Söylediklriniz maalesef tamamen kurgu yahay.Hangi kaynaktan aktardınıızsa, çok kolaycı bir söylem..Ama ayakları yere basması gerekiyor.Ayrıca hasan Basrinin kader le ilgili görüşlerinin yazıldığını söylemekle , Mustafa islamoğlunun piyasaya çıkardığı ve mevsukiyeti oldkça tartışmalı kader risalesine atıfta bulunuyorsunuz sanırım..
Ama ençok şunu merak ettim.Zatıalinizden, emevi hanedanı alimlerinden kaderle ilgili kitablardan biraz alıntı yapsanızda, bu tesbitinizden bizlerde mesrur olsak ne iyi olurdu, umarım bu ricamızı kırmazsınız..vesselam.
Güzel kardeşim Cebriyye denen oluşumun Emevi döneminde türediğini ve devlet politikasının üzerine bindiği temel ilke haline geldiğini konuşmamıza gerek yok sanırım değil mi?
Aleni bir durum bu, eğer detaya inecek isek de ineriz başka bir konuda nakilleri ile delilleri ile bunu konuşuruz.
Yok il la inceye gerek yok bir şeyler okuyalım dersen, Abdülmelik bin Merwan'ın kader hakkında şöyle böyle diyormuşsun, nedir bu işin aslı tadında Hasan-ı Basriyi yoklamak için sorduğu soruya Hasan-ı Basri'nin yazdığı cevap mektububu okuyabilirsin.
Tercümesi internette onlarca kişi tarafından yapılmış. Orada o anki görüşün nasıl olduğu açıkca meydanda.
Vakıa şudur ki, Emevi hanedanı olana bitene bir kılıf uydurmak için "Bunu Allah istedi, Allah istemese bize yardım etmese Ali de Hüseyin'de ölmezdi" diye
halkı bu kader anlayışı ile tezkin etmeye çalışmışlar.
Hatta Cebriyye mantığını kırmak için ortaya çıkan "İnsan fiillerinde özgürdür" savını ortaya atmaya çalışan ve taraftar bulmaya başlayınca başları kesilecek, saltanatın önünden temizlenecektir.
Hatta bunlardan birini Emevi Halifesi Haccac-ı Zalim kendi eli öldürmüştür, değil mi?
Aslında bunların altında o zaman ortaya atılan Kur'an yaratılmış mı, mahluk mu meselesi bile bu hadiselere derinden bağlı.
Kur'an ezeli diyelim ki herşey baştan yaratılmış olsun, fiilleri üretenlerin bir suçu olmasın, herşey Allah'ın dilemesi ile olmuştur diyip geçelim.
Muaviyeye akıl hocalığı ve yoldaşlık yapan Şam kilise keşişi Yuhanna, İsa ezelidir bunu Kur'an bile doğruluyor diye işlemeye başlayancı Peygamber ve Kur'an neden ezeli olmuyor ki, ezeli diyelim, tüm fiiller ve oluşlar ezelden yaratılmış olsun, bizim yaptığımız zulumlerde dahil, olmuş oldu böylece.
Tabi bu cinayetlerin altında aslında şura gerekli hilafet şura ile seçilmeli diyenler de nasibini almış.
Örneğin Hadis Alimi Nesai Muaviye için düzülen hadisleri kitabına almayınca taşla ezilerek katledilmiş, araştırılabilir.
Hatta Muaviyeden için bir hadis nakledeyim " O da Muvaviyenin gözünü ancak toprak doyurur" diyince canından oluvermiş.
Kendisi Mu'tezile alimi olan İmam Eşari ne hikmetse bir Mutezili postnişinine devrin Mutezili aliminin oğlu oturunca,
Mu'tezili karşıtı oluveriyor ve cebri kadericiliği temel itikad şartı olarak ortaya atıyor.
Mu'tezile ne diyorsa karşıtını söylüyor ki kurduğu mezhebin bir manası olsun, yoksa bedavadan mı ayrıldın Mu'tezileden diyecekler değil mi?
O ana kadar İnsan fiilinde özgürdür derken, bir anda olur mu,
Şerri de Allah murad ederek yaratmış ve insanlara mu'cip kılmış,
insanlar sadece bu yazılan kaderi tatbik ediyorlar demiş. (Ali ve Hüseyin R.A'nın öldürülüşü, Kerbela, Harre temize çıkıyor yani güzelce...)
Eşairilik cebri kader üzerine kurulu, Maturidi felsefesi farklı gibi gözükse de günümüzde Kader inancı Eşarilikle hemen hemen aynı.
Cebriye'nin biraz kılıf bulunmuş hali, ama oldukça çelişkili ve Eş'ariliğin yumuşatılmaya çalışılmış hali olduğu açıkça belli.
İman'ın şartlarını bile oluşturulmaya çalışırken aldığınız kaynaklar farklı,
en itibar edilen hadis kaynaklarında hadisin metni farklı, "Kaza ve Kader" diye bir olgu yok 5 şarttan bahsedilmiş, değil mi?
Ama bunu hemen hamasi olarak işinize gelince Buhari diye yaftalayama kalkar insanlar,
işimize gelince Buhari değil güzel kardeşim,
çelişkiler ve fraksiyonlardan doğru yanlışın tespiti yapılması gerek diyelim, bu Buhari, Müslim, Tirmizi olur farketmez.
itikadi konularda azıcık farklar var derler ama konuyu açınca,
bedende küçücük gözüken sivilcenin patlatınca durmaksızın akan cerahati gibi durmadan akar.
Kur'an mahluk değil demesinin altında yatan sebebi aklı olan az çok anlar az önceki yazdığımdan.
Durup duruken böyle saçmasapan bir görüşü doğrulatma ya da tenkid etme yolunu neden seçer bir devlet.
Devlet dediğim Emevi ve Abbasi devleti, neden Devlet diyorum çünkü inkar eden Alimlere devlet eliyle türlü cefalar uygulatılmış. Buna Buhari'de dahil mürted olarak sürülmüş Buhari, kaynaklar hep iftira şu bu diyor, ama bulunduğu yerden neden sürgün edildiğini, neden hayatın zindan edildiğini kimse yazmaya yanaşmıyor.
Hakeza İmam-ı Azam'ın bu yüzden aylarca işkence görmesi gün gibi ortada kaynaklardan, hem de ehli sünnet kaynaklar.
İşte bu cümle yaptıkları "zulümleri imamlara doğrulatma, Allah'tan geldiğini söyletmenin şifresi, anahtar cümlesi olarak kullanılmış"
O'da şudur ki " Kur'an ezelidir denilecek ki,bu kelamların ve fiillerin hepsi ezelden yazılmıştı zaten'in kulbu takılmış olsun"
Güzel kardeşim bir bakalım İmam-a Azamı tekfir edenlerin, zındık diyenlerin iddiaları arasında ne var?
Hatta aylarca hapsedilmesinin ve kırbaçlanmasının altında ne var?
Kur'an Allah'ın mahlukudur yaratılmıştır demesi var, en sonunda baktı ki alakasız bir nedenden öldürüleceğini
idrak edince,
"okunuşu, lafzı, aramızda dolaşan metni mahluktur" , ama Allahîn ondan muradı ezelidir diyerek orta yolu bulmuş.
Bunu tüm kaynaklar naklediyor, ehli sünnet dahil.
ama yine sonu malesef ölüm olmuş. İnsanların üzerindeki etkisi düşünülerek devlet eli ile kadılık teklif edilmiş,
ama mübarek imam kendi zulümlerine alet edilmek için bu tekliflerin yapıldığını bildiği için kabule yanaşmamış zindanlarda çürümüş değil mi?
Bunları sürekli okuyoruz neden üzerinde düşünmüyoruz, neler olup bittiğinin?
Neden öldürüldü bu zat, gelmiş geçmiş en büyük alim denilen bu zat bir hiç uğruna mı yıllarca işkence çekti ve katledildi?
Kadercilik ve cebriyye zulmü gizlemek için biçilmiş bir kaftan, siz itikadi bir mesele olarak insanların önüne koyabilirsiniz,
ne böyle bir itikadi mesele var, ne imani bir durum, olup bitene kılıf bulmaktan, insanların nefisleri ile işledikleri pislikleri örtmeye çalışmaktan başka bir şey değildir bu.
Tıpkı müşriklerin bizim yaptığımız bir suç değil, biz Allah'a yakın olmak için bunları yapıyoruz,
"Eğer Allah dilemese biz şirk koşmazdık" demeleri gibidir, hem pisliği yap hem üstünü Allah'ın muradı ile ört.
Yezid ve Muaviye'de aynını yapmıştır,
Hüseyin'in kesik başını, kardeşi Zeyneb'e gösterip O'nu öldüren ben değil Allah'tır, ölmesini Allah murad etti" demeleri gibidir.
Kulp'lar hazırdır yani...
Bunun için ayrı konu açıp konuşuruz, hiçbirşeyi konuşmaktan kaçmayız hatamız varsa tashih ederiz, biz de öyle bekleriz ama,
bu zamana kadar kaşılaştığımız tek şey elde olanın doğru/yanlış ayırd etmeksizin muhafazası.
Siz 1400 hiç dezenformasyona uğramamış bir peygamber-ashab kültürünün naklinin mümkün olduğunu,
bunun elinizde olduğundan hiç şüphe olmadığından dem vuruyorsunuz,
adını da "ehli sünnet vel cemaat" koyup bu muhafazakarlık ile övünüyorsunuz,
ama detayda bu böyle değil her konu başlığında bu açıkca meydana çıkıyor, açık ediyor kendini.
Bu bize tamamen red-tamamen kabul mantığının yanlışlığını gösteriyor, ama malesef doğru/yanlış farketmez tamamen önüne gelen nakle iman etmeyi "iman" gayrını "zındıklık-fasıklık" olarak tanımlayanlar fena halde aldanıyor ve aldatıyorlar, bunu konuşmak istiyoruz biz.