyi, birinin mubah görmesi düşünülemez. Bundan dolayı, velilik iddia eden[3]birinden tuğyan ve kafirlik yüzünden anasının ve babasının kanını akıtacağı bana ilham edildi,diyerek anası ve babası mümin[4] olan bir çocuğun öldürülmesi düşünülemez.

Ancak, bazen bir şey olabilir ki, o şeyde âlimlerin görüşü değişik olur ve doğruluğu için Şer’î bir delile dayanan bir taraf bulunabilir. Sema, ve açık zikir gibi. Allah dostlarından, kim, bu işi yaparsa ona karşı (bu işini) inkar câiz olmaz.

Bazen de, bir şey, görünürde münker olur, fakat aslında öyle değildir. İnsanlara şarap olduğunu göstererek, bir şişeden su içen(in işi) gibi. Bunu yapar ki, insanların kendisine olan hücum(ve iltifat)ları azalsın...


Kimi zaman da, Allah dostlarından birinin elinde küçük günahlardan biri ortaya çıkabilir. O da, işlediğinin, günah olduğunu (hafife almadan) itiraf eder. Âlimler ittifak etmişlerdir ki, ismet (masumluk, günah işlememe kabiliyeti) Peygamberliğin hususiyetlerindendir. (Velîden) bir günahın sadır olması (Israr olmaz ise.) veliliğe zarar vermez.Bu zamanda müridin şeyhine itiraz etmemesi lâzım . Aksine, işlenen günahı inkâr eder (ve kendisi) onu (şeyhim bunu işledi diye) işlemez. Onu (günahı) işledi diye, işleyen(şeyhin)in üstünlüğünü inkâr etmez.


Allah’ın velilerine karşı yapılan itirazların ekseri maddesi, keşifler ve müşâhedelere dayanan sözler(ve fiiller)dir. Bu sözlerin (ve fiillerin) olabildiğince doğru çözüme yorulması lâzımdır. Mevla teala; Onu işittiğinizde mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirleri hakkında hayır zann edip, bu, apaşikar bir iftiradır deselerdi ya[5] buyuruyor. Bu (hüsn-i zann) imkansız ise, şu sözler, söyleyenin kendini bilmez (sarhoş halde) olduğuna yorulur.


Fakihler şöyle bir fetva vermişlerdir;
Şarhoşluk, mubah bir şeyle olursa, bu mazerettir. (Bu haldeyken olan) boşama ve benzeri şeyler vaki olmaz. Ya, ibadetlerin başı olan Allah sevgisi galebesi (sarhoşluğu) hasıl olduğunda ne olur?!...


Yahut (bu sözler), işitenin, sözlerin sahibinin anlatmak istediğini anlamadığına ve onun sözünden açıkça anlaşılan bu mananın dışında bir manayı anlatmak istediğine yorulur. Zira, ibareler, hissedilen (görülen, tutulan, işitilen, tadılan ve koklanan) ve akledilen manaları açıklamakla sınırlıdır. Zat ve sıfat hakikatlerinden, dengi ve benzeri olmayan şeyler, selim kalbi bulunanın kalbine tecelli eder ve o bunu açıklamayı murad ederse, bunların karşılığında (o manaları ifade edecek) lafızlar da icad edilmemişse, konuşan, tam olmayan istiârelere, mecazlara ve teşbihlere mecbur olur. O zaman işitenin, bunlara Ehl-i Sünnet inançlarına ters düşen zahiri manalar yüklememesi gerekir. Aksine o kişi, Allah ve Resûlü (sav)’nün muteşabih sözlerine yaptıkları muameleyi bu sözlere de yapmalıdır (sözün görünen açık manasını anlamamalıdır). Bu yola girmeyene bu sözler, Kur’an-ı Kerîm'in zalimlere hasarı arttırdığı gibi, sadece zararını arttırır.


Görülmez mi ki, kim, Rahman arşın üstünde istiva etti, Allah’ın yed’i onların üstündedir ayetlerini işitir de, ayet olduklarını inkâr ederse kafir olur. (Ayet olduklarını kabul eder, ancak) cisim olduklarına inanırsa nerdeyse kâfir olur.[6]. Allah’ın velilerinin sözleri de böyledir. Zâhiri Şerîat’a uymazsa, onu, (kişi) inkar etmez, zâhirine de inanmaz. Allah en iyisini bilir.
وَصَلَّى الله عَلَىسيدنامحمد وَ عَلَى اَلِه وصحبه كلما ذكره الذاِكرون وغفل عن ذكره الغافلون
وَ الْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالمَين


[1] Yani meşreb beraberliği, bağlanma, itaat etme ve itiraz etmemek faydalanmanın şartlarındandır.
[2]Yani arkadaşlığımız bir fayda etmez demek yerine benimle beraber olmaya sabredemezsin, dedi. Çünkü sabredememek faydalanmamaya sebeptir.

[3]Yahut öyle kabul edilen.
[4]Veya kafir.
[5]Nur: 24/12
[6]Cumhura göre, kesin kafir olur. Müfessir burada ihtiyatlı davranmış.

kısacası ne demek istiyorsun kardeş....
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
yogacı yogilere hiç güvenim yoktur.Bunlar için cemaat önemlidir.bunlar bizim ne hazretimiz nede efendimiz.mahmut bey den akp ye oy vermesini bekliyoruz.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
kısacası ne demek istiyorsun kardeş....

Rasulullah(sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz bir gün, bir gurup sahabeyi (Allah Onlardan razı olsun) bir sefer için görevlendirir. Bunların başlarına da içlerinden birini komutan tayin eder. Bu gurup geceyi çölde geçirirler ve üşüdükleri için de, ateş yakarlar. Başlarındaki komutan tayin edilen şahıs buna karşı çıkar ve;” siz bana itaatsizlik ettiniz, size emrediyorum kendinizi bu ateşe atın!” diye emreder. Onlar bu emre karşı çıkarlar ve: “Biz bu dine kendimizi ateşe atmak için girmedik ” derler. Bu durum Rasulullah’a intikal eder. Rasulullah(s.a.v.): -” Eğer bu adama itaat edip kendinizi ateşe atsaydınız ebediyen bu ateşten çıkamazdınız.”diye beyan eder.


Rasulullah(s.a.v.) efendimiz: “ Allah’a isyanda kula itaat yoktur “diye buyurmaktadır . Kuran ve Sünnet yolundan ayrılmadan gerçek bir rehbere teslim olmak, dünya ve ahiretin kurtuluş vesilesi olur. Bir mürşide bağlanmaktaki maksat, Allah rızası için, nefsi emmare ve şeytanla mücadele etmek için olmalıdır. Bu mücadele ancak, Kur’an ve sünnet yolundan ayrılmadan olur. Yoksa kendine taptırmak isteyen şeyh müsvettelerine taparak, ebdiyyen cehennemlik olmak değildir.


İsmail Hakkı Bursevî hazretleri Ruhu’l-beyan isimli eserinde bu konuyu, şöyle ifade ediyorlar:
-” Peygamberler ve onların varisleri konumunda olan alim ve şeyhler, günahla ilgili bir şeyi asla emretmezler. Peygamberler ma’sum , şeyhler ise mahfuzdur. “Allah’a isyan da, kula itaat yoktur” hadis-i şerifi gereğince, ma’siyet bulunan bir konuda bîate asla izin yoktur. Bîat ise(intisab etmek, bağlılık sözü), kulun Allah’a kavuşması ve gafletten kurtularak Hakk’ı hatırlaması için gerekli bir husustur. (Ruhul-Beyan)



Büyük mutasavvıf ve itikatta müctehid İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki Serhendî Müceddidi Elfisâni (k.s.) hazretleri, tasavvuf büyüklerinin şeriate uymayan söz ve işlerine uyulmayacağını, onlar, bu tür söz ve davranışlarda bulunduklarında, şuurlarının Allah sevgisi ile örtülmesi sebebi ile onların mazur olduğunu, fakat; onların şeriate uymayan söz ve davranışlarını körü körüne taklit edenlerin Allah katında sorumlu olabileceklerini şu sözleri ile belirtmektedir:
-“Bu tasavvufçular manevi sarhoşluğa girdiklerinde şuursuz oldukları için özürlüdürler. Yanılan müçtehidler gibi hesaba çekilmezlerse de, bunları taklid edenlere bilmem nasıl azab ederler… Keşke bunlara uyanlarıda yanılan müçtehidlere uyanları affettikleri gibi affetseler! Affetmezlerse durumları vahimdir.”

“Kıyas ve ictihat, şeriatın dört temelinden biridir. Buna uymakla emr olunduk, evliyanın keşif ve ilhamına değil. Tasvvufçuların bir çoğu keşif ve ilhamla anlaşılan bilgileri inandırmak için insanları zorluyorlar. Keşke inkar etmemelerini tavsiye etselerdi. Bu bilgilere inanmak zaruri değil, fakat inkar etmektende sakınmalıdır. Ne kadar şaşılırki kendilerinin tasavvufçu olduğunu söyleyen bazı kimseler, “ Allah’ı bu dünyada görüyoruz” demektedirler. Gördükleri bazı nurları, hiç bir şeye benzemeyen Allahu Teala’ya benzetiyorlar. “Tasavvuf yolunun sonu bu nuru görmekle biter diyorlar.” Allahu teala bu zalimlerin dedikleri şeyden münezzehtir.” (Mektubat 1.C. 272 Mek.)
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Rasulullah(sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz bir gün, bir gurup sahabeyi (Allah Onlardan razı olsun) bir sefer için görevlendirir. Bunların başlarına da içlerinden birini komutan tayin eder. Bu gurup geceyi çölde geçirirler ve üşüdükleri için de, ateş yakarlar. Başlarındaki komutan tayin edilen şahıs buna karşı çıkar ve;” siz bana itaatsizlik ettiniz, size emrediyorum kendinizi bu ateşe atın!” diye emreder. Onlar bu emre karşı çıkarlar ve: “Biz bu dine kendimizi ateşe atmak için girmedik ” derler. Bu durum Rasulullah’a intikal eder. Rasulullah(s.a.v.): -” Eğer bu adama itaat edip kendinizi ateşe atsaydınız ebediyen bu ateşten çıkamazdınız.”diye beyan eder.


Rasulullah(s.a.v.) efendimiz: “ Allah’a isyanda kula itaat yoktur “diye buyurmaktadır . Kuran ve Sünnet yolundan ayrılmadan gerçek bir rehbere teslim olmak, dünya ve ahiretin kurtuluş vesilesi olur. Bir mürşide bağlanmaktaki maksat, Allah rızası için, nefsi emmare ve şeytanla mücadele etmek için olmalıdır. Bu mücadele ancak, Kur’an ve sünnet yolundan ayrılmadan olur. Yoksa kendine taptırmak isteyen şeyh müsvettelerine taparak, ebdiyyen cehennemlik olmak değildir.


İsmail Hakkı Bursevî hazretleri Ruhu’l-beyan isimli eserinde bu konuyu, şöyle ifade ediyorlar:
-” Peygamberler ve onların varisleri konumunda olan alim ve şeyhler, günahla ilgili bir şeyi asla emretmezler. Peygamberler ma’sum , şeyhler ise mahfuzdur. “Allah’a isyan da, kula itaat yoktur” hadis-i şerifi gereğince, ma’siyet bulunan bir konuda bîate asla izin yoktur. Bîat ise(intisab etmek, bağlılık sözü), kulun Allah’a kavuşması ve gafletten kurtularak Hakk’ı hatırlaması için gerekli bir husustur. (Ruhul-Beyan)



Büyük mutasavvıf ve itikatta müctehid İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki Serhendî Müceddidi Elfisâni (k.s.) hazretleri, tasavvuf büyüklerinin şeriate uymayan söz ve işlerine uyulmayacağını, onlar, bu tür söz ve davranışlarda bulunduklarında, şuurlarının Allah sevgisi ile örtülmesi sebebi ile onların mazur olduğunu, fakat; onların şeriate uymayan söz ve davranışlarını körü körüne taklit edenlerin Allah katında sorumlu olabileceklerini şu sözleri ile belirtmektedir:
-“Bu tasavvufçular manevi sarhoşluğa girdiklerinde şuursuz oldukları için özürlüdürler. Yanılan müçtehidler gibi hesaba çekilmezlerse de, bunları taklid edenlere bilmem nasıl azab ederler… Keşke bunlara uyanlarıda yanılan müçtehidlere uyanları affettikleri gibi affetseler! Affetmezlerse durumları vahimdir.”

“Kıyas ve ictihat, şeriatın dört temelinden biridir. Buna uymakla emr olunduk, evliyanın keşif ve ilhamına değil. Tasvvufçuların bir çoğu keşif ve ilhamla anlaşılan bilgileri inandırmak için insanları zorluyorlar. Keşke inkar etmemelerini tavsiye etselerdi. Bu bilgilere inanmak zaruri değil, fakat inkar etmektende sakınmalıdır. Ne kadar şaşılırki kendilerinin tasavvufçu olduğunu söyleyen bazı kimseler, “ Allah’ı bu dünyada görüyoruz” demektedirler. Gördükleri bazı nurları, hiç bir şeye benzemeyen Allahu Teala’ya benzetiyorlar. “Tasavvuf yolunun sonu bu nuru görmekle biter diyorlar.” Allahu teala bu zalimlerin dedikleri şeyden münezzehtir.” (Mektubat 1.C. 272 Mek.)

O vakit bir şeyhe intisablı isen, ve aklına ters olan bir şey görür isen, yapacağın şey orayı terk etmektir...konuşmak olmamalı...
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
O vakit bir şeyhe intisablı isen, ve aklına ters olan bir şey görür isen, yapacağın şey orayı terk etmektir...konuşmak olmamalı...

Şeriate aykırı birşey gördüm mü terkederim.

efendi hazretlerimiz ne diyor?

edeplerden 2 tanesini yerine getirmediğimi görürseniz beni terkedin.

bayezid-i bestami hazretlerine birini çok takvalı bir Allah dostu diye methediyorlar, talebeleriyle birlikte onun yanına gidiyor, bir bakıyor ki adam kıbleye doğru tükürüyor, Besatami Hazretleri bu kadar yolu boşuna gelmişiz deyip geri dönüyor.
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Şeriate aykırı birşey gördüm mü terkederim.

efendi hazretlerimiz ne diyor?

edeplerden 2 tanesini yerine getirmediğimi görürseniz beni terkedin.

bayezid-i bestami hazretlerine birini çok takvalı bir Allah dostu diye methediyorlar, talebeleriyle birlikte onun yanına gidiyor, bir bakıyor ki adam kıbleye doğru tükürüyor, Besatami Hazretleri bu kadar yolu boşuna gelmişiz deyip geri dönüyor.

Tarikati Muhammediyye diye bir kitab var.... okumanı tavsiye ederim.... güzel örnek vermişsinde,,, şöhret olmasın diye renkli suyu millet şarap sanıp yanına gelmesinler için içen zatlar var.... sen uzaktan şarap içiyor sanırsın...
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Tarikati Muhammediyye diye bir kitab var.... okumanı tavsiye ederim.... güzel örnek vermişsinde,,, şöhret olmasın diye renkli suyu millet şarap sanıp yanına gelmesinler için içen zatlar var.... sen uzaktan şarap içiyor sanırsın...

kardeşim bu konuda çok hassasım, 2 arkadaşımı izmir'de şeyh nazımın sapık bir vekiline kaptırdım. Vekil kuran okumayı bilmiyor, çok hızlı namaz kıldırıyor, tecvid yok, fıkıh yok. Sakal var şalvar var cübbe var.

bu arkadaşlar geçen gün duydum insanlara zikir veriyorlarmış. Sen şunu çek, sen şunu çek diyorlarmış. Muska yapıp milletin boynuna taktırıyorlar.

anlayacağın ikisi de şu anda şeyh olmuş. Adamlardaki teslimiyeti görsen utanırsın. Sapık vekil ne zaman çağırsa işi gücü bırakıp yanına gidiyorlar. Birisi şeyhin kredisine kefil olmuş şeyh de ödememiş bu arkadaş ödüyor. İflas etti. Karısı terketti.

Şu an diyor ki şeyhim beni deniyor, bunlar imtihan. Sabretmeliyim diyor.
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
kardeşim bu konuda çok hassasım, 2 arkadaşımı izmir'de şeyh nazımın sapık bir vekiline kaptırdım. Vekil kuran okumayı bilmiyor, çok hızlı namaz kıldırıyor, tecvid yok, fıkıh yok. Sakal var şalvar var cübbe var.

bu arkadaşlar geçen gün duydum insanlara zikir veriyorlarmış. Sen şunu çek, sen şunu çek diyorlarmış. Muska yapıp milletin boynuna taktırıyorlar.

anlayacağın ikisi de şu anda şeyh olmuş. Adamlardaki teslimiyeti görsen utanırsın. Sapık vekil ne zaman çağırsa işi gücü bırakıp yanına gidiyorlar. Birisi şeyhin kredisine kefil olmuş şeyh de ödememiş bu arkadaş ödüyor. İflas etti. Karısı terketti.

Şu an diyor ki şeyhim beni deniyor, bunlar imtihan. Sabretmeliyim diyor.

Lafons kardeşim bizim vekille mekille işimiz yok, bizim verdiğimiz örnek hakiki gerçek bir veliye tabi olunursa geçerlidir... yoksa

gerçek velinin vekilinede anlattığım tarzda teslimiyet olmaz.... hep vurguladığım nedir en başta.... Gerçek veli Allah a, sahtesi şeytana kul yapar....
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Lafons kardeşim bizim vekille mekille işimiz yok, bizim verdiğimiz örnek hakiki gerçek bir veliye tabi olunursa geçerlidir... yoksa

gerçek velinin vekilinede anlattığım tarzda teslimiyet olmaz.... hep vurguladığım nedir en başta.... Gerçek veli Allah a, sahtesi şeytana kul yapar....

Seni çok iyi anlıyorum. Sen de beni anla. Çevremde o kadar çok ham sofu var ki. Adamlar diyor ki, şeyhim benim herşeyimi bilir. Bunu diyerek küfre giriyorlar farkında değiller.

şeyh nazım mesela kadınlara elini öptürüyor, kıbrısta namaz kıldırırken arkada cemaatin arasında kadınlar da var. Likör çikolata yiyor müritler. Diyorum ki bu haram, onlar diyor ki bize serbest.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Adamın biri çıkıyor ben son veliyim diyor önüne geleni kafir ilan ediyor. Rüyasında müridinin kızıyla evlendiğini gördüğünü söylüyor müridi de dedesi yaşında adama kızını veriyor.
 
Üst