İmam Azam Hz.lerine çeşitli nedenlerle ileri geri eden alimler olmuştur. Bir kısmı uydurmadır, çoğu da İmam Azam Hz.lerine aleyhdar olma yolundan dönmüştür. Alimler birbirini tenkid edebilirler. Tenkid eden de edilen de kıymetten ANINDA düşecek değildir! Alim de olsa beşeriyet noksanlarıyla malüldür. Dolayısıyla alimlerin her sözü alınır diye bir kural yoktur.
İcma, bu nedenle önemli. Bir alim yanılabilir ama bir topluluk (cemaat) yanılmaz. Tefsirler bu hakikati bildiren nakillerle doludur. Lütfen bakınız, dediğimiz aşağıdaki linke bir daha bakınız.
Bu da bir başka yazıdır:
İmam Azam Hz.leri Neden Tenkid Edilmiştir?
"
Ebu Hanife'nin aleyhinde bulunmak, üzerinde ulemanın icma ettiği bir husustur.
Çünkü Basra'nın imamı Eyyub es-Sahtiyani'dir ve Ebu Hanife'nin aleyhinde konuşmuştur; Kufe'nin imamı es-Sevri'dir ve Ebu Hanife'nin aleyhinde konuşmuştur; Hicaz'ın imamı Malik'tir ve Ebu Hanife'nin aleyhinde konuşmuştur; Mısır'ın imamı el-Leys b. Sa'd'dır ve Ebu Hanife'nin aleyhinde konuşmuştur; Şam'ın imamı el-Evza'i'dir ve Ebu Hanife'nin aleyhinde konuşmuştur; Horasan'ın imamı Abdullah b. el-Mübarek'tir ve Ebu Hanife'nin aleyhinde konuşmuştur…"[1]
Müçtehid İmamlar arasında İmam Ebu Hanife dışında, pek çok güvenilir isim tarafından cerh (Çürütülmeye çalışılan), taz'if (iki kat edilen) ve ta'n edilen (kötülenen) ikinci bir isim mevcut değildir. Yukarıya aldığım pasaj, bu konuda rastlanacak en "yunmuş-yıkanmış" ifadelerden oluşmaktadır. Tarih boyunca tek kanallı beslenmenin, önyargının, tarafgirliğin ve taassubun vücut verip yaşattığı "Ebu Hanife aleyhdarlığı", Sünnet'e bağlılık, Selef'e saygı, hamiyet-i diniye… gibi gerekçelere sığınılarak köpürtülüp yaşatılmıştır; ne yazık ki günümüzde de bazı çevreler tarafından olanca şiddetiyle devam ettirilmektedir.
İşte benzer bir "tesbit" daha: İmam Ebu Davud'un oğlu Ebu Bekr b. Ebi Davud soruyor:
"Üzerinde Malik ve ashabının, eş-Şafi'i ve ashabının, el-Evza'i ve ashabının, el-Hasan b. Salih ve ashabının, Süfyan es-Sevri ve ashabının ve Ahmed b. Hanbel ve ashabının ittifak ettiği bir mesele hakkında ne dersiniz?" Muhatapları, "Ey Ebu Bekr! Bundan daha sahih bir mesele olmaz" karşılığını verince taşı gediğine koyuyor: "İşte bunların hepsi, Ebu Hanife'nin tadlili (dalalette olduğu tesbiti) üzerinde ittifak etmiştir!"[2]
Ve benzeri bir "tesbit" de İbn Hibban'dan: "Bütün İslam merkezlerinde ve diğer bölgelerde bulunan imamlar ve vera ehli onu cerh ve zemmetmişlerdir. Sadece tek-tük bazı kimseler bundan istisnadır…"[3]
Günümüzde durum
Geçmişte şu veya bu sebeple vuku bulmuş olan bu "Ebu Hanife aleyhdarlığı"nın her şeye rağmen ısrarla ve inatla devam ettiriliyor oluşu, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken bir "arıza" durumuna işaret etmektedir. Zira tarihte İmam hakkında vuku bulmuş bu itham, cerh ve taz'ifler, sadece Hanefi ulema tarafından değil, diğer mezheplere mensup insaf ve tahkik ehli ulema tarafından da gerekli biçimde cevaplandırılmış bulunmaktadır. Maliki mezhebine mensup İbn Abdilberr'in el-İntika'sı, Şafii mezhebine mensup ez-Zehebi'nin Menakıb'ı, Muhammed b. Yusuf es-Salihi'nin Ukudu'l-Cüman'ı, es-Süyuti'nin Tebyidu's-Sahife'si, İbn Hacer el-Mekki'nin el-Hayratu'l-Hısan'ı, Hanbeli mezhebine mensup Cemaluddin Yusuf b. Abdilhadi'nin Tenviru's-Sahife'si.. bu meyanda ilk akla gelenlerdir.
Bütün bu çalışmalara rağmen Ebu Hanife aleyhdarlığının bir "dindarlık" ve "Sünnet/Hadis taraftarlığı" göstergesi olarak yaşatılması ve terviç edilmesi bizatihi din adına ve Sünnet/Hadis adına kaygı vericidir. İmam Ebu Hanife'nin çağdaşlarından ünlü zahid Mekkeli Abdülaziz b. Ebi Ravvad'ın şu tesbitine katılmamak mümkün değildir: "Ebu Hanife imtihan vesilesidir. Kim onu severse sünnidir; kim de ona buğz ederse bid'atçidir."[4]
Söz gelimi M. Nasıruddin el-Albani, "Ebu Hanife aleyhdarları" arasında hayli "ılımlı" bir görüntü verdiği halde, mesleğini icra için ayağına gelmiş fırsatı tepmeyi "ilmi objektiflik" anlayışıyla bağdaştıramamakta ve Nasbu'r-Raye'ye düşülen bir dipnotu vesile edinerek İmam Ebu Hanife'nin kimler tarafından taz'if edildiğini şöyle sıralamaktadır:
"Evvela İmam Ebu Hanife'nin taz'ifinde ed-Darekutni yalnız değildir. Aksine bu konuda imamların büyükleri ondan önce davranmışlardır ki, herhangi bir taassup sahibinin, imamlıkları ve büyüklükleri sebebiyle onların taz'ifinde kusur bulması mümkün değildir. Onlardan birisi Abdullah b. el-Mübarek'tir. İbn Ebi Hatim sahih bir senedle onun şöyle dediğini nakletmiştir: "Ebu Hanife Hadis'te miskin idi." Yine İbn Ebi Hatim şöyle der: "İbnu'l-Mübarek Ebu Hanife'den rivayette bulunmuş, ancak son zamanlarında onu(n hadisini) terk etmiştir. Babamı böyle derken işittim."
"Yine onlardan bir diğeri İmam Ahmed'dir. el-Ukayli ed-Du'afa'da sahih bir senedle onun şöyle dediğini nakletmiştir: "Ebu Hanife'nin hadisi zayıftır."
"Yine onlardan bir diğeri, es-Sahih sahibi İmam Müslim'dir. el-Küna isimli eserinde şöyle demiştir: "Hadisi muzdaribdir. Çok fazla sahih hadisi yoktur."
"Yine onlardan bir diğeri İmam en-Nesai'dir. ed-Du'afa ve'l-Metrukin'de şöyle demiştir: "Hadis'te kuvvetli değildir."
(…)
"Ebu Hanife'nin (rh.a) Hadis'te taz'if edilmiş olması, şöhret sahibi olduğu ilimdeki ve şöhret sahibi olduğu Fıkıh'taki kadrini ve büyüklüğünü mutlak olarak alçaltmaz. Onun Fıkıh ilmindeki üstünlüğü ve kendini ona vermesi, Hadis'te hıfzının zayıflamasına yol açmış olmalıdır. Malumdur ki, bir alimin bir ilme yönelmesi ve onda ihtisas sahibi olması genellikle diğer ilim dallarında hafızasını zayıflatan hususlardandır. En iyisini Allah Teala bilir."[5]
İmam Ebu Hanife hakkındaki bu iddia ve ithamlar ne yazık ki sadece onun hadisçilik yönüyle sınırlı kalmamış, itikadi sahaya da uzanarak küfürle itham edilmesi noktasına kadar vardırılmıştır. Ancak bu yazı sadece ona İlm-i Hadis nokta-i nazarından yöneltilen tenkitleri konu edineceği için konunun diğer boyutlarına değinilmeyecektir. [6]
İmam Ebu Hanife'ye Hadis ilmi bağlamında yöneltilen tenkit ve taz'ifleri iki grupta toplamak mümkündür:
1. Hadis müktesebatının yetersiz ve Hadis'te güvenilmez/zayıf olduğu, hafızasının yeterince güçlü olmadığı gerekçesiyle yapılan tenkitler.
2. Hadislerle amel konusuna gereken ihtimamı göstermediği, re'yi çok kullandığı ve hadislere muhalefet ettiği gerekçesiyle taz'ifi.
Yukarıdaki iki başlık altında toplanabilecek "Ebu Hanife cerhleri" meyanında mütekaddimundan nakledilen ne varsa eserlerine doldurarak İmam'ı cerh edenler kervanına katılan İbn Adiyy,[7] el-Ukayli,[8] İbn Kuteybe,[9] İbn Ebi Hatim,[10] el-Hatibu'l-Bağdadi,[11] İbnu'l-Cevzi[12] gibi daha birçok müellif bulunduğunu ve burada zikredilen örneklerin, münhasıran Hadis sahasıyla sınırlı olmalarına dikkat edildiğini belirtmek gerekir. Bunun dışında Kur'an'ın mahluk olduğu, cennet ve cehennemin son bulacağı, irca (mürciilik) vb. konulardaki görüşleri sebebiyle tekfir edildiği, tevbeye davet edildiği… konusunda birçok şey nakledilmiştir. Muhammed Zahid el-Kevseri merhum Te'nibu'l-Hatib adlı muhalled eserinde bütün bu iddiaları büyük bir vukufiyet ve dirayetle cevaplandırmış ve İmam'ın, bu ithamların tamamından beri olduğunu mukni delillerle ortaya koymuştur.
İddiaların ilmi kıymeti
Yukarıda örnek olarak zikredilen ve tamamı kitap hacmini dolduracak kemiyette olan cerh, taz'if ve tenkitlerin ilmi kıymeti hakkında şunları söyleyebiliriz:
İmam Ebu Hanife üzerinde yoğunlaşan tenkitler, dönemin fotoğrafını yansıtması bakımından hayli önemlidir. Öncelikle Irak (Bağdat ve Basra) merkezli "i'tizal" hareketi, itikadi sahada derin sarsıntılar meydana getirmektedir. Cedelci kişilikleri dolayısıyla Mu'tezililer, konuştukları sıradan insanları kolaylıkla etki altına alabilmektedirler. Toplumsal doku için hayli tehlikeli olan bu akım karşısında topluma önderlik edenler, insanları onlarla konuşmaktan, bir araya gelip oturmaktan titizlikle sakındırma gayreti içinde olmuşlardır. Büyük imamlardan Kelam ilmiyle iştigalden veya Kelamcılar'la hemhal olmaktan sakındırma babında nakledilen sözleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Tam karşı cephede yer alan Hadisçiler dönemin fotoğrafındaki ikinci asli unsur olarak temayüz etmektedir. Aralarında rivayetlerin ihtiva ettiği anlamlara ve Fıkhu'l-Hadis'e fazla ihtimam göstermeyen, bütün mesaisini rivayetleri olabildiğince fazla tarikten toplama işine sarf eden "nakale-i ahbar" ve "zevamil-i esfar"ın da bulunduğu Ehl-i Hadis, re'y, kıyas vb. kavramlardan hazzetmeyen, bunları ve temsil ettikleri çizgiyi hep "tekinsiz" bulan bir anlayışı temsil eder durumdadır.
Ne var ki itikadi bakımdan bunlar arasında da en az Mu'tezile kadar tehlikeli istikametlere gidenler bulunduğu bir vakıadır. Ehl-i Hadis içinde teşbih ve tecsim inancına meyledenlerin, hatta fiilen bu inancı benimseyenlerin bu tutumunun temelinde rivayetlerin manalarına nüfuz edememe, bir de rivayetlerin mana ile nakli bulunmaktadır. Bilhassa itikadi sahaya taalluk eden müteşabihat türü rivayetleri Şer'i prensipler ve İslami akıl süzgecinden geçiren Sünni Kelamcı çizgiyi Sünnet'e/Hadis'e ittiba ve "teslimiyet" adına en acımasız ithamlarla zemmedenler, elbette bu Ümmet'in yarısının, hatta üçte ikisinin[13] metbuu durumundaki İmam Ebu Hanife'nin üstünü çizmekte de bir beis görmeyecek, hatta bunu dini bir sorumluluk addedecektir!
İşin ilginç yanı, bu Ümmet'in ta'zim ve tebcil ettiği büyük şahsiyetlere atfen İmam'ın Hadisçiliğine yöneltilen iddiaların kahir ekseriyetinin güvenilmez senedlerle gelmiş olmasıdır. el-Kevseri merhumun Te'nibu'l-Hatib'de, ondan önce el-Melikü'l-Muazzam İsa b. Ebi Bekr'in es-Sehmu'l-Musib'de ortaya koyduğu bu gerçeğe rağmen Ebu Hanife aleyhdarlığının hala yaşıyor, daha doğrusu "yaşatılıyor" olması, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken bir husustur.
Nu'aym b. Hammad, İbn Ebi Hatim, Abdullah b. Ahmed… ve emsali "Re'y fobisi" taşıyan kimselerin, aşağıda örnekleri zikredilecek olan ta'dil ve övgülere karşı gözünü yumarak tek taraflı ve önyargılı hareket etmeleri neticesinde yukarıda zikredilen türden cerh ve tenkitler ne yazık ki kitapları doldurarak ebedileştirilmiştir.
Cerh-Ta'dil kitaplarının tarafsızlığı meselesi
Söz konusu iddialar içinde, sened bakımından herhangi bir kusur taşımayanlar yok mudur? Elhak, vardır. Ancak bunlar da ya aslen "cerh/taz'if" ve "tenkid" unsuru taşımayan tesbitlerdir, yahut taassup/önyargı kaynaklıdırlar, ya da sahipleri hakikat-i hale vakıf olduktan sonra bu görüşlerinden rücu etmişlerdir. En nihayet bunlar arasında bu kategorilerden birine girmeyenler var ise de, kemiyet ve keyfiyet olarak bu türlü tenkitlerden yakasını kurtarabilmiş insan sayısı hemen hemen yok gibidir.
Bu gerçeğe parmak basan İbn Cerir et-Taberi şöyle der: "Şayet bozuk mezheplerden birine nisbet edilen kimselerin her biri hakkında bu durum sabit ve bu sebeple o kimselerin adaleti sakıt, şahitlikleri batıl olacak olsaydı, İslam merkezlerindeki muhaddislerin çoğunluğunun terk edilmesi gerekirdi. Çünkü bir grup, onlardan her birini hoşa gitmeyen şeylere nisbet etmişlerdir…"[14]
Söz gelimi İmam Ebu Hanife aleyhine nakillerde bulunmakla maruf olan İbn Ebi Hatim, İmam el-Buhari' hakkında şöyle demektedir: "… Kendisinden babam (Ebu Hatim) ve Ebu Zür'a Hadis dinlemişlerdir. Daha sonra Muhammed b. Yahya en-Nisaburi, el-Buhari'nin kendilerine "Benim Kur'an'ı telaffuzum mahluktur" dediğini yazınca ikisi de el-Buhari'nin hadisini terk ettiler."[15]
Hatırdan çıkarılmaması gereken husus şudur: Cerh-Ta'dil alimleri de insandır. Her insana arız olan izafilikler şüphesiz ki onlara da arız olmuştur. Bazıları bundan kurtulmasını bilmiş, ancak bu arıza diğer bazılarında mevcudiyetini devam ettirmiştir. İmam eş-eş-Şafi'i'nin hocası ve kendisinden çokça rivayette bulunduğu İbrahim b. Muhammed b. Ebi Yahya el-Eslemi hakkında İbn Adiyy, "Hadisini çokça inceledim. Rivayetlerinde münker bir şeye rastlamadım…" der.[16]
el-Kevseri'nin bu ifadelere itirazı oldukça dikkat çekicidir: "Ahmed (b. Hanbel) ve İbn Hibban gibi Hadis tenkitçilerinin bu zat hakkındaki sözlerini biliyorsun. el-İcli onun hakkında şöyle der: "Medineli, Rafızi, Cehmi, kaderi. Hadisi yazılmaz." Hatta Hadis tenkitçilerinin birçoğu bu zatı tekzib etmiş (Hadis'te yalancı olduğunu belirtmiş) tir. Eğer eş-Şafi'i bu zattan, Malik'ten rivayet ettiği kadar çok hadis rivayet ediyor olmasaydı, İbn Adiyy onun durumunu takviyeye çalışmazdı…"[17]
Gerçeği görenler
Şam fakihi İmam el-Evza'i, Abdullah b. el-Mübarek ile karşılaştığında, İmam Ebu Hanife'yi kastederek, "Kufe'den çıkan şu bid'atçi kimdir?" diye sorar. İbnu'l-Mübarek herhangi bir şey söylemez. Kaldığı eve gider ve üç gün içinde İmam Ebu Hanife'nin güzel çözümlerden oluşan meselelerini derleyerek küçük bir kitap oluşturur. Bundan sonrasını kendisinden dinleyelim:
"el-Evza'i o sıralar oranın mescidinde imamlık ve müezzinlik yapıyordu. Elimdekinin ne olduğunu sordu. Kitabı kendisine verdim. Açtı ve içindeki meselelerden birini inceledi. O meselenin üzerine, "Bu, en-Nu'man'ın görüşüdür" diye yazmıştım. Ezan sonrasına kadar –ayakta olduğu halde– kitabın baş tarafından bir miktar okudu. Sonra kitabı cübbesinin cebine koydu. Ardından, kamet getirerek namazı kıldırdı. Namazdan sonra kitabı tekrar çıkardı ve inceledi. Bir süre sonra bana dönerek, "Ey Horasanlı! Bu en-Nu'man b. Sabit kimdir?" diye sordu. "Irak'ta karşılaştığım bir üstat" diye cevap verdim. "Bu zat belli ki üstatlar arasında seçkin birisi. Git ve ondan daha fazla ilim almaya bak" dedi. Bunun üzerine kendisine, "Bu, kendisinden sakındırdığın Ebu Hanife'dir" dedim. Aradan bir süre geçtikten sonra el-Evza'i ile Mekke'de karşılaştık. O meselelerde Ebu Hanife'ye taraftarlık ettiğini gördüm. Ayrılacağımız zaman kendisine, "Ebu Hanife'yi nasıl buldun?" diye sordum. "İlminin çokluğu ve aklının mükemmeliyeti sebebiyle ona gıpta ettim. Onun hakkındaki eski görüşümden dolayı da Allah Teala'dan bağışlanma diledim. Zira ben eskiden onun hakkında açıkça hatalıydım. O adamdan ilim öğrenmeye devam et. Zira o, kendisi hakkında kulağıma gelen şeylerden uzaktır."[18]
Bir diğer örnek de İmam Muhammed el-Bakır'dır. Bir hac mevsiminde karşılaştığı İmam Ebu Hanife'ye, dedesi Hz. Peygamber (s.a.v)'in dinini ve sünnetini değiştirdiği yolunda bazı duyumlar aldığını ve işin aslının ne olduğunu sorduğunda İmam, işin aslını kendisine örnekleriyle izah eder. Bunun üzerine İmam Muhammed el-Bakır, İmam Ebu Hanife'ye sarılarak alnından öper ve kendisine dua eder.[19]
Ve nihayet İbn Adiyy'in durumu bu hususta ibretamiz bir vesika oluşturmaktadır. el-Kamil isimli eserinde İmam Ebu Hanife aleyhinde menkul ne kadar söz varsa yer vermeye çalışan İbn Adiyy, İmam et-Tahavi ile karşılaşıp işin gerçeğini kavrayınca fikirleri değişmiş, hatta İmam Ebu Hanife'nin rivayetlerinden oluşan bir Müsned kaleme almıştır.[20]
Tenkitlerin sebebi
Maliki mezhebinin büyük Hadis ve Fıkıh alimi İbn Abdilberr şöyle der: "Hadisçiler Ebu Hanife'nin zemminde ifrata gitmiş ve bu hususta haddi aşmışlardır. Onlara göre bunu gerektiren sebep, rivayetlere re'y ve kıyası sokması ve bu iki unsura itibar etmesidir. (…) Onun bazı ahad haberleri reddi, makul tevile dayanıyordu ve bunların birçoğunda daha önceki ulema aynı şeyi yapmıştır. Ebu Hanife gibi re'y ile hüküm verenler de bu hususlarda daha evvelki ulemanın izinden gitmiştir. (…)
"Hiçbir ilim ehli bilmiyorum ki bir Kur'an ayeti konusunda tevil yapmış veya bir Sünnet(in anlaşılması) konusunda bir mezhep benimsemiş ve o mezhep sebebiyle başka bir Sünnet'i reddetmiş olmasın. Bu şekilde bir sünneti reddederken de makul bir tevile veya nesh iddiasına dayanmışlardır. Şu kadar ki Ebu Hanife'nin bu tarz davranışı başkalarına göre daha fazladır.
"Yahya b. Selam şöyle demiştir: "(…) el-Leys b. Sa'd şöyle dedi: "Malik b. Enes'in, hepsi de Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine muhalif olan 70 meselesini tesbit ettim. Malik bu meselelerde re'yi ile hüküm vermiştir. Kendisine nasihat babından bu meseleleri ona yazdım."
"Bu Ümmet'in alimlerinden hiç kimse, herhangi bir hadisin Hz. Peygamber (s.a.v)'den sabit olduğunu kabul ettikten sonra, kendisi gibi bir rivayet veya icma yahut kendisine teslim olmak gereken bir asla dayanan uygulama tarafından nesh edildiğini iddia etmeden yahut senedinde bir kusur bulunduğunu ileri sürmeden onu reddetmemiştir. Eğer bir kimse böyle yapacak olursa, imam ittihaz edilmesi şöyle dursun, "adalet" sıfatı düşer; fasıklar sınıfına girer. (…)
"Ebu Hanife'den rivayette bulunanlar, onu tevsik eden (güvenilir olduğunu söyleyen) ler ve onu meth-u sena edenler, aleyhinde konuşanlardan fazladır. Ehl-i Hadis'ten onun aleyhinde konuşanların kendisini en fazla ayıpladıkları noktalar re'y ve kıyasa çokça dalması ve irca akidesini benimsemesidir…"[21]
Bu satırları okuduktan sonra "keşke mesele, İbn Abdilberr'in son derece dikkatli seçilmiş ifadelerle anlattığından ibaret olsaydı" demekten kendimizi alamıyoruz. Ehl-i Hadis'in İmam Ebu Hanife'yi tenkit ve taz'if ettiği meseleler incelendiğinde şu üç noktada toplandıkları görülür:
1. Akaid. Bu sahada İmam Ebu Hanife'nin irca akidesini benimsemesinden, Cennet ve Cehennem'in yok olacağına kadar birçok hususta kabul edilemez görüşler benimsediği nakledilmiştir.
2. Hadis müktesebatının azlığı, hafızasının zayıflığı. Bu hususta ileri gelen Hadis imamlarından Abdullah b. el-Mübarek'ten İmam eş-Şafi'i'ye, Ahmed b. Hanbel'den Sütfyan es-Sevri ve İbn Uyeyne'ye kadar pek çok isimden naklen pek ağır cerh ve taz'if ifadeleri nakledilmiştir.
3. Sahih hadislere muhalefeti, kendisine hatırlatıldığı halde hadis doğrultusunda hüküm vermekten imtina etmesi, re'ye dayalı hüküm vermeyi Hadis ve rivayete dayalı hüküm vermeye tercih etmesi.[22]
Hakikat-i hal
Eğer mesele sadece ileri gelen birçok Hadis imamının İmam Ebu Hanife'yi cerh etmesi, bunun karşılığında da Hanefilerin onu müdafaaya yönelik çabalarından ibaret olsaydı, yukarıdaki üç maddenin oluşturduğu manzara gayret-i diniyyesi ağır basan herkes tarafından aynı tepkiyle karşılanırdı. Ancak bu yazının başlarında isimlerini saydığım –farklı mezheplere mensup– insaf ve tahkik ehli ulemanın İmam'ı müdafaa eden çalışmalara imza atmış olması işin rengini değiştiriyor.
Mesele sadece daha sonraki ulemanın tevsik ve tebcilinden ibaret değildir elbette. Gerek aynı dönemde, gerekse daha sonra yaşamış olan birçok mutedil Hadis imamı İmam Ebu Hanife hakkında adaletten ve gerçekten ayrılmamış, başkalarının sözlerine iltifat etmeksizin hakikati olduğu gibi dile getirmiştir.
İmam Ebu Hanife'yi metheden isimler arasında örnek olarak şunları sayabiliriz:
1. İmam el-Buhari'nin önde gelen hocalarından olan Mekki b. İbrahim: "Ebu Hanife zamanının en alimi idi."[23]
2. Ahmed b. Hanbel ve daha başka büyüklerin kendisinden rivayette bulunduğu Yezid b. Harun: "Bin kişiye yetiştim; çoğundan hadis yazdım. Aralarında 5 kişiden daha fakih, vera sahibi ve alim görmedim. Bu beş kişinin başında Ebu Hanife gelir."[24]
3. Abdullah b. el-Mübarek: "Kufe'ye geldim ve "Sizin şu memleketinizin en alimi kimdir?" diye sordum. Hepsi de "Ebu Hanife" diye cevap verdi." Yine İbnu'l-Mübarek'in İmam Ebu Hanife'yi ta'zim ve tebcil ettiği ve kendisine meth-u senada bulunduğu bilinen bir husustur.[25]
4. Süfyan es-Sevri: İmam Ebu Yusuf şöyle demiştir: "Süfyan es-Sevri, Ebu Hanife'ye mütabaatta benden ileridir."[26]
5. Süfyan b. Uyeyne: "Beni Kufe'de Hadis (rivayet etmem) için ilk oturtan Ebu Hanife'dir. Beni camide oturttu ve talebeye "Bu, Amr b. Dinar'ın hadisini en sağlam bilen kişidir" dedi. Bunun üzerine onlara hadis rivayet ettim."[27]
6. İbn Cüreyc: Ravh b. Ubade anlatıyor: "150 senesinde İbn Cüreyc'in yanında idim. Kendisine, "Ebu Hanife vefat etti" denildi. Bunun üzerine şöyle dedi: "Allah ona rahmet eylesin. Pek çok ilim onunla beraber gitti."[28]
7. İmam eş-Şafi'i: "Ebu Hanife, Fıkıh'ta sözü kabil ve teslim edilen biriydi." Yine şöyle dediği malum ve meşhurdur: "Kim Fıkıh öğrenmek isterse, Ebu Hanife'ye muhtaçtır."[29]
8. Cerh-Ta'dil otoritelerinin hocası durumundaki Veki' b. el-Cerrah: Yahya b. Ma'in şöyle demiştir: "Veki' gibisini görmedim. Kendisi Ebu Hanife'nin re'yi ile fetva verirdi."[30]
9. Cerh-Ta'dil ilminin imamlarından Yahya b. Sa'id el-Kattan: Yahya b. Ma'in şöyle demiştir: "Yahya el-Kattan'ı şöyle derken işittim: "Allah Teala'ya karşı yalan söyleyemeyiz. Ebu Hanife'nin re'yinden daha güzel bir re'y duymadık. Onun görüşlerinin ekserisini esas almışızdır."[31]
10. Yahya b. Ma'in: "Ebu Hanife sika idi. Sadece ezberlediğini rivayet eder, ezberlemediğini ise rivayet etmezdi."[32]
Vakıa en doğru şahittir
Yukarıdan beri nakledilenler, Hadis ve Cerh-Ta'dil ilminin tartışmasız otoritelerinin İmam Ebu Hanife hakkındaki hüsn-i şahadetlerinden seçilmiş örneklerdir. İmam Ebu Hanife'yi cerh ve tenkit edenler bu ifadeleri nasıl değerlendirir, bu onların meselesidir: ancak yukarıdaki gerçeklere eklenecek bir gerçek daha var:
İmam'ın meşhur iki talebesinin bugün elimizde bulunan Kitabu'l-Asar isimli eserleri. Her ikisi de matbu ve mütedavel olan bu eserler, İmam'ın az hadis bildiği ve hadise itibar etmediği iddialarını boşa çıkaran en canlı şahit konumundadır. Fıkıh bablarının dayandığı ve İmam'ın kendi senedleriyle nakledilmiş rivayetlerden oluşan bu eserler ortadayken hala bazı çevrelerin "Ebu Hanife Hadis'te zayıftı, az hadis biliyordu, hadise itibar etmiyordu" gibi asılsız ithamları tekrar edip durması, akla önyargı ve taassup illetlerini getirmektedir.
Ebu'l-Müeyyed el-Havarizmi'nin Cami'u Mesanidi'l-İmam Ebi Hanife isimli derlemesi de bu meyanda anılmalıdır. İki cilt halinde matbu bulunan bu eserin ilmi kıymeti, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in Asar'larına oranla ikinci sırada gelmektedir. Zira Bu eserde yer alan rivayetlerin İmam'a aidiyeti, rivayetlerin senedlerinde ondan sonra yer alan ravilerin güvenilirliğiyle doğrudan ilişkilidir. Ancak bu durum Asar'lar için söz konusu değildir. Onların mezhebin iki büyük imamına aidiyeti konusunda herhangi bir şüphe söz konusu değildir.
Bütün bu söylenenlere bir de Hanefi mezhebine mensup Hadisçilerin varlığı ilave edilmelidir. Mezhebin Tabakat kitaplarında onların isimlerine ve Hadis sahasında verdikleri eserlere yer verilmiştir. el-Kevseri merhum, mezhebin Hadis hafızlarından Cemaluddin ez-Zeyla'i'nin Nasb'r-Raye'sine yazdığı takdim yazısında[33] Hanefi mezhebinin Hadisçilerini liste halinde zikretmiştir. Onun zikrettiği 110 isme, Muhammed Yusuf el-Bennuri 40 isim daha ilave etmiştir.
Kendisine yöneltilen haksız, taassup kaynaklı ve yanlı tenkitlere karşın, İmam Ebu Hanife'nin Hadis ilmindeki haklı şöhreti, sadece Hanefi mezhebine mensup ulema tarafından değil, farklı mezheplerin müntesibi ulema tarafından da teslim edilmiştir. Bunun bir göstergesi olarak İmam'ın adının, Hadis hafızlarının zikredildiği eserlere derc edildiğini görüyoruz. Bunların başında Şafii mezhebinden Hafız ez-Zehebi gelmektedir.[34] Onu izleyen kuşaklardan Hanbeli mezhebine mensup Hadis hafızı Şemsuddin Muhammed b. Ahmed İbn Abdilhadi el-Makdisi, el-Muhtasar fi Tabakati Ulemai'l-Hadis isimli eserinde, ardından aynı mezhebe mensup "İbnu'l-Mibred" adıyla maruf hafız Cemaluddin Yusuf b. Hasan İbn Abdilhadi, Tabakatu'l-Huffaz'ında[35] ve nihayet Şafii mezhebine mensup hafız Celaluddin es-Süyuti Tabakatu'l-Huffaz isimli eserinde[36] aynı tavrı sürdürmüşlerdir.
Reddiyeler
İmam Ebu Hanife'nin Hadis'e muhalefet ettiği söylemi sadece kuru iddia seviyesinde kalmamış, fiili olarak da gösterilmeye çalışılmıştır.
1. Bu cümleden olarak zikredilmesi gereken ilk ve en önemli çalışma el-Buhari ve Müslim gibi Hadis imamlarının hocası durumundaki Ebu Bekr b. Ebi Şeybe tarafından yapılmıştır. el-Musannef isimli meşhur eserinin bir cildinde "Kitabu'r-Redd ala Ebi Hanife" adını verdiği özel bölümde "Bu, Ebu Hanife'nin Hz. Peygamber (s.a.v)'den Gelen Rivayete Muhalefet Ettiği Hususlar(ı ihtiva eden bölümdür) diyerek 125 bab zikretmiş, her bir babda birkaç rivayet zikrettikten sonra İmam Ebu Hanife'nin o rivayetlere aykırı hüküm verdiğini söylemiştir.[37]
Bu 125 meseleye, tarih içinde çeşitli cevaplar verilmiş ise de, bunlardan günümüze kadar gelebilen olmamıştır. Muhammed Zahid el-Kevseri merhumun muhalled eserlerinden en-Nüketu't-Tarife[38] bu iddialara eldeki en kapsamlı cevabı oluşturmuştur. Müellif merhum, vardığı sonucu eserinin giriş kısmında şöyle özetlemektedir:
İmam Ebu Hanife'nin çözüme bağladığı meselelerin adedi konusunda zikredilen en küçük rakam 83 bin'dir. İbn Ebi Şeybe'nin zikrettiği 125 meselenin tamamında İmam'ın hata ve hadise muhalefet ettiği bir an için kabul edilse bile, bunun, toplama oranı 664'te 1'dir. (…)
İbn Ebi Şeybe'nin zikrettiği 125 meselenin % 50'sinde muhalif rivayet söz konusudur. Yani İmam Ebu Hanife ayrı bir rivayeti, İbn Ebi Şeybe ayrı bir rivayeti esas almıştır. Geriye kalan % 50'yi 5'e ayırırsak, ilk 5'te 1'lik kısımda haber-i vahid'in Kur'an ayetiyle çatışma arz etmesi söz konusu olduğu için İmam, Kur'an ayetini esas almış hadisi ise tevil etmiştir. ikinci 5'te 1'lik kısım ahad haberden daha güçlü ("meşhur" gibi) rivayetler sebebiyle ahad haberin terk edildiği durumları anlatmaktadır. Üçüncü 5'te 1'lik kısımda aynı rivayetten farklı anlam/hüküm çıkarma söz konusudur. Yani İbn Ebi Şeybe de İmam Ebu Hanife de aynı hadise dayanmaktadır. Ancak anlayış ve yaklaşım tarzlarındaki farklılık sebebiyle çıkardıkları hükümler farklıdır. Dördüncü 5'te 1'lik kısımda İbn Ebi Şeybe, hadise muhalif olarak gördüğü hükmü İmam Ebu Hanife'ye nisbette hatalı davranmıştır. Yani mezhep kitapları esas alındığında, İmam Ebu Hanife'nin, İbn Ebi Şeybe'nin kendisine nisbet ettiği görüşü benimsemediği anlaşılmaktadır. Nihayet en fazla son 5'te 1'lik kısımda İmam'ın hadise muhalif hüküm verdiği söylenebilir. Bu demektir ki, İbn Ebi Şeybe'nin 125 olarak takdim ettiği "hadise muhalif" içtihadlarının adedi 12 civarındadır.
2. İmam'ın hadislere muhalefet ettiğini örnekleriyle gösteren diğer bir çalışma da İmamu'l-Haremeyn el-Cüveyni'nin Muğisu'l-Halk isimli çalışmasıdır. el-Kevseri merhum bu çalışmaya da İhkaku'l-Hakk bi İbtali'l-Batıl fi Muğisi'l-Halk isimli çalışmasıyla cevap vermiştir. Orada zikredilen meseleler İbn Ebi Şeybe'nin çalışmasında olduğu gibi sırf hadis kaynaklı değildir. Böyle olanlar yanında mezhebin usul ve kavaidi doğrultusunda verilmiş hükümler de tartışma konusu yapılmıştır.
3. İmam el-Buhari, Sahih'inin birçok yerinde[39] "İnsanlardan birisi demiştir ki…" diyerek, kasdettiği kişinin hadise muhalefet ettiğini ileri sürmüştür. Her ne kadar bu ifadeyi kullandığı her yerde kasdettiği kişi İmam Ebu Hanife değilse de[40] onu kasdettiği yerler bulunduğu kesindir.
el-Buhari'nin mezkur ifadeyi kullanarak İmam Ebu Hanife'yi hedeflediği yerler hakkında da muhtelif çalışmalar yapılmıştır. Bedruddin el-Ayni'nin Umdetu'l-Kari isimli şerhi ile Muhammed Enverşah el-Keşmiri'nin Feydu'l-Bari'si, bizzat Sahihu'l-Buhari üzerine yazılan şerhler olmak haysiyetiyle söz konusu iddiaları ilk elden cevaplandırmışlardır.
Bunlardan başka Abdülgani el-Guneymi el-Meydani'nin Keşfu'l-İltibas amma Evredehu'l-İmamu'l-Buhari ala Ba'di'n-Nas isimli eseri, konu hakkında yapılmış müstakil eserlerdendir ve matbudur.
Bunlar dışında tarihte İmam Ebu Hanife'nin mezhebini diğerlerine tercih ve tenkitlere cevap mahiyetinde pek çok çalışma yapılmıştır ki, İmam Ebu Yusuf'un er-Redd ala Siyeri'l-Evza'i'sinden, İmam Muhammed'in Kitabu'l-Hücce ala Ehli'l-Medine'sine, Siracuddin el-Gaznevi'nin el-Gurretu'l-Münife'sinden, Sıbtu İbni'l-Cevzi'nin el-İntisar li İmami Eimmeti'l-Emsar'ına ve Muhammed Murtaza ez-Zebidi'nin Ukudu'l-Cevahiri'l-Münife'sine kadar –hepsi de matbu olan– pek çok eser örnek olarak zikredilebilir.
Sonuç
İmam Ebu Hanife, Abdullah b. Mes'ud başta olmak üzere Kufe'de tavattun etmiş bulunan Sa'd b. Ebi Vakkas, Huzeyfe b. el-Yeman, Ebu Musa el-Eş'ari, Ammar b. Yasir, Selman el-Farisi… gibi büyük sahabilerin (Allah hepsinden razı olsun) ilmini tevarüs etmiştir. Tarih, bu büyük sahabilerden sadece İbn Mes'ud'un ve talebelerinin Kufe'de yetiştirdiği alim sayısının 4 bin olduğunu kaydediyor.[41] el-İcli, Kufe'ye yerleşen sahabi sayısını 1500 olarak vermektedir. el-Kevseri merhum, Hz. Ali ve Abdullah b. Mes'ud (r.anhuma) tarafından Kufe'de yetiştirilen Tabiun kuşağına mensup alimlerden ileri gelen bazılarının listesini zikretmiştir ki,[42] İmam Ebu Hanife'nin, ilmi müktesebatını nasıl bir ilmi servet üzerine kurduğu hakkında fikir edinmek isteyenler için oldukça doyurucudur.
er-Ramehürmüzi, İbn Sirin'in şöyle dediğini nakleder: "Kufe'ye geldim. 4 bin kişinin Hadis tahsil ettiğini gördüm."[43] İmam el-Buhari de Hadis toplama faaliyeti (er-Rihle fi Talebi'l-Hadis) esnasında Kufe'ye kaç kere gittiğini saymadığını söylemiştir.[44] Bütün bunlar, Kufe'nin Hadis ilimleri bakımından bulunduğu mevkiyi gösteren anekdotlardan cüz'i bir kısmıdır.
Böyle bir ortamda yetişmiş bulunan, üstelik de 40 adet yetişmiş öğrencisi ile birlikte kollektif bir içtihad faaliyeti yürüten İmam Ebu Hanife'nin Hadis müktesebatının yetersiz olduğunu yahut Hadisleri kale almadığını söyleyebilmek için bu ortamı ya hiç bilmemek veya dikkate almamak gerekir.
İşin özü o ki, İmam'ın mezhebi de, talebeleri de, mezhebin uleması ve onların yaptığı çalışmalar da ortadayken bizim onları bir şeylerden tebrie etmek durumunda kalmamız hayli travmatik bir durumdur. Gözünü kapatmakta ısrar eden kimseye kim neyi gösterebilir?!
--------------------------------------------------------------
[1] İbn Adiyy, el-Kamil, VII, 10.
[2] el-Hatibu'l-Bağdadi, Tarihu Bağdad, XIII, 382-3.
[3] İbn Hibban, Kitabu'l-Mecruhin, III, 64.
[4] el-Kevseri, Te'nib'l-Hatib, 276.
[5] el-Albani, İrvau'l-Ğalil, II, 277-9.
[6] İbnu'l-Cevzi'nin de el-Muntazam'da (V, 188) belirttiği gibi, İmam'a yönelik tenkitler üç ana noktada toplanmaktadır: 1. Akaid/Usulüddin, 2. Hadis müktesebatının azlığı, hafızasının zayıflığı, 3. Sahih hadislere muhalefeti ve re'yi çok kullanması. Bu yazının çerçevesi doğrudan Hadis sahasına taalluk eden tenkitlerle sınırlandırılmıştır.
[7] Bkz. el-Kamil fi Du'afai'r-Rical, VII, 5 vd.
[8] Bkz. ed-Du'afau'l-Kebir, IV, 268 vd.
[9] Bkz. Te'vilu Muhtelifi'l-Hadis, 54 vd.
[10] Bkz. Kitabu'l-Cerh ve't-Ta'dil, VIII, 449-50.
[11] Bkz. Tarihu Bağdad, XIII, 365 vd.
[12] Bkz. Kitabu'd-Du'afa ve'l-Metrukin, III, 163-4.
[13] el-Kevseri, Te'nibu'l-Hatib, 31.
[14] İbn Hacer, Hedyu's-Sari (Mukaddimetu Fethi'l-Bari), 428.
[15] İbn Ebi Hatim, Kitabu'l-Cerh ve't-Ta'dil, VII, 191.
[16] İbn Adiyy, el-Kamil, I, 220.
[17] el-Kevseri, Fıkhu Ehli'l-Irak ve Hadisuhum, 83.
[18] el-Hatibu'l-Bağdadi, Tarihu Bağdad, XIII, 338; es-Saymeri, Ahbaru Ebi Hanife, 78. Daha kısa bir varyantı için bkz. İbn Hacer el-Mekki, el-Hayratu'l-Hısan, 46.
[19] el-Muvaffak el-Mekki, Menakıbu'l-İmam Ebi Hanife, 143.
[20] el-Kevseri, Te'nibu'l-Hatib, 329.
İ. Hakkı Ünal, Ebu'l-Müeyyed el-Havarizmi'nin derlediği Camiu'l-Mesanid'de İbn Adiyy'in tek bir rivayetinin bile olmadığını –Şakir Zib'e dayanarak– söylemektedir. (Bkz. İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı…, 63, dpnt. 99)
Bu ifadelerin hemen öncesinde de –yine aynı müellife dayanarak– Cami'u'l-Mesanid içinde Ebu Nu'aym'ın Müsned'inden sadece iki rivayet bulunduğunu söylemektedir. Bu durum Ebu Nu'aym'ın ayrıca basılmış bulunan (Mektebetu'l-Kevser, Riyad-1415/1994) Müsned'i ile uyum arz etmemektedir. Zira sadece metin kısmı 260 sayfa civarında tutmuş olan bu baskıda çok sayıda rivayet bulunmaktadır.
Dolayısıyla Cami'u'l-Mesanid'de İbn Adiyy Müsnedi'nden bir tek rivayetin dahi bulunmadığı tesbiti eğer doğruysa, diğer Müsned'lerle mükerrer rivayetler ihtiva etmesi gibi bir sebepten olabilir. Vallahu a'lem.
[21] İbn Abdilberr, Cami'u Beyani'l-İlm, 497 vd.
[22] Bkz. İbnu'l-Cevzi, el-Muntazam, V, 188.
[23] İbn Hacer, Tehzibu't-Tehzib, X, 451.
[24] İbn Abdilberr, Cami'u Beyani'l-İlm, 502.
[25] İbn Abdilberr, el-İntika, 206.
[26] İbn Abdilberr, a.g.e., 198.
[27] es-Saymeri, Ahbaru Ebi Hanife, 75; İbn Abdilberr, a.g.e., 199.
[28] es-Saymeri, a.g.e.,, 74-5.
[29] İbn Abdilberr, a.g.e., 210.
[30] İbn Abdilberr, a.g.e., 211.
[31] et-Tehanevi (Tanevi), Kava'id fi Ulumi'l-Hadis, 311-2.
[32] İbn Hacer, Tehzibu't-Tehzib, X, 450.
[33] Fıkhu Ehli'l-Irak ve Hadisuhum adıyla Ebu Gudde merhum tarafından tahkik edilerek yayımlanmış, dilimize de –Hanefi Fıkhının Esasları adıyla– çevrilmiştir.
[34] Bkz. ez-Zehebi, Tezkiretu'l-Huffaz, I, 168.
[35] Bkz. Muhammed Abdürreşid en-Nu'mani, Mekanetu'l-İmam Ebi Hanife fi'l-Hadis, 60-1.
[36] Bkz. es-Süyuti, Tabakatu'l-Huffaz, 80-1.
[37] Bkz. İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, VIII, 363 vd.
[38] el-Kevseri, en-Nüketu't-Tarife fi't-Tahaddüs an Rududi İbn Ebi Şeybe ala Ebi Hanife, Kahire-1365/1945.
[39] Değişik itibarlara göre 22, 24 veya 25 yerde.
[40] el-Keşmiri, Feydu'l-Bari'de (III, 54) şöyle der: "Bil ki, musannıfın (İmam el-Buhari) bu ifadeyi kullandığı ilk yer burasıdır. Her ne kadar burada kasdettiği kişi o ise de, iddia edildiği gibi bu ifadeyi kullandığı her yerde Ebu Hanife'yi kasdetmemiştir. Bazı yerlerde kasdettiği kişi İsa b. Eban, bazı yerlerde eş-Şafi'i, bazı yerlerde ise Muhammed (b. el-Hasan)'dir. Öte yandan musannıf bu ifadeyi her zaman red amacıyla kullanmaz. Aksine, onun, bu ifadeyi kullandığı kişinin görüşünü paylaştığını da gördüm. Bazen de sahibi hakkında bu ifadeyi kullandığı görüş konusunda tereddüt göstermektedir…"
el-Keşmiri, Sünenu't-Tirmizi şerhi el-Arfu'ş-Şezi'de (II, 118) daha ayrıntılı bilgi verir ve şöyle der: "Şafiiler, "Ba'du'n-Nas" ifadesinin kullanıldığı her yerde kastedilen kişinin Ebu Hanife olduğunu ve el-Buhari'nin bu ifadeyi kullandığı her yerde üzerinde durduğu görüşü reddettiğini söylemişlerdir. Ben derim ki, bu iddia doğru değildir. Zira el-Buhari'nin bu ifadeyi kullandığı halde üzerinde durduğu görüşü tercih ettiği de vakidir. er-Rahman suresindeki tutumu böyledir. Oradaki ifadesinin siyak ve sibakı bunu göstermektedir. es-Sahih'i inceleyenler bu durumu açıkça görürler. Keza bazen "Ba'du'n-Nas" ifadesini kullanır ve onunla Muhammed b. el-Hasan'ı, bazen onun talebesi İsa b. Eban'ı, bazen Züfer b. el-Hüzeyl'i, bazen de eş-Şafi'i'yi kasteder…"
[41] Bkz. el-Kevseri, Fıkhu Ehli'l-Irak, 41-2.
[42] el-Kevseri, a.g.e., 43 vd.
[43] er-Ramehürmüzi, el-Muhaddisu'l-Fasıl, 408.
[44] el-Kevseri, Fıkhu Ehli'l-Irak ve Hadisuhum, 52.