"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber (Muhammed)e çok salât ve senâ ederler.
Ey iman edenler! Siz de ona salât-ü selâm getirin ve tam bir teslimiyetle gönülden teslim olun." (Ahzâb: 56)
Bu ayeti böyle anlayan birinin hangi söylediğine itibar edilir ki?
Allah ve Melekleri Peygambere Salat-ü Selam getiriyor, siz de salatü selam getirin öyle mi?
Savatta ne söylediğinizi anladığınızı bile sanmıyorum, Allah kendi kendine Muhammede salat et, yardım et diye zikir mi ediyormuş?
İşte Kurandan fersah fersah uzaklaşıp, Kuranı terketmiş bir zihniyetin en bariz göstergesi.
Allah'ın bu mükemmel çağrısını bile postu serip salavat çekmeye indirgemişsiniz, yazık yahu İslam ümmeti neden bu halde diye birbirlerine soruyorlar bir de, araştırmaya ne hacet, cevap burda Kur'anı oyuncak etmiş bir ümmet gerçeği.
Çelebileri, beni Vehhabi ilan etmeye çalışmak da bir insanın ne denli aklıyla zoru olduğunu göstermeye çalışmasından ibaret.
Ayet açık ve nettir.Bu ayeti anlamamak ve anlamını değiştimek için takla atmak gerek.Bunuda yapıyorsunuz.
Aklını kullanan kuran ve sünnetden ayrılmak istemeyenler için ekliyorum.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Tefsiri
Ahzap Süresi
56- Çünkü Allah ve melekleri Peygamberi hep salat eder dururlar. Allah Teâlâ rahmet ve nimet vermesi ile, melekler istiğfarları ile ve hizmetleriyle Peygambere daima ikram etmektedirler. Bu sayede yukarda "Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize melekleriyle beraber rahmetini gönderen Allah'tır." (Ahzab, 33/43) buyurulduğu üzere müminlere ilâhî feyz inmektedir. Ey iman edenler! Sizler ona salat ve selam getirin, selamlayarak teslim olun. gibi dualarla onun üzerine Allah'ın salavatını, rahmetini ve bereketlerini niyaz edin. Ve selam vererek ona hürmet edin. Ve bir mânâya göre, hiç incitmeyerek teslim olun, boyun eğin.Bu âyet gösterir ki Peygamber'e salavat getirmek farzdır. Ancak tekrarına değinilmemiştir. Sahih olan budur ki, ismi zikrolundukça vacip olur. Bu hususta birçok hadisler rivayet olunmuştur. Bu cümleden omak üzere Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki:
"Yanında adım zikrolunup da bana salavat getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün." Yine buyurmuştur ki: "Allah Teâlâ benim için iki melek görevlendirmiştir. Ben bir müslümanın yanında anıldım da bana salavat getirdi mi, mutlaka o iki melek ona 'Allah seni bağışlasın' derler. Allah Teâlâ ve diğer melekleri de o iki meleğe cevap olarak 'Amin' derler. Bir müslümanın yanında adım zikrolunduğunda da bana salavat getirmedi mi, mutlaka o iki melek: 'Allah seni bağışlamasın' derler. Yüce Allah ve öteki melekleri de o iki meleğe cevaben 'Amin' derler." Bazıları Resulullah'ın adı tekrar tekrar anılsa bile bir mecliste bir kez vacip olur demişlerdir. Nitekim Secde ayetinde de böyledir. Bunun gibi her duanın başında ve sonunda da vaciptir. Namazda diye salavat okumak biz Hanefilerce vaciplerden değil, sünnettir. İbrahim Nehai'den rivayet edilmiştir: "Sahabeler, teşehhüddeki ile yetinebilirlerdi" demiştir. Fakat Şafiî Hazretleri: "Namazın caizliği için salavat şarttır, vaciptir demiştir. Sahabeler: "Ya Resulullah selam vermeyi biliyoruz. Fakat 'salat'ı nasıl getireceğiz?" demişler. O zaman namazda okunan salavat duası müslümanlara öğretilmiştir. Peygamberlerden başkasına salavat, Peygambere tabi olarak caiz olursa da başlıbaşına birisine salavat getirmek mekruhtur. Çünkü örfte peygamberlerin şiarıdır. Nitekim aziz ve celil olmakla birlikte hakkında "azze ve celle" denmez.
ibni Kesir Tefsiri
Ahzap Süresi
56 — Şüphesiz Allah ve melekleri peygamberi överler. Ey îmân edenler, siz de onu övün ve onun için selâmet di*leyin.
Peygambere Salavât
Buhârî der ki: Ebu'l-Âliye şöyle dedi: Allah'ın peygambere salâtı: meleklerin katında onu övmesidir. Meleklerin peygambere salâtı ise; duadır. İbn Abbâs ise «överler» ifâdesinin tebrik ederler, kutlarlar de*mek olduğunu söyler. Buhârî her ikisinden böyle kaydeder. Ebu Ca'fer er-Râzî ise bu ifâdeyi Rebî' İbn Enes kanalıyla Ebu'l-Âliye'den nakleder. Rebî' İbn Enes'ten de aynı şekilde nakledilmiştir. İbn Ebu Hâtim'in rivâyetine göre Ali İbn Ebu Talha aynı ifâdeyi Abdullah İbn Abbâs'tan nakleder. Ebu îsâ et-Tirmizî der ki: Süfyân es-Sevrî ve başka ilim er*babından nakledildi ki; onlar Rabbın salâtı; rahmet, meleklerin salâtı ise; istiğfardır, demişlerdir.
Sonra İbn Ebu Hatim der ki: Bana Amr.,. Atâ İbn Ebu Rebâh'tan nakletti ki; o, «Şüphesiz Allah ve melekleri peygamberi Överler.» kavli hakkında şöyle demiştir: Allah Tebâreke ve Teâlâ'nm salâtı; Sübbûh, Kuddûs, rahmetim gazabımı geçmiştir, ifadesidir.
Bu âyetten maksad şudur: Allah Teâlâ, kullarına peygamberinin yücelerin yücesindeki mevkiini haber veriyor ve onu kendisine yakın meleklerin yanında övdüğünü, meleklerin de onun için mağfiret dile*diklerini bildiriyor. Sonra da bu süflî âlemdeki insanlara, peygamberine salât ve selâm getirmelerini emrediyor ki ulvî ve süflî âlemin varlıkları ona övgü ve senada ittifak edip birleşsinler.
İbn Ebu Hatim der ki: Bize Ali İbn Hüseyn... Abdullah İbn Abbâs'*tan nakletti ki; o, şöyle demiş: İsrâiloğulları Mûsâ AleyhisselânYa; Rab*bın seni över mi? demişler. Rabbı ona şöyle seslenmiş: Ey Mûsâ onlar sana, Rabbın seni över mi? diye soruyorlar. De ki: Evet muhakkak ki Ben ve meleklerim peygamberlerimi ve rasûllerimi överim. İşte Allah Teâlâ yüce nebisine «Şüphesiz Allah ve melekleri peygamberi överler. Ey îmân edenler; siz de onu övün ve onun için selâmet dileyin» âyetini inzal buyurdu.
Nitekim Allah Teâlâ daha önceleri de bu sûrede mü'min kullarına peygamberini Övdüğünü şöylece haber vermişti: «Ey îmân edenler, Al*lah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbîh edin. Sizi karanlık*lardan aydınlığa çıkarmak için rahmet etmekte olan O'dur. Melekleri de size duâ ederler. Ve O, mü'minlere Rahîm olandır.» (Ahzâb, 41-43). Bakara sûresinde ise şöyle buyurmuştu: «Sabredenlere müjdele. Ki on*lara bir musibet geldiği zaman, biz Allah içiniz ve yine O'na döneceğiz, derler. İşte onlar için^Rabları tarafından mağfiret ve rahmet vardır. Hi*dâyete erenler de onlardır.» (Bakara, 155-157). Bir hadîste de Rasûlul-lah (s.a.) şöyle buyurur: Allah Teâlâ saflan düzgün tutanları över, me*lekleri de onlara duâ eder. Bir başka hadîste de Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur: Allah'ım, benim babamın ailesini veya benim ailemi öv. Rasû*lullah (s.a.) peygamberden kendisini ve eşini övmesini isteyen Câbir'in hanımına; Allah sana ve eşine merhamet etsin, diyerek övgüde bulun*muştur.
Hz. Peygambere salât ve selâm getirmeyi emreden pek çok müte-vâtir hadîs vârid olmuştur. Salât ve selâmın şekli hakkında da bilgi ve*ren bu hadîslerden mümkün olanı inşâallah buraya kaydedeceğiz. Yar*dım dilenilecek makam Allah'tır,[34]
Peygambere Salavât Getirmeyi Bildiren Hadîsler
1- Buharı bu âyetin tefsirinde der ki: Bize Saîd İbn Yahya... Kâ'b İbn Ucre'den nakletti ki; o, şöyle demiş: Ey Allah'ın Rasûlü sana selâmın ne demek olduğunu biliyorum ya salât nasıldır? denilince, Ra-sûlullah (s,a.) buyurdu ki: Allah'ım, Muhammed'in üzerine rahmet in*dir, Muhammed'in ailesine de. İbrahim'in ailesine rahmet ettiğin gibi. Muhakkak ki sen, övülen ve yüceltilensin. Allah'ım, Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini bereketlendir. İbrahim'in ailesini bereketlendir*diğin gibi. Muhakkak ki Sen, övülen ve yüceltilensin.
İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Muhammed İbn Ca'fer... Hakem'den nakletti ki; o, İbn Ebu Leylâ'nın şöyle dediğini işittim de*miş: Bana Kâ'b İbn Ucre rastladı ve dedi ki: Sana bir hediyye vereyim mi? Biz Hz. Peygamberin yanına varıp; ey Allah'ın Rasûlü sana selâ*mın nasıl olduğunu bildik, ya salât nasıldır? dedik. O buyurdu ki: Al*lah'ım, Muhammed'e ve Muhammed'in ailesine rahmet et. İbrahim'in ailesine rahmet ettiğin gibi. Muhakkak ki Sen, övülen ve yüceltilensin. Allah'ım, Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini bereketlendir. İbra*him'in ailesini bereketlendirdiğin gibi. Muhakkak ki Sen, övülen ve yü*celtilensin, deyin. Bu hadîsi büyük bir topluluk müteaddid yollarla ki-tablarında tahrîc etmişlerdir. Bu rivayetler de Hakem İbn Uteybe'den menkûldür ki Buharı ayrıca Abdurrahmân İbn Ebu Leylâ'yı ilâve et*miştir.
İbn Ebu Hatîm der ki: Bize Hasan İbn Araf e... Abdurrahmân İbn Ebu Leylâ'dan nakletti ki; Kâ'b İbn Ucre şöyle demiş: Bu âyet nazil olunca, biz; ey Allah'ın Rasûlü, sana selâmı biliyoruz, ya salât nasıldır? dedik. Peygamber buyurdu ki: Allah'ım. Muhammed'i ve ailesini öv. İbrahim'in ailesini övdüğün gibi. Muhakkak ki Sen, övülen ve yücelti*lensin. Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini mübarek kıl. İbrahim'i ve İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi. Muhakkak ki Sen, övülen ve yüceltilensin, Abdurrahmân İbn Ebu Leylâ; bizi de onlarla beraber, demiştir. Tirmizî bu hadîsi bu fazlalığı ile rivayet eder. Sana selâmın ne demek olduğunu biliyoruz, sözlerine gelince, bu peygamberin kendi*lerine öğretmiş olduğu teşehhüddeki selâmdır. Nitekim teşehhüdde; ey peygamber Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun demektedir. Diğer sûreleri öğrettiği gibi Rasûlullah (s.a.) bu selâmıda onlara öğretmiştir.
2- Buhârî der ki: Bize Abdullah İbn Yûsuf... Ebu Saîd el-Hud-rî'den nakletti ki; o: Ey Allah'ın Rasûlü, selâm şu bildiğimiz, ya sana nasıl salât edelim? dedik de, peygamber dedi ki:
Allah'ım, kulun ve Rasûlün Muhammed'i Öv. İbrahim'in ailesini övdüğün gibi. Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini mübarek kıl. İb*rahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi, deyin.
Ebu Salih Leys'ten nakleder ki; Muhammed'i ve Muhammed'in aile*sini mübarek kıl, İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi demiştir. İbra*him İbn Hamze, Ebu Hâzim kanalıyla Yezîd İbn Hâd'dan nakleder ki; o, şöyle demiş: İbrahim'i övdüğün gibi, Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini mübarek kıl İbrahim'i ve İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi. Bu hadîsi Neseî ve İbn Mâce, Yezîd İbn Harb kanalıyla Abdullah İbn Habbâb'dan nakletmişlerdir.
3- İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bana Abdurrahmân... Amr îbn Süleym'den okudu ki; o, şöyle demiş: Bize Ebu Humeyd es-Saîdî haber verdi ki onlar: Ey Allah'ın Rasûlü sana nasıl salât edelim? de*mişler de, peygamber; Allah'ım Muhammedi, eşlerini ve soyunu öv, İb*rahim'in ailesini övdüğün gibi. Muhammed'i, eşlerini ve soyunu müba*rek kıl. İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi. Muhakkak ki Sen, övü*len ve yüceltilensin, deyin. Bu hadîsi diğer hadîs imamları Mâlik kana*lıyla rivayet etmişlerdir. Tirmizî bunun dışındadır.
4- Müslim der ki: Yahya İbn Yahya et-Temîmî bize nakletti ki; o, bana Mâlik... Ebu Mes'ûd el-Ansârî'den şöyle okudu demiş:
Biz Sa'd îbn Ubâde'nin meclisinde iken Hz. Peygamber yanımıza geldi. Beşîr İbn Sa'd ona dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, Allah Teâlâ bizim sana salavât getirmemizi emrediyor. Biz sana nasıl salavât getirelim? Ebu Mes'ûd dedi ki: Rasûlullah (s.a.) bunun üzerine sustu. Biz Beşîr îbn Sa'd'm ona bunu sormamış olmasını temenni ettik. Sonra Rasûlul*lah (s.a.) dedi ki: Allah'ım, Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini öv. İbrahim'in ailesini övdüğün gibi. Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini mübarek kıl, İbrahim'in ailesini her iki âlemde mübarek kıldığın gibi. Muhakkak ki Sen, Hamîd'sin, Mecîd'sin, deyiniz. Selâm ise bildiği*niz gibidir. Ebu Dâvûd, Tirmizî ve Neseî bu hadîsi Mâlik kanalıyla Ebu Mes'ûd'dan naklederler. Tirmizî; hasen, sahîh bir hadîstir, der. İmâm Ahmed İbn Hanbel, Ebu Dâvûd, Neseî, İbn Huzeyme, İbn Hibbân ile Hâ*kim Müstedrek isimli eserinde bu hadîsi Muhammed İbn İshâk kana*lıyla Ebu Mes'ûd el-Bedrî'den naklederler ki, onlar; ey Allah'ın Rasûlü, selâmı biliyoruz, ya biz namaz kılarken sana nasıl övgüde bulunacağız? dedik. O; Allah'ım, Muhammed'i ve Muhammedln ailesini öv... deyiniz dedi ve yukardaki hadîsi tamamıyla zikretti.
Şafiî merhum da Müsned'inde Ebu Hüreyre kanalıyla bunun bir benzerini rivayet eder. Bu sebeple Şafiî merhum namaz kılan herke*sin son teşehhüdde Hz. Peygambere salât ve selâm getirmesinin vâcib olduğunu ve bunun terki halinde namazın sahîh olmadığını bildirir. An*cak mâlikîlerden ve başkalarından bir kısım müteahhirîn bilginleri İmâm Şafiî'nin namazda bunu şart koşmasından dolayı onu kınamış*lardır. Ve bu konuda Şafiî'nin yalnız kaldığını sanmışlardır. Ebu Ca'fer Taberî, Tahâvî, Hattâbî ve başkaları Kâdî îyâz'dan naklettiklerine göre; bunun hilâfına icmâ'ın bulunduğunu bildirmişlerdir. Ancak Şafiî'yi red konusunda görüş beyân edenler, bu konuda zorlanmışlar ve icmâ' bulunduğu iddiasında aşırı gitmişlerdir. Çünkü biz bunun vâcib oldu*ğunu ve âyetin zahirinin Rasûlullah (s.a.)a namazda salâtı emrettiğini yukarda rivayet etmiştik. Bu hadîsin Abdullah İbn Mes'ûd, Ebu Mes'ûd el-Bedrî, Câbir İbn Abdullah ve Abdullah gibi sahabeden bir topluluk*la, Şa'bî, Ebu Ca'fer el-Bâkır, Mukâtil İbn Hayyân gibi tâbiîn'den bii topluluk tarafından bu şekilde tefsir edildiğini bildirdik. Şafiî de bu görüşü bunlara dayanarak beyân etmiş ve bu konuda onunla arkadaş*ları arasında bir ihtilâf vârid olmamıştır. Ebu Zür'a ed-Dimeşkî'nin naklettiğine göre, Ahmed İbn Hanbel de daha sonra bu görüşe zâhib olmuştur. İshâk İbn Rahûyeh ve Mâliki imamlarından Fakîh Muham*med İbn İbrâhîm de bu görüşe kail olmuştur. Allah onlara rahmet et*sin. Hattâ Hanbelî imamlarından bazıları namazda Hz. Peygambere, sorudaki şekilde salât ve selâm getirmenin vâcib olduğunu bildirmiş*lerdir. Bendenîcî ve Süleym er-Râzî, onun arkadaşı Nasr İbn İbrâhîm el-Makdisî'nin bildirdiğine göre; bizim arkadaşlarımızdan (Şâfiîlerden) bazıları Hz. Peygamberin ailesine salâtm da vâcib olduğunu bildirmiş*lerdir. Bu görüşü İmâm el-Harameyn (Cüveynî) ve onun arkadaşı Gaz-zâli Şafiî'nin kavli olarak naklederler. Sahîh olan bunun bir vecih ol*masıdır. Ancak Cumhur aksine karâr vermiş ve buna karşı icmâ' edil*diği nakledilmiştir. Ailesine de salavâtm vâcib olduğu konusunda ha*dîsin zahirî hükümleri bahis mevzuudur. Allah en iyisini bilendir. Mak-sad şudur: Şafiî merhum namazda peygambere salavâtm vâcib olduğu
görüşünü bildirmiş ve bu konuda da selef ve halef den bilginler ona uymuşlardır. Hamd ve minnet Allah'a mahsûstur. Bu konuda aksine, bir icmâ' ise ne eskiden ne de sonra vâriddir. Allah en iyisini bilendir. Bunu te'yîd eden bir başka hadîsi de İmâm Ahmed, Ebu Dâvûd ve Tirmizî Hayve İbn Şureyh el-Mısrî kanalıyla Fudâle İbn Ubeyd'den naklederler ki; o, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.) namazında du§, eden bir adamı işitti. O, Allah'a hamd ü sena edip peygamberini övmemişti. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Bu acele etti. Sonra adamı çağırdı, ona ve diğerlerine şöyle dedi: Sizden biriniz namaz kıldığı zaman, önce Al*lah Azze ve Celle'ye hamd ve sena ile başlasın. Sonra peygamberine sa-lât etsin. Sonra da dilediklerine duâ etsin. Bu hadîsi Neseî ve İbn Hu-zeyme ile İbn Hibbân Sahihlerinde naklederler. Tirmizî bunun sahîh ol*duğunu söyler. Keza İbn Mâce'nin... Sehl İbn Sa'd es-Sâidî'den naklet*tiğine göre, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur: Abdesti olmayanın namazı yoktur. Allah'ın adını zikretmeyenin abdesti yoktur. Peygambere salât getirmeyenin namazı yoktur. Ansâr'ı sevmeyenin de namazı yoktur. An*cak burada râvîler arasında yer alan Abd el-Müheymin metruk bir râ-vîdir. Bu hadîsi Taberânî onun kardeşi Übeyy İbn Abbâs kanalıyla riva*yet eder ki; buna da dikkat edilmesi gerekir. Çünkü hadîs ancak Abd el-Müheymin kanalıyla bilinir. Allah en iyisini bilendir.
5- İmâm Ahmed îbn Hanbel der ki: Bize Yezîd İbn Hârûn... Büreyde'den nakletti ki; o, şöyle demiş: Ey Allah'ın Rasûlü, sana na*sıl selâm vereceğimizi bildik, ya nasıl salât edeceğiz? O buyurdu ki: Şöyle deyin: Allah'ım övgülerini, rahmetini ve bereketlerini Muham-med'in ve Muhammed'in ailesinin üzerinde kıl. İbrahim'in ve İbrahim'*in ailesinin üzerinde kıldığın gibi. Muhakkak ki Sen, övülen ve yücel-tilensin. Bu hadîsin râvîleri arasında yer alan Ebu Dâvûd el-Amâ Nu-fey' îbn Hâris'tir ki metruk bir râvîdir.
6- Bir başka mevkuf hadîsi de biz Saîd İbn Mansûr, Zeyd İbn Habbâb ve Yezîd İbn Hârûn kanalıyla Nûh İbn Kays'tan rivayet ettik. O der ki: Bize Selârae el-Kindî Hz. Ali (r.a.)nin insanlara şu duayı öğ*rettiğini nakletti: Allah'ım, yuvarlanmış (yeryüzü)ları yuvarlak hale ge*tiren, yüceltilmiş (gök)leri yaratan, ister bahtiyar olsun, ister eşkiyâ olsun kalblere fıtratına göre hâkim olan Allah'ım, salavâtın en şerefli*lerini, bereketlerin en verimlilerini, şefkatların en yücelerini kulun ve Rasûlün Muhammed'in üzerine kıl. Odur geçmişleri kapayan, kapan*mışları açan, hakkı hak ile ilân eden ve bâtılın ordularını ezen ve Senin emrine, itâatma boyun eğdiren, hoşnûdluğunu kazanmak için koşan, adımında korkak olmayan, azminde güçsüz olmayan, vahyini koruyan, ahdini muhafaza eden, emrini uygulamak için koşan. Allah'ın nimetle*rinden bir parıltı arayanlara, aydınlıklar gösterip ehlini o aydınlığın yoluna ulaştıran. Fitne ve günâhlara dalan gönüller onunla hidâyet buldular. Odur işaretlerin en belirginini gözler önüne diken. îslâm'ın aydınlıklarını hükümlerin en açıklarını hâkim kılan. Odur Senin güve*nilir emîrin, saklı bulunan ilminin bekçisi ve kıyamet günü Senin şa*hidin. Nimet olarak insanlara, gönderilen hak ve rahmet elçin. Allah'ım, adalet gününde onun için en geniş yerleri genişlet ve lutfundan kat kat hayırlarla onu mükâfatlandır. Kat kat olan sevabının feyzinden ona sevindirici hediyyeler ver, güzelleşmiş lutfunun en verimlilerinden ona ihsan et. Allah'ım onun yapısını, yapı yapanların yapılarının en üstünü kıl. Katında mevkiini ve mertebesini en şerefli kıl. Nurunu tamâma erdir. Onu göndermenin mükâfatı olarak şehâdetini makbul, sözünü hoşnûd kıl. Adaletli konuşma imkânı ver. İşini kesin hüccet ve en bü*yük bürhân kıl.
Bu, Hz. Ali Kerremallahü Vechehu'nun meşhur sözlerinden biri*dir. İbn Kuteybe, Müşkil el-Hadîs isimli eserinde bunun üzerinde dur*muştur. Keza lügatçı Ebu'l-Hüseyn Ahmed İbn Fâris de Hz. Peygam*bere salavâtm fazileti konusunda derlediği bir kitapta bunu zikretmiş*tir. Ancak isnadına dikkat edilmesi gerekir. Bizim şeyhimiz Hafız Ebu'l-Haccâc el-Mızzî der ki: Bu sözün râvîleri arasında yer alan Selâme el-Kindî ma'rûf bir kişi olmadığı gibi Hz. Ali'ye de erişmemiştir. Hafız Ebu'l-Kâsım et-Tabarânî de bu rivayeti Muhammed İbn Ali es-Sâiğ ka*nalıyla... Selâme el-Kindî'den nakleder ve onun; Hz. Ali bize peygam*bere şöyle salavât getirmemizi öğretti, dediğini bildirir. Sonra yukarda-ki ifâdeyi aynen aktarır.
Bir başka mevkuf hadîs: ibn Mâce der ki: Bize Eüseyn îbn Beyân... Abdullah İbn Mes'ûd (r.a.)dan nakletti ki; ö, şöyle demiş: Hz. Peygam*bere salavât getirdiğiniz zaman güzelce salavât getirin. Bilmezsiniz bel*ki de o, kendisine sunulur. Râvîlerden Esved İbn Yezîd der ki: Abdullah İbn Mes'ûd'a; onu bize öğretsene, dediklerinde o şöyle deyin, dedi: Al*lah'ım salavâtım, rahmetini ve bereketlerini peygamberlerin efendisi, muttakîlerin imâmı, nebilerin hâtemi, kulun, Rasûlün, hayırların ön*deri ve imâmı Muhammed'in üzerine kıl. Allah'ım onu, öncekilerin ve sonrakilerin kendisine gıbta ettikleri Makâm-ı Mahmûd'a gönder. Al*lah'ım, Muhammed'i ve Muhamed'in ailesini öv. İbrahim'i ve İbrahim'*in ailesini övdüğün gibi. Muhakkak ki Sen, Övülen ve yüceltilensin. Al*lah'ını, Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini kutlu kıl. İbrahim'i ve İbrahim'in ailesini kutlu kıldığın gibi. Muhakkak ki Sen, övülen ve yü*celtilensin. Bu, mevkuf hadîstir. Onu İsmâîl el-Kâdî, Abdullah İbn Amr —veya Ömer— şüpheli olarak buna yakın bir ifâde ile rivayet etmiştir.
7- İbn Cerîr Taberî der ki: Bize Ebu Küreyb... Ebu İsrail'den nakletti ki; o şöyle demiştir: Yûnus İbn Hattâb İran'da bize bir hutbe okudu ve hutbesinde dedi ki: «Şüphesiz Allah ve melekleri peygamberi överler. Ey îmân edenler, siz de onu övün ve onun için selâmet dileyin.» âyetini okuduktan sonra şöyle devam etti: İbn Abbâs'tan işiten birisi bana nakletti ki; bu âyet nazil olduğunda, biz ey Allah'ın Rasûlü sana selâmın ne demek olduğunu bildik, ya salat nasıldır? dedik. —veya dedi*ler— Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Allah'ım Muhammed'i ve Muham-med'in ailesini öv. İbrahim'i ve İbrahim'in ailesini övdüğün gibi. Mu*hakkak ki Sen, övülen ve yüceltilensin. Muhammed'e ve Muhammed'in ailesine merhamet et. İbrahim'e ve İbrahim'in ailesine merhamet etti*ğin gibi. Muhakkak ki Sen, övülen ve yüceltilensin. Muhammed'i ve Mu*hammed'in ailesini mübarek kıl, İbrahim'i mübarek kıldığın gibi. Mu*hakkak ki Sen Övülen ve yüceltilensin. Bazıları bu hadîsi delil göstere*rek Hz. Peygambere rahmet dilemenin caiz olduğunu söylemişlerdir. Bu, Cumhûr'un da kavlidir. Nitekim A'râbî hadîsi de bunu te'yîd eder. Ni*tekim bedevinin birisi: Allah'ım, bana ve Muhammed'e merhamet et. Bizimle .beraber başkasına merhamet etme, deyince Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Sen, geniş olan şeyi sınırladın. Kâdî İyâz, Mâlikîlerin cum*hurundan nakleder ki; onlar Hz. Peygambere merhamet dilemeyi yasak*lamışlardır. Kâdî İyâz ancak Muhammed İbn Ebu Zeyd'in buna cevaz verdiğini bildirmiştir.
8- İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Muhammed İbn Ca'-fer... Âsim İbn Ubeydullah'tan nakletti ki; o, Abdullah İbn Amir İbn Rebîâ'nın babasından şöyle dediğini duyduğunu nakletmiştir: Ba*bası demiş ki: Ben, peygamberin şöyle buyurduğunu işittim: Kim bana salavât-ı şerife getirirse; o, bana salavât getirdiği kadar, onu getirdiği sürece melekler de kendisini överler. Kul, ister bunu az yap*sın, ister çok yapsın farksızdır. İbn Mâce bu hadîsi Şu'be kanalıyla Âsim İbn Ubeydullah'tan nakleder.
9- İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Ebu Seleme el-Huzâî ve Yûnus İbn Muhammed... Abdurrahmân İbn Avf'ın şöyle dediğini naklettiler. Rasûlullah (s.a.) bir gün dışan çıktı, ben onu izledim, ni*hayet hurmanın yanına girdi ve secdeye daldı, secdeyi uzattı, öyle ki Allah'ın onun canım almış veya ruhunu kabzetmiş olmasından kork*tum, ya da endişelendim. Varıp baktım, bunun üzerine başını kaldırıp dedi ki: Ne oluyor sana ey Abdurrahmân'ın babası? Ben de ona durumu anlattım. Bunun üzerine buyurdu ki: Cibril Aleyhisselâm bana şöyle dedi: Sana bir müjde vereyim mi? Allah Azze ve Celle buyurur ki: Kim sana salavât getirirse, ben de onu severim. Kim sana selâm ederse ben de onu selâmete erdiririm.
Bu hadîsin bir başka tarîktan rivayeti şöyledir: İmâm İbn Han*bel der ki: Bize Hâşim oğullarının kölesi Ebu Saîd... Abdurrahmân İbn Avf'in şöyle dediğini nakletti: Rasûlullah (s.a.) dışarı çıktı. Kendi sa*dakasına (?) doğru yöneldi. Oraya vardı kıbleye yüzünü döndü ve sec*deye kapandı. Secdeyi uzattı. Öyle ki ben Allah Telâ'nın onun ruhunu kabzettiğini sandım. Yanına yaklaştım, sonra oturdum. Bunun üzerine başını kaldırıp kim o? dedi. Ben de; Abdurrahmân'ıtn dedim. Ne ister*sin? dedi. Ben; ey Allah'ın Rasûlü, öyle bir secdeye daldın ki Allah Azze ve Celle'nin senin ruhunu kabzetmiş olmasından endişelendim, dedim Bunun üzerine buyurdu ki: Doğrusu bana Cibril geldi ve Allah Azze ve Celle'nin şöyle buyurduğunu müjdeledi: Kim senin üzerine salavât ge*tirirse Ben de onu överim, kim de sana selâm ederse Ben de onu selâ*mete erdiririm. Bunun üzerine ben, Allah Azze ve Celle'ye şükür secde*sine daldım.
10- Ebu'l-Kâsım et-Taberânî der ki: Bize Muhamrned İbn Ab-durrahîm... Ömer İbn Hattâb'dan nakleder ki, o, şöyle demiş: Hz. Pey*gamber bir ihtiyâç için dışarı çıktı. Kendisini izleyen kimseyi göreme*yince Ömer endişelendi. Arkasından taharet için su götürdü. Rasûlullah (s.a.)ın odanın bir kenarında secdeye dalmış olduğunu gördü. Arkasın*da bir yana saklandı. Nihayet Hz. Peygamber başını kaldırdı ve dedi ki: Ey Ömer, beni secdeye dalmış olarak gördüğünde benden uzakta bir ke*nara çekilmekle çok iyi ettin, çünkü Cibril bana geldi ve dedi ki: Senin ümmetinden her kim sana bir salavât-ı şerife getirirse, Allah Teâlâ ona on salavât getirir ve onun derecesini on kat yüceltir. Hafız Ziyaeddîn el-Makdisî «el-Müstahrec Alâ es-Sahîhayn» isimli eserinde bu hadîsi seç*miştir. Aynı hadîsi Kâdî İsmail de.,. Ömer'den bu şekilde rivayet et*miştir. Ayrıca Ya'kûb İbn Humeyd kanalıyla... Ömer İbn Hattâb'dan aynı şekilde rivayet etmiştir.
11- Ebu îsâ et-Tirmizî der ki: Bize Bündâr... Abdullah İbn Mes'-ûd'dan naklederek dedi ki: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: Kıya*met gününde insanların benim için evlâ olanı, bana en çok salavât-ı şerife getirenlerdir. Bu hadîsin rivayetinde Tirmizî merhum münferid kalmıştır. Sonra kendisi; bu hadîs, hasen ve garîb bir hadîstir, diye ek*ler.
12- Kâdî İsmâîl der ki: Bize Ali İbn Abdullah... Zeyd İbn Talha'-nın oğlu Ya'kûb'dan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Rab-bımdan gelen birisi gelip bana dedi ki: Hangi kul senin üzerine bir sa-lavât-i şerife getirirse Allah Teâlâ muhakkak ki ona on salavât getirir. Adamın biri kalkıp dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, duamın yarısını senin için kılayım mı? Hz. Peygamber; istersen, dedi. O; duanın üçte ikisini senin için kılayım mı? deyince Hz. Peygamber; istersen, dedi. O; dua*mın hepsini senin için kılayım mı? deyince, Rasûlullah (s.a.) şöyle bu*yurdu: O zaman Allah Teâlâ senden hem dünya, hem de âhiret kederini kaldırır. Mekke'de kendisine Menî denilen birisi kalkıp Süfyân'a bu ri*vayeti kimin senediyle naklettiğini sordu. O da; bilmiyorum, dedi.
13- Kâdî îsmâîl der ki: Bize Saîd İbn Sellâm el-Attâr... Übeyy îbn Kâ'b'dan nakleder ki; o: şöyle demiş, Rasûlullah (s.a.) gecenin ortasında kalkar ve derdi ki: İlk nefha zamanı geldi (Râcife), ikinci nefha (Râdife) onun arkasından gelir ve onunla beraber ölüm de gelir. Übeyy İbn Kâ'b dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü ben, geceleyin salavât getiriyo*rum (?) üçte birini senin için kılayım mı? Rasûlullah (s.a.); yarısını, dedi. Übeyy İbn Kâ'b; salavâtımın yansını senin için kılayım mı? dedi. Rasûlullah (s.a.); üçte ikisini, dedi. O; salavâtımın hepsini senin için kılayım mı? deyince, Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: O zaman Allah Teâlâ senin bütün günâhlarını affeder. Aynı şekilde Tirmizî de rivayet ederek der ki: Bize Hennâd... Übeyy İbn Kâ'b'ın oğlu Tufeyl'den nakletti ki; babası Übeyy İbn Kâ'b şöyle demiş: Gecenin üçte ikisi geçince Rasûlul*lah kalktı ve dedi ki: Ey insanlar Allah'ı zikredin, Allah'ı zikredin. Bi*rinci nefha geldi. Arkasından ikincisi geliyor. Onunla beraber ölüm de geldi, onunla beraber ölüm de geldi. Babam dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü ben senin üzerine çok salavat-ı şerife getiriyorum. Sana ne kadar sala*vât getireyim? O; istediğin kadar, dedi. Babam dörtte bir mi? deyince o; istediğin kadar, çünkü daha fazla yaparsan bu, senin için daha hayır*lıdır, dedi. Babam yarısı mı? deyince, O; istediğin kadar eğer daha faz*la getirirsen bu, senin için daha hayırlıdır, dedi. Babam üçte ikisi ka*dar mı? deyince, O; istediğin kadar eğer arttırırsan bu, senin için daha hayırlıdır, dedi. O; bütün salavâtımı senin üzerine getireyim mi? deyin*ce, O; o zaman üzüntün gider ve günâhların affedilir, buyurdu. Sonra Tirmizî; bu hadîs hasendir diye ekler. İmâm Ahmed İbn Hanbel dedi ki: Bize Vekî'... Übeyy İbn Kâ'b'ın oğlu Tufeyl'den nakletti ki; babası şöyle demiş: Adamın biri dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, ister misin bütün salavâtımı senin üzerine kılayım? Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: O za*man Allah bunu, senin için dünya ve âhirette zor olan şeylere kâfî kılar.
14- İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Ebu Kâmil... Abdul*lah İbn Ebu Talha'dan nakleder ki; babası şöyle demiş: Bir gün Hz. Peygamber yüzünde sevinç eseri belli olarak çıkageldi. Dediler ki: Ey Al*lah'ın Rasûlü, doğrusu biz senin yüzünde sevinç görüyoruz. O buyurdu ki: Doğrusu bana melek geldi ve dedi ki: Ey Muhammed, sevinmez mi*sin? Rabbm Azze ve Celle şöyle buyuruyor: Senin ümmetinden her kim, senin üzerine salavât-ı şerife getirirse, muhakkak Ben ona on salavât getiririm. Kim de ümmetinden senin üzerine selâm getirirse, Ben de onun üzerine on selâm getiririm? Hz. Peygamber; evet, dedi. Bu hadîsi Neseî Hammâd İbn Seleme kanalıyla Sâbit'ten nakleder. Kâdî İsmâîl ise İsmâîl İbn Ebu Übeys kanalıyla... Ebu Talha'dan aynı şekilde riva*yet eder.
Bu hadîsin bir başka yoldan rivayeti şöyledir: Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Süreye, Ansâr'dan Ebu Talha'dan şöyle nakletti: Bir gün Hz. Peygamber yüzünde gülümseme eseri görülür şekilde gönül huzu*ruyla dolu olarak sabahladı. Ey Allah'ın Rasûlü, bugün gönül rahathğıyla sabahladın, yüzünde gülümseme eseri görülüyor. Nedir sebebi? dediler. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Evet, Rabbım Azze ve Celle'den gelen birisi geldi ve dedi ki: Ümmetinden senin üzerine kim bir salavât getirirse Allah ona on iyilik verir. Ve on kötülüğünü de siler. On kat derecesini yüceltir ve ona bir mislini geri verir. Bu hadîsin isnadı da sağlamdır. Ancak hadîs imamları bunu tahrîc etmemişlerdir.
15- Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî ve Neseî, İsmail İbn Ca'fer ka*nalıyla Ebu Hüreyre (r.a.)den şöyle dediğini naklederler: Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Kim benim üzerime bir salavât getirirse, Allah ona on salavât getirir. Tirmizî der ki: Bu hadîs hasendir, sahihtir. Peygam*bere salavât-ı şerife bahsinde Abdurranmân İbn Avf, Âmir İbn Rebiâ, Ammâr, Ebu Talha, Enes ve Übeyy İbn Kâ'b'dan bu hadîsi nakleder.
İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Hüseyn İbn Muhammed... Ebu Hüreyre'den nakletti ki, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Benim üzerime salavât getirin. Çünkü bu, sizin için bir temizliktir. Benim için Allah'tan vesîle isteyin. Çünkü o, cennetin en yüce yerinde bir derece*dir. Oraya ancak bir kişi erişir. Ben o kişi olmak isterdim. Bu hadîsin rivayetinde Ahmed İbn Hanbel münferid kalmıştır. Bezzâr da Mücâhid kanalıyla Ebu Hüreyre'den aynı hadîsi naklederek derici: Bize Muham*med İbn İshâk el-Bekkâlî... Ebu Hüreyre'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuş: Benim üzerime salavât getirin, çünkü bu sizin için bir arınmadır. Benim için Allah'tan cennetteki vesîle derecesini isteyin. Biz Hz. Peygambere bunu sorduğumuzda —veya o kendiliğinden haber verdi— vesîle; cennetin en yüce yerinde bir derecedir. Ve o bir kişinin*dir. Ben, o kişi olmayı isterim, buyurdu. Bu hadîsin isnadında, hakkın*da söz edilen bazı kişiler bulunmaktadır.
16- İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Yahya İbn İshâk... Amr İbn Âs'ın kölesi Ebu Kays'tan nakletti ki; o, Abdullah İbn Amr'dan şöyle dediğini duydum, demiştir: Kim Hz. Peygamberin üzerine bir sa*lavât getirirse, Allah ve melekleri onun üzerine yetmiş salavât getirir*ler. Kul, bundan ister fazla ister az yapsın. Yine Amr İbn Âs'ın kölesi Ebu Kays dedi ki: Abdullah İbn Amr'ın şöyle dediğini duydum: Bir gün Hz. Peygamber bize veda eder gibi çıkarak dedi ki: Ben Ümmî peygam*ber Muhammed'im —bunu üç kere tekrarladı— benden sonra peygam*ber yoktur. Sözlerin açılışı, kapanışı ve derlenişi bana verilmiştir. Ce*hennemin bekçilerinin kaç olduğu, Arş'ı taşıyanların sayısının ne ol*duğu bana öğretildi. Benim günâhlarımdan vazgeçildi. Ben ve ümme*tim bağışlandık. Öyleyse dinleyin ve aranızda bulunduğum sürece itaat edin. Ben, götürüldüğüm zaman siz Allah'ın kitabına sanlın. Onun he*lâlim helâl kılın, haramını haram kılın.
17- Ebu Dâvûd et-Tayâlîsî der ki: Bize Horasân'lı Ebu Seleme, Enes îbn Mâlik'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Ben, kimin yanında anüırsam o benim üzerime salavât getirsin. Kim, bana bir kere salavât getirirse Allah Teâlâ ona on kere salavât getirir. Bu hadîsi Neseî Gece ve Gündüz Babında Ebu Dâvûd et-Tayâlisî kanalıy*la... Enes İbn Mâlik'den rivayet eder. İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Muhammed İbn Fudayl... Enes İbn Mâlik'den nakletti ki; Rasûlul-lah (s.a.) şöyle buyurmuş: Kim, benim üzerime bir salavât getirirse, Al*lah onun üzerine on salavât getirir ve onun on günâhını döker.
18- İmâm Ahmed İbn Hanbel dedi ki: Bize Abdülmelik İbn Amr ve Ebu Saîd... Ali İbn Hüseyn'in oğlu Abdullah'tan nakletti, o, babası Ali İbn Hüseyn'den, o da babası Hüseyn'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Cimri odur ki; ben kendisinin yanında anıldı*ğım halde, benim üzerime salavât-ı şerife getirmez. Bu hadîsi Tirmizî, Süleyman İbn Bilâl kanalıyla nakleder ve; hasen, garîb, sahîh bir ha*dîstir, der. Râvîlerden bir kısmı da bunu Hüseyn İbn Ali'nin müsned'le-rinden saymışlardır. Bazıları ise bizzat Hz. Ali'nin müsned'lerinden say*mışlardır.
19- Kâdî İsmâîl der ki: Bize Haccâc İbn Minhâl... Ebu Zerr'den nakletti ki, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: İnsanların en cimrisi; kendisinin yanında benim adım anılıp ta üzerime salavât getirmeyen*lerdir. Bir başka mürsel hadîste de Kâdî İsmâîl der ki: Bize Süleyman İbn Harb... Cerîr İbn Hâzim'den nakletti ki; o, Hasan'ın şöyle dediğini işittim demiştir: Rasûluîlajı (s.a.) buyurdu ki: Bir kişi için cimrilik ola*rak, yanında adımın anılıp ta üzerime salât-ı şerife getirmemesi kâfidir. Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun.
20- Tirmizî der ki: Bize Ahmed İbn İbrâhîm... Ebu Hüreyre'*den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Yanında benim adım anılıp ta üzerime salavât-ı şerife getirmeyenin burnu sürçsün. Rama-zân-ı Şerif gelipte çıktığı halde kendisini bağışlatmayan kişinin burnu sürçsün. Anne ve babasından birisi yanında yaşlanıp ta onlar vesilesi ile cennete giremeyen kişinin burnu sürçsün. Sonra Tirmizî; bu hadîs, hasen ve garîbdir, der.
Ben derim ki: Bu hadîsi Buhârî Edeb Babında Muhammed İbn Ubeydullah kanalıyla... merfû' olarak Ebu Hüreyre'den aynı şekilde nakleder. Biz de onu Muhammed İbn Amr kanalıyla Ebu Hüreyre'den naklettik. Tirmizî de aynı bâbda Câbir ve Enes'ten nakleder. Ben derim ki: Abdullah İbn Abbâs ve Kâ'b İbn Ucre'den de nakledilmiştir. Ben oruç kitabının baş kısmında bu hadîsin muhtelif rivayet yollarını zik*rettiğim gibi «Anne veya babandan birisi veya her ikisi senin yanında iken yaşlılığa erecek olurlarsa.» (İsrâ, 23)~"kavl-i, çelîl'inin tefsirinde de zikrettim. Bu ve bundan önceki hadîs, Hz. Peygamberin adı anılınca üzerine salavât-ı şerife getirmenin vâcib olduğuna delildir. Bilginlerden bir gurubun mezhebi de budur. Bu hadîsi İbn Mâce'nin rivayet ettiği diğer bir hadîs takviye eder: İbn Mâce der ki: Bize Cübâre... Abdullah îbn Abbâs'tan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Kim, ba*na salavât getirmeyi unutursa, cennet yolunu yitirir. Bu hadîsin râvî-leri arasında yer alan Cübâre zayıftır. Ancak Kâdî İsmâîl bir başka şe*kilde bu hadîsi Ebu Ca'fer Muhammed İbn Ali el-Bâkır'dan nakleder. Buna göre Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Kim, benim üzerime sala*vât getirmeyi unutursa, cennetin yolunu yitirir. Bu hadîs de mürseldir, ancak bir önceki hadîsi takviye eder.
Başkaları da bir mecliste peygamberin adı anıldığı zaman bir kere salavât getirmenin vâcib olduğunu, bundan sonrasının vâcib olmayıp müstehab olduğunu söylemişlerdir. Tirmizî bunu bazı zevattan nakle*der. Bu görüşü te'yîd sadedinde vârid olan bir hadîsi Tirmizî şöyle nakleder: Bize Muhammed İbn Beşşâr... Ebu Hüreyre'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Bir topluluk bir mecliste oturur da Allah'ı zikretmezler, peygamberlerine salavât getirmezlerse; muhakkak o topluluk onlar için bir hasret ve eksiklik olur. Allah, dilerse onları azâblandırır, dilerse bağışlar. Bu hadîsin bu şekliyle naklinde Tirmizî münferid kalmıştır. Aynı hadîsi İmâm Ahmed İbn Hanbel Haccâc ve Yezîd İbn Hârûn kanalıyla... Ebu Hüreyre'den merfû' olarak nakleder. Tirmizî bu hadîsin arkasından onun hasen bir hadîs olduğunu bildirir. Ebu Hüreyre'den başka yollarla da bu bâb'da bir hadîs rivayet edilmiş*tir. Nitekim Kâdî İsmâîl'in... Ebu Saîd'den rivayetine göre, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: Hangi topluluk bir yerde oturur sonra pey*gambere salavât getirmeden kalkıp giderlerse, muhakkak bu kendileri için bir hasret olur. Cennete bile girseler onun sevabım göremezler.
Bazıları da Hz. Peygambere salavâtın ömürde bir kere vâcib oldu*ğunu, bunun da âyetin enirine imtisal mânâsına geldiğini, diğer zaman*larda ise müstehab olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşü Kâdî İyâz Hz, Peygambere her zaman salavâtın vâcib olduğu konusunda icmâ' bulun*duğunu anlattıktan sonra nakleder. Der ki: Taberânî bu âyetin, sala-vât-ı şerife getirmenin mendûb oluşuna hamledilmesi gerektiğini an*latmıştır. Ancak bu konuda icmâ' olduğu iddia edilmiştir. Belki de o, bir defadan fazlası için böyle demiştir. Peygamberin peygamberliğine şe-hâdet gibi salavâtın da bir keresi vâcibdir. Bundan fazlası ise mendûb-dur, İslâm'ın sünneti ve müslümanlarm şiân olarak teşvik edilmiştir.
Ben derim ki: Bu görüş garîb bir'görüştür. Çünkü muhtelif vakit*lerde peygambere salavât emri vârid olmuştur. Bunlardan bir kısmı vâ*cib, bir kısmı da müstehabdır. Bunları aşağıda açıklayacağız. Yine bir kısmı da namaza çağndan sonra sözkonusudur. Nitekim Ahmed İbn Hanbel'in rivayet ettiği bir hadîse göre Ebu Abdurrahmân der ki: Bize Hayve... Abdurrahmân îbn Cübeyr'in şöyle dediğini duyduğunu bildirdi: O da Amr İbn Âs'ın o£lu Abdullah'ın şöyle dediğini duymuş: O da Rasûlullah (s.a.)ın şöyle dediğini duymuş:
Siz müezzini işittiğiniz zaman, onun dediği gibi deyin. Sonra bana salavât getirin. Çünkü kim, benim üzerime bir salavât getirirse; Allah onun üzerine on salavât getirir. Sonra benim için Allah'tan vesileyi iste*yin. O cennette bir mertebedir. Allah'ın kullarından bir kulundan başka*sına uygun düşmez. Ben, o kul olmayı umarım. Kim, benim için vesileyi isterse ona şefaat vâcib olur. Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî ve Neseî bu hadîsi Kâ'b İbn Alkame kanalıyla tahrîc ederler. Bu hadîsin bir başka rivayeti de şöyledir: Kâdî İsmâîl der ki: Bize Muhammed İbn Ebu Bekr... Abdullah İbn Amr'ın şöyle dediğini nakletti: Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Kim benim için Allah'tan vesileyi isterse, kıyamet günü şefaatimi hak eder.
21- Kâdî İsmâîl der ki: Bize Süleyman îbn Harb... Ebu Hürey-re'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Benim üzerime sa*lavât getirin, çünkü sizin bana salavâtınız sizin için temizlenmedir. Allah'tan benim için vesileyi isteyin. Ebu Hüreyre der ki: Ya o bize bahsetti ya biz ona sorduk da söyledi: Vesile, cennet derecelerinin en üst mertebesidir. Ona ancak bir kişi erişir. Ben, o kişi olmayı isterim. Sonra Muhammed İbn Ebu Bişr bu hadîsi Mu'temir kanalıyla Ebu Hü-reyre'den rivayet eder. Diğer hadîs de böyledir.
İmâm Ahnıed İbn Hanbel der ki: Bize Hasan İbn Mûsâ... Rüveyfi' îbn Sabit el-Ansârî'den nakletti ki: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Kim Muhammed'in üzerine salavât getirir de; Allah'ım, kıyamet günü onu Sana yakın olan menzile kondur, derse ona şefaatim vâcib olur. Bu hadîsin isnadında herhangi bir şey yoktur. Ancak diğer hadîs imam*ları onu tahrîc etmemişlerdir.
Kâdî îsmâîl dedi ki: Bize Ali İbn Abdullah... Tâvûs'tan nakletti ki; o, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini işittim, demiştir: Allah'ım, Muhammed'*in büyük şefaatim kabul et, onun yüce derecesini yücelt ve kendisine dünya ve âhirette istediklerini ver, İbrahim ve Mûsâ Aleyhisselâmlara verdiğin gibi. Bu haberin isnadı sağlam, kuvvetli ve sahihtir.
Salavâtın vâcib olduğu yerlerden birisi de camiye giriş ve çıkışlar*dadır. Nitekim İmâm Ahmed'in rivayet ettiği hadîste İsmâîl îbn İbra*him... Hz. Peygamberin kızı Fâtıma'nın şöyle dediğini nakleder: Rasûlullah (s.a.) mescide girdiğinde Muhammed'e salât ve selâm eder ve derdi ki: Allah'ım, günâhlarımı bağışla ve bana rahmet kapılarını aç. Mescidden çıktığında da şöyle derdi: Allah'ım günâhlanmı bağışla, ba*na lütuf kapılarını aç. Kâdî İsmâîl dedi ki: Bize Yahya İbn Abdülha-mîd... Ali İbn Hüseyn'den nakletti ki; Ebu Tâlib oğlu Ali (r.a.) şöyle dermiş: Mescide uğradığınızda Hz. Peygambere salavât getirin.
Namazda peygambere salavât getirme konusuna gelince; daha ön*ce bu konudaki rivayetleri naklettik. İmâm Şafiî merhumla beraber bu konuda namazda son teşehhüdde salavât getirmenin vâcib olduğunu söyleyenleri bildirdik. Birinci teşehhüde gelince; vâcib olmadığı konu*sunda tek bir görüş vardır. Ancak müstehab olup olmadığı konusunda Şafiî'nin iki görüşü vardır.
Peygambere salavâtın vâcib olduğu yerlerden birisi de cenaze na*mazıdır. Çünkü sünnete göre ilk tekbîrde Fâtiha'mn okunması, ikinci*sinde peygambere salavât getirilmesi, üçüncüsünde ölüye duâ edilmesi, dördüncüsünde; Allah'ım, bizi onun ecrinden mahrum etme ve ondan sonra bizi fitneye düşürme, denmesi gerekir. (Bu, Şafiî mezhebine göredir).
Şafiî merhum der ki: Bize Muttarif İbn Mâzen... Ebu Ümâme İbn Sehl İbn Huneyf'ten nakleder ki; ona peygamberin ashabından birisi ha*ber vermiş ve demiş ki: Cenaze namazında sünnet şöyledir: İmâm tek*bîr alır, sonra ilk tekbîri müteakiben kendi içinden Fâtiha'yı gizlice okur, sonra peygambere salavât getirir ve cenazeye duâ eder. Diğer tek*bîrlerde ise hiç bir şey okunmaz, sonra kendi içinden gizlice selâm verir. Neseî de bu haberi Ebu Ümâme'nin kendisinden nakleder. Sahâbe'den nakledilen bu rivayet sahîh olarak merfû' hükmündedir. Kâdî îsmâîl de bu rivayeti Muhammed İbn Müsennâ kanalıyla... Saîd İbn Müseyyeb'-den nakleder ve; cenaze namazında sünnet şu şekildedir, diyerek yukar-daki ifâdeyi tekrarlar. Ebu Hüreyre, İbn Ömer ve Şâ'bî'den de böyle ri*vayet edilmiştir.
Peygambere Salavâtın vâcib olduğu yerlerden birisi de bayram na*mazıdır. Kâdî İsmâîl der ki: Bize Müslim İbn İbrâhîm... Alkame'den nakletti ki; bir bayram namazından önce Velîd İbn Ukbe, Abdullah îbn Mes'ûd, Ebu Mûsâ ve Huzeyfe'nin yanına geldi ve onlara dedi ki: Bay*ram namazı yaklaştı, bunun tekbîri nasıl olacak? Abdullah dedi ki: Baş*lar ve bir tekbîr alırsın. Bununla namaza başlanmış olur. Sonra Rabbı-na hamdeder, peygamber Aleyhisselâm'a salât eder sonra duâ edersin. Sonra tekbîr alır ve aynı şekilde yaparsın, sonra tekbîr alır yine aynı şekilde yaparsın. Sonra tekbîr alır ve aynı şekilde tekrarlarsın. Sonra sûre okursun, sonra tekbîr alır rükû'a gidersin. Sonra kalkar, sûre okur, Rabbına hamdeder, peygamber Aleyhisselâma salavât getirirsin, sonra duâ eder ve tekbîr alır aynı şekilde yaparsın. Sonra rükû' edersin. Huzeyfe ve Ebu Mûsâ dediler ki: Ebu Abdurrahmân doğru söyler. Bu riva*yetin de isnadı sahihtir.
Duanın, Hz. Peygambere salavât ile bitirilmesi de müstehabtır. Ni*tekim bu konuda Tirmizî der ki: Bize Ebu Dâvûd... Hattâb oğlu Ömer'*den nakletti ki; o şöyle demiş: Dua gökle yer arasında asılı kalır, pey*gamberine salavât getirinceye kadar ondan hiç bir kısmı göğe yüksel-mez. Eyyûb İbn Mûsâ da Saîd İbn Müseyyeb kanalıyla Ömer İbn Hat-tâb'dan aynı rivayeti nakleder. Muâz İbn Haris de aynı rivayeti... mer-fû' olarak Ömer İbn Hattâb'dan rivayet eder. Rezîn İbn Muâviye de ese*rinde bu hadîsi merfû' olarak Hz. Peygamberden nakleder ve der ki: Duâ gök ile yer arasında durakalmıştır, benim üzerime salavât-ı şerife getirinceye kadar göğe yükselmez. Beni süvarinin en son koyduğu su kabı gibi yapmayın. Duanın başında, ortasında ve sonunda bana salavât getirin. Bu fazlalık ancak İmâm Abd İbn Humeyd'in Müsned'inde Câbir îbn Abdullah'ın rivayetinde mevcûddur. Nitekim Abd İbn Humeyd der ki: Bize Ca'fer İbn Avn... Muhammed İbn İbrahim'den nakletti ki; o, Câbir şöyle dedi, demiştir: Rasûlullah (s.a.) bize dedi ki: Beni süvarinin su kabı gibi yapmayın. Asacağı her şeyini astıktan sonra suyunu doldu*rup su kabını da asar. Eğer onun abdest almak ihtiyâcı olursa abdest alır, su içmek ihtiyâcı olursa içer. Olmazsa hepsini döker. Beni duanın başında, ortasında ve sonunda zikredin. Bu hadîs garîbdir. Râvîleri ara-rasında yer alan Mûsâ İbn Ubeyd'in hadîs rivayeti de zayıftır. Peygam*bere salavâtm mendûb olduğu yerlerden birisi de kunût duâsıdır. Nitekim İmâm Ahmed İbn Hanbel Müsned'inde İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve Hâkim de Sünen'lerinde Ebu Harre kanalıyla Hasan İbn Ali'den nakle*derler ki; o şöyle demiş: Rasûlullah (s.a.) bana bazı sözler öğretti ki ben zikirde onlan söylerim. Bu sözler şunlardır: Allah'ım, beni hidâyet et*tiklerin arasında hidâyete erdir. Afiyet verdiklerin arasında afiyete er*dir, dost edindiklerin arasında dost edin. Verdiğin şeyi bana mübarek kıl ve verdiğin hükmün kötülerinden beni koru. Çünkü Sen hüküm ve*rirsin, ama kimse Senin hakkında hüküm veremez. Senin dost edindi*ğin doğrusu zelîl olmaz. Rabbımız; Sen yücesin, münezzehsin. Neseî Sü-nen'inde bu ifâdelerden sonra; Allah, peygamberi Muhammed'e salât etsin, ifâdesini de ekler.
Peygambere salavâtm müstehab olduğu yerlerden birisi de, cum'a günü ve gecesi peygambere salavât getirmektir. Nitekim İmâm Ahmed der ki: Bize Hüseyn İbn Ali... E vs İbn Evs'ten nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Günlerinizin en değerlilerinden birisi cum'a gü*nüdür. O günde Âdem Âleyhisselâm yaratılmış ve o günde ruhu kabzo-lunmuştur. Nafha o gündür, zelzele o gündür, o günde bana çokça salavât getirin, çünkü sizin salavâtınız bana sunulur. Dediler ki: Ey Al*lah'ın Rasûlü, sen çürümüş durumda olacaksın, bizim salavâtımız sana nasıl sunulur? Buyurdu ki: Allah Teâlâ toprağa peygamberlerin cesed-lerini yemeyi haram kılmıştır. Bu hadîsi Ebu Dâvûd, Neseî ve İbn Mâce, Hüseyn İbn Ali el-Ca'fî kanalıyla rivayet ederler. İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve Darekutnî ile Nevevî ezkâr kitablarmda bu hadîsi sahîh sa*yarlar.
Ebu Abdullah İbn Mâce der ki: Bize Mısır'lı Amr İbn Sevvâd... Ebu Derdâ'dan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Cum'a günü benim üzerime çokça salavât-ı şerife getirin. Çünkü o, kendisine şehâ-det edilendir. Melekler ona şehâdet eder. Her kim benim üzerime sala*vât-ı şerife getirirse, onu bitirinceye kadar salavâtı bana arzolunur. Ebu Derdâ der ki: Ben, öldükten sonra da mı? dedim. Rasûlullah: Öldükten sonra da, dedi. Çünkü Allah Teâlâ toprağa peygamberlerin cesedlerini yemeyi haram kılmıştır. Binâenaleyh Allah'ın nebîsi diridir, rızıklan-dırılır. Bu hadîs, bu şekliyle garîbdir ve hadîsin râvîleri arasında yer alan Ubâde ile Ebu Derdâ arasında inkitâ (kopma) vardır. Çünkü Ubâ-de, Ebu Derdâ'ya yetişmemiştir. Allah en iyisini bilendir.
Beyhakî Ebu Umâme ve Ebu Mes'ûd kanalıyla Hz. Peygamberin cum'a günü ve cum'a gecesi kendisine çok salavât-ı şerife getirilmesini emrettiğini rivayet eder. Ancak Ebu Ümâme ve Ebu Mes'ûd'un naklet*tiği her iki hadîsin isnadında da zayıflık vardır. Allah en iyisini bilen*dir. Hasen el-Basrî'den de aynı hadîs mürsel olarak rivayet edilmiştir. Nitekim Kâdî İsmâîl der ki: Bize Süleyman İbn Harb, Hasan el-Basrî'-nin şöyle dediğini nakletti: Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Yeryüzü Rûh el-Kudüs'ün kendisiyle konuştuğu hiç bir bedeni yemez. Bu hadîs Ha-san'ın mürsel rivâyetlerindendir.
Şafiî merhum der ki:,İbrahim İbn Muhammed bize Safvân İbn Sü-leym kanalıyla Rasûlullah (s.a.)ın şöyle buyurduğunu haber verdi: Cum'a gecesi ve günü olduğu zaman bana çokça salavât-ı şerife getirin. Bu hadîs de ,mürseldir.
Keza hatibin cum'a günü hutbelerinde Hz. Peygambere salavât ge*tirmesi de vâcibdir. Her iki hutbe salavâtsız sahîh olmaz. Çünkü bu ibâ*dettir ve ibâdette Allah'ın adının anılması şarttır. Buna bağlı olarak ezan ve namazda olduğu gibi Allah'ın adının anıldığı zaman Peygam*berin adının anılması da vâcîb olur. Şafiî ve Ahmed İbn Hanbel'in mez-heblerinde böyledir.
Salavât-ı şerîfe'nin müstehab olduğu yerlerden birisi de Hz. Peygam*berin kabrinin ziyareti esnâsmdadır. Nitekim Ebu Dâvûd der ki: Bize İbn Avf... Ebu Hüreyre'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyur*muş: Her kim, bana selâm verirse Allah Teâlâ selâmı benim ruhuma gönderir, sonunda ben de onun ruhunun selâmına karşılık veririm. Bu rivayette Ebu Dâvûd münferid kalmıştır. Nevevî de bu hadîsi «el-Ezkâr» adlı kitabında sahîh saymıştır. Sonra Ebu Dâvûd der ki: Bize Ahmed İbn Salih... Ebu Hüreyre'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyur*muş: Evlerinizi kabir yapmayın. Benim kabrimi bayram yeri yapma*yın. Bana salavât getirin, çünkü sizin salavâtmız nerede olursanız olun bana ulaştırılır. Bu hadîsin naklinde de Ebu Dâvûd münferid kalmış*tır. İmâm Ahmed İbn Hanbel ise bu hadîsi Süreye kanalıyla Abdullah İbn Nâfi'den nakleder. Nevevî bu nakli sahîh sayar. Bir başka şekilde bu hadîs Hz. Ali (r.a.)den nakledilmiştir. Şöyle ki: Kâdî İsmâîl İbn İs-hâk «Hz. Peygambere Salavâtın Fazileti» ba'bında der ki: Bize İsmâîl İbn Ebu Üveys... Hüseyn İbn Ali'nin oğlu Ali'den nakletti ki; adamın birisi her sabah gelir. Hz. Peygamberin kabrini ziyaret eder ve ona sa-lavât-ı şerife getirirmiş. Böyle yaptığı bir sırada Hz. Hüseynin oğlu Ali onu görmüş ve ona demiş ki: Niçin böyle yapıyorsun? O; Hz. Peygam*bere selâm vermeyi seviyorum, demiş. Ali İbn Hüseyn demiş ki: Ben, sana babamdan duyduğum bir hadîsi nakledeyim mi? O; evet, demiş. Ali İbn Hüseyn ona demiş ki: Babam, dedemden nakletti ki o, Rasûlul*lah (s.a.) şöyle buyurdu, demiş: Benim kabrimi bayram yeri kılmayın. Evlerinizi kabir yapmayın. Nerede olursanız olun, bana salât ve selâm getirin. Çünkü sizin salât ve selâmınız bana ulaştırılır. Bu hadîsin is*nadında nıübhem olan ve adı verilmeyen bir kişi vardır. Bu hadîs mür-sel olarak bir başka şekilde de şöyle rivayet edilmiştir: Abdürrezzâk Musannef inde Sevrî kanalıyla Hasan İbn Ali'nin oğlu Hasan'dan rivayet eder ki; o, bir kabrin başında bir topluluğu gördüğünde onları engelle*yerek şöyle demiş: Hz. Peygamber buyurdu ki: Benim kabrimi bayram yeri yapmayın. Evlerinizi kabir kılmayın. Nerede olursanız olun, bana' salavât getirin. Çünkü sizin salavâtmız bana ulaştırılır. Öyle sanıyo*rum ki Hasan onların edeb tavrını kötüye kullandıklarını, seslerini yük*selttiklerini görmüş ve bu sebeple onlan nehyetmiştir. Rivayet edilir ki; Hasan İbn Ali'nin oğlu Hasan kabre sarılan bir adamı gördüğünde şöy*le demiş: Ey falanca, ne oluyor seninle Endülüs'teki adam arasında hiç bir fark yok, her ikiniz eşitsiniz. Yani kıyamet gününe kadar Allah'ın salât ve selâmı her yerden Hz. Peygambere ulaştırılır.
Taberânî, «el-Mu'cem el-Kebîr» isimli eserinde der ki: Bize Mısır'lı Ahmed İbn Reşdîn... Hasan İbn Ali'den nakleder ki; babası Hasan, Ra-sûlullah'm şöyle buyurduğunu söylemiş: Nerde olursanız olun, benim üzerime salavât getirin. Çünkü sizin salavâtmız bana ulaştırılır. Sonra Taberânî der ki: Bize Isfahân'lı Hamdan oğlu Abbâs... Hz. Ali'nin oğlu Hasan'm kızı Ümmü Enîs'den nakletti ki; babası şöyle demiş: Sen, Al*lah Teâlâ'nın: «Şüphesiz Allah ve melekleri peygamberi överler. Ey îmân edenler siz de onu övün ve onun için selâmet dileyin.» kavli ile neyin kasdedildiğini biliyor musun? Bu, saklanmış olan konulardan birisidir. Eğer siz benden onu sormamış olsaydınız, ben de bunu sı^e ha*ber vermezdim. Doğrusu Allah bana iki meleği vekîl kılmıştır. Ben, hangi müslümanm yanında anılır da, o benim üzerime salavât-ı şerife getirirse; her iki melek; Allah, bunun için seni bağışlasın, derler. Allah ve melekleri de o iki meleğe cevab olarak; âmîn, derler. Her kim de be*nim anıldığım zaman benim üzerime salavât-ı şerife getirmezse, o iki melek; Allah bunun için seni bağışlamasın, derler. Allah ve melekleri de o iki meleğe cevab olarak, âmîn, derler. Bu hadîsin isnadı son derece zayıf ve hadîs de cidden garîbdir.
İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Vekî\.. Abdullah İbn Mes'-ud'dan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Muhakkak ki Al*lah'ın yeryüzünü gezen melekleri vardır. Onlar ümmetimden bana se*lâm ulaştırırlar. Bu hadîsi Neseî de Süfyân es-Sevrî ve Süleyman İbn Mihrân kanalıyla Abdullah İbn Saîd'den bu şekilde rivayet eder. Kim, kabrimin başında benim üzerime salavât getirirse onu duyarım, kim de bana uzaktan salavât getirirse o bana ulaştırılır, mealindeki diğer bir hadîse gelince, bunun isnadının üzerinde durulması gerekir. Çünkü Mu-hammed İbn Mervân es-Süddî es-Sağîr bu hadîsin naklinde münferid kalmıştır. Bu metruk bir râvîdir. Bu hadîs A'meş kanalıyla Ebu Salih ve Ebu Hüreyre'den merfû' olarak nakledilmiştir.
Bizim arkadaşlarımız (Şafiî'ler) derler ki: İhrâmlı kişinin telbiye yapıp telbiyesini bitirdikten sonra salavât-ı şerife getirmesi müstehab-dır. Nitekim Şafiî ve Dârekutnî, Sâüh İbn Muhammed İbn Zaide kana*lıyla Kasım İbn Muhammed İbn Ebubekir es-Sıddîk'in şöyle dediğini ri*vayet ederler: Kişi telbiyesini bitirince, her halükârda peygambere sa*lavât-ı şerîfe getirmekle emrolunurdu. Kâdî İsmâîl der ki: Bize Ârim jbn Fadl... Vehb İbn Ecdâ'dan nakleder ki; o, Ömer İbn Hattâb'ın şöy*le dediğini duydum, demiştir: Mekke'ye geldiğinizde Beytullah'ı yedi kere tavaf edin, Makamın yanında iki rek'at namaz kılın, sonra Saf â'ya varın, orada Beytullalî'ı görecek bir yerde durun ve yedi tekbîr getirin. Allah'a hamd ve sena ile peygambere salât arasında kendiniz için bir şey isteyin. Merve'de de böyle yapın. Bu haberin isnadı sağlam, hasen ve kavidir.
Yine Şafiî'ler derler ki: Kurbân keserken Allah'ın adının anıldığı zaman Hz. Peygambere salavât getirmek de müstehâbdır. Bunu da «Ve senin zikrini yüceltmedik mi?» (İnşirah, 4) kavline bina ederler. Çünkü bazı tefsîrcilerin belirttiğine göre, Allah Teâlâ; Ben nerede anılırsam, sen de Benimle beraber anılırsın, buyurmuştur. Ancak Cumhur, bu ko*nuda onlara muhalefet etmiştir. Cumhur der ki: Bu, Allah Teâlâ'nın tek başına zikredileceği yerlerdendir, tıpkı yerken, cima' yaparken ve buna benzer yerlerde Allah'ın adının anılması gibi (kurbân keserken de yalnız Allah'ın adı anılır.) Burada peygambere salavât getirilmesi konusunda herhangi bir sünnet vârid olmamıştır.
Kâdî İsmâîl der ki: Bize Muhammed İbn Ebu Bekr... Ebu Hürey-re'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Allah'ın peygam*berleri ve rasûlleri üzerine salavât getirin. Çünkü Allah beni gönderdiği gibi, onları da peygamber olarak göndermiştir. Bu hadîsin isnadında iki zayıf râvî vardır. Bu da Hârûn oğlu Ömer ile onun şeyhidir. Allah en iyisini bilendir. Abdürrezzâk bu hadîsi Sevrî, Mûsâ İbn Ubeyde kana*lıyla Ebu Hüreyre'den rivayet eder.
Salavât-ı şerife getirilmesinin müstehâb olduğu yerlerden birisi de —Eğer bu konudaki haber doğru ise— kulak çınlaması zamanıdır. Ni*tekim İmâm Ebu Bekr Muhammed İbn İshâk İbn Huzeyme Sahîh'inde şöyle rivayet eder ve der ki: Bize Ziyâd İbn Yahya... Ebu Râfî'den nak*letti ki: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Sizden birinizin kulağı çın*ladığı zaman, o beni zikretsin ve üzerime salavât-ı şerife getirsin ve de*sin ki: Beni hayırla ananı AUah'da ansın. Bu hadîsin isnadı garîb oldu*ğu gibi sübûtu konusunda da dikkatle durmak gerekir. Allah en iyisini bilendir.
Hattatlar, Hz. Peygamberin adını her yazışta ona salât ve selâmı da tekrar be tekrar yazmayı müstehâb saymışlardır. Nitekim Kâdih îbn Rahme kanalıyla Abdullah İbn Abbâs'tan. nakledilen bir rivayette, Ra*sûlullah (s.a.) şöyle buyurur: Kim, bir yazıda benim üzerime salavât-ı şerife getirirse benim adım o yazıda bulunduğu sürece onun salavât-ı şerifesi carî olarak devam eder. Bu hadîs birçok yönden sahih değildir. Ebu Hüreyre tankıyla da rivayeti yine sahîh değildir. Şeyhimiz Ebu Ab*dullah ez-Zehebî der ki: Ben bu hadîsi mevzu sayıyorum. Aynı şekilde Ebu Bekr ve İbn Abbâs'tan bir hadîs rivayet edilmişse de bu da sahîh değildir. Allah en iyisini bilendir.
Hatîb el-Bağdâdî, (el-Câmi'-li Adab' ir-Râvî ve'-Sâmî» isimli ese*rinde der ki: Ben Ahiried İbn Hanbel merhumun kendi hattıyla Hz. Peygamberin adının pek çok kere yazılmış olup üzerine salavât-ı şerîfe'-nin yazılmamış olduğunu gördüm. Bana ulaştığına göre Ahmed İbn Hanbel diliyle salavât-ı şerife getirirmiş, ama yazmazmış.
Peygamberlerden başkasına salavât getirmeye gelince; her ne ka*dar yukarda geçen hadîste, Allah'ım Muhammed'e, ailesine, eşlerine ve soyuna rahmet et sözüne tebaiyyet yoluyla caiz ve bu konuda icmâ' var ise de yalnız başına peygamberlerden başkasının üzerine salavât getirmenin caiz olup olmadığı konusunda tartışma vardır. Bazıları yal*nız başına kişilere de salavât getirmenin caiz olduğunu söylerler ve de*lil olarak da şu âyetleri ve şu hadîsi gösterirler: «O'dur size rahmet eden ve melekleri...» (Ahzâb, 43), «îşte onlar için Rabları tarafından mağfiret ve rahmet vardır.» (Bakara, 157), «Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları temizleyip arıtmış olasın. Ve onlara duâ et. Senin duan şüphesiz ki onlar için bir sükûnettir.» (Tevbe, 103) Abdullah İbn Ebu Evlâ da der ki: Rasûlullah (s.a.)a bir topluluk sadakalarını getirdiğinde Hz. Peygamber: Allah'ım, onlara merhamet et, derdi. Babam da zekâ*tını kendisine götürdüğünde şöyle demişti: Allah'ım, Ebu Evfâ'nm aile*sine merhamet et. Bu hadîsi Buharı ve Müslim Sahihlerinde tahrîc et*mişlerdir. Câbir'in hadîsinde de Câbir'in hanımının Rasûlullah (s.a.)a; ey Allah'ın Rasûlü, bana ve eşime merhamet dile, dediği bunun üzerine Rasûlullah (s.a.)ın da; Allah sana ve eşine merhamet etsin, dediği bil*dirilir.
Bilginlerin Cumhuruna göre peygamberlerin dışında ferd olarak diğer kişilere salavât getirmek caiz değildir. Çünkü salavât, anıldıkları zaman peygamberler için bir özel işaret durumuna gelmiştir. Binâen*aleyh başkaları onların arkasına eklenmez. Dolayısıyla Ebu Bekr Sallal-lahu Aleyhi Vesellem veya Ali Sallallahu Aleyhi Vesellem denilemez. Mâ*nâ her ne kadar sahih olsa da, onlar için bu ifâde kullanılmaz. Tıpkı Muhammed Azze ve Celle denilmediği gibi. Halbuki Hz. Muhammed hem azîz'dir hem de celîl'dir. Ancak «Azze ve Celle» ifâdesi Allah Teâlâ'-nın zikredildiği sırada kullanılan özel bir ifâdedir. Kitâb ve Sünet'te ki*şilere salavât ifâdesinin vârid olmasını da duâ olarak yorumlamışlardır. Binâenaleyh ne Ebu Evfâ'nın ailesine, ne de Câbir'in ve hanımının üze*rine salavât getirildiği vârid olmamıştır. Bu tutum çok daha güzeldir. Başkaları da dediler ki: Ferd olarak peygamberlerin dışında kimseye salavât getirmek caiz değildir. Çünkü peygamberlerden başkasına sala*vât getirmek, heveskârların şiarı olmuştur. Onlar inandıkları her kişiye salavât getirirler. Öyleyse bu konuda onlara uymak caiz değildir. Allah en iyisini bilendir.
Bunu yasaklayanlar da bu yasağın haram mı yoksa tenzîhen mek*ruh mu olduğu* ya da uygun bir muhalefet mi olduğu konusunda farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Şeyh Ebu Zekeriyyâ en-Nevevî, «el-Ezkâr» isimli kitabında, bu üç görüşü anlattıktan sonra der ki: Ulemânın ek-seriyyetinin kabul ettiği sahîh görüşe göre; bu, tenzîhen mekruhtur. Zîrâ peygamberlerden başkasına salavât getirmek bid'at ehlinin şiarı*dır ki biz, onların şiarını benimsemekten nehyedilmişizdir. Mekruh ka-sıdlı bir nehyin vârid olduğu konudadır. Bizim arkadaşlarımız (Şa*fiî'ler) derler ki: Bu konuda güvenilir olan husus salavâtm konuşma di*linde yalnızca peygamberlere tahsis edilmiş olması ve «Azze ve Celle» kavlinin de yalnızca Allah'a tahsis edilmiş olmasından dolayıdır. Nasıl AzÎ2 ve celîl olduğu halde Muhammed Azze ve Celle denmezse Ebu Bekr veya Ali gibi zevat hakkında da Sallallahu Aleyhi Vesellem denmez. Bu, aynen Nevevî'nin ifadesidir.
Selâm konus.una gelince; Şeyh Ebu Muhammed el-Cüveynî —meş*hur âlim Ebu'l-Maâlî el-Cüveynî'nin babası ve Şafiî bilginlerinden olan zât— der ki: Selâm, salât anlamındadır ve ğaib kimse için kullanılma*dığı gibi peygamberlerden başka tek bir kişi için de kullanılmaz. Binâ*enaleyh Ali Aleyhisselâm denmez. Bu konuda ölülerle diriler eşittir. Hazırda bulunan kişiye hitâb edildiği zaman; üzerinize selâm olsun ve*ya selâm sana veya sana ve size selâm olsun gibi ifâdeler kullanılır. Bu konuda icmâ' vardır, Cüveynî'nin ifâdesi burada son buldu.
Ben derim ki: Bu konuda kitab yazanlar arasında bu ibare pek çok kere vârid olmuştur ve çoğunlukla Hz. Ali Radıyallahu Anhu'ya Hz. Ali Aleyhisselâm denir de, diğer sahabelere denmez. Veya Hz. Ali Kerre-maDahü Vechehu denir. Bu ifadenin mânâ sı her ne kadar doğru ise de, sahabe arasında ta'zîm hususunda eşitliğe riâyet etmek gerekir. Bu ta'zîm ve ikram kabilinden ise Ebubekir ve Ömer'le mü'minlerin emîri Osman'a da bu ifâdenin kullanılması daha evlâdır. Allah hepsinden razı olsun. Kâdî İşmâîl der ki: Bize Abdullah İbn Abdülvahhâb... Ab*dullah İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirdi: Hz. Peygamberden başka kimsenin üzerine salavât getirmek sahîh olmaz. Ancak müslüman er*kekler ve müslüman kadınlar için mağfiret dilenir. Yine Kâdî İsmâîl der ki: Bize Ebu Bekr İbn Ebu Şeybe, Ca'fer İbn Barkân'dan nakletti ki; o, şöyle demiş: Ömer İbn Abdülazîz merhum şöyle bir yazı yazdı: İmdi, in*sanlardan bazıları dünya işiyle âhiret işini birbirine karıştırdılar. Bazı hikayeci kişiler Hz. Peygamberin halîfelerini ve âdil emirlerini Hz. Pey*gambere eş tutarak onlara salavât getirme âdetini ihdas ettiler. Bu mek^ tubum sana ulaşınca, onlara peygamberlerin üzerine salavât getirmeleri*ni ve bilcümle müslümanlara da duâ etmelerini kendilerine emret. Bu*nun dışmdakileri de terk etsinler. Bu hasen bir eserdir. Kâdî İsmâîl der ki: Bize Muâz İbn Esed... Übeyy İbn Vehb'den nakletti ki; Kâ'b Hz. Âişe (r.a.)nin yanına gitmiş ve Rasûlullah (s.a.)ı zikretmişler. Kâ'b demiş ki: Her sabah fecir doğduğunda yetmiş bin melek yeryüzüne iner ve Hz. Pey*gamberin kabrini kuşatırlar, kanat çırparak Hz. Peygambere salavât getirirler. Geceleyin yetmiş bin melek gündüz de yetmiş bin melek böy*lece devam ederler. Yeryüzü yarılıp da peygamber topraktan çıktığı za*man yetmiş bin melek onu ağırlar.
Nevevî der ki: Hz. Peygambere salavât getirildiği zaman, salât ve selâmın birleştirilmesi gerekir. Binâenaleyh Allah'ın salâtı onun üze*rine olsun deyip te Allah'ın selâmı da üzerine olsun dememek olmaz. Nevevî'nin bu ifâdesi, bu âyeti kerîme'nin umûmundan alınmıştır. Çünkü âyet-i kerîme «Ey îmân edenler, siz de onu övün ve onun için selâmet dileyin.» buyuruyor. Uygun olan; Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun, demektir.[35]