İki Gün Bir Değil! (Her Güne 1 Ayet, 1 Hadis)

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
20 Mart 201113 R. Ahir 1432



Hased Etmekten Sakının
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Yoksa onlar, Allâh’ın lutfundan verdiği şeyler için insanları kıskanıyorlar mı?..” (Nisâ, 54)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Hased etmekten sakının. Zîrâ hased, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44/4903; İbni Mâce, Zühd, 22)

Hased eden kimse, takdîr-i ilâhîye îtirâz etmiş olur. Çünkü hased, Allâh’ın başkasına nasîb ettiği nîmetin, kendinde olmadığı gerekçesiyle o kişiden de izâlesini istemektir. Fakat gıpta böyle değildir. Zîrâ gıptada maddî veya mânevî nîmete hem kendisinin hem de başkasının sâhip olmasını istemek esastır. Bu sebeple İslâm’da gıpta medhedilmiş, fakat hased, şiddetle men edilmiştir.
Hased, kıskanılan kimseden ziyâde hased edenin kendisine zarar verir. Bu, başkasını taşlayan, fakat attığı taşın geri dönmesiyle kendi gözü kör olan kimsenin hâli gibidir. Kin ve öfkeden başka bir netîcesi yoktur ki, sonunda kişiyi rezil ve rüsvâ eder. (Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi II, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mümît: Ölümü yaratan, ecelleri geldiğinde canlıları öldüren, mahlûkuna bağışlamış olduğu his ve hareket enerjisini zamanı gelince kesen demektir.

Kısa Günün Kârı
Kendimiz için istediklerimizi başkaları için de isteyelim.

Lügatçe
izâle: Yok etme, giderme.
hased: Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
21 Mart 201114 R. Ahir 1432



Fidan Dikme Seferberliği
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz. Tûr-i Sînâ'da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.” (Mü’minûn, 19,20)

Rasûlullah (sav) buyuruyor:
"Bir müslüman bir ağaç diker veya bir tohum eker de bunların mahsülatından bir kuş, insan ya da hayvan yiyecek olsa, bu onun için bir sadaka olur." (Buhari, Hars 1, Edeb 27; Müslim, Müsakat 12, (1553))

Mevcut dengenin insan eli ile bozulması tam bir "emanete hıyanet" hadisesidir. Oysa İslam, insanın dışındaki diğer bütün varlıkları da Yaratıcısını anan ve O'nu teşbih eden mü'minler olarak tanıtmış ve korumasını istemiştir.
İnsanın dışındaki tabiî dengeye bu derece hassasiyetle bakan bir dînin peygamberi Hz. Muhammed (sav) de kendi hayatında eko-sistemi korumayı hedefleyen talimatlar buyurmuştur. Bu talimatlar bize, modern insanın ancak 20. yüzyılda farkına varabildiği çevre gerçeğinin 14 yüzyıl önce ve üstelik ne boyutta ele alındığını göstermektedir.
Hz. Peygamber (sav), başkent Medîne-i Münevvere'nin şehir sınırından itibaren 12 mil mesafeyi koruluk alanı (hıma: millî park) ilan ederek, oranın kurduna kuşuna, ağacına çiçeğine dokunulmasını yasaklamıştır. Zaten sınırlı miktardaki kereste ihtiyacını karşılamak için Medine'nin yukarıda söylediğimiz 12 millik sit alanı dışında el-ğabe diye bilinen bir yeri kesime açmış, fakat ağaç kesmek isteyene kestiği ağacın yerine mutlaka bir fidan dikme şartını koşmuştur. (Dr. Ahmet Yaman, Altınoluk Dergisi 1994-Ekim)

Makalenin Tamamını Okumak İçin Tıklayınız…
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Hayy: Hayatı, ezelî ve ebedî olarak sarmalayan, bütün hayatların kaynağı olan, ezelî ve ebedî olarak ölmeyen, diri olan demektir.

Kısa Günün Kârı
Bir fidan dikelim.

Lügatçe
mahsülat: Ürünler.
 

kordoncelil

Asistan
Katılım
12 Ağu 2010
Mesajlar
324
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Günün Hadis-i Şerif'i...
Hz. Muhammed (sav) bir Hadis-i Şerif'inde mealen şöyle buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
Ebu Dâvud'un bir rivayetinde: "Allah'a hamd ile başlamayan her kelâm kesiktir" denmiştir.
Ebu Dâvud, Edeb 21, (4840).
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?”
(Vâkıa, 68,69,70)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Deve gibi bir nefeste içmeyin. İki, üç nefeste için. Bir şey içeceğiniz zaman besmele çekin; içtikten sonra da elhamdülillah deyin.”

(Tirmizî, Eşribe 13)

Menkıbe

eygamber Efendimiz suyu ve diğer meşrûbâtı nasıl içmek gerektiğini öğretmiştir. Buna göre bir şey içerken kabın içine solumamak gerekir. Bunun yolu da, Rasûl-i Ekrem (sav)’in yaptığı gibi suyu üç nefeste içmektir. Harareti fazla olup iyice susayanların iki nefeste içmeleri de uygun görülmüştür. Fakat, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in yaptığı benzetmeyle söyleyecek olursak, meşrûbâtı, kabın içine soluyarak, deve gibi bir nefeste içmek doğru bulunmamıştır. Demek oluyor ki, su veya başka bir meşrûbâtı içen kimse, ağzını üç defa bardaktan uzaklaştıracak ve her defasında kabın dışına soluyacaktır.
Peygamber (as) suyu üç nefeste içmenin faydalarını şöyle belirtmektedir:
1. Üç nefeste içen kimse suya iyice kanar, böylece susuzluğu teskin edilmiş olur.
2. Suyu üç nefeste içmek sağlığa daha uygun, mideye daha faydalıdır.
(Riyâzü’s Sâlihîn IV. Cilt, Erkam Yay.)

meşrûbât: İçecek.
teskin:
Yatıştırma.


 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
23 Mart 2011 18 R. Ahir 1432

Allah’ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle selâm verin veya verilen selâmı aynen iâde edin.” (Nisâ, 86)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarınızla alâkanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız. Bu sayede selâmetle cennete girersiniz” (Tirmizî, Kıyâmet 42. İbni Mâce, İkâmet 174, Et’ime 1)

İmrân İbni Husayn (rhümâ) şöyle dedi:

Nebî (sav)’e bir adam geldi ve:

“-es-Selâmü aleyküm,” dedi. Hz.Peygamber onun selâmına aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu. Nebî (sav):

“-On sevap kazandı” buyurdu. Sonra bir başka adam geldi, o da:

“-es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah,” dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selâmın aynıyla mukâbelede bulundu. O kişi de yerine oturdu. Hz.Peygamber:

“-Yirmi sevap kazandı” buyurdu. Daha sonra bir başka adam geldi ve:

“-es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh,” dedi. Hz.Peygamber o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O kişi de yerine oturdu. Efendimiz:

“-Otuz sevap kazandı” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb 132; Tirmizî, İsti’zân 2)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Vâcid: Zengin olan, her muradına erişen, dilediğini, dilediği zaman bulabilen, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her şeyi vücuda getiren demektir.

Kısa Günün Kârı

Allah’ın selamını her yere yayalım.

Lügatçe

iâde: Geri verme.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
24 Mart 2011 19 R. Evvel 1432

O Ne Güzel Vekîl’dir.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Hayır, Rabbine and olsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Sen’i hakem tâyin ederek verdiğin hükmü, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan kabûl edip teslim olmadıkları müddetçe tam mü’min olamazlar.” (Nisâ, 65)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Eğer siz Allâh’a hakkıyla tevekkül edebilirseniz, sabahleyin karınları aç gidip, akşamları tok dönen kuşların rızıklandığı gibi rızıklanırsınız!” (Tirmizî, Zühd, 33/2344; İbn-i Mâce, Zühd, 14)

Hz. İbrâhim (as), mancınıkla ateşe atılacağı zaman, melekler heyecanlandı. Bir kısmı, Hz. İbrâhim’e yardım etmek için Allâh Teâlâ’dan izin istedi. Melekler, Hz. İbrâhim’e bir isteği olup olmadığını sordular. O ise:

“–Dostla dostun arasına girmeyin!” buyurdu.

Daha sonra Cebrâîl (as) geldi:

“–Bana ihtiyâcın var mı?” diye sordu.

İbrâhim (as):

“–Sana ihtiyâcım yok. O bana yetişir; O ne güzel Vekîl’dir!” buyurdu.

Nitekim Halîlullâh’ın bu yüce teslîmiyeti ve yalnız Hakk’a tevekkülü üzerine, O daha ateşin içine düşmeden Allâh Teâlâ ateşe emretti:

“…Ey ateş! İbrâhim’e serin ve selâmet ol!” (Enbiyâ, 69)

Bu emirle birlikte İbrâhim (as)’ın düştüğü yer bir anda gülistâna döndü. Orada tatlı bir pınar kaynayıp akmaya başladı. (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti I, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Mâcid: Şanı yüce olan, keremi bol olan, yardımı çok olan, in’âm ve ihsânı bol olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Rabbimize teslim olalım.

Lügatçe
tevekkül: Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah’a bırakma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
25 Mart 2011 20 R. Evvel 1432

İnsanlara Şifa Olan Kitap

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“ Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.” (Alak, 1,2,3,4,5)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kur’ân-ı Kerîm okuyan Allâh ile konuşmuş demektir.” (Ebû Nuaym, Hılye 7, 99)

İlâhî kitaplar, Cenâb-ı Hakk’ın kullarına gönderdiği bir mektup gibidir. Beşerin hayatını düzenleyen ve ebedî seâdetinin reçetesini takdîm eden bu kitaplar Cenâb-ı Hakk’ın kelâm sıfatının beşer kelâmı ve idrâkine in’ikâsıdır. Dolayısıyla her biri verdiği mesajların yanında apayrı bir kelâm mûcizesidir.

İlâhî kitapların sonuncusu olan Kur’ân-ı Kerîm, önceki bütün kitapları neshetmiştir. Esasen akıp giden zamanın seyri içinde hem değişen ve gelişen beşerî ihtiyaç hem de gaflet ve nefsâniyet erbâbının o kitaplara müdâhalesi ve tahrîfleri de bunu gerekli kılmıştır. Bununla birlikte her gelen suhuf ve kitapta öz, yânî îtikâdî mes’eleler aynıdır. (Osman Nûri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Vâhid: Tek olan, zatında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde ve hükümlerinde asla şeriki, ortağı, benzeri, dengi olmayan.

Kısa Günün Kârı

Ferahlığa kavuşmak için Kur’ân-ı Kerim okuyalım.

Lügatçe

inikâs: Yansı.
nesh etmek: Hükümsüz bırakmak.
erbâb: Bir işin ehli
tahrîf: Bozma, değiştirme, kalem oynatma.
suhuf: Sayfalar.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
26 Mart 2011 21 R. Ahir 1432

Rabbimden Başka İlâh Yoktur

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Allâh ki, O’ndan başka ilâh yoktur; O, diridir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur…” (Bakara, 255)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allâh’ın nîmetlerini (yarattıklarını, kudret ve azametini) düşünün! (Ancak) Allâh hakkında (yâni O’nu zâtı itibarıyla) düşünmeye kalkmayın! (Zîrâ hiçbir varlık buna muktedir değildir.)” (Kitâbü’l-Erbaîn, c. I, s. 90)

Evliyâullâhın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri, bulunduğu mahalde birtakım insanların telaş ve merak içerisinde bir yere doğru koşuşturduğunu görünce onlara:

“–Böyle telaş ve heyecan ile nereye gidiyorsunuz?” diye sordu.

Onlar:

“–Falan yerden bir âlim gelmiş! Allâh Teâlâ’nın varlık ve birliğini binbir delîlle îzâh ediyormuş! Onun bu delîl ve îzâhlarından istifâdeye gidiyoruz. İstersen sen de buyur!” dediler.

Bunun üzerine Cüneyd Hazretleri, buruk bir tebessümle onlara bakarak şöyle dedi:

“–Gören gözler, işiten kulaklar ve hisseden kalbler için kâinâtta sayısız ilâhî şehâdet terennümleri ve deliller var. Bizzât Cenâb-ı Hakk’ın kendisi hakkında nice şehâdeti var. Ey ahâlî! Bütün bunlara rağmen şüphesi olan varsa, buyursun gitsin! Bizim gönlümüzde gümânın (şüphenin) kırıntısı dahî yoktur.” (Osman Nûri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Ehad: Bir olan, bir tek olan; şebîh/benzeri ve nazîri/dengi olmayan, iki olma ihtimali bulunmayan, demektir.

Kısa Günün Kârı

Allah’ın nimetlerini düşünelim.

Lügatçe

kayyûm: Kayyûm, yarattıklarının işini çeviren, her işleneni bilen, evveli olmayan demektir.
izâh: Açıklama.
istifâde: Yararlanma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
27 Mart 2011 22 R. Ahir 1432

Evdeki Hesap Çarşıya Uymuyor!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn, 115)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizî, Kıyamet 1)

Sâlihlerden bir zât pazara uğramıştı. Lüzumlu birkaç şey alacaktı. Alacağı şeylerin karşılığını da evde hesaplamış ve elindeki mevcûd parasının buna kâfî olduğuna kanâat getirmişti. Fakat pazar yerine vardığında o para alacaklarına yetmedi. Bunun üzerine o sâlih kişi ağlamaya başladı ve bu hâli uzun bir müddet devam etti. Etrafındakiler, buna şaşırdılar. Alacaklarına parası yetmediği için ağlamasının yersiz olduğunu söyleyerek kendisini teskîne çalıştılar. Bir zaman sonra kendine gelen o sâlih zât, boğazında düğümlenen son hıçkırıklar arasında şaşkın kalabalığa şöyle seslendi:

“–Gözyaşlarımı bu dünyâ için sanmayın! Düşündüm ki, bugün evdeki hesap çarşıya uymuyor! O hâlde yarın dünyâ hesabı âhırete nasıl uyacak?!.” (Osman Nûri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

es-Samed: Her şeyin kendisine muhtaç olduğu, Kendisinin hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç olmadığı, hâcetlerin, ıstırapların giderilmesi için başvurulacak yegâne merci, arzu ve ihtiyaçları sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği tek varlık demektir.

Kısa Günün Kârı

Her an göç edecekmiş gibi ahirete hazırlanalım.

Lügatçe

kâfî: Yeterli.
teskîn: Yatıştırma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
28 Mart 2011 23 R. Ahir 1432

İnsanı Takip Eden Melekler

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar.” (Ra‘d, 11)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Bir müslüman, yanında bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek de ona, Aynı şeyler sana da verilsin diye dua eder.” (Müslim, Zikir, 86; Ebû Dâvûd, Vitir, 29)

Meleklerin pek çok vazifesi vardır. Âyet ve hadislerde bize bildirilenlerin bir kısmı şöyledir:

Allah’tan gelen vahyi peygamberlere indirmek, peygamberleri ve mü’minleri desteklemek, hakkı ve hayrı ilham etmek sûretiyle insanların rûhâniyetini artırmak, mü’minlere dua ve istiğfarda bulunmak, onlara şefaat etmek, ilâhî cezaları infaz etmek, cehennem işleri ve ehliyle ilgilenmek, cennet işleri ve ehliyle ilgilenmek, Arş’ı taşımak, insanların söz ve amellerini kaydetmek, kabirde hesâba çekmek, eceli gelenlerin ruhlarını kabzetmek, tabiat hâdiselerini Allah’ın iradesine uygun olarak idare etmek, Allah’a ibadet ve O’nu tesbih etmek, zikir meclislerinde hazır bulunmak, ilim ehlini tebrik edip onlara karşı tevazu göstermek, Kur’ân okunurken semâdan inerek onu dinlemek, namaz kılanlarla beraber “âmin” demek, Allah’ın sevdiği ve sevmediği kimseleri semâ ehline ilan etmek, temiz kimseler ölürken onları selamlamak ve müjdelemek, kâfir ve fasıkların ise yüzlerine ve arkalarına vurmak… (Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Kaadir: Her şeye gücü yeten, ölçen, tanzim eden, plânlayan, hükmeden, takdir eden, tam bir kudret sahibi olan ve istediğini, dilediği şekilde yapmaya gücü yeten demektir.

Kısa Günün Kârı

Bizleri koruyan meleklerin varlığını unutmayalım.

Lügatçe

rûhâniyet: Ruhanilik.
semâ: Gök yüzü. Asuman. Gök.
fasık: Aleni suç işleyen.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
29 Mart 2011 24 R. Ahir 1432

Ateşlerde Yakılsan Bile

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Allah’a ortak koşmayan hâlis muvahhidlerden olun! Kim Allah’a ortak koşarsa, gökten düşüp parçalanarak kuşlar tarafından kapışılmış yahut rüzgâr tarafından uzak bir yere sürüklenip atılmış (bir nesne) gibi olur.” (Hacc, 31)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Param parça edilsen, ateşlerde yakılsan bile, sakın hiçbir şeyi Allah’a şirk koşma!..” (İbn-i Mâce, Fiten, 23)

Şirk üzere devam eden Kureyşliler bir gün, çok saygı gösterdikleri Husayn’a gelerek:

“–Şu adamla bizim adımıza konuş. O ilâhlarımıza dil uzatıyor, onlara kötü sözler söylüyor” dediler ve hep beraber Allah Rasûlü Hz. Muhammed (sav)’in kapısına kadar geldiler. Müşrikler kapıya yakın bir yere oturup beklemeye başladılar. Husayn içeri girdi. Rasûlullah (sav) Efendimiz:

“–İhtiyara yer açın!” buyurdu. Husayn, Peygamber Efendimiz’e:

“–Bu senden duyduklarımız nedir!? Tanrılarımızı reddediyor, onlara dil uzatıyormuşsun. Hâlbuki senin baban akıllı ve hayırlı bir kimseydi” dedi. Allah Rasûlü (sav), ona şöyle sordu:

“–Ey Husayn, kaç tanrıya tapıyorsun?”

“–Yedisi yerde biri gökte sekiz tanrıya.”

“–Sana bir zarar isabet ettiğinde hangisine yalvarıyorsun?”

“–Göktekine.”

“–Malın helâk olduğunda kime yalvarıyorsun?”

“–Göktekine.”

“–Senin isteklerine icâbet eden yalnız bir ilâh iken ne diye başkalarını O’na ortak koşuyorsun? Şükrederek onları râzı ettiğini mi sanıyorsun, yoksa seni helâk etmelerinden mi korkuyorsun?”

“–Her iki sebepten de değil.”

Husayn, kendi ifadesiyle; Peygamber Efendimiz’in, o güne kadar konuştuğu insanlara hiç benzemediğini, çok farklı bir şahsiyete sahip olduğunu anlamıştı. Rasûlullah (sav):

“–Husayn! Müslüman ol selâmet bulursun!” buyurdu. O:

“–Kavmim ve yakınlarım da var, ne söyleyeyim?” diye sorunca Efendimiz (sav):

“–Allah’ım! İşimi kemâle erdirmem için senden hidâyet istiyorum. Bana faydalı olacak ilmimi artır, de!” buyurdu. Husayn, bu duayı yaptı ve az sonra da müslüman oldu. Ayrılmak istediğinde Allah Rasûlü (sav) ashâbına:

“–Kalkınız, kendisini evine kadar uğurlayınız!” buyurdu. Onun bir grup ashâb-ı kirâm ile birlikte kapıdan çıktığını gören Kureyş müşrikleri:

“−Husayn da dînini terk etti” diyerek kendisi ile görüşmeden dağılıp gittiler. (İbn-i Hacer, İsâbe, I, 337; Tirmizî, Deavât, 69/3483)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Muktedir: Tam bir kudret sahibi olup hiçbir konuda zerre kadar zorlanmayacak şekilde gücü yeten demektir.

Kısa Günün Kârı

Bizi şirke sürükleyecek olan davranış ve düşüncelerden uzak duralım.

Lügatçe

muvahhid: Allah'ın birliğine inanan. Tevhid eden.
hidâyet: Hak olan Müslümanlık yolu.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
30 Mart 2011 25 R. Ahir 1432

Mutluluk Size Çok Yakın

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” (Âl-i İmrân, 139)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd 64)

Mevlânâ Hazretleri’nin oğlu Sultan Bahâeddin Veled, şu hâtırasını nakleder:

“Birgün bana büyük bir ruh bezginliği ve iç sıkıntısı gelmişti. Beni bezgin ve sıkıntılı gören babam:

“–Birinden mi incindin de böyle sıkıldın?” dedi. Ben de:

“–Bilmiyorum ki bu ne hâldir?” dedim. Babam kalkıp eve gitti, bir müddet sonra baktım ki kurt postunu çevirip başına geçirmiş, çocukları korkuttukları gibi “Bu! Bu! Bu!” diyerek yanıma geliyor. Babamın bu hoş hareketi sebebiyle beni bir gülme tuttu ki anlatamam. Hemen yere kapanarak ayaklarını öptüm. Babam:

“–Bahaddin! Eğer bir güzel ve latif sevgili sana sıkı sıkıya bağlansa, dâima seninle şaka, şenlik etse ve birdenbire yüzünün şeklini değiştirip gelse ve sana “Bu! Bu! Bu!” dese ondan hiç korkar mısın?” buyurdu. Ben de:

”–Hayır, korkmam” dedim. Bunun üzerine babam:

“–Seni sevindiren, seni sevinç ve neşe içinde tutan sevgili, seni üzen ve kendisinden sıkıntı duyduğun aynı sevgilidir. Hep O’dur, hep O’ndandır ve hep O’ndan feyizlenirsin. O hâlde niçin boş yere üzgün duruyor, sıkıntının elinde âciz kalıyorsun?” buyurdu.

Babamın bu hareketi ve sözleri üzerine derhal hâlim değişti, taze gül gibi açılıp ferahladım. Ömrüm boyunca da başka gam yüzü görmedim ve üzülmedim, dünyanın gamı kederi yanıma yaklaşmadı.” (Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, trc. Tahsin Yazıcı, İstanbul 1973, I, 265-266) (Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Mukaddim: Arzu ettiğini öne alan, ileri geçiren, yakınlaştıran demektir.

Kısa Günün Kârı

Depresyona girmek için yaratılmadığımızı unutmayalım.

Lügatçe

gıpta: İmrenme, imrenti.
bezgin: Çalışma isteğini yitirmek.
latif: Güzel, nazik.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
31 Mart 2011 26 R. Ahir 1432

Nübüvvet Ağacının Meyveleri

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Rasûlüm!) Hevâsını (nefsâni arzularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?...” (Furkan, 43)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Yeryüzünde tapılan sahte tanrılardan Allah’ın en çok buğz ettiği, hevâ ve hevestir.” (Heysemî, I, 188)

Rivâyete göre bir gün Rasûl-i Ekrem (sav) Hz. Ali’ye sorar:

“-Yâ Ali! Allah Teâlâ’yı seviyor musun?”

“-Evet yâ Rasûlallâh, seviyor musun?”

“-O’nun Rasûlü’nü de seviyor musun?”

“-Evet yâ Rasûlallâh!”

“-Kızım Fâtıma’yı da seviyor musun?”

“-Evet yâ Rasûlallâh!”

“-Peki ya Hasan ve Hüseyin’i seviyor musun?”

“-Evet yâ Rasûlallâh!”

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav)

“-Yâ Ali! Gönül bir tane, sevgi ise dört. Bir kalbe bu kadar sevgi nasıl sığıyor?” buyurur.

Hz. Ali (ra) bu suâle bir türlü cevap veremez. Düşünceli bir halde evine döner. Hz. Fatıma, efendisi Hz. Ali’yi durgun ve düşünceli görünce meraklanır Ne olduğunu öğrenebilmek için şefkatle:

“-Sizi durgun görüyorum; üzücü bir şey mi oldu?” diye söze girer ve; “Eğer üzüldüğünüz şey, dünya ile ilgili ise kederlenmeye değmez. Ahiret ile ilgili bir husus ise, nedir sizi üzen?” diye sorar.

Hz. Ali (ra) başından geçenleri anlatır. Hz. Fatıma durumu öğrenince gülümser ve:

“-Haydi babamın yanına var ve bu suâli şöyle cevaplandır.” Diyerek bazı izahlarda bulunur. Hz. Ali gönlü izahlardan hoşnut olur ve hemen Rasûlullah (sav) Efendimiz’in huzuruna koşar:

“-Yâ Râsûlullâh! İnsanın sağı, solu, önü, arkası diye yönleri vardır. Kalbin de böyle. Ben Allah’ı aklım ve imanımla, Siz’i ruhum ve imanımla, Fatıma’yı insani nefsimle, Hasan ve Hüseyin’i de babalığın tabii icabı ile seviyorum.” der.

İki Cihan Güneşi Efendimiz bu cevap karşısında tebessüm eder ve:

“-Yâ Ali! Bu sözler ancak nübüvvet ağacının dalından alınmış meyvelerdir.” buyurur. (Türkiye Gazetesi İslam Alimleri Ansiklopedisi, c.I, s. 145.) (Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Muahhir: İstediğini geride bırakan, arkaya koyan, hikmeti gereği tehir edilmesi gerekenleri erteleyen demektir.

Kısa Günün Kârı

Nefsani isteklerimize yenilmeyelim.

Lügatçe

buğz: Düşmanlık hissi, nefret, kin, içten düşmanlık.
hevâ: İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
nübüvvet: Peygamberlik, Nebilik.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
01 Nisan 2011 27 R. Ahir 1432

Düğümleri Çözmek İstiyor musunuz?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Rasûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı.” (Müzzemmil, 20)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Biriniz uyuduğu zaman şeytan, onun ense kısmına üç düğüm atar. Her düğüme de: Üzerine uzun bir gece var olsun (uyu)! der. Uyanıp da Allâh’ın adını andığı zaman düğümlerin biri çözülür, abdest aldığında ikincisi çözülür, namaz kıldığında ise, düğümlerin hepsi çözülür. Böylece sabahleyin dinç ve neşeli olarak kalkar. Aksi hâlde (yâni bunları yapmazsa) tembel ve morali bozuk olarak kalkar.” (Buhârî, Teheccüd, 12)

Bir adam İbrahim bin Edhem Hazretlerine:

“–Gece ibâdetine kalkamıyorum, bana bir çâre öğret.” deyince İbrahim bin Edhem Hazretleri, ona şu cevâbı verir:

“–Gündüzleyin Allâh’a isyân etme; geceleri O seni huzûrunda durdurur. Geceleyin O’nun huzûrunda bulunmak, yüce bir şereftir. Günahkârlar bu şerefi hak edemezler!” (Osman Nûri Topbaş, İmandan İhsana Hak Yolculuğu, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Evvel: Varlığının başlangıcı olmayan, ezelî olan, demektir.

Kısa Günün Kârı

Cuma gününüz hayırlara vesile olsun.

Lügatçe

çâre: Çıkar yol.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
02 Nisan 2011 28 R. Ahir 1432

Çocuklar Şiddeti Hak etmiyor.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Mâide, 32)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz” (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65.)

Çölde yaşayan bedevîlerden bir grup Rasûlullah (sav)’ in huzuruna geldiler ve:

“-Siz çocuklarınızı öpüyor musunuz?” diye sordular. Peygamberimiz:

“-Evet” buyurdu. Onlar:

“-Fakat biz, Allah’a yemin ederiz ki, onları öpmüyoruz,”dediler. Rasûlullah (sav):

“-Allah sizin kalblerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!” buyurdu. (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 164. İbni Mâce, Edeb 3)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Âhir: Varlığının sonu olmayan, tüm varlıkların hayatı son bulsa da varlığı daimi olan, demektir.

Kısa Günün Kârı

Son zamanlarda çocuklarımızın canına kastedilen şiddeti kınıyoruz.

Lügatçe

bozgun: Bozulmuş, dağılmış.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
03 Nisan 2011 29 R. Ahir 1432

Müslüman Gıybet Etmez

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurât, 12)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Gıybet; müslüman kardeşini hoşlanmadığı şeylerle arkasından çekiştirmendir.” (Müslim, Birr 70; Ebû Dâvud, Edeb, 40/4874)

Selmân-ı Fârisî (ra) bir defasında Rasûlullâh (sav)’in ashâbından iki kişi ile beraberdi. Onların hizmetlerini görür ve yemeklerinden yerdi. Bir gün insanlar yürüdüğünde Selmân uyuyakalmış ve onlarla birlikte gidememişti. İki arkadaşı, onu arayıp bulamayınca çadırlarını kendileri kurarak konakladılar ve:

“–Selmân pişmiş yemeğe ve kurulmuş çadıra gelmekten başka bir şey bilmiyor.” diyerek Selmân’ı hafife aldılar ve gıyabında konuştular.

Selmân geldiğinde de onu, kendilerine katık istemek üzere Hazret-i Peygamber (sav)’e gönderdiler. Selmân, elinde bir kapla Rasûlullâh (sav)’in yanına vardı:

“–Ey Allâh’ın elçisi, şayet Sen’in yanında katık varsa kendilerine vermen için arkadaşlarım beni Sana gönderdiler.” dedi.

Allâh’ın Rasûlü (sav):

“–Arkadaşların katığı ne yapacaklar, onlar katıklarını yediler.” buyurdu. Selmân dönerek o ikisine Rasûlullâh (sav)’in sözlerini haber verdi. Onlar da kalkıp Allah Rasûlü’nün yanına geldiler ve:

“–Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, konakladığımızdan beri biz herhangi bir yemek yemedik.” dediler. Rasûlullah (sav):

“–Konuşmalarınızla siz Selmân’ı (gıybet ettiğiniz için) katık olarak yediniz.” buyurdu, peşinden de: “…Hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?..” (Hucurât, 12) âyet-i kerimesi nâzil oldu.

Diğer bir rivâyete göre Allah Rasûlü sözlerinin devamında:

“–Ben o kardeşinizin etini dişlerinizin arasında görüyorum.” buyurmuştu. Bunun üzerine o sahâbîler:

“–Yâ Rasûlallâh, bizim için istiğfâr ediver!” dediler. Fahr-i Kâinât Efendimiz de:

“–Gıybet ettiğiniz arkadaşınıza ricâ edin de sizin için o istiğfarda bulunsun.” buyurdu. (İbn-i Kesîr, Tefsir, IV, 231)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

ez-Zâhir: Varlığını, birliğini belgelendiren, birçok delili bulunan, aşikar olan, eserleri ile tanınan, bilinen, sıfatlarıyla zâhir olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Gıybet etmek biz değerli Müslümanlara yakışmamaktadır.

Lügatçe

gıyabında: Bulunmadığı sırada, yokken.
gıybet: Dedikodu.
istiğfar: Allah’a suçlarının bağışlanmasını dileme; tövbe etme
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
04 Nisan 2011 1 C. Evvel 1432

İnsan Zayıf Yaratılmıştır.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Allah, sizden ağır teklifleri-sorumlulukları hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” (Nisâ, 28)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı olarak değil, öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi!” (Müslim, Talâk, 29)

Ümeyme bint-i Rukayka (r.a) şöyle anlatır:

Ensâr’dan bir grup kadınla Hz. Peygamber’e gelip İslâm üzere bey’at ettik. Onlar:

“−Yâ Rasûlallah! Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarımızı öldürmemek, hiçbir zaman iftira atmamak, meşrû emirlerinde isyan etmemek üzere sana bey’at ediyoruz” deyince Efendimiz (sav) hemen:

“−Gücünüz yettiğince ve tâkat getirebileceğiniz husûslarda!” buyurdu.

Onun bu şefkat ve merhamet yüklü sözü üzerine kadınlar:

“−Allah ve Rasûlü bize karşı bizden daha merhametlidir, haydi sana bey’at edelim yâ Rasûlallah!” dediler. Kadınlar, bey’atı musâfaha ederek yapmak istediler. Ancak Allah Rasûlü (sav):

“−Ben kadınlarla musâfaha etmem! Benim yüz kadına söylediğim söz, bir kadına söylediğim söz gibidir” buyurdu. (Muvatta, Bey’at, 2; Tirmizî, Siyer, 37/1597; Ahmed, VI, 357)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Bâtın: Mahiyeti gizli olan, gözlerden, idrak ve duygulardan aslını gizlemiş ve zâtıyla bâtın olan, demektir.

Kısa Günün Kârı

Gücümüz yettiğince ibadetlerimizi ihmal etmeyelim.

Lügatçe

bey'at: Biat etme, bir kimsenin egemenliğini tanıma.
meşrû: Yasal.
musâfaha: El sıkışma, tokalaşma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
05 Nisan 2011 2 C. Evvel 1432

Rabbimizin Daveti

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde, 11)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Hastalıklar ve acılar ölüm habercileri ve elçileridir. Ölüm anı gelince ölüm meleği bizzat gelir ve şöyle der: “Ey Allah’ın kulu, sana haber üstüne haber geldi. Nice nice elçiler geldi. Peş peşe haberciler geldi. Ben son haberci ve elçiyim. Benden sonra ne bir haberci ne de bir elçi gelecek. Artık Rabbine isteyerek ya da istemeyerek icâbet et!” O kimsenin ruhunu alınca etrafında bulunan yakınları ve sevenleri eyvahlarla ağlamaya başlarlar. Ölüm meleği onlara da der ki: “Ben onun hayat süresini vaktinden önce sonlandırarak ona zulmetmedim, onun rızkını da yemedim; bilakis Rabbi onu dâvet etti. Artık ağlayan kendine ağlasın! Çünkü ben sizden geriye hiç kimse bırakmayana kadar aranıza defalarca geleceğim.” (Ed-Dürrü’l-Mensûr, VI, 543)

Enes b . Mâlik (ra) şöyle demiştir:

“Cebrâil (as) İran’da bir nehir kenarında ölüm meleğiyle karşılaştı ve ona: “Ey ölüm meleği! Burada, şurada ve orada vebâ hastalığına müptelâ olmuş binlerce kişi var. Bütün bunların ruhunu almaya nasıl güç yetirebiliyorsun? dedi.

Azrâil: “Yeryüzü benim için büzülür, dürülür âdetâ kollarım arasına sığar, ben de onları elimle alıveririm.” Rivayet edildiğine göre, dünyâ ölüm meleği için avuç içi gibi ya da önündeki bir leğen gibidir. (Rûhu’l-Beyan 15. Cilt, 291. Sayfa)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Vâlî: Mülkünü tek başına idare eden, kâinatın tek yöneticisi, bütün varlıkların hükümdarı, onların üzerinde istediği şekilde tasarrufta bulunan ve onlar üzerinden bol bağış ve ihsanda bulunan demektir.

Kısa Günün Kârı

Ölümü unutmayalım ve hazırlı olalım.

Lügatçe

icâbet: Kabul olmak. Kabul etmek. Râzı olma, rızâ gösterme, muvafakat etme.
vebâ: Bir tür hastalık.
müptelâ: Düşkün, tutkun.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
06 Nisan 2011 3 C. Evvel 1432

Uğursuzluk Yoktur

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ey îmân edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın!..” (Hucurât, 12)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“En güzeli, hayra yormadır. Uğursuzluk, hiçbir müslümanı teşebbüsünden vazgeçirmesin. Herhangi biriniz hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman şöyle desin: “Allah’ım! İyilikleri sadece sen verirsin; kötülükleri yalnız sen giderirsin. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak senin yardımınla kazanılabilir.” (Ebû Dâvûd, Tıb, 24/3919)

Rasûlullah (sav), insanların bazı şeylere uğursuzluk atfetmesini yasaklamış, bütün her şeye iyi ve müsbet bir nazarla bakmayı esas kılmıştır. Hz. Enes’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) bir gün:

“−Uğursuzluk yoktur. Ben, hayra yormayı tercih ederim” buyurmuştu. Sahâbîler:

“–Hayra yorma (tefe’ül) nedir?” dediler. Efendimiz (sav):

“–Güzel ve olumlu sözdür” buyurdu. (Buhârî, Tıb, 19; Müslim, Selâm, 102)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Müteâlî: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce olan, aklın alabileceği her şeyden çok yüce olan, noksanlıklardan uzak, yücelik, şan, şeref, kuvvet ve kudret sahibi olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Uğursuz diye tabir ettiğimiz batıl inançları inanmayalım.

Lügatçe

zan: Sanı, sanma durumu.
teşebbüs: Girişim, girişme.
müsbet: Açık ve sabit olan.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
07 Nisan 2011 4 C. Evvel 1432
Günün Tarihi: Hz. Hasan (ra)'ın Vefatı 669
Misafir Ağırlama da Yarışmak

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“İbrâhim’in ağırlanan misâfirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar İbrâhim’in yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrâhim de selâmı almış, içinden; Bunlar, yabancı. demişti. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabı) getirmiş, onların önüne koyup; Buyrun, yemez misiniz? demişti.” (Zâriyât, 24-27)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Hayır ve bereket, misâfir ağırlanan bir eve, bıçağın deve hörgücüne ulaşmasından daha çabuk gelir.” (İbn-i Mâce, Et’ime, 55)

Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Abdullah bin Câfer (r.ahüm)hac için Medîne-i Münevvere’den yola çıkmışlardı. Yolda eşyalarını kaybettiler. Aç ve susuz kaldılar. Çölde bir çadır görüp yanına yaklaştılar. Çadırda sadece yaşlı bir kadıncağız vardı. Kadına içecek bir şeyi olup olmadığını sordular. Kadın:

“–Bir koyunum var, sütünü sağıp için.” dedi. Sütü sağıp içtikten sonra, aç olduklarını, yiyecek bir şey olup olmadığını sordular. Kadın:

“–Bu koyundan başka bir şeyimiz yok. Kesin de size pişireyim.” dedi. Koyunu kesip yediler. Oradan ayrılacakları sırada:

“–Biz Kureyş Kabîlesi’ndeniz, hacca gidiyoruz, sağ-sâlim Medîne’ye dönersek, bizi bulmayı ihmâl etme! Yaptığın iyiliğin karşılığını vermek isteriz.” dediler.

Akşam kadının kocası eve gelip durumu öğrenince karısına kızarak:

“–Bilmediğin kimselere koyunu nasıl yedirdin! Kureyş’ten birkaç kişi, diyorsun. Bu şekilde onları nasıl bulabiliriz?” diye söylendi.

Bu âile bir zaman sonra Medîne’ye göç etmek durumunda kaldı. Etraftan tezek toplayıp satarak geçimlerini temin ediyorlardı. Birgün Medîne sokaklarından geçerken, Hz. Hasan’ın evine tesâdüf ettiler. Kapının önünde oturmakta olan Hasan (ra) kadını tanımış, fakat kadın kendisini tanıyamamıştı. Hz. Hasan hemen yanlarına yaklaşıp, yaptıkları iyiliklerini hatırlatarak kadına pek çok altın ve koyun vererek Hz. Hüseyn’e gönderdi. O da aynı şekilde hediyelerle ikramda bulunduktan sonra Hz. Câfer’e gönderdi. O ise, Hz. Hasan ve Hüseyn’in verdiklerinin iki mislini vererek:

“–Önce onlara uğradığınız iyi olmuş… Çünkü önce bana gelmiş olsaydınız onlar zor durumda kalırlardı.” dedi. (Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet, s. 463-464) (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Berr: Bütün iyilik ve güzelliklerin sahibi, kullarına karşı bağışı ve ihsanı çok olan, iyiliğin, vefanın, güzelliğin ve ihsanın tek kaynağı demektir.

Kısa Günün Kârı

Misafirlerimizi en iyi şekilde ağırlayalım.

Lügatçe

semiz: Etine doygun.
hörgüc: Develerin sırtında bulunan içinde su olan bir veya iki adet yüksekçe yer.
 
Üst