Dikkat edersen ben israiliyat demiyorum.Ben kimsenin etkisinde değilim.Bunu önce anla ve boş işlerle iştigal etme millete de laf atma.
الْعُرْفُ الْوَرْدِيُّ فِي أَخْبَارِ المهدي .
Bahsettiğin eser: El-Arful Verdi Fi Ahbaril Mehdi
الْحَمْدُ لِلَّهِ ، وَسَلَامٌ عَلَى عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَى . هَذَا جُزْءٌ جَمَعْتُ فِيهِ الْأَحَادِيثَ ، وَالْآثَارَ الْوَارِدَةَ فِي المهدي
İmam Suyutî şöyle diyor : Hamd Allahadır.Selam da seçtiği kulların üzerinedir.Bu kendisinde hadisler ve âsâr(hadis dışında sözler)'i cem ettiğim mehdi hakkındaki cüzdür.
---
Yukarıdaki verdiğin hadise birazdan bakacağım.Eğer rivayeti bulursam , hadis dememişse bakalım ne diyeceksin.Vesselam[/QUOTE]
Kitabın asıl açıklamsı senin dedğin gibi değildir. Bak açıklıyorum İyi oku da öğren !
İmâm-ı Suyûtî -rahmetullâhi aleyh- Hazretleri gibi büyük bir muhaddisin Hadis kitabına aldığı bir rivâyete "Hadis değildir!" demek nasıl bir cür'ettir? Nitekim İmam-ı Suyûtî'nin değişik Hadis kitaplarındaki, Hazret-i Mehdi'nin zuhuruna dâir rivâyet ettiği Hadis-i şerif'leri bir araya toplayarak "Kitâbu'l-Burhân fî 'Alâmeti'l-Mehdiyyi'l-Âhiri'z-Zamân" adında bir eser neşreden Ali bin Hüsâmeddîn Muttakî el-Hindî, yazdığı mukaddimede şu ifâdeleri kullanmaktadır:
"Asrın müctehidi olan Şeyhülislâm Celâleddin es-Suyûtî'nin 'Kitâbu'l-Arfi'l-Verdî fî Ahbâri'l-Mehdî' ismindeki eserini okudum. Bu kitab, Hazret-i Mehdi hakkındaki hadisleri toplayıp biraraya getirmiş... Ancak bölüm bölüm ayırmamış. Ben bu hadisleri bölümlere ayırarak tasnif ettim. Ve yine İmam Suyûtî'nin Cem'ül Cevâmi ismindeki kitabından bazı hadislerle, Ikdıddurer fi Ahbar'il Mehdiyy-il Muntazar adındaki diğer bir eserden aldığım değişik hadisleri de kitabıma ilâve ettim." ("Ahir Zaman Mehdi'sinin Alâmetleri", Gonca Yayınevi, İstanbul, 1986)
Bu zâtların "Hadis'tir." dediğine Sifil neye dayanarak "Hayır, Ka'b el-Ahbâr'ın sözüdür." diyebiliyor?
Asırlardır ehl-i İslâm'ı tenvir eden bu muhaddislerin doğruluğuna ümmet-i Muhammed şâhiddir. Senin şâhidin kim?..
Hazret-i Mehdî ve âhir zaman fitneleriyle ilgili yazılmış ilk ve en eski Hadis kitabı olan "Kitabu'l-Fiten ve'l-Melâhim"i derleyen Nuaym bin Hammad -rahmetullâhi aleyh- Hazretleri, iki yüz bin Hadis-i şerif'i sened ve metinleriyle ezbere bilen ilk devir Hadis hâfızlarından ve muhaddislerindendir; bu sahadaki en eski rivâyetlerden olan sözkonusu Hadis-i şerif'i de eserinin Mehdî Aleyhisselâm'la ilgili olan "Beşinci bâb"ında zikretmiştir. (Bkz.: "Kitâbu'l-Fiten ve'l-Melâhim", s. 205, nşr. Süheyl Zekkâr, Beyrut, 1993)
Onun Ka'b -radiyallahu anh-den rivâyet ettiği bu Hadis-i şerif'i İmâm Celâleddin es-Suyûtî -rahmetullâhi aleyh- başta olmak üzere, Mehdi Aleyhisselâm ve âhir zamanla ilgili Hadis-i şerif'leri tasnif ve rivâyet etmeleriyle meşhur olan pek çok muhaddisler eserlerinde açıkça zikretmişlerdir.
Bunlardan bâzıları;
"Kitâbu'l-Arfi'l-Verdî fî Ahbâri'l-Mehdî":
Yukarıda da izah edildiği gibi; İmâm-ı Suyûtî -rahmetullâhi aleyh- Hazretleri bu Hadis-i şerîf'i "Kitâbu'l-Arfi'l-Verdî fî Ahbâri'l-Mehdî" adlı eserinin 7. Bâb'ında, "Mehdî'nin Yardımcıları" hakkındaki delillerden on üçüncüsü olarak zikretmiş ve sıhhatinin zayıflığına dâir tek bir kelime sarfetmemiştir. (Bakınız: "Kitabu'l-Arfi'l-Verdi fî Ahbâri'l-Mehdi", Cârullah Efendi, nr.: 1494, vr. 98b, 7/13)
Binâenaleyh İmâm-ı Suyûtî Hazretleri gibi, rivâyetleri herkesçe kabul görmüş büyük bir muhaddis bu Hadis-i şerîf'i sıhhatinde şüphe etmeyip, kitabında Mehdî'nin alâmetlerini bildiren haberler arasına almakta tereddüt etmezken; sen ve senin gibi câhillerin hiçbir delile dayanmaksızın bunları reddedip, kendi kendine büyüklük taslamaya ve "caka satmaya" kalkışmasının mânâsı nedir?
"el-Kavlu'l-Muhtasar fî Alâmâti'l-Mehdiyyi'l-Muntazar":
Muhaddislerin en meşhurlarından olan İbn-i Hacer el-Mekkî -rahmetullâhi aleyh- in "el-Kavlu'l-Muhtasar fî Alâmâti'l-Mehdiyyi'l-Muntazar" adlı eserinde de Hadis-i şerîf'in sıhhati hakkında en küçük bir şüphe ifâdesine yer verilmediği gibi; aksine eser muhtasar bir risâleden ibâret olduğu için, bu rivâyet Mehdî'nin alâmetleriyle ilgili meşhur rivâyetler kâbilinden zikredilmiştir. (İbn-i Hacer el-Mekkî, "el-Kavlu'l-Muhtasar fî Alâmâti'l-Mehdiyyi'l-Muntazar"; 13ª yaprağı, 3. Bâb, Had. no.: 22)
"İkdu'd-Dürer fî Ahvâli'l-Mehdiyyi'l-Muntazar":
Yahyâ bin Ali el-Makdisî -rahmetullahi aleyh- de Mehdi Aleyhisselâm'la ilgili Hadis-i şerif'leri toplu bir biçimde beyân etmek maksadıyla yazdığı "İkdu'd-Dürer fî Ahvâli'l-Mehdiyyi'l-Muntazar" isimli eserinin "Mehdi'nin Zuhûrunun Alâmetleri" adını taşıyan dördüncü bölümünde; Mehdi Aleyhisselâm'dan önce gelecek ve ona zemin hazırlayacak olan bu zâtın zuhur şekline, nesebine ve mânevî ordusu olan "Bayraklılar"la biraraya gelişine işâret eden Hadis-i şerîf'i sahih ve mütevâtir haberler arasında zikretmiştir:
"İmam Mehdî Aleyhisselâm'ın zuhûruyla ilgili olarak, meydana gelecek olan alâmetleri beyân eden apaçık esaslar ve onun imamlığından önceki fitneleri, hâdiseleri ve işâretleri tâyin eden mütevâtir haberler gelmiştir. Nitekim; 'Kinde soyundan ayağı sakat bir şahsın batı cihetinden çıkıp, yardımcıları olan 'Bayraklılar'la birleşmesi' bunlardandır." ("İkdu'd-Dürer fî Ahvâli'l-Mehdiyyi'l-Muntazar"; Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr.: 1690, vr. 36b.)
Gerek Hazret-i Mehdî, gerekse onun alâmetleri hakkındaki rivayetlerin kaynağı Resulullah Aleyhisselâm'dan başkası olmadığına göre; Ka'b -radiyallahu anh- gibi güvenilir bir tabîin bu bilgiyi kendisi mi uydurmuştur? İmâm-ı Suyûtî Hazretleri gibi büyük bir âlim ve diğer meşhur muhaddisler bu Hadis-i şerîf hakkında: "Mütevâtir Haber'dir." diyerek, Ümmet-i Muhammed'i tutup uydurma ve yalan bir söze mi bağlamışlardır?
"Tahric" kelimesinin sözlük anlamına bakması bile kâfi iken bu iddia ile ortaya çıkması, eğer cehâletten kaynaklanmıyorsa doğrusu çok büyük bir yalan ve çok büyük bir iftirâdır! Çünkü zâten Hadis ilminde "Tahric"in mânâsı; "Resulullah Aleyhisselâm'dan gelen bir Hadis'i ilk râvîlerine dayandırıp, onların rivâyetlerinden çıkarmak"tır!..
3. Sifil bu "sefâletnâme"lerle yetinmeyerek, hesap oyunları ile Hadis-i şerif'te râvî eksikliği olduğunu iddiâ etmekte; "Bu rivayeti nakleden Ebû Nuaym hicri 229 yılında vefat etmiştir. Ka'b el-Ahbâr ise Hz. Osman -r.a.-'in hilafetinin sonlarına doğru (yani hicri 35 yılından önce) vefat etmiştir. Dolayısıyla Nuaym b. Hammâd ile Ka'b el-Ahbâr arasında 194 yıl bulunmaktadır. Söz konusu rivayetin senedinde ise Nuaym b. Hammâd ile Ka'b arasında sadece iki ravi yer alıyor." demektedir.
Sifil iki râvi ve Ebû Nuaym ile beraber, üç kişinin ömrünün 194 yıl sürmesinin imkânsız olduğunu iddia etmektedir ki, sırf inkâr için gayet mümkün bir hesabı bile mümkün değilmiş gibi göstermeye çalışmaktadır. Nitekim Ka'b -radiyallahu anh- Hazretleri de 100 yıldan fazla ömür sürmüş bir zât-ı muhteremdir.
İmam-ı Suyûtî Hazretleri
Rivayet Ettiği Hadis-i şerif'leri
Mânevî Âlemde Resulullah Aleyhisselâm'a Danışan
Büyük Bir Zât-ı Âlî, Müfessir ve Muhaddis İdi.
Hazret-i Mehdî ve Hâtemü'l-Velî Hakkındaki Hadîs-i şerif'leri "Kitâbu'l-Arfi'l-Verdî fî Ahbâri'l-Mehdî" adlı eserinde toplayan İmâm-ı Suyûtî meşhur "Celâleyn Tefsiri"nin müellifi olan büyük bir âlimdi. Birçok "Tefsir" ve "Hadis" eserleri neşretmişti.
İmâm-ı Şa'rânî Hazretleri "Mîzânü'l-Kübrâ" adlı eserinde İmâm Celâleddîn es-Suyûtî'nin Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i uyanık bir hâlde yetmiş beş defâ gördüğünü, rivâyet ettiği Hadis-i şerif'leri bizzat kendisine sorup tasdik ettirdiğini haber vererek şöyle buyurmuştur:
"Kitap ve Sünnet'ten idrâk ettiklerini kitaplarına kaydetmeden ve onlarla ibâdet etmeden önce, her şeyi Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den sorar; 'Yâ Resulellâh! Biz bu âyet'ten böyle anladık, filân kimsenin bildirdiği Hadîs-i şerîf'inizden şöyle anladık! Siz bunu beğeniyor musunuz, beğenmiyor musunuz?' der, onun -sallallahu aleyhi ve sellem- sözü ve işâreti ile hareket ederdi." (Mîzânü'l-Kübrâ)
Eserinin başka bir yerinde ise, Suyûtî'nin üzerindeki bu Peygamberî destekle ilgili şöyle bir hâtırasını nakleder:
"Talebelerinden Abdülkâdir eş-Şâzelî'nin yanında, Celâleddîn es-Suyûtî'nin el yazısı ile yazılmış bir kâğıt gördüm. Kendisinden, Sultan Kayıtbay'dan istediği bir şey için aracılık etmesini isteyen bir şahsa yazılmıştı.
Suyûtî bu yazısında şöyle diyordu:
'Ey kardeşim!
Bil ki şu güne kadar, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile uyanık ve karşı karşıya olduğum hâlde yetmiş beş defâ bir arada bulundum. Hükümdarların yanına gittiğim taktirde Resulullah'ı -sallallahu aleyhi ve sellem- göremeyeceğimden korkmasaydım, kaleye gidip Sultan'dan senin için elbette yardım dilerdim. Ancak ben, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in Hadîs'lerinin hizmetine koşan bir kimseyim, muhaddislerin rivâyet ettikleri Hadîs'leri ona arzederim ve onun desteğine her zaman muhtâcım!'" (Mîzânü'l-Kübrâ)