ALEVİLİK-6(Günümüzde Al-i Beyt ve Alevilğe bakış)

dedekorkut1

Doçent
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
1,149
Tepkime puanı
18
Puanları
38
Konum
Ankara
ALEVİLİK-6(Günümüzde Al-i Beyt ve Alevilğe bakış)
ALPEREN GÜRBÜZER



Al-i Beyt

Çaldıran zaferi neticesinde İran’la Osmanlı devleti arasında kesin hudutların çizilmesiyle birlikte Anadolu yakasında kalan Alevi kültürüyle yoğrulmuş insanlar her nedense bu zafere pek sevinmemişlerdir. Bu insanlar o günden beri Sünni Müslümanların Ehli Beyt’e soğuk baktıkları duygusuna kapılmışlar, oysaki Al-i Beyt’e Allah için muhabbet etmek dinimizce vaciptir. Hatta İmamı Şafiye göre ise farzdır. Anlaşıarkadas Sünni Müslümanların bu konuda sıkıntısı yok, sıkıntı sadece bazı sığ zihinlerde. Bakın Said Nursi; Al-i Beytt’ten Vazifei Risaletçe muradı Sünnet-i seniyyesidir. Sünneti seniyyeyi terk eden hakiki Al-i Beyt’ten olmadığı gibi Al-i Beyt’e hakiki dost olamaz buyurarak gerçekleri gözler önüne sermiştir.

Nitekim Allah Resulü; sizleri iki şey bırakıyorum Onlara temessük etseniz necat(kurtuluş) bulursunuz Birisi kitabullah diğeri Al-i Beytimdir, diye buyurmaktadır.
İmam-ı Şer’ani Hz.leri Bir beldede seyyid olduğunu duysam o beldeye girmekten hayâ duyarım diyerek Al-i Beytin kıymetini ortaya koymuştur.
Bir başka meselede Yezit meselesidir. Sünni kesime Yezidi denilmek isteniliyorsa, şu iyi bilinmelidir ki tarihte Yezidin işlediği cinayetler yüzünden hiçbir Müslüman sorumlu tutulamaz. Çünkü Kuran’da; Hiç kimse bir başkasının hatasından, günahından, cinayetinden dolayı sorumlu tutulamaz buyruğu var. Kaldı ki hiçbir ehlisünnet Müslüman doğan çocuğuna Yezit ismi de vermemiştir, vermezde. Tam aksine çocuklarına Ali, Hasan, Hüseyin ismi verildiği sıkça rastlayabiliriz. Demek ki sanıldığın aksine Sünni Müslümanlar alevi düşmanı değillerdir.
Peygamberimiz(s.av); Ehli Beytim Nuh’un gemisi gibidir. Onlara tabii olan selamet bulur, olmayan helak olur buyurmuşlardır.

Aleviliğe Bakış

Alevilik ve Sünnilik İslâm’ın değişik yorumudur. Aleviliğin hem hasbi(samimi) taraftarları hem de siyasi taraftarları var. Siyasi ve sembolize hale gelmiş Alevilik, Alevi halkın iyi niyetlerini istismar ederek solcu sloganlara kurban edilmektedir maalesef. Bu durumu Aleviliğin radikal hareket alanına kaydırılması olarak yorumluyor ve Alevi-Sünni çatışmasına yol açacak tezgâhın provasıdır diye düşünüyoruz.
Hz. Ali’yi sevmek noktasında hiç bir Ehl-i Sünnet mensubunun itirazı olamaz. Yalnız sevmenin ölçüsünü tayin etmemiz lazım. Malum, Hıristiyanlar Hz. İsa (A.S.)’ı sevmede aşırıya kaçıp, (hâşâ) “İsa Allah’ın oğludur” noktasına taşıyarak, ifrata kaçmışlardır. O halde Hz. Ali (k.v.) gibi ilim kapısına ulûhiyet isnat etmek en büyük haksızlık olacağı gibi, inananlar arasında fitne sebebi olacağı muhakkaktır. İbn-i Sebe ve Hasan Sabbah gibiler her devrin fitne temsilcileridirler. Bugün de İbn-i Sebe ve Hasan Sabbah yok, ama onlara benzer değişik kılığa bürünmüş fitne mümessilleri iş başındalar adeta, biricik görevleri Müslümanlar arasında ayrılığı körüklemek, birlik ve beraberliği yok etmektir. Hz. Osman (R.A.) zamanında nükseden ve Hz. Ali (k.v.) devrinde doruğa ulaşan fitne hareketleri Müslümanlar arasında derin uçurumların açılmasına neden olmuştur. Gerçi Hz. Ali (k.v.) zamanında Müslümanlar arasında yapıarkadas savaşların bir kısmı içtihat farkından doğan mücadelelerdir. Alevilerin Ehl-i Beyt sevgileri sadece Aleviliğe mahsus olmayıp, Sünnilere de has meziyettir. Çünkü Ehl-i Beyt bütün Müslümanlarca kurtuluş gemisi olarak addedilir. Cafer-i Sadık Hazretleri’nin Hacegân silsilesinin basamaklarında zikredilmesi Alevilerle Sünnilerin muhabbette, sevgide ortak paydayı paylaştıklarını göstermez mi? Cafer-i Sadık Hazretleri aynı zamanda İmam-ı Azam’ın da mürşididir ki, İmam-ı Azam: “Eğer son iki yılımda Cafer-i Sadık’ın elinde tutmasaydım, Numan helâk olurdu” der. Tarihi gerçekler ve Tarikat-ı Aliye’nin silsile basamakları, bizi Mevlâna’da, Yunus’ta, Hacı Bektaşi Veli’de ve Hacı Bayram-ı Veli’de buluşturmaktadır.
Anadolu’nun İslâmlaşmasında bu büyük zatların büyük ölçüde katkılarının olduğu herkesin kabul ettiği bir hakikattir. Önemli olan manevi sultanları saptırmadan, onları doğru anlayabilmektir. Onların ağzından sadır olmayan sözleri yine bu zatlara isnat etmek haksızlık olacaktır. Ki; icraatları, sözleri ve eserleri ortada, gerçekleri saptırmaya gerek yok. Bazılarının, Alevilik mevzusunda “rejimin emniyet sübabıdır” gibi beyanlarda bulunmasını, yeni bir ayrılık tohumunun habercisi olarak yorumluyoruz. Din-devlet ilişkilerinde devlet taraf olmamalı, bilakis hakem olmalı, hatta hadim(hizmetkâr) rolü üstlenmeli. Devlet; ülke sınırları içinde vukuu bulan, değişik isimlerle zikredilen alt kimliklerin örgütlenmesine müsaade vermeli ve sivil toplum olgusunun gereğini yerine getirmesi gerekir. Çünkü sosyal devlet anlayışının temel esprisi bu temele dayanır. Çeşitli nüansları bu ülkenin gerçeği kabul edip, sivil toplum unsurlarının teşkilatlanmalarına ön ayak olmak, yardımcı olmak ve kendilerini ifade edebilecekleri sistemi getirmek Türkiye’ye hizmet olacaktır. Hem aleviler, hem de Sünniler ve diğer meşrepler ülkenin emniyet sübabıdır dersek, asıl işte o zaman devlet olarak “hakemlik” misyonumuzu yerine getirmiş sayılırız. Sivil toplum unsurlarından birini övüp, diğerlerini görmemek ciddi manada bölücülük doğuracaktır.
İslâmiyet, bütün dinleri, bir din olarak şemsiyesi altına alarak, aralarındaki münasebetleri bir din çerçevesinde değerlendirir. İşte İslâmiyet’in bu engin hoşgörüsü, her şeyin üstünde olan Vahy’in kudretinden kaynaklanır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.v.), bu yüceliğin baş tacını oluşturur. Dinlerin kendi içinde mensupları, mezhepleri ve meşrepleri denilen çeşitliliği söz konusu. Bu alt kimlikleri tek unsur olarak takdim edip, işte din budur denildiğinde ister istemez kıyamet kopmakta, bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
Diğer dinlerde olduğu gibi, İslâmiyet dairesi içerisinde de zenginlikler mevcuttur. İçtihat farklılıklarından dolayı mezhepler doğmuştur. Hakeza Allah’ı zikretmede ve nefsi terbiye etme konusunda değişik usullerin tatbiki ile çeşitli tarikatlar gün yüzüne çıktı. Tabii bu arada Ehl-i Sünnet çizgisinin dışında nükseden mezhepler ve tarikatlar da söz konusu. Ölçü; Kur’an ve Sünnettir. Kur’an ahkâmına ve Sünnet-i Seniyye’ye uygun her yol İslâm’ın kabulüdür. Bunun dışında ortaya çıkan fitne ve uydurma fırkalar Firak-ı Dalle’den (sapık kollardan) sayılır.
Ülkemizde bitmek tükenmek bilmeyen Alevilik meselesi, her defasında pişirilerek, ayrılık tohumları ekilmeye çalışılmaktadır. Alevilik, bir alt kimlik veya bir yol olarak yorumlanması gerekirken, sanki başlı başına bir dinmiş gibi lanse edilmektedir. Oysa camii, sinagog, kilise dinlerin sembolleri ve ibadet mekânlarıdır. Dergâhlar, cem evleri umumi manada ibadet yapmanın ötesinde değişik meşrebe sahip müntesiplerin semah ve zikir yaptıkları yerlerdir. Dolayısıyla ne dergâh, ne de cem evi camii’nin alternatifi olan ocaklar değildir. Bir nevi manevi sivil toplum teşkilatlarıdır. İşte bütün mesele, cem evi’nin camii’nin karşısına alternatif olarak koyulmaya çalışılmasından kaynaklanıyor. Dinimiz İslâmiyet olduğuna göre, O’nun mabedi de camii’dir. Semah yapıarkadas mekânlar, dergâhlar ve cem evleri camiinin üstü değil sadece alt zenginliklerdir. Hiç bir zaman tek başlarına camii değillerdir. Tehlike cem evleri’nde değil, cem evleri’nin cami’ye karşı alternatifmiş gibi gösterilme girişimleri asıl tehlike.. Eğer Alevilik alt bir kimlik ve meşrep değil de, Hıristiyanlık, Yahudilik gibi din olarak ortaya çıksa idi, o zaman cem evi’ni de bir kilise, bir havra tarzında yorumlayabilirdik.
Bir kere, gerek din adına, gerek mezhep adına, gerekse meşrep adına ortaya çıkan her teşekkül, kendi tanımını, gayesini, metodunu ve uygulamasını belirtmediği sürece tartışılmaya mahkûmdur.
Her hareket, tarifini, usulünü, uygulamasını ve amacını mutlaka açıklamalıdır. Aksi takdirde mezheple meşrep, meşreple mezhep, dinle mezhep ve dinle meşrebin arası sapla saman misali karışacak, birbirinin yerine geçecek ve tam manasıyla kaos ortamı oluşacaktır. Bir kilimin içinde değişik desenler mevcut, ama hiç bir desen tek başına kilim adını alamaz. Kilim, değişik tonlarla ve değişik nakışlarla işlenmiş desenlerden bir araya gelerek isim alır. Din de öyledir. Din kiliminin içinde çok çeşitli yollar, mezhepler ve meşrepler vardır. Mezhep ve meşrep gibi desenler tek başına dini temsil edemezler, sadece dinin zengin unsurları olarak telakki edilir.
Elbette yeryüzünün her yeri Allah’a ibadet etmeye engel değildir. Fakat camii, kilise ve havra dinlerin ibadet sembolleri ve mabetleridir. Sembollerin hukukunu hiçe sayıp da, cem evi’ni camii’nin üstünde bir mevkie veya karşısına oturtmak çabalarını birbirlerinin hukukuna tecavüz olarak addediyoruz. Her kurum ve müessesenin haddini bilmesi gerekir.
Medresenin fonksiyonu başka, dergâh’ın başka, hakeza cem evi’nin de başka. Bunların üstünde camii, bütün zenginlikleri bir araya toplayan mekânın adıdır. Üstelik camii minaresi, vaaz kürsüsü ve minberi ile değişik mezhep ve değişik meşreplerin mensuplarını aynı safta toplayan mabet mahallidir. Minberi adeta kürsü, mihrabı bizi ötelere taşıyan remz. Hele hele bir de Cuma günümüz var ki, o da Müslümanların cümlesini haftada toplu halde toplayan bir birlik meşalesidir. Cuma günü her mezhep mensubu, her meşrep mensubu, ne medrese, ne tekke, ne de dergâhta cuma namazını eda etmeyip, camiye koşmak mecburiyetindedir. Cuma; ismiyle müsemma toplanmak demektir çünkü.
Bütün bu örnekleri vermemizdeki gaye, Cem evi gibi manevi sivil toplum ocaklarının camii gibi umumu kuşatan mabede alternatif ibadet yeri gösterilme çabalarının yanlışlığını ortaya koymak içindir.
Unutmayalım ki; hepimiz aynı kilimin desenleriyiz.
(Bitti)
 

şahkulu

Yasaklı
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
193
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
alevilik

ALEVİLİK-6(Günümüzde Al-i Beyt ve Alevilğe bakış)
ALPEREN GÜRBÜZER



Al-i Beyt

Çaldıran zaferi neticesinde İran’la Osmanlı devleti arasında kesin hudutların çizilmesiyle birlikte Anadolu yakasında kalan Alevi kültürüyle yoğrulmuş insanlar her nedense bu zafere pek sevinmemişlerdir. Bu insanlar o günden beri Sünni Müslümanların Ehli Beyt’e soğuk baktıkları duygusuna kapılmışlar, oysaki Al-i Beyt’e Allah için muhabbet etmek dinimizce vaciptir. Hatta İmamı Şafiye göre ise farzdır. Anlaşıarkadas Sünni Müslümanların bu konuda sıkıntısı yok, sıkıntı sadece bazı sığ zihinlerde. Bakın Said Nursi; Al-i Beytt’ten Vazifei Risaletçe muradı Sünnet-i seniyyesidir. Sünneti seniyyeyi terk eden hakiki Al-i Beyt’ten olmadığı gibi Al-i Beyt’e hakiki dost olamaz buyurarak gerçekleri gözler önüne sermiştir.

Nitekim Allah Resulü; sizleri iki şey bırakıyorum Onlara temessük etseniz necat(kurtuluş) bulursunuz Birisi kitabullah diğeri Al-i Beytimdir, diye buyurmaktadır.
İmam-ı Şer’ani Hz.leri Bir beldede seyyid olduğunu duysam o beldeye girmekten hayâ duyarım diyerek Al-i Beytin kıymetini ortaya koymuştur.
Bir başka meselede Yezit meselesidir. Sünni kesime Yezidi denilmek isteniliyorsa, şu iyi bilinmelidir ki tarihte Yezidin işlediği cinayetler yüzünden hiçbir Müslüman sorumlu tutulamaz. Çünkü Kuran’da; Hiç kimse bir başkasının hatasından, günahından, cinayetinden dolayı sorumlu tutulamaz buyruğu var. Kaldı ki hiçbir ehlisünnet Müslüman doğan çocuğuna Yezit ismi de vermemiştir, vermezde. Tam aksine çocuklarına Ali, Hasan, Hüseyin ismi verildiği sıkça rastlayabiliriz. Demek ki sanıldığın aksine Sünni Müslümanlar alevi düşmanı değillerdir.
Peygamberimiz(s.av); Ehli Beytim Nuh’un gemisi gibidir. Onlara tabii olan selamet bulur, olmayan helak olur buyurmuşlardır.

Aleviliğe Bakış

Alevilik ve Sünnilik İslâm’ın değişik yorumudur. Aleviliğin hem hasbi(samimi) taraftarları hem de siyasi taraftarları var. Siyasi ve sembolize hale gelmiş Alevilik, Alevi halkın iyi niyetlerini istismar ederek solcu sloganlara kurban edilmektedir maalesef. Bu durumu Aleviliğin radikal hareket alanına kaydırılması olarak yorumluyor ve Alevi-Sünni çatışmasına yol açacak tezgâhın provasıdır diye düşünüyoruz.
Hz. Ali’yi sevmek noktasında hiç bir Ehl-i Sünnet mensubunun itirazı olamaz. Yalnız sevmenin ölçüsünü tayin etmemiz lazım. Malum, Hıristiyanlar Hz. İsa (A.S.)’ı sevmede aşırıya kaçıp, (hâşâ) “İsa Allah’ın oğludur” noktasına taşıyarak, ifrata kaçmışlardır. O halde Hz. Ali (k.v.) gibi ilim kapısına ulûhiyet isnat etmek en büyük haksızlık olacağı gibi, inananlar arasında fitne sebebi olacağı muhakkaktır. İbn-i Sebe ve Hasan Sabbah gibiler her devrin fitne temsilcileridirler. Bugün de İbn-i Sebe ve Hasan Sabbah yok, ama onlara benzer değişik kılığa bürünmüş fitne mümessilleri iş başındalar adeta, biricik görevleri Müslümanlar arasında ayrılığı körüklemek, birlik ve beraberliği yok etmektir. Hz. Osman (R.A.) zamanında nükseden ve Hz. Ali (k.v.) devrinde doruğa ulaşan fitne hareketleri Müslümanlar arasında derin uçurumların açılmasına neden olmuştur. Gerçi Hz. Ali (k.v.) zamanında Müslümanlar arasında yapıarkadas savaşların bir kısmı içtihat farkından doğan mücadelelerdir. Alevilerin Ehl-i Beyt sevgileri sadece Aleviliğe mahsus olmayıp, Sünnilere de has meziyettir. Çünkü Ehl-i Beyt bütün Müslümanlarca kurtuluş gemisi olarak addedilir. Cafer-i Sadık Hazretleri’nin Hacegân silsilesinin basamaklarında zikredilmesi Alevilerle Sünnilerin muhabbette, sevgide ortak paydayı paylaştıklarını göstermez mi? Cafer-i Sadık Hazretleri aynı zamanda İmam-ı Azam’ın da mürşididir ki, İmam-ı Azam: “Eğer son iki yılımda Cafer-i Sadık’ın elinde tutmasaydım, Numan helâk olurdu” der. Tarihi gerçekler ve Tarikat-ı Aliye’nin silsile basamakları, bizi Mevlâna’da, Yunus’ta, Hacı Bektaşi Veli’de ve Hacı Bayram-ı Veli’de buluşturmaktadır.
Anadolu’nun İslâmlaşmasında bu büyük zatların büyük ölçüde katkılarının olduğu herkesin kabul ettiği bir hakikattir. Önemli olan manevi sultanları saptırmadan, onları doğru anlayabilmektir. Onların ağzından sadır olmayan sözleri yine bu zatlara isnat etmek haksızlık olacaktır. Ki; icraatları, sözleri ve eserleri ortada, gerçekleri saptırmaya gerek yok. Bazılarının, Alevilik mevzusunda “rejimin emniyet sübabıdır” gibi beyanlarda bulunmasını, yeni bir ayrılık tohumunun habercisi olarak yorumluyoruz. Din-devlet ilişkilerinde devlet taraf olmamalı, bilakis hakem olmalı, hatta hadim(hizmetkâr) rolü üstlenmeli. Devlet; ülke sınırları içinde vukuu bulan, değişik isimlerle zikredilen alt kimliklerin örgütlenmesine müsaade vermeli ve sivil toplum olgusunun gereğini yerine getirmesi gerekir. Çünkü sosyal devlet anlayışının temel esprisi bu temele dayanır. Çeşitli nüansları bu ülkenin gerçeği kabul edip, sivil toplum unsurlarının teşkilatlanmalarına ön ayak olmak, yardımcı olmak ve kendilerini ifade edebilecekleri sistemi getirmek Türkiye’ye hizmet olacaktır. Hem aleviler, hem de Sünniler ve diğer meşrepler ülkenin emniyet sübabıdır dersek, asıl işte o zaman devlet olarak “hakemlik” misyonumuzu yerine getirmiş sayılırız. Sivil toplum unsurlarından birini övüp, diğerlerini görmemek ciddi manada bölücülük doğuracaktır.
İslâmiyet, bütün dinleri, bir din olarak şemsiyesi altına alarak, aralarındaki münasebetleri bir din çerçevesinde değerlendirir. İşte İslâmiyet’in bu engin hoşgörüsü, her şeyin üstünde olan Vahy’in kudretinden kaynaklanır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.v.), bu yüceliğin baş tacını oluşturur. Dinlerin kendi içinde mensupları, mezhepleri ve meşrepleri denilen çeşitliliği söz konusu. Bu alt kimlikleri tek unsur olarak takdim edip, işte din budur denildiğinde ister istemez kıyamet kopmakta, bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
Diğer dinlerde olduğu gibi, İslâmiyet dairesi içerisinde de zenginlikler mevcuttur. İçtihat farklılıklarından dolayı mezhepler doğmuştur. Hakeza Allah’ı zikretmede ve nefsi terbiye etme konusunda değişik usullerin tatbiki ile çeşitli tarikatlar gün yüzüne çıktı. Tabii bu arada Ehl-i Sünnet çizgisinin dışında nükseden mezhepler ve tarikatlar da söz konusu. Ölçü; Kur’an ve Sünnettir. Kur’an ahkâmına ve Sünnet-i Seniyye’ye uygun her yol İslâm’ın kabulüdür. Bunun dışında ortaya çıkan fitne ve uydurma fırkalar Firak-ı Dalle’den (sapık kollardan) sayılır.
Ülkemizde bitmek tükenmek bilmeyen Alevilik meselesi, her defasında pişirilerek, ayrılık tohumları ekilmeye çalışılmaktadır. Alevilik, bir alt kimlik veya bir yol olarak yorumlanması gerekirken, sanki başlı başına bir dinmiş gibi lanse edilmektedir. Oysa camii, sinagog, kilise dinlerin sembolleri ve ibadet mekânlarıdır. Dergâhlar, cem evleri umumi manada ibadet yapmanın ötesinde değişik meşrebe sahip müntesiplerin semah ve zikir yaptıkları yerlerdir. Dolayısıyla ne dergâh, ne de cem evi camii’nin alternatifi olan ocaklar değildir. Bir nevi manevi sivil toplum teşkilatlarıdır. İşte bütün mesele, cem evi’nin camii’nin karşısına alternatif olarak koyulmaya çalışılmasından kaynaklanıyor. Dinimiz İslâmiyet olduğuna göre, O’nun mabedi de camii’dir. Semah yapıarkadas mekânlar, dergâhlar ve cem evleri camiinin üstü değil sadece alt zenginliklerdir. Hiç bir zaman tek başlarına camii değillerdir. Tehlike cem evleri’nde değil, cem evleri’nin cami’ye karşı alternatifmiş gibi gösterilme girişimleri asıl tehlike.. Eğer Alevilik alt bir kimlik ve meşrep değil de, Hıristiyanlık, Yahudilik gibi din olarak ortaya çıksa idi, o zaman cem evi’ni de bir kilise, bir havra tarzında yorumlayabilirdik.
Bir kere, gerek din adına, gerek mezhep adına, gerekse meşrep adına ortaya çıkan her teşekkül, kendi tanımını, gayesini, metodunu ve uygulamasını belirtmediği sürece tartışılmaya mahkûmdur.
Her hareket, tarifini, usulünü, uygulamasını ve amacını mutlaka açıklamalıdır. Aksi takdirde mezheple meşrep, meşreple mezhep, dinle mezhep ve dinle meşrebin arası sapla saman misali karışacak, birbirinin yerine geçecek ve tam manasıyla kaos ortamı oluşacaktır. Bir kilimin içinde değişik desenler mevcut, ama hiç bir desen tek başına kilim adını alamaz. Kilim, değişik tonlarla ve değişik nakışlarla işlenmiş desenlerden bir araya gelerek isim alır. Din de öyledir. Din kiliminin içinde çok çeşitli yollar, mezhepler ve meşrepler vardır. Mezhep ve meşrep gibi desenler tek başına dini temsil edemezler, sadece dinin zengin unsurları olarak telakki edilir.
Elbette yeryüzünün her yeri Allah’a ibadet etmeye engel değildir. Fakat camii, kilise ve havra dinlerin ibadet sembolleri ve mabetleridir. Sembollerin hukukunu hiçe sayıp da, cem evi’ni camii’nin üstünde bir mevkie veya karşısına oturtmak çabalarını birbirlerinin hukukuna tecavüz olarak addediyoruz. Her kurum ve müessesenin haddini bilmesi gerekir.
Medresenin fonksiyonu başka, dergâh’ın başka, hakeza cem evi’nin de başka. Bunların üstünde camii, bütün zenginlikleri bir araya toplayan mekânın adıdır. Üstelik camii minaresi, vaaz kürsüsü ve minberi ile değişik mezhep ve değişik meşreplerin mensuplarını aynı safta toplayan mabet mahallidir. Minberi adeta kürsü, mihrabı bizi ötelere taşıyan remz. Hele hele bir de Cuma günümüz var ki, o da Müslümanların cümlesini haftada toplu halde toplayan bir birlik meşalesidir. Cuma günü her mezhep mensubu, her meşrep mensubu, ne medrese, ne tekke, ne de dergâhta cuma namazını eda etmeyip, camiye koşmak mecburiyetindedir. Cuma; ismiyle müsemma toplanmak demektir çünkü.
Bütün bu örnekleri vermemizdeki gaye, Cem evi gibi manevi sivil toplum ocaklarının camii gibi umumu kuşatan mabede alternatif ibadet yeri gösterilme çabalarının yanlışlığını ortaya koymak içindir.
Unutmayalım ki; hepimiz aynı kilimin desenleriyiz.
(Bitti)

ALEVİLİK

Bir kere alevilerin,yavuzun tahta çıkmasıyla sünni devletine dönüşen osman
lının çaldıranda alevi-kızılbaş olan safevileri yenmesine sevinmesini beklemek saflıktan başka birşey değildir, zira yavuz zaten çaldırana giderken önüne çıkan ne kadar alevi türkmen varsa katletmiştir(resmi sayı 40 bin,gerçekte
ise en az iki katından aşağı değildir), yine o zaman sünniliği devlet politika
sı yapan, aleviliği, türkmen unsurları dışlayıp dil olarak türkçe değil uyduruk arapça-farsça kırması osmanlıca bir dil kullanan, anadolu halkını ağır vergi
lerle ezen adil! osmanlı yerine, alevilerin tamamen türkmenlerin oluşturduğu,
dili türkçe olan,alevi-kızılbaş inancını yaşatan şah ismail ve safevileri destek
lemesi en doğal sonuçtur.
Konumuza dönersek,evet alevilik islamın kendine özgü bir yorumudur,yani
kuranı ayrı(batıni)yorumlayan,kendi bağımsız teolojik temelleri olan bir yol ve yorumdur, hiçbir inancın alt kolu veya şubesi değildir,sünnilik gibi, şiilik gi
bi bunlardan farklı üçüncü bir yorumdur,çünkü alevilikte batınilik vardır,sünni
lik ve şiilikteki şeriat anlayışı yoktur, mezhep de değildir, alevi ozanlarının ve
pirlerinin deyimiyle Hakk-Muhammed-Ali yoludur. Şiilikle tek ortak noktası Ali sevgisi,ehlibeyt yandaşlığı ve 12 imam inancıdır, ancak bu kavramlar şiilik
ten farklıdır.
sorma be birader mezhebimizi
biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır
çağırma meclis-i riyaya bizi
şah-ı merdan Ali gibi ulumuz vardır
İslam peygamberi kendisinden sonra ebubekiri vekil tayin etmemiştir,aksine
kuranı ve ehlibeyti emanet etmiş ve gadir hum da İmam Aliyi vasi tayin et
miştir,gerçek olan budur,dileyen araştırır,ancak ne ebubekir ne ömer ne de
osman aleviler için meşru kişiler olamaz, olsalardı bizde alevi olmazdık,çünkü
alevi Ali soyundan gelen manasında olduğu gibi Ali yandaşı olan,inançsal ola
rak Ali ve evlatlarının imametini(12 imamlar) kabul eden kişi demektir,buna
rağmen daha resul-i ekremin cenazesi kalkmadan ebubekir ve ömer hilafet
işini oldu bittiyle halletmişlerdir, bu sırada İmam Ali ve resulün ehlibeytide
cenaze işleriyle meşguldürler.İslam tarihindeki ilk bölünme bu şekilde olmuş
tur ve günümüze kadar gelmiştir,peki kimlerdir ehlibeyt ve neden bu kadar
önemlidirler?
Şura 23 de allah resulüne şöyle buyuruyor''ya Muhammed de ki,
ben sizden tebliğime karşı hiçbir ücret istemiyorum,yalnızca ehlibeytime sev
gi ve sadakat istiyorum'',ehlibeyt ise resulullahın sevgili kızı Fatıma Ana, am
caoğlu ve damadı İmam Ali, torunları Hasan ve Hüseyindir, ehlibeytin kimler
den oluştuğunu birçok kez hz.peygamber göstermiştir,örn. hristiyanlarla la
netleşmek için gittiğinde, oğullara karşılık Hasan ve Hüseyini,kadınlara karşı
lık olarak Fatıma Anayı,kendi nefsine karşılık olarak da Haydar-ı Kerrar olan
İmam Aliyi götürmüştür, yine birgün yağmur yağarken abasının altına Ali,Fa
tıma,Hasan ve HÜseyini almış ve şöyle dua etmiştir;''Allahım,bunlar benim ehlibeytimdir, onları seveni sev, düşmanına düşman ol'' demiştir.
Ahzab 33 te ise ehlibeytin masum, günahsız ve arınmış oldukları
haber verilir, kevser suresinde ise peygamberin Haticeden olan oğullarının
ölümünden sonra, peygambere soyu kesik diyenlere karşı bir cevap ve pe
şinden müjde vardır, allah resule ebter(soyu kesik)diyenlere karşı, resule
kevseri yani temiz ve tükenmez bir soyu müjdelemiştir, kevser ise Fatıma
Ananın ta kendisidir, çünkü resulullahın temiz nesli Fatımadan yürüyecektir.
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
alevilerin tamamen türkmenlerin oluşturduğu,
dili türkçe olan,alevi-kızılbaş inancını yaşatan şah ismail ve safevileri destek
lemesi en doğal sonuçtur.
Zaten bu destekden dolayı Yavuz Sultan Selim doğuda ki toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla harekete geçmiştir.
Bölgede ki sünni kürtlerin de desteği ile kızılbaşlık hareketleri engellenmiştir.
Osmanlı da etnik köken ön planda olmamıştır.
Kürt Türk Ermeni hatta Yahudi dahi olunsa devlet içinde hizmet kademelerinde boy göstermişlerdir.
Kaldı ki SAFAVİ devleti Türk devleti değil.Halkı şii olan ve türklerin de bulunduğu bir devlet
Şah İsmail'in Türkçe divan yazması devleti Türk devleti yapmaz,nasıl ki Yavuzun divanını farsça veya arapça yapması Osmanlıyı fars devleti yapmadığı gibi

Aleviliğin günümüzde ki durumu ise içler acısıdır
 

şahkulu

Yasaklı
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
193
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
ALEVİLİK-2

İlk üç halife sonrası, halkın isteğiyle Ali halife olmuştur,çünkü hz.imam bu makamı is
temiyordu, çünkü siyası bir makamdır, zaten bize göre Ali imamdır,halife değildir, so
run sahabe denen bazı şahısların ehlibeyt emanetine yaptığı saygısızlık ve peygam
ber buyruğuna karşı gelmeleridir, hatta adaleti meşhur! ömer ebubekir halife yapılınca
Ali-Fatıma çiftinin evine gelmiş,zorla ebubekire biat almak istemiş, eğer biat etmezler
se evi içindekilerle beraber yakmakla tehdit etmiştir, bununla da yetinmemiş, kapıyı
zorlamış ve hamile olan Fatımanın çocuğunun düşmesine ve kaburga kemiklerinin bir
kısmının kırılmasına sebep olmuştur, şimdi mümin olan bir kişi peygamber kızına bunu yapar mı?ebubekir ise resulullahın Fatımaya miras bıraktığı fedek hurmalığını elinden al
mış ve devlet hazinesine aktarmıştır,bunun üzerine Fatıma Ana da ölene kadar ebube
kirle konuşmamıştır, zaten Fatıma babasından en fazla 6 ay sonra hakka yürümüştür,
çünkü sahabe ve halife diye haklarında olmadık methiyeler düzülen bu kişiler yaptıkla
rıyla onu adeta kahretmişler ve genç yaşta ölümüne sebep olmuşlardır, oysa resulullah
şöyle buyurmuştur;''Fatıma benim parçamdır, kim onu incitirse beni incitmiştir''
Ali halife olunca bu kezde muaviye melunu karşısına dikilmiştir, bu kişiyi şam vali
si yapanda ömerdir, akrabası olan osman zamanında ise iyice palazlanmış,servet sahi
bi olmuştu,ümeyyeoğullarından mekke şefi ebu süfyan ve Hamzanın uhudda ciğerini yi
yen hindin oğludur, atalarının islam ve peygamberi karşısında aldığı yenilgileri unutma
mış,intikam için fırsat kolluyordu,nihayet fırsat gelmişti, sıffında Aliye savaş açmış,tam
yenileceği sıra kuran ayetlerini askerlerinin mızraklarının ucuna taktırıp hile yapmıştı,sa
vaş durmuş,yine bir hakem hilesiyle halife olmuştur,sanıldığı gibi içtihat falan değildir,
bunlar zaten babası ebu süfyan mekke alınana kadar islama direnmiş bir aileden(ümey
yeoğulları) geliyorlardı,görünüşte islamı kabul ettiler, resulullahın ölümünden sonra islam
içinde yeniden yeniden iktidarı ele geçirmek için fırsat beklediler ve başardılarda,tam 90 yıl emeviler olarak iktidarda kaldılar.
Muaviye bu 90 yılın tam 70 yılı sürecek kötü bir adeti başlattı,camilerde 70 sene Ali
ve ehlibeyte küfürler aldı başını gitti,en sonunda emevi halifelerinden ömer bin abdül
aziz bu uygulamaya son verdi, peygamber torunu İmam Hasanı karısı cudeye zehirlet
ti,yerine sapık oğlu yezidi halife tayin etti, yezitte kerbelada kendisine biat etmeyen
İmam Hüseyin ve yarenlerini hunharca katletti, şimdi bazı sünni çevreler bu muaviyeye
sahabe ve hazret derken, bu soysuz yezide de lanet okumanın caiz olup olmadığını tar
tışıyorlar,utanmasalar hazreti yezit diyecekler,peki peygamber evlatlarını susuz bırakıp
çöllerde katletmek caizmidir sünni kardeşler?ramazan daha gelmeden ortalığı yıkan med
ya son iki yıla kadar muharrem ayı geldimi ne Hüseyinden ne de ehlibeytten bahsetmi
yordu bile, niçin 1329 yıldır kapanmayan bu yarayı görmezden geliyor sünni kardeşler?
niçin kerbela görmezden geliniyor? çünkü kerbela gündeme gelirse Hüseyin ve Ehlibeyt
olgusu gün yüzüne çıkacak, kendi hak!mezhepleri tartışma konusu olacaktır da ondan
korkuyorlar.
Kerbeladan sadece Zeynelabidin(4.imam) sağ kurtulmuştur,emevilerden sonra ba
şa gelen abbasilerde ehlibeyte zulmetmişler, imamları teker zehirlemişlerdir, 12.imam Muhammed Mehdi kurtulmuş ve sırra karışmıştır, imamların soyundan gelen seyyidler ise
maveraünnehir,horasana kaçmış ve türkler arasında gizlenmişlerdir,buralarda türklerle
evlilikler yapmış ve seyyidlik türklere de geçmiştir,örn. hünkar hace bektaş veli 7.imam
Musa Kazım neslindendir, bugünkü alevi dedeleride bu seyyidlerin türklerle yaptığı evlilik
lerden dünyaya gelenlerin soyundandırlar,yani 12 imam nesli evlad-ı resuldürler,alevilik
te 12 imam soyundan gelmeyenler dedelik yapamaz,bektaşilikte dede-babalar vardır,bu
dedebabalar belli bir eğitimden geçtikten sonra hacıbektaş dergahından icazetname alır
lar ve yolu sürerler,ancak anadolu kızılbaş aleviliğinde yalnız ocakzade soydan gelen de
deler posta otururlar,bunlar anadoluya türkmenlerin göçleriyle gelmişlerdir,horasan eren
lerinin yolundadırlar.
 

şahkulu

Yasaklı
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
193
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Zaten bu destekden dolayı Yavuz Sultan Selim doğuda ki toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla harekete geçmiştir.
Bölgede ki sünni kürtlerin de desteği ile kızılbaşlık hareketleri engellenmiştir.
Osmanlı da etnik köken ön planda olmamıştır.
Kürt Türk Ermeni hatta Yahudi dahi olunsa devlet içinde hizmet kademelerinde boy göstermişlerdir.
Kaldı ki SAFAVİ devleti Türk devleti değil.Halkı şii olan ve türklerin de bulunduğu bir devlet
Şah İsmail'in Türkçe divan yazması devleti Türk devleti yapmaz,nasıl ki Yavuzun divanını farsça veya arapça yapması Osmanlıyı fars devleti yapmadığı gibi

Aleviliğin günümüzde ki durumu ise içler acısıdır

bence senin durumun içler acısı,alevilerin değil, şah ismail de azerbaycanlı
türkmendir, 7 ulu ozanlarımızın başında gelir, cemlerde Ali,ehlibeyt,12imam
üzerine sayısız nefes ve deyişleri okunur
ayrıca şahın inancı alevi-kızılbaşlıktır,şiilik değil,erdebil dergahı onun za
manında alevilerin inanç merkeziydi,bugün bile iranda 30 milyona yakın türk
men kökenli insan vardır ve içlerinde safevi süreği kızılbaşlar vardır,bilgi sa
hibi olmadan fikir sahibi olma nurcu kardeş!
 
Katılım
20 Eki 2009
Mesajlar
241
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Nezdimizde bir eli (ihsanı) bulunan hiç kimse yoktur ki, o ihsan sebebiyle biz ona (misliyle veya daha fazlasıyla) karşılıkta bulunmayalım. Ancak Ebu Bekr bundan hariç. Çünkü onun nezdimizde yardımı varsa da, onun karşılığını Kıyamet günü ona Allah verecektir. Bana Ebu Bekr`in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Ben müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr`i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teala`nın dostu (halilullah`tır)."

Allah haşa cahil miydi ve Peygamber haşa saf ve salak mı idi de Ebubekr ve Ömer efendilerimiz hakkında bunca övgü söylediler. Eğer sizin dediğiniz gibi zulüm işleyen bir mevki makam düşkünü olacak olsalardı. Eğer Ebubekir hilafet için zora başvuracak ve Hz. Ali'nin hakkını alacak olsa kıyamete kadar ümmetinin durumu gösterilen Yüce Peygamber bunu göremeyecek miydi. Kuran da bile övülen o iki yüce sahabinin size göre' yapacaklarını Allah bilememiş miydi ki?

"Siz ona (peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.' Böylece Allah ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 40)

Mağara arkadaşı kimdir? Allah'ın habibinin arkadaşı diye hitap ettiği kimdir?

Halifelik üstünlük derecesine göre inmiştir ve Hz. Ali radiyallahü anh Allah'ın Arslanı, doğru bilmediği hiçbir şey önünde eğilmemiş hiçbir zulme boyun eğmemiştir.


Vallahi, Biillahi ve Tallahi sizden kim ki Ebu Bekir'e ve Ömer'e düşmanlık besler bilsin ki Muhammed'de . ona düşmanlık besler ve kim ki Allahu Teala'nın habibi ona düşmandır bilsin ki Allah'ın merhameti ondan beridir. Onlar sonsuz azabı tadıcıdırlar.

Ve şahit olun ki ben Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (radiyallahu anhuma) efendilerimi çok seviyorum.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Nezdimizde bir eli (ihsanı) bulunan hiç kimse yoktur ki, o ihsan sebebiyle biz ona (misliyle veya daha fazlasıyla) karşılıkta bulunmayalım. Ancak Ebu Bekr bundan hariç. Çünkü onun nezdimizde yardımı varsa da, onun karşılığını Kıyamet günü ona Allah verecektir. Bana Ebu Bekr`in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Ben müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr`i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teala`nın dostu (halilullah`tır)."

Allah haşa cahil miydi ve Peygamber haşa saf ve salak mı idi de Ebubekr ve Ömer efendilerimiz hakkında bunca övgü söylediler. Eğer sizin dediğiniz gibi zulüm işleyen bir mevki makam düşkünü olacak olsalardı. Eğer Ebubekir hilafet için zora başvuracak ve Hz. Ali'nin hakkını alacak olsa kıyamete kadar ümmetinin durumu gösterilen Yüce Peygamber bunu göremeyecek miydi. Kuran da bile övülen o iki yüce sahabinin size göre' yapacaklarını Allah bilememiş miydi ki?

"Siz ona (peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.' Böylece Allah ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 40)

Mağara arkadaşı kimdir? Allah'ın habibinin arkadaşı diye hitap ettiği kimdir?

Halifelik üstünlük derecesine göre inmiştir ve Hz. Ali radiyallahü anh Allah'ın Arslanı, doğru bilmediği hiçbir şey önünde eğilmemiş hiçbir zulme boyun eğmemiştir.


Vallahi, Biillahi ve Tallahi sizden kim ki Ebu Bekir'e ve Ömer'e düşmanlık besler bilsin ki Muhammed'de . ona düşmanlık besler ve kim ki Allahu Teala'nın habibi ona düşmandır bilsin ki Allah'ın merhameti ondan beridir. Onlar sonsuz azabı tadıcıdırlar.

Ve şahit olun ki ben Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (radiyallahu anhuma) efendilerimi çok seviyorum.
Ve şahit olun ki bende Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz Osman , Hz Ali (radiyallahu anhuma)ve tüm Ashab-ı Kiramı ve Ehli beyti (seyyidleri)ve dahi cümle İslam alimlerini ve Cümle Alah dostlarını efendilerimi çok seviyorum.
 

şahkulu

Yasaklı
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
193
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
ALEVİLİK-3

Bu yazıyı yazmamızın amacı, sünni ağırlıklı bir sitede alevilik hakkındaki önyargılar ve
yanlış bilgileri gidermektir,dedekorkut nickli şahsında bu konuda yanlış ve eksik bilgi
leri buraya aktardığını gördük ve bunları düzeltmek istedik.
Konumuza dönersek, emevilerin özellikle kuteybe denen zalim komutanı zamanında
yaptığı türk katliamları,türkler arasında emevilere karşı büyük bir nefret uyandırmıştı,
emeviler yalnızca ehlibeyte yönelik katliamlarla kalmamış,farklı coğrafyalarda da zulüm
ler ve katliamlar yapmışlardı, islam kisvesi altında yoğun bir arap ırkçılığı ve faşizmi yaptılar,binlerce türkü katledip, sayısız türk gencini köle,türk kızlarınıda cariye olarak
getirmişlerdi, işte ta emevi zamanından beri bir atasözü halk arasında günümüze gel
miştir, '' ne Şamın şekeri, ne arabın yüzü''
Bölgeye gelen seyyidler türklerle evlilikler yapmakla kalmamış, islamın ehlibeyt yoru
munu da horasana taşımışlardır,türkler arsında muhabbetle karşılanmışlardır, hatta böl
geye gidip gezen arap tarihçi ebu dulaf ilk kez alevi türklerden bahsetmiştir, bu da gös
terir ki türkler arasında ilk kez kabul gören islam anlayışı ehlibeyt yorumu aleviliktir.
Bu yorum kuranın batın yorumudur,çünkü 12 imamlar kuranın batıni yorumunu açık
layan imamlardır,zaten horasan bölgesinde türklerin batıni-tasavvufa açık bir yapıları
vardı,işte bu batıni yorum türk gelenekleriyle sentezlenmiş ve türkmenlerin anadoluya
gelmesiyle anadoluda alevilik horasan pirleriyle bugünkü şeklini almıştır.Bu yol insanı en kısa yoldan tanrıya erdiren aşk ve gönül yoludur,insanı özündeki tanrısal hakikatle bu
luşturan sırrı hakikat yoludur.
CAMİ VE CEMEVİ

Dedekorkutun idda ettiği gibi alevilik hiçbir inancın alt kolu değildir, başta alevilik ve sünnilik islamın değişik yorumlarıdır diyor,sonrada çelişkiye düşüyor, camiyi alevilere
adres gösteriyor, cem ibadetini tarikat zikrine indirgeyip, cemevlerinide tekke seviye
sine indirgiyor,oysa gerçek böylemidir?
Kuranda cami yoktur,cami toplanma yeri demektir, cem de toplanmak biraraya gelmek demektir,resulullah zamanında minare yoktur, ilk kez ömer dikmiştir.Bu konuya
yarın devam edeceğiz...
 
Katılım
20 Eki 2009
Mesajlar
241
Tepkime puanı
24
Puanları
0
ALEVİLİK-3

Bu yazıyı yazmamızın amacı, sünni ağırlıklı bir sitede alevilik hakkındaki önyargılar ve
yanlış bilgileri gidermektir,dedekorkut nickli şahsında bu konuda yanlış ve eksik bilgi
leri buraya aktardığını gördük ve bunları düzeltmek istedik.
Konumuza dönersek, emevilerin özellikle kuteybe denen zalim komutanı zamanında
yaptığı türk katliamları,türkler arasında emevilere karşı büyük bir nefret uyandırmıştı,
emeviler yalnızca ehlibeyte yönelik katliamlarla kalmamış,farklı coğrafyalarda da zulüm
ler ve katliamlar yapmışlardı, islam kisvesi altında yoğun bir arap ırkçılığı ve faşizmi yaptılar,binlerce türkü katledip, sayısız türk gencini köle,türk kızlarınıda cariye olarak
getirmişlerdi, işte ta emevi zamanından beri bir atasözü halk arasında günümüze gel
miştir, '' ne Şamın şekeri, ne arabın yüzü''
Bölgeye gelen seyyidler türklerle evlilikler yapmakla kalmamış, islamın ehlibeyt yoru
munu da horasana taşımışlardır,türkler arsında muhabbetle karşılanmışlardır, hatta böl
geye gidip gezen arap tarihçi ebu dulaf ilk kez alevi türklerden bahsetmiştir, bu da gös
terir ki türkler arasında ilk kez kabul gören islam anlayışı ehlibeyt yorumu aleviliktir.
Bu yorum kuranın batın yorumudur,çünkü 12 imamlar kuranın batıni yorumunu açık
layan imamlardır,zaten horasan bölgesinde türklerin batıni-tasavvufa açık bir yapıları
vardı,işte bu batıni yorum türk gelenekleriyle sentezlenmiş ve türkmenlerin anadoluya
gelmesiyle anadoluda alevilik horasan pirleriyle bugünkü şeklini almıştır.Bu yol insanı en kısa yoldan tanrıya erdiren aşk ve gönül yoludur,insanı özündeki tanrısal hakikatle bu
luşturan sırrı hakikat yoludur.
CAMİ VE CEMEVİ

Dedekorkutun idda ettiği gibi alevilik hiçbir inancın alt kolu değildir, başta alevilik ve sünnilik islamın değişik yorumlarıdır diyor,sonrada çelişkiye düşüyor, camiyi alevilere
adres gösteriyor, cem ibadetini tarikat zikrine indirgeyip, cemevlerinide tekke seviye
sine indirgiyor,oysa gerçek böylemidir?
Kuranda cami yoktur,cami toplanma yeri demektir, cem de toplanmak biraraya gelmek demektir,resulullah zamanında minare yoktur, ilk kez ömer dikmiştir.Bu konuya
yarın devam edeceğiz...


Kardeşim ben de bir aleviyim ama yazdıklarının önemli kısmına katılmıyorum. Üzgünüm.
 

hiçim

Profesör
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
1,743
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Yaş
39
Konum
orta doğu
açıkçası yazdıklarınızı ya da eklediklerinizi diyelim okumadım o konuda yorum yapamayacağım ancak genel kanı alevilerin dinsiz ya da hadi yumuşatayım azdinli -nasıl oluyorsa- olduğu yönündedir.
çok insandan duydum "o alevi" vs vs. oysaki o kültürün içinde büyümüş olarak şunu diyebilirim inançsız değiller.
 

şahkulu

Yasaklı
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
193
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
alevilik

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Nezdimizde bir eli (ihsanı) bulunan hiç kimse yoktur ki, o ihsan sebebiyle biz ona (misliyle veya daha fazlasıyla) karşılıkta bulunmayalım. Ancak Ebu Bekr bundan hariç. Çünkü onun nezdimizde yardımı varsa da, onun karşılığını Kıyamet günü ona Allah verecektir. Bana Ebu Bekr`in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Ben müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr`i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teala`nın dostu (halilullah`tır)."

Allah haşa cahil miydi ve Peygamber haşa saf ve salak mı idi de Ebubekr ve Ömer efendilerimiz hakkında bunca övgü söylediler. Eğer sizin dediğiniz gibi zulüm işleyen bir mevki makam düşkünü olacak olsalardı. Eğer Ebubekir hilafet için zora başvuracak ve Hz. Ali'nin hakkını alacak olsa kıyamete kadar ümmetinin durumu gösterilen Yüce Peygamber bunu göremeyecek miydi. Kuran da bile övülen o iki yüce sahabinin size göre' yapacaklarını Allah bilememiş miydi ki?

"Siz ona (peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.' Böylece Allah ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 40)

Mağara arkadaşı kimdir? Allah'ın habibinin arkadaşı diye hitap ettiği kimdir?

Halifelik üstünlük derecesine göre inmiştir ve Hz. Ali radiyallahü anh Allah'ın Arslanı, doğru bilmediği hiçbir şey önünde eğilmemiş hiçbir zulme boyun eğmemiştir.


Vallahi, Biillahi ve Tallahi sizden kim ki Ebu Bekir'e ve Ömer'e düşmanlık besler bilsin ki Muhammed'de . ona düşmanlık besler ve kim ki Allahu Teala'nın habibi ona düşmandır bilsin ki Allah'ın merhameti ondan beridir. Onlar sonsuz azabı tadıcıdırlar.

Ve şahit olun ki ben Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (radiyallahu anhuma) efendilerimi çok seviyorum.

bir kere ayeti çarpıtma, ayette mağarada peygambere yardım eden ikinin
ikincisi Allahtır deniyor,tabi sünni uleması her yerde olduğu gibi bunuda işi
ne geldiği gibi çarpıtıyor...
peki mağarada ebu bekirin ayağını niye yılan sokuyor? çünkü ayağının
ucunu dışarı çıkardı, bunun üzerine yılan soktu, peki niye yılan soktu?
Aslında mağara olayının olduğu gece, resulullah imam Aliyi yatağına yatır
mış ve emanetleride ona teslim edip gizlice yola koyulmuştur, geride kalan
herkese evlerinden çıkmamalarını tembih etmişti, ebubekiri yanında götürme
miştir, o zaman yine soralım;
- herkese evinde kalması söylendiği halde, neden ebubekir peygamberi
dinlememiş ve takip etmiştir?
-yine yolda giderken resulullah ayak seslerini duymuş ve arkasını dönerek
kimsin diye seslenmiştir, buna rağmen ebubekir tam iki kez cevap vermemiş
tir, üçüncüde cevap vermiştir, neden?
bundan sonra resulullaha iki seçenek kalmıştır, ya ebubekiri geri göndere
cek ve müşriklere yakalanma riskini göze alacaktı ya da ebubekiri yanına
alıp bu riski göze almayacaktı, hz.resul ikinci şıkkı tercih etmek zorunda kal
mıştır,öyle iddia edildiği gibi önceden planlı olarak ebubekiri yanına almamış
tır,olayların gelişimi buna mecbur bırakmıştır, fakat ebubekir yine rahat dur
mamış, ayağını mağaranın dışına çıkarmıştır ve yılanda ayağını sokmuştur,
olayın gerçek yüzü budur,kendinizi kandırmayın...
biz sadece kendi inancımızı anlatmak niyetiyle burada birşeyler yazıyoruz, kimseyle polemiklere girmek için değil, siz istediğiniz kişiyi istediğiniz gibi gö
rüp sevmekte özgürsünüz,ebubekir,ömer,osman hatta muaviyeyi bile seve
bilirsiniz, fakat bizde alevi olarak Ali ve Ehlibeyti sevmekte özgürüz,Ali ve
evlatlarının tarafında olmak inancımızın temelidir ve kuranda sevgisi farz olanlar Al-i Muhammeddir yani hanedan -ı Ehlibeyttir, bekir,ömer,osman ve
muaviye değil, peygamberimizin deyimiyle Ehlibeyt nuhun gemisidir,binen
kurtulur,bilmeyen helak olur,bu gemiye binmek de güruh-u naci fırkasında
olanlara nasiptir, güruh-u naci de Ali ve Fatımadan gelir, naci Alidir naciye
Fatıma Anadır, tüm güruh-u naciye selam olsun...
 

şahkulu

Yasaklı
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
193
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
alevilik

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Nezdimizde bir eli (ihsanı) bulunan hiç kimse yoktur ki, o ihsan sebebiyle biz ona (misliyle veya daha fazlasıyla) karşılıkta bulunmayalım. Ancak Ebu Bekr bundan hariç. Çünkü onun nezdimizde yardımı varsa da, onun karşılığını Kıyamet günü ona Allah verecektir. Bana Ebu Bekr`in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Ben müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr`i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teala`nın dostu (halilullah`tır)."

Allah haşa cahil miydi ve Peygamber haşa saf ve salak mı idi de Ebubekr ve Ömer efendilerimiz hakkında bunca övgü söylediler. Eğer sizin dediğiniz gibi zulüm işleyen bir mevki makam düşkünü olacak olsalardı. Eğer Ebubekir hilafet için zora başvuracak ve Hz. Ali'nin hakkını alacak olsa kıyamete kadar ümmetinin durumu gösterilen Yüce Peygamber bunu göremeyecek miydi. Kuran da bile övülen o iki yüce sahabinin size göre' yapacaklarını Allah bilememiş miydi ki?

"Siz ona (peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.' Böylece Allah ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 40)

Mağara arkadaşı kimdir? Allah'ın habibinin arkadaşı diye hitap ettiği kimdir?

Halifelik üstünlük derecesine göre inmiştir ve Hz. Ali radiyallahü anh Allah'ın Arslanı, doğru bilmediği hiçbir şey önünde eğilmemiş hiçbir zulme boyun eğmemiştir.


Vallahi, Biillahi ve Tallahi sizden kim ki Ebu Bekir'e ve Ömer'e düşmanlık besler bilsin ki Muhammed'de . ona düşmanlık besler ve kim ki Allahu Teala'nın habibi ona düşmandır bilsin ki Allah'ın merhameti ondan beridir. Onlar sonsuz azabı tadıcıdırlar.

Ve şahit olun ki ben Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (radiyallahu anhuma) efendilerimi çok seviyorum.

bir kere resulullahın ebubekiri ve ömeri övdüğünün ispatı nedir? bütün bu ri
vayetlerin tümü uydurmadır...
-ebubekir halife olur olmaz neden hz.Fatımaya babasından miras kalan fe
dek hurmalığını elinden almıştır?
-ömer ebubekire biat almak için neden Ali ve Fatımanın evine gidip, evi yak
makla tehdit etmiştir? neden kapıyı zorlamış ve hamile olan Fatıma Ananın
çocuğunun düşmesine, kaburga kemiklerinin bir kısmının kırılmasına sebep ol
muştur?
-neden hz.Fatıma babasından sadece altı ay sonra vefat etmiştir?sakın be
kir ve ömerin yaptıkları onu kahretmiş olmasın? bunlarında bir cevabını ver de öyle tartışalım kardeş, tamam mı?
ömer islamı çok sonra kabul etmiş, bu süre zarfına kadar ilk müminlere
epey eziyetler etmiş eski bir putperesttir, şimdi diyorsun ki halifelik üstün
lük sırasına göre belirlenmiş, yani sizin üç halifeniz(bekir,ömer,osman), ilim
şehrinin kapısı,evliyaların şahı Haydar-ı Kerrar olan Aliden daha üstün,öyle
mi? bunlar hayberi almak için sırayla resulullah tarafından görevlendirilmiş,
fakat hiçbiri hayberi alamamıştır, bunun üzerine resul-i ekrem ''yarın sancağı
öyle birine vereceğim ki, o allah ve resulünü sever, allah ve resulüde onu
sever, hayberi almadan da dönmez'' buyurmuştur ve sancağı şahların şahı
na vermiştir, hayberi almak da güzeller Şahına nasip olmuştur...

Enbiya içinde şakkul kamerin icrası AHMED-İ MUHTARA mahsus
Çekip elinde Zülfikarı, feth-i hayber Cenab-ı HAYDAR-I KERRARA mahsus
Nice erler yaratmış Cenab-ı Bari, lakin cansız duvarı yürütmek
HACE BEKTAŞ-I VELİ HÜNKARA mahsus

yine uhudda islam ordusu dağılırken, savaş meydanında yaralı halde olan re
sul-i ekrem efendimizi bırakıp kaçanlar arasında sizin bu şanlı halifelerinizde
vardır, yaralı halde müşriklerin ortasında bulunan resulullha cebrailden şöyle
bir nida gelir '' ya Muhammed Aliyi çağır'' bunun üzerine kainatın efendisi,yi
ne iki cihanda kardeşi olan şah-ı merdana seslenir '' yetiş ya Ali'', birde ba
kar ki Haydar-ı Kerrar olan Hızır gibi yetişip küffarı dağıtmış ve resulu ora
dan çekip çıkarmıştır, bunun üzerine resulullah şöyle buyurmuştur'' LA FETA
İLLA ALİ, LA SEYFE İLLA ZÜLFİKAR'' Yani ''ALİDEN ÜSTÜN YİĞİT, ZÜLFİKAR
DAN ÜSTÜN KILIÇ YOKTUR''

Şimdi erenlerin hikmetine akıl sır erdiremediği, Ali gibi hakkın yüce vasıfla
rını bünyesinde toplamış bir uluhiyet makamını ebebekir,ömer ve osman gibi
kişilerle kıyaslayıp, birde bunları hz.İmam efendimizden ve resulullahın ehli
beytinden üstün ve önde tutmak nasıl bir itikattır, anlamak mümkün değil,
bazılarıda muaviye gibi hileci,entrikacı ve İmam Hasanı bile zehirletip öldürt
müş birine sahabe ve hazret demektedirler, oğlu soysuz yezide lanet okuma
nın caiz olup olmadığını bile tartışanlar aynı zihniyette olanlar değilmi?
Bu Muharrem ayında sizin gündeminizde neden hiç İmam HÜseyin ve kerbela olayı yok?, neden bekire,ömere,osmana,muaviyeye,aişe annenize sahip çıktığınız kadar Hüseyine ve ehlibeyte sahip çıkmazsınız?acaba derin
lerde bir yerde ehlisünnet olan arkadaşları kerbela olayı vicdanen rahatsız
mı ediyor? çünkü bu faicanın sorumlusu olan yezidin babası muaviyeye sa
hip çıkmanızın bir sonucumu bu durum?
sünni bir arkadaş ve birçok ilahiyatçı şöyle diyor'' canım Aliyi bizde seve
riz ama, muaviyeyede kötü söz söylemeyiz'' mantığa bak, hem Aliyi sevdiği
ni iddia edeceksin,hemde Aliye kılıç çekene sahip çıkacaksın, bu ne perhiz,
bu ne lahana turşusu?
 

şahkulu

Yasaklı
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
193
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
ALEVİLİK-4

CAMİ VE CEMEVİ

Kaldığımız yerden devam edelim, kuranda islamın resmi bir mabedi yoktur dedik,zaten resul-i ekrem bütün yeryüzü ümmetime mescittir buyurmuştur,kendisi de içinde dediko
du ve fesat üretilen dırar mescidini yıktırmıştır, ilk minare halife ömer zamanında dikilmiş
tir, muaviye de camileri daha bir gösterişli hale getirip, bu mekanları propaganda merke
zi haline getirmiştir.Özellikle bu mekanlarda İmam Aliye ve ehlibeyte 90 yıllık emevi sal
tanatının 70 yılı küfrettirmiştir, inanmayan kardeşlerimiz araştırabilirler, bütün bunlar ta
rihi gerçeklerdir canlar.

Aleviler neden camiye gitmez?

Bunun başlıca iki sebebi vardır;
-bir tarihsel,sosyal nedenler
-inançsal nedenler

Tarihsel nedenler;
Daha ebubekirin halife seçilmesiyle, islam camiası ikiye bölünmüştür, bir tarafta ebube
kirin hilafetini destekleyenler yani beni sakife kanadı, diğer tarafta hz.peygamberin gadir hum da İmam Aliyi vasisi tayin ettiğini bilen ve Alinin halifeliğini destekleyen Ehli
beyt yandaşı kanat, bunlar içinde çok değerli sahabeler vardır,örn; Ammar bin Yasir,
Ebu Zer Gıffari,Bilal-i Habeşi,Selman Farisi vd, bütün bu zatlar daima İmam Alinin tara
fında olmuşlar ve ebubekire biat etmemişlerdir.Daha o günden başlayarak Ehlibeyt yan
daşları ile ebubekir kanadı aynı yerlerde ibadet etmemeye başlamıştır, muaviye zama
nında Ali ve Ehlibeyte camilerde küfürler edilmesi, Ehlibeyt muhibbanlarının camilerle il
gilerini tamamen kesmiştir, yalnız camiler peygamberimiz zamanındaki mescitlerden ol
dukça farklı yerler olarak daha sonraları vücut bulmuşlardır, Ehlibeyti sevenler evlerinde
toplanarak ibadetlerini yapmışlar, bugünlere taşımışlardır, işte bu tarihsel nedenlerden
ötürü aleviler camiye gitmezler, bir zamanlar muaviyenin bu mekanlarda Aliye küfrettir
miş olması alevi belleğinde hiç unutulmamıştır,camiler sünni ve şiilerin ibadethanesi ola
rak hizmet vermektedirler.

İnançsal nedenler;
Dedekorkut nickli şahıs demiş ki;cemevleri caminin alt kollarındandır,caminin alternatifi
değildir, peki gerçek bu mudur? tarihe baktığımızda alevi inancında ve geleneğinde asla
cami yoktur, arkadaşa göre sanki aleviler önce camiye gidip namaz kılıyormuş, sonrada
dergah veya cemevlerinde toplanıyorlarmış gibi bir anlam çıkmaktadır,aksine inanç ola
rak alevilikte sünnilik gibi 5 vakit, şiilik gibi 3 vakit namaz diye ibadet biçimleri yoktur,
cem vardır,cemin yapıldığı her yer meydanevi veya cemevi işlevindedir,onun için cami
ler inançsal olarak ibadethane olamaz, yalnız, sürekli baskılar ve katliamlar yüzünden
gizlenmek zorunda kalan aleviler, mimari olarak bir cemevi modeli yapma imkanı bulama
mışlardır, cemler köyün en büyük evlerinde, büyük odalarda icra edilmiştir, son yıllarda
köylerden büyük şehirlere inen aleviler cemevleri inşaa etmeye başlamışlardır,bu kezde
devletin ayrımcı ve mezhepçi engelleriyle boğuşmaktadırlar.
Neymiş cemevi ibadethane olamazmış,camilere alternatif değilmiş,kimse camilere al
ternatif diye cemevi yapmıyor zaten, bir inanç toplumunun ibadethane ihtiyacını karşıla
mak için yapılıyor,ancak alternatif seçenek demek olduğuna göre, bir alevi için cemevi
onun ibadethanesidir yani kendi şeçtiği ve yaşadığı inancının icra edildiği yerdir ve di
ğer ibadethanelerin(cami,kilise vd) alternatifidir onun için.Aynı şekilde mesela katolik
hristiyanlar için katolik kilisesi, onlar için ortodoks kilisenin alternatifidir.
Şimdi koskoca bir toplum benim ibadetim cemdir, mekanlarım cemevleridir diyor,dev
let ve onun trilyonluk şeyhülislam makamı diyanet hayır, cemevi ibadet yeri değildir, müslümansan camiye gel diyor, 21.yy da kendine laik diyen devlet(laik devlette trilyon
bütçeli diyanetin ne işi vardır?) vatandaşları arasında ayrımcılık yapıp, bir kesimi ve kim
liği inkar ediyor, devletin asıl görevi milletin inancını tanımlamak deği, herkese eşit mua
mele yapmaktır.
Alevi açılımı diye ne idiğü belirsiz işlerle göz boyuyor, alevi köylerine zorla cami yapı
yor, zorunlu din derslerinde zorla alevi çocuklarına sünni müfredat öğretiliyor, ama ha
la bunlara bir son verip, fiilen alevilerin inanç ve ibadet merkezi olan cemevlerini yasal
güvenceye kavuşturmuyor.
 
Katılım
20 Eki 2009
Mesajlar
241
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Hem seyyid hem şerif Abdulkadir-i Geylani hazretleri senin gibi düşünmüyor. Ehl-i Beyt bu düşüncelere karşı. Dedesi Hz. Muhammed . ve Hz. Ali olan zatların kitapları tamamen ehl-i sünnet yönünde.

Tevbe suresi 40. ayette Allahu Teala habibini Ebubekir'den bile ayırmamış, onlar diye hitap etmiştir. Siz anlayınız lütfen ki yanlış yoldasınız. Bütün hadis kitaplarında Ebubekir'in ve Ömer'in üstünlüğü yer almaktadır. Bu kitapların el yazması çok eski orjinal baskılarında bunlar mevcut. Hz. Ali elbetteki üstündür ama Allah'ın Arslanı'na Ebubekir'den ve Ömer'den korktuğu için onlara biat etti demeyin. Siz inat ederseniz ben cevap vermeyeceğim çünkü ayetle övülmüş bir sahabeye küfür etmenin vebalinin sahibine yaklaşmaktan korkarım.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Ağaç altında, sana söz veren müminlerden [1400 kişi olan Eshabından], Allah razıdır. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.) [Fetih 18]

(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah [Eshabın] hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etti.) [Hadid 10]

(Muhacirlerin [Mekke’den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine’de muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]

(Allah, [Eshab-ı kiramın] hepsine de en güzeli [Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]

([Habibimin Eshabı olan] sizler, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.) [Âl-i İmran 110]

(Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun [Eshab-ı kiramın] babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk etmez. İşte onların [Eshab-ı kiramın] kalbine Allah, iman yazıp katından bir ruh ile onları destekledi. Onları içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razıdır.) [Mücadele 22]

Resulullah efendimiz de Eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğunu defalarca bildirmiştir. Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Beni gören Müslüman [Eshabım], Cehenneme girmez.) [Taberani] (Kur’an-ı kerimde de eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğu bildirilmektedir. Hadid 10)


(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidayete kavuşursunuz.) [Darimi, Beyheki, İbni Adiy, İ. Münavi]

(Eshabım, cin ve insanların hepsinden üstündür.) [Bezzar]

(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]

(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.) [Buhari]

(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın! Onlara dil uzatan Allah’a dil uzatmış olur.) [Buhari]

(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]

(Eshabımın ismini işitince, susun, şanlarına yakışmayan söz söylemeyin!) [Taberani]

(Bedir savaşında bulunanları Cennetle müjdele.) [Dare Kutni]
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
ALEVİLİK-4

CAMİ VE CEMEVİ

Kaldığımız yerden devam edelim, kuranda islamın resmi bir mabedi yoktur dedik,zaten resul-i ekrem bütün yeryüzü ümmetime mescittir buyurmuştur,kendisi de içinde dediko
du ve fesat üretilen dırar mescidini yıktırmıştır, ilk minare halife ömer zamanında dikilmiş
tir, muaviye de camileri daha bir gösterişli hale getirip, bu mekanları propaganda merke
zi haline getirmiştir.Özellikle bu mekanlarda İmam Aliye ve ehlibeyte 90 yıllık emevi sal
tanatının 70 yılı küfrettirmiştir, inanmayan kardeşlerimiz araştırabilirler, bütün bunlar ta
rihi gerçeklerdir canlar.

Aleviler neden camiye gitmez?

Bunun başlıca iki sebebi vardır;
-bir tarihsel,sosyal nedenler
-inançsal nedenler

Tarihsel nedenler;
Daha ebubekirin halife seçilmesiyle, islam camiası ikiye bölünmüştür, bir tarafta ebube
kirin hilafetini destekleyenler yani beni sakife kanadı, diğer tarafta hz.peygamberin gadir hum da İmam Aliyi vasisi tayin ettiğini bilen ve Alinin halifeliğini destekleyen Ehli
beyt yandaşı kanat, bunlar içinde çok değerli sahabeler vardır,örn; Ammar bin Yasir,
Ebu Zer Gıffari,Bilal-i Habeşi,Selman Farisi vd, bütün bu zatlar daima İmam Alinin tara
fında olmuşlar ve ebubekire biat etmemişlerdir.Daha o günden başlayarak Ehlibeyt yan
daşları ile ebubekir kanadı aynı yerlerde ibadet etmemeye başlamıştır, muaviye zama
nında Ali ve Ehlibeyte camilerde küfürler edilmesi, Ehlibeyt muhibbanlarının camilerle il
gilerini tamamen kesmiştir, yalnız camiler peygamberimiz zamanındaki mescitlerden ol
dukça farklı yerler olarak daha sonraları vücut bulmuşlardır, Ehlibeyti sevenler evlerinde
toplanarak ibadetlerini yapmışlar, bugünlere taşımışlardır, işte bu tarihsel nedenlerden
ötürü aleviler camiye gitmezler, bir zamanlar muaviyenin bu mekanlarda Aliye küfrettir
miş olması alevi belleğinde hiç unutulmamıştır,camiler sünni ve şiilerin ibadethanesi ola
rak hizmet vermektedirler.

İnançsal nedenler;
Dedekorkut nickli şahıs demiş ki;cemevleri caminin alt kollarındandır,caminin alternatifi
değildir, peki gerçek bu mudur? tarihe baktığımızda alevi inancında ve geleneğinde asla
cami yoktur, arkadaşa göre sanki aleviler önce camiye gidip namaz kılıyormuş, sonrada
dergah veya cemevlerinde toplanıyorlarmış gibi bir anlam çıkmaktadır,aksine inanç ola
rak alevilikte sünnilik gibi 5 vakit, şiilik gibi 3 vakit namaz diye ibadet biçimleri yoktur,
cem vardır,cemin yapıldığı her yer meydanevi veya cemevi işlevindedir,onun için cami
ler inançsal olarak ibadethane olamaz, yalnız, sürekli baskılar ve katliamlar yüzünden
gizlenmek zorunda kalan aleviler, mimari olarak bir cemevi modeli yapma imkanı bulama
mışlardır, cemler köyün en büyük evlerinde, büyük odalarda icra edilmiştir, son yıllarda
köylerden büyük şehirlere inen aleviler cemevleri inşaa etmeye başlamışlardır,bu kezde
devletin ayrımcı ve mezhepçi engelleriyle boğuşmaktadırlar.
Neymiş cemevi ibadethane olamazmış,camilere alternatif değilmiş,kimse camilere al
ternatif diye cemevi yapmıyor zaten, bir inanç toplumunun ibadethane ihtiyacını karşıla
mak için yapılıyor,ancak alternatif seçenek demek olduğuna göre, bir alevi için cemevi
onun ibadethanesidir yani kendi şeçtiği ve yaşadığı inancının icra edildiği yerdir ve di
ğer ibadethanelerin(cami,kilise vd) alternatifidir onun için.Aynı şekilde mesela katolik
hristiyanlar için katolik kilisesi, onlar için ortodoks kilisenin alternatifidir.
Şimdi koskoca bir toplum benim ibadetim cemdir, mekanlarım cemevleridir diyor,dev
let ve onun trilyonluk şeyhülislam makamı diyanet hayır, cemevi ibadet yeri değildir, müslümansan camiye gel diyor, 21.yy da kendine laik diyen devlet(laik devlette trilyon
bütçeli diyanetin ne işi vardır?) vatandaşları arasında ayrımcılık yapıp, bir kesimi ve kim
liği inkar ediyor, devletin asıl görevi milletin inancını tanımlamak deği, herkese eşit mua
mele yapmaktır.
Alevi açılımı diye ne idiğü belirsiz işlerle göz boyuyor, alevi köylerine zorla cami yapı
yor, zorunlu din derslerinde zorla alevi çocuklarına sünni müfredat öğretiliyor, ama ha
la bunlara bir son verip, fiilen alevilerin inanç ve ibadet merkezi olan cemevlerini yasal
güvenceye kavuşturmuyor.
Bak sayın şah kulu eğer samimibir tartışmacı isen en baştan başlayalım.Önce iman,İman yoksa diğerleri hakkında söz etmek imansıza düşmez.Ben sana sorayım İman esaslarından ilkinden (İmanın esası altıdır.)başlayalım.Sen Allahü Teala Hazretlerinin Zati ve zubuti sıfatlarını say bakalım.BakalımAllahü Teala Hazretlerini nasıl biliyorsun.?Diğerleri buna doğru cevab verirsen sorulaçak.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Ebu Bekr-i Sıddık
Ebu Bekr-i Sıddık hazretleri Peygamberlerden sonra, insanların en üstünüdür.
Aşere-i Mübeşşerenin yani Cennetle müjdelenen on sahabenin birincisidir. Peygamber efendimizin kayınpederi, Hazret-i Âişe'nin babasıdır. Hazret-i Ebu Bekirin Resulullah efendimize fevkalade sadâkât ve sevgisi vardı. Vefatına, Peygamberimizden ayrıldığından duyduğu aşırı üzüntüsü, gammı ve hasreti sebep olmuştur. Çünkü Ona karşı olan, sevgisi ve bağlılığı kelimelerle tarif edilemiyecek kadar çoktur. Peygamber efendimiz de onu çok severdi.

Peygamber efendimizin vefat ettiği gün halife seçildi. Hilafeti 2 sene 3 ay 10 gün sürdü. 63 yaşında iken hicretin 13 (m. 634) yılında Cemaziyel-ahir ayının yedisinde Pazartesi günü hastalandı, 15 gün hasta olarak yattıktan sonra vefat etti. Cenaze namazını Hazret-i Ömer kıldırdı. Peygamber efendimizin kabrinin bulunduğu Hücre-i Seadete defnedildi.

Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın en yakın dostu idi. Ondan hiç ayrılmazdı. Onların bu beraberliği, Mekke'den Medine'ye hicrette de devam etti. Ona mağara arkadaşı oldu. Mağara'da üç gün kaldıktan sonra, ikisi bir deveye binerek yolculuk ettiler. Medine'ye varıncaya kadar Resulullahın bütün hizmetini O gördü. Medine'deki mescid yapılırken Onunla beraber çalıştı. Hiçbir hizmetten, fedakârlıktan geri kalmadı. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizle birlikte bütün harplerde bulunmuş, bir kısmında ordu kumandanlığı vazifesi kendisine verilmiştir. Çok şiddetli muharebelerde, Peygamber efendimizin muhafızlığını yapmış, Efendimize karşı bedenini siper etmiştir. Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te müşriklere karşı büyük kahramanlıklar göstermiştir. Tebük harbinde, sancaktarlık görevini yürütmüştür.

Peygamber efendimizin; son hastalıklarında üç gün imamlık görevinde bulunup, onyedi vakit namaz kıldırmış, üç vaktinde de Peygamberimiz, Hazret-i Ebu Bekir'e uyarak arkasında namaz kılmışlardır.

Hicri 10 (m. 632) senesinde, Peygamberimizin vefatı üzerine Eshab-ı kiramın sözbirliğiyle halife seçilmiştir. Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed aleyhisselamdan sonra müslümanların halifesi, yani Peygamberimizin vekili ve müslümanların reisi, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık olmuştur.

Eshab-ı kiramın en çok ilim sahibi olanlarındandı. Her ilimde müracaat kaynağı olmuştur. İslami ilimlerin bütün meselelerini bilirdi. Nitekim Resulullah efendimiz Onun hakkında "Göğsümdeki marifetlerin, bilgilerin hepsini, Ebu Bekir’in göğsüne akıttım" buyurmuştur, Böylece O, Muhammed aleyhisselamdan sonra insanların en üstünü oldu. Hicrette Onun yol arkadaşı idi. Mağarada beraber idiler. Hayatı boyunca Peygamber efendimizin yanından hiç ayrılmadı. Her işinde Onun veziri oldu. Bir meselede Eshab-ı kiram ile istişare ederken Hazret-i Ebu Bekir'i sağına, Hazret-i Ömer'i de soluna oturturdu. Görülecek mesele hususunda, önce bu ikisinin reyini, görüşünü sorar, sonra da diğer sahabilerin görüşlerine yer verirdi.

Resulullahtan çok feyizlere kavuşmuş, Kur'an-ı kerimin manasına ve hakikatine ait bütün bilgileri bizzat Ondan almıştır. Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarmak hususunda üstün bir kudret ve maharet sahibi idi. Âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin mana ve hakikatlerine hakkıyla muttali (öğrenmiş) idi. Eshab-ı kiram ve Tabiinin âlimleri, birçok âyet-i kerimelerin tefsirini Ondan alıp bildirmişlerdir

Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık, tasavvuf ilminin bütün yüksek marifetlerine kavuşmuştu. Resulullahın kalbine akıtılan feyizlerin, marifetlerin hepsi Ona da verilmişti. Resulullahtan sonra Allahü teâlâyı en iyi tanıyan ve en çok ibadet eden Odur. Tasavvuf, Resulullahın izinde bulunmak, Onun gösterdiği yoldan ayrılmamaktır, insanların yaratılışları ayrı ayrı olduğu için tasavvuf yolları da ayrılmıştır. Bu ümmetin sonra gelen evliyâsı Resulullahtan gelen feyizlere, nurlara iki yoldan kavuşmuştur. Birisi nübüvvet yolu, diğeri de vilayet yoludur. Müslümanlar, nübüvvet yolunun bütün marifetlerine, Hazret-i Ebu Bekir vasıtası ile kavuşmuşlardır. Eshab-ı kiramın hepsi, Allahü teâlâya bu yoldan kavuştular.

Hazret-i Ebu Bekir'in faziletleri, üstünlükleri çoktur. Bunların herbiri, Kur'an-ı kerimin, hadis-i şeriflerin ve Eshab-ı kiram ile diğer din âlimlerinin haber vermesiyle anlaşılmıştır. Bu ümmet içinde, Peygamberimizden sonra olma saadetinin sahibi Hazret-i Ebu Bekir’dir. Çünkü dini kuvvetlendirmek ve Peygamberlerin efendisine yardım etmek için, malına dağıtmakta, cihad etmekte, yani düşmanlarla şiddetli mücadele etmek ve şanını, şerefini kaybetmekte, öncelerin öncesi odur. Hazret-i Ebu Bekir’in diğer müslümanların en üstünü olmasının sebebi, imana gelmekte, malının çoğunu ve canını feda etmekte ve her türlü hizmette, başkalarının önünde bulunmasıdır.

Resulullah insanları imana davet etti. Ebu Bekri Sıddık iman edenlerin birincisi oldu. Böylece imanda Onun ikincisi oldu. Sonra Hazret-i Ebu Bekir insanları Allah'a ve Resulüne imana çağırdı. Birçokları bu çağrıyı kabul etti. Böylece davette de ikincisi oldu. Her savaşta Resulullahın yanında idi. Bedir'de de Onun ikincisidir. Resulullah hastalanınca, Onun yerine insanlara imam olup, öne geçti. Bu hususta da ikinci oldu. Resulullahtan sonra Onun türbesine defin olunmada da ikincisi oldu. Bunlar hep Ona en yakın olma delilleridir. Allahü teâlâ, Resulünün arkadaşı olarak, Hazret-i Ebu Bekir’i Kur'an-ı kerimde bilhassa bildiriyor ve, "O vakit Resulüm arkadaşına, mahzun olma diyordu" buyuruyor. Üçüncüleri Allahü teâlâ idi. Allahü teâlânın kendisiyle olduğu bir kimse ise, şüphesiz, şeref ve fazilet yönünden diğerlerinden üstündür.

Hazret-i Ebu Bekir'in ismi geçince, Hazret-i Ömer şöyle dedi:
"Ömrümdeki bütün amelimin Ebu Bekrin, bir gün ve gecelik ameli gibi olmasını isterdim. Onun o mesut gecesi ki, Resulullah ile birlikte mağaraya gitti. Mağaraya varınca, "Allah için, ya Resulallah içeri girmeyin! Ben gireyim, içerde zararlı bir şey varsa, bana gelsin, mübarek zâtınıza bir keder, bir elem gelmesin" dedi ve içeri girdi, içeriyi süpürüp temizledi. Sağında solunda bir çok irili ufaklı delikler gördü. Hırkasını parçalayıp, delikleri kapadı. Sonra Resulullaha, içeri girmesini söyledi. Resulullah içeri girdi ve mübarek başını Hazret-i Ebu Bekir'in kucağına koyup uyudu.”

Resulullah efendimiz buyurdu ki:

(Bize her nimeti veren ve iyilik eden kimseye karşılığını verdik. Ebu Bekrin iyilik ve ikramının karşılığını veremedik. Hak teâlâ kıyamette ona karşılığını verir. Ebu Bekrin malının fayda verdiği gibi, bir kimsenin malı bana fayda vermedi. Eğer ben dost edinseydim, Ebu Bekri dost edinirdim. Lakin bilmiş olun, sizin sahibiniz, Allahü teâlânın dostudur.) [Mesabih]

(Allah, İbrahim aleyhisselamı halil [dost] edindiği gibi, beni de halil edindi. Ümmetimden birini kendime halil edinseydim, Ebu Bekr’i edinirdim.) [Müslim, Tirmizi]

Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Ebu Bekir bizim seyyidimiz, hayırlımızdır ki, Allah Resulüne hepimizden daha sevgilidir.

Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın vefatından sonra, her geçen gün biraz daha zayıflıyordu. Bir gün kızı Âişe-i Sıddıka validemiz bu zayıflamanın sebebini sordu. Cevabında, Resulullahın ayrılığı böyle zayıflattı buyurdu.

Hazret-i Ebu Bekrin kıymetli nasihatlerinden:

"Takva akıllıca yapılan işlerin en güzelidir. Hakka âsi olmak ahmakça yapılan işlerin en çirkinidir. Verilen emaneti yerine getirmek en üstün doğruluk sayılır. Hıyanet olarak da, en önde yalan gelir."

“Ölümü özüne sevdir. Nasıl olsa gelecek."

"Ömrünü faydasız, boş şeylerle geçiren, tarlaya tohum ekme vaktini kaçırmış olur. Vaktinde tohum ekmeyen ise, hasat zamanında pişman olur."

"Ne söyleyeceğine ve ne zaman söyleyeceğine dikkat et!"

Ordu kumandanlarını bir yere gönderdiği zaman, onlara:
"Kadınları öldürmeyiniz, çocuklara, ihtiyarlara dokunmayınız, meyve ağacı kesmeyiniz, mamur yerleri tahrip etmeyiniz, haddi tecavüz etmeyiniz, korkmayınız ve gıdadan başka bir maksatla koyun ve deve kesmeyiniz ve manastırlarına çekilmiş insanlara zarar vermeyiniz" diye emirler ve nasihatler verirdi.

Bir hutbesinde buyurdu ki:
"Ey insanlar, Allah'tan af ve afiyet isteyiniz. Çünkü mümine, İslam'dan sonra af ve afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir."

"Müslümanlardan hiçbiri, diğerini hakir görmesin! Zira müslümanların küçüğü, Allah yanında büyüktür."

"Allahü teâlâdan, kendisini, kıyamet gününde Cehennem ateşinden korumasını isteyen bir kimse, müminlere karşı çok merhametli ve ince kalbli davransın!"

Bir gün Eshab-ı kirama hitaben buyurdu ki:
"Allahü teâlâ size dünyayı fethettirecek, kapılarını açacaktır. Siz, ihtiyacınızdan fazlasını almayınız!"

"Bilmiş ol ki, sabah namazını kılan kimse, Allah’ın himayesindedir. Allah’ın hakkını küçümseme, zira yüzüstü seni Cehenneme atar."

"Allahü teâlâya olan halis sevginin zevkine varan, dünyalıktan vazgeçer ve bütün insanlardan yüz çevirir."

"Kişinin kelamı, aklının beyanı, faziletinin tercümanıdır."

Bir hutbesinde buyurdu ki:
Bütün hamd ve senalar Allahü teâlâya mahsustur. Ona hamd eder Ondan yardım dilerim. Ondan af niyaz eder, Ona inanır, Ona güvenirim. Hidayeti Allah'tan bekler, sapıklık düşüklük, şüphe ve körlükten Ona sığınırım. Allah'ın dürüst yürümeyi nasip ettiği kişi dosdoğru yol alır, Onun saptırdığı ise ne bir dost, ne de bir rnürşid bulabilir... Bütün varlığımla inanırım ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. O tektir ve şeriki yoktur. Mülk ve saltanat Onundur, hamd Onadır. Dirilten de öldüren de Odur. Ve O, hiç ölmeyen diridir. Dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltır. Bütün hayırlar Onun elindedir, O, her şeye gücü yetendir.

Bütün varlığımla inanırım ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve Peygamberidir. Onu bütün insanlığa bir rahmet ve bütün insanlık için bir dayanak ve delil olarak göndermiştir. O gönderildiği zaman insanlar, olabilecekleri hallerin en kötüsü içindeydiler. Bilgisizlik karanlıklarına gömülmüş durumdaydılar. Dinleri uydurma, davetleri yalan ve sahte idi. Allahü teâlâ hakikat dinini Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam ile aziz kıldı.

Ey müminler, Allah sizin gönüllerinizi birbirinize ısındırdı. Onun nimeti sayesinde sizler kardeş haline geldiniz. Daha önceleri bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz. Sizi oradan çıkaran O oldu. O halde ey iman edenler! Allah'a ve Onun Resulüne tam uyun! Allahü teâlâ, "Resule uyan, Allah’a uymuş demektir” buyurmaktadır. (Nisa, 3)

Ey iman edenler! Size her işte, her durumda Allahü teâlâdan korkmanızı nasihat ederim. Hoşunuza giden işler kadar, size zor gelen durumlarda da hakikate sarılın. Şunu bilin ki, doğru söz dışında hiçbir kelam hayır ve yarar getirmez. Yalan söyleyen, yaradılış hikmetini saptırmış, bunu yapan ise, helak olmuştur. Ey insanlar! Büyüklenmekten sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir varlığın kibirlenmesi de, ne demek oluyor? Bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsız!..

Ey insanlar! Çalışın ve nefslerinizi, içinde yer alacakları ahiret için hazırlayın. Önünüzde çözümü zorlaşan şeyleri Allah'ın ilmine havale edin. Öbür âleme geçmeden önce bir şey hazırlayın ki, oraya vardığınızda karşınıza çıksın.

Allah'tan korkun, Onun emir ve yasaklarına iyice kulak verin. Sizden önce gelip geçenlerden de ibret alın. Ve unutmayın ki, Rabbinizin huzuruna mutlaka çıkarılacak ve küçük-büyük bütün davranışlarınızın karşılığını bulacaksınız.

Bununla beraber Allah dilediğini bağışlayabilir. O bağışlayıcı ve affedicidir.

Kendinizi iyi tanıyın, sadece kendi noksanlarınızla meşgul olun. Yardım istenilecek tek kudret sahibi Allahü teâlâdır. Onun dışında hiçbir güç ne yapabilir, ne bozabilir.”

Hazret-i Ebu Bekir’in faziletini bildiren hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:

(Ebu Bekir, insanların en üstünüdür. Yalnız Peygamber değildir.) [Deylemi]

(Ebu Bekir’i sevmek ve ona şükretmek her mümine vaciptir.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ, Ebu Bekir’e “Sıddık” ismini verdi.) [Deylemi]

(Kıyamette, Ebu Bekir’den başka herkese hesap sorulur.) [Hatib]

(Ebu Bekir’in imanı, herkesin imanları toplamı ile tartılsa, hepsinden ağır gelir.) [M.Ç.Güzin]

(Göğsümdeki marifetlerin, bilgilerin hepsini, Ebu Bekir’in göğsüne akıttım.) [Reddi revafıd]

(Her Peygamberin halili vardır. Benim halilim Ebu Bekir’dir.) [Deylemi]

(Cebrail bana geldi. Elimden tuttu. Ümmetimden birinin, Cennet kapısından içeri girdiğini, bana gösterdi. Ebu Bekir dedi ki, (Ya Resulallah! Orada, seninle beraber olmak isterim). Ya Eba Bekir! Ümmetim içinden Cennete en önce sen gireceksin, buyurdu.) [Tirmizi]

Sevgi, bağlılık çok oldukça, faydalanmak da o kadar çok olur. Bunun içindir ki, Hazret-i Ebu Bekir bütün Eshabın en üstünü oldu. Resulullaha bağlılığı da, herkesten çok idi. (Ebu Bekir’in üstünlüğü, namaz ve orucunun çokluğu ile değil, onun kalbinde bulunan bir şey iledir) hadis-i şerifinde bildirilen şey, Resulullahın sevgisidir. (İ. Gazali)
 
Üst