Mecburî din dersi konusunun politika açısından anlamı

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,940
Tepkime puanı
2,067
Puanları
113
Konum
Mars
haddini bil. Bu uslupla, hesaba çeker gibi soru sormaya seni cesaretlendiren nedir? Yüz verdikçe şımardın sen. Saadetli dedik, din kardeşi dedik diye tepemize çıkmaya çalışma, ayağımın altına almasını da bilirim seni.

Ne oldu lafson hemen işin bitince hemen sinirlenip kızıyorsun!!
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Al bir ukala daha. Sen daha bu ülkeyi darul harb görecek kadar cahilsin. Bana birşey anlatacak kapasiten yok senin.

Bir ülkede Allah'ın muhkem ayetleri ayaklar altına alınıyorsa orası asla darul İslam olmaz.Bunun lamı cimi yok arkadaş!..

Sizlerin din anlayışı sadece dinin ubudiyet kısmından başka birşey kabul etmiyorsunuz.Hani nerde bu dinin ukubât ve muamelat bölümü?..Bu din sadece namaz, abdest, gusül,oruç,zekat ve hac'la mı sınırlıdır?.Başka mevzuatları yok mu bu dinin?

PEKİ BU DEMOKRASİ VE LAİK REJİMLE ŞERİAT BU ÜLKEYE NASIL GELECEKSE BİR İZAH ET BAKALIM NEYMİŞ ONU BİLİRİM.

Ha, sahi şu ayetleri de sana hatırlatmak isterim...

MAİDE SURESİ-48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

ENÂM SURESİ-153
.
Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur; artık bu yola uyun, başka yollara uymayın, sonra o yollar sizi Allah yolundan saptırıp parçalar (fırkalara ayırır). İşte Allah size bunları emretmektedir; olur ki sakınırsınız.
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Ben ehli sünnetim ve alimlerimin dediğine bakarım. Sen kimsin?

Ben de ehli sünnettenim.Anlaşamadığımız yer neresi onu söyle bana?.

İctihadlar demokrasiye uygun olana göre değil, Kur'an anayasasına (şeriata) göre uygunsa kabulümüzdür.Sırf demokrasi rejimi yıkılmasın diye bazı hakikatlerin gizlenmesini istemiyoruz.Biz öyle demokrasi rejimini benimseyen kem küm eden alimlerin peşinden gitmeyiz.Bizler Allah yolunda can vermiş veya sürgün edilmiş alimlerin,müctehidlerin peşinden gideriz.İslam tarihine bakarsanız bunun örneklerini çok görürsünüz.Mesela siz merhum Timurtaş Uçar hocaefendiyi sever misiniz?
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Alimlerin sözünden delil getirmeden bir ayete bakıp da bu ülke darul harp nasıl dersin?

Yahu arkadaş sen hala bir şey anlamadın.Şu anda küffarın işine gelen dinin tarafı ubudiyettir.Onlar ukubat ve muamelattan korkarlar.Bu yüzden demokrasi rejiminde İslam sadece ubudiyet olarak kabul edilir, gerisi edilmez.Şeriatın yasak ettiği şeyler bu ülkede uygulanıyorsa bunun neresi İslam ülkesi olur?.

Bak şu aşağıda ki alıntı yazıları okuyunuz...

Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah'ın hükmünden yüz çevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır. - Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir? (Maide 49 - 50)

Darul islam ve darul harb kavramlarının tarifinde İslam uleması "Hükümlerin icrası ve otoritenin hakimiyet"ini temel kıstas seçmişlerdir. Yani bir dar da İslam hükümleri uygulanıyorsa orası darul islam, küfür uygulanıyorsa darul küfür yani darul harbtir.
Şeriata göre yönetmeyenlerin Kafir olduğu ve ülkelerinde Darul harb olduğu İslam alimlerinin ittifakıla benimsediği bir hükümdür.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir


Darul islam ve darul harb kavramlarının tarifinde İslam uleması "Hükümlerin icrası ve otoritenin hakimiyet"ini temel kıstas seçmişlerdir. Yani bir dar da İslam hükümleri uygulanıyorsa orası darul islam, küfür uygulanıyorsa darul küfür yani darul harbtir.
Şeriata göre yönetmeyenlerin Kafir olduğu ve ülkelerinde Darul harb olduğu İslam alimlerinin ittifakıla benimsediği bir hükümdür.

İsimleri yok mu bu ulemanın?
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
1-HANEFİ MEZHEBİNE GÖRE DAR’UL- HARBİN HÜKMÜ

Hanefi mezhebi, Darul harb kavramının tarifinde hükümlerin icrası, otoritenin hakimiyeti, emniyeti ve korkunun dikkate almıştır.
Bu konuda İmam Ebu Hanife şöyle diyor:
Darul harbe dönüşür: Birincisi; Darul harbe bitişik olması.


İkincisi; orada ilk emanları üzre müslümanların ve zımmilerin kalmaması.

Üçüncüsü; orada ahkam-ı şirkin tatbiki
(El-Mebsut / İmam Serahsi )

Dikkat edilirse imama göre Darul harb; müslümanların içerisinde korku ve kuşkuyla gün geçirdikleri ve ahkam-ı şirkin icrasına sahne olan her beldenin adıdır. İmam Ebu Hanife ihtilaf-ı dareyn (İki dar)meselesinde darın içerisinde oturanlara emanı nisbet etme esasına itibar etti. İçerisinde mutlak olarak emanın müslümanlara ait olduğu dar, darul islamdır. Müslümanların içerisinde (İslami hayatları hususunda) emin olmadıkları dar da,darul harbdir.
(Tavali-ul Envar Şerh-u Durr-ul Muhtar / Es-Sundi)


Gerek İmam Ebu Hanife’nin ve gerekse imam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf’un bu görüşleri bazıları tarafından yanlış tevil edilmektedir. Bakınız İslam aleminde fıkıh ilmi üzerindeki inceleme ve araştırmalarıyla tanınmış bazı müellifler şöyle diyorlar:
İmam Ebu Hanife’nin bu görüşüne göre İslam Ülkeleri darul islam sayılırlar. Çünkü bugünkü islam ülkelerinde müslümanlar için emniyet vardır. Bu günkü islam ülkelerinde küfür yasaları her ne kadar açıkça icra olunuyorlarsa da emniyetin varlığından ötürü darul harbtirler diyemeyiz.”


Evvela şunu söyleyelim:
Bu görüş ve yorum hakikatsız bir safsatadır. Çünkü bu günkü İslam ülkeleri kendilerinin de ifade ettikleri gibi, ahkam-ı şirkin istilası altındadırlar. İstila altındaki islam ülkelerinin bir çoğunda İslam’i bir devletin kurulması için çalışmak suçtur. Şeriat-ı garra'nın üzerinde titizlikle durduğu emniyetlerin hiç biriside yoktur.


Yukarıdaki hakikatsiz safsataya saf bir şekilde aldanmamak için evvela şeriatın emrettiği emniyet çeşitlerini ve bu emniyetlerin nasıl ve ne şekilde sağlanacağını öğrenmek lazımdır.
Bu konuda İmam Gazali şöyle der :
"Şeriatın insanlardan istediği beş şeydir; Din emniyeti, Can emniyeti, akıl emniyeti, nesil emniyeti ve mal emniyetidir. Bu beş şeyin muhafazasını temin eden her şey maslahattır, bunlara zarar veren şeyler ise mefsedettir. Mefsedeti ortadan kaldırmak ise maslahattır.
(El Mustasfa / İmam Gazali )


Hiç şüphesiz Şeriat; Din emniyetini, bidatları, hurafeleri ve asılsız şeyleri anlatmayı yasaklamayı ve bu işe teşebbüs edenleri cezalandırmakla
(Mesadır-ut Teşri-il İslamî fima nassa fihi / Abdulvahhab Hallaf)
Can emniyetini kısasa kısas düsturuyla
(Kitab-ut Tahrir / İbn-i Humam)


Akıl emniyetini sarhoşluk veren şeyleri içenlere hadd uygulamayı emretmekle
(El İhkam fi Usul-il Ahkam / Amıdî)


Mal emniyetini hırsızlık, yol kesmeyi, gasb ve faizi yasaklamakla
(El Veciz fi usulil fıkh / Abdulkerim Zeydan)


Nesil emniyetini de zina ve iftirayı yasaklamak ve yapanları cezalandırmakla sağlamıştır.
(El Muvafakat fi usulişşeriat / İmam Şatıbî )



Şimdi “Bu günkü İslam ülkelerinde müslümanlar için eman şartı vardır” diyenlere soruyoruz:

Bu günkü İslam ülkelerinde bidat,hurafe ve asılsız şeyleri anlatanlar korku içinde midirler yoksa emniyette midirler ?
Haksız yere cana kıyanlara hadd uygulanıyor mu?
Bu darul islam saydıkları ülkelerde akıl emniyetini tahrip eden içki ve benzeri şeylerin fabrikaları açık değil mi ?
Yine bu içki fabrikalarını bekçiler beklemiyorlar mı? İçki satan ve içenlere hadd uygulanıyor mu?Nesil emniyetini yok eden genel evler açık değil mi ?
Bu genelevlerde zina edenleri polis ve bekçi beklemiyorlar mı ?
Mal emniyetini yok eden faiz serbest değil mi?

Bankaları polis ve bekçi beklemiyor mu?

Bütün bu emniyetlerin tahribatlarından sonra kalkıp “Bugünkü İslam ülkeleri, İmam Ebu Hanife’nin eman şartına göre darul harb değil, darul İslam’dırlar” demek doğrudan doğruya İmamı istismar etmektir.
Onun görüşlerini çarpıtmaktır. Kim ne derse desin, Bu günkü islam ülkelerinde din, can, mal, nesil ve akıl emniyeti ortadan kalkmış, bunun yerine katil emniyeti, iftiracıların emniyeti, zinakarların emniyeti, faizcilerin emniyeti, bidat ve hurafelerin emniyeti, içki fabrikalarının ve içkinin akıllarını dağıttığı sarhoşların emniyeti iktidar olmuştur.
Artık İslam coğrafyasında gün; faizcilerin, kumarcıların, iftiracıların, zinakarların, bidatçıların ve sarhoşların günüdür.


İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed’in darul harb hakkındaki görüşleri şöyledir :
Müslümanların darı, içerisinde ahkam-ı şirkin izhar olunması ile darul harbe dönüşür. Ülkenin bize (müslümanlara) veya onlara (gayri müslimlere) nisbeti kuvvet ve hakimiyet iledir. Ahkam-ı şirkin izhar olunduğu her yerde kuvvet müşriklere ait olduğundan, o yer darul harbtir. İslam hükmünün zahir olunduğu her yerde de kuvvet müslümanlarındır.
(El Mebsut / İmam Serahsi )


Gerek İmam Muhammed ve gerekse İmamı Ebu Yusuf’un görüşüne göre ahkam-ı şirkin istilası altında bulunan bu günki İslam ülkeleri(!) birer darul harbtirler. Ebu Hanife’nin şartını tevil ederek bugünkü İslam ülkelerine darul islam diyenler bile imameynin görüşüne göre bugünkü islam ülkelerinin birer darul harb olduğu hususunda şüphe etmemektedirler.
(Asar-ul Harbi fi fıkhil İslami / Vehbe Zuhaylî, El Cerimetu vel Ukubatu / M.Ebu Zahrâ )


Çünkü hükümlerin hakimiyeti açısından bakıldığı zaman görülecektir ki; İslam coğrafyası İslam’i hükümlerin değil, şirk hükümlerinin hakimiyeti altındadır. İmameyn’in değerlendirmesinde temel kıstas ahkam-ı şirkin hakimiyeti ve açıkça icrasıdır.
Bundan ötürüdür ki; “Darul harb bir darul Kahr ve galebedir” denilmiştir.
(Şerh-us Siraciyye / El-Fenarî )


Hanefilerin darul harb kavramının tarifi ile ilgili görüşlerini özetlersek deriz ki; Hanefilere göre dünya iki dardır. Darul harb ve darul islam.
Darul islam darul harbe dönüşebilir. Darul harb; kafirlerin reisinin riyasetinde açıkça ahkam-ı küfrün uygulandığı, müminlerin din ve dünya işlerini yürütme imkanından mahrum kaldıkları, can, mal, nesil, akıl ve din emniyetleri konusunda korku ve kuşku içinde bulundukları, kafirlerin ise emniyet içinde dolaştıkları beldenin adıdır. Yani kuvvet ve hakimiyyet konusunda müslümanların mahkum, kafirlerin ise galib oldukları tüm beldeler darul harbtirler.



Bununla birlikte meşhur Fetavayi Hindiye kitabında aynen şunlar kayıtlıdır

DAR-I HARBİN , DAR-İ İSLAM OLMASININ ŞARTI

Dar-i harb , ancak , tek bir şartla , dar-i İslam olur : O da , içlerinde , İslam’ın hükmünü izhar etmektir.

DAR-İ İSLAM’IN , DAR-İ HARB OLMASININ ŞARTI

Ziyadat isimli kitapta , İmam Muhammed (R.A) , şöyle buyurmuştur:

İmam Ebu Hanife (R.A.) ‘ye göre , dar-i İslam , - şu- üç şartla , dar-i harb olur.

1 ) Kafirlerin hükümlerini , aleni olarak icra etmek , İslam hükmüyle , hükmetmemek .

2 ) Dar-i harble , dar-i İslam arasında , bir İslam yurdunun bulunmaması ; dar-i harbe bitişik olmak.

3 ) Kafirler istila etmeden önce , sabit olan güvenin kalmaması.

Bu meselenin üç yönü vardır :

Ya harbiler yurdumuza galib gelir ; veya , bir topluluk irtidad edip , üstünlük sağlayarak , memleketimizde kafir ahkamını icra eder. Veya , ehl-i zimmet , (Bir İslam devletinin himaye ve uyruğunda olan hırıstiyanlar) ahdini bozup , yaşadıkları yerlere galebe çalarlar.

Bu hallerin üçünde de , önceki üç şartın bulunması gerekir.

İmameyn’e (İmam Muhammed ve İmam Yusuf) göre ise , bu durumda , bir şart yeter ; başkası gerekmez. O da , küfür ahkamını izhar etmektir. (Açıktan yapmaktır) Bu kıyastır.

FETAVAYİ HİNDİYYE

Tercüme : MUSTAFA EFE

Cilt 4 Sayfa 137- 138 – 249 Akçağ yayınları
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
2- ŞAFİ MEZHEBİNE GÖRE DAR’UL- HARBİN HÜKMÜ


Şafii ulemasından El-Buceyremi şöylediyor:
Darul küfür'den murad; küffarın sulh ve cizye olmaksızın ve daha önce darul islam olmadan istilaları altında bulunan ülkedir. Bunun dışında kalan yerler ise darul islamdır."

(Haşiyetu Minhac / El-Buceyremi)

Şafii ulemasından Abdulkadir-ul Bağdadî şöyle diyor:
İslam davetçilerinin bir zorlama, bir tehlike ve cizye olmaksızın “davet-ul islamı” izhar ettikleri zımmiler kendi baskıları altına alamadıkları her dar, darul islamdır. Ama içerisindeki durumlar bu anlattıklarımızın zıddına iseler o zaman o belde darul küfürdür".

(Kitab-u Usuliddin / El-Bağdadi)

Yani içerisinde karşılaştıkları, zımmiler üzerinde islam ahkamlarını uygulanmaktan mahrum oldukları, ehl-i bidatın ehl-i sünneti kendi baskı ve kuvvetleri altına aldıkları her belde darul küfürdür.

Şafii ulemasından Er-Remeli'den sual edildi:
Endülüs memleketlerinden 'Aragonda' hıristiyan sultanın zimmeti altında müslümanlar yaşamaktadırlar. Onlardan aldığı arazi haracından başka, hükümdar ne mallara ne de nefislere yönelik bir zulumde bulunmuyor. Namaz kıldıkları camileri var, Ramadan'da oruç tutuyorlar, tasaddukta bulunuyor. Hıristiyanların eline esir düşenleri fidye vererek kurtarıyorlar. Açıkça ve gereği gibi islam hukukunu tatbik ediyor ve aynı şekilde şeriat esaslarını izhar ediyorlar. Dini fiillerinde hiçbir müdahaleye maruz değiller. Hutbelerde, bir şahsın adını belirtmeden, İslam sultanlarına dua ederek onları muzaffer ve kafir düşmanlarını helak etmesini Allah’tan diliyorlar. Buna rağmen, küfür diyarında ikametle günah işlemekten korkuyorlar. Böyle bir diyardan hicret etmeleri kendilerine vacib mi, değil mi?


Bu suale Er-Remeli şöyle cevap verdi :
Dinlerini izhara muktedir oldukları için bu müslümanların kendi ülkelerinden hicret etmeleri vacib değildir.
Çünkü Allahrasulu (s.a.v.), Osman (r.anh)'ı , Mekke’de dinini izhara muktedir olduğu için Hudeybiye sulhu sırasında oraya göndermişti. Bu müslümanların hicret etmeleri caiz değildir. Zira orada ikametleriyle başkalarının müslüman olması umulduğu gibi, orası da Daru'l İslam'dır, hicret ederlerse Dar'ul harb olur

(Fetava'r- Remeli / Er-Remeli)

Dikkat edilirse Er-Remeli'nin bu fetvasından anlaşıldığına göre Darul harb; açıkça ve gereği gibi İslam hukukunu tatbik eden müslümanların bulunmadığı her beldenin adıdır.

Şafii ulemasından İbn-u Hacer-il Heytemi şöyle diyor:

Bir kere bir darın Daru'l islam olduğuna hükmedildikten sonra, artık o dar mutlak olarak darul küfür olmaz”
(Tuhfetul Muhtaç / İbnu Haceril Heytemi)

Yani Daru'l islam olan bir belde, daha sonraları kafirlerce istila edilse de, müslümanlar oradan gitseler de orası darul islamdır.

Şafii ulemasından İmam Nevevi şöyle diyor:

“Darul harb üç kısımdır:

1-Müslümanların meskun bulundukları yerler,

2-Müslümanların feth edip gayr-i muslim ahalisinin cizye karşılığında iskan ettikleri yerler,

3-Başlangıçta Müslümanların meskun bulundukları, fakat daha sonra gayr-i muslimlerin istila ve hakimiyetleri altına geçen yerlerdir.

Ancak ben bazı muteahhirin şunu zikrettiklerini gördüm: Şayet (Bu üçüncü kısımda) zikredilenin içerisinde müslümanlar (Ahkam-ı şeriatle hümetmekten) men olunmuyorlarsa orası Daru'l İslam’dır. Yok müslümanlar (Kafirlerin istila ve hakimiyetleri altına giren yerlerde ahkam-ı şeriatle hükmetmekten) men olunuyorlarsa, o zaman o belde Daru'l küfürdür.
(Ravdatu't talibin / İmam Nevevi)

İmam Nevevi’nin yukarıdaki açıklamasına yine Şafii'lerden Es-Subkî şöyle cevap veriyor:
(İmam Nevevi’nin başlangıçta müslümanların meskun bulundukları, fakat daha sonra gayr-i muslimlerin istila ve hakimiyeti altına girip içerisinde müslümanların şeriat ahkamıyla hükmetmekten men olundukları beldenin)Daru'l küfür olduğunu söylemek sahihtir. Ancak bu belde sureten Daru'l küfürdür. Hükmen Daru'l küfür değildir.”

(Tuhfetul Muhtaç / İbnu Haceril Heytemi)


Görüldüğü gibi Şafii uleması ; bir zamanlar müslümanların meskeni ve toprağı iken, daha sonra kafir mustevlilerin istila edip içerisinde ahkam-ı şirki tatbik ettikleri, şeriatın ahkamıyla hükmetmek isteyen müslümanların şiddetle men olundukları, zindanlara şeriatın tatbikatını istemekten ötürü atılıp işkence gördükleri, tağutların ilke ve inkılaplarına tabi olmaya zorlandıkları beldeler hükmen değil, sureten Daru'l Küfür'dürler demektedir .

Şunu da unutmayalım ki; Şafii'lere göre Daru'l İslam olan beldeler, kafir mustevlilerin istilaları ve zulumleri neticesinde, sureten Daru'l harb'e dönüşürler. İmam Şafii, aşırı açlık, zarurat, başka bir yiyecek olmadığından telef olma durumunda kafir bir kişinin etini yemeyi meşru görür.

"Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir. " (A'raf 179)

Bunun sebebi Kafirlerin, hayvanlar gibi, hatta daha aşağıda olması sebebiyle, hayvan yeniyorsa, zarurat durumunda kafir insanın yenmesinin de helal görmektedir.

Buradan yola çıkarak, hayvandan gibi hatta daha aşağı seviyede olan "Kafirlerin, İslam'ın hukum sürdüğü bir memleketi işgal etmesi sonucunda, orada mukim olan muslumanların, gerek orada mukim olmaya devam etmesi, gerek başka bir yere hicret etmesi durumunda İslam memleketinin Dar'ul Harb'e dönüşmesi diye bir şey düşünülemez!
Bundaki kasıt, kafirin adam yerine konmaması, aşağılanması, onların zamanında İslam beldesi olmuş bir diyarın, kafirlerin aşağılık olmalarından dolayı, Darû'l Harbe dönüşmez" buyurmaktadır. Bununla birlikte mu'minlerin tekrar o diyarı Kafirlerin elinden alarak, hukmen de Daru'l İslam'a çevirmek için cihad etmeleri "farz-ı ayn"dır" diyerek daha da bir kati'yet getirmektedir.

Bilindiği gibi Mekke’de fetihten önce şirk hükümleri uygulanmakta idi. Mekke’den Medine’ye hicret etmeye gücü yetmeyen mustazaflar Mekke de ikamet ediyorlardı. İçerisinde müslümanların bulundukları fakat inançlarından ötürü işkence gördükleri, tevhid akidesi yerine şirk ahkamlarının kuvvet ve kontrolü altında bulunan Mekke beldesi hakkında İmam Şafii şöyle diyor: “Mekke bir Daru'ş- Şirk'dir”
(El-Umm / İmam Şafii)

Dikkat edilirse İmam Şafii de, İslam’ın kuvvet ve idaresi altında bulunmayan, şirk ahkamlarının tatbikatına sahne olan ve şirk kanunlarını kabul etmeyen muminlerin, işkence gördükleri tüm beldeler tıpkı Mekke misali gibi birer Daru'l Harb'dirler demektedir.
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
3- MALİKİ MEZHEBİNE GÖRE DARULHARBİN HÜKMÜ

Daru'l harb kavramının tarifinde maliki uleması, Müslümanların islam dininin şeairlerini ikame edip edemediklerini temel kıstas kabul etmişlerdir. Maliki mezhebine göre gerek siyasi ve gerekse hukuki olarak islamın hakimiyeti dışında kalan beldeler darul harbtirler.
Bu konuda maliki ulemasından El-Hurraşi şöyle diyor:
Darul harb; harbilerin hakim oldukları yerlerdir.”
(Şerh-u Muhtasar-ı Halil / El Hurraşi)


Yani darul harb, müslümanların islami hükümleri tatbik etmeye muktedir olmadıkları beldedir.

Maliki ulemasından Ed-Dusuki şöyle diyor:
Darul islam, içerisinde islami şeairler ikame edildikçe darul harbe dönüşmez
(Haşye-tud Dusuki ala şerhil kebir / Ed-Dusuki)


Ancak içerisinde islami şeairleri ikame etme imkan ve kudreti olmazsa o zaman darul islam, darul harbe dönüşür. Esasen malikilere göre dünyanın neresi olursa olsun dinleri hususunda fitne içine düşmekten herhangi bir korkuları olmaksızın dini şeairlerini ikame etmeye muktedir oldukları her yer darul islamdır. Ancak dinin şeairlerinin ikamesinin kesildiği, müslümanların imanının yok olduğu bir dar da; kendiliğinden Daru'l harb olur.
(Asarul harb / Vehbe Zuhayli)


Malikilerce darul islam yalnız küfür ahkamının uygulanması ile Daru'l harb olur.
(Rahmetul ummeh fi ihtilafil eimmeh / Ed Dımeşki)


Ancak küfür ahkamının icrasıyla birlikte müslümanlar islami ahkamları icra etmeye muktedir olurlarsa o zaman darul islam Darul harb olmaz. Daru'l islam, içerisinde islamın ikame imkanının bulunmasıyla darul islam olarak devam eder. Daru'l islam murtedlerin istila etmesiyle de darul harb olur. Yani maliki mezhebine göre murtedlerin galib oldukları ve hükümlerini icra ettikleri her yer de birer darul harbtirler.
(El Fıkh alal mezahibil erbaa / El Ceziri)


Darul islamdaki zımmiler zimmet akdini bozup islam devletine karşı savaşırlarsa, asli harbilerin muamelesine tabi tutulurlar. Yani onlarla savaşılır.
(El Mudevvenetul Kubra / Malik bin Enes)


Şayet bu harbiler darul islamın iktidarını ele geçirip kendi hükümlerini uygularlarsa o zaman darul harb olmuş olur. Kısacası maliki mezhebine göre dünya iki dara ayrılır: darul islam ve darul harb.
Darul harb; ahkam-ı şirkin egemen olduğu müslümanların da islam dininin şeairlerini ikame etmekten mahrum oldukları beldenin adıdır.
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
4- HANBELİ MEZHEBİNE GÖRE DAR'UL HARBİN TARİFİ

Hanbeli uleması darul harb kavramını tarif ederken hükümlerin hakimiyetine, müstevli kafir ve mürtedlerin fiili otoritesine önem vermişlerdir.
Nitekim Hanbeli ulemasından Allame ibnu Muflih şöyle diyor:
“Ahkamul müsliminin galip olduğu her dar, darul islamdır. Yine ahkamul küffarın galip olduğu her dar da, darul küfürdür. Bu iki darın dışında dar yoktur.
(Kitabu adabu şeriyye / Allame ibnu Muflih)


Görüldüğü gibi dünya üçe değil iki dara ayrılır:
Darul islam ve Darul küfür. Bu iki dar da üzerinde uygulanan hükümlere göre şekillenip mahiyet kazanırlar. Hanbeli ulemasından Hicavi şöyle diyor:
Daru'l harb içerisinde küfür hükmünün galip olduğu yerdir.”
(El ikna / Hicavi)


Demek oluyor ki; bir darın darul harb olabilmesi için orada küfri hükümlerin galibiyeti ve otoritesi şarttır. Dünyanın hangi beldesi olursa olsun, ahkam-ı küfrün galibiyeti ve otoritesi altına girdiği andan itibaren darul harbdir. Velev ki böyle bir beldede ahkamı küfrü galip kılıp uygulayan kafir idarecilerden başka kafir bulunmasın.
Burada önemli olana nüfusun çokluğu değil, hakimiyettir.
Hanbeli ulemasından İbnu Kudame şöyle diyor:
Bir belde ahalisi mürted olup oradan onların ahkamı icra olunduğu zaman o belde darul harb olur.”
(El Muğni / İbnu Kudame)


Evet, murtedlerin istila ve hakimiyeti neticesinde bir ülke Daru'l harb olur. Yine burada önemli olan kafirlerin istilası ve fiili olarak murtedlerin uydurdukları kanunların icrasıdır. Başlangıçta müslümanların kuvvet ve kontrolü altında olup içinde islami hükümlerin uygulandığı bir darul islam, sonra mürtedlerce istila edilip islami hakimiyete son verilir ve mahkemelerde mürtedlerin yalancı ve yabancı kanunları uygulanırsa artık o darul islam bir darul harb olmuştur.

Hanbeli’lere göre darul küfür iki kısımdır.
Birincisi; başlangıçta müslümanların beldesidir, fakat daha sonra kafirlerin galip olup hakimiyetini ele geçirdikleri beldedir.
İkinci ise; yine başta müslümanların beldesi olup; sonra oradaki bazı müslümanların irtidat olmaları ve bu sıfatla murtedlik hükümlerinin uygulandıkları beldelerdir.
(Eş Şerhu Kebir / İbnu Kudame)


Bunun için diyoruz ki; Hanbeli mezhebine göre darul harb; kafir ve mürtedlerin hükümlerinin açıkça uygulandığı her yerdir. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Hanbeli’lerce darul islam, darul harbe dönüşür.
Bu hususta İbnu Kudame şöyle der:
Darul islam içerisinde sadece küfür ahkamının icrasıyla darul harb olur.”
(El Muğni / İbnu Kudame)


Tüm bu açıklamalardan sonra darul harbin Hanbeli’lerce tarifini özetleyecek olursak, deriz ki:
Kafirlerin ve murtedlerin istila ve işgali altında bulunup içerisinde islami ahkamların yerine kafirlerin ve mürtedlerin ahkamlarının uygulandığı ve hakimiyetlerinin şiddet ve hiddetle devam ettiği beldenin şeri lugatte adı darul harbtir.


Hanbeli’lerin alimlerinden Nasiru Sadiyye şöyle diyor: “Darul küfür hususunda darın içerisinde ahkamı küfrün icra ve izhar olunmasına itibar edilmiştir. Ahkamı küfrün icra edildiği yer darul harbtir.”
(Fetevayı Sadiyye / Nasiru Sadiyye)


Kısacası Hanbeli’lere göre küfrün galip olup uygulandığı her yer Daru'l harbtir.
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Darul İslama izafesi orada islami hükümlerin zahir olunmasına bağlıdır. Bir yerde ahkam-ı islam zahiriliğini kaybetti mi orada ahkamı küfür zuhur eder. Ahkam-ı küfür zahir olduğu zaman da darul islam kalmaz.


 
Üst