HER TELDEN !!! MAKALELER (herhangi bir konuda, bir müminin, münafığın, müşriğin, kafirin görüşü)

yenidenrefah

İhvan Forum Üye
Katılım
17 Mar 2019
Mesajlar
100
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Anayasa Hukuku Profesörü Kemal Gözler, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın "Dünyada ve ülkemizde yıllarca 'haram' denilmediği için dikkate alınmayan sigara bağımlılığından insanlığı kurtarmamız lazım. Sigara haramdır" sözlerine yanıt verdi.

Kendi internet sitesi üzerinden bir yazı kaleme alan Gözler, “Günümüzde modern hukuk düzenlerinde bu gibi konular beşerî kanun koyucu tarafından düzenlenir. Esasen fıkıh da bu tür konuların beşerî kanun koyucular tarafından düzenlenebileceğini kabul eder” ifadelerini kullandı. Gözler, "Sigara içilmesi haram değildir. Sigara içilmesi pek çok durumda kanun koyucu tarafından yasaklanabilse bile sigara haram değildir" diye yazdı.

İşte Gözler’in o makalesi:

Bir süredir Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın sigaranın haram olduğu yolundaki açıklamalarını dinliyoruz. Örneğin son olarak 16 Şubat 2019 günü din görevlileriyle yaptığı bir toplantıda Sayın Ali Erbaş, “sigara haramdır ve her birimiz sigaranın haram olduğunu milletimize anlatmalıyız” demiştir (1).

Diyanet İşleri Başkanının sigaranın haram olduğu yolundaki açıklamalarına karşı ülkemizin İslam hukuku uzmanlarından gelen güçlü bir tepki görmedim. Ortaya çıkan boşluğu bir nebze de olsa doldurmak istedim. Bu küçük makaleyi bunun için yazdım.

Öncelikle belirtmek isterim ki, sigaranın gerek içene, gerekse çevredeki kişilere verdiği pek çok zarar vardır ve kanun koyucu tarafından Anayasamızın 13’üncü maddesinde öngörülen şartlara uygun olarak belli yerlerde içilmesi yasaklanabilir. Nitekim Türkiye’de 7 Kasım 1996 tarih ve 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanunla belli yerlerde sigara içilmesi yasaklanmıştır.



Ayrıca belirtmek isterim ki belli yerlerde sigara içilmesinin kanun koyucu tarafından yasaklanması gerektiğini ve böyle bir yasağın Anayasaya uygun olacağı görüşünü savunan Türkiye'deki ilk akademik makaleyi, bundan 30 yıl önce ben yazdım (2). 30 yıldır sigaranın zararlı olduğunu ve başkasına zarar verme ihtimalinin bulunduğu istisnasız her yerde yasaklanması gereğini savunuyorum.

Vakıa şu ki günümüzde başka medenî ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de, pek çok yer ve koşulda sigara içilmesi yasaklanmıştır.

Belli yerlerde sigara içilmesi yasaktır; peki ama haram mıdır?

Hayır. Sigara içilmesi haram değildir.

Sigara içilmesi pek çok durumda kanun koyucu tarafından yasaklanabilse bile sigara haram değildir.

“Sigara haramdır” diyenler, pek muhtemelen “haram”ın ne olduğunu bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar. O nedenle önce “haram”ın bir tanımını yapalım:

Son devrin büyük fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu isimli ünlü eserinde “haram”ı şöyle tanımlıyor: “İşlenilmesi şâri-i mübîn tarafından nehiy ve men edildiği kat'î delil ile sabit olan herhangi bir şeydir” (3).

Görüldüğü gibi haram ancak “şarî-i mübîn”, yani Allah tarafından konulur (4) ve varlığı sadece “kat’i delil”, yani kesin kanıt ile ispatlanır.

Şimdi konuyu biraz daha açalım.

HARAM KOYMAYA KİM YETKİLİDİR

Yukarıdaki tanımdan anlaşılacağı üzere haram koymaya ancak “şâri-i mübîn”, yani Allah yetkilidir. Sigara veya tütünün haram olduğuna dair bir ayet yoktur. Sigaranın haram olduğunu savunanlar da sigara veya tütün anlamına gelen bir kelimenin Kur’an-ı Kerimde geçmediğini kabul etmektedirler.

O hâlde sigara içilmesi şâri-i mübin tarafından haram kılınmamıştır.

İslam hukukunda Allah’ın haram kılmadığı bir şey mübahtır. İslam hukukunda “eşyada aslolon ibahedir” ilkesi geçerlidir. İbahe, mübah olma, helâl olma, serbest olma anlamına gelir. “Eşyada aslolan ibahedir” demek, “bir şeyin serbest olması asıldır” demektir. Bu ilkeye göre, bir şeyin veya fiilin helâl veya haram olup olmadığında tereddüt edilirse o fiilin veya şeyin helâl olduğu varsayılır. Haram olduğunu iddia eden kişi ona kat’i delil getirmek mecburiyetindedir. Şâri-i mübin tarafından haram kılınmamış her nesne helâl ve her insan davranışı serbesttir. Bir şeyin veya bir insan davranışın haram kılınması ancak açık bir ayet ile mümkündür (5).

Sigara ne kadar zararlı olursa olsun, sigara konusunda bir ayet yoktur. O hâlde sigara içmek haram değildir.

Allah tarafından haram kılınmamış bir şeyin haram olduğunu söylemek, Allah’a ait bir yetkiyi gasp etmek anlamına gelir ki, böyle bir şey müçtehitlerin en korktuğu şeydir.

* * *

Sigarayı haram kılan bir ayetin bulunmadığı ve dolayısıyla sigaranın haram olmadığı hususu bu kadar açık iken, sigara konusunda bu tartışma neden? Sigaranın haram olduğunu savunanlar nerede hata yapıyorlar? Sigaranın haram olduğunu savunanların dayandığı deliller nelerdir? Şimdi bunları görelim.

BİR ŞEYİN ZARARLI OLMASI O ŞEYİN HARAM OLMASI SONUCUNU DOĞURUR MU

Sigaranın haram olduğunu savunanların bir kısmı, sigaranın çeşitli zararlarını sayıp, bu zararları nedeniyle sigaranın haram olduğu sonucuna ulaşıyorlar. Yani zararlılıktan haramlığı istihraç ediyorlar.

Şüphesiz ki sigara zararlıdır ve beşerî kanun koyucular tarafından belli şartlar altında yasaklanmalıdır. Ancak bir şeyin zararlı olmasından onun haram olduğu, yani şâri-i mübin tarafından da yasaklandığı sonucu çıkarılamaz. Haram Allah tarafından konulmuş bir şeydir; ya vardır; ya yoktur; yok ise ne kadar gerekli olursa olsun var olduğu söylenemez. Zira gereklilik başka haram başkadır. Haram ile zararlılık farklı kavramlardır. Haram olan şey, zararlı olduğu için değil, Allah tarafından haram kılındığı için haramdır. Yarar-zarar bilançosu yapıp bir şeyin haram olduğuna hükmetmek, Allah’ın takdirine karışmaktan başka bir şey değildir.

İlave edelim ki zararlılık argümanından haram istihraç edenlerin fıkıh kültüründen şüphe etmek lazımdır. Şâri-i mübin tarafından konulmuş bir kurala gönderme yapmaya ihtiyaç duymaksızın bir şeyin haram olduğunu söylemek için minimum bir fıkıh kültüründen mahrum olmak gerekir. Fıkıhta meseleler olgulara gönderme yaparak değil, nasslara referansla tartışılır. Gerek hukukta, gerek fıkıhta, olgular başka, normlar başkadır. Olgusal alem ile normatif alem farklı şeylerdir ve bunlar arasında geçiş yoktur; olgudan norm; normdan olgu çıkmaz.

YORUM YOLUYLA HARAM KONULABİLİR Mİ

Sigaranın haram olduğunu savunanların bir kısmı ise, zarar argümanından yola çıkmakla birlikte, az da olsa bir fıkhî kaygıyla, sigaranın haram olduğu görüşünü çeşitli nasslarla delillendirmeye çalışıyorlar.

Ne var ki, dayandıkları nasslar açık ve kesin değil. Sigaranın haram olduğu yolunda ileri sürdükleri ayet sayısı da bir ikiyi geçmiyor. Hemen belirtelim ki, bu ayetlerin de sigarayla doğrudan bir ilgileri yok. Yani sigaranın haram kılınması bakımından bu ayetlerde yeterince “norm somutlaşması (normkonkretisierung)” yok.

Bu ayetlerden birincisi Bakara Suresinin “… ve kendinizi elinizle tehlikeye atmayın… ()” (6) diyen 195’inci ayetidir. Diyorlar ki, sigara içen kişi, kendisine de zarar vermektedir, kişinin kendi eliyle kendisini tehlikeye atması haram ise, sigara içerek kendisini tehlikeye atması da haramdır.

Bu ayetlerden ikincisi A’raf Suresinin “…yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz… ()” (7) diyen 31’inci ayetidir. Diyorlar ki, “israf haramdır; sigara da israftır, o hâlde sigara haramdır”.

Keza bazıları, sigara ile haram kılınan içkiler arasında benzerlik kurarak, sigaranın da haram olduğunu ispatlamaya çalışıyor. “Şarap haram ise sigara da haramdır” diyorlar. Bazıları sigaranın şarap gibi uyuşturucu etkisinden bahsediyor. Hatta bazıları, sigarayı soğan ve sarımsağa kıyasla haram kılmaya çalışıyor.

Bu tür çıkarımlarda kullanılan öncüllerin maddî doğruluğu sorununu bir yana bırakarak belirtelim ki, bu çıkarımlarda ciddi metodolojik hatalar vardır. Bu çıkarımların bazılarında “kıyas (argumentum a simili)” argümanı kullanılıyor. Oysa burada kıyasın şartları yoktur (8). Haram koyan hükümler, mahiyetleri gereği “muhtassun binnas” niteliğinde hükümlerdir. Yani bu hükümlerde sırf belli bir şey veya fiil hakkında, sırf o şeye veya fiile özgü olarak, o şeyin veya fiilin ismi de zikredilerek hüküm konulur. Asıl hükmün muhtassun binnas olduğu durumlarda kıyas yapılamaz (9). Yani Latince terimlerle söylersek, aslın hükmünde bir nesne veya fiil “expressio unius” olarak zikredilmiş ise orada kıyas yapmak caiz değildir (10).

Kıyasın şartları gerçekleşse bile ortaya ikinci bir metodolojik problem daha çıkıyor: Kıyas her zaman, genişletici yorum aracıdır ve kıyas yapıldığında haram getiren hükümlerin kapsamı genişler. Peki ama haram getiren hükümlerin kapsamı, kıyas yoluyla veya diğer yorum yöntemleriyle genişletilebilir mi?

Bu soruya cevap vermek için öncelikle nesnelerin ve insan fiillerinin haram olmasının “sıfat-ı asliye (essentialia)” mi, yoksa “sıfat-ı arıza (accidentalia)” mı olduğunu tespit etmek gerekir.

Sıfat-ı asliye, yani aslî nitelik, nitelenen şeyde bizzat bulunan, yani o şeyin kendisinde bulunan durum, nitelik veya özelliktir (11). Sıfat-ı asliye, tabir caiz ise, bir şeyin “default (varsayılan) niteliği”dir. Sıfat-ı arıza, yani arızî nitelik, nitelenen şeyde bizzat, yani kendiliğinden bulunmayıp, ona sonradan eklenen niteliktir (12). İnsan, irade sahibi bir varlıktır ve yaradılış olarak hareket etme gücüne sahiptir. Dolayısıyla insanın, fiillerinde hür olması aslî nitelik, bu fiillerin yasaklanmış olması ise sonradan ortaya çıkan arızî bir niteliktir. Mecellenin 9’uncu maddesinde dendiği gibi “sıfat-ı arızada aslolan ademdir” (13). Yani arızî niteliğin yokluğu asıldır. Bu şu anlama gelir ki, bir insan fiilinin yasak olup olmadığında tereddüt edilirse, yasak olma arızî bir nitelik olduğuna göre, yasağın olmadığı varsayılır. O hâlde, bir nesnenin veya fiilin helâl olması “sıfat-ı asliye”, haram olması ise “sıfat-ı arıza”dır. Yani aslolan bir şeyin helâl olması; arizî olan ise o şeyin haram olmasıdır.

Sıfat-ı asliye daima “kaide (generalis regula)”yi, sıfat-ı arıza ise daima “istisna exceptio)”yı teşkil eder (14). O hâlde bir şeyin helâl olması kaide, haram olması ise istisnadır.

Devam edelim: Gerek modern hukukumuzda, gerekse fıkıhta, kaidenin değil, istisnanın varlığı ispata muhtaçtır. Fıkıhta bu husus “beyyine hilaf-ı aslı ispat içindir” (15) özdeyişiyle dile getirilir.

Tüm bunlardan şu sonuç çıkar: Gerek modern hukukumuzda, gerekse fıkıhta, kaide geniş, istisna dar yorumlanır. Roma hukuku temelli hukuklarda bu ilke Latince olarak “exceptiones sunt strictissimae interpretationis” özdeyişiyle ifade edilir. Fıkıhta bu ilke benzer şekilde bir özdeyiş hâline getirilmemiş ise de, “istisnalar dar yorumlanır” ilkesi, “sıfat-ı arızada aslolan ademdir” ve “beyyine hilaf-ı aslı ispat içindir” ilkelerinin doğrudan bir sonucudur (16).

Nihayet belirtelim ki, istisnaların dar yorumlanması ilkesi, kural koyma ve konulan kuralı değiştirme yetkisinin yorumcuya değil, kanun koyucuya ait olması prensibinden de kaynaklanır. İstisna, kaidenin kapsamını daralttığı için kaidenin değiştirilmesi anlamına gelir. Kaideyi değiştirme yetkisi sadece ve sadece kaideyi koyan makama aittir. Yorumcu istisnayı geniş yorumladığında, kaidenin uygulama sahası daralmış, yani kaide değişmiş olur. Oysa yorumcunun böyle bir yetkisi yoktur (17).

Sonuç olarak fıkıhta da istisnaların dar yorumlanması gerektiğini söyleyebiliriz. Bir insan fiilinin haram kılınması ise bir sıfat-ı arıza ve dolayısıyla istisna olduğuna göre sigaranın haram kılınıp kılınmadığı meselesinin çözümünde de dar yorum yapmamız gerekir.

Dar yorum yapılırsa, Bakara Suresinin 195’inci ayetinde geçen “tehlike (el tehlekeh [])” ve A’raf Suresinin 31’inci ayetinde geçen “israf (tüsrifu şekliyle [])” kelimelerinin kapsamına “sigara” dâhil edilemez. Dâhil edilirse, bu ayetler tarafından konulan haramın kapsamı genişletilmiş olur. Oysa haramların kapsamını genişletmeye, sayısını artırmaya, yorumcu veya uygulayıcı değil, sadece şâri-i mübin yetkilidir. Ayrıca ilave edelim ki, istisnalar dar yorumlanır kuralına riayet edilmez ise, yorum yoluyla haram kılınamayacak bir nesne veya fiil kalmaz. İstisna olan asıl hâle gelir. Bu durumda ise fıkhın liberal özü ortadan kalkmış olur.

Yukarıda açıkladığımız “eşyada aslolon ibahedir” ilkesi de yorum yoluyla istisnaların genişletilmeyeceği sonucunu doğurur. Bu ilkenin temelinde En’am Suresinin 119’uncu ayetindeki “ve muhakkak size haram olan şeyler mufassalan bildirilmiştir (18) (ve kad fassale lekum mâ harrame aleykum)” hükmü bulunur. Bu ayete göre haram olanlar, Kur’anda “fassale ()”, yani “fasıla fasıla”, yani “mufassal” olarak, yani Ömer Nasuhi Bilmen’in mealiyle “mufassalan”, yani Elmalılı Hamdi Yazır’ın mealiyle “ayrı ayrı”, yani Diyanet İşleri Başkanlığının mealiyle “tek tek” bildirilmiştir (19). Diğer bir ifadeyle Kur’anda haram kılınanlar, numerus clausus olarak, yani sınırlandırılarak sayılmıştır. Kur’an’da haram listesi, “liste fermée” veya “exhaustive list” oluşturur. Dolayısıyla Kur’anda ayrıca ve açıkça haram olduğu belirtilmeyen şeyler, haram değildir. Haram listesine yorum yoluyla yeni maddeler eklenemez.

Makalenin başında Ömer Nasuhi Bilmen’den verdiğimiz haram tanımında geçen “kat’i delil” şartı da, haram koyan ayetlerin dar yorumlanmasının gerekliliğine işaret eder. Bir şeyi haram kılan bir ayetin varlığı, herhangi bir delil ile değil, ancak bir “kat’i”, yani “kesin” delil ile ispat edilebilir. Kıyas yoluyla veya yorum yoluyla elde edilmiş deliller birer “kat’i delil” değildir.

SONUÇ

Yukarıda açıklananlardan şu sonuç çıkıyor: Fıkıhta sigara içilmesi haram değildir.

Malum; Şeyhülislam Ebussuud Efendi, “nâ-meşru olan nesneye emr-i sultanî olmaz” demiştir; ilave edelim: “Diyanet İşleri Başkanının fetvasıyla meşru olan bir nesne nâ-meşru hepten olmaz”.

Diyanet İşleri Başkanından böyle tartışmalı bir konuda “sigara haramdır ve her birimiz sigaranın haram olduğunu milletimize anlatmalıyız” demek yerine hiç olmazsa bu konunun içtihada mütehammil bir konu olduğunu belirtmesi beklenirdi.

Yukarıda En’am Suresinin 119’uncu ayetinin “ve muhakkak size haram olan şeyler mufassalan bildirilmiştir” kısmını okuyucular için alıntılamıştık. Şimdi de aynı ayetin geri kalan kısmını, haram olmayan şeyleri haram ilan edenler için alıntılayalım. Bu sefer Ömer Nasuhi Bilmen’in mealinden değil, Diyanet İşleri Başkanlığının mealinden alıntı yapalım: “Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir” (20) .

* * *

Bu makaleyi bitirirken bu vesileyle şunu da belirtmek isterim ki, İslam hukuku dahil, Akdeniz havzasında doğmuş ve gelişmiş bütün hukuk sistemleri “hürriyet karinesi” üzerine kuruludur (21). Bu hukuk sistemlerinde insanın hür, eşyanın mübah olduğu varsayılır. Bu sistemlerde hürriyet asıl, yasak ise istisnadır. Yasaklanmamış her şey serbesttir. Ve yasak, yorumcu veya uygulayıcı tarafından değil, ancak kanun koyucu tarafından konulabilir. Kanun koyucunun koyduğu yasaklar da istisna oldukları için dar yoruma tâbi tutulurlar. Roma hukukuna dayanan modern hukukumuz da, İslam hukuku da bu temel üzerine kuruludur ve bu nedenle de otoriter değil, liberal hukuk sistemleridir.

Maalesef bu temeli bilmeyen veya hürriyet fikrinden nasibini almamış sözde hukukçu ve fakihlerin elinde, günümüz Türkiye’sinde, hukuk da, fıkıh da liberal özünden koparılıp, adım adım otoriter bir hukuk ve otoriter bir fıkıh olma yolunda hızla ilerliyor. İki ay kadar önce yayınladığım bir makalede “hukuk nereye gidiyor” sorusunu sormuştum (22). Maalesef Türkiye’de tamamıyla aynı sebeplerden dolayı bugün “fıkıh nereye gidiyor” sorusunu da sormak gerekiyor.

Türkiye’de içinden geçtiğimiz otoriterleşme sürecinde hukukun zarar gördüğü gibi fıkıh da zarar görüyor. Fıkhen haram olmayan şeyler haram olarak ilân edilmeye başlandı. Aslında bu şaşırtıcı değil. Hukukun bozulduğu yerde, fıkhın da bozulması beklenen bir sonuçtur. Zira hukukun özünde de, fıkhın özünde de insanın insana değil, insanın kurallara itaat etmesi düşüncesi yatar.

Sanıyorum artık Henry de Bracton’un (1210-1268) bugün Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesinin giriş kapısının üstünde kazılı şu sözünü zikretmenin zamanıdır: “Non sub homine, sed sub Deo et lege” (23). Bu söz şunu söylüyor: İnsanlar, insanlara değil, Tanrıya ve kanuna itaat etmelidir. İnsanların insana itaat ettikleri bir yerde hukuk da, din de tehdit altındadır.

* * *

Nihayet son olarak şunu da not etmek isterim ki, bu makalede tartışılan konu, sigara içmenin fıkıh açısından haram olup olmadığı sorunundan ibarettir. Bu makalede sigara içmenin beşerî kanun koyucu tarafından düzenlenemeyeceği yolunda bir fikir yoktur. Tersine günümüzde modern hukuk düzenlerinde bu gibi konular beşerî kanun koyucu tarafından düzenlenir. Esasen fıkıh da bu tür konuların beşerî kanun koyucular tarafından düzenlenebileceğini kabul eder. Laik bir hukuk sisteminde, beşerî kanun koyucu tarafından yasaklanmış olan bir fiilin haram olup olmasının uygulanacak olan normun geçerliliği üzerinde bir etkisi yoktur. Laikliğin anlamı da budur.

Odatv.com

DİPNOTLAR

* Kemal Gözler - Özgeçmiş - CV

(1) Ali Erbaş, “Sigaranın Haram Olduğunu Milletimize Anlatmalıyız”, T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı | İman | İbadet | Namaz | Ahlak (16 Şubat 2019).

(2) Kemal Gözler, “Sigara İçme Özgürlüğü ve Sınırları: Özgürlüklerin Sınırlandırılması Problemi Açısından Sigara Yasağı”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl 47, Sayı 1, Ocak 1990, s.31-67
HTML:
.

(3) Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, Bilmen Yayınevi, 1967 (Tıpkı Baskısı: Sarmaşık, Tarihsiz), c.I, s.34.

(4) Allah, yasakları vahiy yoluyla bildirdiğine göre “Şâri-i Mübîn”in “Allah ve Peygamberi” olduğu düşünülebilir. Bu makalede “Şârî-i Mübin”in Allah olduğu, Peygamberinin ise “Şâri” olduğu kabul edilmiştir. Bu küçük makalade bu konuda daha fazla bir tartışmaya girmeksizin bu hususta Ömer Nasuhî Bilmen’den şu paragrafı alıntılayalım: “Şeriat, umumî mânâsına nazaran, ‘bir peygamberi zîşan tarafından tebliğ edilmiş olan kanunu ilâhî’ demektir. Bu kanunun asıl vazıı olan Cenabı Hakka ‘Şarii Mübîn’ denir. Bu kanunu insanlara tebliğ etmiş olan peygambere de ‘Şârî’ unvanı verilir” (Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, op. cit., , c.I, s.14).

(5) Servet Armağan, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Ankara, Diyanet Vakfı, 6. Baskı, 2006, s.82.

(6) Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an Tefsiri, Bakara Suresi, Ayet 195,kuran.diyanet.gov.tr/… (Erişim Tarihi: 18 Şubat 2019)

(7) Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an Tefsiri, A’raf Suresi, Ayet 31,kuran.diyanet.gov.tr/… (Erişim Tarihi: 18 Şubat 2019).

(8) Kıyasın şartları konusunda bkz. Kemal Gözler, Hukuka Giriş, Bursa, Ekin, 15. Baskı, 2018, s.355-362.

(9) Kavram için bkz. Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, op. cit., c.I, s.172.

(10) “Expressio unius” kavramı ve bu durumda kıyas yapılamayacağı ilkesi konusunda bkz.: Gözler, Hukuka Giriş, op. cit., s.329-361.

(11) Ali Haydar, Dürerü’l Hukkam Serhu Mecelleti’l Ahkam (Yazı Çevrimi: Raşit Gündoğdu ve Osman Erdem), İstanbul, Gül Neşriyat, Tarih Yok (2006?), c.I, s.35.

(12) Ibid.

(13) Ali Haydar, bu ilkenin İbn Nüceym’in El Eşbah’ında Arapça olarak “el-aslü fi’s-sıfati’l-ârizati el-adem ()” şeklinde ifade ettiği ilkenin çevirisi olduğunu not etmektedir (Ali Haydar, op. cit., c.I, s.34).

(14) Bu konuda bkz. Gözler, Hukuka Giriş, op. cit., s.343.

(15) Ali Haydar, op. cit., c.I, s.104.

(16) Bu konuda bkz. Gözler, Hukuka Giriş, op. cit., s.341-343.

(17) Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Gözler, Hukuka Giriş, op. cit., s.329-330.

(18) Ayetin Türkçe mealini Ömer Nasuhi Bilmen’in mealinden alıyoruz (Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri, İstanbul, Bilmen Yayınevi, 1985, c.II, s.945).

(19) Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kuran Dili Tefsiri’nde de aynı hüküm “O size… harâm kıldığı neler ise ayrı ayrı bildirmiş iken…” şeklinde geçer. Yine aynı hüküm, Diyanet İşleri Mealinde, “Allah, … size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken…” şeklinde Türkçeye çevrilmiştir (kuran.diyanet.gov.tr/). Görüldüğü gibi Bilmen mealinde “fassale” kelimesi Türkçeye “mufassalan”, Elmalılı mealinde “ayrı ayrı”, Diyanet mealinde “tek tek” diye Türkçeye çevrilmiştir. Her üç mealdeki çeviri de doğrudur.

Burada belirtelim ki, internetteki versiyonlarına bakıldığında bazı meallerde En’am suresinin 119’uncu ayetinin Türkçe mealinde “fassale” kelimesi atlanarak Türkçeye çevrildiği görülüyor. Örneğin Diyanet Vakfı, Gölpınarlı, Parlıyan, Sağlam, Bayraklı, Ateş ve Piriş’in meallerine bakılabilir ( http://kuranmeali.com/...). Bazı meallerde bu ayete ilişkin olarak “fassale” kelimesinin atlanması, gerek bu ayetin, gerekse bütün fıkıh sisteminin liberal özüne zedelemektedir.

Burada En’am Suresinin 119’uncu ayetinin tamamının mealini vermekte de yarar vardır. Bunu meali de yine en ehil ve en sadık müfessir olduğunu düşündüğümüz Ömer Nasuhi Bilmen’den verelim: “Size ne var ki, üzerine Allah Teâlâ'nın ismi zikredilmiş olanı yemeyesiniz. Ve muhakkak size haram olan şeyler mufassalan bildirilmiştir. Ancak kendisine muzdar kaldığınız şey müstesna. Ve şüphe yok ki birçokları bilmeksizin kendi hevâlarıyla (halkı) dalâlete düşürürler. Senin Rabbin ise muhakkak ki, mütecavizleri en ziyâde bilendir” (Bilmen, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri, op. cit.,c.II, s.945).

(20) Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an Meali, En'am SUresi, Ayet 119 (kuran.diyanet.gov.tr/…) (Erişim Tarihi: 20 Şubat 2019).

(21) Hürriyet karinesi konusunda bkz.: Kemal Gözler, İnsan Hakları Hukuku, Bursa, Ekin, 2. Baskı, 2018, s.140-151.

(22) Kemal Gözler, “Hukuk Nereye Gidiyor? Gözlemler ve Sorular”,anayasa.gen.tr/… (Yayın Tarihi: 6 Aralık 2018).

(23) Sir Edward Coke bu sözü Bracton’a atfeder (12 Coke’s Reports 63) (O. John Rogge, “The Rule of Law”, ABA Journal, Cilt 46, Sayı 9, Eylül 1960, s.981) (books.google.com).

https://odatv.com/diyanet-isleri-baskani-haram-nedir-biliyor-mu-24021948.html


Sigarayı içen bunu böyle savunmaz, YUH ki ne yuhhh..
Anayasalar normlar bunlara danışılarak yapılıyorsa vay halimize toplum olarak.. Yani demek istiyor ki, helal haramı baronlar belirler.. 20 metre mesafeden açık havada içmeyene zorla solutulan bir madde sadece bu gerekçe ile haram kılınabilir. Bırakın aleni zehir olması ve kansere sebep olmasını.. İslami kıyas ile turkish sözde hukuk kıyas öğretisinden haram-helal nasıl belirlenebilir ki?
 
Son düzenleme:

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
İslam mücahitlerine provokatör diyenlere cevap. (Müslim Gündüz Efendi)

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Okul Meselesinde Bilinmesi Gerekenler - Ebu Hanzala Hoca

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Cin Var Mıdır? Cin Görünür Mü? Cin Çarpması Ve Dahası

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
(K666) Temel Karamollaoğlu'nun Bir Hâtırası! - Üstad Kadir Mısıroğlu [Kemalist Zihniyet]

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
erdoganin-ak-partisi-bahcelinin-mhpsi-turkiye-cephesinde-12041907_m2.jpg


Aydınlık gazetesindeki Ekrem İmamoğlu polemiği istifa getirmişti.

Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek'in, önceki akşam İmamoğlu için, bir Amerikan projesi olduğunu söylemesi ve İmamoğlu'nun "İstanbul Ankara’dan yönetilemez" ifadesi için eleştiri yaptığını belirten Önkibar, Perinçek'e katılmadığını ifade etmişti.

Rıza Zelyut ise yazısında, “Fetullah’ın Erzurum’daki torunları kime oy verdiler? Kendilerini Fetullah Gülen’in torunları olarak gösterenler o seçimde de bu seçimde de AKP’ye oy verdiler” ifaderi nedeniyle kovulduğunu açıklamıştı. Aydınlık’ta yapılan açıklamada da “Aydınlık gazetesi Ak Parti’ye oy veren halkımızı terör örgütleriyle ilişkili ve düşman cephede gösteren bu ifadeleri kesinlikle kabul etmemektedir” denilmişti.

Yaşananların ardından Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Aydınlık gazetesindeki bugünkü “Doğru mevzide sağlam durmak” başlıklı yazısında değerlendirmede bulundu.

Perinçek yazısında Zelyut ve Önkibar yazılarına göndermede bulunarak “Türkiye’nin dostunu ve düşmanını açıkça saptamaktan rahatsız olanlar var. Dahası bu saptamaların yapılması karşısında, kendisine hakim olamayacak kadar öfkelenenler, edep ve erkân tanımayanlar var. Şaşılacak bir durum değil. Çünkü çalkantılı dönemlerde bilinçler ve vicdanlar da sallanır, dengesini kaybedenler olur” ifadelerini kullandı.

İşte o yazı…


ABD & PKK & FETÖ, Türkiye’nin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, vatanımızın düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, milletimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, Ordumuzun ve Polisimizin, Ayşeciğimizin ve Mehmetçiğimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, Türküyle Kürdüyle, Sünnisi ve Alevisiyle birliğimizin ve kardeşliğimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, yurtta barışın düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, gencimizin ve yaşlımızın, kadınımızın ve erkeğimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, Üretim Ekonomisinin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, emekçinin, üreticinin, esnafın, sanayicinin ve tüccarın düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, tezgâhımızın ve fabrikamızın, dükkanımızın ve çarşılarımızın düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, ekmek teknemizin ve ekmeğimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, Türkiye’nin komşularıyla işbirliğinin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, biricik bağımsızlık iklimi olan Avrasya’ya yönelişimizin ve Asyalı dostlarımızın düşmanıdır.
NE GEREĞİ VAR
“ABD & PKK & FETÖ’nün düşmanımız olduğunu bilmiyor muyuz” diyenler olacaktır. Ne gereği var diye soranlar da olacaktır.
Gereği var!
Herkes bildiğini söylese de, bilmiyoruz!
Bugün Türkiye’de herkesin gözü önünde bir ABD & PKK & FETÖ ittifakı kurulmuştur. Bu ittifak, CHP ve İyi Parti ve Saadet Partisi yönetimleri sayesinde cephesini genişletmiştir.
O kadar genişletmiştir ki, Türk milletinin “Aynı Gemide” olduğu gerçeğine karşı düşmanın cephesinden kampanyalar açılmıştır.
O kadar genişletmiştir ki, bu Karanlık İttifak, Aydınlık’ın köşelerini bile tutabilmiştir.
Öyle olmasa, Aydınlık’ın köşelerinden Trabzonlular, Rizeliler, Giresunlular, açıkça “Pontusçu” diye suçlanabilir miydi?
Öyle olmasa, Erzurumlular, Aydınlık’ın köşelerinden “Fetullahçı” diye aşağılanabilir miydi?
Öyle olmasa, Aydınlık’ın köşelerinden hemen her gün Ali-Muaviye, Yavuz Selim-Şah İsmail kavgası kışkırtılabilir miydi?
Öyle olmasa, Ulusal Kanal’ın ekranlarından Vatan Partisi’nin pırıl pırıl adaylarına karşı Emperyalist Merkezlerin açıkça desteklediği adaylar desteklenebilir miydi?
Öyle olmasa, Ak Parti ve MHP’ye oy veren millet çoğunluğu Pontusçu ve Fetullahçı ilan edilir miydi?
O zaman hangi milletle iktidar olacaksınız?
İnsanlarımıza “Aldanmayın” diye uyarı yapmak başkadır, Pontusçuluğa ve düşmana karşı savaşmış bir halkı suçlamak başkadır.
Durum saptaması: İç cephede önemli zayıflıklar var.
ÇALKANTILI DÖNEMLERDE MEVZİLENME BELİRLEYİCİDİR
Türkiye’nin dostunu ve düşmanını açıkça saptamaktan rahatsız olanlar var. Dahası bu saptamaların yapılması karşısında, kendisine hakim olamayacak kadar öfkelenenler, edep ve erkân tanımayanlar var.
Şaşılacak bir durum değil. Çünkü çalkantılı dönemlerde bilinçler ve vicdanlar da sallanır, dengesini kaybedenler olur.
Böyle dönemlerde milleti kurtaracak olan tavır, Türkiye mevzisinde sağlam durmaktır.
Türkiye, sarsıntılı bir sürecin içine girmiştir.
1980’e kurulan Borçlanma Ekonomisi iflas etmiştir.
Ekmek Teknesi tehlikededir!
Güvenliğimizi hedef alan tehditler, hangi yöne baksak yoğunlaşmaktadır. Akdeniz’den, Ege’den, Karadeniz’den, ABD’nin Bölücü Terörü desteklediği sınır boylarından ve içerden!
Kuşatmanın yeni cepheleri var: Güneydoğu’da hendeklere gömülen PKK terör örgütü, şimdilerde Ermenistan ve İran sınırına yuvalanıyor!
Elbette her zaman, ama özellikle günümüzün çalkantılı koşullarında, doğru mevzilenme savaşın sonucunu belirler.
Bugün doğru mevzilenme, ABD & PKK & FETÖ tehdidine karşı Türkiye mevzisinde olmaktır.
İÇ CEPHEYİ SAĞLAM TUTMAK
Atatürk’ün de vurguladığı gibi iç cepheyi sağlam tutmak esastır. Mücadeleyi kazanmak için, iç cephe belirleyicidir. Çünkü mücadelenin esas güçleri, milletin güçleridir, siyasal düzlemde Vatan Partisi’nin öncü gücüdür, medya alanında Aydınlık’tır, Ulusal Kanal’dır ve diğer organlardır.
Her kurtuluş savaşı, aynı zamanda iç savaştır. Eğer Atatürk, 1920 yılında Ankara’yı saran iç isyancıları bastırmasaydı, savaşamazdı.
1919’dan başlayarak, mücadele Anadolu ile İstanbul’daki Padişah Hükümeti arasındadır. Dahası Anadolu’daki Millî Güçler içinde bile savaşın kaderini belirleyecek, strateji ve taktik konularda bir iktidar mücadelesi vardır. Nutuk’u okuyunuz, baştan sona iç cephedeki ve dahası öncü güçlerin içindeki mücadeleyi anlatır.
ZAMAN BUGÜNKÜ ZAMAN DURUM BUGÜNKÜ DURUM
Türkçemizde “Hayat memat meselesi” diye tanımlanan durumlarda, geçmişle ilgili gerekçeler göstererek iç cepheyi bölmek veya karşı cepheye geçmek, bozgunculuktur.
Tayyip Erdoğan, dün ABD ile işbirliği yapmış falan filan...
Arkadaş, sen şu anda hangi cephedesin?
Tayyip Erdoğan’a karşı ABD & PKK & FETÖ ile aynı cephede mevzilenmeni, Tayyip Erdoğan’ın geçmişine başvurarak haklı gösteremezsin!
Bugünün gerçeği ortada: Tayyip Erdoğan’ın AK Partisi ve Devlet Bahçeli’nin MHP’si ABD’ye karşı Türkiye cephesindeler. Bu partiler, HDP/PKK ve FETÖ’ye karşı kesin bir tutum içindeler. Mahkemelere, hapisanelere, seçim meydanlarına, savaş boşlarına, iç ve dış cepheye bakarsan, bu gerçeği görürsün. İşte bu nedenle ‘Aynı Gemideyiz’ duruşu, geleceğimizi belirleyecek en temel duruştur. O duruşa karşı savaşarak düşman kampına yuvarlanırsınız! Evet yuvarlanırsınız!
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Tümamiral Soner Polat’ın sık sık hatırlattığı gibi: Savaşlarda zaman, bugünkü zamandır. Durum, bugünkü durumdur.
Birinci Dünya Savaşı’nın mevzilenmesiyle bugünün mevzilenmesini belirleyemezsiniz!
Sakarya Savaşı’nın mevzilenmesiyle de bugünün mevzilenmesini belirleyemezsiniz!
TÜRKİYE KAZANACAK
Her şey meydanda: ABD’nin iktidar planlarına alet olanlar var. Körcesine Tayyip Erdoğan düşmanlığıyla ABD & PKK & FETÖ cephesine dahil olanlar var.
Ama ABD’nin bir zamanlar Bağdat’ı ele geçirmiş olmasına kanmayın, bakın artık Irak da ABD’ye direniyor. Suriye’de de başarısız oldu! ABD’nin Ankara’yı ele geçirme olasılığı yok!
Tayyip Erdoğan’a düşmanlıktan başka strateji ve taktiği olmayanlar, Üreten ve Birleşen Türkiye cephesinde sağlam duramıyorlar, duramazlar.
Çünkü bugünkü zamanın ve bugünkü durumun içinde değiller.
Savaş, Türkiye gemisi ile ABD gemisi arasındadır.
Türk Milleti’nin ve insanlığın zafer sevinçlerini paylaşmak ya da ABD & PKK & FETÖ’nün yenilgisini paylaşmak, bir tercih konusudur.

"Erdoğan'ın Ak Partisi Bahçeli'nin MHP'si Türkiye cephesinde"
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
erdoganin-ak-partisi-bahcelinin-mhpsi-turkiye-cephesinde-12041907_m2.jpg


Aydınlık gazetesindeki Ekrem İmamoğlu polemiği istifa getirmişti.

Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek'in, önceki akşam İmamoğlu için, bir Amerikan projesi olduğunu söylemesi ve İmamoğlu'nun "İstanbul Ankara’dan yönetilemez" ifadesi için eleştiri yaptığını belirten Önkibar, Perinçek'e katılmadığını ifade etmişti.

Rıza Zelyut ise yazısında, “Fetullah’ın Erzurum’daki torunları kime oy verdiler? Kendilerini Fetullah Gülen’in torunları olarak gösterenler o seçimde de bu seçimde de AKP’ye oy verdiler” ifaderi nedeniyle kovulduğunu açıklamıştı. Aydınlık’ta yapılan açıklamada da “Aydınlık gazetesi Ak Parti’ye oy veren halkımızı terör örgütleriyle ilişkili ve düşman cephede gösteren bu ifadeleri kesinlikle kabul etmemektedir” denilmişti.

Yaşananların ardından Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Aydınlık gazetesindeki bugünkü “Doğru mevzide sağlam durmak” başlıklı yazısında değerlendirmede bulundu.

Perinçek yazısında Zelyut ve Önkibar yazılarına göndermede bulunarak “Türkiye’nin dostunu ve düşmanını açıkça saptamaktan rahatsız olanlar var. Dahası bu saptamaların yapılması karşısında, kendisine hakim olamayacak kadar öfkelenenler, edep ve erkân tanımayanlar var. Şaşılacak bir durum değil. Çünkü çalkantılı dönemlerde bilinçler ve vicdanlar da sallanır, dengesini kaybedenler olur” ifadelerini kullandı.

İşte o yazı…


ABD & PKK & FETÖ, Türkiye’nin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, vatanımızın düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, milletimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, Ordumuzun ve Polisimizin, Ayşeciğimizin ve Mehmetçiğimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, Türküyle Kürdüyle, Sünnisi ve Alevisiyle birliğimizin ve kardeşliğimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, yurtta barışın düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, gencimizin ve yaşlımızın, kadınımızın ve erkeğimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, Üretim Ekonomisinin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, emekçinin, üreticinin, esnafın, sanayicinin ve tüccarın düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, tezgâhımızın ve fabrikamızın, dükkanımızın ve çarşılarımızın düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, ekmek teknemizin ve ekmeğimizin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, Türkiye’nin komşularıyla işbirliğinin düşmanıdır.
ABD & PKK & FETÖ, biricik bağımsızlık iklimi olan Avrasya’ya yönelişimizin ve Asyalı dostlarımızın düşmanıdır.
NE GEREĞİ VAR
“ABD & PKK & FETÖ’nün düşmanımız olduğunu bilmiyor muyuz” diyenler olacaktır. Ne gereği var diye soranlar da olacaktır.
Gereği var!
Herkes bildiğini söylese de, bilmiyoruz!
Bugün Türkiye’de herkesin gözü önünde bir ABD & PKK & FETÖ ittifakı kurulmuştur. Bu ittifak, CHP ve İyi Parti ve Saadet Partisi yönetimleri sayesinde cephesini genişletmiştir.
O kadar genişletmiştir ki, Türk milletinin “Aynı Gemide” olduğu gerçeğine karşı düşmanın cephesinden kampanyalar açılmıştır.
O kadar genişletmiştir ki, bu Karanlık İttifak, Aydınlık’ın köşelerini bile tutabilmiştir.
Öyle olmasa, Aydınlık’ın köşelerinden Trabzonlular, Rizeliler, Giresunlular, açıkça “Pontusçu” diye suçlanabilir miydi?
Öyle olmasa, Erzurumlular, Aydınlık’ın köşelerinden “Fetullahçı” diye aşağılanabilir miydi?
Öyle olmasa, Aydınlık’ın köşelerinden hemen her gün Ali-Muaviye, Yavuz Selim-Şah İsmail kavgası kışkırtılabilir miydi?
Öyle olmasa, Ulusal Kanal’ın ekranlarından Vatan Partisi’nin pırıl pırıl adaylarına karşı Emperyalist Merkezlerin açıkça desteklediği adaylar desteklenebilir miydi?
Öyle olmasa, Ak Parti ve MHP’ye oy veren millet çoğunluğu Pontusçu ve Fetullahçı ilan edilir miydi?
O zaman hangi milletle iktidar olacaksınız?
İnsanlarımıza “Aldanmayın” diye uyarı yapmak başkadır, Pontusçuluğa ve düşmana karşı savaşmış bir halkı suçlamak başkadır.
Durum saptaması: İç cephede önemli zayıflıklar var.
ÇALKANTILI DÖNEMLERDE MEVZİLENME BELİRLEYİCİDİR
Türkiye’nin dostunu ve düşmanını açıkça saptamaktan rahatsız olanlar var. Dahası bu saptamaların yapılması karşısında, kendisine hakim olamayacak kadar öfkelenenler, edep ve erkân tanımayanlar var.
Şaşılacak bir durum değil. Çünkü çalkantılı dönemlerde bilinçler ve vicdanlar da sallanır, dengesini kaybedenler olur.
Böyle dönemlerde milleti kurtaracak olan tavır, Türkiye mevzisinde sağlam durmaktır.
Türkiye, sarsıntılı bir sürecin içine girmiştir.
1980’e kurulan Borçlanma Ekonomisi iflas etmiştir.
Ekmek Teknesi tehlikededir!
Güvenliğimizi hedef alan tehditler, hangi yöne baksak yoğunlaşmaktadır. Akdeniz’den, Ege’den, Karadeniz’den, ABD’nin Bölücü Terörü desteklediği sınır boylarından ve içerden!
Kuşatmanın yeni cepheleri var: Güneydoğu’da hendeklere gömülen PKK terör örgütü, şimdilerde Ermenistan ve İran sınırına yuvalanıyor!
Elbette her zaman, ama özellikle günümüzün çalkantılı koşullarında, doğru mevzilenme savaşın sonucunu belirler.
Bugün doğru mevzilenme, ABD & PKK & FETÖ tehdidine karşı Türkiye mevzisinde olmaktır.
İÇ CEPHEYİ SAĞLAM TUTMAK
Atatürk’ün de vurguladığı gibi iç cepheyi sağlam tutmak esastır. Mücadeleyi kazanmak için, iç cephe belirleyicidir. Çünkü mücadelenin esas güçleri, milletin güçleridir, siyasal düzlemde Vatan Partisi’nin öncü gücüdür, medya alanında Aydınlık’tır, Ulusal Kanal’dır ve diğer organlardır.
Her kurtuluş savaşı, aynı zamanda iç savaştır. Eğer Atatürk, 1920 yılında Ankara’yı saran iç isyancıları bastırmasaydı, savaşamazdı.
1919’dan başlayarak, mücadele Anadolu ile İstanbul’daki Padişah Hükümeti arasındadır. Dahası Anadolu’daki Millî Güçler içinde bile savaşın kaderini belirleyecek, strateji ve taktik konularda bir iktidar mücadelesi vardır. Nutuk’u okuyunuz, baştan sona iç cephedeki ve dahası öncü güçlerin içindeki mücadeleyi anlatır.
ZAMAN BUGÜNKÜ ZAMAN DURUM BUGÜNKÜ DURUM
Türkçemizde “Hayat memat meselesi” diye tanımlanan durumlarda, geçmişle ilgili gerekçeler göstererek iç cepheyi bölmek veya karşı cepheye geçmek, bozgunculuktur.
Tayyip Erdoğan, dün ABD ile işbirliği yapmış falan filan...
Arkadaş, sen şu anda hangi cephedesin?
Tayyip Erdoğan’a karşı ABD & PKK & FETÖ ile aynı cephede mevzilenmeni, Tayyip Erdoğan’ın geçmişine başvurarak haklı gösteremezsin!
Bugünün gerçeği ortada: Tayyip Erdoğan’ın AK Partisi ve Devlet Bahçeli’nin MHP’si ABD’ye karşı Türkiye cephesindeler. Bu partiler, HDP/PKK ve FETÖ’ye karşı kesin bir tutum içindeler. Mahkemelere, hapisanelere, seçim meydanlarına, savaş boşlarına, iç ve dış cepheye bakarsan, bu gerçeği görürsün. İşte bu nedenle ‘Aynı Gemideyiz’ duruşu, geleceğimizi belirleyecek en temel duruştur. O duruşa karşı savaşarak düşman kampına yuvarlanırsınız! Evet yuvarlanırsınız!
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Tümamiral Soner Polat’ın sık sık hatırlattığı gibi: Savaşlarda zaman, bugünkü zamandır. Durum, bugünkü durumdur.
Birinci Dünya Savaşı’nın mevzilenmesiyle bugünün mevzilenmesini belirleyemezsiniz!
Sakarya Savaşı’nın mevzilenmesiyle de bugünün mevzilenmesini belirleyemezsiniz!
TÜRKİYE KAZANACAK
Her şey meydanda: ABD’nin iktidar planlarına alet olanlar var. Körcesine Tayyip Erdoğan düşmanlığıyla ABD & PKK & FETÖ cephesine dahil olanlar var.
Ama ABD’nin bir zamanlar Bağdat’ı ele geçirmiş olmasına kanmayın, bakın artık Irak da ABD’ye direniyor. Suriye’de de başarısız oldu! ABD’nin Ankara’yı ele geçirme olasılığı yok!
Tayyip Erdoğan’a düşmanlıktan başka strateji ve taktiği olmayanlar, Üreten ve Birleşen Türkiye cephesinde sağlam duramıyorlar, duramazlar.
Çünkü bugünkü zamanın ve bugünkü durumun içinde değiller.
Savaş, Türkiye gemisi ile ABD gemisi arasındadır.
Türk Milleti’nin ve insanlığın zafer sevinçlerini paylaşmak ya da ABD & PKK & FETÖ’nün yenilgisini paylaşmak, bir tercih konusudur.

"Erdoğan'ın Ak Partisi Bahçeli'nin MHP'si Türkiye cephesinde"



Tehlikenin farkinda misiniz




Derin Devletin Cemaatler Planı! Dikkat Edin!



Not : Tarih birgun alparslan kuytul un adini altin harflerle yazacaktir. bu da boyle biline...
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Tehlikenin farkinda misiniz




Derin Devletin Cemaatler Planı! Dikkat Edin!



Not : Tarih birgun alparslan kuytul un adini altin harflerle yazacaktir. bu da boyle biline...


herkesin fetö'ye "hocaefendi" deyip önünü iliklediği tarihte bir gün, bakın alparslan kuytul ne demiş:

Alpaslan KUYTUL Samanyolu Tv Dini Bozuyor Mayolu Kadın izlettiriyorlar.

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Bir çocuğun namusunu kirletmek, bunu hayvan yapmaz! | Alparslan Kuytul Hocaefendi

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Hoca Gibi Gözüken Kafirler Var Dikkatli Olun | Kadir Mısıroğlu


 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Tövbesi Kabul Olunmayan Bir Günah Yok-Cübbeli Ahmet Hoca-Teke Tek Özel

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Erkeğin Nikahında Olan Kadın Başkasıyla Nikah Yapabilir Mi ? | Cübbeli Ahmet Hoca

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Bu Kadar Eşşeğin İçinde Yazık Sana | Cübbeli Ahmet Hoca

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Mustafa Öztürk | Cennet Nimetleri İle Dalga Geçmesi

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Alpaslan Kuytul neyle suçlanıyor? Avukatı Adem Tural Çağlar Cilara'ya anlattı.

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
AKP İslamcı Olsaydı Böyle mi Davranırdı!? | Alparslan Kuytul Hocaefendi

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
kimse yazmamış "kral çıplak" diye ben yazayım. neyin kafasını yaşıyorsunuz yahu. dün aklını fetulaha kiraya verenler bugün akp'ye (ahaber) veriyor.

1- pkk ile özdeşleştirilen hdp ile akp daha dün görüşmüyorlar mıydı?
2- hatta akp oslo da pkk ile bile görüşmedi mi?
3- hdp hukuken varlığını devam ettiren meşru bir parti değil mi? bildiğim kadarı ile hakkında kapatma davası da yok.

eee o zaman bu ne yahu...

niye işinize geldiği gibi defacto bir durum yaratıyorsunuz. unutmayın kaderin adaleti gereği yaptığınız ile muamele göreceksiniz.

not: ey akp nin şişko trolleri. hepiniz biliniyorsunuz.. (daha dün "malik ejder" isimli akp trolü deşifre oldu. bak sana söylüyorum şişko "marginale" bu işi bırak. çok ters tokat yiyeceksin. kimse de seni kurtaramaz. kuyumcu çıraklığına dön. benden söylemesi... bak yol yakınken dön.) yaptığınız cezasız kalacak sanmayın. ayrıca kendi yaptığınızı başkasına mal etmeyin.

akp ülkeyi felakete sürükledi ve şu an felaketin eşiğindeyiz. herkesin haberi ola!
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
1440 senesinin Ramazan Hilali ve Şa'ban ayındaki ihtilaf - Furkan bin Abdullah

 
Üst