İki Gün Bir Değil! (Her Güne 1 Ayet, 1 Hadis)

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
11 Şubat 20118 R. Evvel 1432



Arşı Titreten Yanlış
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” (Nisâ, 35)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Evleniniz, boşanmayınız!.. Zîrâ boşanma dolayısıyla arş titrer…” (Muhtâru’l-Ehâdîsi’n-Nebeviyye, 228)

Evlilik, İslâm’ın, üzerinde çok hassas bir şekilde durduğu maddî ve mânevî iki yönlü ulvî bir müessesedir. Dolayısıyla bu ulvî müessesenin te’sîsi husûsunda son derece ciddiyet ve dikkat sahibi olmak zarûrîdir. Aksi hâlde izdivâcı basit bir beraberlikten ibâret zannederek oluşturulan âile yuvaları, arş-ı âlâyı titreten hâdiseler olarak ifâde edilen yersiz boşanmalarla neticelenmektedir.
Hele zevk ve eğlence için kadın boşamak, hesap ve azâbı büyük bir cürüm ve zulüm olup merdûddur. Bu da, Hakk’ın aslâ afvetmeyeceği kul hakkını yüklenip helâk ve hüsrâna doğru gaflet dolu adımlarla yürümektir. (Osman Nûri Topbaş, Gönül Bahçesinden Muhabbetteki Sır, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muızz: Üstün kılan, izzet ve şeref veren demektir.

Kısa Günün Kârı
Arası bozuk olanların aralarını düzeltelim.

Lügatçe
arş: Göğün en yüksek katı.
ulvî: Yüksek, yüce.
müessese: Kuruluş, kurum.
zarûrî: Zorunlu.
izdivâc: Evlanme.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
12 Şubat 20119 R. Evvel 1432



Bir Gönül Mektebi
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden kimin sözü daha güzeldir?” (Fussılet, 33)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Doğru yola dâvet eden kimse, ona tâbî olanların ecirleri kadar ecir alır. Bu, tâbî olanların ecrinden bir şey eksiltmez! Kötü bir yola dâvet eden kimse de, ona tâbî olanların günahları kadar günah alır. Bu da, tâbî olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez!..” (Müslim, İlim, 16; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6; Tirmizî, İlim, 15)

Muhterem Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (ks) hazretlerinin eserlerini tanıtan ve Altınoluk dergisinde yayınlanan bir makalede şunlar anlatılmaktadır:
O büyük Allah dostu bütün ömürlerini İslâm’a hizmetle geçirmişler, İslâm’ın yücelmesi için çalışmışlardır.
Hayatlarını, Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye çizgisinde “kâmil insan” yetiştirebilmek için vakfetmişlerdir.
Allah zikrini kalblere, Rasûlullah sevgisini gönüllere ve Kur’ân ahlâkını hayata nakşedebilmek için gayret sarf etmişlerdir.
Bu eğitim çizgisini sohbetleriyle ve eserleriyle devam ettirmişler, pek çok kâmil insanın yetişmesine vesile olmuşlardır. (Mustafa Eriş, Mahmud Sâmi Efendi’den Hatıralar-II, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Müzill: Zillete düşüren, hor ve hakir kılan, rezil ve perişan eden demektir.

Kısa Günün Kârı
Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (ks) Efendi’nin ruhuna bir Fatiha okuyalım.

Lügatçe
ecir: Sevap.
sünnet-i seniyye: Peygamber (sav) Efendimiz’in yolu, medh edilen sünnet.
nakşetmek: Kalıcı ve etkili olmasını sağlamak.
sarf etmek: Kullanmak.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
10 Şubat 20117 R. Evvel 1432



Seni Aldatan Nedir?
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir? O Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli kılıp, ölçülü bir biçim verdi. Seni istediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.” (İnfitâr, 6,7,8)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Kul bir hata işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet günahtan vazgeçer, istiğfâr ve tevbe ederse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar hatalara yönelirse siyah nokta artırılır ve netîcede bütün kalbini kaplar.” (Tirmizî, Tefsîr, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29)

Lokman Hekim, gafletten îkâz sadedinde oğluna şu nasîhatte bulunur:
“Yavrum! Dünya, dipsiz bir deryâdır. Ârif olmayan âlimler ve pek çokları, gaflete düşerek bunda helâk oldular. Bu deryâda senin gemin, Allâh’a mutmain bir kalb ile îmân etmek olsun. Geminin donanımı ise takvâ ve ibâdet olsun. Denizlerde seyr ü sefer ettiren bu geminin yelkeni de tevekkül olsun. Umulur ki, ancak bu sûretle kurtuluşa erebilirsin.” (Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, 73)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Râfi’: Yükselten, dilediğine şeref bahşeden, yücelten, dereceler bahşederek istediği kulunu, diğer kullarından üstün kılan demektir.

Kısa Günün Kârı
Gaflet uykusundan uyanalım ve Rabbimizin has kullarından olalım.

Lügatçe
istiğfâr: 1. Allah’tan, günahın bağışlanmasını isteme. 2. “Estağfirullah” deme. 3. Tövbe etme.
mutmain: Gönlü kanmış, içi rahat, şüphesi yok.
seyr ü sefer: Gidiş geliş, trafik.
tevekkül: Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah’a bırakma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
13 Şubat 2011 10 R. Evvel 1432

Allah Rızası İçin Fedâ Etmek.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara, 177)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kim, helâl kazancından bir hurma kadar sadaka verirse -ki Allah, helâlden başkasını kabul etmez- Allah o sadakayı kabul buyurur. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sâhibi adına ihtimamla büyütür.” (Buhârî, Zekât 8, Tevhîd 23; Müslim, Zekât 63, 64)

Muhterem Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (ks) Hazretleri Allah yolunda infak etme konusunda deryalar gibi bir gönle sahipti.

O, her davranışında olduğu gibi infak ve tasaddukda da sevenlerine en güzel örnek teşkil etmişti.

Bu konuda bir hatırasını Lütfi Eraslan bey şöyle anlatmıştı:

“Muhterem Üstaz Mahmud Sâmi (ks) hazretleri Tahtakale’de Mustafa Alemdar ağabeyin dükkânında muhasebe defterini tutarlardı.

Bir defasında ayın ilk günü aylık tahakkuk eden miktar kadar parayı zarfın içerisinde Üstaz’a takdim ediyor.

Aynı günde bir ihtiyaç sahibi geliyor Muhterem Üstaz’ı ziyaret etmek istiyor.

Huzura kabul ediliyor.

Bir müddet sonra o adamın elinde bir zarfla odadan dışarı çıktığı görülüyor.

Mustafa Alemdar ağabey vaziyeti kontrol ediyor ve az önce verilen aylık tutarını koyduğu zarfı tanıyor.

Hayretler içerisinde kalıyor.

Bir aylık ücretin tamamını o kimseye verdiğine şâhid oluyor.

Muhterem Üstaz (ks) hazretleri cömertlikte böylesine bir engin gönle sahipti.

Vermek, vermek, gene vermek… Onun en bâriz vasıflarındandı.

Allah dostları vermeyi kendine zevk bilen yiğitlerdir. (Mustafa Eriş, Mahmud Sâmi Efendi’den Hatıralar-I, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

es-Semî’: Kâinattaki her sesi; içte saklansın yahut açıkça söylensin duyan, gizliyi, fısıltıyı bile işiten demektir.

Kısa Günün Kârı

Muhtaçlara yardım edelim.

Lügatçe

müttakî: Takva üzere yaşayan mü'min.
ihtimam: Özen.
tasadduk: Sadaka vermek. Allah rızası için fakirlere ve ihtiyacı olanlara, para veya ihtiyaca göre herhangi bir şey vermek.
bâriz: Belirgin.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
14 Şubat 2011 10 R. Evvel 1432
Günün Tarihi: Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun!
En Güzel Örnek Şahsiyet

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Ey Rasûlüm!) Muhakkak ki Sen’in için tükenmeyen bir mükâfât vardır. Şüphesiz Sen büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 3,4)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Muvatta’, Hüsnü’l-huluk, 8)

Hazret-i Peygamber (sav), bizlere hayatının her safhasında her bakımdan müstesnâ bir güzellik ve mükemmellik sergilemiştir. Gerek öz hâlinde gerek tafsîlâtlı olarak bütün davranış güzellikleri O’ndadır. Dolayısıyla her insan, Hazret-i Pey*gamber (sav)’in şerefli hayatı ve sünnet-i seniyyesinde, kendisine örnek alabileceği davranışların en güzelini ve mükemmelini bulabilir. Yâni Fahr-i Kâinât Efendi*miz’in hayatı, bütün çeşitleriyle birlikte en müstesnâ güllerden derlenmiş bir buke*te benzer ki, arayanlar, kendileri için güllerin en güzellerini o bukette bula*bilirler.

Allâh Rasûlü (sav), öyle bir sıdk hâli üzere idi ki, henüz O’na îmân etmediği devrede büyük bir peygamber düşmanı olan Ebu Süfyan dahî, Bizans imparatoru Herakliyus’un:

“–Hiç sözünde durmadığı oldu mu?” suâline:

“–Hayır! O, verdiği her sözü tutar!” ifadesinden başka bir şey söyleyememişti.

O’nun bu yüce hâlinden gerçek istifâde ise, Mîrâç hâdisesinde Hazret-i Ebû Bekir (ra)’ın:

“–O dediyse, doğrudur!” ifâdesindeki teslîmiyet hâline ermekle mümkündür.

O Âlemler Sultanı’nın, müşrikler tarafından bile «Muhammedü’l-Emîn» (elinden ve dilinden herkesin emniyet ve huzur bulduğu kimse) olarak vasıflandırılmasının sebeplerine ışık tutan bir hâdise de şudur:

Hayber Savaşı’nın cereyân ettiği günlerde yahûdîlerin safından Yesâr isimli bir çoban Hazret-i Peygamber (sav)’e geldi. Bir süre sohbetten sonra İslâm’a girdi ve müslümanlara katılmak istedi. Ancak Hazret-i Peygamber (sav), ona önce koyunlarını sâhiplerine iâde etmesini ve ondan sonra kendilerine katılmasını emir buyurdu. Üstelik savaşın uzadığı ve müslümanlar arasında erzak sıkıntısının baş gösterdiği bir anda... Hiç şüphesiz bu emir, en zor zamanda bile mesûliyet, vazife şuuru ve emânete hassâsiyetle riâyetin ehemmiyetini sergileyen pek mânidar bir misâldir. (Dr. Murat Kaya, Üsve-i Hasene, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Basîr: Her şeyi gören, her şeyin hakîkatini gören, bilen, hiçbir şey Kendisinden saklanamayan, yapılanları tek tek zaptedip muhafaza eden demektir.

Kısa Günün Kârı

Peygamber Efendimize salât ü selâm getirelim.

Lügatçe

sünnet-i seniyye: Peygamber (sav) Efendimiz’in yolu, medh edilen sünnet.
tafsîlât: Ayrıntı.
mesûliyet: Sorumluluk.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
15 Şubat 2011 11 R. Evvel 1432

Muhabbeti Rasûlullah’a Adamak

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana itaat ediniz ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun!..” (Âl-i İmrân, 31)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ümmetim içinde beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacaktır. Onlar beni görebilmek için mallarını ve âilelerini fedâ etmek isteyeceklerdir.” (Müslim, Cennet, 12)

Enes bin Malik (ra) anlatıyor:

Rasûlullâh (sav) Efendimiz’e bir adam geldi ve:

“–Yâ Rasûlallâh! Kıyâmet ne zamandır?” dedi.

Efendimiz (sav):

“–Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca o da:

“–Allâh ve Rasûlü’nün muhabbetini…” cevabını verdi.

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz:

“–Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdular.

Enes -radıyallâhu anh- bu rivâyetin devâmında der ki:

“İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi Allâh’ın Nebîsi’nin “Muhakkak sen sevdiğinle berabersin.” sözü kadar sevindirmemiştir. İşte ben de Allâh’ı, O’nun Rasûlünü, Ebû Bekr’i ve Ömer’i seviyorum ve -her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadıysam da- onlarla beraber olmayı umuyorum.” (Müslim, Birr, 163)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Hakem: Hüküm, Kendisine ait olan, hüküm yetkisini elinde tutan, son hükmü verecek olan, hükmeden, hakkı yerine getiren, ilmi, sözü, işi tam ve doğru olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Peygamberimiz (sav) Efendimizin ruhlarına bir Fatiha okuyalım.

Lügatçe

mağfiret: Allah’ın, kullarının günahlarını bağışlaması.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
16 Şubat 2011 12 R. Evvel 1432

Bir Parçacık Dünyalık

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara lâf attığında (incitmeksizin) selam! derler (geçerler).” (Furkan, 63)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kim Allâh Teâlâ’nın rızâsı için bir derece tevâzû gösterirse, bu sebeple Allâh onu bir derece yükseltir. Kim de Allâh’a karşı bir derece kibir gösterirse, Allâh da onu bu sebeple bir derece alçaltır, netîcede onu esfel-i sâfilîne (aşağıların aşağısına) atar.” (İbn-i Mâce, Zühd, 16)

Bir gün Sultan Ahmed Han, çok sevdiği üstâdı Hüdâyi Hazretleri’ne kıymetli bir hediye göndermişti. Fakat Hüdâyi Hazretleri, devlet ricâlinden hediye alma alışkanlığı olmadığı için kâbul etmedi. Bunun üzerine hediyeyi artık uhdesinden çıkarmış olan Sultan Ahmed Hân, onu devrin şeyhlerinden Abdülmecid Sivâsî Hazretleri’ne gönderdi. Abdülmecîd Sivâsî Hazretleri’nin hediyeyi kabul etmesi üzerine de onu bir ziyareti esnâsında:

“-Efendim! Ben bu hediyeyi daha evvel Hüdâyi Hazretleri’ne göndermiştim; kabul buyurmamıştı. Fakat siz kabul buyurdunuz!” dedi.

Sultânın murâdını anlayan Sivâsî Hazretlerini şu hikmetli cevabı verdi:

“-Sultanım! Hazret-i Hüdâyî bir ankâdır ki, lâşeye tenezzül etmez!”

Bu cevaptan memnun olan Sultan, aradan birkaç gün geçtikten sonra Hüdâyî Hazretleri’ne uğradı. Ona da:

“-Efendim! Sizin kabul etmemiş olduğunuz o hediyeyi Abdülmecîd Efendi kabul buyurdu.” dedi.

Hazret-i Hüdâyî de mütebessim bir çehre ile:

“-Sultanım! Abdülmecîd Efendi bir deryâdır. Koca deryâya bir damlacık mâsivâ kiri düşmesi, onun sâfiyetine zarar vermez!” buyurdu. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Şubat-2011)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Adl: Çok adil olan, asla zulmetmeyen, kullarına da âdil olmayı, adaletle davranmayı emreden demektir.

Kısa Günün Kârı

Herkese karşı tevazu ile yaklaşalım.

Lügatçe

devlet ricâli: Devet adamları.
ankâ: İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş. Çok büyük olduğu anlatılır. Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır.
lâşe: Leş.
tenezzül etmemek: Kendine aykırı düşen bir işi veya durumu kabul etmemek.
mâsivâ: Dünyaya özgü her şey.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
17 Şubat 2011 14 R.Evvel 1432

İmtihan da Değil miyiz?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile imtihan ederiz… (Ey Rasûlüm!) Sabredenleri müjdele!..” (Bakara, 155)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allâhü Zü’l-Celâl Hazretleri, bir kula bir musîbet veya daha fazlasını vermişse, ancak bu musîbet sebebiyle afvedeceği günâhı veya yine bu musîbet sebebiyle ulaştıracağı bir dereceyi vermek gibi iki haslet için vermiştir.” (Ramûzu’l-Ehâdîs)

Hz.Mûsâ, Tûr-i Sînâ’ya giderken yolu üzerinde bir şahsa rastladı. O şahıs Hz. Mûsâ’ya:

“–Ey Kelîmullâh! Bir hâcetim var; ne olur, Tûr-i Sînâ’da Rabb’ime niyaz eyle de kabul buyursun!..” dedi.

Hz. Mûsâ:

“–Hâcetin nedir? Söyle de ona göre duâ eyleyeyim…” deyince o kişi:

“–Ey Allâh’ın Peygamberi! Bu, benimle Rabb’im arasında bir sırdır.” dedi.

Vaktâki Mûsâ (as) Tûr-i Sînâ’ya vardı, Rabb’iyle konuştu ve o kişinin de hâceti için duâ eyledi. Cenâb-ı Hakk da bu duâyı kabul buyurduğunu kendisine bildirdi. Buna sevinen Hazret-i Mûsâ, bu müjdeyi vermek için dönüşte o kişiye rastladığı yere uğradı. Bir de baktı ki, canavarlar onu öldürüp parçalamış! Bu hâle son derece taaccüb etti ve:

“Yâ Rabb! Bu nasıl bir sırdır? Onun hâcetini kabul eylemiştin?” diye niyazda bulundu.

Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk, kendisine şöyle buyurdu:

“–Ey Mûsâ! O kulum benden öyle bir mânevî makâm istedi ki, kendi gayret ve amelleriyle arzusuna nâil olması aslâ mümkün değildi. Bunun için ona görmüş olduğun iptilâyı verdim. Böylece onu, bu iptilâ ile indimde arzu ettiği makâma yükselttim.” (Osman Nûri Topbaş, Muhabbetteki Sır, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Latîf: Sonsuz lütuf be kerem sahibi, bütün işleri en ince teferruatına kadar bilen, her şeyin derinliğine nüfuz eden, mahlûkatının ihtiyaçlarını en ufak detayına kadar bilen ve en mükemmel şekilde karşılayan, ince, sezilmez yollarla kullarına çeşitli faydalar ulaştıran demektir.

Kısa Günün Kârı

Rabbimizden gelen herşeye razı olalım.

Lügatçe

haslet: İnsanın yaradılışından gelen özellik, huy.
hâcet: İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık.
taaccüb: Şaşma.
iptilâ: Düşkünlük.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
18 Şubat 2011 15 R.Evvel 1432

Kalp Üzülür, Göz Yaşarır

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Allah iman edenleri dünya hayatında da ahirette de sağlam sözle tesbit eder. Allah zalimleri saptırır ve Allah dilediğini yapar.” (İbrâhim, 27)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kardeşiniz için mağfiret dileyin ve sebatkâr olmasını niyâz edin. Çünkü şimdi ona suâl soruluyor.” (Kenzü’l-ummâl, XV, 557,601)

Rivayet edilir ki Hz. Peygamber (sav) oğlu İbrâhim’i defnedince kabri başında durup şöyle dedi:

“-Oğulcuğum! Kalp üzülür, göz yaşarır. Fakat Rabbimizi kızdıracak bir söz de söylemeyiz. Şüphesiz biz Allah’a âidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz. Oğulcuğum! ‘Rabbim Allah’tır, dinim İslâm’dır, babam da Allah’ın Peygamberidir.’ de.”

Bu durum karşısında sahabiler ağladı. Ağlayanlardan birisi de Hz. Ömer (ra)’di. Hz. Ömer’in sesi iyice yükselince Hz. Peygamber (sav) ona döndü:

“Seni ağlatan nedir, ey Ömer?” diye sordu.

O da:

“-Ey Allah’ın Rasûlü! Henüz bülûğ çağına ermediği ve amelleri yazılmaya başlamadığı halde şu oğlunuz, sizin gibi birisinin tevhîdi telkin etmesine ihtiyaç duyuyorsa, hem bülûğa ermiş; hem de amelleri yazılıp duran ve sizin gibi telkincisi de olmayan Ömer’in hâli ne olacak?!” dedi.

Bu söz üzerine Hz. Peygamber (sav) ve sahabiler ağlamaya başladı. Bunun üzerine Cebrail (as): “Allah, iman edenleri dünya hayatında da ahirette de sağlam sözle tesbit eder.” ayetiyle geldi. Hz. Peygamber’in bu ayeti okuması üzerine herkes memnun oldu, gönüller sükûnet buldu ve Allah’a şükrettiler. (Buhâri, Cenâiz, 43; Müslim, Fedail, 62)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Habîr: Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan, olanları ve olacakları en iyi şekilde bilen, mülkünde olup biten her şeyden haberdar olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Her zaman tevhidi telkin edelim.

Lügatçe
mağfiret: Allah’ın, kullarının günahlarını bağışlaması.
bülûğ: Ergenleşme.
sükûnet: Durgunluk, suskunluk.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.

Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.”

Nisâ - 145


“Dört şey kimde bulunursa hâlis münafık olur.

Kimde bunlardan bir kısmı bulunursa, onu bırakıncaya kadar

kendisinde münafıklıktan bir haslet kalmış olur.

Bunlar: Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet etmek,

söz söylerken yalan söylemek,

ahdettiğinde, söz verdiğinde sözünü tutmamak,

husumet zamanında da haktan ayrılmaktır.”

S. Buhâri, Tecrid-i Sarih, 1, no: 32
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
19 Şubat 2011 16 R. Evvel 1432

Kanaat Zengini Olabilmek

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Bırak onları! Yesinler, tad çıkarsınlar (eğlensinler) ve boş emel onları oyalayadursun!.. Yakında (hakîkati ve başlarına gelecek kötü neticeyi) bilecekler…” (Hicr, 3)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Âdemoğlunun altından iki vâdîsi olsa, ister ki üçüncüsü olsun. Onun ağzını ancak toprak doyurur. Allâh -celle celâlühû- tevbe edenlerin tevbelerini kabûl eder.” (Buhârî, Rikak, 10; Müslim, Zekât, 116-119)

İbrâhim bin Ethem, fakirlikten yakınan birini gördü ve ona:

“–Fakirliği bedel ödemeden mi sana verdiler ki, ondan yakınıyorsun?” dedi.

Adam şaşkınlıkla:

“–A efendi! Fakirliği de mi bedel ödeyerek alırlar?” diye sordu.

İbrâhim bin Ethem Hazretleri şöyle dedi:

“–Evet! Ben fakirliğin değerini görünce onu satın almak için büyük bir memnûniyet ve rızâ ile Belh ülkesini verdim…”

Burada kasdedilen husus, nefsin ihtirâsını kırıp kanaat zengini olabilmektir. Gerek fukarâ-yı sâbirîn gerek ağniyâ-yı şâkirîn, ilâhî rızâda berâberdirler. (Osman Nûri Topbaş, Muhabbetteki Sır, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Halîm: Cezalandırma imkânına ve gücüne sahipken suçluların cezasını hemen vermeyen, gazâbın kendisine gâlip gelmediği, sapıkların düşüncesizliklerinin, âsilerin isyanlarının kendisini öfkelendirmediği, teennî ve afv sahibi, kullarının suçunu anlamasına ve tövbe etmesine imkan tanıyan, acelecilikle ve kızgınlıkla davranmayan ve ceza vermekte de acele etmeyen, çok yumuşak davranan demektir.

Kısa Günün Kârı

Hâlimize daima şükredelim.

Lügatçe
fukarâ-yı sâbirîn: Sabreden fakirler.
ağniyâ-yı şâkirîn: Şükreden zenginler.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
20 Şubat 2011 17 R. Evvel 1432

Sen Yine de Öğüt Ver

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.” (Zâriyât, 55)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Din, na*si*hat*ten ibâ*ret*tir.” (Bu*hâ*rî, Îmân, 42)

Süfyân bin Abdullâh (ra) şöyle dedi:

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Bana kesinlikle yapmam gereken bir iş söyleyiniz.” dedim. Efendimiz:

“-Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru (Kitab ve Sünnet muhtevâsı içinde istikâmet üzere) ol!” buyurdu. Ben:

“-Ey Allah’ın Rasûlü! Hakkımda (zararını göreceğimden) en çok endişe ettiğin şey nedir?” dedim. Efendimiz, o güzel dilini eliyle tuttu ve:

“–İşte budur!” buyurdu. (Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12) Yani ağzından çıkan her sözü, enine boyuna düşünerek söyle!

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Azîm: Pek azametli, pek büyük, zatının ve sıfatının mahiyeti çok yüce olan, aklın, hakîkatinin künhünü ihâtadan âciz kaldığı Yüce Zât demektir.

Kısa Günün Kârı

Güzel sözlerle insanlara tebliğ edelim.

Lügatçe

nasihat: Öğüt.
muhtevâ: İçerik, kapsam.
istikâmet: Doğrultu, yönelti.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
21 Şubat 2011 18 R. Evvel 1432

İlâhi Teselli

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Rasûlüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (İbrâhim, 42)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kim bir karış mikdarı bir yere haksız olarak zulümle sahip olursa, o yerin yedi katı boynuna geçirilir.” (Buhârî, Mezâlim 13, Bed’ül-halk 2; Müslim, Müsâkât 139-142. Tirmizî, Diyât 21)

Ahmet b. Hadraveyh “Bana şefâat etme hakkı verilmiş olsaydı, önce bana zulmedene şefâat ederdim.” dedi. Kendisine:

“-Bu nasıl olur?!” diye sorulunca şöyle cevap verdi:

“-Çünkü ben ana-babam sâyesinde nâil olamadığım bir şeye onun sâyesinde nâil oldum.” Kendisine:

“-Nâil olduğun şey nedir?” diye soruldu. O da:

“-Sakın, Allah’ı zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma!” âyetindeki ilâhi tesellidir” dedi. (İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyân 10. Cilt, 121. Sayfa, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Ğafûr: Kulların günahlarını affederek örten, suçlarından ve hatalarından vazgeçip bağışlayan, mağfireti çok, af edişi sonsuz olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Rabbimizin âyetlerindeki ilâhi teselli ile gönlümüzü rahatlatalım!

Lügatçe

nâil: Ermiş, isteğine ulaşmış olan.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
22 Şubat 2011 19 R. Evvel 1432

Mü’min Portakal Gibidir

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel söz kökü sâbit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. O ağaç Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah, öğüt almaları için insanlara böyle misaller verir. Kötü sözün durumu da gövdesi yerin üstünden koparılmış sâbit olmayan kötü bir ağaca benzer.” (İbrâhim, 24,25,26)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münâfık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münâfık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.” (Buhârî, Et’ime 30 Fezâilü’l-Kur’ân 17, Tevhîd 36; Müslim, Müsâfirin 243.)

Bir sahâbî Rasûlullâh (sav) Efendimiz’e:

“–Yâ Rasûlallâh! Hangi amel Allâh katında daha sevimlidir?” diye sordu. Habîb-i Ekrem Efendimiz:

“–Hâl ve mürtehil(in ameli).” cevâbını verdi. Sahâbî:

“–Peki hâl ve mürtehil kimdir?” diye sorunca Efendimiz:

“–Kur’ân’ı başından sonuna kadar okuyan ve her bitirdiğinde hemen başa dönüp yeniden başlayandır.” buyurdu. (Tirmizî, Kırâât, 11/2948)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

eş-Şekûr: Kendi rızası için yapılan işleri daha ziyadesiyle karşılayan, az bir ibadetin karşılığında büyük mükâfatlar veren, kullarının ecrini kat kat artıran, demektir.

Kısa Günün Kârı

Bugün Kur’ân-ı Kerim okumaya başlayalım.

Lügatçe

sâbit: Yerinde duran.
münâfık: Ahdini bozan yalan söyleyen hıyanet eden görünüşte Müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan bozguncu arabozucu.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
23 Şubat 2011 20 R. Evvel 1432
Günün Tarihi: Peygamber (sav) Efendimiz'in Mekke'de Vedâ Hutbesini Îradı 632
Şahidiz Yâ Rasûlallah

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy. De ki: “Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için ancak bir uyarıdır.”” (En’âm, 90)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ey insanlar! Allâh’a ibâdet edin! Beş vakit namazınızı kılın! Ramazan orucunu tutun ve emirlerime itaat edin! (Ancak böyle yaptığınız takdirde) Rabbinizin cennetine girersiniz.” (Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56;)

Allâh Rasûlü (sav), bu minvâl üzere ümmetine nasıl haccedeceklerini bizzat göstererek bütün vazîfelerin îfâsından sonra Arafat’ta, bugün Nemire Mescidi’nin bulunduğu yerde, devesinin üzerinde meşhûr “Vedâ Hutbesi”ni îrâd buyurdu:

“Ey insanlar!

Sözlerimi dikkatle dinleyiniz! Bilemiyorum, belki bu yıldan sonra sizinle burada bir daha ebedî olarak bir arada olamayacağım!

Ey insanlar!

Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübârek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, nâmuslarınız da öyle mukaddestir; bunlara her türlü tecâvüz haramdır.

Ashâbım!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak hesâba çekileceksiniz! Sakın benden sonra eski dalâletlere (sapıklıklara) dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Haberiniz olsun ki, ben, önceden gidip Havuz’un başında sizi bekleyeceğim! Diğer ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla sevineceğim. Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayınız!

Ashâbım!

Kimin yanında bir emânet varsa, onu sâhibine versin! Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır; ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız! Allâh’ın emriyle fâizcilik artık yasaktır. Câhiliyeden kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdülmuttalib’in oğlu (amcam) Abbâs’ın fâizidir.

Ashâbım!

Câhiliye devrinde güdülen kan dâvâları da tamâmen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı, (ceddim) Abdülmuttalib’in torunu (amcazâdem) Rebîa’nın kan dâvâsıdır.

Ey insanlar!

Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurma gücünü ebedî sûrette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnûn edecektir. Dîninizi korumak için bunlardan da sakınınız!

Ey insanlar!

Kadınların haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allâh’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allâh’ın emâneti olarak aldınız; onların nâmuslarını ve iffetlerini Allâh adına söz vererek helâl edindiniz! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, âile şerefini hiçbir kimseye çiğnetmemesidir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşrû bir şekilde her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. Bir kadının, kocasının izni olmadan, onun malından hiçbir şeyi, başkasına vermesi helâl olmaz!

Kölelerinize gelince; onlara yediğinizden yedirmeye, giydiğinizden giydirmeye dikkat ediniz! Affedemeyeceğiniz bir hatâ yaparlarsa, izin veriniz! Fakat onlara aslâ eziyet etmeyiniz! Çünkü onlar da Allâh’ın kuludur.

Ey mü’minler!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman, müslümanın kardeşidir; böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize âit olan herhangi bir hakka tecâvüz, helâl değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun…

Haksızlık yapmayın! Haksızlığa da boyun eğmeyin! Ahâlînin haklarını gasbetmeyin!

Ashâbım!

Kendinize de zulmetmeyiniz! Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.

Ey insanlar!

Her cânî kendi suçundan bizzat mes’ûldür. Hiçbir cânînin işlediği suçun cezâsını evlâdı çekemez! Hiçbir evlâdın suçundan da babası mes’ûl edilemez!

Ey insanlar!

Cenâb-ı Hak, her hak sâhibine hakkını (Kur’ân’da) vermiştir. Vârise vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zinâ eden için mahrûmiyet vardır. Babasından başkasına âit soy iddiâ eden soysuz, yâhut efendisinden başkasına intisâba kalkan nankör köle, Allâh’ın gazabına, meleklerin ve bütün müslümanların lânetine uğrasın! Cenâb-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini ne de adâlet ve şehâdetlerini kabûl eder.

Ey insanlar!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allâh yanında en kıymetli olanınız, O’na karşı en çok takvâ sâhibi olanınızdır. Arab’ın Arap olmayana -takvâ ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

Ey insanlar!

Devamlı olarak dönmekte olan zaman, Allâh’ın gökleri ve yerleri yarattığı günkü durumuna dönmüştür. Bir yıl, ay ölçüsüyle on iki aydır. Bunların dördü harâm olan aylardır. Bunların üçü, arka arkaya Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem; dördüncüsü de (Cemâziyelâhir ile Şâban arasında olan) Receb’dir. Bu sene, harâm ayları eski yerine geldi. Hac mevsimi Zilhicce’nin onuncu gününe rastladı.

Ey mü’minler!

Size bir emânet bırakıyorum ki, ona sıkı sarıldıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emânet, Allâh’ın kitâbı Kur’ân’dır.

Ey insanlar!

Allâh’a ibâdet edin! Beş vakit namazınızı kılın! Ramazan orucunu tutun ve emirlerime itaat edin! (Ancak böyle yaptığınız takdirde) Rabbinizin cennetine girersiniz.

Ey insanlar!

Aşırı gitmekten (ifrattan) sakının! Evvelkilerin mahvolmalarının sebebi, dindeki ifratlarıydı. Hac amellerini (usûl ve âdâbını) benden öğrenin! Bilmiyorum belki bu seneden sonra bir daha sizinle burada buluşamayacağım! Bu nasîhatlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki, bildirilen kimse, (sözlerimi) burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhâfaza etmiş olur.”

Sözlerinin burasında Allâh Rasûlü (sav), yüz binin üzerindeki sahâbesine sordular:

“–Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar; ne diyeceksiniz?”

Bütün ashâb-ı kirâm:

“–Allâh’ın elçiliğini îfâ ettin; vazîfeni yerine getirdin, bize vasiyet ve nasîhatte bulundun, diye şehâdet ederiz!” dediler.

Bu şehâdetin ardından Varlık Nûru Efendimiz, dînin teblîğine dâir:

“–Ashâbım! Teblîğ ettim mi?.. Teblîğ ettim mi?.. Teblîğ ettim mi?..” diyerek üç defâ tasdîk aldı. Sonra ellerini semâya kaldırarak Cenâb-ı Hakk’ın şehâdetini diledi:

“Şâhid ol yâ Rabb!.. Şâhid ol yâ Rabb!.. Şâhid ol yâ Rabb!..” (Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56; İbn-i Mâce, Menâsik, 76, 84; Ahmed, V, 30; İbn-i Hişâm, IV, 275; Hamîdullâh, el-Vesâik, s. 360)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Aliyy: Pek yüce olan, beşerî tasavvurun tahayyül edeceği her şeyin ötesinde ve üstünde olan, kendinden daha üstün hiçbir şey olmayan, izzet ve şeref bakımından hükümranlığı ile en yüce olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Peygamber Efendimiz (sav)’in vedâ hutbesindeki ikazlarını unutmayalım.

Lügatçe

mukaddes: Takdis edilmiş, mübarek, kutsal; temiz.
meşru: 1. Yasal.
cânî: Cinayet işleyen.
mes’ûl: 1. Suâl olunmuş, kendisinden sorulmuş. 2. Sorumlu
intisâb: 1. Bir kimseye mensûbolma. 2. Bir yere bağlanma, kapılanma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
24 Şubat 2011 21 R. Evvel 1432

Peygamberimize En Yakın Olanlar

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Kim Allâh’a karşı takvâ sâhibi olursa, Allâh Teâlâ ona bir çıkış yolu ihsân eder.” (Talâk, 2)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Bak! Sen ne kırmızıdan ne de siyahtan üstün değilsin. Onlara karşı ancak takvâ ile üstün olabilirsin.” (Ahmed, V, 158)

Muaz bin Cebel (ra) anlatıyor:

Rasûlullâh (sav) beni Yemen’e vâli olarak gönderdiği zaman Medine’nin dışına kadar uğurladı. Ben binek üzerindeydim, O ise yürüyordu. Bana bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra:

“−Ey Muaz ! Belki bu senemden sonra beni bir daha göremezsin! İhtimal ki, şu mescidime ve kabrime uğrarsın!” dedi.

Bu sözleri duyunca, Allah Rasûlü’nden ayrılmanın verdiği hüzünle ağlamaya başladım.

Rasûlullah (sav):

“–Ağlama ey Muaz!…” buyurdu ve sonra yüzünü Medine’ye doğru çevirerek:

“–İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allâh’a karşı takvâ sâhibi olan müttakîlerdir.” buyurdu. (İbn-i Hanbel, V, 235; Heysemî, IX, 22) Bu hadîs-i şerîfte zikredilen takvâyı, kalbin, Allah’tan uzaklaştıracak herşeyden korunması diye târif edebiliriz. (Osman Nûri Topbaş, Muhabbetteki Sır, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Kebîr: Her hususta hiçbir kulun kavrayamayacağı kadar büyük ve ulu olan, ululuğu yanında her büyüğün küçüldüğü Mutlak Büyük, kâinattaki o eşsiz büyüklüğü her yerde hissedilen demektir.

Kısa Günün Kârı

Kötü amel Rabbimizden uzaklaştırır. Güzel amel Rabbimize yakınlaştırır.

Lügatçe

takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
ihsân: Lütuf, bağışlamak.
müttakî: Takva üzere yaşayan mü’min.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
25 Şubat 2011 22 R. Evvel 1432

Ebedi Kardeşlik

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin (dedikodu yapmasın); hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksindiniz (değil mi?)…” (Hucurat, 12)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Mü’min; insanları kötüleyen, lânetleyen, kötü söz ve çirkin davranış sergileyen kimse değildir.” (Tirmizî, Birr,48)

Allah Rasûlü (sav) bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurur:

“Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Biriniz satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allâh’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz. Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, onu yardımsız bırakmaz ve hakir görmez.”

Peygamber Efendimiz üç defa göğsünü işaret ederek buyurdular ki:
“Takvâ işte buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka müslümana haramdır.” (Müslim, Birr, 32)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Hafîz: Koruyup gözeten, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, kullarının yaptığı işleri bütün tafsilatıyla bilen; kullarının niyetlerini ve gönüllerinden geçenleri bilen, kendisine gâip ve gizli olan hiçbir şey bulunmayan, hadisâtı eksiksiz kaydedip hesaba çekmek üzere muhafaza eden, has kullarını helâk ve şer yerlerinden muhafaza eden, kudretiyle, her şeyi dengede tutan demektir.

Kısa Günün Kârı

Bugün bir dostumuza hediye alalım!

Lügatçe

hor görmek: Değersiz görmek.
hakir: Aşağı görülen
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
26 Şubat 2011 23 R. Evvel 1432

Emanete İhanet Etme!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Allah size, emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor…” (Nisâ, 58)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Sana emânet bırakanın emânetini (vaktinde) iâde et. Sana ihânet edene (bile) ihânet etme!” (Ebû Dâvud, Büyû, 79/3534

Rasûlullah (sav), emânetlerin ehline verilmemesini, dünyâ hayatını kıyamet sahnelerine çevirecek derecede büyük bir fesâd sebebi olarak görmüştür. Bir gün ashâbıyla konuşurken bir kimsenin:

“-Kıyamet ne zaman kopacak?” sorusuna:

“-Emânet zayi edildiği zaman kıyameti bekle!” cevabını vermiştir.

“-Emânet nasıl zayi olacak?” diye sorulduğunda ise:

“-İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman kıyameti bekle!” buyurmuştur. (Buhâri, İlim, 2; Ahmed, II, 361)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Mukît: Mahlûkatın azığını temin eden, yaşamak için gıdaları yaratan, bedenlerin ve ruhların açlığını doyuran, onların gıdasını veren ve her şeyi koruyan demektir.

Kısa Günün Kârı

Emânete ihanet etmeyelim!

Lügatçe

fesâd: Bozuk ve fenalık, karışıklık.
ehil: Bir şeyi kendinde bulunduran, alışık.
zayi: Kayıp, yitik, yok olmuş.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
27 Şubat 2011 24 R. Evvel 1432

Ameller, Niyetlere Göredir

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Hevâ (ve heveslerini) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? (Rasûlüm!) ona Sen mi vekil olacaksın?” (Furkân, 43)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allâh’a şirk koşmaktır. Bu sözümle onların Ay’a, Güneş’e veya puta tapacaklarını kastetmiyorum. Beni korkutan asıl şey, Allâh’ın rızâsının dışındaki gâyeler için yapılacak ve gizli şehvetlerdir (gösteriş duygularıdır).” (İbn-i Mâce, Zühd, 21)

Rızâ-yı ilâhî dışındaki gâyelerle ve riyâ, gösteriş gibi kalbî marazlarla îfâ edilen ibâdetler; içi boşaltılmış, kupkuru bir geometriden ibâret, faydası zâyi edilmiş amellerdir. Zira hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:

“Ameller, niyetlere göredir…” (Buhâri, İman, 41)

İnfak ibâdetinde ihlâs da; sadakayı boşa çıkarmama hassâsiyeti içerisinde; “hasbeten lillâh” yani sırf Hakk’ın rızâsını kastederek, verdiğini doğrudan doğruya Allâh’ın kudret eline takdim edebilme şuuruyla verebilmektedir.

İnfakta asıl muhâtap, Allah Teâlâ’dır. Bu yüzden infakta derin bir gönül vecdi içinde bulunmak îcâb eder. Fânîlerden iltifat ve tebrik beklemeden, riyâ, şöhret ve gösterişten uzak durarak, nefsi araya sokmadan, dünyevî bir maksat taşımadan; “yâ Rabbî, sadece ve sadece Sen’in için” diyerek, infâk edebilmek îcâb eder. İnfakta ihlâsın esâsı budur. (Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından I, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Hasîb: Kullarını, amellerinden dolayı hesaba çekecek olan, herkesin hesabını en ince şekilde tutan ve kulların ancak hesap ile bilebildiği cüz ve miktarları hesaba ihtiyaç duymaksızın bilen, hem de her şeyin hesabını en iyi bilen demektir.

Kısa Günün Kârı

Yaptığımız iyilikleri gösteriş için yapmayalım.

Lügatçe

hevâ: İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
şirk: Allah'a eş ve ortak koşma, isnad etme, küfür, müşriklik.
riyâ: Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket.
infak: Nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlama
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
28 Şubat 2011 25 R. Evvel 1432

Dünya Malı Dünya da Kalır.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah (sizin için) ahreti istiyor…” (Enfâl, 67)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“…Size beş haslet vasiyet ediyorum ki Allah onlarla sizin için hayır hasletleri kemâle erdirsin: Yiyemeyeceğiniz şeyleri toplamayınız; İçlerinde oturamayacağınız binalar yapmayınız. Yarın bırakıp gideceğiniz şeylerde başkalarıyla çekişmeyiniz. O’na kavuşup huzûrunda toplanacağınız Allah’tan korkunuz. Varacağınız ve orada ebedî kalacağınız yer için hazırlıkta bulununuz.” (Ali el-Muttakî, Kenzü’l-UmmâI, hd. No: 1363)

Rivâyete göre yaptığı seferlerle yeryüzünün tamamına hâkim olan Zükarneyn (as) vefatından evvel şu vasiyette bulunmuştur:

“Beni yıkayın, kefenleyin! Sonra bir tabuta koyun! Yalnız kollarım dışarıya sarkık kalsın! Hizmetkârlarım arkamdan gelsin! Hazinelerimi de katırlara yükleyin! Halk, benim son derece ihtişamlı bir saltanat ve dünya mülküne rağmen eli boş gittiğimi, hizmetkârlarımın da, hazinelerimin de bu dünya da kaldığını, benimle beraber gelmediğini görsün! Bu yalancı ve fâni dünyaya aldanmasın!..” (Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Celîl: Azamet sahibi, celâlet ve ululuk sahibi demektir.

Kısa Günün Kârı

Dünya malı ahiretimizi unutturmasın.

Lügatçe

haslet: İnsanın yaradılışından gelen özellik, huy.
kemâl: Bilgi ve erdem bakımından olgunluk, yetkinlik, erginlik, eksiksizlik.
 
Üst