Nurculuk tarikat değil, cemaattir

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
Nurculuk tarikat değil, cemaattir

Radikal yazarı Namık Kemal Zeybek, Nur cemaatleri için medyada kullanılan 'Nurculuk tarikatı' söylemini eleştirdi

RisaleHaber - Haber Merkezi

Namık Kemal Zeybek, Radikal'deki köşesinde, bazı önyargılı ve art niyetli yazarlar tarafından, Risale-i Nur cemaatleri için kullanılan 'Nurculuk tarikatı' tabirini eleştirerek, Nurculuğun bir tarikat olmadığını yazdı.

İşte Zeybek'in yazısından ilgili bölümler:

"Basın yayınımızda yazıp konuşanların sık sık yaptıkları yanlışlardan biri de dini kavramlarla ilgili... “Kuran’da bir hadis var...” gibi uç yanlışlardan değil; “Nurculuk tarikatı...” diye başlayanlardan söz ediyorum.
“Nurculuk” diye bir akım vardır elbette... Kurucusu Bediüzzaman Said Nursi’dir. “Zaman tarikat zamanı değil, iman kurtarma zamanıdır” cümlesi de onundur. “zaman” derken bu sözü söylediği zamanı anlayalım ve geçelim... Geçelim ama nurculuğun tarikat değil, Saidi Nursi’nin yazdığı “nur risaleleri” denilen kitapları toplanıp okuyanların oluşturduğu bir “cemaat” olduğunu da bilelim.

"Peki tarikat ne?
“Tarikat” İslam Tasavvuf yollarına verilen addır. Yesevilik, Bektaşilik, Kadirilik, Rufailik, Mevlevilik, Nakşibendilik, Halvetilik, Cerrahilik, Bayramilik, Melamilik tarikat kavramı içindeki akımlardır."
 

tevhid_yolcusu

Profesör
Katılım
30 Eyl 2009
Mesajlar
811
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Said Nursi,kendisi bir Nakşi Tarikatı mensubudur.
Zamanın nakşi şeyhlerindende ders almış eğitim görmüştür.
Aslında yapısı ve anlayışı itibarıyle Nurcularında diğer tarikatlarden farkının oladığını biraz incelenirse anlaşılabiliyor.
 

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
Soru
Üstadin bir şeyh i olmuşmudur.Bir şeyh den el alıp tarikat yolunda bulunmuş mudur.Sofi mıdır.Tarikatlara risalei nuru yazmadan once sonra nasıl bakar.

Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;


Bediüzzaman Hazretleri çocukluğunda ders alırken bazı şeyhlerden de ders aldığını söyler. Ancak bu tarikat dersi olmaktan çok ilim, yani eski medreselerde öğretilen arapça ilmi kasdedilmektedir.

Tarikat, İslamın yaşanma tarzlarından biridir. Yani, İslam tarikatla da yaşanır, tarikatsız da... Bediüzzaman, günümüz şartlarında “ilim içinde hakikate bir yol bularak” yeni bir yol, yeni bir çığır açmıştır.

Kendisi doğrudan tarikatta olmamakla birlikte tarikatların zikirlerini okumuş, o yolların feyzinden istifade etmiştir.

“Nur risalelerinin 12 tarikatın hülasası olduğunu” söyler.

Dolayısıyla, Bediüzzaman, tarikatın içinde olmamakla birlikte -haşa- ona karşı da değildir. 29. Mektup'ta yer alan “Telvihat-ı Tis’a” isimli eseri tarikatı artılarıyla ve eksileriyle ele alan harika değerlendirmelerle doludur. Böyle bir esere, tarikat mensuplarının da ihtiyacı vardır.

Selam ve dua ile...

sorularlarisaleinur.com
 

ihvan23

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
3,539
Tepkime puanı
220
Puanları
0
bildiğimiz kadarı ile Risale nur talebelerinin tarikat ve tasavvuf mensubu olmadıklarıdır.Ehl-i Sünnet oldukları kesindir.konuyu tartışma babından sormuyorum. varsa bağlı oldukları bir mürşidi kamil ,yazarlarsa lütfederlerse bizlerde öğreniriz. şunuda sorsak ayıp olmaz galiba. ARALARINDA BU KADAR BÖLÜNMELERİNİN SEBEBİ NEDİR.?
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Nurcu sitesi yazarlarının risaleden anladıklarından ve abilerinden duyduklarından ziyade görenlerin şehadetleri daha önemlidir. Saidi Nursi hz.lerinin Kelami dergahında Es'ad Erbili hz.lerinden Kadiri tarikatı dersi aldığı ve hazrete intisab ettiği bilinen şeylerdendir.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
hirahos ağabey'e ve bilgisi olan arkadaşlara bir soralım bakalım :)
 

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Manevi tasarrufu devam eden zatlardan biri de Abdulkadir-i Geylani hazretleridir. Bu zat, kendisinden sekiz asır sonra gelecek olan nur hizmetini görmüş ve ondan bahsetmiştir. Bediüzzaman hazretleri ta küçüklüğünden beri âdeta Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin manevi himayesinde olarak bir hayat devam ettirmiş. Üstad; "Bir cevizim dahi kaybolsa, ya şeyh vevizim derdim, hemen bana bulurdu" der.


İslam dinine hizmet adına yapılan her faaliyetle, hiç şüphesiz başta Peygamber Efendimiz (sas) ve diğer peygamberler ile büyük zatlar hep alakadar oluyorlardır.

Ahir zamandaki yeni dirilişle Hazreti Ali efendimiz ile Abdulkadir-i Geylani daha ziyade alakadar olmuşlardır. Manevi feyizleriyle hep yardımcı olmuşlardır. Mesela; şu gibi ifadeleri bu cümleden kabul edebiliriz;

"...Ta iki sene sonra Gavs-ı Geylanî, Fütûhü'l-Gayb kitabıyla tekrar gözümü açtırdı.


Medet istedi, bir yol aradı, bir halaskâr taharri etti; gördü ki, yollar muhtelif. Tereddütte kaldı, Gavs-ı Azam olan Şeyh Geylanî'nin (r.a.) Futuhü'l-Gayb namındaki kitabıyla tefeül etti. Tefeülde şu çıktı: Sen dârü'l-hikmettesin; önce, kalbini tedavi edecek bir tabip ara.

Acibdir ki, o vakit ben, darü'l-hikmeti'i-İslamiye azası idim. güya ehl-i İslamın yaralarını tedaviye çalışan bir hekîm idim. Halbuki, en ziyade hasta, ben idim. Hasta, evvela kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir. İşte, Hazreti Şeyh bana der ki:


"Sen kendin hastasın, kendine bir tabib ara!"

Ben dedim:

"Sen tabibim ol!"

Tuttum, kendimi ona muhatap addederek o kitabı bana hitap ediyor gibi okudum..."
(1)

(1) bk. Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı.


Nur İklimi » Abdulkadir Geylani ve Üstad Bediüzzaman Hakkında.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
N. Kemal Zeybek ne zamandan beri risalei nur meslek ve meşrebi hakkında söz sahibidir?

Hirahos müfteridir. Neyi soracaksın ona Talib? Ortaya sözü atıp isbat et dendiğinde direk sıvışmanın ve müfterilik nasıl olurun esaslarını ancak o söyler sana...

HİRAHOS Müfterimi ?
 

Bîçâre

Profesör
Katılım
23 Şub 2008
Mesajlar
951
Tepkime puanı
57
Puanları
0
Konum
Simeranya...
Nur cemaati ya da Nur tarikatı...

Adı "Nur örgütü", "Nur locası", "Nur okulu" olsa ne yazar. :)

İsimlere takılanlar, Müslüman olmanın şartını cemaatte, tarikatte, nurculukta, tasavvufta, hocada arayanlar hep kendi hareketine paye biçmeye çalışıyor. Bu şeytani bir his, çünkü herkes kendi yolunu ve hizasını doğru görmek istiyor ya da öyle olduğunun düşünülmesini arzu ediyor. Biri zikir çekmeyi, öteki meal okumayı, bir başkası sevdiği hocanın kitaplarıyla yaşam sürmeyi "en doğru", "en isabetli" yol belliyor. Bu doğal bir durum olsa gerek. Filistin'de yaşayan Omar da hocası Halid'in en iyi hoca, yaşam biçimini en doğru yaşam biçimi zannedebilir. Suriye'li İbrahim de farklı düşünmüyordur, gittiği medrese ve takip ettiği aksiyon insanları Onun için en doğru ve en güzel yol olabilir. Türkiye'de de durum farklı değildir, İzmir'li Musa Fethullah Gülen evlerinde kalıp, Risale-i Nur okurken ve tarikatlara biraz aşırı olarak bakarken; İzmit'te yaşayan Erdoğan gittiği dergahta aldığı eğitimi, şeyhinin verdiği dersleri, çektiği tesbih ve devam ettiği dersleri en has belleyip durmadan okuyan insanların oluşturduğu bir cemaati yavan görebilir.

Kaçırılan nokta amaç sanırım. Kim için kulluk ettiğimiz ve kimin rızasına erişmeyi dilediğimiz. Mürşid-i kamil olursa ne güzel olur olmazsa da Bediüzzaman gibi bir adam pek âlâ kişinin Mürşidi olabilir. Mevlevî olup sema dönmek ne güzel olur, olmazsa da 5-10 kişi bir halaka kurup pek âlâ aynı lezzete vakıf olabilir. Biri tefsir ile yaklaşır, bir başkası imân hakikatleri ile...

Burda sorun kimin hangi yolu, hangi hocayı seçtiği değil; Allah Teâla'nın yap dediğini yapan, yapma dediğini yapmayan ve Son Peygamber (sav)'in sünnetine uyan kimsenin Müslüman olduğu gerçeğidir. Problem namaz kılan, oruç tutan, zekat veren, hacca giden imanlı yüreklerde olmasa gerek, çünkü böyle olup binlerce farklı usulle Allah'a yaklaşan, kendine binlerce farklı hocadan birini seçenler; yine binlerce "en doğru yol benim yolum" iddiasında bulunabilirdi. Ki günümüzde yaşanan farklı değil, bazı kendini bilmezler Cennet kendine tahsis edilmiş, anahtarı kargo ile evine gönderilmiş gibi "EN DOĞRU YOL BENİM YOLUM" iddiasında bulunabiliyor, yetmezmiş gibi "SENİN YOLUN..." diye başlayan şeytani hareketlere çok güzel özne oluyor.

Allah bizleri bu hislerden ve nefsin azgınlığından korusun.

Tarikatta olmadan tarikatın gereklilikleri; Nurcu olmadan nurculuğun gereklilikleri; Sufi olmadan Sufilerin; Derviş olmadan Dervişlerin iyi hal ve hareketlerini yapabilir insan. İşte o zaman Filistinli Omar ile İzmirli Musa; Suriye'li İbrahim ile, Fransız Yusuf sadece "Müslüman" sıfatıyla anılacak ve aleyhisselatu vesselam Efendimiz Hz. Muhammed'in "ümmet" nidâsı günümüze hakkıyla ulaşacaktır. Ha tarikatta, cemaatte olmak, sufi olmak kötü müdür? Hayır. Olursa güzel olur, olmadan da olur.

Tefsir derslerine katıldığım bir doktor büyüğümüz var. O sürekli "başka hocayı", "başka cemaatı", "başka ırkları" kötüleyenden hayır çıkmaz der. Psikolojik bir tahlildir, alanında uzman kişiler alanında başkalarını yargılar hale gelebilir; bu minvalde cemaatler başka cemaatleri kötülerken, kişiler başka kişileri kötülerken kendilerini "tamam" hisseder. İslâmda kulun kendini tamam/mükemmel sayması kabil değildir, kabil hissetmenin emareleri ise kendi derdini, kendi akıbetini bırakıp başkaları üzerinden İslâmı yaşamaya çalışmaktır.

Örneği ne çok değil mi... :)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Manevi tasarrufu devam eden zatlardan biri de Abdulkadir-i Geylani hazretleridir. Bu zat, kendisinden sekiz asır sonra gelecek olan nur hizmetini görmüş ve ondan bahsetmiştir. Bediüzzaman hazretleri ta küçüklüğünden beri âdeta Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin manevi himayesinde olarak bir hayat devam ettirmiş. Üstad; "Bir cevizim dahi kaybolsa, ya şeyh vevizim derdim, hemen bana bulurdu" der.


İslam dinine hizmet adına yapılan her faaliyetle, hiç şüphesiz başta Peygamber Efendimiz (sas) ve diğer peygamberler ile büyük zatlar hep alakadar oluyorlardır.

Ahir zamandaki yeni dirilişle Hazreti Ali efendimiz ile Abdulkadir-i Geylani daha ziyade alakadar olmuşlardır. Manevi feyizleriyle hep yardımcı olmuşlardır. Mesela; şu gibi ifadeleri bu cümleden kabul edebiliriz;

"...Ta iki sene sonra Gavs-ı Geylanî, Fütûhü'l-Gayb kitabıyla tekrar gözümü açtırdı.


Medet istedi, bir yol aradı, bir halaskâr taharri etti; gördü ki, yollar muhtelif. Tereddütte kaldı, Gavs-ı Azam olan Şeyh Geylanî'nin (r.a.) Futuhü'l-Gayb namındaki kitabıyla tefeül etti. Tefeülde şu çıktı: Sen dârü'l-hikmettesin; önce, kalbini tedavi edecek bir tabip ara.

Acibdir ki, o vakit ben, darü'l-hikmeti'i-İslamiye azası idim. güya ehl-i İslamın yaralarını tedaviye çalışan bir hekîm idim. Halbuki, en ziyade hasta, ben idim. Hasta, evvela kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir. İşte, Hazreti Şeyh bana der ki:


"Sen kendin hastasın, kendine bir tabib ara!"

Ben dedim:

"Sen tabibim ol!"

Tuttum, kendimi ona muhatap addederek o kitabı bana hitap ediyor gibi okudum..."
(1)

(1) bk. Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı.


Nur İklimi » Abdulkadir Geylani ve Üstad Bediüzzaman Hakkında.

Birinden himmet istemek ya da kitaplarını okumak ayrı bir şeydir. Bizzat tasarrufu altında olmak başka. Abdülkadir Geylani hz.leri bu asrımızda Sami Efendi hz.leri ile görüşmüş ve evlatlarına Kadiri dersi vererek yokumu ihya et demiştir. Saidi Nursi hz.leri de herkesin malumu, Sami Efendi hz.lerinin şeyhi Es'ad Erbili hz.lerinden Kadiri dersi alarak Abdülkadir Geylani hz.lerinin yoluna girmiştir.

Tasavvuf/Tarikatlar insanı kamil olma yoludur. Manevi bir disiplindir. Cemaat farklı oluyor. Orada aynı amaç için bir araya gelme vardır.

Allah'ın rızası bir cemaate, tarikata bağlı değildir. Buralarda bir amaç için toplanıldığı için bazı şeyleri yapmak daha kolay olur. Mürşidi kamilin gerekliliği hakkında ise net üzerinde pek çok yazı vardır. Tavsiye o dur ki, ara bul bir mürşid. Madem en mühim konumuz budur, bu konuda da herkese, her hocaya değil herşeyden bir mürşide varmak gerektir. Her işin bir uzmanı vardır.

Şunu söylemek de lazım belki. Nurculuk da çağdaş bir tarikat olarak değerlendirilebilir. Bu durumda o da diğer tarikatlar gibi Hakk'a ulaştırıcıdır. Allahu alem. Ama işin esası yaşayan bir mürşidi kamile varmaktır. Daha ötesini bilenlere sormak lazımdır.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
N. Kemal Zeybek ne zamandan beri risalei nur meslek ve meşrebi hakkında söz sahibidir?

Hirahos müfteridir. Neyi soracaksın ona Talib? Ortaya sözü atıp isbat et dendiğinde direk sıvışmanın ve müfterilik nasıl olurun esaslarını ancak o söyler sana...

talib müfteridir desen sana arka çıkan, tamam, öyledir diyenler çıkabilir de Hirahos ağabey'i pek çokları tanır, bilir burada. Neyse, ismi ben ortaya atmıştım, görüşlerine değer verdiğim için. Meselemiz başkadır :)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
:glm yahu Talip Allah seni bildiği gibi yapsın emi. Şu risalei nur mesleğinin esasatını öğrenmen lazım, gerçekten bilmiyorsun. postnişinlik başkadır, tebliğ makamı envarı altında olmak başkadır, karıştırmamak lazım. Bu kadar diyorum.

Bize bu zamana kadar hep başka şeyler anlatmışlar demek ki nurcu kardeşler! Söylediğim şeyler desteksiz değildir. Bir yerlerden duymuş da olabilirim bir şeyler :)

"Tebliğ makamı envarı altında olmak" ne demektir, buyrun anlatın. Bugüne kadar bu zatlar nerelerden yetişmişler, kimler bu makamda olarak değerlendirmişler sizden dinleyelim.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Burası bu gibi ciddi konuları müzakere yeri değil malesef. Burada akla kapı açmak yeterlidir. Senin zaten en büyük vartan o dur ki anlatılanlara itibar ediyorsun malesef. Birirleri sana diyorki ateş var şöle dir böledir, sen ona göre konuşuyorsun. Ben diyorum ki git kendin gör, uzat elini sıcaklığını hissetki ne menem bi ateştir anlayasın kardeşim.

Tebliğ makamı envarı altındaki bir zata intisab edenlerden beklenecek olan anlatmalarıdır. Umulur ki anlayan birileri çıkacaktır. Bildim, ettim demek bize yakışmaz; büyükler böyle diyorlar ki, biz böyle işittik ki.. demek daha mütevazi bir ifade şekli oluyor :)

Bir büyük Allah Dostu'nun kitabına takdim yazısı yazan Kadir Mısıroğlu şöyle der:

Azîz okuyucu!.

Sana "Mesnevî Bahçesinden" ariyetmiş gibi gösterilerek takdîm edilen bu "Bir Testi Su" yu yukarıda arz edilmiş olan ölçülerin aydınlığında telakkî etmelisin!. O, mükrim veya müellifinin kendi öz malıdır! Elbette "Mesnevî Bahçeleri"nde ve başka bahçelerde bir hayli dolaşmış olan müellif, geriye, senin yanına "Bir Testi Su" ile dönmüştür. Lakin testisindeki su, kimsenin şahsî ve münhasır sahabetine imkan olmayan mîrî malıdır. Bütün alî himmet ve yüce nasîb sahiplerinin malik-i müştereki oldukları mîrî malı!.. Bu ölçüyle bakıldığında müellifin, eserini Hazret-i Mevlana ve Mesnevî'ye izafe etmesinin sırf bir mekr-i edebî olduğu kolayca kavranabilir! Bu güzel eserin sebep olacağı hayırlara teselsül bereketi, müellifine Rabb'in kendi şan-ı uluhiyyet ve azameti iktizasına göre ikramda bulunması niyazı ile tebriklerimi ve ihtirimat-ı faikamı arz ediyorum!..
 

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
Sadece nurcuyum diyenlerin değil, tüm müslümanların bölünmelerinin sebebi mesleklerinde Kur'an ve hadisin(sünnetin) esas kılınmamasıdır. Bid'alar her yanımızı sarmış, sözde ulema, şeyh, abi hoca vs adı her neyse, şer'i şerife muhalif konuştuğunda iş yaptığında ahmakça tabi olanlar vardır bi bildiği deyip ilim tahsil etmeyip körükörüne taklid edince amip gibi bölünme oluyor haliyle. Allah ne diyor ayette?

nurcularda fikir ayrılığı yoktur metod farklılığı vardır.buda bölünmek değildir zenginliktir. kişilerin tezi veya antitezleri olur.tezi çürütmek için bilimsel veyahut tarihsel bilgilerden yola çıkılır ama karşı tarafı dışlamak için değil kazanmaktır. amaç positif tenkidlede açıklanabilir. bidatlar ehli sünnet dışılık gibi bulgular helede ayetlere sığınıp bu müfteridir demek körü körüne bölünmeye pay vermektir.

farkındaysan bu konuyu kirletiyorsun !! bu konu Said Nursi'nin ehli tarik olmadığı ama karşıda olmadığını anlatmak için açıldı tarafımca. zamanın tarikat zamanı olmadığı cemaat zamanı olduğunu anlatmak için açıldı. birileri yaftalamak için değil. hirahosu tanımam ama arkasındanda konuşmam.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Durun, kawa bize zamanın tarikat zamanı olmadığını anlatacak. Aslında değil o en büyük ağabeyleri anlatsın diyeceğim ama şimdi kawa burada. Buyursun...

Her tarikat zaten bir cemaattir ama her cemaat tarikat değildir desek ne olacak?

Neyse zamanın tarikat zamanı olmadığını risalelerden aldıkları derslerle kawa'dan dinleyelim. İstediği abisinden, liderinden alıntılarla da gelebilir.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Saidi Nursi hz.lerinin Kadiri tarikatı dersi aldığını binlerce defa yazdık ama birileri hala körleri oynuyorlar :) Ahir zaman..
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
yazılanların tümünü okumadım
hayatınıda çok fazla incelemedim.tarikat şeyhimidir değilmidir bunuda bilemem. ama ! istifade ettiğimiz değerli bir insan
 

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
Tarikat, İslam'ın yaşanma tarzlarından biridir. Yani, İslam tarikatla da yaşanır, tarikatsız da... Bediüzzaman, günümüz şartlarında “ilim içinde hakikate bir yol bularak” yeni bir yol, yeni bir çığır açmıştır.

Kendisi doğrudan tarikatta olmamakla birlikte tarikatların zikirlerini okumuş, o yolların feyzinden istifade etmiştir. “Nur risalelerinin on iki tarikatın hülasası olduğunu” söyler.

Dolayısıyla, Bediüzzaman tarikatın içinde olmamakla birlikte -haşa- ona karşı da değildir. Yirmi Dokuzuncu Mektup'ta yer alan “Telvihat-ı Tis’a” isimli eseri tarikatı artılarıyla ve eksileriyle ele alan harika değerlendirmelerle doludur. Böyle bir esere, tarikat mensuplarının da ihtiyacı vardır.

Tarikatta olan biri, teslimiyetle İslam'ı yaşadığından şüphelerden uzak kalır, böylece imanını kurtarabilir. Sadece kuru malumatla İslam'ı yaşamaya çalışan biri ise, şüphelerden kolayca kurtulamadığından durumu tehlikede olabilir.

Bediüzzaman, risalelerin tarikattan matlup olan neticeleri kazandırdığını söyler. Çünkü risaleler sadece akla değil, aynı zamanda ruh, kalp ve latifelere de hitap eder.

Buradaki hakikat tabirinden kast edilen mana; iman ve İslam meselelerinin açıklığa kavuşup, tahkiki bir surette kabul edilmesi anlamındadır.

Hakikat tabirinin diğer bir manası; tarikat berzahına girmeden İslam ve iman hakikatlerin doğrudan tahkiki bir surette inkişaf ettirilmesi mesleğidir. Zira tarikatın terbiye ve seyir metotları hem uzun, hem de meşakkatlidir. Bu zaman ve zemin böyle bir tarz ve metoda müsait değildir. Bu zaman insanının riyazet ve çile gibi ağır terbiye metotları ile uzun bir seyrü seferden sonra hakikatlere ulaşması çok zordur.

Üstad bu manaya şöyle işaret ediyor:

İ'lem eyyühe'l-aziz! Tevfik-i İlâhî refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur'ân'dan, hakikat-i tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın isâl edici bir yol buldum.

Serîüsseyir olan bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîki ihsan etmek rahmet-i hâkimenin şânındandır. Mesnevî-i Nuriye - Onuncu Risale

HÜSREV'İN MEKTUBUNDAN BİR FIKRADIR

Evet üstadım, gözümüzle görüyoruz ki: Ehl-i tarîkat, bid'alara dayanamamışlar; hem girmişler, içinden çıkamıyorlar, hem salikleri ondan bir ikiye inmiş. Hem onlar da îtiraf ediyorlar ki: Zevklerinden cezbedici güzelliklerinden ellerinde çok şeyleri kalmamış. Cenab-ı Hakkın sırf bir ihsanı olarak Risalet-ün Nur'un parlak, nuranî nâsiyesini müşahede ediyoruz ki, in'ikâs eden lemaat-ı nûriyesi, bütün ihtiyacımıza kâfi ve vâfi geliyor, herkesi hayrette bırakıyor. Hem, ehl-i bid'ayı serfürû' ettiriyor. Öylelerin lisanlarından, nedamet ve teessüfü ifade eden "Bilmemişiz!" kelimeleri dökülüyor.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 51)



Şimdilik mağlûbiyetin sebebi, bir cemaate ve bir şahs-ı mânevîye karşı bir neferi göndermenizdir.
Çalış ki, herbir neferin, istinad noktaları olan dairelerden mânen istifade ettiği kuvvetli kuvve-i mâneviye ile bir şahs-ı mânevî ve bir cemiyet hükmüne geçsin!" dedi ve tam kanaat verdi;
aynen öyle de: Ehl-i îmana hücum eden ehl-i dalâlet, bu asır cemaat zamanı olduğu cihetle, cem'iyet ve komitecilik mâyesiyle bir şahs-ı mânevî ve bir ruh-u habîs olmuş. Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor ve avâmın taklidî olan îtikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı îmaniyeyi yaşatan an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor. Herbir müslüman tek başiyle bu dehşetli yangından kurtulmağa me'yusane çabalarken, Risale-in-Nur (Risalet-ün-Nur) Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihâta eden son ordusunu (Hâşiye) gösterip, ve ondan mukavemet-sûz maddî ve mânevi imdat getirmek hizmetinde hârika bir emirber neferi olarak "Âyetül-Kübrâ Risalesi"ni İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş. Temsildeki sair noktaları tatbik ediniz, tâ o sırrın bir hülâsası görünsün.

Said Nursî
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 37)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Tarikata karşı değil ama zaman tarikat zamanı da değil. Nasıl olacak bu iş, bir anlayamadık. Hazreti anladık da sizi anlayamadık.

İslam tarikatsız yaşanabileceği gibi risalesiz de yaşanabilir. Pek ala da yaşanabilir, fakat tasavvufsuz bu biraz zor. Tasavvuf İslami yaşantının zirve noktasına verilen isimdir.

Hakikatten kastettikleriniz pek çok akaid eserinden de elde edilebilir.

Bak Ladikli Ahmet Ağa hz.leri ne anlatıyor:

"Makam'ı Rasulullah’dan...

'Evladımız Mahmut Sami Efendiyi varisimiz olarak makamımıza tayin ettik!' emri peygamberiyyesi mühürlü olarak, icazetnamesi kendisine verilir."

Efendimiz bilememiş mi haşa bu zaman ne zamanı!? Bu zaman ve her zaman tarikat zamanıdır. Burada ne bir çıkarım var kendi kendine, ne bir düşünce ürünü var ne de başka bir şey. Sana yaşanmış bir hadise ;) Anlatan Ladikli Ahmet Ağa. Bu zat kimdir bilmiyor isen, bir araştırırsın bi zahmet.

Sizin (nurcuların) iddianız, risaleler de tarikatın faydasını verir. Bu iddianızla sizi başbaşa bırakıyorum. Madem bu faydaları buluruz diyorsunuz, e iyi yolunuz mübarek olsun. Bulursunuz inşaallah. Ama tarikatlara ilişilince işin ucu evliyaullaha hatta hz. Peygambere dokunuyor, dikkat!

İşi kıyasa da getirmeyin bence, işin altından çıkamazsınız :) Yetişenleri saysak dahi kafidir cevap olarak.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
HÜSREV'İN MEKTUBUNDAN BİR FIKRADIR

Evet üstadım, gözümüzle görüyoruz ki: Ehl-i tarîkat, bid'alara dayanamamışlar; hem girmişler, içinden çıkamıyorlar, hem salikleri ondan bir ikiye inmiş. Hem onlar da îtiraf ediyorlar ki: Zevklerinden cezbedici güzelliklerinden ellerinde çok şeyleri kalmamış. Cenab-ı Hakkın sırf bir ihsanı olarak Risalet-ün Nur'un parlak, nuranî nâsiyesini müşahede ediyoruz ki, in'ikâs eden lemaat-ı nûriyesi, bütün ihtiyacımıza kâfi ve vâfi geliyor, herkesi hayrette bırakıyor. Hem, ehl-i bid'ayı serfürû' ettiriyor. Öylelerin lisanlarından, nedamet ve teessüfü ifade eden "Bilmemişiz!" kelimeleri dökülüyor.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 51)

Ee hüsrev ağabey bunu dedi de ne oldu :) Birisi bir şey demiş bu tüm ehli tarik adına itiraf olmuş! Yok bazı tarikatlar bidatlara bulaşmış. Ee ne olmuş, öyle ise? "Bazıları" hep olacaktır ve heryerde olacaklardır. Bu bir şey gerektirmez.

Hem herkesin kabı bir değildir. Kiminin kabını bir ilmihal doldurur, kiminin kabını risaleler. Bazı kaplar var ki kolay kolay dolmaz ;) Hüsrev ağabeyinkini risaleler doldurmuş olabilir. Herkes Hüsrev değildir. Kimisi de Seyda hz.leridir, Şeyh Kıbrısi'dir, merhum Es'ad Coşan Efendi, Ali Haydar Efendi ve Sami Sultan hz.leridir.

Bırakın bu işleri. Bu yazıyı mutlak hakikat olarak değerlendirmek lazım değildir. Yolunun muhabbetinden de geç! Hizmet eri olduğu söylenen güzel bir insan olabilir Hüsrev ağabey. Ama odur yani.
 
Üst