İki Gün Bir Değil! (Her Güne 1 Ayet, 1 Hadis)

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
01 Mart 2011 26 R. Evvel 1432

İlâhi Vefâ Buyruğu

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Biz insana ana ve babasına iyilik etmesini emrettik...” (Ankebût, 8)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Hiçbir evlâd babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını ödemiş olur.” (Müslim, İtk 25. Ebû Dâvûd, Edeb 120; Tirmizî, Birr 8;)

Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Mes`ûd (ra) şöyle dedi:

Peygamber (sav)’a:

“-Allah’ın en çok beğendiği amel hangisidir?” diye sordum.

“-Vaktinde kılınan namazdır” diye cevap verdi.

“-Sonra hangi ibadet gelir?” dedim.

“-Ana ve babaya iyilik ve itaat etmek” buyurdu.

“-Daha sonra hangisi gelir?” diye sordum.

“-Allah yolunda cihâd etmek” buyurdu. (Buhârî, Mevâkît 5, Cihâd 1, Edeb 1, Tevhîd 48; Müslim, Îmân 137-139.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Kerîm: Keremi, yardımı ve ikramı sonsuz olan, hiçbir karşılık beklemeden veren, ihsan eden, cömertlikte, eli açıklıkta tek olan, her türlü iyiliğin, faziletin sahibi olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Anne ve Babamıza onları ne kadar çok sevdiğimizi söyleyelim!

Lügatçe

âzâd etmek: Bir köleden köleliği kaldırmak, onu hürriyetine kavuşturmak.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
02 Mart 2011 27 R. Evvel 1432

Huzur mu İstiyorsunuz?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Namazı da dosdoğru kıl! Gerçekten kâmil mânâda kılınan namaz, fahşâdan (çirkinlik, edebsizlik, fuhşiyâttan) ve münkerden (dînin ve akl-ı selîmin tasvib etmediği herşeyden insanı) men eder." (Ankebut, 45)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Namazında ölümü hatırla. Çünkü bir kişi ölümü hatırlayarak namaz kılarsa, o namaz kâmil ve güzel olur. Namazını, son namazını kıldığını düşünen kimse gibi kıl. Sonunda özür dilemeni gerektirecek her şeyden de uzak dur.” (Deylemî, Müsned, I, 431)

Her gün belli vakitlerde edâ edilen beş vakit namaz, insanın zamânını bir programa tâbî kılarak, ona intizamlı bir yaşama disiplini kazandırır ve mes’ûliyet duygusunu kuvvetlendirir. Hayatı, âhenk ve insicâm üzere olmayan bir insanın iç âleminde denge, huzûr ve sükûn üzere bulunmasından söz edilemez. Bunun yanında namaz, mânen de îmâna sağlam bir muhâfaza, tefekküre derinlik, korku anlarına tesellî ve neş’e zamanlarına ulvî bir lezzet teşkîl eder. Yine namaz, rûhâniyete destek, kalbe neş’e ve sâfiyet veren, ilâhî ünsiyeti artıran feyz ve bereketlerle dolu bir ibâdettir.(Osman Nûri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

er-Rakîb: Yarattıklarından bir an bile gâfil olmayan, her şeyi denetimi altında tutan, gözetleyip denetleyen, kullarını bu denetimi ile koruyan, bütün varlıkları üzerinde gözcü olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Çevremizdekileri namaza teşvik edelim.

Lügatçe
edâ: Yerine getirme.
mes’ûliyet: Sorumluluk.
âhenk: Uyum.
insicâm: Düzen, sıra.
sâfiyet: Saflık.
 

edepyolu

Fe Eyne Tezhebun
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
1,550
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
Gaziantep, Turk

Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size?

Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.

(Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı bağışlasın, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. İşte bu büyük başarıdır.


( Saff 10-12)




Essalâtu vesselâmu aleyke Yâ Rasûlallâh...
Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah'tan dünya ve âhiret için hàyır taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin."

Ebû Dâvud, Edeb 105, (5042).
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
03 Mart 2011 28 R. Evvel 1432

Ben Rabbimden Razıyım!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön. (Sâlih) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr, 27-30)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Mükâfâtın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. Allâh, sevdiği topluluğu belâya uğratır. Kim başına gelene rızâ gösterirse, Allâh ondan hoşnut olur. Kim de rızâ göstermezse, Allâh’ın gazabına uğrar.” (Tirmizî, Zühd, 57/2396; İbn-i Mâce, Fiten, 23)

Allâh Rasûlü (sav) ile Ebû Bekir (ra) oturuyorlardı. Hz. Ebû Bekir’in üzerinde eski bir abâ (elbise) vardı. Öyle ki, elbisenin uçlarını göğsünün üstünde ağaç çöpleriyle birbirine tutturmuştu.

Bu esnâda Cebrâîl (as) nüzûl etti. Peygamber Efendimiz’e Allâh Teâlâ’nın selâmını bildirdi ve:

“–Yâ Rasûlallâh! Ebû Bekir’in bu hâli nedir? Eski bir elbise giymiş, uçlarını da ağaç çöpleriyle tutturmuş!” dedi.

Âlemlerin Efendisi:

“–Ey Cibrîl! O, malını Fetih’ten önce Allâh’ın dîni uğruna harcadı, onun için bu hâldedir.” buyurdu. Bunun üzerine Cebrâîl -aleyhisselâm-:

“–Ona Allâh Teâlâ’nın selâmını bildir. De ki: Rabbin sana soruyor; «Şu fakr u zarûret içinde bulunman sebebiyle Ben’den râzı mısın, yoksa hâlinden şikâyetçi misin?»”

Allâh Rasûlü, dostu Ebû Bekir’e dönerek:

“–Ey Ebû Bekir! İşte Cibrîl burada, sana Allâh Teâlâ’dan selâm getirdi. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki; «Şu fakr u zarûret içinde bulunman sebebiyle Ben’den râzı mısın, yoksa hâlinden şikâyetçi misin?»”

Ebû Bekir (ra) bu iltifât-ı ilâhî karşısında sevincinden ne yapacağını bilemedi. Âdeta dili tutuldu. Bir müddet ağladı, ağladı… Sonra da:

“–Rabbimden mi şikâyetçi olacağım?!. Ben Rabbimden râzıyım, ben Rabbimden râzıyım, ben Rabbimden râzıyım.” dedi. (Ebû Nuaym, Hilye, VII, 105; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, I, 249-250)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Mucîb: Kendine yalvaranların isteklerini veren, kullarının dilek ve dualarına karşılık veren, icabet eden demektir.

Kısa Günün Kârı

Yaşantımıza hiçbir zaman isyan etmeyelim, razı olalım.

Lügatçe

hoşnut: Bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan, yakınması olmayan
nüzûl: İniş, inmek, aşağı inmek.
fakr u zarûret: Fakirlik ve çaresizlik.
iltifât-ı ilâhi: İlahi iltifat.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
04 Mart 2010 29 R. Evvel 1432

En Kutlu Misafir

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.) Onlar İbrahim'in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, "Bunlar, yabancılar" demişti. Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş, Onların önüne koyup "Yemez misiniz?" demişti.” (Zariyât, 24,25,26,27)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Misâfiri ilk gece ağırlamak her müslüman üzerine bir vazifedir. Her kim (misâfir olarak bir kimsenin) evinin önünde sabahlayacak olursa, (bu kimseye ikrâm etmek) o ev sâhibi üzerine bir borçtur. İsterse borcunu öder kurtulur, isterse terk eder ve borçlu kalır.” (Ebû Dâvûd, Et’ime, 5/3750)

Rasûlullah (sav), Medîne-i Münevvere’ye hicret ettiğinde, bütün Ensâr O’nu misâfir edebilmek için can atıyordu. Fahr-i Kâinât Efendimiz büyük bir firâset ve incelikle meseleyi halletti ve kimsenin gücenmesine fırsat vermeden Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye misâfir oldu.

Ebû Eyyûb el-Ensârî (ra), başlangıçta Allah Rasûlü’ne, evinin üst katında kalması için ne kadar ısrar ettiyse de Efendimiz (sav):

“–Yâ Ebâ Eyyûb! Evin alt katında bulunmamız, bizim için daha münâsip ve elverişlidir.” buyurarak alt katta oturdular.

Aziz misâfirleri Allah Rasûlü’ne eşsiz bir hürmet ve muhabbetle hizmet eden Ebû Eyyûb (ra) ve âilesi, yattıkları yerin Peygamber Efendimiz’in hizâsına gelmesinden bile teeddüb ettikleri için, duvar kenarlarına sığınarak uyuyorlardı. Birgün testileri kırıldı ve içindeki bütün su, zemîne döküldü. Suyun mübârek misâfirlerinin üzerine damlayıp da O’nu rahatsız etmesinden endişelenen Ebû Eyyûb Hazretleri, hemen tek örtüleri olan kadife yorganı aldı ve telâş içinde yerleri kuruladı. Sabah olunca da Varlık Nûru Efendimiz (sav)’a üst kata çıkmaları husûsunda ısrarla ricâda bulundu. Rasûlullah Efendimiz:

“–Alt kat daha elverişlidir!” buyurdu ise de Ebû Eyyûb (ra):

“–Siz alt katta bulundukça biz üst kata çıkamayız!” dedi. Bunun üzerine, yerlerini değiştirdiler. (Müslim, Eşribe, 171; İbn-i Hişâm, II, 116)

Ebû Eyyûb el-Ensârî, Peygamber Efendimiz’i misâfir ettiği günlerde çok hassas davranır, kıymetli misâfirini memnûn edebilmek için elinden gelen her şeyi yapardı. Devamlı yemek pişirir ve Allah Rasûlü’ne gönderirdi. Yemeğin kalan kısmı geri geldiğinde, Âlemlerin Efendisi’nin parmaklarının dokunduğu yerleri araştırır ve teberrük ederdi. (Müslim, Eşribe, 170-171)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Vâsi’: Rahmeti geniş ve sonsuz olan, rızık imkânlarını genişleten, ilmi, ihsanı, mağfireti ve rahmeti ile her şeyi kuşatan, imkânları sonsuz olan, zenginliğini ve kudretini her yerde hissettiren demektir.

Kısa Günün Kârı

Bugün sevdiğimiz yakınımızı ziyaret edelim.
Lügatçe

firâset: Anlayışlı.
teeddüb: Edeblenme, utanma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
05 Mart 2011 30 R. Evvel 1432

Bir Yetim Sevmek

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Sakın yetime kahretme! (Kötü muâmelede bulunup onu ezme!)” (Duhâ, 9)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Bir kimse sırf Allah rızâsı için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılır…” (Ahmed, V, 250)

Kazâ Umresi dönüşü, Rasûlullah (sav) Mekke’den çıkarken, Hz. Hamza’nın kızı Ümâme (ranhâ) peşine takıldı ve:

“–Amcacığım, amcacığım!” diye seslendi. Hz. Ali onu alıp elinden tuttu ve Fâtıma (ranhâ)’ya:

“–Amcanın kızını yanına al!” dedi. Medîne’ye gelince Ümâme’ye bakma husûsunda Hz. Ali, Zeyd ve Câfer ihtilâfa düştüler. Hz. Ali:

“–O benim amcamın kızıdır! Ona ben bakmalıyım.” diyordu.

Câfer (ra):

“–O hem amcamın kızı, hem de ben onun teyzesi ile evliyim!” diyordu.

Zeyd de:

“–O benim kardeşimin kızıdır!” diyordu. (Rasûl-i Ekrem Efendimiz onu Hamza (ra) ile kardeş yapmıştı.)

Rasûlullah (sav), Ümâme’nin, teyzesinin yanında kalmasına hükmetti ve:

“–Teyze, anne makâmındadır!” buyurdu. Ardından Hz. Ali (ra)’a yönelerek:

“–Sen bendensin, ben de sendenim!”

Câfer (ra)’a dönerek:

“–Yaratılışın ve huyun bana ne kadar da benziyor.”

Zeyd (ra)’a dönerek de:

“–Sen bizim hem kardeşimiz, hem de mevlâmız (âzatlımız)sın!” buyurdu. Böylece her birine ayrı ayrı iltifat ederek gönüllerini aldı. (Buhârî, Meğâzî 43, Sulh 6, Umre 3; Müslim, Cihâd 90; Ebû Dâvûd, Talâk 35)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Hakîm: Bütün işleri yerli yerince ve eksiksiz olan, hüküm ve hikmet sahibi, eşyanın, işlerin ve her şeyin hakikatini bilen demektir.

Kısa Günün Kârı

Bugün bir yetimi sevindirelim.

Lügatçe

ihtilâf: Anlaşmazlık.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
06 Mart 2011 01 R. Ahir 1432

Gözünü Çevir de Bir Bak!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Rahmân olan Allâh’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (hiçbir nizamsızlık ve bozukluk tespit edemeden) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.” (Mülk, 3,4)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ay ile Güneş, Allâh’ın varlığını (azametini ve kudretini) gösteren âyetlerdendir. Hiçbir kimsenin ne ölümünden ne de hayâtından ötürü tutulurlar. Böyle bir durum gördüğünüz zaman, Ay ve Güneş açılıncaya kadar namaz kılın, duâ edin!” (Buhârî, Küsûf, 15)

Tokyo İlmî Araştırmalar Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yuşili Kozayn’a yerin oluşumu hakkında Kur’ânî bilgiler sunulduğunda sordu:

“–Bu kitap ne zaman indi?”

“–1400 sene evvel.”

Şok oldu ve büyük bir şaşkınlık içinde şöyle dedi:

“–Hiç şüphe yok ki bu kitap, kâinâta tepeden bakıyor. Baksanıza; ne var ne yok her şeyi bütün ayrıntılarına kadar görmüş ve hem de gücüne erişilemeyecek bir mükemmellikle tasvîr etmiş!.. O’na gizli kalabilen hiçbir şey yok!” (Osman Nûri Topbaş, Rahmet Esintileri, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Vedûd: Dilediği kulunu çok seven, aşkı ile yanan kullarını seven, salih kullarını sevip onları rahmet ve rızasına ulaştıran ve sevilmeye en çok lâyık olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Kainatın eşsiz muhteşemliğini düşünelim.

Lügatçe

tasvir: Betimleme.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
07 Mart 2011 02 R. Ahir 1432

Benzersiz Yaratıldık

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“İnsan, Biz’im, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet toplarız; onun parmak uçlarını bile bütün incelikleriyle yeniden düzenlemeye gücümüz yeter!” (Kıyâme, 3,4)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Melekler nûrdan, cinler kızıl ateşten, Âdem de size bildirilen şeyden (topraktan) yaratılmıştır. (Müslim, Zühd 60.)

Bir gün birisi Hz. Ömer’in yanında:

“–Şu satranca taaccüb ederim. Satranç tahtasının uzunluk ve genişliği birer arşından ibâret iken, insan onun üzerinde milyon kere oyun oynasa, bir oynadığı mutlaka diğerinden farklı olur, hiçbir oyun diğerine benzemez!” dedi.

Hz. Ömer (ra) o zâta şunları söyledi:

“–Bundan daha hayrete şâyân olanı vardır. O da şudur ki, insanın uzunluk ve genişlik itibâriyle birer karıştan ibâret bulunan yüzünde kaşlar, gözler, burun, ağız gibi âzânın yerleri kat’iyyen değişmediği hâlde, şarkta ve garpta yüzleri birbirine tamâmen benzeyen iki kişi bulamazsın. Şu ufacık bir deri parçasında bu haddi-hudûdu olmayan sonsuz farklılıkları gösteren Allâh’ın kudret ve hikmeti ne kadar büyüktür!” (Râzî, IV, 179-180, (el-Bakara, 164))

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Mecîd: Fiilleri güzel, lütuf, keremi çok, şanı büyük, yüce, kadri çok büyük, medh ve övülmesinde ortağı bulunmayan demektir.

Kısa Günün Kârı

Rabbimize bizlere bahşettiği bu hayat için şükürde bulunalım.

Lügatçe

taaccüb: Şaşma.
şâyân: Yakışır, yaraşır, değer.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
08 Mart 2011 03 R. Ahir 1432

İslam da Kadın Hakları

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir.” (Nisâ, 127)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Ey insanlar! Kadınların haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emâneti olarak aldınız; onların nâmuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz!” (Sahîh-i Buhârî Muhtasarı, X. 398)

Cenâb-ı Hak, kadını duygu bakımından erkeğe göre daha zengin yaratmıştır. Bu duygu ve his zenginliği, kadına Allah’ın yüklediği bir temel vazifenin îcabıdır. Bu vazife, neslin muhafazası ve terbiyesidir. Bu ilâhî tanzimin dışına çıkılırsa, kadının fıtratına ihânet edilmiş olur.

Çağımızda kadınlarla erkekler arasında uydurma bir eşitlik yarışı başlatılmıştır. Yaratılıştaki hususiyetlere zıt olan bu yarış, hanımlık ve annelik vazîfelerini zedelemiş, âilenin huzur ve sükûnu kaybolmuş, toplum hayatı sarsılmış, fertler şahsiyetini yitirmiştir.

Kadın ve erkeğin fizîkî, rûhî yaratılış ve fıtratları eşit değildir ki, fiilî veya hukûkî eşitlik gerekli olsun. Mühim olan her alanda bir eşitlik değil, haklar ve vazifeler arasındaki dengedir.

Cenâb-ı Hak, kadınlar ve erkekler arasında birbirlerini ikmâl eden, çok güzel bir vazîfe taksimi yapmış ve her ikisine ayrı ayrı kâbiliyetler vermiştir. Kadın ve erkek, ancak madden ve mânen bütünleştiği zaman yaratılış gâyesine uygun bir olgunluk meydana gelir; âile ve bunun neticesinde toplum huzurlu olur. (Osman Nûri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Bâıs: Kullarını gafletten uyandırmak için onlara peygamberler gönderen, elçilerle ve gönderdiği kitapları ile ruhları uyandıran, kıyamet gününde ahiret hayatını başlatmak üzere ölüleri dirilten ve kabirlerinden çıkararak, yeniden hayata döndüren demektir.

Kısa Günün Kârı

Kadınların haklarına riâyet edelim.

Lügatçe

riâyet: Uymak, tâbi olmak.
iffet: Namus.
tanzim: Düzeltme, düzenleme, düzen verme, yoluna koyma, ayarlama.
ikmal: Bütünleme, tamamlama.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
09 Mart 2011 04 R. Ahir 1432

Müslümanların Dokunulmaz Hakları

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Kim Allah’ın hürmet edilmesini emrettiği şeylere saygıda bulunursa, bu, kendisi için Rabbinin katında mutlaka hayırlıdır.” (Hac, 30)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. (Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki) Takvâ işte buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka müslümana haramdır.” (Müslim, Birr 32. Buhârî, Edeb 57;)

Enes (ra)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“-Din kardeşin zalim de, mazlum da olsa ona yardım et.”

Bir adam:

“-Ya Rasulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zâlimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? Dedi. Peygamberimiz:

“-Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir.” buyurdu. (Buhârî, Mezâlim 4; İkrâh)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

eş-Şehîd: Hiçbir şey kendisine gizli olmayıp her şeye şâhit olan, her zaman ve her yerde hazır olan, ahirette de herkese halini bildirecek olan zat demektir.

Kısa Günün Kârı

Başkalarının hakkını gasp etmeyelim.

Lügatçe
hürmet: Saygı.
hakir: Aşağı görülen, değersiz.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
10 Mart 2011 05 R. Ahir 1432

Ne Kadar Yardımseveriz?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…İyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın!..” (Mâide, 2)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kim (din) kardeşinin ihtiyâcını giderirse, Allah da onun hâcetini giderir. Kim bir müslümanın dert ve kederine çâre olur (onu ferahlığa kavuşturur)sa, Allah da o sebeple kıyâmet sıkıntılarından bir sıkıntıyı kendisinden giderir.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58)

İmâm Câfer-i Sâdık’a:

“–Allah, fâizi niçin haram kılmıştır?” diye sorulduğunda şu cevâbı vermiştir:

“–İnsanlar birbirlerini ihsanlarından mahrum bırakmasın ve birbirlerinden yardımı esirgemesinler, diye haram kılınmıştır.” (Ebû Nuaym, Hilye, III, 194)

İnsanlar sadece menfaat karşılığında borç verirlerse, aralarında olması gereken yardımlaşma fazîleti aslâ vücut bulamaz.

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Hakk: Varlığı ve ulûhiyeti kesin olan, inkârı mümkün olmayan, ezelî ve ebedî olan ve değişmeksizin var olan nihâî gerçek, kimseye muhtaç olmayan, sözü en doğru olan, eşyayı hikmetin gereğine göre icad eden demektir.

Kısa Günün Kârı

Maddi ve manevi yardımseverlerden olalım.

Lügatçe

takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
hâcet: İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık.
fazîlet: Beğenilecek yön, iyi nitelik ve üstünlük, erdem.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
11 Mart 2011 06 R. Ahir 1432

Kendinizi Çaresiz mi Hissediyorsunuz?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Hiçbiriniz ölmeyi istemesin. Zira ölmeyi isteyen kimse eğer iyi biriyse, belki daha çok hayır ve iyilik yapar. Şayet kötü biriyse, olabilir ki, tövbe edip Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır.” (Buhârî, Temennî 6; Müslim, Zikir 10.)

Enes (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“Başa gelen bir sıkıntı sebebiyle hiçbiriniz ölmeyi istemesin. Eğer ölümü istemek zorunda kalırsa şöyle desin:

Allahım! Yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece yaşat. Ölmek benim için daha hayırlı olduğu zaman canımı al!” (Buhârî, Merdâ 19, Daavât 30; Müslim, Zikir 10.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Vekîl: İşlerini kendisine bırakanın işlerini en iyi şekilde yapan, kendisine dayanılıp, güvenilen, her şeyi tedbir ve idare eden, gözeten, yarattığı bütün varlıkların işlerini idare eden, her şeye karşı her şeyin hakkını müdafaa eden, hakkı yerine getiren demektir.

Kısa Günün Kârı

Hayatta olduğumuz bu an da, daha iyi kul olabilmek için ibadetlerimizi yerine getirelim.

Lügatçe

müdafaa: Savunma, koruma.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
12 Mart 2010 07 R. Ahir 1432

İyilik Güzel Ahlâktan İbarettir

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.” (Mâide, 2)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise içini tırmalayan ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr 14,15, Tirmizî, Zühd 52)

Vâbisa İbni Ma’bed (ra)’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:

Rasûlullah (sav)’in huzûruna varmıştım. Bana:

“-İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?” buyurdu.

“-Evet” dedim.

O zaman şunları söyledi:

“-Kalbine danış. İyilik, nefsin uygun gördüğü ve yapılmasını kalbin onayladığı şeydir. Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana yap diye fetvâ verse bile içinde yine de şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 227-228; Dârimî, Büyû’2)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Kaviyy: Pek güçlü, çok kuvvetli, tam bir kudret sahibi, hiçbir zaman aczin yol bulamadığı mutlak gâlip, her şeye gücü yeten demektir.

Kısa Günün Kârı

Allah’ın yasaklarından sakınalım!

Lügatçe

tereddüt: Kararsızlık.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
13 Mart 2011 08 R. Ahir 1432
Günün Tarihi: Bedir Gazvesi 624
Allah Yolunda Mücadele

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“(Bedir’de) karşı karşıya gelen şu iki grubun hâlinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allâh yolunda çarpışan bir grup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kâfir bir grup. Allâh dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basîret sâhipleri için büyük bir ibret vardır.” (Âl-i İmrân, 13)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Sizden biriniz karıncanın ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehit olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar.” (Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 26.)

Peygamber Efendimiz, Medîne’ye bir mil uzaklıkta bulunan Buyûtu’s-Sukyâ’da mücâhidleri durdurdu. Yaşı küçük olanları geri çevirdi. Sa’d bin Ebî Vakkâs (ra) şöyle anlatır:

“Rasûlullah (sav)’in yaşı küçük olanları çevirmesinden az önce kardeşim Umeyr’i saklanmaya çalışırken gördüm:

“–Sana ne oldu kardeşim?” dedim.

“–Allâh Rasûlü beni küçük görür de geri çevirir diye korkuyorum! Hâlbuki ben sefere çıkmayı çok istiyorum ve Allâh’ın bana şehîdlik nasîb etmesini ümîd ediyorum!» dedi. Gerçekten de kardeşim Rasûlullâh’a arz edilince onun henüz küçük olduğunu görüp:

“–Sen geri dön!” buyurdu. Umeyr ağlamaya başladı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) da müsâade buyurdu. Umeyr küçük olduğu için kılıcını ben bağlayıveriyordum. Bedir’de şehîd düştüğü zaman 16 yaşlarında idi.” (Vâkıdî, I, 21; İbn-i Sa’d, III, 149-150)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Metîn: Son derece güçlü, sağlam ve kuvvetli olan, kuvveti azalıp gevşemeyen çok dayanıklı olan demektir.

Kısa Günün Kârı

Peygamber Efendimiz (sav)’in ve sahabelerin ruhlarına bir Fatiha okuyalım.

Lügatçe

basîret: Görüş, ileriyi görme.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
14 Mart 201108 R. Ahir 1432



Sen’i Bırakmayız!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“…Allâh’ın emri mutlakâ yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir!” (Ahzâb, 38)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh Teâlâ sizin bedenlerinize ve sûretlerinize değil, kalblerinize nazar eder.” (Müslim, Birr, 33; İbni Mâce, Zühd, 9)

Bir gün Hz. Peygamber (sav) mescidden hâne-i saâdetlerine dönerken çocuklar yoluna çıkarak:
“–Hasan ve Hüseyin’e verdiğin gibi bize de bir şey vermezsen, Sen’i bırakmayız!” dediler.
Rasûlullâh (sav) de Bilâl (ra)’a:
“–Eve git; ne bulursan getir de kendimi bunlardan satın alayım!” dedi.
Bilâl gidip sekiz kadar ceviz getirdi. Rasûlullâh da, bu cevizlerle kendisini çocuklardan satın aldı. Sonra da:
“Kardeşim Yûsuf’u kıymetsiz bir fiyata sattılar. İşte beni de sekiz cevize sattılar!” buyurarak latîf bir nükte yaptılar. (Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi II, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Veliyy: Seven, yardım eden, gerçek ve yegâne dost, yardımcı olan, kâinatın ve bütün mahlûkatın işlerini yürüten, sevk ve idare eden demektir.

Kısa Günün Kârı
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizin ruhlarına bir Fatiha okuyalım.

Lügatçe
sûret: Görünüş, biçim, şekil.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
15 Mart 201109 R. Ahir 1432



İsraf Çılgınlığı!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“…Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A‘râf, 31)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Hiçbir insan, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Hâlbuki kişiye, kendisini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet bir kimsenin mutlaka çok yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırsın!” (Tirmizî, Zühd, 47)

Asr-ı saâdetteki şu hâdise de, yeme-içmede bu nebevî düsturlara riâyetin bereketini ne güzel ifade etmektedir:
İskenderiye Mukavkısı, Peygamber Efendimiz’e pek çok hediye ile birlikte bir de doktor göndermişti. Efendimiz (sav), doktora:
“−Âilenin yanına dönebilirsin. Çünkü biz acıkmadıkça yemeyen bir kavmiz. Yediğimiz zaman da doyuncaya kadar yemeyiz.” buyurdu. (Halebî, İnsânu’l-Uyûn, III, 299)
İşte bu nebevî beyanlar, asrımızdaki aşırı tüketim furyasının ve israf çılgınlığının yol açtığı birçok hastalıkların tedâvî reçetesini ihtivâ etmektedir. (Osman Nûri Topbaş, Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Hamîd: Bütün isim ve sıfatlarıyla övgüye, hamde tek lâyık olan, yaptıklarında, söylediklerinde, dininde ve takdirinde hamdolunan, bütün varlığın diliyle övülen ve ancak kendisine şükredilen demektir.

Kısa Günün Kârı
Maddi ve manevi zararları olan israftan kaçınalım.

Lügatçe
israf: Gereksiz yere, zaman, emek harcama, savurganlık, tutumsuzluk.
riâyet: Uymak, tâbi olmak.
ihtivâ: Kapsama.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
16 Mart 201110 R. Ahir 1432



Yaşıyorsan Tedbir Al
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Câsiye, 21)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“İki nîmet vardır ki, insanların çoğu onların değerini takdir edemez: Sağlık ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak, 1)

İbn-i Ömer (rhümâ) şöyle buyurur:
“Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayâtın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak, 3)
Vücûdumuz, Allâh’ın bizlere bir emânetidir. Onun da üzerimizde hakkı vardır. Zîrâ makbul bir kulluk hayâtı yaşayabilmek, maddî ve mânevî bakımdan sıhhatli bir bünye ile mümkündür. İbâdetler de sıhhatli bir vücûd ile daha huzurlu bir şekilde îfâ edilebilir. Hakîkaten, sıhhat olmadan huzurlu bir namaz kılabilmek, oruç tutabilmek mümkün müdür? Kulu kalben Hakk’a yaklaştıran nice ibâdetler ve hizmetler de hep sağlık nîmetiyle kâimdirler. Sıhhat bozulduğunda, ibâdet ve hizmetler de âdeta kıvam kaybetmektedir. Bu bakımdan elde fırsat varken ve sıhhatimiz yerindeyken bu nîmetin şükrünü en güzel bir sûrette îfâ etmeli; ibâdetlerimize gayret gösterip hayır işlerine koşmalıyız. (Osman Nûri Topbaş, Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muhsî: Sonsuz ilmi ile her şeyi kuşatan ve mülkündeki her şeyin sayısını bilen, her yapılanı bir bir sayan demektir.

Kısa Günün Kârı
Hastalanmadan önce sağlığımızın kıymetini bilelim.

Lügatçe
tedbir: Önlem, hazırlık.
makbul: Kabul edilen.
kâim: Ayakta duran. Mevcut. Baki.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
17 Mart 201111 R. Ahir 1432



Kuyuya Düşmüş Bir Adam
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“(Yaptığı kötülüklerden) vazgeçip îmân ederek sâlih ameller işleyenler var ya, işte Allâh onların kötülüklerini iyiliklere (günahlarını sevaplara) çevirir. Allâh çok bağışlayıcı, engin merhamet sâhibidir.” (Furkân, 70)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Mümin; insanları kötüleyen, lânetleyen, kötü söz ve çirkin davranış sergileyen kimse değildir.” (Tirmizî, Birr, 48)

Ashâb-ı kiramdan Ebu’d-Derdâ Hazretleri Şam’da kadılık yapıyordu. Bir gün, halkın bir günahkâra sövüp saydıklarını işitti. Onlara:
“–Siz kuyuya düşmüş bir adam görseniz ne yaparsınız?” diye sordu.
Oradakiler:
“–İp sarkıtıp çıkarmaya çalışırız.” deyince, Ebu’d-Derdâ Hazretleri bu defa:
“–Öyleyse günah kuyusuna düşmüş bu adama da niçin bir ip sarkıtıp onu kurtarmayı düşünmüyorsunuz?” diye sordu.
Şaşırdılar:
“–Sen bu günahkâra düşmanlık duymaz mısın?” dediler.
Ebu’d-Derdâ Hazretleri de şu hikmetli cevâbı verdi:
“–Ben, onun şahsına değil, günâhına düşmanım.”
Bu misâlde Ebu’d-Derdâ Hazretleri’nin mümin gönüllere yerleştirmek istediği pek derin hikmetler vardır. Bu hikmetler, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve rızâsı ile Hazret-i Peygamber (sav)’in yüce ahlâkından ümmete yansıyan ulvî parıltılardır. Bunlar, İslâm târihinde birer olgunluk tezâhürü olarak hidâyet nûruna vesîle kılınmış ve amel-i sâlih toprağında kökleşerek bir üslûp hâline gelmiştir. (Osman Nûri Topbaş, Vakıf, İnfak Hizmet, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mübdi’: Mahlûkatı, maddesiz, örneksiz olarak ilk baştan yaratan, kâinatı yoktan var eden demektir.

Kısa Günün Kârı
Her bireye günahlarından dolayı tövbe etmesi gerektiğini telkin edelim!

Lügatçe
sâlih: İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan.
lânet: Allah’ın sevgi ve ilgisinden mahrum olma, beddua.
misâl: Örnek olarak alınabilen, gösterilen şey, örnek
tezâhür: Belirme, belirti, görüntü.
hidayet: Hak olan Müslümanlık yolu.
amel-i sâlih: Salih amel.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
18 Mart 201113 R. Ahir 1432

Günün Tarihi: Çanakkele Zaferi 1915

Allah’ın Yardımıyla Gelen Zafer
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Siz Allâh’ın dînine (onu muhlisler olarak yaşayarak ve başkalarına da ileterek) yardım ederseniz, Allâh da size yardım eder.” (Muhammed, 7)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
"İki dua reddolunmaz veya pek nadir reddolunur: Bunlar ezan okunurken yapılan dua ile savaş anında düşmanla boğaz boğaza gelindiği sırada yapılan duadır." (Ebû Dâvûd, Cihâd 39)

Rumeli Mecidiye Tabyası, korkunç bir düşman saldırısı neticesinde neredeyse tamamen imhâ edilmişti. Cephaneliğin büyük kısmı havaya uçmuş, onaltı topçumuz şehîd olmuştu. Koca Tabya’dan ayakta kalabilen bir yüzbaşı, iki nefer, bir de vinci kırılmış, ağzına mermi alamayan tek bir top idi.
Yüzbaşı, etraftaki birliklere durumu haber vermek için uzaklaşmıştı ki, erlerden Koca Seyyid, denizin üzerinde ateş ve ölüm püskürerek ilerleyen düşman gemilerine bakarak derin derin içini çekti. Gözleri doldu. Acziyyet içinde çırpınan yüreğinin mahzûniyetiyle ellerini yüce Mevlâ’ya kaldırdı ve:
“Yâ Rab! Ey kudret sâhibi Allâh’ım! Bana şu an öyle bir kuvvet ver ki, hiçbir kulun benden daha güçlü olmasın!” diyerek Rabbine sığındı, O’ndan yardım istedi.
Koca Seyyid, dünyâ âleminden sıyrılmıştı ve sadece Rabbinin huzûrunda idi. Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından aşağı süzülüyordu. Vird hâlinde bir müddet:
Sonra birden “Yâ Allâh” diye haykırdı ve arkadaşının hayret ve şaşkınlık dolu nazarları arasında 215 okkalık (yaklaşık 276 kiloluk) mermiyi kavrayıp kaldırdı. Demir basamakları üç kez inip çıktı. Göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtıları duyuluyordu. Sel gibi ter döküyordu. Koca Seyyid, çatlamış dudaklarıyla:
“Allâhım! Benden kuvvetini esirgeme!” duâsına devam ediyordu.
Nihâyet topun ağzına sürdüğü meşhûr üçüncü mermiyle savaşın kaderi değişti. İngilizler’in “Oşin” isimli zırhlı gemisi vurulmuş ve denizin üzeri cehennemî bir aleve bürünmüştü.
Hâdiseyi öğrenip Cenâb-ı Hakk’a şükreden Cevat Paşa, Koca Seyyid’i tebrîk ederken ondan aynı ağırlıkta bir başka mermiyi tekrar kaldırmasını istediğinde Koca Seyyid, şu cevabı verdi:
“–Paşam! Ben bu mermiyi kaldırırken gönlüm Allâh’ın feyziyle dopdolu ve te’yîd-i ilâhîye mazhar idi. Kendimde bir başkalık hissetmekteydim. Bu ağırlığı kaldıracak bir makama ulaşmışsam, Cenâb-ı Hakk’a yaptığım duâların mukâbilinde O’nun nusret ve inâyetinin tecellîsi idi ki bu, o âna mahsûstur. Şimdi kaldıramam kumandanım; mâzur görün!..”
Seyyid’in bu sözleri üzerine Cevat Paşa:
“–Evlâdım! Büyük bir iş başardın. Bir mükâfât iste benden?” dedi.
Allâh’a kulluktan başka her şeyi gönlünden silmiş bulunan fedâkâr yiğit, rûhundaki ikinci kahramanlığı da:
“–Kumandanım! Hiçbir talebim yoktur; lâkin ben pehlivan yapılı olduğumdan dolayı günde bir somun yetmiyor. Düşman karşısında daha güçlü olmam için emretseniz de bana iki somun verseler!..” diyerek sergiledi.
Bu isteğe tebessüm eden Cevat Paşa, onu onbaşılıkla mükâfatlandırdı.
Koca Seyyid’in bu hâli, kalbinin samîmiyyet ve saflığını ne güzel ifâde etmektedir. (Osman Nûri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muîd: Ölümden sonra tekrar yaratacak olan, öldükten sonra dirilten demektir.

Kısa Günün Kârı
Çanakkale Savaşındaki şehitlerimizin ruhuna bir Fatiha okuyalım.

Lügatçe
imhâ: Yok etme, yok edilme.
acziyyet: Aciz olma.
mahzûniyet: Mahzunluk. Kederli ve kaygılı oluş. Üzüntülü olma.
vird: Dua.
 

Erkam.

Kıdemli Üye
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
8,441
Tepkime puanı
259
Puanları
83
Konum
BURDUR
19 Mart 201112 R. Ahir 1432



Öf Bile Deme
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Rabbin, yalnız kendisine ibâdet etmenizi ve ana-babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “öf” bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle. Onlara rahmet ve tevâzû kanatlarını ger ve; “Rabbim! Onlar beni küçükken (merhametle) yetiştirdikleri gibi Sen de onlara merhamet eyle!” diyerek duâ et!” (İsrâ, 23,24)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun!” (Müslim, Birr, 9, 10)

Bir sahâbî, Peygamber Efendimiz (sav)’e:
“–Hicret ve cihâd etmek üzere Sana bey’at ediyorum. Bunların sevâbını Allah’tan dilerim.” dedi. Rasûlullah (sav):
“–Anne ve babandan hayatta olan var mı?” diye sordu. O zât:
“–Evet, her ikisi de hayatta.” dedi. Rasûlullah (sav):
“–Allah’tan sevap kazanmak istiyorsun değil mi?” diye sordu. Sahâbî:
“–Evet.” deyince Allah Rasûlü (sav):
“–(O hâlde) ana ve babanın yanına dön. Onlara iyi bak!” buyurdu. (Buhârî, Cihâd 138, Edeb 3; Müslim, Birr 6)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muhyî: Can bağışlayan, sağlık veren, dirilten, kalpleri dalâletten kurtarıp, iman ve zikirle dirilten, hayat veren demektir.

Kısa Günün Kârı
Büyüklerimize saygı da kusur etmeyelim.

Lügatçe
tevâzû: Alçak gönüllülük.
bey’at: Biat.
 
Üst