İki Gün Bir Değil! (Her Güne 1 Ayet, 1 Hadis)

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
09 Nisan 2011 6 C. Evvel 1432

Hayırlı Olan Rüzgâr

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün, fazlından (nasibinizi) arayasınız ve şükredesiniz diye (hayat ve bereket) müjdecileri olarak rüzgârları göndermesi de Allâh’ın (varlık ve kudretinin) delillerindendir. (Rûm, 46)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Rüzgâr, Allah’ın rahmetindendir. Rahmet de getirir, azab da. O halde ona sövmeyin. Allah’tan onun hayırlı olanını isteyin, kötü olanından Allah’a sığının.” (Münâvî, IV, 60.)

Nil nehrinin kabarmasının sebebi hakkında zikredilir ki Allah Teâlâ onun üzerine kuzey rüzgarlarını gönderir. Böylece onu deniz tarafından geri çevirir. Bu durum onun için sarhoşluk veren bir şey gibi olur. Böylece kabarıp sonunda tüm beldeleri kaplar. Suya doyma sınırına ulaşınca Allah onun üzerine güney rüzgarını gönderir. Bu rüzgar da Nil’i denize çıkarır. Dünyada güneyden kuzeye uzanan, bütün nehirler azalırken şiddetli sıcaklarda kabaran, bir düzene göre suları artan ve bir düzene göre suları azalan mübarek Nil nehrinden başka bir nehir yoktur. O baldan tatlı, miskten daha hoş kokuludur. Fakat aktığı yerler değişince o da değişir. (Rûhu’l Beyân, 15. Cilt, 121. Sayfa, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Müntekım: İntikam alan, suçluları gerektiği gibi cezalandıran, cezayı da adaleti ile veren, haksızlık etmeyen demektir.

Kısa Günün Kârı

Allah’ın gücüne denk hiçbir varlık yoktur. Her şeyin hayırlısını Rabbimizden isteyelim.

Lügatçe

misk: Güzel koku.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
10 Nisan 2011 7 C. Evvel 1432

Mahlûkâta Merhamet Edelim

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. "Allah'ındır" de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı. Sizi, varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Kendilerini ziyana sokanlar var ya işte onlar inanmazlar.” (En’âm, 12)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah Teâlâ bu konuşamayan hayvanlara iyi davranmanızı emrediyor! Verimli bir arâziden geçiyorsanız hayvanların biraz otlamasına müsâade edin! Kurak bir yerden geçiyorsanız oradan çabuk geçin, bu tür yerlerde fazla oyalanarak hayvanlara sıkıntı ve zarar vermeyin!” (İbn-i Hacer, el- Metâlibü’l-Âliye, II, 226/1978)

Emsalsiz örnek şahsiyetimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz ashâbına bir gün:

“–Nefsim kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz.” buyurmuşlardı.

Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Rasûlâllah! Biz hepimiz merhametliyiz.” dediler.

Allah Rasûlü (sav) buyurdular ki:

“–(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, (evet) bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..” (Hâkim, IV, 185/7310)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Afüvv: Kullarının günahlarını kendilerinde sorumluluk kalmayacak bir şekilde affeden, amel defterinden günahları silen, hatırlayıp da mahcup olmasınlar diye de kuluna o günahı unutturan demektir.

Kısa Günün Kârı

Hayvanlara merhametli olalım.

Lügatçe

şamil: İçine alan, kapsayan.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
11 Nisan 2011 8 C. Evvel 1432

Komşularınızla Nasıl Geçiniyorsunuz?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Anaya, babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere ihsân ile muâmele edin, iyi davranın…” (Nisâ, 36)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Komşusu açken tok yatan, mü’min değildir.” (Hâkim, II, 15; Heysemî, VIII, 167)

Yine Peygamber Efendimiz (sav) komşu haklarını şöyle açıklamışlardır:

“Bir kişi, ehline ve malına gelecek kötülükten korktuğu için kapısını komşusuna kapalı tutmak zorunda kalıyorsa, o komşu, gerçek mü’min değildir. Aynı şekilde şer*rinden emîn olunmayan komşu da gerçek mü’min değildir.

Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musun? Senden yardım dilediğinde yardım etmen, borç istediğinde vermen, muhtaç olduğunda ihtiyacını görmen, hastalandığında ziyâret etmen, bir hayra kavuştuğunda tebrik etmen, musîbete uğ*radığında tâziyede bulunman, öldüğünde cenâzesine katılman, izni olma*dıkça binânı onun binâsından daha yüksek yapıp rüzgârına mânî olmaman, çorbandan az da olsa ona da göndermek sûretiyle tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmemendir. Bir meyve satın aldığında ona da hediye et, eğer bunu yapamazsan meyveyi evine (komşuna göstermeden) gizlice getir. Onu çocu*ğun da dışarı götürüp, komşunun çocuğunu özendirmesin.” (Beyhakî, Şuab, VII, 83; Kurtubî, V, 120-123)

Hadîs-i şerîfteki tembihler, mü’minlere, hayatın gerçeklerine göre nasıl yaşayacaklarının düsturlarını ve ölçülerini vermektedir. Çünkü çevreye ve içtimâî gerçeklere umursamaz ve âmâ davranmak, mü’minler için mümkün değildir. (Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

er-Raûf: Yarattığı mahlûkuna karşı çok şefkatli, merhametli ve çok cömert olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Komşularımıza karşı güler yüzlü olalım, aramızda selamı yayalım.

Lügatçe

ihsân: Bağış.
muamele: Davranma, davranış.
içtimâî: Toplumsal.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
12 Nisan 2011 9 C. Evvel 1432

En Güzel Örnek: Peygamberimiz

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Andolsun ki, sizden Allâh’a ve âhiret gününe kavuşacağını uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)ler için Rasûlullâh’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (Ahzâb, 21)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ben başka bir maksatla değil, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8)

Allâh Rasûlü (sav), öyle bir sıdk hâli üzere idi ki, henüz O’na îmân etmediği devrede büyük bir peygamber düşmanı olan Ebu Süfyan dahî, Bizans imparatoru Herakliyus’un:

“–Hiç sözünde durmadığı oldu mu?” suâline:

“–Hayır! O, verdiği her sözü tutar!” ifâdesinden başka bir şey söyleyememişti. (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 6, Salât 1, Sadakât 28; Müslim, Cihâd 74)

Ayrıca

Peygamber Efendimiz’in amansız bir düşmânı olan Ebû Cehil ve arkadaşlarının, günün birinde O’na:

“–Ey Muhammed! Vallâhi biz Sen’i yalanlamıyoruz; Sen bizim katımızda sâdık ve doğru bir kişisin. Lâkin biz, Sen’in getirmiş olduğun şeyi yalanlıyoruz.” demeleri, câhiliye Araplarının Efendimiz’e ne derece îtimâd ettiklerini göstermektedir. (Osman Nûri Topbaş, Emsalsiz Örnek Şahsiyet Hz. Muhammed Mustafa (sav), Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

Mâlike’l-Mülk: Bütün mülkün, kâinatın yegâne sahibi, bütün varlık âleminin tek hâkimi demektir.

Kısa Günün Kârı

Doğruluktan hiç ayrılmayalım.

Lügatçe

sıdk: Doğruluk, gerçeklik.
îtimât: Güven, emniyet.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
13 Nisan 2010 10 C. Evvel 1432

Allâh Rasûlü’nün Takvâsı

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ey îmân edenler! Allâh’tan, nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 102)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allâh’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın.” (Müslim, Zikir, 73)

Takvâsı sebebiyle fakirler gibi yaşardı. Âişe (ranhâ), Hz. Peygamber (sav)’in, ömrü boyunca iki gün üst üste arpa ekmeği ile, bir başka rivâyette de üç gün üst üste buğday ekmeğiyle karnını doyurmadan âhirete intikâl ettiğini bildirmektedir. (Buhârî, Eymân, 22; Müslim, Zühd, 20-22; İbn-i Mâce, Et’ıme, 48)

Ümmetini takvâ hayâtına teşvik ederek şöyle buyururdu:

“İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allâh’a karşı takvâ sahibi olan müttakîlerdir."(Ahmed, V, 235; Heysemî, IX, 22)

“Şüphesiz benim dostlarım müttakîlerdir.” (Ebû Dâvûd, Fiten, 1/4242)

“Her nerede olursan ol Allâh’tan ittikâet ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlâkla muâmele et!” (Tirmizî, Birr, 55/1987)

Hakîkî takvâyı elde edebilmenin yolunu ise şöyle gösterirlerdi:

“Kul, mahzurlu şeylere düşme endişesiyle sakıncası olmayan bazı şeyleri de terk etmedikçe gerçek muttakîlerin derecesine ulaşamaz.” (Tirmizî, Kıyâme, 19/2451; İbn-i Mâce, Zühd, 24)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

Zü’l-celâli ve’l-ikrâm: Hem büyüklük, yücelik ve kerem sahibi, hem de sonsuz ikramların sahibi demektir.

Kısa Günün Kârı

Takva da Peygamber Efendimiz (sav) gibi olalım.

Lügatçe

takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
tezkiye: Temize çıkarma, aklama.
intikâl: Göçme.
muttakî: Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınan.
ittikâ: Dayanma, yaslanma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
14 Nisan 2011 11 C. Evvel 1432
Günün Tarihi: Kutlu Doğum Haftası
Rahmeten li’l-Âlemîn

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Ey Rasûlüm!) Biz Sen’i ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 107)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ben lânetçi olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim.” (Müslim, Birr, 87)

Rasûlullah (sav), Uhud Harbi’nde amcası Hazret-i Hamza’nın ciğerini hırsla dişleyen Hind’i bile, îmânı mukâbilinde Mekke Fethi’nde affetmiştir.

Hind, bey’at etmek isteyen diğer kadınlarla birlikte Rasûlullah (sav) Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine geldi. Tanınmamak için yüzünü peçelemiş, kılık-kıyâfetini değiştirmişti. Öldürülmekten korkuyor, Peygamber Efendimiz’den uzak duruyordu. Diğer kadınlar konuşmayınca Hind:

“–Yâ Rasûlallâh! Allâh’a hamd olsun ki, kendisi için seçip beğendiği dînini üstün kıldı. Muhakkak ki, Sen’in rahmetin bana da dokunacaktır! Ey Muhammed! Ben şimdi Allâh’a inanmış ve O’nu tasdik etmiş bir kadınım!” dedi. Sonra yüzünden peçeyi açıp:

“–Ben Hind bint-i Utbe’yim! Allah geçmiş günahları affeder. Sen beni bağışla ki, Allah da Sen’i bağışlasın!” dedi.

Rasûlullah (sav) tebessüm etti, Hind’i yanına çağırdı ve:

“–Demek sen Hind bint-i Utbe’sin?!” buyurdu. Hind:

“–Evet!” dedi.

Allah Rasûlü (sav):

“–Merhabâ, hoş geldin!” buyurdu. Hind:

“–Vallâhi yâ Rasûlallâh! Dün, yeryüzünde Sen’in hâne halkın ve taraftarların kadar zillete ve hakârete uğramasını istediğim başka bir kimse yoktu! Bugün sabaha çıktığımda ise, Sen’in hâne halkın ve taraftarların kadar izzet ve şerefe nâil olmasını istediğim başka biri yok!” dedi.

Rasûlullah (sav):

“–Senin bu hâlin daha da artacaktır!” buyurdu. (Vâkıdî, II, 850; Taberî, XXVIII, 99; Zemahşerî, VI, 107; Diyarbekrî, II, 89)

Allah Rasûlü (sav), kelime-i tevhîdin şânı hürmetine Hind’i ve daha nicelerini bağışlamışlardır. (Osman Nûri Topbaş, Rahmet Peygamberi’nden Rahmet Esintileri, Erkam Yay.)

Günün Duâsı

Yâ Rabbî! Efendimiz (sav)’in “Mü’minlere karşı Raûf (cidden şefkatli) ve Rahîm (son derece merhametli)dir. (Tevbe, 128) vasfından bizlere de hisseler nasîb eyle! Bizleri rahmet içinde yaşat, rahmetine gark eyle!

Âmîn…

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Muksit: Adaletle hükmeden, bütün işlerini uygun ve denk olarak yerli yerinde yapan, mazlumların hakkını zalimlerden alan, her işinde dengeyi kuran demektir.

Kısa Günün Kârı

Fahr-i Kâinât (sav)’in rûhâniyetine bürünmekten başka çâremiz yoktur! Bütün çâresizlerin yegâne çâresi Allah Teâlâ’dır.

Bu vesileyle Kutlu Doğum Haftanızı Tebrik Ederiz.

Lügatçe

tasdik: Doğrulama.
nâil: Ermiş, isteğe ulaşmış.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
15 Nisan 2011 12 C. Evvel 1432

Nebiler Sultanına Salâtü Selâm Olsun!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Allah ve melekleri Peygamber’e çok salavât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona çokça salât ve selâm getirin.” (Ahzâb, 56)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kim bana bir defa salâtü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.” (Müslim, Salât 70. Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Vitir 21; Nesâî, Ezân 37, Sehv, 55)

Evs İbni Evs (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav):

"-Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokça salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur” buyurunca, ashâb-ı kirâm:

“-Yâ Rasûlallah! Vefat ettiğin ve senden hiçbir eser kalmadığı zaman salâtü selâmlarımız sana nasıl sunulur?” diye sordular.

Bunun üzerine Peygamber (as):

"-Allah Teâlâ peygamberlerin bedenlerini çürütmeyi toprağa haram kıldı" buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât 201, Vitir 26. Nesâî, Cum`a 5; İbni Mâce, İkamet 79, Cenâiz 65)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Câmi’: Bütün iyilik ve güzellikleri, erdem ve övgüleri zatında toplayan, evrendeki tüm varlıkları, tam bir âhenkle toplayıp düzenleyen, tabiatları zıt olan birçok unsuru birleştiren, insanları birbirlerine sevdirip kalpleri ısındıran, mahlûkatı hesaba çekmek ve insanlara, kazandıklarının karşılığını vermek için, kıyamet gününde bir araya toplayan demektir.

Kısa Günün Kârı

Peygamber Efendimize salât ü selâm getirelim; “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed”

Lügatçe

salâtü selam: Peygamber (as)’a "Allahümme salli alâ Muhammed'in ve alâ âli Muhammed" veya “sallallahu aleyhi ve sellem” diye salâtü selâm göndermek.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
16 Nisan 2011 13 C. Evvel 1432

Peygamber Efendimize Bırakılan Miras

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Yetime karşı kahretme! (Kötü muâmelede bulunma!)” (Duhâ, 9)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Bir kimse sırf Allah rızâsı için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılır…” (Ahmed, V, 250)

Hz. Peygamber (sav)’e birisi kalbinin katılığından şikâyet etti. Allah Rasûlü (sav) de o kişiye tedâvî olarak:

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri doyur, yetimin başını okşa!” tavsiyesinde bulundu. (Ahmed, II, 263, 387)

Pek ulvî bir rûha sahip olan Fahr-i Kâinât Efendimiz, ümmetinin yetimleriyle bizzat meşgul olmuşlar ve insanlık âlemine şu güzel misâli hediye etmişlerdir:

“Ben, her mü’mine kendi nefsinden daha ileriyim, daha yakınım. Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal kendi yakınlarına âittir. Fakat borç veya yetimler bırakırsa, o borç bana âittir; yetimlere bakmak da benim vazîfemdir.” (Müslim, Cuma, 43; İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Ğaniyy: Kendisindekiyle ve mâlik olduğu şeyle kâmil olup müstağnî olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, zatında ve sıfatında başkası ile ilgisi olmayan, herkesin kendisine muhtaç olduğu, çok zengin olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Peygamber (sav) Efendimiz de bir yetimdi. Yetimlere karşı şefkatli olalım.

Lügatçe
ulvî: Yüce, ulu, büyük.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
17 Nisan 2011 14 C. Evvel 1432

İnsanların İyiliğini İsteyen Hassasiyet

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah yolunda hiç kimsenin korkutulmadığı kadar korkutuldum, Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz kaldım. Otuz gün geçerdi de Bilâl ile ikimizin yemeği, Bilâl’in koltuğunda taşıdığı bir parça yiyecek olurdu.” (Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)

Bir sahâbî, Hz. Peygamber (sav)’e hâlinin iyi veya kötü olduğunu nasıl bilebileceğini sordu. Allah Rasûlü (sav) de ona:

“Âhiret işlerinden birini arzu ettiğinde onu yapmak sana kolay geliyor ve dünyâ işlerinden birini arzu ettiğinde onu yapmak sana zor geliyorsa, bilmiş ol ki, muhakkak sen iyi bir hâl üzeresin! Şâyet âhiret işlerinden birini istediğin zaman onu yapmak sana zor geliyor ve dünyâ işlerinden birini istediğin zaman onu yapmak sana kolay geliyorsa, kötü bir hâldesin!..” buyurdular. (Abdullah bin Mübârek, Kitâbü’z-Zühd, s. 29; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Mevsû‘a, I, 48)

O, fiilleriyle, sözleriyle ve ahlâkî yaşayışıyla bütün insanlığı kuşatan bir rahmetti; yol göstericiydi. Hidâyet yolunda her türlü meşakkat ve çilenin en büyüğü O’nun sırtındaydı. (Osman Nûri Topbaş, Rahmet Esintileri, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Muğnî: Kullarından dilediğini zengin kılan demektir.

Kısa Günün Kârı

İnsanların kurtulmasına vesile olacak güzel amellerde bulunalım.

Lügatçe

mâruz: Bir olay veya durumun etkisinde veya karşısında bulunan.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
18 Nisan 2011 15 C. Evvel 1432

İntikamla İşi Olmayan Peygamber

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Rasûlüm!) Onlar îmân etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!..” (Şuarâ, 3)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Benimle sizin durumunuz şuna benzer: Bir adam ateş yakar. Ateş etrafı aydınlatınca pervâneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onlara mânî olmaya çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak pek çoğu ateşe düşerler. Ben, ateşe düşmemeniz için sizi belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe atılmak için koşuyorsunuz!” (Buhârî, Rikâk, 26)

Bu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf, Peygamber Efendimiz (sav)’in, dünyâda yaşayan her insanın Allâh’a inanmasını ve kendisini cehennem azâbından kurtarmasını, şefkat ve merhametinin gereği olarak arzuladığının çok açık bir delîlidir.

Ebû Cehil’in Rasûlullâh’a saldırdığını duyan Hz. Hamza, ırkî asabiyet duygusunun kabarmasıyla Ebû Cehil’e yayı ile vurmuştu. Sonra Rasûlullâh’a dönerek:

“–Muhammed, müsterîh ol! Çünkü Ebû Cehil’den öcünü aldım!..” dedi.

Rasûlullah (sav) ise:

“–Benim öç almakla işim yok; fakat sen müslüman olursan, o zaman müsterîh olurum!” buyurdu.

Hz. Hamza bu cevaptaki inceliği kavradı ve tefekküre daldı.

Hamza (ra) îmân etme husûsunda birçok tereddütler yaşayıp geceyi uykusuz geçirdikten sonra sabah erkenden Allah Rasûlü (sav)’in yanına geldi. Uykusunu kaçıran şüphe ve tereddütleri ona bir bir anlattı:

“–Ey kardeşimin oğlu! Ben öyle bir çâresizlik içine düştüm ki, çıkış yolu bulamıyorum. Ne olur bana bir şeyler söyle, bir çıkış yolu göster!” dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (sav) ona va’z u nasihatte bulundu. Âhiret azâbını ve nîmetlerini anlatarak onu azâb ile korkuttu ve cennet ile müjdeledi. Efendimiz’in bu nasihatleri neticesinde, Allâh’ın Arslanı Hz. Hamza îmân ile şereflendi. (Osman Nûri Topbaş, Rahmet Esintileri, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Mâni’: Kötülüklere engel olan, dilemediği şeylerin olmasına izin vermeyen, kendilerine zarar verecek şeylere mani olmak sûretiyle dostlarına yardımda bulunan demektir.

Kısa Günün Kârı

İnsanlara karşı daha fazla faydalı olalım.

Lügatçe

müsterîh: Kaygısız, içi esen.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
19 Nisan 2011 16 C. Evvel 1432

Rahmet Peygamberinin Mucizesi

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“O’na Rabbinden mûcizeler indirilseydi ya! dediler. De ki: Mûcizeler ancak Allah katındadır, ben ise sadece açık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunup duran kitabı Sana indirmiş olmamız onlara (mûcize olarak) yetmez mi? Elbette îmân eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.” (Ankebût, 50,51)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Gönderilen her peygambere, insanların hidâyetine vesîle olacak bir mûcize muhakkak verilmiştir. Bana verilen de Allâh’ın bana vahyettiği kelâm nev’inden olan Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu sebeple kıyâmet günü ümmetimin diğer ümmetlerden sayıca daha çok olmasını ümîd ediyorum.” (Buhârî, İ’tisam 1, Fedâilü’l-Kur’ân 1; Müslim, Îmân, 279)

Cenâb-ı Hak, kullarını hidâyete ulaştırmak için onlara lutfettiği birtakım üstün vasıflara ilâveten, bir de aralarından müstesnâ yaratılışlı sâlih insanları rehber olarak vazîfelendirmiştir. Böyle sâlih kimselerin vahiyle ikrâm edilmiş olanları, peygamberlerdir.

Rabbimizin insanlığa müstesnâ bir yardımını ifâde eden peygamber gönderme keyfiyeti, bütün insanlığı şümûlüne alabilmesi için Hz. Âdem (as) ile başlamıştır. Hz. Âdem, hem ilk insan hem de ilk peygamberdir.

Zamanla insanlar tarafından bozulan ilâhî vahyin muhtevâsını, yeni bir peygamber gönderip ictimâî gelişmeye uygun birtakım hükümlerin ilâvesiyle tekrar teblîğ etmek, Cenâb-ı Hakk’ın âdetidir. Bu keyfiyet, Âdem (as)’dan son peygamber Hz.Muhammed Mustafâ (sav)’e kadar hep bu minvâl üzere devâm etmiştir. (Osman Nûri Topbaş, Rahmet Esintileri, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

ed-Dârr: Zarar verenleri ve zararlı yönleri de olmak üzere her şeyi yaratan, elem verici şeyleri de halk eden demektir.

Kısa Günün Kârı

Bugün Kur’ân-ı Kerim okuyalım.

Lügatçe

müstesnâ: Ayrıcalıklı.
muhtevâ: İçerik, kapsam.
minvâl: Biçim, yol, tarz.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
20 Nisan 2011 17 C. Evvel 1432

Nur Yüzlü Peygamberim

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır. Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin. (Sen de) göreceksin, onlar da görecekler. Hanginizde delilik olduğunu yakında” (Kalem, 3,4,5,6)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kıyâmet gününde mü’min kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allâh Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)

Rasûlullâh (sav) ile devamlı berâber olanlar arasında bile, edeblerinden dolayı O’nun nûr cemâlini doyasıya seyredebilenler pek azdı. Hattâ, sohbet hâlinde iken, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dışındaki ashâbın hep önlerine baktıkları, Hz. Peygamber’le sadece bu iki sahâbînin gözgöze gelebildikleri rivâyet edilir. Onlar Muhterem Efendimiz’e bakıp tebessüm ederler, Fahr-i Kâinât Efendimiz de onlara iltifat edip tebessüm buyururdu. (Tirmizî, Menâkıb, 16/3668)

Bu durumu, daha sonra Mısır fâtihi ünvânı ile tarihe geçen Amr bin Âs (ra) âhir ömründe şöyle dile getirmiştir:

“Rasûlullâh Efendimiz’le uzun zaman birlikte bulundum. Fakat O’nun huzûrunda duyduğum hayâ hissi ve O’na karşı beslediğim tâzim duygusu sebebiyle, başımı kaldırıp da doya doya mübârek ve nûrlu yüzlerini seyredemedim. Eğer bugün bana; Bize Rasûlullâh’ı tavsîf et, O’nu anlat.” deseler, inanın anlatamam.” (Müslim, Îmân, 192)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

en-Nâfi’: Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan, iyiliğe ve maksuda ulaştıran, kulunu hayra ve iyiliğe yönelten kapıları açan, ahretine faydalı olacak şeye kavuşturan demektir.

Kısa Günün Kârı

Peygamberimizin örnek ahlakından nasiplenelim.

Lügatçe

mükâfat: Ödül.
tâzim: Saygı gösterme.
tavsîf: Niteleme, niteliklerini söyleme.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
21 Nisan 2011 18 C. Evvel 1432

Emsalsiz Bir Kul

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler (geçerler).” (Furkan, 63)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Siz beni, hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz! Çünkü Allah Teâlâ beni rasûl edinmeden önce kul edinmişti.” (Heysemî, IX, 21)

Nebiyy-i Ekrem (sav), Kâbe’yi tavâf ederken ayakkabısının bağı koptu. Bir kişi hemen kendi ayakkabısının bağını çıkarıp Efendimiz’in ayakkabısına bağlamaya başladı. Bunun üzerine Allah Rasûlü (sav) bağı çıkardı ve şöyle buyurdu:

“–Bu, kişinin kendisini tercih ederek arkadaşlarından üstün görmesidir. Ben tercihten (yani kendini başkasından üstün tutmaktan ve kendi işini başkasına gördürmekten) hoşlanmam!” (Heysemî, III, 244; IX, 21)

İnsanlara hidâyet tevzî eden ve onlara sonsuz bir saâdet hayâtının yolunu gösteren Allah Rasûlü, bu ebedî faydası mukâbilinde bile en ufak bir dünyevî menfaat beklemiyor, son derece müstağnî davranıyordu. (Osman Nûri Topbaş, Rahmet Esintileri, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

en-Nûr: Nurlandıran, nurun kaynağı, âlemleri nurlandıran, simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran, kulunun iç âlemini nurlandırarak onu hidâyete kavuşturan, hakkı, doğruyu görmesini sağlayan demektir.

Kısa Günün Kârı

Tevazu da Rahmet Peygamberimizi örnek alalım.

Lügatçe

tevazu: Alçak gönüllülük, gösterişsizlik.
tevzî: Dağıtma.
mükâbil: Karşı, karşılık.
müstağnî: Elinde olanla yetinen.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
23 Nisan 2011 20 C. Evvel 1432

Nasibini Kimseye Vermeyen Çocuk

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ey îman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz…” (Tahrîm, 6)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Çocuklarınıza ikrâm edin ve terbiyelerini güzel yapın.” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)

Rasûlullah (sav)’in yüce huzurunda yetişen çocuklar bambaşka güzellik ve firâset ile donanmışlardır. Buna bir misâl kabîlinden Sehl bin Sa’d (ra)’ın şu rivâyeti pek ibretlidir:

Rasûlullah (sav) Efendimiz’e bir içecek getirilmişti. Ondan bir miktar içtiler. Bu esnâda sağ tarafında bir çocuk, sol tarafında ise ashâbın büyüklerinden yaşlı kimseler oturuyorlardı. Efendimiz (sav) sağındaki çocuğa kâbına varılmaz bir incelik ve nezâketle:

“–Müsâade eder misin, bu içeceği evvelâ şu büyüklerine vereyim?” buyurdular. O akıllı çocuk da herkesi şaşırtan ve âleme ibret olmaya lâyık şu büyük cevâbı verdi:

“–Yâ Rasûlallah! Senden bana ikrâm olunan nasîbimi hiç kimseye vermem!”

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (sav) mübârek ellerindeki içeceği o çocuğa verdiler. (Buhârî, Eşribe, 19)

Bu hâdise, Hz. Peygamber (sav)’in çocuklara verdiği değeri göstermesi ve karşılıklı muhabbet akışları bakımından pek mühimdir. (Osman Nûri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Bedî’: Bütün varlıkları, eşi ve örneği olmaksızın, sanatkârane bir şekilde yaratan, misilsiz, hayret verici âlemler icat eden, hiçbir benzeri olmayan şeyler ortaya koyan demektir.

Kısa Günün Kârı

Cennet çiçekleri olan çocuklarımızı kötülüklerden koruyalım.

Lügatçe

firâset: Anlayışlı.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
24 Nisan 2011 21 C. Evvel 1432

Müslüman, Müslümana Düşmanlık Etmez

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Eğer mü’minlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin…” (Hucurât, 9)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Her pazartesi ve perşembe günü, ameller Allâh’a arz olunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında, Allâh’a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır. (Meleklere: ) Siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin! buyrulur.” (Müslim, Birr, 36; Ebû Dâvûd, Edeb, 47)

Bir gün Allah Rasûlü (sav):

“–Size derece itibârıyla oruç, namaz ve zekâttan daha fazîletli bir ameli söyleyeyim mi?” diye sordu.

“–Evet, söyleyiniz yâ Rasûlallah!” dediler.

“–İnsanların arasını ıslâh etmek, düzeltmektir. İnsanların arasını bozmak ise (dini kökünden) kazır.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 50/4919)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Bâkî: Ebedî olan, varlığının sonu olmayan demektir.

Kısa Günün Kârı

Birbirine küs kişileri barıştıralım.

Lügatçe

arz etmek: Bildirmek, sunmak.
şirk: Allah'a eş ve ortak koşma, isnad etme, küfür, müşriklik.
ıslâh: Düzeltme, iyileştirme.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
25 Nisan 2011 22 C. Evvel 1432

Diri Diri Toprağa Gömülen Kız

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…” (Tekvîr, 8,9)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Her kim üç kız çocuğunu himâye edip, büyütüp evlendirir ise, sonra da onlara lütuf ve iyilikte devâm ederse o kimse cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 121; İbn-i Hanbel, III, 97)

Asrımızda bazı anne-babalar, bir zarûret olmaksızın sırf nefsanî rahatlık ve konforu için câniyâne bir şekilde çocuk aldırmaya teşebbüs etmektedir. Âdeta kız çocuklarını diri diri toprağa gömen yarı vahşî câhiliye insanlarıyla vahşet yarışına girmişçesine, daha anne karnındaki mâsum bebekler bir hiç uğruna parçalanarak modern bir cinayete kurban edilmektedir. Bu, en başta ilâhî lütfa nankörlüktür. Ayrıca böyle yapanların, hayatın hangi sürprizlerine dûçar olacakları da meçhuldür. Bu cinayeti işleyenler, belki yarın hayatta yapayalnız kaldıklarında elinden tutacak olanın, o çocuk olacağını iyi düşünmelidirler. Veya vaktiyle kendi anne-babaları da onları istemeyip aynı âkıbeti onlar için revâ görselerdi, bugün onlar da hayatta olamayacaklardı. Bunları hesap etmelidirler.

Din ve îmandan mahrûmiyet sebebiyle hayatı sırf ten plânında yaşayan, egosunu ve nefsanî arzularını tatmin etmekten başka bir düşüncesi olmayan, insanlık şeref ve haysiyetine vedâ etmiş bencil bir neslin, nasıl felâket manzaraları oluşturduğuna dünya tarihi sayısız defa şâhit olmuştur. (Osman Nûri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Vâris: Mahlûkatın tümü yok olduktan sonra diri kalacak olan, ebedî olan, dünya hayatındaki servetlerin geçici sahipleri ahirete göçtükten sonra da varlığı devam edecek olan, servetlerin gerçek sahibi olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Çocuklarımız arasında adaletli olalım.

Lügatçe

himâye: Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk.
câniyâne: Canice.
dûçar: Uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
revâ: Yakışır, uygun.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
26 Nisan 2011 23 C. Evvel 1432

Güzel Ahlak Toplumu

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Bir millet kendilerinde bulunan güzel ahlâk ve meziyetleri değiştirmedikçe, Allah da onlara verdiği nîmeti, güzel durumu değiştirmez…” (Enfâl, 53)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır.” (Buhârî, Menâkıb 23, Fezâilü ashâbi’n-nebî 27, Edeb, 38-39)

Cübeyr bin Nefîr anlatıyor:

Kıbrıs fetholununca, ahâlisi dağıtıldı. Halk, mahzun bir şekilde birbirine ağlıyordu. O esnâda Ebu’d-Derdâ (ra)’ı, tek başına oturmuş ağlarken gördüm. Ona:

“–Ey Ebu’d-Derdâ! Allâh’ın, İslâm’ı ve müslümanları üstün kıldığı bir günde seni böylesine ağlatan nedir?” diye sordum. Bana şu cevâbı verdi:

“–Yazıklar olsun sana ey Cübeyr!.. İnsanlar Allâh’ın emrini terk edince, O’nun katında ne kadar da değersizleşiyorlar. Bak, bu halk, bir zamanlar, iktidar ve mal-mülk sâhibi, güçlü-kuvvetli kişilerdi. Allâh’ın emirlerini terk ettikleri zaman, işte gördüğün bu duruma düştüler.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 216-217)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

er-Reşîd: Her varlığı, var ediş gayesine uygun bir biçimde hedefine ulaştıran, hiç kimseyle istişare etmeden işlerini yürüten, delil ve irşada ihtiyacı olmayan, işlerini nizam ve hikmetle yürüten ve hiçbir işi boş ve abes olmayan, kullarını doğru yola ileten demektir.

Kısa Günün Kârı

Güzel ahlaklı toplum inşası için uğraşalım.

Lügatçe

meziyet: Nitelik, özellik.
ahâli: Halk.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
27 Nisan 2011 24 C. Evvel 1432

Kul Hakkını Ahirete Bırakmayın

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Aranızda mallarınızı bâtıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, mallarınızı hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” (Bakara, 188)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi şu kimsedir: Kıyâmet günü namaz, oruç ve zekât sevâbıyla gelir. Fakat şuna sövdüğü, buna zinâ isnâd edip iftirâda bulunduğu, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü ve şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevâbı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sâhiplerinin günahları kendisine yükletilir ve neticede cehenneme atılır.” (Müslim, Birr, 59; Tirmizî, Kıyâmet, 2; Ahmed, II, 303, 324, 372)

Kânûnî Sultan Süleyman, kul hakkından çok korkar, âdil bir halîfe olmak için çok gayret sarf ederdi. Süleymaniye Câmii ve Külliyesi tamamlanınca, mîmarından işçisine kadar herkesi topladı. Cenâb-ı Hakk’a hamd ettikten sonra konuşmasına başladı:

“Ey din kardeşlerim, bu câmi-i şerîf Allâh’ın izni ile tamamlanmıştır. Hatâ ile ücretini alamayan varsa, gelsin ücretini alsın! Olabilir ki, o kimse burada değildir. Bulunanlara ricâm ola; onlara bildireler! Onlar da gelip bizden haklarını alalar!”

Vesîkaların tedkîkinden anlaşıldığına göre; inşaatın en zor zamanlarında hayvanlar için dahî bir program yapılmış; çalıştırılan at, merkep ve katırların dinlenme ve çayırda otlama saatlerine dikkat edilmiş, hiçbir mahlûkâtın hakkına tecâvüz edilmemesine gayret gösterilmiştir. Kânûnî’nin bu muazzam mâbedin inşaatında kul ve hayvanât hukûkuna böylesine titizlik göstermesi, belki Süleymâniye Câmii’nin esrarlı ve kâ’bına varılmaz rûhâniyetinin temel sâiklerinden biridir. (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti-2, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

es-Sabûr: Çok sabırlı olan, günahkar kullarını cezalandırmakta acele etmeyen, onların kendisine dönüşü için zaman tanıyan demektir.

Kısa Günün Kârı

Kul hakkına dikkat edelim.

Lügatçe

bâtıl: Doğru ve haklı olmayan.
isnad: Suç yükleme, üstüne atma, yükleme.
vesîka: Belge.
tedkîk: İnceleme.
sâik: Sebep.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
28 Nisan 2011 25 C. Evvel 1432

Sözün Doğrusu

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Her yalancı ve günahkâr kişinin vay hâline!” (Câsiye, 7)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Yazıklar olsun o kimseye ki, konuşur da insanları güldürmek için yalan söyler! Yazıklar olsun ona, yazıklar olsun ona!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80/4990; Tirmizî, Zühd, 10/2315)

Doğru sözlülük, insanı helâk olmaktan kurtardığı gibi faziletli bir insan olmanın da ilk şartıdır:

Lokman Hakîm’e, sahip olduğu fazilet kast edilerek:

“–Seni şu gördüğümüz yüksek mertebeye ulaştıran nedir?” diye sorul*duğunda, o:

“–Doğru sözlülük, emânete riâyet edip yerine getirmek ve beni ilgilendirmeyen işleri terk etmektir” diye cevap vermiştir. (Muvatta’, Kelam, 17)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

er-Rahmân: Dünyada, iyi de olsa, kötü de olsa, mü’min de olsa, kâfir de olsa, hiçbir ayırım yapmadan, nimetini bütün kullarına veren, hepsine karşı sonsuz merhametini gösteren zatın ismidir.

Kısa Günün Kârı

Müslümanın karakterinde yalan yoktur.

Lügatçe

helâk: Azab, korku.
fazilet: Beğenilecek yön, iyi nitelik ve üstünlük. Erdem.
riâyet: Uyma, boyun eğme.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
29 Nisan 2011 | 26 Cemaziyelevvel

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.” (Âl-i İmrân, 186)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

Mü’min bir erkek veya kadın; nefsinde, çoluk çocuğunda, malında imtihâna uğrar, tâ ki Allâh’a temiz ve günâhsız kavuşsun…” (Tirmizî, Zühd, 57)

Günün Menkıbesi:

Rivâyete göre Allah Teâlâ, Hz. İbrahim’i dost edinince melekler:

“–Ey Rabb’imiz! İbrahim Sana nasıl dost olabilir? Nefsi, malı ve evlâdı var. Kalbi bunlara meyyâldir...” dediler. Bunun ardından şu ibretli imtihan manzaralarına şâhid oldular:

İbrahim (as) mancınıkla ateşe atıla*cağı zaman melekler heyecanlandı. Bir kısmı Allah Teâlâ’dan Hz. İbrahim’e yardım etmek için izin istedi. Melekler, Hz. İbrahim’e bir isteği olup olmadığını sorunca, İbrahim (as):

“–Dost ile dostun arasına girmeyin! Rabb’im ne dilerse ben ona râzıyım! Kurtarır ise, lutfundandır. Eğer yakar ise, kusurumdandır. Sabredici olurum inşâallah!..” buyurdu.

Daha sonra Cebrâîl (as) geldi:

“–Bana bir ihtiyacın var mı?” diye sordu.

İbrahim (as):

“–Sana ihtiyacım yok. Ateşi ancak yandıran söndürür. Allah bana kâfîdir; O ne iyi vekildir!” buyurdu. (Beyhakî, Şuab, II, 29; Ahmed bin Hanbel, Zühd, s. 80; Taberî, Tarih, I, 242; İbn-i Esîr, el-Kâmil, I, 99)

Nitekim Halîlullâh’ın bu yüce teslîmiyet ve tevekkülü üzerine, O daha ateşe düşmeden Allah Teâlâ emretti:

“–Ey ateş, İbrahim’in üzerine serin ve selâmet ol!” (Enbiyâ, 69)

Bu emirle birlikte İbrahim (as)’ın düştüğü yer, bir anda gülistana döndü. Orada tatlı bir pınar kaynayıp akma*ya başladı.

(Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yay.)

Her Güne Kelime:

imtihân: Sınav.

takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
 
Üst