Yahayy ile Röportaj

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Unutma Kuran peygamberin vefatından sonra, senin deyiminle birbirlerine kılıç çekenlerin dikte ettirmesiyle kitap haline getirildi. Öyle zannettiğin gibi bir meleğin kucağında korunarak gelmedi bu Kuran.


10857782_715098988579556_3074432104861564816_n.png

Bu Sifilin kendi pimpirikliliği, siz asıl millet Kur'anı nakil kültürünün haricinde okusun, sindirsin de bakın ne oluyor.
Çoğu mukallit hocasının kitaplarını yakacak olarak kullanır ancak.
Bu zatlar bunları çok iyi bildiklerinden Ulema sultasını yıkacak en ufak toplara girmezlerler.
İslam'ı anlatan, dillendiren, anlayan akıllar (!) ile , avamın , uygulayacak olanların arasında kalın çizgiler olsun isterler.
Açıkcası Kur'an muhatapları tarafından okunsun istemiyorlar bu kadar net, sen de görüyorsun ben de.


Tapatalklandı.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Mali Müşavir olarak çok iyi bir zamanda röportaj veriyorsunuz...:)

İşleri yetiştirebilecek misiniz peki? :)

:)

Ben fiili olarak işin mutfağında değilim mutfakta personel arkadaşlar var sağolsunlar, bir telefon ofis olarak yetiyor bana çoğu zaman.
Ben daha çok dışarıda, mükelleflerimi ziyaret ederim, üst perdeden girilmesi gereken durumlar olursa müdahil olurum, işin yüzde 90 ı büroda biter.


Tapatalklandı.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Sevgili @Yahayy sizi forumun hasbihal bölümlerinde pek görmüyoruz ne tür müzikler dinler ve ne tür filmlerden hoşlanırsınız? sosyal hayatta nasıl birisinizdir (neşeli, asık suratlı..) hobileriniz, fobileriniz nelerdir?
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Direk olarak sorarsan Tasarım ve takdiretme bakımından kadere iman Kur'an ile sabit değil mi zaten.
"Belirli bir kader ile yaratttık" dediği olgu insanları sınamak, kainatın devir daimi hakkında görevler, yetkiler ve sınırlar,
bir yaprağın dahi sararıp düşmesi Allah'ın kaderi içindedir, benim Kader imanım bu.
Ama Allah'a iman edip, şirke bulaşmayan salih amel ile Allah'ın karşısına çıkan bir kuluna, ben kader yazmıştım ona iman ettin mi
filan diye bir sorgu sual mi çekecek, bu sorgunun cevabı ne ola ki? bağlam bakımından kopuk bir kere.

He günümüz kader yorumlarına girildiğinde olayın rengi değişiyor.
Ben yine bunda İslam Ümmetinin başından geçenlere kaderimiz böyleşmiş dedirttiğinin etkisi olduğunu düşünüyorum.
Çünkü günümüz kader anlayışı Emevi zamanında ortaya dökülmüş.
Halk baskı ve gördüklerinin etkisi ile ne dir bu çektiğimiz Allah'ım sorusuna Emevi hanedanı alimleri aracılığı ile,
bu Allah'ın kaderidir demek ki Allah sizin başınıza bunların geçmesini istedi, kaderiniz bu diye cevap verdirmişler.

Halbuki bir müşrik'in "Allah dilemese biz ortak ortak koşmazdık" lafını Allah azarlıyor,
kendi fiilinden dolayı bir isyana yönelenin Allah böyle istedi demesinden dolayı Allah'a iftira etmesini kabul etmiyor
bu görüşler hep bizim kader öğretilerimizin dışında .

Tabiin alimlerinden Hasan-ı Basri mesela Emevi hanedanın oturtmaya çalıştığı kader anlayışının ne İslam ile ne sahabenin anladığı ile alakası olmadığını söylüyor ve kaderle ilgili görüşlerini kaleme alıyor, en eski kayda değer eser o, bize dikte edilenle alakası yok.




Tapatalklandı.


Söylediklriniz maalesef tamamen kurgu yahay.Hangi kaynaktan aktardınıızsa, çok kolaycı bir söylem..Ama ayakları yere basması gerekiyor.Ayrıca hasan Basrinin kader le ilgili görüşlerinin yazıldığını söylemekle , Mustafa islamoğlunun piyasaya çıkardığı ve mevsukiyeti oldkça tartışmalı kader risalesine atıfta bulunuyorsunuz sanırım..

Ama ençok şunu merak ettim.Zatıalinizden, emevi hanedanı alimlerinden kaderle ilgili kitablardan biraz alıntı yapsanızda, bu tesbitinizden bizlerde mesrur olsak ne iyi olurdu, umarım bu ricamızı kırmazsınız..vesselam.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Sevgili @Yahayy sizi forumun hasbihal bölümlerinde pek görmüyoruz ne tür müzikler dinler ve ne tür filmlerden hoşlanırsınız? sosyal hayatta nasıl birisinizdir (neşeli, asık suratlı..) hobileriniz, fobileriniz nelerdir?

Aslında hasbihal bölümlerine son zamanlarda biraz daha bakar oldum.
Genel olarak az zaman bulabilmemin nedeni, sürekli ateşli münazaralar içeren konuların ortasında olmak.Foruma girdiğimde o konu ile ilgili yazışmaları okumak, cevap yazmak vs zamanın büyük kısmını alıyıor, bazen saatler sürüyor, zaman kalmıyor.

Müzik çok kozmopolit her türden mevcut, Halk müziğinin yeni yorumlarını beğeniyorum Kubat gibi, 90'lı yılların ezgileri, Grup Genç, Abdülbaki Kömür, Ömer Karaoğlu gibi gençliğimizin zihni derüni ezgileri :), zaman zaman yabancı pop ve Turkish Alaturka, yani hemen hemen her şey mevcut.

Film gerçek yaşamdan karşılık bulabilen, olası, psikolojik tespitler içeren
konu işlerken tabulara takılmayan filmleri severim.
Örnek kesinlikle Nuri Bilge Ceylan sonra Çağan Irmak, Zeki Demirkubuz gibi...
Bilimkurgu, ütopik ve fantastik yapımlara hiç ilgi duyamıyorum.

Sosyal hayatta genelde espirili bir yapım var.
Dış görünüş olarak çok sert mizaçlı olduğumu düşünüp,
yanıma yaklaşmayan insanlar oluyor, ama ilişkiler başlayınca bir anda biçilen kılıflar kaybolup gidiyor.

Yaratılışında doğa olan biriyim, yeşil gördüğüm anda piskolojim düzeliyor, betondan ve tıkışık yapılardan nefret ediyorum.
Bu yüzden sık aralıklarla seyahete çıkmayı severim.
Mekan değiştirmek benim piskolojik tedavi yöntemlerimden biri.
Kısa gezmelerden hoşlanmam, uzun metrajlı gezilere gezme diyebiliyorum ancak, birazda İstanbul'un yapısından tabi.
Tam bir evkoliğim, bazen 1 hafta evden dışarı çıkmadığım zaman olur.
Sık sık yüzüyorum, tenisi seviyorum, Türk ligini sevip izlemesem de, sıkı bir şekilde takım tutmasam da iyi bir Futbol oynayıcısıyım, estetiği ve tekniği ile ilgileniyorum fanatizmi ile hiç bir işim olmaz. Arasıra PS4 oynuyorum.

Kendimde tespit ettiğim fobim yok sanırıim, olsa da zaten takarım ve üstüne giderim. Yok derken mesela fobi denilebilir mi bilmiyorum ama AVM lere girdiğim anda sudan çıkmış balık gibi oluyorum, neredeyse nefret derecesinde bir iğreti oluşturdu bende AVM'ler. Bu fobimin üstüne gitmiyorum ama, zaten çözümüm gitmemek.

Pek kısa olmasa da kısaca böyle...
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Doyurucu bi bilgilendirme oldu samimiyetiniz icin tesekkur ederim..
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Söylediklriniz maalesef tamamen kurgu yahay.Hangi kaynaktan aktardınıızsa, çok kolaycı bir söylem..Ama ayakları yere basması gerekiyor.Ayrıca hasan Basrinin kader le ilgili görüşlerinin yazıldığını söylemekle , Mustafa islamoğlunun piyasaya çıkardığı ve mevsukiyeti oldkça tartışmalı kader risalesine atıfta bulunuyorsunuz sanırım..

Ama ençok şunu merak ettim.Zatıalinizden, emevi hanedanı alimlerinden kaderle ilgili kitablardan biraz alıntı yapsanızda, bu tesbitinizden bizlerde mesrur olsak ne iyi olurdu, umarım bu ricamızı kırmazsınız..vesselam.

Güzel kardeşim Cebriyye denen oluşumun Emevi döneminde türediğini ve devlet politikasının üzerine bindiği temel ilke haline geldiğini konuşmamıza gerek yok sanırım değil mi?

Aleni bir durum bu, eğer detaya inecek isek de ineriz başka bir konuda nakilleri ile delilleri ile bunu konuşuruz.

Yok il la inceye gerek yok bir şeyler okuyalım dersen, Abdülmelik bin Merwan'ın kader hakkında şöyle böyle diyormuşsun, nedir bu işin aslı tadında Hasan-ı Basriyi yoklamak için sorduğu soruya Hasan-ı Basri'nin yazdığı cevap mektububu okuyabilirsin.
Tercümesi internette onlarca kişi tarafından yapılmış. Orada o anki görüşün nasıl olduğu açıkca meydanda.

Vakıa şudur ki, Emevi hanedanı olana bitene bir kılıf uydurmak için "Bunu Allah istedi, Allah istemese bize yardım etmese Ali de Hüseyin'de ölmezdi" diye
halkı bu kader anlayışı ile tezkin etmeye çalışmışlar.

Hatta Cebriyye mantığını kırmak için ortaya çıkan "İnsan fiillerinde özgürdür" savını ortaya atmaya çalışan ve taraftar bulmaya başlayınca başları kesilecek, saltanatın önünden temizlenecektir.

Hatta bunlardan birini Emevi Halifesi Haccac-ı Zalim kendi eli öldürmüştür, değil mi?
Aslında bunların altında o zaman ortaya atılan Kur'an yaratılmış mı, mahluk mu meselesi bile bu hadiselere derinden bağlı.
Kur'an ezeli diyelim ki herşey baştan yaratılmış olsun, fiilleri üretenlerin bir suçu olmasın, herşey Allah'ın dilemesi ile olmuştur diyip geçelim.
Muaviyeye akıl hocalığı ve yoldaşlık yapan Şam kilise keşişi Yuhanna, İsa ezelidir bunu Kur'an bile doğruluyor diye işlemeye başlayancı Peygamber ve Kur'an neden ezeli olmuyor ki, ezeli diyelim, tüm fiiller ve oluşlar ezelden yaratılmış olsun, bizim yaptığımız zulumlerde dahil, olmuş oldu böylece.

Tabi bu cinayetlerin altında aslında şura gerekli hilafet şura ile seçilmeli diyenler de nasibini almış.
Örneğin Hadis Alimi Nesai Muaviye için düzülen hadisleri kitabına almayınca taşla ezilerek katledilmiş, araştırılabilir.
Hatta Muaviyeden için bir hadis nakledeyim " O da Muvaviyenin gözünü ancak toprak doyurur" diyince canından oluvermiş.

Kendisi Mu'tezile alimi olan İmam Eşari ne hikmetse bir Mutezili postnişinine devrin Mutezili aliminin oğlu oturunca,
Mu'tezili karşıtı oluveriyor ve cebri kadericiliği temel itikad şartı olarak ortaya atıyor.

Mu'tezile ne diyorsa karşıtını söylüyor ki kurduğu mezhebin bir manası olsun, yoksa bedavadan mı ayrıldın Mu'tezileden diyecekler değil mi?
O ana kadar İnsan fiilinde özgürdür derken, bir anda olur mu,
Şerri de Allah murad ederek yaratmış ve insanlara mu'cip kılmış,
insanlar sadece bu yazılan kaderi tatbik ediyorlar demiş. (Ali ve Hüseyin R.A'nın öldürülüşü, Kerbela, Harre temize çıkıyor yani güzelce...)

Eşairilik cebri kader üzerine kurulu, Maturidi felsefesi farklı gibi gözükse de günümüzde Kader inancı Eşarilikle hemen hemen aynı.
Cebriye'nin biraz kılıf bulunmuş hali, ama oldukça çelişkili ve Eş'ariliğin yumuşatılmaya çalışılmış hali olduğu açıkça belli.

İman'ın şartlarını bile oluşturulmaya çalışırken aldığınız kaynaklar farklı,
en itibar edilen hadis kaynaklarında hadisin metni farklı, "Kaza ve Kader" diye bir olgu yok 5 şarttan bahsedilmiş, değil mi?
Ama bunu hemen hamasi olarak işinize gelince Buhari diye yaftalayama kalkar insanlar,
işimize gelince Buhari değil güzel kardeşim,
çelişkiler ve fraksiyonlardan doğru yanlışın tespiti yapılması gerek diyelim, bu Buhari, Müslim, Tirmizi olur farketmez.

itikadi konularda azıcık farklar var derler ama konuyu açınca,
bedende küçücük gözüken sivilcenin patlatınca durmaksızın akan cerahati gibi durmadan akar.
Kur'an mahluk değil demesinin altında yatan sebebi aklı olan az çok anlar az önceki yazdığımdan.
Durup duruken böyle saçmasapan bir görüşü doğrulatma ya da tenkid etme yolunu neden seçer bir devlet.
Devlet dediğim Emevi ve Abbasi devleti, neden Devlet diyorum çünkü inkar eden Alimlere devlet eliyle türlü cefalar uygulatılmış. Buna Buhari'de dahil mürted olarak sürülmüş Buhari, kaynaklar hep iftira şu bu diyor, ama bulunduğu yerden neden sürgün edildiğini, neden hayatın zindan edildiğini kimse yazmaya yanaşmıyor.
Hakeza İmam-ı Azam'ın bu yüzden aylarca işkence görmesi gün gibi ortada kaynaklardan, hem de ehli sünnet kaynaklar.

İşte bu cümle yaptıkları "zulümleri imamlara doğrulatma, Allah'tan geldiğini söyletmenin şifresi, anahtar cümlesi olarak kullanılmış"
O'da şudur ki " Kur'an ezelidir denilecek ki,bu kelamların ve fiillerin hepsi ezelden yazılmıştı zaten'in kulbu takılmış olsun"

Güzel kardeşim bir bakalım İmam-a Azamı tekfir edenlerin, zındık diyenlerin iddiaları arasında ne var?
Hatta aylarca hapsedilmesinin ve kırbaçlanmasının altında ne var?
Kur'an Allah'ın mahlukudur yaratılmıştır demesi var, en sonunda baktı ki alakasız bir nedenden öldürüleceğini
idrak edince,
"okunuşu, lafzı, aramızda dolaşan metni mahluktur" , ama Allahîn ondan muradı ezelidir diyerek orta yolu bulmuş.
Bunu tüm kaynaklar naklediyor, ehli sünnet dahil.
ama yine sonu malesef ölüm olmuş. İnsanların üzerindeki etkisi düşünülerek devlet eli ile kadılık teklif edilmiş,
ama mübarek imam kendi zulümlerine alet edilmek için bu tekliflerin yapıldığını bildiği için kabule yanaşmamış zindanlarda çürümüş değil mi?
Bunları sürekli okuyoruz neden üzerinde düşünmüyoruz, neler olup bittiğinin?
Neden öldürüldü bu zat, gelmiş geçmiş en büyük alim denilen bu zat bir hiç uğruna mı yıllarca işkence çekti ve katledildi?

Kadercilik ve cebriyye zulmü gizlemek için biçilmiş bir kaftan, siz itikadi bir mesele olarak insanların önüne koyabilirsiniz,
ne böyle bir itikadi mesele var, ne imani bir durum, olup bitene kılıf bulmaktan, insanların nefisleri ile işledikleri pislikleri örtmeye çalışmaktan başka bir şey değildir bu.
Tıpkı müşriklerin bizim yaptığımız bir suç değil, biz Allah'a yakın olmak için bunları yapıyoruz,
"Eğer Allah dilemese biz şirk koşmazdık" demeleri gibidir, hem pisliği yap hem üstünü Allah'ın muradı ile ört.

Yezid ve Muaviye'de aynını yapmıştır,
Hüseyin'in kesik başını, kardeşi Zeyneb'e gösterip O'nu öldüren ben değil Allah'tır, ölmesini Allah murad etti" demeleri gibidir.
Kulp'lar hazırdır yani...

Bunun için ayrı konu açıp konuşuruz, hiçbirşeyi konuşmaktan kaçmayız hatamız varsa tashih ederiz, biz de öyle bekleriz ama,
bu zamana kadar kaşılaştığımız tek şey elde olanın doğru/yanlış ayırd etmeksizin muhafazası.

Siz 1400 hiç dezenformasyona uğramamış bir peygamber-ashab kültürünün naklinin mümkün olduğunu,
bunun elinizde olduğundan hiç şüphe olmadığından dem vuruyorsunuz,
adını da "ehli sünnet vel cemaat" koyup bu muhafazakarlık ile övünüyorsunuz,
ama detayda bu böyle değil her konu başlığında bu açıkca meydana çıkıyor, açık ediyor kendini.

Bu bize tamamen red-tamamen kabul mantığının yanlışlığını gösteriyor, ama malesef doğru/yanlış farketmez tamamen önüne gelen nakle iman etmeyi "iman" gayrını "zındıklık-fasıklık" olarak tanımlayanlar fena halde aldanıyor ve aldatıyorlar, bunu konuşmak istiyoruz biz.
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Sevgili yayay ...
Bir türlü cevap bulamadıgım bir soruyu size sorayım ...
Belki bir kıvılcım çakarsınız ...
Semavi dinler dediğimiz dinlerin açık ve net izlerini neden sadece Ortadoğu çoğrafyasında buluyoruz ?
Neden diğer çoğrafyalarda bu kadar açık ve net izler bulamıyoruz ?
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Güzel kardeşim Cebriyye denen oluşumun Emevi döneminde türediğini ve devlet politikasının üzerine bindiği temel ilke haline geldiğini konuşmamıza gerek yok sanırım değil mi?

Aleni bir durum bu, eğer detaya inecek isek de ineriz başka bir konuda nakilleri ile delilleri ile bunu konuşuruz.

Yok il la inceye gerek yok bir şeyler okuyalım dersen, Abdülmelik bin Merwan'ın kader hakkında şöyle böyle diyormuşsun, nedir bu işin aslı tadında Hasan-ı Basriyi yoklamak için sorduğu soruya Hasan-ı Basri'nin yazdığı cevap mektububu okuyabilirsin.
Tercümesi internette onlarca kişi tarafından yapılmış. Orada o anki görüşün nasıl olduğu açıkca meydanda.

Vakıa şudur ki, Emevi hanedanı olana bitene bir kılıf uydurmak için "Bunu Allah istedi, Allah istemese bize yardım etmese Ali de Hüseyin'de ölmezdi" diye
halkı bu kader anlayışı ile tezkin etmeye çalışmışlar.

Hatta Cebriyye mantığını kırmak için ortaya çıkan "İnsan fiillerinde özgürdür" savını ortaya atmaya çalışan ve taraftar bulmaya başlayınca başları kesilecek, saltanatın önünden temizlenecektir.

Hatta bunlardan birini Emevi Halifesi Haccac-ı Zalim kendi eli öldürmüştür, değil mi?
Aslında bunların altında o zaman ortaya atılan Kur'an yaratılmış mı, mahluk mu meselesi bile bu hadiselere derinden bağlı.
Kur'an ezeli diyelim ki herşey baştan yaratılmış olsun, fiilleri üretenlerin bir suçu olmasın, herşey Allah'ın dilemesi ile olmuştur diyip geçelim.
Muaviyeye akıl hocalığı ve yoldaşlık yapan Şam kilise keşişi Yuhanna, İsa ezelidir bunu Kur'an bile doğruluyor diye işlemeye başlayancı Peygamber ve Kur'an neden ezeli olmuyor ki, ezeli diyelim, tüm fiiller ve oluşlar ezelden yaratılmış olsun, bizim yaptığımız zulumlerde dahil, olmuş oldu böylece.

Tabi bu cinayetlerin altında aslında şura gerekli hilafet şura ile seçilmeli diyenler de nasibini almış.
Örneğin Hadis Alimi Nesai Muaviye için düzülen hadisleri kitabına almayınca taşla ezilerek katledilmiş, araştırılabilir.
Hatta Muaviyeden için bir hadis nakledeyim " O da Muvaviyenin gözünü ancak toprak doyurur" diyince canından oluvermiş.

Kendisi Mu'tezile alimi olan İmam Eşari ne hikmetse bir Mutezili postnişinine devrin Mutezili aliminin oğlu oturunca,
Mu'tezili karşıtı oluveriyor ve cebri kadericiliği temel itikad şartı olarak ortaya atıyor.

Mu'tezile ne diyorsa karşıtını söylüyor ki kurduğu mezhebin bir manası olsun, yoksa bedavadan mı ayrıldın Mu'tezileden diyecekler değil mi?
O ana kadar İnsan fiilinde özgürdür derken, bir anda olur mu,
Şerri de Allah murad ederek yaratmış ve insanlara mu'cip kılmış,
insanlar sadece bu yazılan kaderi tatbik ediyorlar demiş. (Ali ve Hüseyin R.A'nın öldürülüşü, Kerbela, Harre temize çıkıyor yani güzelce...)

Eşairilik cebri kader üzerine kurulu, Maturidi felsefesi farklı gibi gözükse de günümüzde Kader inancı Eşarilikle hemen hemen aynı.
Cebriye'nin biraz kılıf bulunmuş hali, ama oldukça çelişkili ve Eş'ariliğin yumuşatılmaya çalışılmış hali olduğu açıkça belli.

İman'ın şartlarını bile oluşturulmaya çalışırken aldığınız kaynaklar farklı,
en itibar edilen hadis kaynaklarında hadisin metni farklı, "Kaza ve Kader" diye bir olgu yok 5 şarttan bahsedilmiş, değil mi?
Ama bunu hemen hamasi olarak işinize gelince Buhari diye yaftalayama kalkar insanlar,
işimize gelince Buhari değil güzel kardeşim,
çelişkiler ve fraksiyonlardan doğru yanlışın tespiti yapılması gerek diyelim, bu Buhari, Müslim, Tirmizi olur farketmez.

itikadi konularda azıcık farklar var derler ama konuyu açınca,
bedende küçücük gözüken sivilcenin patlatınca durmaksızın akan cerahati gibi durmadan akar.
Kur'an mahluk değil demesinin altında yatan sebebi aklı olan az çok anlar az önceki yazdığımdan.
Durup duruken böyle saçmasapan bir görüşü doğrulatma ya da tenkid etme yolunu neden seçer bir devlet.
Devlet dediğim Emevi ve Abbasi devleti, neden Devlet diyorum çünkü inkar eden Alimlere devlet eliyle türlü cefalar uygulatılmış. Buna Buhari'de dahil mürted olarak sürülmüş Buhari, kaynaklar hep iftira şu bu diyor, ama bulunduğu yerden neden sürgün edildiğini, neden hayatın zindan edildiğini kimse yazmaya yanaşmıyor.
Hakeza İmam-ı Azam'ın bu yüzden aylarca işkence görmesi gün gibi ortada kaynaklardan, hem de ehli sünnet kaynaklar.

İşte bu cümle yaptıkları "zulümleri imamlara doğrulatma, Allah'tan geldiğini söyletmenin şifresi, anahtar cümlesi olarak kullanılmış"
O'da şudur ki " Kur'an ezelidir denilecek ki,bu kelamların ve fiillerin hepsi ezelden yazılmıştı zaten'in kulbu takılmış olsun"

Güzel kardeşim bir bakalım İmam-a Azamı tekfir edenlerin, zındık diyenlerin iddiaları arasında ne var?
Hatta aylarca hapsedilmesinin ve kırbaçlanmasının altında ne var?
Kur'an Allah'ın mahlukudur yaratılmıştır demesi var, en sonunda baktı ki alakasız bir nedenden öldürüleceğini
idrak edince,
"okunuşu, lafzı, aramızda dolaşan metni mahluktur" , ama Allahîn ondan muradı ezelidir diyerek orta yolu bulmuş.
Bunu tüm kaynaklar naklediyor, ehli sünnet dahil.
ama yine sonu malesef ölüm olmuş. İnsanların üzerindeki etkisi düşünülerek devlet eli ile kadılık teklif edilmiş,
ama mübarek imam kendi zulümlerine alet edilmek için bu tekliflerin yapıldığını bildiği için kabule yanaşmamış zindanlarda çürümüş değil mi?
Bunları sürekli okuyoruz neden üzerinde düşünmüyoruz, neler olup bittiğinin?
Neden öldürüldü bu zat, gelmiş geçmiş en büyük alim denilen bu zat bir hiç uğruna mı yıllarca işkence çekti ve katledildi?

Kadercilik ve cebriyye zulmü gizlemek için biçilmiş bir kaftan, siz itikadi bir mesele olarak insanların önüne koyabilirsiniz,
ne böyle bir itikadi mesele var, ne imani bir durum, olup bitene kılıf bulmaktan, insanların nefisleri ile işledikleri pislikleri örtmeye çalışmaktan başka bir şey değildir bu.
Tıpkı müşriklerin bizim yaptığımız bir suç değil, biz Allah'a yakın olmak için bunları yapıyoruz,
"Eğer Allah dilemese biz şirk koşmazdık" demeleri gibidir, hem pisliği yap hem üstünü Allah'ın muradı ile ört.

Yezid ve Muaviye'de aynını yapmıştır,
Hüseyin'in kesik başını, kardeşi Zeyneb'e gösterip O'nu öldüren ben değil Allah'tır, ölmesini Allah murad etti" demeleri gibidir.
Kulp'lar hazırdır yani...

Bunun için ayrı konu açıp konuşuruz, hiçbirşeyi konuşmaktan kaçmayız hatamız varsa tashih ederiz, biz de öyle bekleriz ama,
bu zamana kadar kaşılaştığımız tek şey elde olanın doğru/yanlış ayırd etmeksizin muhafazası.

Siz 1400 hiç dezenformasyona uğramamış bir peygamber-ashab kültürünün naklinin mümkün olduğunu,
bunun elinizde olduğundan hiç şüphe olmadığından dem vuruyorsunuz,
adını da "ehli sünnet vel cemaat" koyup bu muhafazakarlık ile övünüyorsunuz,
ama detayda bu böyle değil her konu başlığında bu açıkca meydana çıkıyor, açık ediyor kendini.

Bu bize tamamen red-tamamen kabul mantığının yanlışlığını gösteriyor, ama malesef doğru/yanlış farketmez tamamen önüne gelen nakle iman etmeyi "iman" gayrını "zındıklık-fasıklık" olarak tanımlayanlar fena halde aldanıyor ve aldatıyorlar, bunu konuşmak istiyoruz biz.



Yahayy kardeşim
gene kurgulara devam ediyorsun.benim senden rica ettiğim emevi hanedanı alimleri'' konusunda bildik şeyleri tekrarlıyorsun.Özellikle Eşarilik konusunda ülkemizde yaygın söylemleri dile getirmen sadre şifa değil...Maalesef ülkemizde kelam konusunda doktora yapanlar dahi eşariliği bilmiyorlar..Bu konuda seni mazur görüyorum..Eşarilik ve cebir konusunda Şeyhulislam mustafa sabri efendinin Türkçeye İnsan ve kader ismiyle tercüme edilen kitabını anlayarak okumanızı önerebilirim.Anlayarak dedim çünkü mustafa islamoğlu anlamadan bu zatı güya tenkide kalktı..Mezkur eserin kader konusunda hala aşılamamış bir eser olduğu okununca görülecektir.İmam eşari konusunda söylediklerinizin hiç bir kıymeti harbiyesi yok..İmam eşari ve tabilerinin eserlerinin ve şerhlerinin anlayarak okunmadığı sürece tenkidi yapılamaz..Ayrıca Yezid hakkında söylendiğini naklettiğiniz o söz, tamamen uydurmadır..Bununla yezid savunuculuğu değil , hakikat savunucuiuğu yapıyorum.Yezid hakkında bir çok söz , özellikle şia tarafından uydurulmuştur.


Kader konusunda ise mesele çok berraktır..imanın şartları değil, rükünleri arasındadır kader.Ayrıca kader ve kaza Allahın ilim, kudret sıfatlarıyla alakalı olduğu için, allahın sıfatlarına iman eden birinin inkarına imkan yoktur .İmanın rükünlerine 5 de deseniz 6 da deseniz sonuç aynıdır.
 

Fakr

Profesör
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
449
Tepkime puanı
25
Puanları
28
Selam

İlk sorum anlamaya çalıştığınızı ifade ettiğiniz ve devamlı dikkat çekmeye çalıştığınız! ''husus'' ile ilgili olsun...''Kur'an''

1)Size ''Kur'an'ı'' tanımlar mısınız diye soru sorulsa idi siz nasıl tanımlardınız?
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Yahayy kardeşim
gene kurgulara devam ediyorsun.benim senden rica ettiğim emevi hanedanı alimleri'' konusunda bildik şeyleri tekrarlıyorsun.Özellikle Eşarilik konusunda ülkemizde yaygın söylemleri dile getirmen sadre şifa değil...Maalesef ülkemizde kelam konusunda doktora yapanlar dahi eşariliği bilmiyorlar..Bu konuda seni mazur görüyorum..Eşarilik ve cebir konusunda Şeyhulislam mustafa sabri efendinin Türkçeye İnsan ve kader ismiyle tercüme edilen kitabını anlayarak okumanızı önerebilirim.Anlayarak dedim çünkü mustafa islamoğlu anlamadan bu zatı güya tenkide kalktı..Mezkur eserin kader konusunda hala aşılamamış bir eser olduğu okununca görülecektir.İmam eşari konusunda söylediklerinizin hiç bir kıymeti harbiyesi yok..İmam eşari ve tabilerinin eserlerinin ve şerhlerinin anlayarak okunmadığı sürece tenkidi yapılamaz..Ayrıca Yezid hakkında söylendiğini naklettiğiniz o söz, tamamen uydurmadır..Bununla yezid savunuculuğu değil , hakikat savunucuiuğu yapıyorum.Yezid hakkında bir çok söz , özellikle şia tarafından uydurulmuştur.


Kader konusunda ise mesele çok berraktır..imanın şartları değil, rükünleri arasındadır kader.Ayrıca kader ve kaza Allahın ilim, kudret sıfatlarıyla alakalı olduğu için, allahın sıfatlarına iman eden birinin inkarına imkan yoktur .İmanın rükünlerine 5 de deseniz 6 da deseniz sonuç aynıdır.

Kardeşim Kurgu diyorsun ama fiiller ve saltanatın ulema zümresine yaptıkları baskılar ve yönlendirme şekilleri ortada.
Kur'an mahluktur değildir meselesi yüzünden kaç alimin kellesi gitmiş bunu şia kaynaklarından okumamıza gerek yok, Taberi, İmamı Azam, Buhari'nin ölümlerine bit bak, bunların örnekleri gün gibi de ortada.
Adı sanı bilinmeyen onlarcası da tarih kitaplarında mevcut. Bunlar basit ihtilaflardan mı öldüler, neden, nasıl öldü bu zatlar. Kurgu diyorsun ama bu yaşananlar kurguya neden vermeyecek kadar Girift ve entrikalarla dolu, hepnte devlet eli ile.

Kardeşim Eşariliğin kader tanımında bir ihtilaf mı var, gördüğüm kadarı ile yok.
Sadece açıklanamayan kısımları ile ilgili olarak yumuşatılmış varyantları var ortada. Sen bir Eşariliğe göre kader tanımını birkaç cümle ile yap ihtilaf ne imiş görelim.
İmam eşari o yaşına kadar taban tabana zıt olduğu Mu'tezilenin imamı iken ne oldu da, cebri irade olduğuna karar verdi?
Emevi'de anlayışla ilgili örnek verdim, bilmiyorum baktın mı? Merwan, Hasan Basriye neden böyle bir sual etti, Hasan Basri neden bu detaylı mektubu kaleme aldı?

Yezid'in o sözünü nakleden Ehl-i Sünnet Alimi İbn-i Cevzi dir. Lafız olarak eksik olabilir ama fiili olarak tam anlamıyla neşrettikleri ortada. Hatta söz daha ds geniş;

''Ah, keşke Bedir'de öldürülen dedelerim şimdi burada olsaydı da bugünü görseydiler. Ferah ve sürurlarından oynarlardı ve: 'Eline sağlık, elin dert görmesin Yezid, düşmanlarımızın efendisini öldürdün, Bedir'in intikamını aldın' derlerdi. Beni Ahmed'ten intikam almazsam bana Handef'den demesinler''

Bence de abartılı ve şia propagandası içeren bir söz. Ama nakleden Ehli Sünnet, Ancak tekrar ediyorum fiili olarak tamamen doğru, Yezid için böyle bir kavle ihtiyaç yok, yaptıkları ortada.

Kader Allah'ın kendini tanıtması olguları içerisinde mukadderatın sahibi olarak zaten Kur'ani bir mesele bu konuda zaten hemfikiriz. Ama ıstilahi olarak tanımlarda farklar var, hak addedilen içtihadi görüşlerde de ihtilaf var bunda da hem fikir olduğumuzu düşüyorum.

Yalnız şunu belirtmek isterim, katşıt bir takım görüşleri konuşmamıza rağmen uslubundaki düzey ve insani tavır için seni tebrik ederim, burada alıştığımız standart yaklaşımın üzerinde kalitede bir diyaloğa sahipsin.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Selam

İlk sorum anlamaya çalıştığınızı ifade ettiğiniz ve devamlı dikkat çekmeye çalıştığınız! ''husus'' ile ilgili olsun...''Kur'an''

1)Size ''Kur'an'ı'' tanımlar mısınız diye soru sorulsa idi siz nasıl tanımlardınız?

Kur'an, Allah'ü tealanın, gerçeği arayan insan için çekim unsuru notalar yerleştirdiği, şeytanın saptırışının yine genele şamil hale gelmesine karşın, artık bu size kıyamate kadar son ultimatomum şeklinde insanlığa seslenişidir.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Sevgili yayay ...
Bir türlü cevap bulamadıgım bir soruyu size sorayım ...
Belki bir kıvılcım çakarsınız ...
Semavi dinler dediğimiz dinlerin açık ve net izlerini neden sadece Ortadoğu çoğrafyasında buluyoruz ?
Neden diğer çoğrafyalarda bu kadar açık ve net izler bulamıyoruz ?
Tam senlik soru abi, zihnimi kurcalıyorum...
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Kardeşim Kurgu diyorsun ama fiiller ve saltanatın ulema zümresine yaptıkları baskılar ve yönlendirme şekilleri ortada.
Kur'an mahluktur değildir meselesi yüzünden kaç alimin kellesi gitmiş bunu şia kaynaklarından okumamıza gerek yok, Taberi, İmamı Azam, Buhari'nin ölümlerine bit bak, bunların örnekleri gün gibi de ortada.
Adı sanı bilinmeyen onlarcası da tarih kitaplarında mevcut. Bunlar basit ihtilaflardan mı öldüler, neden, nasıl öldü bu zatlar. Kurgu diyorsun ama bu yaşananlar kurguya neden vermeyecek kadar Girift ve entrikalarla dolu, hepnte devlet eli ile.

Kardeşim Eşariliğin kader tanımında bir ihtilaf mı var, gördüğüm kadarı ile yok.
Sadece açıklanamayan kısımları ile ilgili olarak yumuşatılmış varyantları var ortada. Sen bir Eşariliğe göre kader tanımını birkaç cümle ile yap ihtilaf ne imiş görelim.
İmam eşari o yaşına kadar taban tabana zıt olduğu Mu'tezilenin imamı iken ne oldu da, cebri irade olduğuna karar verdi?
Emevi'de anlayışla ilgili örnek verdim, bilmiyorum baktın mı? Merwan, Hasan Basriye neden böyle bir sual etti, Hasan Basri neden bu detaylı mektubu kaleme aldı?

Yezid'in o sözünü nakleden Ehl-i Sünnet Alimi İbn-i Cevzi dir. Lafız olarak eksik olabilir ama fiili olarak tam anlamıyla neşrettikleri ortada. Hatta söz daha ds geniş;

''Ah, keşke Bedir'de öldürülen dedelerim şimdi burada olsaydı da bugünü görseydiler. Ferah ve sürurlarından oynarlardı ve: 'Eline sağlık, elin dert görmesin Yezid, düşmanlarımızın efendisini öldürdün, Bedir'in intikamını aldın' derlerdi. Beni Ahmed'ten intikam almazsam bana Handef'den demesinler''

Bence de abartılı ve şia propagandası içeren bir söz. Ama nakleden Ehli Sünnet, Ancak tekrar ediyorum fiili olarak tamamen doğru, Yezid için böyle bir kavle ihtiyaç yok, yaptıkları ortada.

Kader Allah'ın kendini tanıtması olguları içerisinde mukadderatın sahibi olarak zaten Kur'ani bir mesele bu konuda zaten hemfikiriz. Ama ıstilahi olarak tanımlarda farklar var, hak addedilen içtihadi görüşlerde de ihtilaf var bunda da hem fikir olduğumuzu düşüyorum.

Yalnız şunu belirtmek isterim, katşıt bir takım görüşleri konuşmamıza rağmen uslubundaki düzey ve insani tavır için seni tebrik ederim, burada alıştığımız standart yaklaşımın üzerinde kalitede bir diyaloğa sahipsin.

'Ah, keşke Bedir'de öldürülen dedelerim şimdi burada olsaydı da bugünü görseydiler. Ferah ve sürurlarından oynarlardı ve: 'Eline sağlık, elin dert görmesin Yezid, düşmanlarımızın efendisini öldürdün, Bedir'in intikamını aldın' derlerdi. Beni Ahmed'ten intikam almazsam bana Handef'den demesinler''

' bu söz kesinlikle uydurmadır..İbnu cevziye nakletti diyorsanız bu şu şekilde olabilir.Muhaddisler sadece sahih haberleri değil, mevzu haberleride naklederler , bu onların ilme duydukları büyük özgüvenden kaynaklanır.
kadere gelince şunları söyleyebiliriz<.:

Kader Allahın ilmiyle alakalı , Allahın ilmi, ezelden ebede bakan bir ayna gibidir, geçmiş gelecek hep aynı seviyededir.Öncelik sonralık ilişkisi biz mahlukata göredir.İlmullahta söz konusu değildir.İnsan fiilerinde ihtiyar sahibi olmalarıyla birlikte , kainatta Allahın iradesi dışında hiç birşey yoktur.Kuranda iki surede tekrarlanan: '' Allah dilemedikçe , dileyemezsiniz'' ayetinin işığında , Allahın iradesinin , kulların kulların ihtiyarı fiillerine de cüz'ü iradelerinde şamil olduğunu söylüyoruz.

Maturidiyenin cüzü iradenin mahluk olmadığını söylemesi hatadır.Küllü iradenin mevcut, cüz'ü iradenin mevcut olmadığını söylemek, külli ve cüz'ü tabirlerinin anlayış sakatlığından doğan bir hatadır.Doğru olan ise tam aksidir.yani külliyatın varlığı , sadece onun cüz'iyatının varlığı içindedir.Yani külliyat mevcut değildir.

Mesela insanın kulli ve umumi olarak hariç te varlığı yoktur, var olan ise ancak Zeyd Amr, Bekr gibi insanın fertlerdir.Kulli ve Cüz'ü irade aynen bunun gibidir.Maturidiyyenin cüz'ü iradeye itibari bir değer atfedip,istiklal vermesi ve teklife mahal kılması ne kadar Tuhaftır! Varlığı olmayanın teklife mahal olması doğrumudur? Bu aynı zamanda sorumluluğun mahalli yoktur demek olmaz mı?

Kısaca kader meselesinde iki husus vardır, üçüncüsü bu ikisi arasını uzlaştırmaktır.

1- Olmuş ve olacak şeylerde Allahın umumi hakimiyetini ve iradesinin her şeyi kuşatmış olduğunu kabul etmek.Kainatta Allah dilemedikçe hiç bir şey olmaz.

2-Kendileri ve fiileri allahın hakimiyetinden çıkamayn kulların bir takım dini emrlerle yükümlü olmaları ve fiilerinden mesul olmalarıdır.
üçüncüsüde , bu iki meseleyi uzlaştırmak tırki, son derece müşkil bir mesele olup, kader meselesinin ruhunu teşkil eder.

Hangi mezhebki bu meselenin anlaşılmasının kolay olduğunu söylerse,o mezhebin hakiktten çok uzxakta olduğu söylenir.Şeyhuislam mustafa sabri efendi mezkur eserinde bu uzlaşmayı yapmaya çalışmıştır.Tavsiye edilir.

NOT: sizinlede diyalog güzel oluyor. teşek.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
'Ah, keşke Bedir'de öldürülen dedelerim şimdi burada olsaydı da bugünü görseydiler. Ferah ve sürurlarından oynarlardı ve: 'Eline sağlık, elin dert görmesin Yezid, düşmanlarımızın efendisini öldürdün, Bedir'in intikamını aldın' derlerdi. Beni Ahmed'ten intikam almazsam bana Handef'den demesinler''

' bu söz kesinlikle uydurmadır..İbnu cevziye nakletti diyorsanız bu şu şekilde olabilir.Muhaddisler sadece sahih haberleri değil, mevzu haberleride naklederler , bu onların ilme duydukları büyük özgüvenden kaynaklanır.
kadere gelince şunları söyleyebiliriz<.:

Kader Allahın ilmiyle alakalı , Allahın ilmi, ezelden ebede bakan bir ayna gibidir, geçmiş gelecek hep aynı seviyededir.Öncelik sonralık ilişkisi biz mahlukata göredir.İlmullahta söz konusu değildir.İnsan fiilerinde ihtiyar sahibi olmalarıyla birlikte , kainatta Allahın iradesi dışında hiç birşey yoktur.Kuranda iki surede tekrarlanan: '' Allah dilemedikçe , dileyemezsiniz'' ayetinin işığında , Allahın iradesinin , kulların kulların ihtiyarı fiillerine de cüz'ü iradelerinde şamil olduğunu söylüyoruz.

Maturidiyenin cüzü iradenin mahluk olmadığını söylemesi hatadır.Küllü iradenin mevcur, cüz2ü iradenin mevcut olmadığını söylemek, külli ve cüz'ü tabirlerinin anlayış sakatlığından doğan bir hatadır.Doğru olan ise tam aksidir.yani külliyatın varlığı , sadece onun cüz'iyatının varlığı içindedir.Yani külliyat mevcut değildir.

Mesela insanın kulli ve umumi olarak hariç te varlığı yoktur, var olan ise ancak Zeyd Amr, Bekr gibi insanın fertlerdir.Kulli ve Cüz'ü irade aynen bunun gibidir.Maturidiyyenin cüz'ü iradeye itibari bir değer atfedip,istiklal vermesi ve teklife mahal kılması ne kadar Tuhaftır! Varlığı olmayanın teklife mahal olması doğrumudur? Bu aynı zamanda sorumluluğun mahalli yoktur demek olmaz mı?

Kısaca kader meselesinde iki husus vardır, üçüncüsü bu ikisi arasını uzlaştırmaktır.

1- Olmuş ve olacak şeylerde Allahın umumi hakimiyetini ve iradesinin her şeyi kuşatmış olduğunu kabul etmek.Kainatta Allah dilemedikçe hiç bir şey olmaz.

2-Kendileri ve fiileri allahın hakimiyetinden çıkamayn kulların bir takım dini emrlerle yükümlü olmaları ve fiilerinden mesul olmalarıdır.
üçüncüsüde , bu iki meseleyi uzlaştırmak tırki, son derece müşkil bir mesele olup, kader meselesinin ruhunu teşkil eder.

Hangi mezhebki bu meselenin anlaşılmasının kolay olduğunu söylerse,o mezhebin hakiktten çok uzxakta olduğu söylenir.Şeyhuislam mustafa sabri efendi mezkur eserinde bu uzlaşmayı yapmaya çalışmıştır.Tavsiye edilir.

NOT: sizinlede diyalog güzel oluyor. teşek.

Kader konusunu yine ayrıca konuşuruz, ama tanımlamanızdaki "Allah dilemedikçeyi" ben "Allah izin vermedikçe" olarak algılamaya daha yakınım, Mustafa Sabri Efendinin izahı dahil bunları konuşuruz, kader çok üzerinde konuşulmayan, konuşulsada sapılabilen bir olgu. Hazır cevap vereyim derken "Allah kiminle evleneceğini bilmez" gibi yanılgılara düşenleri de gördük, onun için 10 düşünüp 1 konuşulması gereken bir konu.
Ama Eşariliğin salt çıkış noktasının cebriyye kader görüşü ile örtüştüğünü cümle alem bilir, söyler.
Dediğim gibi detayını, delilini konuşuruz. Selamlar...


Tapatalklandı.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Selam

İlk sorum anlamaya çalıştığınızı ifade ettiğiniz ve devamlı dikkat çekmeye çalıştığınız! ''husus'' ile ilgili olsun...''Kur'an''

1)Size ''Kur'an'ı'' tanımlar mısınız diye soru sorulsa idi siz nasıl tanımlardınız?

Selam Fakr uzun zamandır görünmüyordunuz hoşgeldiniz..

Bu soruya müteallık Yahayy'ın başka bir konuda yazmış olduğu vurgulu mesajını ikinizden de izin isteyerek paylaşmak isterim..

Bir olgu üzerinden konuşlalım, Allah Kur'anda şirk kavramını türlü türlü açıklarken, bu kavramı başka ilim adamları te'vil edip insanlara anlatsın diye değil,
insanlar bizzat benim anlatımlarım ile ne demek istediğimi anlasınlar istemektedir, hitap bizzat insanın benliğine, insanadır, hocaya, ey ilim ehli şahıs, ey sana tarafımdan ilim verdiğim şahıs sana falan diye değil, bizzat an alt düzeyde de olsa okuyan insanadır hitap, anlamayanlar ve kapalı olanlara da akılsız yaftalaması yapmaktadır.
Bu kısımlar Allah'ın bizzat insanın benliğine hitap ettiği, onunla konuştuğu ayetlerdir.
Siz ise Kur'anı sadece malumat kitabı, yemek kitabı kıvamında değerlendiriyorsunuz ki, ondan sadece iyi aşçılar yemek yapabilir diyorsunuz.
Kusura bakmayın ama bu sizin Kur'anı Kur'an gibi okumadığınızı açıkca gösteriyor.
Kur'an sadece şerri hükümler çıkartılmak için okunmaz hatta çok çok büyük kısmı şerri hükümler için bile inmemiştir.
İnsanlara Tevhid'in, şirkin, İslam'ın, tebliğin, cennetin, cehennem kavramları hakkında bilgi verir, yani direkt olarak insana hitap eder.
Muamelat kısmı azdır, ki kimsenin ben oturayım başkaca hiçbir kaynağa bakmadan Kur'andan mulamelat hükmü çıkarayım diye bir iddiası yoktur.
En militanca yaklaşan Edip Yüksel'in bile böyledir.
Eğer topluma kani şerri bir hüküm çıkarılacaksa, bu çok kapsamlı bir çalışmanın ürünü olmalıdır, mezhepte böyle diyerek, içtihad kapısı kapalıdır diyerek
kesip atılacak bir şey de değildir, günümüz çakma taklitçi alimciklerinin korkusundan söylediği gibi. Bizden 3-5 asır önce yaşayan adamlardan daha mı geri zekalı şuan
insanlar, hatta bilgiye çok da kolay ulaşabiliyor ve daha sistematik olarak analiz edebiliyorlar, ama içtihad kapısı kapalı, neden? sebep belli tassup ve bağnazlık bu kadar.

Siz sürekli mesajlarınıza şunu anlamadınız bunu anlamadınız gibi fikirlerle başlıyorsunuz ama,
temelde kaçırdığınız bir nokta var.
Kur'anı salt olarak şeriata indirgeyip ancak hüküm çıkaranlar okur seviyesine getirdiğiniz de,
insanların bariz olarak yaptıkları şirk faaliyetlerini bile Kur'an ile tahlil etme, Kur'an okuyarak kendini yenileme pozisyonunu ortadan kaldırmış oluyorsunuz.

Kur'ansız bir insan dimağı oluşturmaya çalışmak ya da tasarlamak Allah adına açık bir zulumdur.
Hiçbir kaynak, yorum, şunun açıklaması, bunun açıklaması, makalesi, risalesi, mektubatı bilmem nesi de,
salt Kur'an yerine konulamaz, yerini dolduramaz, ona gerek yok bak şuaradan öğrenebiliyorsun meselesi de
"Rabbim kavmim Kur'anı büsbütün terketti" şikayetinin yansımasıdır, bu kadar net.

Soruyorum size, hepimiz girdik çıktık, Nur gençleri evlerinde Kur'an mı okuyorlar daha çok, risalelerini mi?
Bir tasavvuf ekolünde, o ekolün önde gelenlerinin mektubatları, risaleleri mi okunuyor Kur'an mı?
onlarca örnek çoğaltılabilir, bunlar siz ve sizin gibilerinin önermeleri ile yavaş yavaş oturmuş uygulamalar.

İnsanlar salt olarak Kur'an okumaktan zevk ve lezzet alamaz olmuş, böyle bir nasipsizlik var mı?
Kur'an sadece namaz nasıl kılınacak, hırsızın eli nasıl kesilecek, oruç nasıl tutulacak diye muamelatımızı belirlemek için okuduğumuz bir kitap mı dır.
Allah 1 suresi ile insanın aklını başından alıp mukarrebuna yükseltebilir, yine bir inkarı ya da kibri ile insanları esfeli safilin seviyesine indirebilir.
Aslolan Allah'ın bizzat kendi kelimeleri ile anlamamızı istediği ve bunu da kapsülleyerek mükemmel bir hitabet eşliğinde yerleştirdiği Kur'anı Allah ile konuşuyormuşasına okuyup sindirebilmektir.
Bunun en güzel yolu da, tassub ve hurafeden uzak asla en matuf olan çevirileri bulup okumak ile olur, Ahmedin mahmudun hululcülerin kerametlerini ayet tefsirlerine yazdığı güya Kur'an Te'villeri ile değil.

Kitabı bozmadan, anlam kaymasına neden olmadan, Allah'ı kendi kelimeleri ile anlamak.
Bundan ala nasip ve hazine mi var, buna mazhar olamamak kadar da nasipsizlik ve bedbahtlık mı var.
 

Fakr

Profesör
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
449
Tepkime puanı
25
Puanları
28
Selam Fakr uzun zamandır görünmüyordunuz hoşgeldiniz..

Bu soruya müteallık Yahayy'ın başka bir konuda yazmış olduğu vurgulu mesajını ikinizden de izin isteyerek paylaşmak isterim..


Aleyküm selam Verda hanım

Nezaketinizden dolayı teşekkürler.Sizlerde hürmet göresiniz...

Sizi anladığımı bildiğinizden eminim. Ve kaygınızı mesajınızı hissetmekteyim...

O kaygınızı ve hissiyatınızı anlıyor ve genel hattı ile aynı duygular içerisinde olduğumu da dile getirmek isterim.

Ben bu kaygınızın ve hissedişinizin dışında ve(ya) ekleme adına bir şeyler yazmak/söylemek istiyorum...Konunun başka bir tarafına dikkat çekmek istiyorum...

Herkes indirilen/inzal edileni anlar. Ama açılımı, açıldığı kadarıyla/kapasitesinin durumuna göre anlar. Sorumlu tutulacak her hususu her sözü her bilgiyi benim gibi bir bedevi de sizin gibi dirsek çürüten ve mürekkep yalayanlarda anlar. Ama benim anladığım ile sizin anladığınızın derinliği farklı olabilir. Çünkü inzal edilende 'ilimde derinleşme''den bahsedilmiştir. Bunlar ‘fıkıhçılardır şunlardır bunlardır’ gibi bir söylemde bulunmayacağım…

Benim öncelikle açmak istediğim husus(ilimde derinleşme) bununla ilintili olmasına rağmen ama öncesinde değinilmesi gereken ve(ya) Kur’an kendisini nasıl tanımladığı değil. Daha ziyade bu tanımlaması yapılanın ne olduğudur. Çünkü ne olduğunu bilmediğim bir şeyin içini nasıl doldurabilirim ki? İçeriği anlatılsa bile nasıl doğru idrak edebilirim ki?

Kur'an ''okunan'' demek. Bu okunanın kavle döküldüğü kitaba baktığımızda inzal edilenin kendi ifadesiyle ''ilka edilenin'' yeri kalbtir. Kalbe ilka edileni oku'manın adıdır Kur’an... Her nefse vahyedilen, atılan, ilka edilenin eyleme dönüştürülmesinde yani seçimi yaşaması sonucunda ya Allah'ın velisi ya da Şeytanın velisi olunacaktır.

Muhammed(as)'in kalbine bir gece bırakılan,ilka edilen Kur'an kendisini/elbisesini temizledikçe açığa çıkmış ve bu yolda yürürken yaşanacakların hepsini tecrübe etmiş ve kavle dökmüştür.Bu öyle bir okumadır ki ona sadece ''temiz olanlardan başkası dokunmaz''.(Dikkat edin ''dokunamaz'' değil ''dokunmaz''..)ı yaşamış ve korunmuştur.

Bizlerde her nefs gibi vahye muhatabız. Ve bir şeyler oku'yacağız. Bu oku'malar doğru olursa Kur'an'ı bulacağız/terk etmeyeceğiz; yok eğer bu vahiyi Allah resulü gibi oku'maz isek Kur'an'ı terk etmiş olacağız ve bizim kalbimize bırakılan nefsimize vahyedilen ve bize hakim olan fucur olacaktır...

İşte bizler elimizdeki mushaf ile Kur'an'ı birbirine karıştırmamalıyız. Bu karıştırmanın sonucu anladıklarımızı/yorumumuzu Allah adına söylemekte ve haddimizi aşmaktayız. Oysaki bu farkın farkındalığına varıp Allah'ın adıyla konuşursak o zaman bizlerde temiz olanlardan olup dokunacağız. Ve Muhammed(as) ın ki gibi amel defterimiz Kur'an olacaktır...

Bu sadece kıyıdan bir giriş olsun...(Bunlar benim yorumumdur. Allah’ın adına değil Allah’ın adıyla konuşmanın bir yansımasıdır.)

Not: Bu sözlere temel olan ayatları dilerseniz paylaşırım. Dilerseniz buradan/bu linkten dilerseniz ''Oku'mak'' başlıklı bölümden devam ederiz...(Röportajı bölmeme adına)


Röportaj yapılan arkadaşa başka sorularımda olacak.Bu sorulara burada yorum yapmayacağım.Sadece kendi yaklaşımını öğrenme adına sormuş olacağım.Sanırım bu da röportajın içeriğine uygun davranmak olacaktır.


Selametle
 

Fakr

Profesör
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
449
Tepkime puanı
25
Puanları
28
Selam

2) Mushafı elinize aldığınızda içinizde nasıl bir duygu beliriyor?Sonrasında bu mushafı oku'ma şekliniz veya şekilleriniz nelerdir?
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
@Yahayy @Ahter ikinize de sormak istiyorum =)

Öyle veya böyle herkesin anladığı bir kader inancı var fakat günümüze baktığımızda neden bu sorular daha çok evlilik üzerinde temerküz ediliyor?
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst